Alishan Karsan
Serpil Demir
R. Bagciyan
M. Tornêşeyali
Seyit Olgun
M. Hayaloğlu
İsmail Kiliç
Şerafettin Yurdakul
Armen
Sengul Savas
Adil Duran
Pascale
Özcan Yıldız
Mehmet Yıldız
Home

Forum

Action
Links
Arşiv
 
Land

THE TURKISH ARMY OFFICER AND GOVERNER ARE NOT ABOVE THE LAW


Dersim carte

Armenak'in kemikleri artik üsümesin....'"Orhan Bakir'in anisina".

Dersim Forum

 Azad Demir --aktaran Sako Zulalyan

ARMENAK'IN KEMIKLERI ÛSÛMESIN

Belge Yayinevi'nden çikan Murat Kahraman'in "Ciglik" adli romanini okudunuz mu?
Kitapta adi geçen Orhan Bakir, Hayrettin Bakis ve Metin Kaya gibi kisiler, degisik tarihlerde çikan çatismalarda yasamlarini yitirdiler. Ama ûzerimizde biraktiklari iz asla silinmedi.
Hele Orhan Bakir'in anlatildigi yerde, aglamayi beceremiyen biri olan ben, yûksek sesle çocuklarimin içinde agladim.
Orhan'la ilgili bölûmde etkilenmemin en önemli nedeni, birincisi benim de Dersim'de yasayan Ermeni olusum, ikincisi ise, Orhan'in bölgeye gelmesiyle kendi gerçek kimligimi bulusum ve "son anda" ögrenisim.
Bilemiyorum bu satirdan sonra nereden basliyayim. Kitap tanitimi yaparken,galiba bir de istemeden kendi öykûmû anlatacagim. Cûnkû birinin anlasilabilmesi için digerinin de bilinmesi gerekir.

"AZAD EVINIZE KACAKLAR GELDI"

Mayis ayiydi, Dersim o yil çetin bir kisin ardindan bagrini delirircesine çilgin bahara birakmisti. O gûn sûrûyû eve geç getirmistik. Köye döndûgûmûzde köy sanki baskaydi. Köyün içine girdigimizde, köyümüzün en merakli kadini yanasarak, "Azad evinize kaçaklar geldi" dedi, hizla eve dogru yürüdüm.
Devletin adini "eskiya, terörist" yöre halkinin ise "devrimci" dedigi, ikisi kiz dört kisiydiler.
Kamburu çikmis hasta ve yasli babam ise en az davetsiz misafirlerimiz kadar tuhafti.
Normal zamanlarda zar zor kalkan babam, misafirlere "servis" yapiyordu. O yil erken dogum yapan bir keçimizin oglagini misafirlerine kesmis, kendi temizlemis ve kendi yöntemleriyle pisirmisti. Fakat misafirlerin ve ablamlarin tüm israrlarina ragmen birakin yemek yemeyi, sofraya bile oturmuyordu.
Bir çocugun sevinç dolu ifadesiyle durmadan közün üzerine et atip pisiriyor, servis yapiyor ve konuklarin daha nelere ihtiyaci oldugunu soruyor, bizlere de yiyecek olarak ne varsa getirmemizi söylüyordu. Tüm bunlar yetmiyormus gibi, bir de gurubun lideri olan gencin basini oksuyordu.

"BABAMA NE OLMUSTU?

Yemekler yenildi, çaylar içildi. Ev bir dügün evine dönüverdi. Sohbetler, tartismalar, meraklar ve ilginc sorular birbirini kovalayip gitti.
Grubun liderinin yûzû yabanci gelmiyordu, biryerde görmûs gibiydim. Babam, onu kolundan çekerek yan odaya çagirdi.
Aklimda onlarda kalmisti. Ama kapi,arkadan babamin bastonuyla desteklenmisti..Içerde ses yoktu. Sadece aglamaya benzer bir inleme vardi. Panige kapilarak var gûcûmle yaslandim. Paldir kûldûr içeri daldim
Babam,onu dizlerinin ûzerine yatirmis, bir taraftan oksuyor, bir taraftan agliyordu.
Bu manzara karsisinda adeta sok oldum. Babama ne olmustu? Bu adam kimdi?En önemlisi nerden taniyordu?..
O anin stresi ve korkusuyla "Ne oluyor baba?" diye bagirdim. Babam beni tanimiyor gibiydi, yabacilasmisti.
"Burada ne oluyor baba? Bana bir sey açiklamayacakmisin?" diye tekrar bagirdim. Babam hiç kizmadi, tepkide vermedi.Gözyaslarini sildi.Sigarasindan bir yudum aldi. El isaretiyle beni yanina çagirdi, "Oglum Azad bu genç Orhan Bakir'dir" dedi.

ORHAN DIYE BIR GENC

Orhan, 1978'de Izmir Buca Cezaevi'ndeyken, dis çektirme bahanesiyle Ege Üniversitesi'ne sevk edilmis, orda örgüt arkadaslari tarafindan kaçirilmisti. Firar eylemi esnasinda Orhan'a direnen bir asker ölmüstü; Olayin ardindan basin Orhan'in boy boy resimlerini yayinlayarak, "Ne kadar kan dökücü" oldugundan,
"Azili Ermeni terörist"liginden bahsediyor, hakkinda ölüm karari veriliyordu.
Orhan her yerde "infaz emriyle" fellik fellik araniyordu.
Evet gazetelerde çikan resminden onu taniyordum.
Yine de babamin niçin agladigini çözememistim.
Orhan'in isaretiyle hazirlanan grup köylülerden müsade istedi. Her sey için tesekkür ederek, tek tek tokalastilar. Babamin elini öpen, Orhan, basini zar zor
babamin koynundan kurtardi. Babam, kimsenin anlamadigi bir dilde mirildaniyor,
sanki dua ediyordu.

BU DIL KIMINDI?

Babamla uzun süre konusmadan oturduk. Elindeki odunla atesi kurcalarken, yine o garip dille "Bingöl" türküsünü söyledi.
O an babam tanidigim babam degildi, güzeldi, olaganüstüydü ama en önemlisi de
ilk kez bir türkü söylüyordu. Ben ise onun 29 yasina gelmis oglu, o türküyü ve türkünün sözcüklerini ilk kez duyuyordum.
Daha fazla dayanamadim. Babamin türküsünü kestim:
"Baba, allah askina ne oluyor? Haydi hiç bir soruma cevap vermedin, ama bu kullandigin dil kimin dili? Bari bunu söyle!"
Babam, türküsünü bitirdi. Dönüp bana bakti. Sanki gözyaslari gözlerini yikamisti. Oyle güzel ve içten bir bakis firlatti ki, o ani hiç bir zaman unutmadim. Dudaklari belli belirsiz gülümsedi: "Oglum bu bizim dilimiz!" diye cevap verdi. Sonra yine yüzü aciya gömülür gibi oldu ve sustu.
Tüm israrlarima ragmen, ve hatta kizmama ragmen bir sey söylemedi. Sadece yerinden dogrulurken, yüzüme dogru egildi: "Azadim," dedi. "Bir gün sana her seyi anlatacagim, o gün mutlaka gelecek!" deyip yatagina dogru yürüdü...
Aradan epey zaman geçti. Bahar yaza, yaz güze döndü. Babam, bir daha benimle sohbet etmedi. Her aksam, Halvori'ye dogru giderek, yikik kilisenin tam kenarinda oturuyordu. Sürekli birilerinin gelisini bekler gibiydi.
Bense babamin, "Bir gün bana mutlaka söyleyecegi" sözün ne oldugunu merak ediyor ve o ani bekliyordum. Neydi o sir?
Daha sonra ögrenecegim bu aci ve çiplak gerçek "Gizli Hiristiyanlik", "Gizli Ermenilik"ti.
Anadolu denen bu cografyada o utanç ve trajedi yetmiyormis gibi, bir de ardinda biraktigi kahredici bir gerçeklik kalmisti. Babamin Orhan'i dizlerine yatirmasi tam da bu gerçeklik içinde kendi anlamini ve cevabini buluyordu.
Iste Murat Kahraman, "Ciglik" adli romaninda "Gizli Hiristiyanlik" denen utanci, daha dogrusu o utanci yaratanlarin, insanlari nasil her gün öldürdügünü anlatiyor.

PAPAZ OLAN KOY IMAMI

Babamdan bagimsiz olarak Orhan'in Elazigli Camii imami, ama aslinda papaz olan yasli Ermeniyle olan diyalog ve yasamini konu alan bölümleri gerçekten insani derin bir izdirapla yüzlestiriyor.
Kitabin içindeki yasli köy imaminin durumu bu açidan tam bir ibret vâkasidir.
Kirimda ailesinin tümünü kaybeden, bu vahsete küçük yasta tanik olan ve yarali kurtulan papazin, yasli bir Yezidi tarafindan kurtarilmasi, büyütülmesi ve egitimini tamamliyarak sonunda imam olmasi öykünün satir baslari. Anadolu'da bunun örnekleri o kadar çok ki...
Kitapta Orhan Bakir ile bu camii imami arasindaki iliski efsanevi bir dille islenmis.Yasli imam, Orhan'i evinin alt katinda gizlice insa ettigi kilisesinde agirlar. Iliskileri inanilmaz bir sicakliktadir.
Nihayetinde Orhan, Karakoçan'da pusuya düser ve çatisarak orada ölür. Imam ise yolunu gözledigi Orhan'in ölümünden habersiz günlerce ve aylarca bekler. Bekleme kendisinde bir sikintiya dönüsünce, Arapgir'de yine gizli Hiristiyanligi yasayan Arapgirli Hüseyin'in yanina gider. Orhan'in ölüm haberini Hüseyin'in politikayla ugrasan oglundan duyar.
Gayri onun halini anlatmak imkânsizdir. Gerisin geri yola koyulur, dogruca evine varir. Papaz elbiselerini giyerek siyahlara bürünür. Haçini boynuna asar.
Önce evini benzinler. Tek canli varlik olan kedisini disari çikarir. Evini atese verdikten sonra bir ömür boyunca büyük bir izdirapla tasidigi ve adeta kendisini gizlemenin kilifi çember sakalini tras ederk alevlerin içine atar...Ardindan da Orhan'in vasiyeti üzerine gömülü oldugu Dersim Mazgirt Ilçesi Faraç Köyü'ne dogru yola koyulur.

"BENIM ICIN TÜRKÜLER SÖYLE ARMENAK"

Yol boyunca Orhan'la yaptigi tartismalari düsünür. Gerçegi görüp kendi kimligine dönmesini isteyen Orhan'a bagrisini, azarlayisini, "kendi dünyasina" dokunmamasini isteyisini animsar. Son görûsmeleri ve ayrilislari böyledir.
Mezara yaklastiginda saçlarini tarar ve 'Ahçik' türküsünü söyler. Siir okur:

"Benim için türküler söyle Armenak!
Karanliklar ezginle erisin
Dag sesinle uyansin
Seninle yürüsün hayat..."

Siirde geçen Armenak, Orhan Bakir'in gerçek adidir.
Epey yürüdükten sonra askerin engeline denk gelir. Kendisine durmasi ve ilerlememesi çagrisi yapilir. 70-80 yil boyunca kendisini gizleyen yasli adam, "teslim ol" çagrisina yanit vermez. "Teslim ol" israrlari sürünce; "Tam yetmis yildir teslim oluyorum, yetmedi mi?..." diye haykirir...
Bundan sonrasi kitapta söyle anlatilir: " Daha söyledigini tamamlamadan, geceyi bölen silah tikirtilariyla yere devrildi. Bagrindan aldigi yaraya aldirmadan tektrar ayaga kalkti. Yürümeye devam etmeye çalisti. Silah sesleri çogalinca, inleyerek yere kapaklandi. Boynundaki haçi avcuna aldi. Öpmek istedi. Yapamadi. Kollari topragin serin yüzeyine serildi."

'BENI ONUN YANINA GÖTÜR'

Babama gelince...
Orhan'in ölümünü radyodan dinledik. Sok olmus ve benzi solmustu, beni yanina çagirdi. "Azadim" dedi. Yutkunuyor, agliyor ve konusamiyordu. Tüm hücreleriyle aci çekiyordu.
"Orhan gitti, beni onun yanina götür"
Araba yoktu. Babami sirtlayip Karakoçan denen lanet diyara nasil gidecektim? Üstelik Orhan'in naasi verilmemis ve "Azili Ermeni terörist" diye radyo ve televizyonlarda verilen anonslarin ardindan polis tarafindan kaçirilarak gömülmüstü.
Tabii, Orhan'in hayatta iken vasiyet ettigi, "Ölürsem beni Faraç'in bu tepesine gömün" dedigi yere getirilmesi gerekiyordu.
Arkadaslari Orhan'in bu vasiyetini yerine getirmekte asla tereddüt etmediler. Naasi polisin gömdügü topraktan kaçirilarak vasiyet ettigi Faraç'a getirildi.
Cenaze töreni için bize haber verildiginde babam zar zor nefes aliyordu. "Azad'im" diye inledi elimi güçsüz elleri arasina aldi. "Yavrum, biz de Ermeniyiz. Git kardesini son yolculuguna ugurla ve dön!"
Binlerce kisi Orhan'in mezarinin basindaydik. Kadinlar agitlariyla erkeklerin gür sloganlari yarisiyordu.
Dönüsümde babamin bas ucuna vardigimda aglamaktan bitkin düsmüstü. Agrilarindan mi yoksa Orhan'in acisindan mi bilemiyorduk feci ve izdirap veren bir aciyla kivraniyor, kesik kesik konusuyordu. Ve zavalli babam, bu haliyle ancak dörtgün daha dayandi. Bir sabah kalktigimizda ölmüstü. Ölümü de kendisi gibi güzel olmustu...
Babamin ardindan kendimi toparlamakta güçlendim. Sürekli gerçek kimligimi sorgular oldum. Neydi, Neden olmustu? Babam niye kendini gizlemisti, bu güne kadar yasamisti ve neden simdi bunlari bana söylemisti?...
Sorularimin yanitini babamin yasiti arkadaslarindan ögrenmeye basladim. Yasanan o aci günleri anlattilar. Kirim döneminde Dersim'e siginan 25-40 bin Ermeni kurtarilmisti. Bazi Dersimli asiretler de onlara zulüm yapmisti ama birçogu da iyilik etmisti. Babam gibileri çoktu ve onlar Dersimliler'e minnet ve sükran duyuyorlardi. Cünkü kirim aninda, Dersimli ve Dersim kökenli olup da Sivas Zara'ya kadar yayilan Alevi topluluklarin fedakarca kendilerini koruduklarini görmüslerdi.

NACIZANE BIR CAGRI

Gizlenen, tabu ve yasak olan gerçeklikleri yazacak birileri elbette çikacaktir. Nitekim çikiyor da iste. Benim karnimi zorla doyurmaya çalisan biri olarak, ne yazik ki elimden bir sey gelmiyor ama buradan nacizane bir çagrim olacak.
Varsa yetenekli ve gerçekten yasamin gerçeklerine duyarli bir sinemaci, bu romani mutlaka okumali ve bu kutsal yasami beyaz perdeye aktararak, milyonlara mal etmelidir.
Yasadigimiz acilarin bir daha tekrarlanmamasi için bu sart!..
En azindan biz yasadik ama baska insanlar, topluluklar, halklar ve milletler yasamasin...


_Aktaranin notu: Bu yazi Istanbul'da Türkçe ve Ermenice haftalik yayinlanan, 27 Mayis 2005 tarihli (sayi 478, 12 sayfa) AGOS gazetesinden alinmistir.

 


Dersim Forum

 


Hosted by www.Geocities.ws

1