Kürdistanın tümünde; dış güçler tarafından
Kürt Tarafını hedef alarak yürütülen
pazarlıklar, dış dünyadan gelen yan
çizmeler, ABDnin İran hesaplarının
Ortadoğuya ve giderek Kürdistana etkileri,
ülkemizden dikkatle takip edilen Obama
Vakası ve İrandan yükselen tehditlerin
Kürdistanı ilgilendiren ciddiyette oluşu,
üstünde dikkatle durmamız gereken hayati
gelişmelerdir. Öte yandan Irak Başbakanının
Alman Der Spiegele verdiği demeçte
Kürdistan sözcüğünü kullanmaktan dikkatle
kaçınması, onun yerine Kuzey Irak deyimini
vurgulaması manidar olmanın da ötesindedir.
Hele son mahalli yönetimler kanununu
yangından mal kaçırırcasına acleye getirip,
bir çırpıda Kerkükü dört seçim bölgesine
ayırması bize eski Irak yönetimlerinin
tavırlarını hatırlattı.
Anlaşılan bölgede, Kürde karşı olan bütün
odaklar Obamanın seçimi kazanmasına
kilitlenmiş bulunuyorlar. Çünkü Bay Obama
seçimi kazanırsa hemen ertesi gün Amerikan
birliklerine savaşı durdurun emrini
vereceğini söylüyor. Bunun anlamı biz
çekiliyoruz, siz boğazlayın biribirinizi
ile eştir. Obamanın Amerikası; Araplara,
Türklere ve giderek zaman içinde Farslara
eski itibarlarını iade etme yanlısı gibi
görünüyor. Bu eğilim ABDnin geleneksel dış
politikası ile örtüşmez. Bay Obama
Washington politikasında köksüz bir ot
gibidir. ABDde derin köklerin üstünde
yükselen Neo-Cons türü bir akımın; bilgi
üretim, eylemsellik (buna pozitif ve negatif
bakılabilir), ülke içinde ve dışında
örgütlülüğü ile orta yerde duran bir akıma
sadece yüzeyel cevaplar yetiştiren Bay
Obama, ABDnin Ortadoğuya gömdüğü ve
giriştiği savaşta sonuç almaya başladığı bir
zaman diliminde savaşı durdurarak aslında
Ortadoğuyu yeni bir kan gölüne çevireceğini
bilmemekte veya bilmemezlikten gelmektedir.
Bay Obama aslında demokrat cephede de
sorularla dolu bir polika yürütmektedir.
Bütün yaptığı popülist bazı söylemlerin
ardına saklanarak kitleler arasında mevcut
bazı kanıları sloganlaştırmak, affınıza
sığınarak kaydedeyim, popüler söylemlerle oy
avcılığı yapmaktır.
Fakat ben burada yanıltıcı olmamak için
hemen kaydetmeliyim ki, ABDde her politik
yöneliş 2008 seçimlerini merkez alarak
anlamlandıramayız. Hatta Washingtonun
Ortadoğu politikası tek veya bir kaç aktöre
dayanılarak da izah edilemez. Moskova ve
giderek ortaya çıkabilecek başka düşman
unsurların petrol kaynaklarına ulaşma
arzularına engel olmak, özellikle Rusyanın
stratejik sıcak denizlere kısmen de olsa
ulaşma politikasına engel olması ABD için
olmazsa olmazların başında gelir.
Washingtonun; stratejik müttefiği
İsrailin, islamizm başta olmak üzere dış
merkezli saldırılara karşı caydırıcı ve
hatta karşı tarafı sindirici etkide bulunmak
gibi senaryoların sürekli olarak aktiv bir
politika yürütmektedir. Çünkü İsrail
saldırılara karşı yalnız bırakılırsa
elindeki 220ü aşkın atom başlıklı füzeleri
kullanmakta tereddüt etmeyecektir.
Şunu da eklemeyi unutmayalım, İkinci Dünya
Savaşının hemen sonrasına kadar uzanan
Ortadoğunun enerji kaynaklarına sımsıkı ve
Sovyetler Birliğinin, giderek şimdiki
Rusyanın yumuşak karnı sayılacak Türkiye,
İran, Pakistan ve Afganistan merkezli bir
yeşil kuşak projesini İran Dini Talibanın
Afganistandaki devrimlerine kadar başarı
ile sürdürüldü. İkiz kuleler terör eylemi bu
güçlerin gücünün seviyesini gösterir. İşte
bu elverişli ortamda Bush Yönetimi, İran ve
Afganistana müdahalede bulunarak işgal
etti.
