DERSIM
  Action       Jenosit38       Forum        Yazilar
   

 

 

 

 

Güneydoğu Kürdistan değildir

Hejarê Şamil
Hejarê Şamil

Tarih: 10 Haziran 2008 Salı

 

Bu başlıklara da göz atın:

1. Güneydoğu Türklerin, Kürdistan Kürdlerindir

2. Kürdistan ve Güneydoğu

3.Kürd sorunu mu, Kürdistan sorunu mu?

“Kürd sorunu” tanımı, yanlış olmasa da eksik bir tanımdır. Yaşanan sorunun özünü ve gerçek karakterini tamamen kapsamıyor ve ifade etmiyor.

Kürdler açısından yaşanan sorun KÜRDİSTAN SORUNUDUR. Ermeni ve Azeriler arasındaki sorun, Ermeni veya Azeri sorunu olarak değil, Karabağ sorunu biçiminde tanımlanmıştır. Çeçenistan sorununa, Çeçen sorunu denilmemiştir. Coğrafyanın ismi ile adlandırılan Kosova, Korsika vb. sorunlar vardır. Bu listeyi uzatmak mümkündür.

Kürdistan sorunu, Türk, Arap ve Farslarla Kürdler arasında Kürd toprakları uğrunda mücadele sorunudur. Kürdistan’ı ilhak etmiş güçler işgali sürdürmeye çalışmakta, Kürd halkının bilinçli kesimleri yabancıların boyunduruğundan kurtulma savaşımı vermektedirler. Kürd sorunu denilen Kürdistan sorununun esas mahiyeti budur.

Kürdistan sorunu ve Kürd sorununun ihtiva ettiği mazmun aynı değildir. Kürd sorunu, kişilere ve siyasal gruplara göre bir ulusun kendi kaderini tayin etme sorunu olarak algılanabildiği gibi, ana dilde eğitim hakkı, Kürdlerin bireysel özgürlüklerine kavuşma taleplerinin ifadesi olarak da anlaşılabilir. Hatta Türkiye yöneticileri ve aydınları tarafından Kürd sorunu, bölgesel kalkınma ile sınırlı tutulmaktadır. Bütün bunlar Kürd sorunu tanımının her kesin kendine göre yorumlayabileceği ucu açık bir tanım olduğunu ortaya koyuyor. Kürdler, içinde bulundukları sorunu asıl mahiyetine uygun biçimde tanımlanmak durumundadırlar.

Türklerin Güneydoğu sorunu tanımı, kendi işgalci politikaları açısından doğru ve yerinde bir tanımdır. Türklere göre Güneydoğu sorunu, yüzyıllar önce işgal ettikleri Kürd yurdunu elde tutmak, Kürdleri bir etnik topluluk ve halk olarak ortadan kaldırarak Kürdistan toprakları üzerindeki egemenliği ebedileştirmek sorunudur. Türk işgalci devleti için sorunun bundan öte bir mahiyeti olmamıştır ve olmayacaktır.

Bir az önce okudum. Ünlü bir Türk gazeteci şöyle yazıyordu: “Türkiye kendi Güneydoğu’sunu kazanmadan Ortadoğu’da etkin olamayacaktır”. Haklıdır. Güneydoğu Türklerindir. Veya Türkler Güneydoğu uğrunda mücadele vermek durumundadır, çünkü bu topraklar kurdukları ırk devletinin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kürdlerin ise Güneydoğusu yoktur, Kürdistan’ı vardır. Onlar da Kürdistan uğruna mücadele vermeye mahkûmdurlar.

Türkler “Kürdistan” diyerek Güneydoğu mücadelesi veriyor mu? Böyle bir cümle kurmak bile çoklarına abes gelebilir. Kürdlerin “Güneydoğu” diyerek Kürdistan mücadelesi vermesi veya Kürd davası yürütmesi de o kadar abestir. “Güneydoğu” ve “Kürdistan” kelimeleri sıradan bir tanımlama için kullanılmamaktadır, işin özü bu kelimelerin taşıdığı yükte ve anlamda yatmaktadır. Güneydoğu’ya Kürdistan diyen Türk, artık Türk milliyetçisi ve ırk devlet savunucu değildir. Türklerin geneli için Türk bile değildir. Kürdistan’a Güneydoğu diyen Kürd’ün de yurtseverliği şüphe altına girer.

 Var olan sorunun çıkış noktası ve karakteri Kürd sorunu tanımından vazgeçilmesini, sorunun Kürdler tarafından Kürdistan sorunu olarak tanımlanmasını, bu tanımlamanın yaygınlaştırılmasını ve esas alınmasını gerekli kılıyor.

Kürdistan örgütleri “ulusal birlik”ten sık sık bahsederler. Ama söz konusu örgütlerden hiçbirinin ulusal çıkardan dolayı patrik olarak kendi örgütsel çıkarlarından feragat etmemesi ciddi bir çelişkidir. Bu durumu Kürdler açısından coğrafyamızda siyaset yürütmenin zorlukları ile izah ederek “sorun değil” diyerek geçmek olurdu. Ama şu sorunun üstünü kapatmak olası değil: “Ulus” dedin mi, işin içine “devlet” girer. Devlet istemeden, böyle bir birim oluşturmayı siyasal talep olarak ileri sürmeden “ulustan” ve “ulusal birlikten” bahsetmek mantıksızlıktır ve en yumuşak deyimle milletle alay etmektir. Bunu örgütlerimiz durmadan yapıyorlar. Milletin gözünün içine baka baka “ulusal devletler” dönemi bitmiştir diyor ve “ulusal birlikten” bahsediyorlar.

Siz ki devlet istemiyorsunuz! Demokratik cumhuriyet, özgür ve eşit vatandaşlık talep ediyorsunuz. Türkiye ulusu (?!) içerisinde anayasal vatandaşlık çerçevesinde yerimizi almak istiyoruz, diyorsunuz. O zaman Kürdlerin kendi aralarında ulusal birliğe varıp varmaması sizi neden ilgilendirsin?! Eğer amacınız Güney, Kuzey, Doğu ve Güney Doğu Kürdistanlıların tamamını Türkiye ulusu çatısı altında birleştirmekse, açık söyleyin de millet bilsin.

İşler çok karışık.

Terimler; sorunun esasını, özünü, kapsamını net bir şekilde ifade etmek durumundadır. “Kürdistan sorunu” mahiyet itibarıyla etnik bir topluluğun bin yıllardan beri üzerinde yaşadığı topraklarda kendi siyasal egemenliğini kurma sorunudur. Ana dilde eğitimden özgür örgütlenme imkanlarının tanınmasına; Kürdlerin soy isimlerinin, Kürdistan’daki yer isimlerinin yeniden gerçek olanla değiştirilmesine; kültürel ve bireysel hakların etnik ve evrensel esaslara dayalı biçimde kullanılmasından siyasal özgürlüklerin sınırsız istifadesine kadar yaşanan tüm sorunlar Kürdistan sorununun yalnız bileşenleridir. Günümüzde etkin siyasal Kürd oluşumlarının Kürd sorunu biçiminde ifadelendirilen Kürdistan sorununu kültürel talepler sınırına kadar çekmesi, dar taktik-politik yaklaşımlardan kaynaklanmakta, sorunun özü ve mahiyeti ile bağdaşmamaktadır. Başka bir ifade ile bu, Kürdistan sorununun kültürel boyutunun örgütsel-siyasal hedef olarak belirlenmesidir.

Birkaç ay önce Taha Akyol ismindeki Türk gazetecisi yukarıda bahsini ettiğimiz konuyla, yani Kürdlerin Kürdistancı ve Türkiyeci yaklaşımları ile ilgili bir yazı yazmış, Kürd kökenli ve Türk ruhlu Güneydoğu’cu Aysel Tuğluk’u göklere kaldırmış, Kürd yürekli Kürdistancı Leyla Zana’yı yerden yere vurmuştu. Yani Türk gibi düşüneni övmüş, Kürd gibi düşüneni eleştirmişti.

Akyol, Tuğluk’un "Türk'ün güvenliği için Kürd ne kadar gerekliyse, Kürdün güvenliği için de Türk o kadar gereklidir. (Hiçbir mantığı ve esası olmayan bir belirleme – H.Ş.) Emperyalist ve iç gerici güçler (yani Kürd bağımsızlıkçıları –H.Ş) zorla ayırmaya çalışsalar bile irademizi her zaman için bütünleşmekten (yani altta kalmayı içselleştirmekten – H.Ş.), demokratik cumhuriyetten (yani Kürd halkını Türkiye ulusu içerisinde bir yolluk eritmekten – H.Ş) yana kullanacağız." sözlerinden dolayı dört köşe olmuş, Sayın Zana’nin “Kürd sorununun çözümü için öncellikle bir genel affın çıkarılmasını ve eyalet sistemine geçilerek Kürdistan Eyaleti'nin kurulmasını istiyoruz. Biliyorum bu onlar için tabu ama tek çözüm bu” sözlerinden dolayı kendisini ırkçı milliyetçilikle suçlamıştı.

Leyla Zana sorunun mahiyetine çok yakın belirlemesinden dolayı Kürd ve Kürdistan düşmanlarının saldırılarına maruz kalmıştı. Kürd sorununu Kürdistansız “çözmeye çalışan” Güneydoğucular ve Türkiyeciler ise bu erdemli Kürd siyasetçisinin sözlerini kulak ardı etmişlerdi. Oysa Zana’nın belirlemesi, “tek çözüm bu” biçimde yaptığı siyasal önerme, Kürdleri Türkiye siyasal muhitinde temsil etme iddiası ile yola çıkan siyasal oluşumların faaliyet programlarının ilk maddesini oluşturmalıydı.

Türkiye’nin gerçeklerine uygun değil mi, dediniz? Biz de Kürdlerin gerçeklerinden yola çıkmadan Türkiye gerçeklerine takılı bir siyasetle çözüme dönük bir arpa boyu mesafe bile kat edilemeyeceğini bilmekte fayda vardır, diyeceğiz.

Şimdi Kuzey Kürdistan’da yasal biçimde Kürd siyaseti yürüten DTP’de sorun yaşanmaktadır. Bu konuda aldığımız duyumlar üzücüdür. Tartışmalar fazla içerikli olmayıp taktik, politik hesaplara odaklıdır. Stratejik çıkarlar ve ulusalcılık talepleri etrafında yürütülen tartışmalar değildir bunlar.

Genel başkanı Türklere askerlik yapan, kurmayları Ankara merkezli siyaseti esas alan, Türkiyelileşmeye can atan, Türkiye partisiyiz diyen ve söylediklerine kendileri inanmayan bir DTP, Kürdistan sorununun çözümüne katkıda bulunamayacağı gibi kendi “barış siyaseti”nde de başarılı olamaz.

Güneydoğuculuğun, Türkiyelileşmenin, Türk solu ile ittifak arayışlarının, TBMM parlamenterliğinin en ufacık bir çözüm getirmediğini DTP’li arkadaşlar da biliyor, PKK kurmayları da. Ama ne hikmetse, durumdan çıkma iradesi gösterilmiyor.

 

DTP kendini Türk parlamentosundaki aksesuar durumundan çıkarır, Güneydoğuculuktan vazgeçer, Türkiyelileşmeye hevesti, betsi der, Türk solu ile beyhude ittifak çabalarına son verir, muğlak “barış” kampanyalarıyla halkın enerjisini tüketmeye tövbe eder ve “Kürdistan sorunu”nunun çözümünü temel alan politikalara sarılırsa, gülcü bir siyasal çıkış yapabilir. Tarih karşısında rolünü oynar.

Bunu yapabilir mi?

Üzerindeki gölgeden dolayı şimdilik yapamaz. Gölgede olanın gölgesi olmaz çünkü. Anlaşılan, Kürdistan’ın Kuzeyindeki halkımızın en aktif kesimlerinin enerjisi bir süre daha sonuç getirmeyen politikalar ekseninde tüketilecektir.

  
Hejarê Şamil
[email protected]

  

 Anasayfa      Yazilar                 Freeware-Counter

Back to Top

Google
Hosted by www.Geocities.ws

1