Bu başlıklara da göz atın:
1. Güneydoğu Türklerin,
Kürdistan Kürdlerindir
2. Kürdistan ve Güneydoğu
3.Kürd sorunu mu, Kürdistan
sorunu mu?
Kürd sorunu tanımı, yanlış
olmasa da eksik bir tanımdır. Yaşanan sorunun özünü
ve gerçek karakterini tamamen kapsamıyor ve ifade
etmiyor.
Kürdler açısından yaşanan
sorun KÜRDİSTAN SORUNUDUR. Ermeni ve Azeriler
arasındaki sorun, Ermeni veya Azeri sorunu olarak
değil, Karabağ sorunu biçiminde tanımlanmıştır.
Çeçenistan sorununa, Çeçen sorunu denilmemiştir.
Coğrafyanın ismi ile adlandırılan Kosova, Korsika
vb. sorunlar vardır. Bu listeyi uzatmak mümkündür.
Kürdistan sorunu, Türk, Arap
ve Farslarla Kürdler arasında Kürd toprakları
uğrunda mücadele sorunudur. Kürdistanı ilhak etmiş
güçler işgali sürdürmeye çalışmakta, Kürd halkının
bilinçli kesimleri yabancıların boyunduruğundan
kurtulma savaşımı vermektedirler. Kürd sorunu
denilen Kürdistan sorununun esas mahiyeti budur.
Kürdistan sorunu ve Kürd
sorununun ihtiva ettiği mazmun aynı değildir. Kürd
sorunu, kişilere ve siyasal gruplara göre bir ulusun
kendi kaderini tayin etme sorunu olarak
algılanabildiği gibi, ana dilde eğitim hakkı,
Kürdlerin bireysel özgürlüklerine kavuşma
taleplerinin ifadesi olarak da anlaşılabilir. Hatta
Türkiye yöneticileri ve aydınları tarafından Kürd
sorunu, bölgesel kalkınma ile sınırlı tutulmaktadır.
Bütün bunlar Kürd sorunu tanımının her kesin kendine
göre yorumlayabileceği ucu açık bir tanım olduğunu
ortaya koyuyor. Kürdler, içinde bulundukları sorunu
asıl mahiyetine uygun biçimde tanımlanmak
durumundadırlar.
Türklerin Güneydoğu
sorunu tanımı, kendi işgalci politikaları
açısından doğru ve yerinde bir tanımdır. Türklere
göre Güneydoğu sorunu, yüzyıllar önce işgal
ettikleri Kürd yurdunu elde tutmak, Kürdleri bir
etnik topluluk ve halk olarak ortadan kaldırarak
Kürdistan toprakları üzerindeki egemenliği
ebedileştirmek sorunudur. Türk işgalci devleti için
sorunun bundan öte bir mahiyeti olmamıştır ve
olmayacaktır.
Bir az önce okudum. Ünlü bir
Türk gazeteci şöyle yazıyordu: Türkiye kendi
Güneydoğusunu kazanmadan Ortadoğuda etkin
olamayacaktır. Haklıdır. Güneydoğu Türklerindir.
Veya Türkler Güneydoğu uğrunda mücadele vermek
durumundadır, çünkü bu topraklar kurdukları ırk
devletinin sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Kürdlerin ise Güneydoğusu yoktur, Kürdistanı
vardır. Onlar da Kürdistan uğruna mücadele vermeye
mahkûmdurlar.
Türkler Kürdistan diyerek
Güneydoğu mücadelesi veriyor mu? Böyle bir cümle
kurmak bile çoklarına abes gelebilir. Kürdlerin
Güneydoğu diyerek Kürdistan mücadelesi vermesi
veya Kürd davası yürütmesi de o kadar abestir.
Güneydoğu ve Kürdistan kelimeleri sıradan bir
tanımlama için kullanılmamaktadır, işin özü bu
kelimelerin taşıdığı yükte ve anlamda yatmaktadır.
Güneydoğuya Kürdistan diyen Türk, artık Türk
milliyetçisi ve ırk devlet savunucu değildir.