İşgal günlerinde Türkiye gibi bir NATO
gücünü (bölgesel süper güç deniyor bunlara)
Iraktan uzak tutan ABD, bu savaşta
Kürtlere dayanmayı tercih etti. Bu dönemde
Kürt Peşmerge Güçleri rahatlıkla Musul ve
Kerkükü kurtardı ve oradaki Saddam
güçlerini silahsızlandırarak bölgeden
uzaklaştırdı.Ama Kürtler bu avantajlı
durumu, bilmediğimiz sebeplerden dolayı,
kendi lehlerine kullanamadılar.. Eğer buna
sebep İki büyük parti arasındaki çekişme
ise, sebep olanlar takkelerini önlerine
koyup şöyle bir düşünmelidirler. Yok eğer
işgal güçleri bu konuda fren rolu oynamış
iseler, o zamanki uygun şartlar da gözönüne
alınarak, bilhassa Kerkükte fiili bir durum
yaratılmalı, müzakerelerin yönü tersine
çevrilmeliydi derim. Bunun için tabii ki
sağlam bir iç birlik, sonuçta da kararlı bir
duruş gerekliydi. Biz konuyu irdelemeye
devam edelim:
2006da Türk Ordusuna şahinlerin hakim
olması ile başlayan yeni süreç,
Türk-Amerikan ilişkilerinde karşılıklı
restleşmelere varacak (2007ye kadar) bir
sıcaklıktaydı. Nihayet şantaj
politikalarının da devreye girmesi ile bizi
de hayrette birakan Washington merkezli bir
u dönüşü izledik. O zamana kadar Kürtleri
stratejik müttefik olarak gösteren ABD,
artık en aşağısından Kürdistanın Kuzeyi
itibarı ile Türkleri sınırsız bir şekilde
desteklemeye karar vermişti. Bu destek,
Güneyde bir tampon bölge veya no mans
land yaratılmasına müsaade edecek kadar bir
seviyeye erecekti.
Öte yandan zaten Kerkük konusunda Yan
çizmelerin gözlediği 2007 Mayısından
itibaren anayasal sürecin işlemez hale
getirildiğini gözlemliyoruz, ki bu, Türke
verilen ilk belirleyici tavizdi. Bush
Yönetimi o sıralarda gerek Baker-Hamilton
Raporunun ülkede yarattığı yılgınlık
havası, gerekse bölge düzeyinde ABDye karşı
Türklerin öncülük ettiği ve gittikçe
yaygınlaşan fiili cepheleşme veya güç
birliğinin bir tehdit unsuru olarak boy
vermesi su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Artık
bir dönüm noktasına erilmişti. Bn Riceın
Kerkük Sorunu siyasal bir sorundur dediği
andan itibaren anayasal sürecin işleyişini
tamamen durmasına yol açmıştı. Oysa sorun
siyasi değil, anayasaldı. ABDnin onayladığı
ve %70in üstünde oy almış bir anayasayı
işlemez hale getiren yine aynı işgal gücü
idi. Peki değişen ne?
Bence Türk Diplomasisinin ve İsrailin
konvansiyonel silahlarla giriştiği savaşta
Lübnan Hizbullahından yediği ağır darbenin
bu u dönüşünde etkisi büyüktür. Böylece
Hizbullaha bu silahları temin eden İranın,
ağırlığı daha fazla hissedilen bir bölgesel
güç haline geldiği daha açık bir şekilde
ortaya çıktı. Bu gücün stratejik silahlara
da sahip olma çabası, Washington ve Kudüste
endişe yaratmaya yetiyordu. Genel ve
etkileri yıkıcı bir nükleer savaştan
kaçınmak için bölgesel düzeyde İrana karşı
birleşebilir bütün güçlerin birlikteliği
sağlanmalı idi. Oysa İran yönetiminin
baskılara fazla aldırmadığını gördük. İşte
Türk Diplomasisi bu noktayı oldukça iyi
değerlendirdi. Bütün gücü ile Beyaz Saraya
yüklendi ve isteklerini kademeli olarak 2007
Baharından itibaren kademeli olarak ile
aynı yılın 5 Kasımına kadar elde etti, hem
de İranı dışlamayarak..
Türk Devletinin son süreçteki temel
tezlerinden biri ve en etkili olanı, ABDnin
gücünü kullanarak Güneyde hesaba katılır
bir Kürdistan yaratmaya çalıştığıdır.
ABDnin koruma şemsiyesi altında Kerkükün
Kürt Yönetimine terk edilmesi ihtimali,
ilerde Türk Devletinin parçalanmasını
birlikte getirecek büyük değişimlerin
kapısını açacak kadar önemli görülüyor. 5
Kasım, Beyaz Saray görüşmelerinden sonra
Türk Devleti tamamen saldırgan bir pozisyona
girdi. Kuzeyi bahane eden Türkler ve PKKyi
yok yoketme bahanesi ile Güneyin önemli bir
kısmını insansızlaştırdı, ormanları yaktı,
tabiatın dengesini bozdu. ABD şemsiyesi
altına giren Türk Ordusu ilk kara
saldırısını Amediye bölgesine karşı
düzenledi. Burada ummadıkları bir direnişle
karşılaşan Türkler, halkın saldırganlara
göğüs germesi ile geri çekildiler. Ardından
Meşhur Kış-2008 Zap çıkarmasını
başlattılar. Büyük bir psikolojik savaş
eşliğinde orduları bu kez söz konusu yerde
ancak bir hafta dayanabildi. Büyük bir hayal
kırıklığı, umulmadık büyüklükte insan ve
malzeme kaybı ve moral bozukluğu ile geri
çekilen askerler arasında büyük psikolojik
problemler doğdu. Bunlar, Türk Basınından
öğrendiğimiz kadarı ile derhal Türk
Bölgelerine çekildiler ve yerlerine yenileri
yerleştirildi.
Bu paragrafta kastımız şudur: Kürt
Sorununun ancak dialogla ve iki tarafında
kabul edebileceği bir antlaşma ile
çözümlenebilir. Hayatın gerçeği, Kürtlerin
askeri müdahalelerle teslim
alınamayacaklarını gösterdiğine göre
Türklerin önünde dialogdan başka seçenek
kalmamıştır. Fakat buna yanaşmıyor ve
göründüğü kadarı ile yanaşmayacaktır. Çünkü
onların uzun vadeli stratejik planlarında
Güneyin de yokedilmesi söz konusudur. Bu
stratejilerini en net bir şekilde gören
Başkan Barzanidir.
(devam edecek)
2008-07-26
Sirac Kekuyon (Bilgin)
Bilek güreşinde üçüncü Unsur; Ergenekon
Kaynak: Sirac Kekuyon (Bilgin)
Welatparez
Son gelişmelerin analizi..
Sun, 27 July 2008 12:14
Tue, 08 July 2008 22:14
Bir bütün halinde düşündüğümde Ergenekonun, gerçek
atatürkçü, tavizsiz Türk Irkçısı ve askeri hiyerarşi içinde
vücut bulan bir örgütlenme olduğunu görüyorum. Bilhassa Kürt
Düşmanlığı bu örgütün yayın organlarından biri olan internet
siteında görüyordum ama pek ciddiye almıyordum. Siteda
biribirlerine teğmenim, yüzbaşım, Albayım, paşam diye
hitap etmeleri, site üyeliğini çok büyük bir disiplin içinde
yürütmeleri, bu siteı hiyerarşinin merkezi gibi
algılatıyordu.
Dikkatlerini Türk Ordusunda yapılan yanlışlara, sivil Türk Hükümetinin teslimiyetçi tavrına, ABD karşıtlığına teksif eden bu hiyerarşik ekip sanılandan da daha fazla dal budak salmıştır. Aralarında Silopili Deniz ve Tanışın da bulunduğu pekçok Kürt Yurtseverlerinin faili meçhul cinayetlerle şehit edilmeleri, köylülere zorla pislik yedirilmesi, pek çok köyün yakılması hep bu Kürt Düşmanı Hiyerarşik ekibin işidir (ben bunları örgüt olarak kabul etmiyorum, bunlar Türk Devleti içinde yükselen ayrı bir ordudur.).
Etkisi gittikçe arttıran bu yapını, CIAnin de dikkatli izlemesi sonucu olsa gerek, Türk Ordusu için bile bir tehlikeli tırmanış içiğnde olduğu görüldü. Böylece Türk iktidar arenasındaki bilek güreşinde üçüncü ve en tehlikeli unsur olarak görülmeye başlandı. Bu hiyerarşik oluşumu anlık ve içi boş bir tahlil ile sunmak istemedim. Söz konusu oluşum, yani Ergenekon konusunda hala gizli kalan taraflar ağır basıyor. Ama elimizde bazı temel varsayımlar bulunuyor, şöyle:
-Ergenekon kökünü tümüyle Türk Ordusundan alan, ama önemli sivil bağlantıları olan bir oluşumdur, cunta denemesidir.
-Ergenekon Türk Ordusunun hiyerarşik yasısı içinde şekillenmiştir.
-Ergenekon mevcut Türk Komuta Zincirini tehdit etmektedir.
-Ergenekon sivil iktidarı satılmış olarak görmektedir. Bu iktidarın ABDnin güdümünde olduğunda ısrarlıdır.
-Ergenekon, Atatürkçülüğün son kalesi olduğunu biliyor..
-Atatürkün adına sığınanlar, türbanlılar iktidarı ile uzlaşmışlardır. Ergenekon bu ilişkiyi bozacaktır.
-Türk Ordusu Kürtler konusunda ABDden izin alabildiği ölçüde harekete geçebilmektedir.
.
-Oysa Kürt çıbanının başı Güneydir ve özellikle Başkan Barzanidir. Bundan dolayı sonuçları ne olursa olsun Asker Kerkük dahil Kürdistanın varlık gösterebileceği yerlere tereddütsüz girecektir..
Tutuklananların kompozisyonuna baktığımızda, söz konusu generallerin, üstelik görevden uzaklaştırılmış halleri ile darbe yapamayacakları ortadadır. Eğer tepeleri tutanlar bunlar ise darbe yapmak gibi bir kalkışmaya, tarihten ders almış olarak teşebbüs etmeyecekleri kesindir. Bu olsa olsa Talat Aydemirin 1962 (22 Şubat), 1963 (21-22 Mayıs) darbe teşebbüsünü yapanların akibetine uğrayacakları anlamına gelir.
Peki bunlar ne yaptılar da bu kadar aktüel oldular?
Bu konuda oldukça fazla teori var. Bir kısmı komplo teorisi kategorisi girer. Diğer bir kısmı AK PARTİnin bilek güreşinde öne geçmek için bu konuyu iyi bir zamanlama ile pişirip gündeme oturttuğunu delillendirmeye çalışıyor. En önemlisi ise ABD ve Türk Ordusunun gelişmelerden epey rahatsız olduğunu görüyor.
Sonuçta Türk Devletinin tüm kurumlarının laçkalaştığını görüyoruz. Orduları laçkalaşmıştır. Daha bir kaç gün önce sekiz subay bir başka devlet lehine casusluk suçlaması ile Amedde tutuklandı. İnternette konuşan bazı subayların mevcut ordu komutanlarını ağza alınmayacak küfürlerle suçlamaları bizleri hayretler içinde bırakmıştır. Bir diğeri İktidarda olsam, Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Başbakanı ve Genelkurmaybaşkanını asardım diyebiliyor, hem de kendi sesinden..
Siyaset kurumu laçkalaşmıştır. Her kafadan bir ses çıkmaktadır. Ergenekonun avukatlığına soyunan bir Deniz Baykalın kışkırtmaları, AK PARTİnin büyük bir telaş ile yakasını kurtarmaya çalışması, Yeni parti kurma işaretleri ortamı alabildiğine bulandırmaktadır. Türk yüksek yargı organları (Yargıtay ve Anayasa mahkemesi) siyasallaşmıştır. Olmadık kararların altında imzaları bulunuyor. Yapılan her icraatlarını atatürkçülüğe bağlamaktadırlar. Eskiden haykırılan din elden gidiyor sloganının yerini şimdi Laiklik elden gidiyor, atatürkçülük elden gidiyor gibi sloganlar almıştır.
Bu laçkalaşmayı, kutuplaşmaları ve özdeki sebeplere baktığımızda üç ayrı kavganın cereyan ettiğini görürüz..
1) Kürtler ile ilgili tutum: Bu konuda Üç eğilim söz konusudur.
-AKP çoğunlukla beyaz katliam (yani asimilasyon) taraftarıdır. Çevre güçleri, dünya demokratlarını ve ABDyi devreye girmeye zorlamadan bu yoketme şeklini dereye sokmuştur.
-Türk Ordusunun hakim kliği: Önemli ve kitleyi sürükleyebilecek sivil önderleri, PKKnin şahsında Askeri kadro ve savaşçıları yok etmek, Güney Yönetimini işlevsiz kılmak için aralıksız bir çaba içindedir. Bu konuda Kürdistanda örgütlenmiş olan MİT, Kontralar ve beşinci kol elemanlarını sürekli olarak teyakkuzda tutmaya çalışmaktadır.
-Ergenekon kliği: Eğer istediği fırsatı yakalarsa Kürdistanı harabeye çevirecek, Afrikadaki katliamları mumla aratacak bir kan gölü yaratacaklardır.
2) Laiklik savaşı: Bu savaş da çok önemle yürütülüyor. AKPnin kapatılması davasında Yargı, Asker ve Ergenekonun kademeli bir sertlik kompozisyonu içinde birlikte hareket etmektedirler. Partinin kapatılması süreci bir nevi güçler dengesini ortaya koyacak cinstendir.
Ama sıra Kürtlere gelince belli bir yalnızlık yaşamaktadırlar. Yine de büyük bir ulusal bilinç her şeyi düzeltme yoluna sokabilecektir.. Türk Devleti'ne gelince darbe ortamı hazırdır artık..
2008-07-08
Sirac Kekuyon (Bilgin)
Dikkatlerini Türk Ordusunda yapılan yanlışlara, sivil Türk Hükümetinin teslimiyetçi tavrına, ABD karşıtlığına teksif eden bu hiyerarşik ekip sanılandan da daha fazla dal budak salmıştır. Aralarında Silopili Deniz ve Tanışın da bulunduğu pekçok Kürt Yurtseverlerinin faili meçhul cinayetlerle şehit edilmeleri, köylülere zorla pislik yedirilmesi, pek çok köyün yakılması hep bu Kürt Düşmanı Hiyerarşik ekibin işidir (ben bunları örgüt olarak kabul etmiyorum, bunlar Türk Devleti içinde yükselen ayrı bir ordudur.).
Etkisi gittikçe arttıran bu yapını, CIAnin de dikkatli izlemesi sonucu olsa gerek, Türk Ordusu için bile bir tehlikeli tırmanış içiğnde olduğu görüldü. Böylece Türk iktidar arenasındaki bilek güreşinde üçüncü ve en tehlikeli unsur olarak görülmeye başlandı. Bu hiyerarşik oluşumu anlık ve içi boş bir tahlil ile sunmak istemedim. Söz konusu oluşum, yani Ergenekon konusunda hala gizli kalan taraflar ağır basıyor. Ama elimizde bazı temel varsayımlar bulunuyor, şöyle:
-Ergenekon kökünü tümüyle Türk Ordusundan alan, ama önemli sivil bağlantıları olan bir oluşumdur, cunta denemesidir.
-Ergenekon Türk Ordusunun hiyerarşik yasısı içinde şekillenmiştir.
-Ergenekon mevcut Türk Komuta Zincirini tehdit etmektedir.
-Ergenekon sivil iktidarı satılmış olarak görmektedir. Bu iktidarın ABDnin güdümünde olduğunda ısrarlıdır.
-Ergenekon, Atatürkçülüğün son kalesi olduğunu biliyor..
-Atatürkün adına sığınanlar, türbanlılar iktidarı ile uzlaşmışlardır. Ergenekon bu ilişkiyi bozacaktır.
-Türk Ordusu Kürtler konusunda ABDden izin alabildiği ölçüde harekete geçebilmektedir.
.
-Oysa Kürt çıbanının başı Güneydir ve özellikle Başkan Barzanidir. Bundan dolayı sonuçları ne olursa olsun Asker Kerkük dahil Kürdistanın varlık gösterebileceği yerlere tereddütsüz girecektir..
Tutuklananların kompozisyonuna baktığımızda, söz konusu generallerin, üstelik görevden uzaklaştırılmış halleri ile darbe yapamayacakları ortadadır. Eğer tepeleri tutanlar bunlar ise darbe yapmak gibi bir kalkışmaya, tarihten ders almış olarak teşebbüs etmeyecekleri kesindir. Bu olsa olsa Talat Aydemirin 1962 (22 Şubat), 1963 (21-22 Mayıs) darbe teşebbüsünü yapanların akibetine uğrayacakları anlamına gelir.
Peki bunlar ne yaptılar da bu kadar aktüel oldular?
Bu konuda oldukça fazla teori var. Bir kısmı komplo teorisi kategorisi girer. Diğer bir kısmı AK PARTİnin bilek güreşinde öne geçmek için bu konuyu iyi bir zamanlama ile pişirip gündeme oturttuğunu delillendirmeye çalışıyor. En önemlisi ise ABD ve Türk Ordusunun gelişmelerden epey rahatsız olduğunu görüyor.
Sonuçta Türk Devletinin tüm kurumlarının laçkalaştığını görüyoruz. Orduları laçkalaşmıştır. Daha bir kaç gün önce sekiz subay bir başka devlet lehine casusluk suçlaması ile Amedde tutuklandı. İnternette konuşan bazı subayların mevcut ordu komutanlarını ağza alınmayacak küfürlerle suçlamaları bizleri hayretler içinde bırakmıştır. Bir diğeri İktidarda olsam, Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Başbakanı ve Genelkurmaybaşkanını asardım diyebiliyor, hem de kendi sesinden..
Siyaset kurumu laçkalaşmıştır. Her kafadan bir ses çıkmaktadır. Ergenekonun avukatlığına soyunan bir Deniz Baykalın kışkırtmaları, AK PARTİnin büyük bir telaş ile yakasını kurtarmaya çalışması, Yeni parti kurma işaretleri ortamı alabildiğine bulandırmaktadır. Türk yüksek yargı organları (Yargıtay ve Anayasa mahkemesi) siyasallaşmıştır. Olmadık kararların altında imzaları bulunuyor. Yapılan her icraatlarını atatürkçülüğe bağlamaktadırlar. Eskiden haykırılan din elden gidiyor sloganının yerini şimdi Laiklik elden gidiyor, atatürkçülük elden gidiyor gibi sloganlar almıştır.
Bu laçkalaşmayı, kutuplaşmaları ve özdeki sebeplere baktığımızda üç ayrı kavganın cereyan ettiğini görürüz..
1) Kürtler ile ilgili tutum: Bu konuda Üç eğilim söz konusudur.
-AKP çoğunlukla beyaz katliam (yani asimilasyon) taraftarıdır. Çevre güçleri, dünya demokratlarını ve ABDyi devreye girmeye zorlamadan bu yoketme şeklini dereye sokmuştur.
-Türk Ordusunun hakim kliği: Önemli ve kitleyi sürükleyebilecek sivil önderleri, PKKnin şahsında Askeri kadro ve savaşçıları yok etmek, Güney Yönetimini işlevsiz kılmak için aralıksız bir çaba içindedir. Bu konuda Kürdistanda örgütlenmiş olan MİT, Kontralar ve beşinci kol elemanlarını sürekli olarak teyakkuzda tutmaya çalışmaktadır.
-Ergenekon kliği: Eğer istediği fırsatı yakalarsa Kürdistanı harabeye çevirecek, Afrikadaki katliamları mumla aratacak bir kan gölü yaratacaklardır.
2) Laiklik savaşı: Bu savaş da çok önemle yürütülüyor. AKPnin kapatılması davasında Yargı, Asker ve Ergenekonun kademeli bir sertlik kompozisyonu içinde birlikte hareket etmektedirler. Partinin kapatılması süreci bir nevi güçler dengesini ortaya koyacak cinstendir.
Ama sıra Kürtlere gelince belli bir yalnızlık yaşamaktadırlar. Yine de büyük bir ulusal bilinç her şeyi düzeltme yoluna sokabilecektir.. Türk Devleti'ne gelince darbe ortamı hazırdır artık..
2008-07-08
Sirac Kekuyon (Bilgin)