Balkanlar`in Fethinde Dersimliler
Auteur - yazari: SEYFI CENGIZ Tarih, gün ve
saat : 03. Mart 2005 12:02:15:
Ünlü Akıncılar (Bursa, Gelibolu ve Rumeli
Fethinde Aleviler’in ve Dersimliler’in Yeri)
Sarı Saltık’ın başlattığı Rumeli ve
Balkanlar’ın fethi süreci onu takiben Seyit Ali
ve Umur Paşa ile, daha sonra da Osmanlılar’ın
hizmetine giren eski Karasi (modern Balıkesir)
savaşçıları tarafından devam ettirildi.
Gelibolu, Edirne ve Silistre fethini
gerçekleştirenler Cendereli Kara Halil, Seyit
Ali Sultan, Seyit Rüstem Gazi (Kara Rüstem),
Emir Sultan, Abdal Samad, Sarıca Paşa ve
Evrenos’turlar (Bk. Birge, a.g.e).
Ece Halil ve Evrenos, Karasi beyliği
(1296-1345)‘nin önde gelen general ve
amirallerinden ikisiydi. Karesi Beyliği,
Danişmendler’den inmeydi. Karesi Bey denen kişi,
Danişmend emiri Melik Yağıbasan’ın soyundandı.
Sarı Saltık (Şah Saltuk) ve Ağuçan’ın
izleyicilerinin etkisinde olduğunu sandığım bu
beylik Osmanlılar tarafından ilhak edildikten
sonra adı geçen savaşçılar Osmanlıların
hizmetine girdiler.
Bursa, Gelibolu, Edirne ve Rumeli’nin
istilası tarihi sonraları Osmanlıların
hizmetinde faaliyetlerini devam ettirmiş
akıncıların tarihidir.
Menakıblar ve tarihi kaynaklar yansız ve
doğru ele alındıklarında tüm bu fetihlerde
Aleviler’in ve Dersimliler’in önemli rol
oynadıkları görülür.
Bursa, Gelibolu ve Edirne konumları
itibariyle oldukça önemliydiler.
Önce Bizans’ın elinde olan Bursa, 1308‘de
Osmanlılarca kuşatıldı, ama alınamadı. Uzun süre
kuşatma altında aç kalan kent, 1326 Nisan’ında
teslim oldu ve 1326-1402 arasında Osmanlı
devletinin esas başkenti haline geldi. 1402‘de
Timur’un ordusu kente girince Osmanlı başkenti
Edirne’ye taşındı. 1403-13 aralığında Yıldırım
Bayezid’in oğulları arasında sürmekte olan
iç-savaşta çatışan taraflar Edirne kadar
Bursa’ya da hakim olmak için çabaladılar.
Sonraları (1453 fethinden sonra) İstanbul
başkent yapıldı. 1481‘i izleyen iç savaşta Bursa
halkı Cem’i destekledi. Kent, üç Osmanlı
başkentinden biri gibi görülmeyi 17. Yüzyıla dek
sürdürdü. Hudawendigar adı verilen eyaletin en
önemli kentiydi. Bursa’da ipek ticareti ve
sanayii daima başta geldi. Tebriz’den gelen
kervanlar Bursa’ya Gilan’ın değerli ipeğini
getirirlerdi.
Marmara’da Avrupa yakasında bulunan Gelibolu
(Kalliopolis, Dardanelles, Çanakkale Boğazı) ise
1352 veya 56‘da Süleyman paşa kumandasında
zaptedildi. Trakya’nın fethini olanaklı kılan
Gelibolu fethi oldu. Bu üsten hareketledir ki
Trakya da fethedildi. Gelbolu’da zaviyesi
(Karaca Bey Zaviyesi) ve mezarı olanlardan biri
Gazi Karaca Bin Abd Allah (ölm. 1411)‘dır.
Süleyman Paşa ile birlikte dövüşenlerdendir. Az
evvel de işaret ettiğim gibi Gelibolu’da bir de
1442 tarihli Balaban Paşa Medresesi var.
Edirne’ye ilk giren Aydınoğlu Umur Paşa
olmuştu (1342-43). Bundan on yıl kadar sonra
1353‘te Süleyman Paşa göründü kentte. Edirne’nin
kesin zaptı 1362’de Birinci Murat zamanında
gerçekleşti.
Şimdi bu fetihlere adı karışan ünlü derviş ve
akıncıların herbiri hakkında bazı özet bilgiler
verebiliriz. Bu bilgiler Alevi halkın ve
Dersimliler’in adı geçen fetihlerde önemli rol
oynadığına işaret etmektedirler.
Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli, Seyit Ali Gazi,
Uzun Er?, 1290?-1365?): Seyit Ali Sultan
hakkındaki bilgilerimiz hemen tamamen
menakıblarla sınırlıdır. Bir görüşe göre Seyit
Ali Sultan (Timur Taş), Hacı Bektaş’ın oğludur.