Türklerin geneli için Türk bile değildir.
Kürdistana Güneydoğu diyen Kürdün de yurtseverliği
şüphe altına girer.
Var
olan sorunun çıkış noktası ve karakteri Kürd
sorunu tanımından vazgeçilmesini, sorunun
Kürdler tarafından Kürdistan sorunu
olarak tanımlanmasını, bu tanımlamanın
yaygınlaştırılmasını ve esas alınmasını gerekli
kılıyor.
Kürdistan örgütleri ulusal
birlikten sık sık bahsederler. Ama söz konusu
örgütlerden hiçbirinin ulusal çıkardan dolayı patrik
olarak kendi örgütsel çıkarlarından feragat etmemesi
ciddi bir çelişkidir. Bu durumu Kürdler açısından
coğrafyamızda siyaset yürütmenin zorlukları ile izah
ederek sorun değil diyerek geçmek olurdu. Ama şu
sorunun üstünü kapatmak olası değil: Ulus dedin
mi, işin içine devlet girer. Devlet istemeden,
böyle bir birim oluşturmayı siyasal talep olarak
ileri sürmeden ulustan ve ulusal birlikten
bahsetmek mantıksızlıktır ve en yumuşak deyimle
milletle alay etmektir. Bunu örgütlerimiz durmadan
yapıyorlar. Milletin gözünün içine baka baka ulusal
devletler dönemi bitmiştir diyor ve ulusal
birlikten bahsediyorlar.
Siz ki devlet istemiyorsunuz!
Demokratik cumhuriyet, özgür ve eşit vatandaşlık
talep ediyorsunuz. Türkiye ulusu (?!)
içerisinde anayasal vatandaşlık çerçevesinde
yerimizi almak istiyoruz, diyorsunuz. O zaman
Kürdlerin kendi aralarında ulusal birliğe varıp
varmaması sizi neden ilgilendirsin?! Eğer amacınız
Güney, Kuzey, Doğu ve Güney Doğu Kürdistanlıların
tamamını Türkiye ulusu çatısı altında
birleştirmekse, açık söyleyin de millet bilsin.
İşler çok karışık.
Terimler; sorunun esasını,
özünü, kapsamını net bir şekilde ifade etmek
durumundadır. Kürdistan sorunu mahiyet itibarıyla
etnik bir topluluğun bin yıllardan beri üzerinde
yaşadığı topraklarda kendi siyasal egemenliğini
kurma sorunudur. Ana dilde eğitimden özgür
örgütlenme imkanlarının tanınmasına; Kürdlerin soy
isimlerinin, Kürdistandaki yer isimlerinin yeniden
gerçek olanla değiştirilmesine; kültürel ve bireysel
hakların etnik ve evrensel esaslara dayalı biçimde
kullanılmasından siyasal özgürlüklerin sınırsız
istifadesine kadar yaşanan tüm sorunlar Kürdistan
sorununun yalnız bileşenleridir. Günümüzde etkin
siyasal Kürd oluşumlarının Kürd sorunu biçiminde
ifadelendirilen Kürdistan sorununu kültürel talepler
sınırına kadar çekmesi, dar taktik-politik
yaklaşımlardan kaynaklanmakta, sorunun özü ve
mahiyeti ile bağdaşmamaktadır. Başka bir ifade ile
bu, Kürdistan sorununun kültürel boyutunun
örgütsel-siyasal hedef olarak belirlenmesidir.
Birkaç ay önce Taha Akyol
ismindeki Türk gazetecisi yukarıda bahsini ettiğimiz
konuyla, yani Kürdlerin Kürdistancı ve Türkiyeci
yaklaşımları ile ilgili bir yazı yazmış, Kürd
kökenli ve Türk ruhlu Güneydoğucu Aysel Tuğluku
göklere kaldırmış, Kürd yürekli Kürdistancı Leyla
Zanayı yerden yere vurmuştu. Yani Türk gibi
düşüneni övmüş, Kürd gibi düşüneni eleştirmişti.
Akyol, Tuğlukun "Türk'ün
güvenliği için Kürd ne kadar gerekliyse, Kürdün
güvenliği için de Türk o kadar gereklidir.
