Alishan Karsan
Serpil Demir
R. Bagciyan
M. Tornêşeyali
Seyit Olgun
M. Hayaloğlu
İsmail Kiliç
Şerafettin Yurdakul
Armen
Sengul Savas
Adil Duran
Armen
Pascale
Özcan Yıldız
Home

Forum

Action
Links
Arşiv
Forumdan Yazılar
Land

DERSİM VATANDIR, SAVUN NAZLI VATANI!


 

REAKSİYONER BİR YAKLAŞIM

Dersim Forum

Auteur - yazari: SEYFİ CENGİZ Tarih, gün ve saat : 01. Haziran 2005 21:50:37:


Mehmet Yıldız’ın “Kimlik, Kültür ve Kültürel Özgürlük“ (27 Mayıs 2005), “Dersim, Hümanizm ve Şiddet Sorunu“ (31 Mayıs 2005) ve “Dersim Nasıl Kurtulur?“ (23 Mayıs 2005) başlıklı yazılarındaki görüşleri üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Daha sonra yayınlansa da ilkinden başlayacağım.
Bu yazısında Mehmet Yıldız, “genel kabül“ göreceğini, yani tüm “Dersimliler“i birleştirebileceğini düşündüğü görüşleri 12 madde halinde açıklamaktadır.
“Dersimliler’in Diriliş Manifestosu“ olarak benimsenmesini istediği bu 12 maddenin ilkinde “Dersimliler’in ideolojilere ihtiyacı yoktur“ denilmesini, ikincisinde ise “özel“ olarak ve altı çizilerek “Özellikle Marksizmin bilimsel bir teori olmadığının vurgulanması“nı ister (yani mevcut ideolojiler içinde ona hiç ihtiyaç olmadığının belirtilmesini).
Üçüncüsünde Dersimliler’in “devrim“ (ister ulusal, ister sosyal) gibi bir politik “niyet“ taşımadıkları, bu fikri veya tercihi “yararsız“, “ütopik“, “radikal ve tehlikeli“ buldukları beyan edilmeli, bunda ısrar edenler olursa, ilkin onları “aklın ve mantığın yoluna“ çağırarak uyarmalı, eğer yola gelmezlerse böylelerine sağduyusuz, idraksiz, “cahil“, “zeka-özürlüsü“ muamelesi yapılmalıdır diye buyurur.
İlk üç madde, görüleceği gibi, Dersimliler’in ideolojik ve siyasal ihtiyaçları, niyetleri ve tercihleri ile ilgilidir. Birileri bilinç ve birikimimiz farklı da olsa, farklı sınıf ve tabakalara mensup olsak da, bizleri adamakıllı benzeştirmiş, bir üniforma dizayn etmiş, “sınıfsız ve imtiyazsız bir kitle“ gibi tahayyül ederek hepimiz adına bu ihtiyaçları, neredeyse niyetlerimizi bile saptamış, tercihleri belirlemiştir. Buna aykırı bir niyet, tutum veya tercih yaptırım konusudur. Önce uyarılırsınız, eğer dinlemezseniz ‘cahil‘, ‘zeka özürlüsü‘ vs vs diye damgalanıp afaroz edilirsiniz. Farklılığın sınırları çizilmiştir. Bu sınırları aşan farklılıkların tanınmasını bekleyemezsiniz.
Kısacası ideolojik veya siyasal kimliğinizi özgürce seçemezsiniz.
İyi de bu, M. Yıldız’ın hep övgüyle sözettiği Batı medeniyetinin fikir özgürlüğü dediği şeye, hümanizme veya demokrasiye, birinci maddede kendisinin de savunduğunu iddia ettiği “politik pluralizm“e aykırı değil midir?
İdeolojik ve siyasal kimliğin/tercihlerin konu edildiği ilk üç maddedeki anti-hümaniter, anti-demokratik veya dayatmacı yaklaşım etnik ve kültürel kimlikle ilişkili dördüncü maddede kayıplara karışır. Bu maddede, “Kimse bizim tarifimize göre pozisyonunu yeniden gözden geçirmek veya yeni özellikler kazanmak zorunda değildir“, “Bizim kimlik tarifimizin hasmane bir yanı yoktur. Dersimliler herkesi olduğu gibi kabul ederler. Dersimliler aynı biçimde kendilerine dışardan veya içerden yeni kimlik önerenleri şiddetle reddetmelidirler“ denilmektedir.
Böylece, M. Yıldız, kimlik sorununda (ideolojinin de bir kimlik olduğunu unutmayalım), ilk üç maddede bizzat kendisinin yapmaya çalıştığını dördüncü maddede farkında olmadan yine kendisi protesto eder ve tüm Dersimliler’den de bunu bekler. Bence, Mehmet arkadaş, ilk üç maddede radikal, devrimci ve sol tercihlere karşı takındığı “hasmane“ pozisyonunu “yeniden gözden geçirme(li)“, dördüncü maddedeki yaklaşımla uyumlu hale getirmelidir.
İsteyen olmakta özgürdür, ama herkes liberal ya da reformcu olmak zorunda değildir. Kendisi Marksizmin, sosyalizmin, milliyetçiliğin, yurseverliğin veya demokratizmin devrimci ya da radikal biçimlerine karşı olabilir, ama her Dersimli’den bunu bekleyemez. Kendisi kapitalizmle şu ya da bu ölçüde barışık türden bir hümanizmi benimseyebilir, ama herkesten aynı şeyi isteyemez. Bunun aksine bir davranış karşı olduğunu söylediği otoritarizme götürür.
Bizim ihtiyaç duyduğumuz şey, tüm farklılıklara karşın, bu farklılıkları hoşgörüyle karşılayarak ortak noktalarda birlikte davranma becerisini göstermektir. Farklılık tanımayan yaklaşımların varacağı yer belidir.
4., 5., 6. Ve 7. Maddelerde “Dersim kültürü“ konusunda bir yorum yapılıyor. Bu noktada sadece kısa bir hatırlatma ile yetineceğim. Şöyle ki, kültürü ve kültür bilincini sabit ve değişmez bir şey gibi görmemek, “kültürel kimlik“ tarifinde ortak değerlere, birleştirici temel öğelere vurgu düşmekle yetinmek, kodlara ve kalıplara dökülmüş değişmez bir ortak tanımdan, belirli bir tarih kesiti veya belirli bir sosyal kesimle sınırlı indirgemeci veya dışlayıcı olabilecek tariflerden kaçınmalıyız diye düşünüyorum. Yeri gelmişken Dersim’in Kırmancki+Kırdaski konuşan Kızılbaş çekirdeğinin uzun bir tarih süreci içinde şekillenen birliğine zarar verecek yaklaşımlardan uzak durmak koşuluyla, dil (Kırmancki+Kırdaski) ve inanç eksenli mücadelelerde çevremizdeki halklar arasında müttefikler bulabileceğimizi de akılda tutmalıyız diyorum.
M. Yıldız’ın kendi yazısının 6‘ıncı ve 8‘inci maddelerindeki şu iki pasajı kıyaslamasında yarar vardır:
“Kürtlerin kültürleri içinde bir dizi insanlıkdışı unsuru taşıyor. Örneğin Kürtler tecavüze uğramış 11-12 yaşlarındaki kızlarını namus temizleme adına öldürmeseler iyi olur“ (Bk. Madde 6).
“Biz işgalci askerlerle yerli kızların birleşmesinden türemiş ne idüğü belirsiz ve bize dayı ve amca olmak isteyenler tarafından çekiştirilen bir grup değiliz. Bizim bir tarihimiz, kültürümüz, şahsiyetimiz ve ülkemiz var“ (Bk. Madde 8).
İkinci pasajda kastedilenler kimlerdir bilmiyorum. Ama yukarıya çıkardığım iki pragrafın fikirleri bana uyumlu görünmedi.
Bilim, bilimsel yaklaşım, bilimsel metodoloji gibi konulara, Marksizm‘in ne olduğuna, hangi önermelerinin deneyim tarafından doğrulanıp doğrulanmadığına girmiyorum. Bu konudaki düşüncelerimi merak edenler uzun süredir internette asılı bulunan “Başlangıçlar“, “Devrimler Tarihi“ ve “Sosyalizmin Kısa Tarihi“ gibi çalışmalarıma bakabilirler (Bk.www.zazaki.de sayfası, Tarixe Zazayan. Bölümü).
Mehmet Yıldız’ı Marksist olmaya zorlayan yoktur. Eskiden Marksizmi savunmuş bile olsa, bugün savunmak zorunda değildir. Marksizmi eleştiren veya reddeden ilk ve tek kişi kendisi değildir. Bu konuda yazılmış yığınla kitap vardır. İnsanlar onun Marksizme ya da sosyalizme yönelik eleştirilerini bilsinler istiyorsa, durup dururken ölçüsüz bir üslupla gerilim yaratacağına, bunları yazıp yayınlar. Birileri bu yazıları tartışmaya değer bulursa çıkar tartışır.
“Medeniyet“ veya “medenileşme“ nedir, “Avrupa medeniyeti“ veya demokrasisi bir ideal olarak benimsenebilir mi gibi konulara da girmiyorum. İnternette yayınlanmış çalışmalarımda bu konulardaki görüşlerim de ifade edilmiştir.
Ama Batı Avrupa toplumlarının Türkiye gibi demokrasisiz ülkelerin insanlarına cennet gibi görünmesinin makul nedenleri vardır. Türkiye’nin Avrupa standartlarında demokratikleşmesi Türk halkının da, Türk işgali altındaki halkların da çıkarınadır. Bizler bunun için de mücadele etmek zorundayız.
M. Yıldız’ın yazısında yerverilen “Dersimliler’in maruz kaldıkları zulmün ve katliamların dosyasını hazırlamanın ve barbarı medeniyete şikayet etmenin zamanı gelmiştir“ (Bk. 12. Madde) şeklindeki düşünce de aylardır pratik bir girişime dönüşmüş bulunmaktadır (Dersim 38 Girişimi). Bu düşüncesinde samimi ise yapması gereken bu girişime ikircimsiz destek vermektir. Ama bu arkadaşımızın şu satırları ister istemez niyeti konusunda kuşku yaratmaktadır:
“Dersim davasının motivasyon kaynağını karartanlar bize müttefik olamazlar. Örneğin Marksçı, Leninci, Stalinci, Maocu, Pol Potçu, Enver Hocacı devrim projeleriyle Dersim kültürel kimlik mücadelesini birleştirip bunu Avrupa insan Hakları mahkemesi’nde (AİHM) savunamayız. ‘Olur, olur, bu iş bal gibi olur, siz avukatlık işini bize bırakın. Konunun uzmanı yoldaşlar bu işi halleder‘ diyenleri ciddiye alamayız. Savunma stratejisinin yanlışlığı, mantıksızlığı bir yana, bu insanlar bu gibi mahkemelerde avukatlık yapmak için ibraz edilmesi gereken ‘temiz belgesi’ni bile alamazlar...Dersim’in geleneksel insani değerleri ve hukuki normları Marksçı, Leninci, Maocu, Pol Potçu, Enver Hocacı avukatları avukatlıktan meneder“ (Bk. M. Yıldız, “Dersim, Hümanizm ve Şiddet Sorunu“).
Ben M. Yıldız’a Dersim davasını ne zamandan beri savunduğunu, bu motivasyonu ne zaman ve nasıl edindiğini, Dersim kültürel kimlik mücadelesine katkısının ne olduğunu, bu konuda herhangi bir çalışmasının veya yazısının olup olmadığını sormayacağım. Çünkü aydınlarımız arasında bugüne kadar kendisinin harekete katıldığı anı milat gibi görenlere çok tanık olduk. Bu hastalık öylesine yaygın ki, artık görmezlikten geliyoruz. Burada tuhaf olan bu arkadaşın ne türden olursa olsun bütün sol, radikal veya devrimci görüşlerle Dersim kimliği ve kültürünü taban tabana zıt şeylermiş gibi sunma çabasıdır. Son 500 yıllık Dersim tarihi hakkında çok yüzeysel bir bilgisi olanlar bile bu yorumun garabetini farketmekte güçlük çekmezler. Dersim Raporları’na biraz göz gezdirenler “Dersim“ sözcüğünün etnik bir ad olmanın yanısıra yüzlerce yıllık direniş tarihi içinde siyasal bir anlam da kazandığını, düşman tarafta ‘boyun eğmemek‘, ‘isyan‘ ve ‘direniş‘ gibi algılandığını bilirler. Hal böyleyken Dersim kimliği ve kültürünün radikal, sol ve devrimci bir siyasi duruşu dışladığını söylemek onu tanımamak ya da bilerek çarpıtmaktır. Kaldı ki hemen hiç bir halkın kültürü için bu tür iddialar ortaya atılamaz. Her ulus sınıflardan bileşir. İşçi ve emekçi sınıfların bulunduğu her ülkede bu sınıfların iktisadi, sosyal ve siyasal haklarını savunan sol ya da devrimci görüşler, bireyler ve partiler de mutlaka vardır veya olacaktır. Ulusal sorunları ulusun emekçi kesimleri lehine çözmeye çabalayan, ezilen halkların özgürlük mücadelesini sömürülen çoğunluğun sosyal kurtuluşu ile birleştirmeye çabalayan görüşler ve örgütler hep varolmuştur. ‘Dersim’de bu tür görüşler olamaz, bu bizim kültürümüze ve kimliğimize aykırıdır‘ türünden görüşler yalnız Dersim ve Dersimli’ye değil, yaşadığımız çağın kendisine de yabancıdır, çağdışıdır. Avrupa’da yaşayıp her türden sol, radikal veya devrimci görüşe (devrimci yurtseverlik, devrimci milliyetçilik veya devrimci-demokratizm de girer bu kategoriye) bu denli “hasmane“ yaklaşmak anlaşılması zor bir hadisedir. Bu görüşlerin Batı Avrupa medeniyetine sözde hayranlık besleyen birileri tarafından savunuluyor olması ise bir başka problemdir.
Mehmet Yıldız, “Olur, olur, bu iş bal gibi olur, siz avukatlık işini bize bırakın. Konunun uzmanı yoldaşlar bu işi halleder“ sözlerini kimden duymuştur? Dersim 38 Girişimi‘nin bir ‘savunma stratejisi‘ belirlediğini kendisine kim söylemiştir? ‘Yanlış‘ ve ‘mantıksız‘ dediği bu strateji neyin nesidir? ‘Konunun uzmanı‘ dediği ‘avukat yoldaşlar‘ kimlerdir, onları nerede görmüştür? Biz girişimcilerin hiç bir bilgisinin olmadığı bu bilgileri M. Yıldız nereden edinmiştir? Bunları açıklaması gerekmez mi?
Dersim 38 Girişimi’nin hangi görüşten olursa olsun katılmak isteyen her Dersimli’ye açık olduğu, imza kampanyasına destek veren herkesin Geçici Koordinasyon’da görev alabileceği defalarca açıklanmış bir konudur ve imza listesinin hemen altındaki bilgilendirme notunda da vurgulanmaktadır. Nitekim şu güne kadar e-mail adresini bildiren herkese Geçici Koordinasyon’a katılması çağrısında bulunulmuştur. Bu sözkonusu arkadaşların tümü tarafından bilinen bir husustur. Bizler imza veren herkesi tanımıyoruz. Görüşleri nedir bilmiyoruz. Bunu merak da etmiyoruz. İster Marksist, ister devrimci, ister sosyalist, ister demokrat, sosyal-demokrat, reformcu, liberal, milliyetçi veya yurtsever olsun; Dersimli olması yetiyor. Sol, radikal ve devrimci unsurlar “müttefik olamazlar“ ilkelliğine bu girişimde yer yoktur. Bu bir parti değil, tarihi nitelikte bir ulusal girişimdir. Bu girişimin hedefi ve izleyeceği strateji oluşacak kollektif irade tarafından demokratik bir şekilde belirlenecektir. Bu irade henüz oluşmuş değildir. Daha şekillenme sürecindedir. Şu anda ben yalnızca kendi kişisel düşüncelerimi ifade edebilirim.
Bence bu girişimin asıl amacı Dersim soykırımının tanınması olmalıdır. Bu amaca varmak için çok yönlü bir mücadele gerekecektir. İşin hukuki vechesi yalnızca bir yönüdür. Hukuki süreç henüz başlamış değildir. Bu süreç, başvuru mahkemeye verildiği anda başlar. Henüz bir hukuk bürosu ile anlaşılmış değildir. Avukatların kimler olacağı belli değildir. Durum bu iken M. Yıldız’ın bilmemneci “avukatlardan“ sözetmesi hayal mahsülüdür. Kaldı ki, bu davada bize avukatlık yapacakların dünya görüşünün ne olduğunu değil, olsa olsa mesleki tecrübesini ve yeteneğini merak ederiz.
M. Yıldız, “Diriliş Manifestosu“ dediği yazısının girişinde amacı “Dersim’in etnik-kültürel kimliğini korumak“ olarak koyuyor. Bunun için bir siyasal mücadele ve örgütlenmeye ihtiyaç olup olmadığına değinmiyor. “Dersim Nasıl Islah Edilir“, pardon “Dersim Nasıl kurtulur?“ başlıklı yazısında, başlıktaki bu sorunun yanıtını “Türkiye AB üyesi olursa“ diye veriyor (onda ya olmazsa veya olamazsa ne olur sorusunun cevabı yoktur). Mücadele metodları/araçları olarak kendi manifestosunun dokuzuncu maddesinde “Bizim mücadele metotlarımız Avrupa hukuk sistemi içinde meşru görülenleri aşmamalıdır“ diyor.
M. Yıldız, “büyük projelere“ karşı da olsa, Dersim 38 Girişimi büyük bir projedir. O, “küresel“ mücadelelere ve çözümlere karşı da olsa bu girişimin amacına ulaşması “küresel“ alanda bir mücadele gerektirecektir. Dersim soykırımını uluslararası topluma duyurmak ve tanınması için destek toplamak başka türlü mümkün olmayacaktır. Ama telaşlanması için bir sebep yoktur. Soykırımın tanınması için mücadelede metotlarımız tamamen uluslararası hukuk sistemi içinde meşru görülenlerle sınırlı olacaktır.



 


 


 


 

Cevaplar:

Dersim Forum


Hosted by www.Geocities.ws

1