Tanıtım Çalışanlar Veriler Eğitim Önemli Bilgiler Linkler Kapadokya Açılış Sayfası |
AİLE
İÇİ ŞİDDET Dr. Ercüment AKSOY, Dr.
Gürsel ÇETİN, Dr. Mehmet Akif İNANICI, Aile
kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi
bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan ve bu bireylerin cinsel,
psikolojik, sosyal ve ekonomik gereksinmelerinin karşılandığı temel bir toplumsal
birimdir. Aile içi şiddet aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer
üyenin yaşamını fizik veya psikolojik bütünlüğü veya bağımsızlığını
tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem
veya ihmaldir. Genelde
5 alt grupta değerlendirilir. 1.
Fiziksel şiddet: Dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemlerin yer aldığı
şiddet türü 2.
Cinsel şiddet: Seksüel motivasyona bağlı yapılmış şiddet türü 3.
Duygusal istismar: Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık,
reddetme gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türü 4.
İhmal: Daha çok çocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür.
Kişinin sosyal ve maddi ihtiyaçlarıını gidermeme, bunları sağlamada ihmal
göstermektir. 5.
Ekonomik istismar: Yaşlılarda özellikle çok rastlanır. Kişinin parasını yönetmek,
şahsa ait paraya veya kazanç sağlanmasına izin vermemek Aile
içi şiddeti etkileyen faktörler İstismarı
uygulayan kişilerin genellikle özgeçmişlerinde yaşanmış şiddet olguları
bulunmaktadır. İstismar eden bireylerin çoğunlukla şiddetin varolduğu ailelerden
yetiştiği gözlenmektedir. Alkol ve/veya madde bağımlılığı bulunması ile
tanımlanmış kişilik bozuklukları ya da psikiyatrik hastalığı bulunan kişilerde
daha yoğun sıklıkla rastlandığı gözlenmektedir. Bireyler
arası dinamikler de aile içi şiddeti etkileyen faktörlerdendir. Bunlar; düşük
düzeyde evlilik içi tatmin, bireylerin agressif hareketler sergilemesi, ideolojik, ırk
ve din farklılıkları, bir eşin özellikle kadının mesleğinin diğerinden daha iyi
olması, daha fazla gelirinin olması, iletişim kurma yoksunluğu (özellikle çocuk ve
yaşlılarda), evliliğe duyulan aşırı bağımlılık ve her tür güçsüzlüktür. Çevresel
stres faktörlerinin aile içi şiddette rol oynadığı ileri sürülmektedir. Bunlar;
ekonomik stres, iş stresi, işsizlik, sosyal izolasyondur. Tüm
bunların yanı sıra konunun kültürel boyutu ele alındığında daha farklı
yaklaşımlar ve faktörler de ortaya konmuştur. Erkek egemen evlilikler aile içi
şiddete daha çok açık olmasına karşın, eşitlikci evliliklerde şiddete daha az
rastlanmaktadır. Aile
içi şiddete maruz kalmış kişilerde genelde şu özelliklerin bulunduğu
görülmektedir. Aile içinde belirgin bir pozisyonu vardır (en küçük ya da en büyük
olma gibi). Aile içinde genelde herşeyin suçlusu görülme eğiliminde, günah keçisi
pozisyonundadır. Kurbanın
mental ya da bedensel özürlü olma olasılığının yüksek olduğu görülmektedir.
Şiddetin tekrarlandığı, şiddete tekrar tekrar maruz kaldığı saptanmıştır. Aile
içi şiddete maruz kalanlara göz attığımızda temelde 3 ana grubu görmekteyiz.
Bunlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. Kadınlar Kadınlara
yönelik istismarı 4 grupta toplamak mümkündür. 1. Fiziksel istismar, 2. Cinsel
istismar, 3. Duygusal istismar, 4. Ekonomik istismar. Fiziksel
istismar:
Kadının eşi ya da partneri tarafından fiziksel saldırıya maruz kalması şeklinde
gerçekleşir. Bazı olgularda buna psikolojik istismar, cinsel şiddet ya da evlilik içi
ırza geçme (Türk kanunlarında yer almamakla birlikte bu terim eşin izni olmadan
evlilikte zorla kurulan cinsel ilişkiyi tanımlayan ve tüm dünyada yaygın olarak kabul
edilen bir terimdir) ve öldürme tehditleri ile birlikte görülebilmektedir. Genellikle
fiziksel istismara maruz kalmış kadınlar ciddi bir sorun olmadığı sürece acil
servise ya da doktora başvurmazlar. Başvurduklarında da bazı yaralanmaları ve oraya
geliş nedenlerini saklamaya çalışırlar. Bu tür yaralanmaları açıklamak için bir
yerlere çarptıklarını, düştüklerini söylerler. Geliş nedenleri ne olursa olsun
genellikle hekime yanlış bilgi verirler. Bu tip olaylarda tüm yaralanmaları,
lezyonları tek tek tanımlamak ve dökümante etmek gerekir. İkinci aşamada yardımcı
olabilmek için neler yapılabileceğini hastaya açıklamak gerekir. Bu tip olaylarda
dikkati çeken özellik, kadınların ayrılmanın getireceği maddi problemler ve sosyal
sorunlarla başa çıkamama korkusuyla susma ve olayları saklama eğiliminde
olmalarıdır. Bunun yanında ayrılmaya karar veren ya da ayrılan kadınların çoğunun
tekrarlayan şiddete, tehditlere maruz kaldıkları, hatta bazı olgularda
öldürüldüklerinin görülmesidir. Eşini
istismar eden erkeklerin özellikleri; bu nitelikteki erkeklerin ortak bazı
özelliklerinden söz edilmekte ve adeta bu özellikler şiddetin uygulanmasına bahane
olarak ileri sürülmektedir. Bunlar; işsizlik, madde ve/veya alkol kullanımı, farklı
dinlerden olma, babasını annesini döverken görme, daha önce evde aile içi şiddeti
yaşamış olma, eğitim ve gelir düzeyinin düşüklüğü, çocuklarına da şiddet
uygulama olarak sayılabilir. Ancak son zamanlarda değişik kültürel değerler ve
ekonomik yapıdaki ülkeler ve katmanlarda yaşayan erkeklerin de şiddet uygulayıcısı
olabildiklerinin ortaya konmasından sonra toplumsal cinsiyet rollerinin en önemli
faktör olduğu yönündeki yaklaşım geniş taraftar bulmuştur. Bu
olaylara maruz kalan kadınların pasif, pesimist ve aile içindeki şiddetten dolayı
sürekli kendini suçlayan bir davranış içinde olduğu görülür. İntihara teşebbüs
sıklıkla gözlenir. Ayrıca istismara uğrayan kadınların bir kısmında kişilik
bozuklukları, depresyon veya şizofrenik eğilimler gözlenir. Anksiyetesi yüksek ve
depresif hastalarda ilk planda Post Travmatik Stres Disorder (PTSD) Travma Sonrası Stres
Bozukluğu (TSSB) düşünülmesinin gerektiği ve bu olayların çoğunun bir dayak yeme
ya da cinsel istismar öyküsüne bağlı olabileceğini çoğu doktor ilk planda aklına
getirmez. Zaten hastaların büyük bir kısmı çekingenlik ya da korkudan bunu
saklamayı yeğlemektedirler. Fizik istismara uğramış ve bu tip ilişkileri olan
hastaların yaklaşık olarak üçte birinde major depresyon vardır. İntihar
girişiminde bulunmuş ve alkol bağımlılığı olan kadınların çoğunda aile içi
şiddet öyküsünün bulunduğu araştırmalarda gösterilmektedir. Kronik başağrısı,
muskuloskeletal veya sırt ağrısı, pelvis veya atipik göğüs ağrısı çekenlerde,
uyku bozuklukları çeken, yorgunluk, cinsel fonksiyon bozuklukları, yeme bozuklukları,
çarpıntı ve kırıklık duygusu yaşayanların çoğunun kökeninde TSSB
bulunmaktadır. Cinsel
istismar:
Bu tip olaylar genellikle kadının rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlanması
şeklinde gerçekleşir. Fiziksel istismarla birlikte görülmektedir. Pek çok kadında
psikosomatik semptomlar vardır. Somatik şikayetler başağrıları, sırt ve pelvik
ağrıları, gastrointestinal problemler, uzun süreli ağrı kesici, trankilizan kullanma
hikayesi ancak buna rağmen şikayetlerinin geçmemesi, hamilelerde düşük ya da erken
doğum yapma öyküleri bulunur. Duygusal
istismar:
Fiziksel veya cinsel istismarla birlikte duygusal istismar da yaşanmaktadır. Tek
başına da görülebilmektedir. Çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu
söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, patolojik
düzeyde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar veya paranoya
düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde kendini gösterir. Ekonomik
istismar:
Çalışan kadının parasını elinden alma, ekonomik anlamda onu kullanma şeklinde
gözlenmektedir. Özellikle erkeğin çalışmadığı durumlarda çok fazla
gözlenmektedir. Bu
tip olgularla karşılaşıldığında ilk ve en önemli adımlardan birisi çok iyi bir
anamnezin alınmasıdır. İyi bir anamnez ile bu tip olayların atlanmaması ve olgularda
ne gibi bir strateji saptanması gerektiği konusunda yönlendiricilik sağlanabilir. Soruyu
açık olarak sormak, birlikte yaşadığı kişi tarafından şiddete maruz kalmış
kişide olayı açığa çıkarabilecek en iyi yöntemdir. “Bunu size birisi mi
yaptı?” şeklinde de soru sorulabilir. Ama bazen doktorlar bir savunmayla
karşılaşmaktan korktukları için böyle sormak istemezler. O zaman genelden
başlayarak soruları sormak da mümkündür. Örneğin “Evde sorun çıktığı zaman nasıl çözersiniz,
çocuklarla ilgili bir problemde nasıl davranırsınız?” gibi sorularla olaya
yaklaşılabilir. Konuya bir kez girildikten sonra soruların spesifik ve net olmasına
dikkat edilmelidir. Birlikte
yaşadığınız kişi (partner) sizi itti, tokatladı, yumrukladı veya başka türlü
yaralama girişimi oldu mu?