Rivayete göre Kadıncık Ana’dan burun kanıyla
doğmuştur. Hacı Bektaş’ın bel oğlu (öz-oğlu)
olduğunu söyleyenler olduğu gibi, sadece ‘yol
oğludur’ diyenler de var. Kaynaklarda bazen
Kızıl Deli (Seyit Ali Sultan) diye referans
verilen aynı kişi olmalıdır. Bazı kaynaklarda
Bektaşi postnişini olarak görünür. Bir geleneğe
göre ocağı ve mezarı Tekke’de bulunan Abdal
Musa, Kızıl Deli (Seyit Ali Sultan) ile
Aydınoğlu Umur Paşa (1334-1348)‘yı yoldaş etmiş,
Kızıl Deli (Seyit Ali Sultan)‘nin beline kılıç
bağlamıştır (Akt. N. Birdoğan).
Bu geleneğe göre Abdal Musa, Kızıl Deli ve
Umur Paşa üçlüsünün kabaca çağdaş (14. Yüzyılın
ilk yarısı) olmaları gerek.
Veli Baba Menakıbnamesi’nde Rumeli dahil
Bizans topraklarına yapılan Osmanlı seferleri ve
Seyit Ali hakkında hayli ayrıntılı bilgiler
mevcuttur. Seyit Ali’nin Zeyd ve Battal Gazi
soyundan geldiğini öne süren bu kaynakta
enteresan bir rivayete yer verilmektedir
(Okuyucuya önerim aşağıdaki rivayeti Zeyd adı
yerine Yezdileri, Battal Gazi adı yerine de
destanlarda onunla özdeşleştirilmiş olan
Danişmend Ahmet Gazi’yi koyarak alternatif bir
değerlendirme yapmasıdır) :
Buna göre Malatya’nın Arap valisi Omar
zamanında Zeyd soyundan Ali Medeni (Aliyyül
Medeni, Medineli Ali) diye biri Medine’den gelip
Malatya’ya yerleşir. Onun torunlarından El Hasan
es-Şair (lakabı: Uzun Hasan) babası ile birlikte
Malatya’dan Bayındır’a göçeder. Miladi 1141‘de
geri Malatya’ya geldiğinde Abbasi halifesi
Muktazibi-errillah tarafından Bağdat’a çağrılıp
asker-başı yapılır. Bir süre sonra Erzurum ve
Kayser-i Rum üzerine seferlerle görevlendirilir.
Bu Uzun Hasan’ın El Hasan El Gazi (Seyit Hasan
Gazi) adındaki bir torununa da Bağdat halifesi
tarafından Bizans topraklarına sefer görevi
verilir. Ulubor, Kiçibor, Uluköy vd gibi yerler
onun tarafından fethedilir. 1196‘da bu bölgede
Yunanlılarla yaptığı savaşlarda öldüğünde
Uluköy’de gömülür. 1227‘de bu köydeki mezarı
üzerinde bir dergâh yapılır. Onun torunu
Zeyd-eş-Şehid/Sadis zamanında ailesi Malatya’dan
gelip dergahın bulunduğu yöreye yerleşir. Zeyd
es-Şehid, Selçuklular zamanında Ulubor
kasabasında bir Bizans pususunda ölür (1293).
Onun Seyyid Cafer (Pir Seyid Cafer, ölm. 1282)
adında bir oğlu ve Seyyid Cafer’in de Seyyid Ali
Gazi (Ali El-Gazi, lakabı: Uzun Er, 1290-1365)
ve Karaca Ahmet Veli adlarında iki oğlu vardır.
Menakıbda anlatılanlar bu Alevi ailenin ve
diğer Aleviler’in daha Osman zamanından itibaren
Osmanlılar’ın Bizans’a karşı gaza savaşlarına
katıldıklarını göstermesi bakımından oldukça
önemlidirler. Hacı Bektaş Vilayetnamesi dahil
başka menakıblarda da benzer bilgilere
rastlarız.
Veli Baba Menakıbnamesi’ne göre az evvel
adını andığımız Seyyid Cafer, ilk Osmanlı
Sultanı Osman’ın talebi üzerine yanına oğlu Pir
Uzun Er (asıl adı: Ali El-Gazi), torunu Gül
Battal Gazi (Uzun Er’in oğludur) ve başka bazı
Ehlibeyt mensuplarını da alarak Osman Gazi ile
birlikte Bursa (İnegöl tarafları) üzerine
seferlere katılır. Bu sırada onun fethettiği
yerlerden biri Kara Hisar (Karaca Hisar), bir
diğeri de Bilecik kalesidir.
Seyyid Cafer, Bilecik Kalesi’nin fethedildiği
bu seferde şehit düşer (1282).
Sözünü ettiğimiz menakıbın yazarı olan ve
Uluköy’de bir zaviyesi/dergahı bulunan Seyit
Veli Baba, Seyyid Cafer’in oğlu Uzun Er’i kendi
ceddi olarak tanımlamakta ve onun da bir
menakıbı olduğunu söylemektedir.
Veli Baba’nın (ölm. 1647, Uluköy) kendi
menakıbında verdiği bilgilere göre, Uzun Er, Hz.
