DERSIM
  Action       Jenosit38       Forum        Yazilar
   

 

 

 

 

Bütün Faşistler birbirine benzer...
AHMET KAHRAMAN

Attila İlhan, bir şiirinde, “bütün zenciler birbirine benzer” diyordu. Kişilik yolu açık, aleni olan, ya da böyle tanımlanmış bütün Nazi ve Faşistler de birbirine benziyordu. Dilleri, coğrafyaları farklı da olsa, hepsi birbirine benzeriydi. Yalancı, dolandırıcı, hastalıklı ruh halinin tetiklemesiyle terörist...
En hızlıları, dışardan yeni gelenlerdi. Toplumsal aşı tutmayanlar...
Bunlar, bulundukları yerde tutunamadıkları için kaçmak zorunda kalanlardı. Geldikleri yere, yaşama biçimleri, terbiye ve adaplarıyla yabancı...
Görgüsüzlükleri yüzünden kabul görmeyip, horlanan, dışlanan...
Tıpkı, Almana, Alman ırkçılığı satan Avusturyalı Hitler gibi...
Türk Faşistlerinin öncüleri, hep başka topraklarda doğanlardı. Bunlar, aşağılık kompleksinden kurtulma ve kendilerini kabul ettirme çırpışıyla, “Türküm” diye bağıranlara karşı da “Türklük savaşı” başlattılar. Son göçmenlerden biri, “ya sev ya da terk et” sloganını bağırıyordu. Müslüman ayağı eksik, topal kalmasın diye de yanına, “Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrı Dağları kadar Türküz” ibaresini ekliyordu.
“Hira Dağı” ve Türk ırkçılarının sembolü “Tanrı Dağı” böylece Türk Faşistlerinin “alameti ferikası” haline geliyordu. Komünizme karşı Hindistan’dan Bulgaristan’a kadar uzanan, Afganistan, Pakistan, İran ve TC’yi içine alan bir “yeşil duvar” örmeye çalışan Amerika’dan izinli, icazetli olaraktan...
Bugünkü AKP’liler, ırkçılıkla, dinciliği bir arada bağıran kardeşleriyle dayanışma içindeydiler. “Düşman” gördükleri ülke insanlarına karşı, “Ergenekoncular”ın tetikçileri olarak ortak sefer düzenliyorlardı. Maraş’ta, kör baltalarla Kürt doğruyor, Sivas’ta diri diri yakıyorlardı.
Bugünkü AKP’liler, Faşist kardeşlerinden farklı olarak, arada bir “kanımız aksa da zafer İslamın” naraları patlatıyorlardı. Ortak “Hira ve Tanrı Dağı” sloganı, Amerikan destekli 1980 darbesinden sonra, “Türk-İslam sentezi” adıyla resmi politika haline geliyordu. Fetullah Gülen gibi “göz açıklar”, bundan faydalanarak, para imparatorluklarını kuracak, “ya sev ya da terk et” narası ise devlet eliyle, 2000’lerde, tehdit olarak sokaklarda Kürtlerin yüzüne fışkırtılacaktı. Sistem, “Türk-İslam sentezi” naralı Faşizme uygundu. Dönmüş, dönekleşmiş olanları, el üstünde tutuyor, ödüllendiriyordu. Mesela, dedesi asılmış, kendisi sürgünde doğmuş bir Kürt, yıllarca “ben Kürdüm diye beni bakan yapmıyorlar” diye ağlaştıktan sonra, günün birinde, “biz Türkler” diyerek, dünyayı kendine güldürmüş, ama bakan olmayı da başarmıştı. Bir öteki, doğduğu köy dahil, Kürdistan yangınına “evet”i basınca, geçinme karnesini “pek iyi” notlarıyla doldurmuş, her dönem, generallerin himayesine mashar devlet büyüğü olmuştu.
Faşizm, önce insan onurunu emip, “puç” ediyor, ruhunu çürütüyor, sonra besliyordu. Dönmüş, dönekleşmiş, köklerine küfreden utanmaz olmuş Kürtlere de sofra hazırdı. Vicdanını cüzdan yapanlar, Kürtlüklerinden pişmanlaşıyor, kimileri halkına karşı paralı asker, “korucu” oluyor, kimileri cellat...
Kimileri de, Kürdün kimliğini, dilini, ülkesinin adını yasaklayan rejimin parlamentosunda hizmet sunan... Erdoğan, bunlara bakarak, “75 tane koyunum var” diyen görgüsüz celep misali, “benim 75 tane Kürt kökenli milletvekilim var” diyordu. Haklı, Kürt ana ve babadan oldukları doğruydu. Hatta, içlerinde bazılarının yakınları, Kürdün onur davasını savunan gerillaydı. Daha iki gün önce, doğduğu yer olan Van’da yuhalanarak susturulan, Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bir yakını PKK kurucuları arasındaydı.
İyi de, Erdoğan’ın “koyun niyetine” rakam olarak tanımladıklarından, kaç tanesi halkının içine çıkabiliyor, ailesinin onursal desteğini yedekleyebiliyordu? Dönmüş, dönekleşmişlerin itibarı var mıydı? Türlü, çeşitli biçimlere, hallere, başkasının kimlik sıfatına girenlere saygı varsa eğer, halk nezdinde kaç paralık adamlardı?
Bilemiyorum, ama “en birinci dindar benim” diyerek, saf ve temiz ruhlu dindarları kandırıp, dolandırma dönemi geçti. Kör sandıkları gözler açıldı. Çünkü, dünya tv ekranına sığacak kadar küçüldü. Kürt yangınları, kutsal dokunulmaz bildiği kadınlarının sokakta toplu dayakla bayıltılmasını, üç yaşındaki, 6, 12 yaşındaki çocuklarının kurşunlanmasını naklen yayından seyrediyor. “Döncü, dönek olmayan” herkesi düşman gören, “kadın da olsa, çocuk da olsa gözünün yaşına bakmayacağız” diyen dudakları, ardından gelen Faşist terörü canlı yayında seyrediyor.

Gören gözler açılıyor. Onun için adama soruyorlar:
“Sen insanlık davasında kimden yana, kimin hizmetindesin?”
Erdoğan, bir zamanlar, bir yanda Kürtler için toplama kampları niteliğinde cezaevleri inşa edip, çocuk, ihtiyar tuttuğunu, “Kuran adına kan dökmeyin” diyen din adamını içeriye tıkarken, Kürtçe konuştu diye ceza davaları açarken, cinayet işleyenleri terfi ettirirken, bir yandan da divane gibi ortalıkta dolaşıp, doğrudan, gerçeklerden uzak bir söylemle, “ben herkesin Başbakanıyım” diyordu. Sonunda kendini ele veriyor, Kürtlerin temsilcisi olan Ahmet Türk’ün elini sıkmayarak, kendini yalanlıyordu.
Hitler de hiç bir Yahudiyle el sıkışmamıştı.

[email protected]
 
 

 Anasayfa      Yazilar                 Freeware-Counter

Back to Top

Google
Hosted by www.Geocities.ws

1