şeklinde sorulabilir. Partnerinizle olan cinsel
ilişkiniz şiddet içerir miydi? Partnerinizin
kızgınlığı sonucu sizde kızarıklık, morarma ya da kesiler meydana getirdiği oldu
mu? Partnerinizin kızgınlığından nasıl kurtulacağınızı düşünmek zorunda
kalıyor musunuz? Sizin bir yere gitmenizi kısıtlıyor mu, işe girmenizde engelleme
yapmaya kalkıştı mı? soruları da sorulması gereken sorulardır. Ayrıca sevdiği
eşyalara zarar verilip verilmediğini de öğrenmekte yarar vardır. Anamnezde
yaralanmanın nasıl meydana geldiği sorulduğunda yapılan açıklamanın yaralanmayı
açıklamakta olup olmadığı da önemli bir kriterdir. Vücuttaki lezyonun meydana
gelişi ile doktorun bunu görmesi arasında uzun bir süre geçtiyse, o zaman bu tip
olaylarda uyanık olmak gerekir. Vücudun farklı yerlerinde ekimoz alanları olması ve
başka zamanlarda meydana gelmiş yaralanmaların sekellerinin bulunması daha önceden
veya sistematik olarak bu kişinin şiddete maruz kaldığını göstermesi açısından
önem taşır. Fiziksel
olarak yaralanmaların önemi büyüktür. Yaraların tipi, büyüklüğü ve vücuttaki
konumu konu hakkında bilgili olan doktoru uyarıcı görev görür. En sık yaralanan
bölgelere baktığımızda baş, boyun, göğüs, memeler ve batında yaralanmalar
olduğunu görürüz. Hamilelik sırasında tipik olarak göğüslere, batına ve genital
bölgeye vurulduğu dikkati çeker. Bu tip olaylarda düşük yapma veya prematüre doğum
olduğu görülmektedir. Alkol
veya madde kullanımı bu tip olaylarda yaygın olarak rastlanır. Teşhis
gerçekleştikten sonra hastanın ihtiyaç ve isteklerini belirlemek gerekir. Örneğin “Bu durumda ne yapmak isterdiniz? Sizin başınıza
gelenlerle ilgili konuşmak ister miydiniz?” gibi sorularla hastaya yaklaşmak
gerekir. İlk
yapılması gerekli olan şey fiziksel ve duygusal yaralanmalar ile örselenmelerin
iyileştirilmesini sağlamaktır. Doktorun tavrı da çok belirleyicidir. Bir travma
geçirmekte olan hastaya yaklaşımda doktorun yargılamayan bir tavırla, hastasına uzun
süre ayırarak, inanmaz tavır içerisinde olmaktan kaçınarak, dinlemesi gerekmektedir.
Bazı olgularda hasta dışarıdan yardım almaya duygusal açıdan hazır olmayabilir.
Burada doktora düşen, hastaya kendisine yardım edecek bir kaynağın olduğunu anlatmak
ve bunu bilmenin güvenini sağlamaktır. Çocuklar Bu
konuda detaylı bilgi çocuk istismarı konusunda anlatılmıştır. Yaşlılar Yaşlılara
yönelik şiddet çok farklıdır ve 4 şekilde ortaya çıkar. 1. Fiziksel istismar, 2.
Duygusal istismar, 3. Ekonomik istismar, 4. İhmal. İstismar
edilen yaşlılar, genellikle çok yaşlı (65 yaşından büyük) ve kadındır.
Çocukları ile birlikte otururlar. Kurban çoğunlukla ailesinin yanında hekime
başvuracaktır. Bu yüzden sorunu anlatmaktan korkabilir veya istismarı ya da şiddeti
yapanın kimliğini başkalarına söylemekten utanabilir. Yaşlı
istismarındaki risk faktörleri; failin bir psikopatolojiye sahip olması, istismar eden
ile kurbanın birbirlerine bağımlı olmaları, dış stres etkenlerinden birinin
bulunması (işsizlik, sosyal izolasyon vs.), şiddetin nesiller arası geçişidir.
İstismar edende sıklıkla alkolizm, mental bir hastalık veya kurbana maddi
bağımlılık öyküsü bulunmaktadır 1-
ADLİ OTOPSİLER VE ADLİ PATOLOJİ 6- HEKİMLERİN YASAL
SORUMLULUKLARI 7- İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VE HEKİM
SORUMLULUĞU |