Pir Hacı Bektaş Veli’ye intisap etmiştir (Veli
Baba, Hacı Bektaş’ın 1248-1338 arasında
yaşadığını yazıyor). Onun söylemiyle
sürdürürsek, Nişabur Sadat-ı Kazımiye‘sinden
İbrahim Sani evladından Hacı Bektaş Veli,
Uluköy’e gelerek Uzun Er ile görüşmüş, onu kırk
gün çilehaneye sokup zikr ettirmiş ve kendisinin
çocuğu olmadığı için ona hilafet verip (onu
kendi halifesi olarak seçip) Kırşehir’deki
halifelik makamına (postuna) oturmaya
göndermiştir. Böylece Kırşehir’deki Hacı Bektaş
tekkesi postuna ilkin Uzun Er, ondan hemen sonra
da Balım Sultan oturmuştur (Bk. Veli Baba
Menakıbnamesi, s. 171, Şeyh Şehabeddin’den
naklen).
Veli Baba Menakıbnamesi’nin çevirisi oldukça
kötü. Ayrıca tamda önemli bilgilerin olabileceği
pekçok pragrafının ‘okunamadı’ vs türünden
özürlerle atlanmış olması ister istemez
çevirinin güvenirliliği konusunda kuşku
yaratmaktadır. Bazı önemli bilgilerde netlik de
yoktur. Örneğin bir yerde az önceki
açıklamalarla çelişen şu satırlara rastlıyoruz:
“Hünkar Hacı Bektaş Veli hazretlerini Pir-i
irşad eden Pir Seyyid Uzun Er“dir.
Bu menakıbda Rumeli fethi aşağıdaki gibi
anlatılmaktadır:
Sultan Orhan’ın oğlu şehzade Süleyman Paşa
Rumeli’ne geçip burayı fethetmeye karar
verdiğinde (kaynaklar Gelibolu fethi için Miladi
1352, bazen de 1356 tarihini verirler. SC), onun
çağrısı üzerine Pir Uzun Er, kendi oğlu Gül
Battal Gazi (Cafer) ve torunu Seyit Hüseyin Gazi
(Cafer’in oğludur) ile Evlad-ı Ali’den ne kadar
savaşçı varsa alıp bu sefere katılmak üzere
Kütahya’dan Bursa’ya gitti. Süleyman’la buluşup
Rum Eli yakasına geçtiler.
Bu geçişte Süleyman’ın yanında şu isimler
vardı:
Uzun Er, oğlu Gül Battal ve torunu Hüseyin
Gazi, ayrıca Ece Bey, Fazıl Bey, Evranus Bey ve
Hacı İl Bey.
Ece Bey ile Evranus Bey, Karasi denen
Balıkesir’in bahadırları idiler. Hepsi kendi
askerleriyle birlikte gelmişlerdi. Bursa’dan
hareketle Aydıncık’a gittiler. Belkis için
yapıldığı rivayet edilen Kasr-ı Süleymani’ye
çıktılar. Sal’ı yapan Ece Bey ile Fazıl Bey,
Uzun Er’e dönüp “Ey Pir! Seyyidimiz sen de
bizimle gel!“ dediler ve Uzun Er de bindi sala.
Sallardan birinde Şehzade Süleyman, Uzun Er,
onun oğlu ve torunu, diğerinde de Ece Bey, Fazıl
Bey, Hacı İl Bey ve Evrenos varlardı. Hep
birlikte Gelibolu civarında karaya çıktılar ve
“Destur Ya Pir!“ diyerek karanlık bir gecede
Rumeli’ne geçtiler. Gelibolu’yu Ece Bey, Uzun
Er, Gül Battal ve Hüseyin Gazi fethettiler. Gül
Battal ve oğlu Hüseyin Gazi, Gelibolu fethinde
şehit düştüler. Uzun Er onları orada defnedip
sonra da Gelibolu’yu fethetti ve ardından
Bandırma’ya çıktı.
Böylece Veli Baba’ya göre Gelibolu Fatihi
Uzun Er (Seyyid Ali Gazi, Ali El-Gazi)‘dir.
Veli Baba’da anlatılan Seyit Ali (Uzun Er),
benim düşünceme göre Kızıl Deli (Seyit Ali
Sultan) olarak bilinen kişiyle aynı olmalıdır.
Nejat Birdoğan’ın kendi kitabında yerverdiği
Osmanlı belgelerine göre Kızıl Deli, Rumeli
fethinden sonra Yıldırım Bayezid döneminde
Rumeli’de mülk edinmiş ve bu mülkü oğullarına
geçirmiş. Kayıtlarda bundan Kızıl Deli Oğulları
Vakfı diye sözediliyor. Vergilerden muaf tutulan
bu vakıf 19. Yüzyılda da devam ediyor. Kızıl
Sultan (nam-ı diğer: Seyyid Ali)’ın Dimetoka
kazasında gömülü olduğuna işaret ediliyor.
Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait bir diğer
belgede Sultan Bayezid zamanında yaşayan Kızıl
Deli Oğulları arasında Gülşehri (ve Gülşehri’nin
oğulları Ahi Ören Baba ile Bahşayiş Baba),
İlyas, Celal, İshak ve Sinan’ın adları geçiyor.
