Zonê Ma, Kamiya Mawa!
Auteur - yazari: M. Tornêğeyali Tarih, gün ve
saat : 04. Mart 2005 03:00:42:
Dilimizi yasaklayanlar sadece Türk devleti ve
onun görevlileri değil, aynı zamanda kendisine
demokrat, devrimci veya solcu ve hatta Kürt
diyenlerdir. Tabii bu, devletin yaptığı gibi
yasalarla, hapis ve para cezaları şeklinde değil
de, pratik veya fiili olarak değişik şekillerde
gerçekleşmektedir. Solcu veya aydınların bazı
kesimlerinin bu konudaki sicilleri hiç de parlak
değildir. Ancak, daha da acı olanı, bazı Alevi
kuruluşlarında rastlanan bu yasaklayıcı tavırdır.
Alevilik bir inanç olduğuna göre, diğer inanç
ve dinlerde olduğu gibi, inanç açısından kişinin
milliyeti önemli olmayabilir. Ama bu, hiç de
genelde insanların milliyetinin, milliyete
(etnik kimliğine)damgasını vuran esas unsur olan
ana dilinin önemsiz olduğu anlamına gelmez,
gelmemelidir. Hele hele, bir dilin
konuşulmasının, bu dille yazılmış yayınların
dağıtılmasının fiili olarak engellenmesi veya
yasaklanması kabul edilir bir şey değildir. Bazı
Alevi kuruluşlarındaki çarpık zihniyete göre,
madem ki hepimiz Türkçe biliyoruz, o halde
Türkçe konuşalım, Türkçe dışındakilere gerek
yoktur, şeklindedir. Bu mantığın, en azından son
seksen yıldır süren devletin resmi politikasının
bir versiyonu olduğu açıktır. Daha doğrusu, bu
politikanın bir nevi kabulü, onun baskılarının
bir yansımasıdır.
Bazı Alevi cemiyetlerinin, özellikle de
AABK'nun, Türkiye'nin AB süreci ile ilgili
yaklaşımlarını yakından ilgilendirecek bazı
çalışmaları, önerileri veya yaklaşımları var. Bu
yaklaşımlardan biri de AB metnine yansıyan,
Türkiye'de Türk ve Kürt milliyetlerinden
Aleviler'in olduğu şeklindeydi. Burada, hem
Aleviliğin bir inanç olarak tanınması ve hem de
Cem evlerinin tıpkı kilise, cami ve diğer ibadet
yerleri gibi, bir inanç yeri olarak kabul
edilmesi, vurgulanırken, aynı zaman da
Alevilerin sadece Türk/Türkmenlerden oluşmadığı,
Kürt Aleviler'in de olduğu şeklinde, bir
olumluluğa işaret etmektedir. Bu olumluluk
yanında, bir de eksikten öte düpedüz yanlış olan
bir yaklaşım, bir olumsuzluk var. O da,
Türkiye'de Aleviler'in sadece Türk ve Kürtlerden
ibaret olduğu şeklindeki yanlış yaklaşımdır.
Türkiye'de çeşitli milliyetlere mensup
Aleviler'in olduğu aslında bilinmeyecek bir olgu
değildir. Ama bunun, vurgulanmaması, es
geçilmesi veya görmezlikten gelinmei aslında
inkarcılığın bir biçimidir. Anadolu'da
Aleviliğin Dersim sayesinde yaşamış olduğu,
Dersim'in, Osmanlı hanedanlığı boyunca
Aleviliğin kalesi, koruyucusu ve esin kaynağı
olduğu nedense bazıları tarafından görülmek
istenmemektedir. Ama bu, aslında baskıcı devlet
politikalarının bir kabulü, bir yansıması değil
midir?
Dersim İnancı'nın, Dersim Aleviliğinin dili
Zazaca'nın (Zazaki=Kırmanciki) atlanmasının,
görmezlikten gelinmesinin ve Dersim'in ana
kitlesini oluşturan Alevi Zazalar'ın
(Kırmanc'ların) anılmaması, niyet ne olursa
olsun bir inkardır. Bu durumu eleştirip
düzelteceğine, 'Genç Aleviler Hareketi' veya
buna yakın bir isim ve imzayla yazan bir kesim,
neden siz Kürt, Türk isimlerini yazarak bölücük
yapıyorsunuz diye sormakta ve AABK'nu bu 'vahim
hatadan' dönmeye çağırmaktadır. Ne garip değil
mi? Oysa bütün dinlerin, bütün ideolojilerin
mensupları açıkça kendi kimliklerini, mensup
oldukları milliyetlerini belirtmekte, savunmakta
ve hatta bazıları övmektedirler de. Bu yazıyı
görünce, bizim kuşak solculuğunun Dersim'deki
'enternasyonalliği' ve İ.Beşikçi'nin buna
ilişkin nitelendirmesi olan 'kozmopolit'
belirlemesi geldi. Alevi kuruluşlarında,
derneklerinde veya bunların düzenlediği
etkinlilerin çoğunda Türkçe'den başka dil
konuşmak tabudur.
