|
Dersimli Memed Ali ve M. Kemal
Mehmet Yıldız
Yıl 1937 imiş. Dersimli Memed Alinin Beko ve Hasan
isminde iki kardeşi ve bir de çevrede güzelliği ile
tanınan bir karısı varmış. Hasan Sasikte, Memed Ali ise
dillere destan güzelliği ile tanınan karısı ve kardeşi
Beko ile birlikte Oxundu köyünde yaşıyormuş.
Günlerden bir gün Memed Alinin köyüne bir Türk askeri
birliği gelmiş. Türk askerleri Memed Aliye biz açız
demişler. Memed Ali karısına yazıktır, nihayetinde
asker bunlar, emir kulları git bu zavallılar için taze
ekmek pişir demiş. Kardeşi Bekoya da git askerlere
bal getir demiş. Memed Alinin karısı Memed Alinin
acıdığı Türk askerleri için ekmek pişiriyorken eve
gizlice giren askeri birliğin komutanı Memed Alinin
karısına saldırmış. Memed Alinin karısı avazı çıktığı
kadar bağırmış. Bağırtı üzerine Memed Ali dışarıda diğer
Türk askerleriyle birlikte oturduğu yerden kalkarak
hızla içeri girmiş. Bakmış ki Türk askeri karısına
tecavüz etmeye çalışıyor. Türk askerinin tüfeği kapının
arkasında duruyormuş. Memed Ali tüfeği kaparak tecavüzcü
Türk askerini öldürmüş. Bu arada karısı da ölmüş. Sonra
Memed Ali dışarıdaki askerlerle çatışmaya girmiş. Ancak
kısa bir çatışmadan sonra Türk askerleri korkup
kaçmışlar.
Peki şimdi ne ben yapacağım? diye sormuş Memed Ali
şaşkın şaşkın etrafındakilere. Demirci Mustafa kaç
demiş. Memed Ali dağa kaç! Başka çaresi yok. Kaçarken
de arkandaki asma köprüyü yak! demiş. Memed Ali kaçmış.
Kaçarken zaman kazanmak için Demirci Mustafanın
tavsiyesine uyarak arkasındaki Pax köprüsünü de yakmış.
Karısının ölüsünü arkada bırakarak ve Pax köprüsünü
yakarak dağlara doğru kaçan Memed Alinin aklından neler
geçti? Rivayet olunur ki Memed Ali dağlara doğru
kaçarken tarifi zor bir acı içinde içinden şunları
geçirdi: Keşke Türk askerlerinin köye geliyor
olduklarını görür görmez karım ve kadeşim Beko ile
birlikte ormana gidip saklansaydık. Haydi gaflete düştük
kaçmadık, keşke biz açız diyen Türk askerlerine
acımasaydım. Diyelim ki acıdım, keşke Türk askerlerine
evdeki ekmeği vermekle yetinseydim. Türk askerlerine
taze ekmek pişirmek üzere eşimi bir an için bile
yanımdan uzaklaştırmasaydım. Yazık oldu dünya güzeli
eşime. Yazık oldu bana. Yazık oldu bize!
Memed Alinin yaktığı Pax köprüsünün Dersim Jenosidinin
resmi gerekçesi olduğu söylenir. Memed Ali dağlara doğru
kaçarken bunun hiç farkında değilmiş.
Normal bir ülkede askerler kendilerine misafirperverlik
gösteren köylü kadınlara tecavüze yeltenmezler. Evine
Türk askerini misafir alan Dersimli Memed Ali ne saf ne
de korkaktı. Ancak Dersimin asırlar boyu süren ve
hiçbir dönem bir hukuku olmayan Türk kuşatması Dersimli
köylülerin kafasını karıştırıyordu. Dersime gelen her
askeri birliği düşman belleseydiler, yapılacak iş
kolaydı. Ancak Dersimliler 108 sefere ve 40 katliama
rağmen, Türk askerinin bölgede gözükmesini her seferinde
düşman kuvvetlerin saldırısına uğradık şeklinde
tanımlamıyorlardı. Bu durum Dersimlilerin ellerini
kollarını bağlıyordu. Dostane olmayan ve belirli bir
hukuka dayanmayan bir ilişkiydi bu. Kötülüğün düzeyini
ve biçimini her zaman Türkler belirliyordu. Dersimli her
zaman can, namus ve mal güvenliğinden yoksun olarak
ilkin Türkün kötülük derecesinin ne olduğunu görmek
için bekliyor, sonra harekete geçiyordu. Hukuku olmayan
bir ilişkiydi bu, çok zor bir durumdu. Türkün kötülük
derecesini önceden kestirmek zordu ve her gelen askeri
birliği yere sermek işten olmazsa bile, bu istenilen bir
şey değildi.
1930lu yıllarda M.Kemal öncülüğündeki Türkler Dersime
yapılacak seferin son bir sefer olmasında, yani bu
seferrin kesin bir çözüm sağlaması hususunda çok
kararlıydılar. Türkler Dersimlilerin ırkına, dinine,
diline, hukukuna, kültürünü ve kendi kendilerini idare
ediyor olmalarına karşı büyük bir nefret duyuyorlardı.
Öyle ki bu nefreti büyük bir soğukkanlılık içinde
yıllarca süren hazırlık çalışmaları aracılığıyla
kurumlaştırdılar. Türk basını yıllarca Dersimliler
hakkında Nazilerin Anti-semitist propagandasına benzeyen
bir propaganda yaptı. Türkler sırf Dersim için özel
kanunlar çıkardılar. Kanun metinlerinde bile soykırımı
açıkça ilan ettiler. Keza söz konusu yasa metinlerinde
Dersimlilere ağır hakaretlerde bulundular. Dersimlileri
resmi devlet diliyle aşağıladılar. Sizi yediden yetmişe
keseceğiz dediler. Sizi tedip ve tenkil edeceğiz
dediler. Tedip edeplendirmek, haddini bildirmek
anlamına gelir. Tenkil rezil ve rusvay eylemek,
başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza vermek
anlamına gelir. Nitekim bu amaçla 25 Aralık 1935te 2884
sayılı Tunceli kanunu çıkarıldı. Dördüncü Genel Valilik
kuruldu. Bu valiliğin başına tarihte yalnızca Heinrich
Himmler ile kıyaslanabilecek olan general Abdullah
Alpdoğan atandı. Tunç elli (Tunceli) Türkler böylece
Dersimi ilkin kağıt üzerinde yok ettiler, sonra 1937de
fiziki tecavüze ve imhaya başladılar.
Dersimli Memed Ali Türkçe biliyor muydu? Dersimli Memed
Ali Türkçe radyo dinliyor muydu? Dersimli Memed Ali Türk
basınını izliyor muydu? Bütün bunlardan yoksun Memed Ali
Türk ırkçılığının Dersim hakkındaki çalışmalarından ne
yazık ki habersizdi.
Onun için Dersimli Memed Ali Oxundu köyüne gelen Türk
jandarma birliğinin başındaki şahsın M. Kemal olduğunu
zamanında fark edemedi. M. Kemal Dersimliler tarafından
tanınmamak ve rahat hareket etmek için Paris modasına
uygun olarak diktirdiği o şık elbiselerini çıkarmış,
onların yerine asker elbisesi giymişti. M.Kemalin şık
elbiseleri Dersimin çalısına, çırpısına, taşına
toprağına, tozuna çamuruna zaten dayanmazdı. Üstelik o
kılık kiyafeti içinde M. Kemal hakikaten sosyetik bir
kerhane işleticisine benziyordu. Günümüzde ise M. Kemal
daha çok Hugh Hefnera benzetiliyor. Her neyse,
Dersimlilerin böyle bir kılık kiyafet içindeki M.
Kemale çok gülecekleri kesindi. M. Kemal o elbiselerini
Dersimdeki tecavüzlerini ve cinayetlerini büyük bir
şehvetle anlattığı Ankaradaki ve İstanbuldaki baloları
için ayırmıştı.
Dersim etnik-kültürel kimliğinin Türk ulus-devletine bir
engel olarak görülmesi veya döneme damgasını vuran ırkçı
ulus-devlet teorileri çok soyut kavramlardır.
Kavramların arkasındaki insanlıkdışı zihniyeti tam
olarak görmek için teori ile pratik arasındaki mesafeyi
kısaltmak gerekiyor. Nasıl ki Auschwitz, Treblinka,
Belzec, Chelmno, Majdanek ve Sobibór imha kamplarında
olup bitenler bütün ayrıntılarıyla bilinmeden Nazizm
hakkında tam bir fikre sahip olunamazsa, Ali Boğazı,
Hozat Kışlası Civarı, Lolan Taneri, Zımek Köyü, Sin,
Inciga, Heç Köyü (Xeçe, Hopik mevkii), Çemişgezek
altındaki dere, Tekke Köyü, Sıçan Gediği, Çelemuru
Deresi, Pertek, Laç Deresi, Muhundu ve Çukur Köyü gibi
katliam yerlerinde olup bitenler bütün ayrıntılarıyla
bilinmeden Dersim tedip ve tenkil harekatı veya Türk
ırkçılığı ve faşizmi de anlaşılamaz.
Adolf Hitler 2. Dünya Savaşı boyunca şık üniforması
içinde Alp dağları zirvesindeki Berghofda yaşayan bir
teorisyen değil, yukarıda adı geçen imha kamplarında
çalışan bir görevlidir. İnsanlara soyunun diye emir
veren, gaz vanasını açan, cesetleri fırına taşıyan odur.
Aynı şekilde M.Kemal Çankaya Köşkünde veya Dolmabahçe
Sarayında ondan bundan aldığı ırkçı faşist teorilere
Türkçülük adına yeniden biçim veren, tüm askeri dehasını
kullanarak Dersim tedip ve tenkil harekatı planlarını
çizen ve bu arada rakı sofralarında Türk devletinin
tepesindeki kişilerle ve onların eşleriyle alay eden bir
ayyaş değil, Dersimde Memed Alinin karısı başta olmak
üzere sayısız kadına tecavüz eden, hamile kadınların
karnını süngüyle deşerek bebekleri çıkaran, bir Munzur
suyu içindeki ölü annesinin memesini emmeye çalışan, bir
kumda oynayan erkek çocuğunu bile affetmeyen ve
süngülüyerek öldüren Türk askeridir.
Yazık oldu Dersimli Memed Aliye! Yazık oldu Memed
Alinin karısına! Yazık oldu su içindeki ölü annesinin
memesiyle Munzur kenarındaki kumlar arasında mekik
dokuyan Dersimli küçük çocuğa! Yazık oldu Dersime!
|
|