Veli Baba’nın verdiği secerede Uzun Er’in
Hızır, Hasan ve Cafer (Gül Battal) adında üç
oğlu sayılır. Gülşehri ve Gülbattal aynı
olabilir belki. Kırşehri’nin bir adı da
Gülşehri’dir.
Bu bilgiler doğru varsayılırsa Hacı Bektaş’ın
ilk halefi (Bektaşi tekkesi postnişini) olduğu
söylenen Seyit Ali Sultan (1310-1402)‘ın Zeyd
soyundan ve Veli Baba’nın atalarından Seyyid Ali
(Uzun Er) olması gerekir. Seyit Ali (Uzun
Er)’den sonra ise Bektaşi postuna Balım Sultan
oturmuştur. Ama Balım Sultan’ın Uzun Er’le
ilişkisi nedir söylenmiyor. Uzun Er’in çocukları
arasında Balım Sultan diye bir ad geçmiyor.
C. Ulusoy’un aktardığı bilgilere göre Bektaşi
postnişini Seyit Ali Sultan, Hacı Bektaş-Fatma
Nuriye (Kadıncık Ana) çiftinin oğlu olup asıl
adı İbrahim’dir. 1356‘da Sultan Orhan’ın oğlu
Süleyman’la birlikte Rumeli’ne geçenlerden
biridir. Rumeli’nde Kızıl Deli adıyla bilinmiş.
Dimetoka’daki Seyit Ali Sultan Tekkesi’ni kuran
odur.
Bu bilgi de benim Seyit Ali Sultan = Kızıl
Deli = Uzun Er arasında kurduğum özdeşliği
doğrulamaktadır. Böylece bu halka da kesinleşmiş
sayılabilir. Bu halkadan geriye ve ileriye doğru
yürünerek Hacı Bektaş’ın ve Bektaşi Tekkesi
postnişinlerinin tarihi kimlikleri konusunda
söylediklerimiz test edilebilir.
Karamanlı Kara Rüstem (Seyit Kara Rüstem,
Seyit Rüstem Gazi): Kara Rüstem, Karamanlı’dır
(Bk. Birge, a.g.e). Enc. Of Islam’ın aktardığına
göre bir anonim tarihçi Yeniçeri
Ocağını/ordusunu kurma fikrinin ondan çıktığını
yazmaktadır.
Ece Halil (Ece Bey, Yakup Ece): Ece Halil,
Sarı Saltık’ın halifesidir. Sarı Saltık’ın
ölümünden sonra bugün Romanya topraklarına dahil
olan Dobruca’dan Karasi’ye dönenlere liderlik
etti. İlkin Karesi emiri Aclan Bey’in
adamlarından biriydi. Sonraları Evrenos Bey ile
birlikte Orhan’a giderek Osmanlı emirleri
arasına katıldı. Adı Şehzade Süleyman ile
Anadolu’dan Rumeli’ye geçenler arasında anılır.
Bolayır civarını ve daha sonra Gelibolu ile
etrafını arkadaşlarıyla birlikte fetheden odur.
Gelibolu’da gömülüdür (Bk. Türk Meşhurları
Ansiklopedisi).
P. Wittek’in yazdığına göre Osmanlı
tarihindeki Ece Bey (Eje Bey), kaynaklarda bazen
Ya’kup Ece Bey diye geçmektedir. Bir Karasili
(Balıkesirli) olup Sultan Orhan’ın oğlu Süleyman
Paşa’ya Gelibolu’dan karşıya nasıl geçileceğini
gösteren yaşlı ve yorgun bir savaşçıdır.
Wittek’e göre Halil Ece’nin bizzat kendisi
olması zorsa da en azından 1307-11 savaşçılarını
temsil eder, belki onun tasarımı ve hayalidir.
Cendereli Kara Halil (Kara Halil, 1305?
Sivrihasar’ın Cendere Köyü – 1386/1387, Yenice-i
Vardar): Cendereli ve Çandarlı nisbeleri sık sık
birbiri yerine kullanılır. Bu ailenin orijini
hakkında bilinebilen tek ipucu Cendereli
(Jenderli, Cenderli) sözcüğüdür. Kaynaklarda
Candarlı olarak görünür. Bu ad, bu ailenin
Candarlı aşiretinden mi olduğu, yoksa bu adı
taşıyan bölgeden mi çıktığı hakkında açık fikir
vermiyor. Bu aile tıpkı Türk veya
Osmanlı-olmayan Evrenos ve Köse Michael aileleri
gibi öylesine nüfuz sahibiydi ki, Osmanlı
sultanları onları kendileriyle ilişkilendirmeyi
tercih ettiler. Cendereli Kara Halil 1362‘deki
ilk Kazasker (Kadı-asker)‘dir. Enc. Of Islam’a
göre Şeyh Edebali ailesi ile Cendereli ailesi
bir şekilde ilişkililer (karşılıklı evlilikler
yoluyla oluşan akrabalıkları var). İlk Osmanlı
sultanlarının büyük vezirlerinden beşi bu aileye
mensuptur. Birinci Murat zamanından İkinci
Bayezit zamanına kadar Osmanlı devletinin
Birinci Vezir ve Sadrazamlarını bu aileden
çıkmadır.