Bugün yok olmaya karşı direnen Zaza dili ile
ilgili etkinlikler, çoğu Alevi çevresi
tarafından küçümsenmekte ve soğuk
karşılanmaktadır. Gece gibi etkinliklerde Zazaca
-(ve Kürtçe)- ile ilgili kitap, dergi vb.
standlara izin verilmemektedir. Zaza dilinin
derneklerde, kurslarda öğretilmesinin
engellenmesi sadece bir bahanedir. Ama daha da
kötüsü, bu engelemelerde Dersimliler'in veya
Dersim kökenlilerin baş çekmesidir. Bu da
'ağacın kurdu, ağacın kendisindendir'
özdeyişinin bir örneğidir.
Bu olumsuz tutumlar daha da örneklenebilir.
Örneğin, çoğu zaman panel, konferans gibi bilgi,
vizyon ve doğru yaklaşım gerektiren
toplantılara, köşe başlarını tutmuş, yoz, yobaz,
çıkarcı ve genellikle de resmi görüş
çizgisindeki kişiler çağrılmaktadır. Bunlar
duygulara hitap ederek şov yapmakta, bir kısım
şakşakçı da alkışlayarak onların ekmeğine yağ
sürmektedir. Ali Yaman adlı Kemalist ve inkarcı
bir yazarın, Aleviliği sadece Türk/Türkmenlere
mal eden bir konuşmasına, yiğidi öldür ama
hakkını da ver diyerek, Dersimli dedelerin
eskiden duaları kendi ana dilleri olan
Zazaca'dan yaptığını gayet münasip bir uslüpla
söyleyip buna tanık olduğumu belirttiğimde,
benim Kürtçülük ve bölücülük yaptığımı
söylemekle yetinmemiş, tümü de Dersimli olan
kitleye beni dışlamak, tecrit etmek için hedef
göstermişti. Oysa ben Türkçü olmadığım gibi,
Kürtçü de olmadığımı özellikle vurgulamıştım.
Alevi toplantılarında halife Ali, Hz.Hüseyin
ve diğer imamların nasıl katledildiği en ince
ayrıntılarına kadar, ama çoğu zamanda
abartılarak anlatılır. Hacı Bektaş, Abdal Musa,
Pir Sultan ve diğer bazı Alevi önderleri, ama
övellikle Türk olanlar veya Türklere mal
edilenler ballandırıla ballandırıla anlatılır,
her yıl anmalar ve etkinlikler düzenlenir.
Denebilir ki, Aleviler'in, Alevi İnanç
önderlerine sahip çıkmasından daha doğal ne
olabilir? Evet, abartmalar bir yana bırakılırsa,
bu gayet doğaldır. Ama bir de doğal olmayan, bu
yaklaşıma tamamen ters bir durum da var: Mesela,
Seyit Rıza, Alevi değil midir? Seyit Rıza,
İnancı ve özgürlük davası için darağacına
çıkarılmamış mıdır? Üstelik, İslam dinine ve TC
yasalarına bile aykırı bir şekilde yakılıp yok
edilmemiş midir? Peki, Aleviler buna neden sahip
çıkmıyor?
Son olarak şunu belirtmek istiyorum. Zaza
dilinin ve kültürünün baskı altına alınması,
engellenmesi veya yok edilmeye çalışılmasının
baş sorumlusu, tabii ki Aleviler, Devrimciler
veya Kürtler değildir. Tersine bunlar kendileri
de, resmi ideoloji ve politikaların hedefi olmuş
ve hala haklarını edinememiş çevrelerdir. Ama bu
çevrelerin Dersim-Zaza halkının direniş ve
diriliş mücadelesine karşı olmaları,
engellemeleri, inkar etmeleri veya yok saymaları
ne kabul edilebilir ve ne de hoş karşılanabilir.
Bu anlamda eleştirilerim tamamen dostanedir,
kimseyi karalamak niyetinde de değildirler. Ama
dostça uyarıp hatalardan arınmaları istenirken,
hiç bir dostluğun karşıksız olmadığını da
vurgulamak isterim. Burada müslüman kesimin
soruna yaklaşımına, gerici, inkarcı tavrına
değinmeyi gereksiz buluyor ve diyorum ki:
Dilimiz, kimliğimizdir; Ondan vazgeçmeyeceğiz.
Her ther zonê xo de waneno.
Her vas, kokê xo sere rewino.
Zonê ma, nun u sola mawa.
M. Tornêğeyali
Cevaplar: