ERMENİ
SOYKIRIMINA KARŞI DEMOKRAT OLMAYAN TEPKİLER
Auteur - yazari: M. Hayaloğlu Tarih, gün ve saat
: 03. Mayis 2005 02:08:32:
Ermeni Soykırımı ve Demokrat Tavır başlıklı yazıma
karşı Ömer Özmen ve Mehemedê Paloyê imzaları ile iki
eleştiri yapılmış. Gerçi bunlar eleşiriden çok
birer hakaret-name muhtevasına sahip. Aslında ben
düşmanca yaklaşımlarda bulunan, ırkçı ve şöven
zihniyete sahip bu tip unsurlarla muhatap olmakda
bir yarar görmüyorum. Benim niyetim, gerçeklerin
ortaya konulmasıdır. Gerçeğin olgularda aranması,
bilimsel bir yöntemdir. Ben bunu yapmaya çalışıyorum.
Bunu yaparken, kimseyi haksız yere suçlamak, dahası
doğru olmayan yargılarda bulunmak tarzım değildir.
Ama gerçekler acı olabilir ve her zaman hoşumuza
gitmeyebilir. Olguları olduğu gibi görmek ve kabul
ile onlardan doğru sonuçlar çıkarmak da, gerçekleri
red veya inkar etmek de bir tavır meselesidir.
Bu yazının, bu iki farklı tavra açıklık getireceğini
umarım.
Ermeni soykırımı meselesinde Türk resmi tezi
nedir? Inkardır. Böyle bir kırımın olmadığı, olan
şeylerin savaşın doğal sonuçları olduğu şeklindedir.
Sonra Ermenilerin arkadan vurduğu, kırımların
hastalık ve salgın neticesi gerçekleştiği, sayının
abartıldığı vs. şeklinde bir savunmaya giriliyor.
Dahası, bu olayların Kürt-Ermeni karşılıklı
çatışmalarının sonuçları olduğu iddia edilerek
sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar.
Peki ben ne diyorum? Bütün bu söylenenlerde
elbette bir gerçek payı vardır. Ama hiç bir gerekçe,
bu yaşanmış olanları bir soykırım olmaktan çıkaramaz,
diyorum. Mesela, Ermeniler arkadan vurmuş veya isyan
çıkarmışsa, yasaların gerektirdiği cezalar verilir.
Hastalık ve salgın varsa, devlet olmanın
gerektirdiği önlemler alınırdı. Kürt-Ermeni
vuruşması varsa, devlet olarak müdahale edilmesi
gerekir. Peki, Osmanlı devleti ne yapıyor? Ermeniler
isyan çıkardı, Rus yanlısı veya arkadan vurdu
diyerek toptan imhaya giriyor. Hastalık ve salgından
kırılmaları için bizzat devlet bunun için uygun
şartlar yaratıyor. Askeri güçlerin kırıldığı bir
ortamda yaşlı, kadın, çoluk-çocuk, genç, ihtiyar
ayrımı yapılmaksızın tehcir uygulanıyor ve insanlar
devlet tarafından ölüme gönderiliyor. Milliyeti ne
olursa olsun üzerlerine çapulcular salınıyor. Bu da
yetmiyor. Müslüman kesime mensup Kürtlere ve
Çerkezlere etnik ve dinsel- temizlik yaptırılıyor.
Ayrıca sayı bir buçuk değil de, yarım milyon olsa
bile değişen sadece niceliktir, nitelik değil. Sonuç,
gerçekleşen şey tamamen bir soykırımdır. Planlı ve
programlıdır. Bunun baş sorumlusu, Osmanlı devleti
ve Ittihat-Terakki hükümetidir. Suç ortakları
destekleyenlerdir, katılanlardır, kışkırtanlardır.
Bunların sorumlulukları katıldıkları, yaptıkları
oranında değişmektedir.
Türk devleti, suçu Kürtlerin üzerine atıyor
bahanesiyle biz, Kürtlerin yaptıklarını
görmezlikten gelebilir miyiz? Veya görmezlikten
gelirsek,
Kürtler suçlu olmaktan kurtulacaklar mı? Suçlu
olmaktan kurtulurlarsa, insanlık karşısında vicdanı
sorumluluktan kurtulabilirler mi? Meselenin
düğümlendiği nokta burasıdır.
Ben, müslüman Kürtlerin de suçlu olduğunu
düşünüyorum. Hamidiye Alayları meselesinin, öyle
geçiştirilecek türden bir olgu olmadığını söylüyorum.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Hamidiye
Alayları ve bunları teşkil eden Sünni Kürt güçleri,
katliamlarda ikinci derece sorumlu ve suçludur.
Burada Kürtlerden bahsederken, Sünni olarak da
bilinen Müslüman kesimi kastettiğimi vurgulamalıyım.
Ayrıca Müslüman kesim içinde bu katliamlara
katılmayanları da dışta tuttuğumu belirtmeliyim.
Genel olarak Alevi Kürtler, Dersim Inancına sahip
Kızılbaşlar zaten olayın dışındadırlar. Bunlar
içinde suçlu veya yanlış yapmış olanlar azınlıktadır.
Hamidiye Alayları, Kürt Alayları mı yoksa Türk
Alayları mı?
Hamidiye Alayları tamamen Sünni olarak bilinen
Kürtlerden teşkil edilmiştir. Bu benim bir iddiam
değil, olgunun kendisi bizzat öyledir. Abdülhamit,
bu alayların isim babasıdır. Ismini padişah
Hamitten aldıkları için, bunlar Türk olmaz. Kaldı
ki , bu durum Kürtlerin de hoşuna gitmiş olacak ki,
onlar Hamiti Bavê Kurdan olarak anmışlardır.
Hamidiye Alayları olarak bilinen bu birliklerin
tam adı Hamidiye Hafif Süvari Alaylarıdır. 1891
yılında 36 alay olarak kurulan Hamidiye Alaylarının
sayısı 1895de 57ye, 1910 itibari ile 64e
ulaşmıştır. Hamidiye Alayları, Abdülhamit tahttan
indirildikten sonra da faaliyetlerine devam etmiş,
Mahmut Şevket Paşa tarafından yeniden düzenlenerek
ismi Aşiret Alayları olarak değiştirilmiştir.
(Robert Olson=RO, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları
ve Şeyh Sait Isyanı, sf.30-31). Birinci Dünya
Savaşının patlamasıyla alaylar, özellikle Üçüncü
Orduya bağlı oldukları Doğu Cephesinde olmak üzere
önemli bir rol oynayacak şekilde silahlandırılıp
teşkilatlandılar (age, sf.31). Yazar, bu konu ile
ilgili en önemli kaynaklardan yararlanmıştır.
Gerekli bilgiler mevcut olduğu için geçiyorum. Ama
belirtmek gerekir ki, bu alayların iddia edildiği
gibi 1908de dağıtılmış olduğu tamamen yalan ve
gerçekleri inkar etmeye yönelik basit uydurmadır.
ERMENI SOYKIRIMI ve DEMOKRAT TAVIR başlıklı
makalemde Hamidiye Alaylarının Ermeni soykırımında
ikinci derecede rol oynadıklarını belirtmiş ve
Sünni Kürtlerin bu olaylardaki rollerinin
sorgulanması gerektiğini vurgulamakla yetinmiştim.
Kaynak isimleri vererek, gerekli bilgilerin
buralarda mevcut olduğuna işaret etmiştim. Bana
cevap yazmaya çalışanlar, bu kitapları okuyup
bilgileneceklerine afaki nutuklarla karalama ve
hakaretlere baş vurmuşlar. Dilerseniz, dönemin
olaylarına kısaca bir göz gezdirelim.
Yıl 1843. Botan Emiri Bedirhan Bey, Nurullah
Beyin de yardımıyla bölgede bir askeri harekata
girişir. Ama bu askeri harekatın hedefi, bölgede
yaşayan Hıristiyan Nasturi-Asuriler olur. Bilanço:
Onbinin üzerinde suçsuz, günahsız insan imha edilir.
Bedirhen Bey, bununla da yetinmez. 1846 yılında
ikinci harekata girişir ve yine binlerce
Nasturi-Asur katledilir. Köyler, ekinler yakılır,
insanlar uçurumlardan atılır, ortaçağa özgü vahşet
sahneleri sergilenir. Sonuç: Tiyari bölgesindeki
toplam Nasturi-Asuri nüfusun beşte biri katledilmiş
olur. Batılı güçlerin baskısıyla Osmanlı güçleri
Bedirhan Beyin üzerine yürür, Bedirhan Bey
yakalanarak Istanbula getirilir ve mükaffat
olarak Kanadaya sürgüne gönderilir. Bu olay Türk
tarih kayıtlarına isyan olarak geçer ve Kürt
milliyetçileri tarafından şaşaalı bir şekilde büyük
Kürt isyanı olarak anılır. (Gabriella Yonan=GY,
Asur Soykırımı, sf. 42-48 ve 259/ RO/age, sf. 18).
Yıl 1880. Nehrili Şeyh Ubeydullah, hem Iran ve
hem de Osmanlı yönetimine başkaldırır ama
yağmalananlar ve katledilenler yine Hıristiyan
Nasturi-Asuriler olur. (GY, age, sf. 55/RO, age,
sf.25, 271-272). Bunlar Hamidiye Alayları öncesi
döneme tekabül ediyor. Bir de Hamidiye Alaylarının
bazı marifetlerine bakalım.
Cibran aşiret alaylarının, Varto-Bingöl
havalisindeki Kızılbaş-Zaza aşiretlerine karşı
gerçekleştirdiği eylemler ve yaptığı baskılar
yeterince bilinmektedir. Bu Alevi ve Sünni
aşiretlerinin bölgedeki anlaşmazlıklarının daha
öncesi de vardır. Ancak Hamidiye Alaylarının
kurulması, Cibranlılara ayrı bir üstünlük ve ayrı
bir ayrıcalık sağlamıştır. Cibranlılardan, dört tane
aşiret alayı kuruluyor. Kaymakamlık dahil devlet
daireleri Cibranlıların eline veriliyor. Bu da
yetmiyor. Abdülhamitin devleti de baba desteği
sağlıyor. Burada önemli olan şudur: Bu durum, basit
bir aşiret çatışması veya anlaşmazlığı değildir.
Devlet, askeri bir güç olarak örgütlediği bir
aşireti, kendi tebaası olan ama şikayet etme dahil,
hiç bir hakkı olmayan diğer bir aşiretin üzerine
sürüyor. Bu durumu, M.Şerif Fırat ayrıntıları ile
anlatıyor. M.Şerif Fıratın ulusal kimliğini inkar
etmesi ve sonraki süreçte devlet yanlısı olması, bu
olguların gerçekliğini değiştirmez, (RO, age, sf.
31).
Daha sonraki süreçte Azadinin kurucusu ve ateşli
bir Kürt milliyetçisi olarak ortaya çıkan Halit Bey
Cibran, gerek bu olaylardaki belirleyici rolü,
gerekse Ermenilere karşı yürüttüğü başarılı
mücadeleden ötürü, sadece çeşitli madalyalar ile
taltif edilmiyor aynı zamanda Miralay rutbesine
yükseltilerek onurlandırılıyor. Halit Bey Cibranın
yaptıkları bunlarla da sınırlı değil.
Yıl 1908. Yer: Dersim. Cibranlı Halit Bey
komutasındaki süvari alayı, Neşet Paşa harekatında
da yer almış, ilk defa Türk birliklerinin Dersimin
zirvelerinde bulunan Tuzık (Tujik) Baba dağı
zirvelerine ulaşmasını, sağlamıştır, (Nuri Dersimi=ND,
Kürdistan Tarihinde Dersim, sf. 84).
Savaş yıllarında bölge aşiretleri, Ovacıktaki
hükümet binalarına el koyarak, Türk yönetimini lağv
etmişti. Rus ordusunun geriye çekilmesinden sonra,
Halit Bey Cibran kuvvetleri sayesinde, Türk yönetimi
Ovacıkda ikinci kez kurulmuştur, (ND, age. sf.
119). Dersim havalisindeki Alevi aşiretleri, Halit
Beyin eylemlerini asla unutmayacaklardı (RO, age,
sf. 32).
Neden, Halit Bey Cibranın durumunu öne
çıkarıyorum? Çünkü, gerçekte O, Hamidiye
Alaylarının en başarılı komutanlarından ve
sonraki süreçde Kürt milliyetçiliğinin en büyük
önderlerinden biri olacaktır. Tabii o, yalnız
değildir. Azadinin öteki önderlerinden bazıları
şunlardır: Haydaran Aşiretinin askeri kumandanı Kör
Hüseyin Paşa, Mıllan aşireti reisi Ibrahim Paşa.
Bunlar aynı zamanda Aşiret alayları komutanlığı
yapmış ve paşa -(mirliva:tuğgeneral)- payeleri ile
taltif edilmişlerdir.
Bir de Şırnak ve Iranda iyi bilinen Ismail Ağa
Simko vardır. Simkonun, Asuri Patriki Mar Şamunu
görüşmeye davet ettikten sonra, hazırladığı pusuda
katlettirmesi, Kürtlerde pek rastlanılmayan bir
kalleşlik örneği olarak değerlendirilmektedir, (GY,
age, sf. 224). Ama kendisi de, aynı akibete
uğramaktan kurtulamaz. 1930da Iran Şahının valilik
teklif ettiği görüşmeye giderken kurulan tuzakta
katledilir. Sanıyorum Hamidiye Alayları ile ilgili
bu kısa notlar, bazı sonuçlar çıkarmak için
yeterlidir. Buradan çıkarılabilecek en önemli
sonuçlardan biri şudur: Hamidiye alaylarının en
önemli komutanları, aynı zamanda Kürt
milliyetçiliğinin de en önemli önderleri olmuştur.
Hamidiye Alaylarının yaptığı kirli işlerden
ötürü, onların Kürt oldukları red edilecek ama
önderleri büyük Kürt milliyetçisi olacak. Bu bir
tezat değil midir? Birinci Körfez savaşı dönemine
kadar Güney Kürdistanda, Saddam Hüseyin tarafından
finanse edilen ve Cahş olarak bilinen birlikler
vardı. Ama bir de baktık ki bunlar, Güneydeki
ayaklanmanın içinde yer almış ve ne hikmetse birden
Kürtleşivermişlerdi. Ya da bugünün korucuları eğer
Kürt değilse acaba hangi millettendirler? Hamidiye
Alaylarının Osmanlı için, köy korucularının Türk
devleti için çalışması, onların Kürt olmadıklarının
ispatı değil, tersine beraber çalıştıklarının
ispatıdır. Gerisi inkar ve demagojidir.
Kürt milliyetçiliği, farklı bileşenlerden
oluşmaktadır. Tıpkı farklı milliyetçi çevre ve
akımların var olduğu gibi. Doğal olarak, bu çevreler
günün koşullarına ve ilişkide bulundukları güçlerin
durumuna göre farklı politikalar izlemişlerdir ve de
izliyorlar. Kürt milliyetçiliği, bugüne kadar hala
ezilen ulus milliyetçiliği konumundadır. Genel
anlamda ezilen ulus milliyetçiliğinin demokratik bir
özü, yurtsever bir içeriği olur. Ama bu, ezilen ulus
milliyetçiliğinin ırkçı ve şöven yanlarının
olamayacağı anlamına gelmez. Milliyetçiliğin özü
aynıdır. Ulusal ve demokratik haklarını savunduğu
oranda ilericidir. Ama dozunu kaçırıp bunu başka
halklar aleyhine çevirdiği andan itibaren haksız ve
gerici bir konuma düşer.
Ulusların kendi kaderini tayin etme prensibi
gereği Kürtler, ayrı devlet de dahil olmak üzere
kendi kaderini özgürce tayin edebilirler. Ama bu
aynı coğrafyada yaşayan diğer halkları inkar etmek,
dahası imha etmek hakkı anlamına gelmez. Kürt
milliyetçi hareketinin hatası burada yatmaktadır.
Kürt milliyetçi hareketi, ister Bedirhan Bey ve Şeyh
Ubeydullah hareketleri şeklinde olsun, ister
Hamidiye şeklinde olsun bölge halklarından başta
Ermeniler ve Asuriler olmak üzere Kızılbaş ve
Yezidileri yok ederek ortadan kaldırma siyaseti
izlemiştir. Bunda Osmanlının kışkırtıçılığının rolü
vardır. Ama bu, ancak hafifletici bir neden olur,
fakat suçluyu suçlu olmaktan çıkarmaya yetmez.
Kürt milliyetçiliği, bir çok bakımdan Türk
milliyetçiliğinin bir benzeridir. Bu sadece iradi
bir durum da değildir. Içine girilen ilişkilerin
zorunlu bir sonucudur. Bu ilişkilerin kökleri
oldukça derinlerdedir. Bin yıllık bir beraberlik
sadece Türk demagojisi değildir. Bunu gerçek payı da
vardır. Özellikle Yavuz Selim-Idrisi Bitlisi
ittifakının sağladığı ortak çıkarların yarattığı
bir temel vardır. Bunun doğru irdelenmesi geleceğe
ışık tutar. Ancak, böyle bir irdeleme, bu makalenin
boyutlarını aşar. Ben, konuyu Ermeni Soykırımı ve
Hamidiye dönemi ile sınırlı tutuyor ve nedenleri
analiz etmeye devem etmek istiyorum.
Konuyla ilgili makalemde, genç Türk devleti TC
yöneticilerinin, neden Ermeni Soykırımına karşı
tavır alamadıklarını analiz etmeye çalıştım.
Bu şartlar, bazı farklılıklarla Kürtler için de
geçerlidir. Mesela, TC kurucuları ve yöneticileri,
geçmişlerinde Ermeni kırımını doğru bulmuş ve
desteklemişlerdir. Bir çoğu, Ittihat-Terakki
döneminde yönetici ve yönlendirici rol oynamış ve
katliamlara bizzat katılmış veya karar vermiştir. Bu
durum Hamidiye Alaylarının yöneticileri, şeyh, ağa
Kürt mütegalibe için de geçerlidir. Kürt
milliyetçiliğinin sonraki önderleri, büyük oranda
Hamidiye Alaylarının içinden gelmişlerdir. Hamidiye
yöneticisi olup da, Ermeni-Asuri katliamında
sorumluluğu olmayanlar, eğer istisna değillerse,
yine de çok küçük bir orana tekabül ederler.
Yukarıda örnek olarak verdiğim olaylarda Gerek
Bedirhan Bey ve Şeyh Ubeydullah ve gerekse Hamidiye
komutan ve ağaları bu kırımları bizzat yönetmiş ve
yönlendirmişlerdir.
Ikincisi, Ermenilerden kalan ganimetlere el
koyma ve paylaşma meselesidir ki, bu durum onların
elini ayağını bağlamıştır. Ermenilerin arazileri,
sadece Türk yöneticilerin değil Kürtlerin de
iştahlarını kabartmıştır. Bazıları bunları inkar
edebilir. Ama gerçek o kadar ortadadır ki, bu
inkarla gizlenebiecek bir şey gibi değildir. Bir çok
bölgede Kürt ve Ermeni nüfusun birbirine yakın
olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bugün
Kürtlerin elinde bulunan arazilerin yarısının
Ermenilere ait olduğu var sayılabilir. (Öbür yarısı
da hazineye ve Türklere eline geçmiştir). Diğer bir
neden, birinci dereceden sorumlu olan Osmanlı
devleti varken, Hamidiyeler devlete bağlı iken ve
burada görev yapanlar da emir kulu iken, neden
Kürtler sorumluluk üstlensin şeklinde özetlenebilir.
Daha başka nedenler de sıralanabilir ama bu üç
nedenin, Kürt milliyetçilerini sorumluluktan
alıkoyan temel argümanları taşıdığını
söyleyebiliriz.
Inkarcılık, ırkçı ve şöven yaklaşımlar, çok
farklı şekillerde tezahür edebilir.
Asurilerin binlerce yıla dayanan bilinen tarihi ve
yazılı kaynakları vardır. Fakat, Kürt milliyetçileri
bunu görmemekte ve inkar etmekte adeta inat
ediyorlar. Asuri halkından bahsederken bunlar, artık
Hıristiyan Kürt kavramını ya da Kürt teriminden
sonra parantez açıp Keldaniler (Süryaniler,
Nasturiler,) adlarını kullanıyorlar. Eskiden bu
terimleri genellikle sözlü alanda kullanırken, bugün
açıkça yazılı alana taşımakta bir sakınca
görmüyorlar. (Bkz. www.serbesti.org adlı sitede
ERMENI SOYKIRIMI VE TÜRKIYE başlıklı makale).
Peki, bin yıllara varan tarihi, yazılı dili ve
kaynakları olan bir halkı inkar etmek ırkçılık değil
de nedir?
Bir kişiyi, halkı, etnik veye dini topluluğu
olduğu gibi kabul etmek ve tanımak demokrat olmanın,
insani değerlere saygı göstermenin olmazsa olmaz
kıstasıdır. Zazalar, kendilerini Kürtlerden ayrı
bir halk görüyorlar. Bu, hem Dersim Inancına mensup
Kızılbaş-Alevi Zazalar ve hem de Sünni-Müslüman
Zazalar için böyledir. Bu durum, tarihsel olarak
oluşmuş bir olgudur, yani halkın kendini
tanımlamasıdır. Başkalarının yapması gereken şey, bu
tanımlamaya saygı duyması ve olduğu gibi kabul
etmesidir. Peki, Kürt milliyetçileri ne yapıyor?
Onlar, hayır siz Zaza değil Kürtsünüz dayatmasında
bulunuyorlar. Bu yaklaşımın, Türk milliyetçilerinin
dayatmaya çalıştığı inkarcı ve ırkçı üst kimlik
teorisinden bir farkı var mıdır?
Ben, Ermeni Soykırımının 90. yıl dönümünde
makalemi yazarken, herkesin kendisini yeniden ölçüp
tartmasını hedefleyen bir değerlendirme yapmasına
zemin hazırlayan bir yaklaşım sergilemiştim. Ama
öyle anlaşılıyor ki, bazılarının buna hiç niyeti
yok. Bazıları yine hazır şablonlarla klasik
tavırlarını sürdürmek istiyorlar. Bu bazıları,
sadece bana cevap vermek için hakaret-name
yazanlarla sınırlı değil. Yukarıda adını andığım
Serbesti sitesinde, UTRIKESPOLITISKA INSTITUTET
adlı Isveç Uluslarası Politika Takip ve Inceleme
Enstitüsüne karşı Kürdleri zan altına sokmaya
çalışmasını ve Kürdlere iftirada bulunmasını
protesto eden bir imza kampanyası başlatılmış.
Zihniyete bakın. Bir Enstitü, inceleme ve
araştırmalar yaparak, Kürtlerin de soykırımda rolü
olmuştur şeklinde bir tespitte bulunduğu için,
protesto ediliyor. Yine Soykırım Mağdurlarıyla
Dayanışma Girişimi Kürtleri suçlu ilan etme
aracına dönüşmekle suçlanıyor. Açıktır ki bütün bu
yaklaşımlar, milliyetçi histerilerden kaynaklanan ve
özünde Ermeni Soykırımını inkar eden bir
tavırlardır. Bu yaklaşımlarla demokrat ve aydın
insanların üzerinde baskılar kurulmakta, insanların
gerçekleri ortaya koyma ve özgürce düşünebilmeleri
engellenmektedir.
Bütün Kürtlerin, özellikle de demokrat ve
yurtsever Kürt aydınlarının böyle düşünmediğini
söyleyebilirim. Önceki makalemde, bunu vurgulamış
ama isimlerini belirtmemiştim. Sayın Recep Maraşlı
ve Sayın Naci Kutlayın bu konudaki tavırları olumlu
örneklerdir. Naci Kutlayın yaklaşımını özetleyen
bir makaleyi şu linkte bulmak mümkündür:
(http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/16049.htm).
Inanıyorum ki gerçek Kürt demokratlarının sayısı
bunlarla sınırlı değildir.
Düşüncem, her halkın ve onun aydınlarının kendini
sorgulaması gerektiği yönündedir. Çünkü, bir insan
işlediği bir hata veya suçun yanlışlığını, kendisi
görüp kabullenmezse, gerçekte doğru bir tavır
sergileyemez. Çoğu zaman başkaları tarafından
yapılan eleştirilere karşı, savunma pisikozuna
girilir ve doğru olan şeyler bile rededilir. Bu
bakımdan ben, bir Dersimli olarak Dersimlilerin,
özel olarak da Dersim Inancına mensup
Zaza/Kırmancların yaklaşımı üzerinde durmaya
çalıştım. Genel olarak Dersimlilerin, Ermeni
kırımına katılmadıkları ve bu bakımdan alınlarının
ak ve vicdanlarının rahat olduklarını
söyleyebiliriz. Hatta Dersimlilerin Ermenilere
barınma ve saklanma gibi yardımlarda bulundukları da
bilinmektedir. Bu tarihsel bir olgudur ve Ermeniler
tarafından da teyit edilmektedir.
Bütün bunlara rağmen, Dersimlilerin de bazı
hatalarının olduğu ve daha tam olarak bilmediğimiz
bazı hatalarının da olabileceğini düşünüyorum.
Bazı aşiretlerin milis birlikleri oluşturduklarını
ve bazı Dersimlilerin Ermeni mallarına karşı
tamahkar davrandıklarını söylemek, Dersimlileri
haksız yere suçlamak değil, tersine gerçeği dile
getirmektir. Burada sorun, bu milis birliklerinin ne
tür olaylara katıldıkları ve bazı Dersimlilerin
Ermenilere karşı ne tip eylemler düzenlediklerinin
tespitidir. O dönemi yaşayanlardan biri olarak
N.Dersimi, sadece Ermenilerin yaptığı saldırıları
yazmıyor, Dersimlilerin de karşı saldırıları
olduğunu ve bunun müşterek düşmana hizmet ettiğini
belirtiyor, (ND, age, sf.119).
Bazı Dersimlilerin bu konuda ikircikli
davrandıkları, dahası soykırımı görmezden geldikleri
söylenebilir. Karşılıklı çatışmalar veya
Dersimlilerin zarar görmüş olmaları, gerekçe
değil, olsa olsa bahane olur. Soru şudur:
Dersimlilerin veya Kürtlerin Ermeniler ile
karşılıklı olarak vuruşması için sebep nedir?
Birinci Dünya Savaşı haksız, emperyalist bir
paylaşım savaşıdır. Osmanlı Devleti, öteki
emperyalist devletlere göre zayıf olabilir ama bu
onun haksız ve bir paylaşım savaşına taraf olarak
katıldığına engel değildir. Ermeniler, kendi
devletlerini kurmak, kendi kaderlerini tayin etmek
için savaşıyorlar. Ruslardan veya Ingilizlerden
yardım alıyor olmaları, davalarını haksız kılmaz.
Kendi yaşadıkları topraklarda, yani kendi
ülkelerinde kendi devletlerini kurmak istemeleri, en
doğal haklarıdır.
Peki Zazalar veya Kürtler ne için Ermenilere
karşı savaşmıştır veya savaşıyor? Türklere,
Osamanlıya hizmet için mi? Ne yazık ki, evet.
Çünkü, Kürtlerin de, Zazaların da Ermenilere
karşı savaşmalarının, aslında kendilerine bir yararı
olmamıştır. Tersine zararları olmuştur ve bu güne
kadar bunun cezasını çekmektedirler. Eğer Zazalar ve
Kürtler, kendileri için savaşmış olsalardı, bugün bu
halde olmazlardı.
O günkü koşullarda, yapılması gereken en doğru
politika ne olmalıydı? Ermeniler, Kürtler, Asuriler,
Zazalar ve diğer halklar, bir taraftan kendi
özgürlükleri için örgütlenip mücadele ederken, diğer
taraftan da birbirleriyle ittifaklar kurup müttefik
olmaları gerekirdi. Ama öyle olmamış ve biz olmamış
şeyler üzerinde değil, doğal olarak olmuş ve
yaşanmış şeyler üzerinde tartışıyoruz. Doğrusu da bu
deyil mi?
Kürt Zaza, Alevi Sünni ayrımını ben icat etmedim.
Bunlar var olan olgulardır. Kürt Zaza ayrımı, dilsel
ve etnik bir ayrımdır ve geçmişi bin yıllara
dayanır. Bunun tartışılmasına böyle konusu farklı
makalelerde girmek gereksizdir. Ancak, şu kadarını
belirteyim ki, aslolan bir halkın kendini nasıl
değerlendirdiğidir, yoksa başkalarının yapıştırdığı
etiket değildir. Bir Zaza adı üzerinde, Zazadır,
Kürt değil. Aynı şekilde bir Kürt de Zaza değil,
Kürttür. Gerisi boş kelime oyunlarıdır. Dahası
sömürgeci ve asimilasyoncu zihniyetin Kürt
milliyetçiliğindeki yansımasıdır. Üst Kimlik
teorisinin, Kürt versiyonudur. Türk milliyetçilerine
göre, TC vatandaşı olan her kes Türktür. Kürt
milliyetçileri ise, daha devlet sahibi olmadan
Zazaları ve Asurileri Kürt ilan ediveriyorlar.
Kürtler, kendilerini Kurmanc ya da Kurd, ülkelerini
Kurmancistan veya Kurdistan olarak adlandırabilir.
Bu onların sorunudur ve bizi hiç bir şekilde
bağlamamaktadır. Ama müsaade ederlerse, biz de bin
yıllardır yaşadığımız toprakları ve kendi
kimliğimizi, kendi dilimizle nitelendirmek
istiyoruz. Buna eğer saygı göstermiyorlarsa, bari
gölge de etmesinler, bu yeter.
Alevi Sünni ayrımı da yine yüz yıllara
uzanmaktadır. Ben aslında dinlere karşı eşit
uzaklıktayım. Ama din ayrımının yarattığı
tahribatların üzeri örtülerek bir yere varılamaz. Bu
bir olgudur, bunu doğru olarak değerlendirmek için
üzerini örtmek yerine, bu zihniyetin nelere mal
olduğunu ortaya koymak gerekir. Kimin ne yaptığı
ortaya konduğunda, zihniyetin niteliği de anlaşılmış
olacaktır. O zaman belki de, karşılıklı saygı ve
kabullenmeye dayanan toleranslı bir yaklaşım
sergilenebilir.
Alevi-Kızılbaşlara ait Hamidiye aşiret alayı
yoktur. Bunlar, Abdülhamitin siyaseti gereği
böyledir. Bu bakımdan savaş içerisinde oluşturulmuş
silahlı milis birliklerinin alay olarak anılması
abartı olur demiştim. Bunu söylerken milis
birliklerinin yaptıklarını elbette küçümsemiyorum.
Ama Hamidiye Alayları gibi yasayla ve aşiret
mekteplerinde eğitilerek oluşmadığını belirtmek
istiyorum. M.Şerif Fırat, bu birlikler için milis
kuvveti terimini kullanıyor ve Balaban Aşiret Reisi
Gül Ağanın beş yüz milisi olduğunu yazıyor, ((M.Şerif
Fırat=M.Ş.F, Doğu Illeri ve Varto Tarihi, sf. 149).
Bu rakam Xormek/u (Hormek), Lolu (Lolan), Khuresu (Kuresan/Kureyşan),
Çareku (Çarek/an) ve Sawliyu (Şavliyan)
aşiretlerinin milis birlikleri için de ölçü olarak
alınabilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu milisler
tek bir aşiretten değil, güçlü olan aşiret
reislerinin komutasında ama bölgedeki irili, ufaklı
bütün aşiretlerden devşirilmiştir.
Aynı şekil de Sünnü Zaza birliklerinin Ermeni
kırımındaki rolünü tespit edemediğimi ama bu konuda
kuşkalar olduğunu belirtmiştim. Sünni Zazalara ait
silahlı birlikler var. Ama bunlar milis kuvveti
şeklinde mi yoksa alay statüsünde mi tam olarak
belli değil. Mesela Gökdereli Şeyh Şerif
kumandasında bin kişilik bir birlik, Melekanlı Şeyh
Abdullah komutasında 1200 kişilik atlı kuvvetinden
oluşan başka bir birlik olduğu ve bunların Birinci
Dünya Savaşına katılarak önemli görevler
üstlendikleri anlaşılmaktadır. Daha başka silahlı
birlikler de vardır. (M.Ş.F, age, sf. 146-150/159).
Mevcutları göz önünde bulundurulduğunda bunlar, alay
statüsünde olabilir. Ilk kurulan otuz altı alayın
hangi aşiretlere ait olduğu biliniyor. Bunların tümü
Sünni Kurmanc aşiretlerine aittir. Fakat daha
sonraki süreçte oluşturulan alayların aşiretleri
belirsiz. Mümkündür ki, sonradan oluşturulan bu
alayların bazıları Sünni Zaza aşiretlerinden teşkil
edilmiştir. Görüldüğü hiç de kimseyi haksız yere
suçlamak veya töhmet altında bırakmak diye bir gayem
yok. Ama gerçekleri tarfsız olarak ve olduğu gibi
yazmak gibi bir görevim var. Ben, her halkın aydın
ve demokratlarının bunu detaylarıyla bir gün ama
mutlaka bir gün yapacağına olan inancımı korumak
istiyorum.
Konu ile ilgili bazı link adreslerini aşağıdadır.
http://www.hist.net/kieser/pu/ErmeniMeselesi.pdf
http://ermeni.org/turkce/mulakatakcam.htm
http://ermeni.org/turkce/soykirimingidisati.htm
|