(Hiçbir mantığı ve esası olmayan bir belirleme
H.Ş.) Emperyalist ve iç gerici güçler (yani
Kürd bağımsızlıkçıları H.Ş) zorla ayırmaya
çalışsalar bile irademizi her zaman için
bütünleşmekten (yani altta kalmayı
içselleştirmekten H.Ş.), demokratik
cumhuriyetten (yani Kürd halkını Türkiye ulusu
içerisinde bir yolluk eritmekten H.Ş) yana
kullanacağız." sözlerinden dolayı dört köşe olmuş,
Sayın Zananin Kürd sorununun çözümü için
öncellikle bir genel affın çıkarılmasını ve eyalet
sistemine geçilerek Kürdistan Eyaleti'nin
kurulmasını istiyoruz. Biliyorum bu onlar için tabu
ama tek çözüm bu sözlerinden dolayı kendisini ırkçı
milliyetçilikle suçlamıştı.
Leyla Zana sorunun mahiyetine
çok yakın belirlemesinden dolayı Kürd ve Kürdistan
düşmanlarının saldırılarına maruz kalmıştı. Kürd
sorununu Kürdistansız çözmeye çalışan
Güneydoğucular ve Türkiyeciler ise bu erdemli Kürd
siyasetçisinin sözlerini kulak ardı etmişlerdi. Oysa
Zananın belirlemesi, tek çözüm bu biçimde yaptığı
siyasal önerme, Kürdleri Türkiye siyasal muhitinde
temsil etme iddiası ile yola çıkan siyasal
oluşumların faaliyet programlarının ilk maddesini
oluşturmalıydı.
Türkiyenin gerçeklerine uygun
değil mi, dediniz? Biz de Kürdlerin gerçeklerinden
yola çıkmadan Türkiye gerçeklerine takılı bir
siyasetle çözüme dönük bir arpa boyu mesafe bile kat
edilemeyeceğini bilmekte fayda vardır, diyeceğiz.
Şimdi Kuzey Kürdistanda yasal
biçimde Kürd siyaseti yürüten DTPde sorun
yaşanmaktadır. Bu konuda aldığımız duyumlar üzücüdür.
Tartışmalar fazla içerikli olmayıp taktik, politik
hesaplara odaklıdır. Stratejik çıkarlar ve
ulusalcılık talepleri etrafında yürütülen
tartışmalar değildir bunlar.
Genel başkanı Türklere
askerlik yapan, kurmayları Ankara merkezli siyaseti
esas alan, Türkiyelileşmeye can atan, Türkiye
partisiyiz diyen ve söylediklerine kendileri
inanmayan bir DTP, Kürdistan sorununun çözümüne
katkıda bulunamayacağı gibi kendi barış
siyasetinde de başarılı olamaz.
Güneydoğuculuğun,
Türkiyelileşmenin, Türk solu ile ittifak
arayışlarının, TBMM parlamenterliğinin en ufacık bir
çözüm getirmediğini DTPli arkadaşlar da biliyor,
PKK kurmayları da. Ama ne hikmetse, durumdan çıkma
iradesi gösterilmiyor.
DTP kendini Türk
parlamentosundaki aksesuar durumundan çıkarır,
Güneydoğuculuktan vazgeçer, Türkiyelileşmeye
hevesti, betsi der, Türk solu ile beyhude ittifak
çabalarına son verir, muğlak barış kampanyalarıyla
halkın enerjisini tüketmeye tövbe eder ve Kürdistan
sorunununun çözümünü temel alan politikalara
sarılırsa, gülcü bir siyasal çıkış yapabilir. Tarih
karşısında rolünü oynar.
Bunu yapabilir mi?
Üzerindeki gölgeden dolayı
şimdilik yapamaz. Gölgede olanın gölgesi olmaz
çünkü. Anlaşılan, Kürdistanın Kuzeyindeki
halkımızın en aktif kesimlerinin enerjisi bir süre
daha sonuç getirmeyen politikalar ekseninde
tüketilecektir.