Bu beş kişi şunlardır:
Kara Halil (1286?-1386): Cendereli ailesinin
ilk temsilcisi. Diğer adı Çandarlı/Cendereli
Hayreddin Paşa’dır. 1364-87 arasında Üçüncü veya
Beşinci Osmanlı Sadrazamıdır. Babası
Sivrihisar’ın Cendere köyünden Ali adında
biridir.
Çandarlı-zade Ali Paşa (ölm. 1410/1411): Kara
Halil’in oğlu. 1387-1406 yılları arasında
Sadrazamdır.
Çandarlı-zade İbrahim Paşa (ölm. 1427): Kara
Halil’in oğlu mu, torunu mu net değil. Ali
Paşa’nın kardeşi ya da oğludur. 1415 öncesinde
Kazasker, 1421-29 arasında ise Sadrazam’dır.
Çandarlı-zade Hayrettin Halil Paşa
(1440-1453): Bu aileden sadrazamlık yapan
dördüncü kişidir.
Çandarlı-zade İbrahim paşa II (1498-99):
Çandarlı ailesinden son sadrazamdır
(Bk. Yılmaz Öztuna, a.g.e).
Karısı Candarlı ailesinden olan İ. H.
Uzunçarşılı’nın “Candarlı Ailesi“ adında bir
kitabı var. Yılmaz Öztuna Devletler ve
Hanedanlar’da Kara Halil’in bir Kadiri şeyhinin
(Mudurnulu Fahreddin’in) müridi olduğunu
yazmaktadır.
Şeref Han, ünlü Kürtleri sayarken bunlardan
biri olarak Osmanlı sultanı Orhan’ın sadrazamı
olduğunu söylediği “Hayreddin Paşa“ adıyla
ünlenen “Mevlana Taceddin-i Kurdi“den
sözetmektedir ki, onun kastettiği büyük
ihtimalle Çandarlı Hayrettin Paşa (yani ünlü
Kara Halil, Çandarlı/Cendereli Kara Halil
Hayrettin Paşa)’dır. Yeniçeri Ocağı’nın ilk
kazaskerleri bu aileden idiler.
Bu ailenin ilk ünlü ismi ve bu nedenle de
asıl başlatıcısı Kara Halil olarak kabul edilir.
Şeyh Edebali’nin akrabası olup ilkin İznik,
Bilecik, Bursa kadılıkları yapmış, Birinci Murat
zamanında Kazasker olmuş ve 1368‘de ise vezir
olup Hayreddin Paşa ünvanı almıştır. Padişahtan
sonraki en nüfuzlu kişi olup bazı kaynaklara
göre Yeniçeri Ocağı’nın kurucusudur. Mezarı
İznik’te. Filozof ve bilgindir de.
Bence Şeyh Edebali ve Candarlı ailelerinin
Yezdiler (Ezdiler)’le ilişkili olup olmadıkları
araştırılmaya değer bir konudur.
Hacı İlbeyi (ölm. 1363): Orhan ve Birinci
Murat zamanlarında birçok kahramanlıkları ve
zaferleriyle tanınmış bir serdar. Balıkesirli
(Karesi)‘dir. Karesi beyi Dursun’un
emirlerindendi. 1336‘da Karesi Osmanlı ülkesine
ilhak edilince bu ülkenin valiliğine kendi oğlu
Süleyman’ı atayan Orhan, bu toprakların
yönetimini Kadı Fazıl, Ece Bey, Evrenos Bey ile
Hacı İlbeyi’ne bırakmıştır. Hacı İlbeyi Birinci
Murat zamanında Trakya’yı istila eden, Edirne ve
Filibe gibi kentleri alan kumandanlardandır. Bir
gece baskınında Dimetoka beyinin oğlunu esir
edip kenti babasından almıştır. Lala Şahin Paşa
tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Gazi Fazıl (Fazıl Bey): Gazi Fazıl Bey için
Evrenos-zadelere bakınız. Evrenos’un babası
İsa’nın amcasının oğludur. İlkin Karesi,
sonraları Osmanlı beyi.
Evrenos (Gazi Hacı Mehmet, ölm. 1417):
Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde büyük
hizmetleri görülen ünlü serdarlardandır. Onun
adı 1334-35‘te Karasi emirliği Osmanlılarca
işgal edildikten sonra duyulur. Hacı İl-Beyi,
Ece Bey, Gazi Fazıl ve Evrenos ile birlikte
Süleyman Paşa’nın hizmetine girmiş Karasi
beylerinden biridir. Onun soyu Osmanlı askeri
soyluluğunun dört eski ailesinden birini
oluşturur (diğerleri: Mihal-oğulları,
Malkoç-oğulları, Turakhan-oğulları). Adının
Adrinos’tan geldiği ve Rum’dan dönme olduğu
rivayet edilir. Karesi’de doğmuş ve
Osmanlılardan önce Karasi hakimi Aclan Bey’in
hizmetinde bulunmuştur. Babsının adı İsa’dır.
Orhan Karasi’yi ilhak edince Ece Bey’le birlikte
Orhan’ın kumandanlarından biri oldu ve Süleyman
Paşa ile birlikte Rumeli’ye geçen kafile
arasında yeraldı. İbsala, Malkara ve Dimetoka
gibi yerlerin alınmasını sağladı. Birinci Murat
zamanında ise Rumeli muharebesinde bulundu.
Kosova Savaşı’nda Sultan Murat vurulunca tahta
geçen Yıldırım Bayezid’in kumandanları arasına
girdi.
Evrenos, Ankara Savaşı’nda da vardı. Bayezit
Timur’a esir düşünce onun büyük oğlu Süleyman
Çelebi’nin tarafını tuttu. Ama kardeşler
arasındaki kavgaya karışmak istemeyen bu ihtiyar
serdar Süleyman’ı terkedip Vardar Yenice’sine
çekildi. Musa Çelebi onu kendisine katılmaya
çağırdıysa da ondan da uzak durdu. Sonraları
Musa’ya karşı Çelebi Mehmet’e yardım etti.
Öldüğünde 100 yaşını geçkin olduğu söylenir.
Balıkesir, Yenice ve daha başka yerlerde
vakıflar bıraktı. Onun oğlu Ali Bey de
kahramanlığıyla meşhurdur (ölm. 1436). Oğlu İsa
ve torunlarından İsa Bey, Süleyman, Gazi Ahmet
ve Mehmet’in de adları anılır.
Evrenos-oğullarının soyu ve vakıflarının hala
devam ettiği söylenmektedir.
Şecereleri:
Prangi İsa: Aslen Kaesi-oğullarından. Gazi
Süleyman Paşa ile Rumeli fethine katıldı.
Birinci Mırat döneminde Prangi’de şehit oldu.
Gazi Evrenos (1320?-1417): Prangi isa’nın
oğlu.
Gazi Evrenos’un oğulları: Hızır-Şah, İsa (II,
1394?-1470), Ali (1382?-1465; 1453 İstanbul
fethinde bulundu), Yakub (ölm. 1441), Barak Bey,
Begce Bey.
Evrenos-zadelerden İsa Bey, aslen
Karasi-oğulları beyi olup Süleyman Paşa (1354‘te
Gelibolu’yu fethedip Rumeli Fatihi ünvanı
kazandı) ile birlikte Rumeli fethine
katılmıştır. Birinci Murat döneminde Radovişte
civarındaki Prangı’da şehit oldu. Bu İsa Bey’in
amcasının oğlu Gazi Fazıl Bey de ilkin Karası
beyi olup sonradan Osmanlılar yanında yeralır ve
Süleyman Paşa’nın Gelibolu olayına katılır.
Mezarı Gelibolu’dadır. İsa Bey’in oğlu Gazi Hacı
Evrenos (Gazi Hacı Mehmet, 1320?-1417) da ilkin
Karasi, 1341‘de ise Osmanlı beyidir. Süleyman
Paşa’nın yanında görevlidir. Keşan ve İpsala
fatihidir. Sırasıyla Gümülcine, Serez ve
Yenice’yi merkez edinerek akıncı ocağı kurdu.
1389 Kosova ve 1396 Niğbolu zaferlerine akıncı
subayı olarak katıldı. 1361‘de Keşan, İpsala,
Dimetoka, Gümülcine’yi, 1370‘te Serez, Kavala,
Karaferye’yi, 1382‘de Ferecik ve İskece’yi
fethetti. Onun Süleyman, Yakub Bey (ölm. 1441),
Beğce bey, Barak Bey ve Selçuk Hatun adlarında
çocukları vardr. (Bk. Y. öztuna, a.g.e).
Emir Sultan (Seyit Mehmet Buhari, 1369-1430):
Tam adı Şams al-Din Mehemed bin Ali al-Husaini
al-Buhari’dir. Seyit Mehmet Buhari diye de
bilinir. Bursa’nın patron seyididir. Buhara’dan
göçüp gelmiş ve Bursa’da yerleşip orada
ölmüştür. Birinci Bayezid, geleneğe göre ona çok
değer vermiş ve kızı Khundi Sultan’ı onunla
evlendirmiştir. Sultan savaşa gidince ona Emir
Sultan kılıç/silah kuşatmıştır. Timur Bursa’yı
aldığında Timur’a esir düştü ama serbest
bırakıldı. Seceresi şöyledir:
Ali al-Husaini al-Buhari, Şams al-Din Mehmet
(Seyit Mehmet Buhari, Emir Seyit, Emir Sultan).
Yeri gelmişken bazı kaynakların Seyit Mehmet
Buhari’yi Sarı Saltık’la karıştırdıklarını not
etmeliyim.
Köse Mihal (Michail Oğulları, Mihal-zadeler):
13. Yüzyıl sonu ile 14. Yüzyıl başında yaşamış
ve Osmanlı devletinin kuruluşunda Osman Bey’e
arkadaşlık etmiştir. Müslümanlığa dönmüş bir Rum
derebeyi olduğu söylenir. Uludağ (Keşiş)
eteğinde Harman Kaya beyi imiş. Adının Rumca
aslı Kosifos Mihaelis’tir. Osman beyi yakalamaya
geldiğinde esir edilmiş.
Osmanlılar devrinde tıpkı Cendereli ve
Evrenos aileleri gibi çok nüfuzlu bir ailedir.
Enc. Of Islam’a göre bu aile Osmanlı değildir,
ama sultanlar onları kendileriyle
ilişkilendirmeye çabalamışlardır.
Gazi Abd. Köse Mihal Bey (ölm. Bursa,
1328?)‘in mezarı Mihalgazi (Ermenibeli)
nahiyesindedir. İlkin Bizans’ın Harmankaya
(Bilecik ilinin doğusu, İnhisar-Mihalgazi arası)
tekfuru idi. 1313‘te Osman Gazi’ye bağlandı ve
Bursa’nın fethine katıldı. Oğlu Aziz Paşa
ailenin Edirne dalının atasıdır. Torunları
Rumeli’de “Akıncı ocağı“ kurdular. Köse Mihal’ın
torunlarından biri Balı Bey, bir diğeri Gazi
Hızır Paşa (ölm. 1452)‘dır. Gazi Alaeddin Ali
Paşa (1435?-1507) adında bir diğer oğlu da
anılır.
Malkoçoğlu: Adları daima Rumeli ve
Balkanlar’ın istilası ve sonraki tarihi ile
ilişkili belli başlı ailelerden biridir.
Malkoç-oğulları (Yahya Paşa-zadeler)‘ndan şu
adlar hakkında bilgi var:
Malkoç-oğlu Abdülhayy Mustafa Bey: 1400‘de
Sivas kale komutanı (Dizdar).
Malkoç-oğlu Gazi Büyük/Koca Balı Paşa I
(Bosna, 1430?-Silistre 1510?): Türk Meşhurları
Ansiklopedisi’nde bu adamdan “Bali Bey
(Malkoç-oğlu)“ diye sözedilir. “Malkoçoğlu Bali
Bey“ de denir. Ali Sevim-Yaşar Yücel’in Türkiye
Tarihi’ne göre kısaca “Malkoçoğlu“ diye bilinir.
Yani Malkoç-oğlu diye anılan şahsiyet budur (ama
taht mücadelesinde Yavuz’u desteklemiş olan
bunun oğlu Ali Bey de babası gibi kısaca
Malkoçoğlu veya sadece Bali Bey diye
bilinmiştir. Macaristan’da 15. Yüzyılda Bal adlı
bir kent var kayıtlarda). 15. Yüzyıl sonlarında
yaşamış bir kahraman. II. Bayezid zamanında
Silistre valisiydi. Lehistan (1493) ve
Macaristan muharebelerinde bulundu. 1498 Eflak
ve Boğdan seferi, iki büyük Polonya akını var.
Varşova Fatihi olarak anılır. Onun oğullarından
ikisi (Ali ve Tur Ali) Çaldıran Savaşı’nda
Safeviler’e karşı Yavuz Sultan Selim’in safında
dövüştüler ve bu savaşta öldüler (1514). Diğer
oğlu Sinan bey, 1500 sonrasında Aydın sancak
beyidir.
Damat Gazi Yahya Paşa (1450?-1507): Bosna,
Rumeli gibi yerlerde Akıncı beylerbeyi.
Sultan-Zade Gazi Koca Balı Paşa II: Türk
Meşhurları Ansiklopedisi’nde ondan “Bali Paşa
(Yahyapaşaoğlu)“ diye sözedilir. Ona “Koca Bali
Paşa“ da deniliyor. Akıncıdır. 16. Yüzyıl
ortalarına doğru tanındı ve Kanuni Sultan
Süleyman’ın Macaristan muharebesinde ün kazandı.
1526 Mohaç Meydan Muharebesi’nde öncü kumandanı
(akıncı). 1542-43‘te Budin beyi. Budapeşte’nin
büyük meydanı 1686‘ya kadar onun adını (Balı
Paşa Meydanı) taşırdı.
Sultan-zade Gazi Koca Mehmed Paşa (İst.
1503-Budin 1548): Vidin, Semendire, Belgrad vs
gibi yerlerde akıncı idi. 1529‘da Regensburg
(Bavyera) ve Brno (Moravya) fatihidir. 1543-48
arasında Budin (Macaristan) beylerbeyi.
Akıncı-başı bir aile olan Malkoç-oğullarından
Bosna yeniçerilerine liderlik yapmış olanlar
vardır.
Balaban Bey: Osmanlılar’a adını veren
Osman’ın kumandanlarındandır. Dersimliler’in
tümü Horasan’dan geldiklerini söylemelerine
karşın Balaban aşiretinin Dimetoka’dan geldiğini
söyleyen tek Dersim aşireti olduğuna işaret eden
Edip Yavuz’a göre Pülümür Balabanlarının ceddi
bu Balaban’dır. Edip Yavuz ona ilişkin olarak şu
bilgileri veriyor:
Bu Balaban Bey, Bursa kuşatması sırasında
Bursa’da Nilüfer kenarında Balabancık adını
taşıyan yerde bir kale yapmış ve Bursa’yı 10
sene kuşatma altında tutarak zaptını
kolaylaştırmıştır. Onun İnce Balaban diye
tanınan oğlu da yararlıklarıyla tanınmış. Fatih
Sultan Mehmet zamanında şöhret kazanmış ve
Arnavutluk’ta ölmüş komutanlardan birinin adı da
Balaban’dır. Bu veriler Balaban aşiretinin bir
vakitler Bursa ve çevresinde de bulunduğunu
gösterirler. Dr. Fric’in Kürtler adlı eserinde
bu aşiretin Elazığ’da da bir kolunun bulunduğu,
bir kolunun da Halep, Maraş, Urfa çevresinde
oturduğu söylenir. Köy adları kılavuzundaki köy
adları izlenirse bu aşiretin bulunduğu yerlerin
İpsala, Uzun Köprü, Malkara, Çataka, İstanbul,
İzmit, Kandıra, Ereğli, Gerze üzerinden
Trabzon’un Of ilçesine kadar uzandığı, diğer bir
kolunun Dimetoka, Malkara, Çanakkale (Gelibolu),
Mudanya, Eşme, Ödemiş taraflarına göç ettiği,
üçüncü bir kolunun İzmit, Orhaneli, Süğüt ve
Kastamonu’ya geldiği görülür. Daha sonra
sürüleriyle Araplara sınır Halep, Şam, Rakka ve
Urfa’ya sürüldükleri, bir bölümünün buralardan
kaçarak Malatya üzerinden Dersim’e girdikleri
veya sığındıkları anlaşılır (Bk. E. Yavuz, Tarih
Boyunca Türk Kavimleri).
Edip Yavuz’un bazı verilerden habersiz olduğu
açık. Çünkü örneğin Osmanlı kayıtlarına göre
Balaban aşireti de İran orijinlidir (gelenekte
Horasan), aslen İranlı’dır. Onların Dimetoka’dan
gelişleri bence bir ilk geliş değil, geri
dönüştür. Balıkesir (Karesi) aındaki Bal sözcüğü
bu Dersim aşiretinin bir kalıntısı olabilir
bence.
M. Şerif Fırat’a göre Balaban aşiretinin
Dimetoka’dan Dersim’e gelişi 1465-70 dolaylarına
rastlamaktadır. Yani Yavuz Selim’in Çaldıran
seferinden yarım asır kadar önce.
Bu tarih, kabaca Şah Hasan-Fatih arasındaki
mücadele dönemine denk gelmektedir.
Balaban Ağa: Onun kuvvetleri 1385‘te Sofya’yı
kuşatır. 1460‘larda Arnavutluğu kuşatır birkaç
kez. 1451-1462 arası bir tarihte Yeniçeri Ocağı
kumandanı ve yardımcısıdır (Segbanbaşı). 1446-51
ararsında Evrenos-oğlu Ali Paşa ile birlikte
Divan (Bakanlar Kurulu)‘nda vezir olarak
bulunduğu kaydedilen Balaban Paşa ile aynı kişi
olmalı.
Balaban aşiret adı nedeniyle yeri gelmişken
tarihte bu veya buna benzer adlar taşıyan başka
şahsiyetlerden örnekler vermekte yarar
görüyorum:
İzzeddin Balaban (Balaban İzzeddin, İzz’d-D.
Balaban Ermen-Şah b. Sökmen II, 1206/7‘de
yönetici): Ahlat’ta hüküm sürmüş Sökmeniler
(Ahlat-Şahlar) soyundan sonuncu hükümdar. Bu
Balaban II. Sökmen’in öz değil, manevi oğludur.
Gıyaseddin Balaban (1220-82): Hindistan
Delhi’de hüküm süren sultanlardandır. Türk
Memlükleri (Köleleri)‘ndendir. 1265‘te hükümete
geçmiş ve yirmi yıldan çok sultanlık yapmıştır.
Büyük bir komutan ve devlet adamı olarak
tanınır. Ona Tuğluk Şah da derler. Tuğluk,
Kutluk’un değişik bir söylenişidir. Uluğ Han
dahi derlermiş ona. Araplar ona Mübarek Şah
adını vermişler. Kutluğ’un Arapça tercümesi
olmalı bu.
Has Balaban: Selçuklular devrinde
Sahib-Ata’nın hadimi.
Emir Seyfüddin Balaban: Pervane döneminde,
1277 ve öncesinde adı geçer.
Balaban Bey: 1375-1410 ve 1402-1410 arasında
yöneten Birinci Süleyman’ın oğlu Orhan Çelebi
(1395-1429)‘nin Lala’sıdır.
Balyemez Osman Ağa: ?-1515 tarihleri arasında
Segbanbaşı.
Balı Ağa: 1520-1523 arasında Yeniçeri Ağası.
Ballı Mehmet Ağa: 1707‘de Yeniçeri Ağası.
Balı-zade Mustafa Efendi (İst., 1648-1662):
1648‘de Rumeli Kazaskeri, 1652‘de Anadolu
Kazaskeri, 1657-59 arasında Şeyhü’l-İslam’dır.
Hatib Balı Efendi’nin oğludur.
Ek olarak Şeyh Ede Balı ve Balım Sultan
adlarını da hatırlatmam gerek.
Cevaplar: