M. Tornêğeyali
Din, “İnanca dayanan doğaüstü
tasarımlar ve işlemler sistemi...İnsanla doğaüstü güç arasındaki
ilişki, daima bir efendi-köle ilişkisi olarak kalmıştır....” (Orhan
Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Din maddesi).
Sayın Yado Dalik Bey!
Senin makalemi gerçekte dikkatlice okuduğunu sanmıyorum. Eğer
dikkatlice okusaydın, “Pir'e sömürücü diyenler bunu neye göre
demektedirler, merak ediyorum! Mesela; bir kilise papazi, bir cami
imam'ina göre Pir'in sömürgeciligi nerededir?” diye sormazdın diye
tahmin ediyorum. Çünkü makalede, sadece Alevilik’ten ve Dersim
İnancı’ndan ve bunun dini temsilcilerinden değil, bütün dinlerin
doğasında var olan bir olgudan bahsediliyor ve şöyle deniyor:
“Gerçekten de bunun bir ‘sömürü biçimi’ olduğu inkar edilemeyecek
kadar açıktır. Şüphesiz ki, bu sömürü biçimi sadece aleviliğe özgü
değil, bütün dinlerin doğasında şu veya bu biçimde var olan bir
olgudur. Dinin, dini İnancın en iyisinin bile sonuçta insanların
beynini uyuşturan bir afyon olduğunu belirtmekle yetinip işin bu
yanının ayrı bir tartışma konusu olduğunu vurgulayıp geçmek
istiyorum.”
Olay bu kadar basittir. Bu konuda verilecek doğru yanıtın
karşılığı, dinin tanımı ve amacında saklıdır. Din nedir? Kim
tarfından ve neden icat edilmiştir? Din, kime hizmet etmektedir ve
dini elinde bulunduran güçlerin amacı nedir? Bu sorular
çoğaltılabilir ama sanıyorum yeterlidir. Ben, makalemde kısaca
bunlara değindim. Eğer sen de bunu değerlendirme cesareti
gösterebilirsen, o zaman yaklaşımını anlamış olacak ve daha net
tartışabiliriz.
“Pirler ne yapsin, kendi çocuklari kendisini inkar ederse, Pirimiz
ne yapsin! TC Devletinin yapamiyacagini biz kendimize yaptik!” diye
yazıyorsun. Burada şöyle bir yanılgıya düşüyorsun. ‘Sol’ hareketin
dine yaklaşımındaki yöntemsel hatadan kalkarak, dini savunmakla
yetinmiyor, üstelik TC devletini işin içine katıyor ve üstelik de
yanlış bir rol biçiyorsun. ‘Sol’ hatalı davranmıştır. Bu açıktır.
Ama bunun için dini veya dinciliği savunmak gerekmez.
Peki, ne yapılmalıydı? Din ve inanç özgürlüğü savunulmalıydı ve
insanların kendi inançlarını özgürce gerçekleştirmeleri için çalışma
yapılmalıydı. Mesela bugün bu yapılıyor ve Alevilik’e yasal bir
statü kazandırılmak üzere çabalar sarfediliyor. ‘TC devletinin
yapamadağını’ yazarken, TC devletini istemeyerek temize çıkardığının
farkında değilsin. Dersim İnancı’nın ibadet yerlerini, Cem evlerini,
Aleviliği yasaklayan, ‘sol’ hareketler değil, TC devletidir, Sayın
Yado Dalik! Sen sapla samanı karıştırmakla kalmamışsın, kaş yapayım
derken göz çıkarıyorsun. Solun yaptığı şey hatadır, bunu eleştirmek
farklı bir şeydir, ki ben de eleştiriyorum. Ama TC devletinin bu
konudaki masumiyetini savunmak, Dersim’den ve Dersim’de yapılmış
olanlardan bihaber olmak gibi bir şeydir. Talihsiz bir yaklaşım!
Pirlerin Dersim İnancındaki rolü ile İslamiyet ve
Hıristiyanlık’taki din adamlarının durumundan hareketle bazı
yorumlara girmişsin. Bu karşılaştırmayı, TC devleti ile Dersim’i
karşılaştırarak yapabilirsin. TC devletinin elindeki imkanlar ile
Dersim’in elindekileri karşılaştırığında, hiç bir şeyin kıyas kabul
edemeyecek kadar farklılık gösterdiğini göreceksin. Hani deve ile
pireyi karşılaştırmak diye klasik bir örnek vardır. Belki daha iyi
bir örnek de bulunabilir. Ama bir şeyin küçük veya zayıf olması
meselenin özünü değiştirmez.
İslamiyet ve Hıristiyanlık’taki dini sınıflar, hem sömürücüdür ve
hem de bugün sömürücü hakim sınıflara hizmet etmektedirler.
İslamiyet, bizzat din devleti olarak kurulmuş ve bugün hala bazı
ülkelerde değişik rejimler halinde devam etmektedir. Batı’da ve
Türkiye gibi ülkelerde dini kurumlar ve din adamları, devletin
nimetlerinden öteki hakim sınıf ve zümrelerle beraber
yararlanmaktadır.
Dersim gibi sömürge statüsünden bile daha aşağı bir yerde, dini
temsilcilerin palazlanması tabii ki çok zordur. Tıpkı öteki, sınıf
ve tabakaları gibi. Buralarda palazlanabilecek unsurlar, olsa olsa
işbirlikçiler olabilir. Ama sömürü, küçük de olsa, büyük de olsa
sömürüdür ve özünde sömürü olmaktan çıkmaz. Ama biçimi farklıdır.
Bütün mesele budur.
Sömürü, birinin diğerinin emeğinden şu veya bu şekilde hak
etmediği halde yararlanmasıdır. Değişik sömürü biçimleri vardır.
Kapitaizm’de artı-değere dayanan işgücü sömürüsü vardır. Cinsel
sömürü, dinsel sömürü, duygu sömürüsü, vb bir çok sömürü biçimleri
vardır. Bazıları sömürüyü, işçi-kapitalist arasındaki sömürü biçimi
ile sınırlı sanıyor. Tabii ki bu bir yanılgıdır.
Dersim İnancı’nda ve Alevilik’de var olan dini önderlerin
durumuna bilinçle yaklaşmamız lazım. Ne sekter ve inkarcı bir
yaklaşım ve ne de boyun eğen mürit tavrı olmalıdır. Bu inançlar,
yani Alevilik ve değişik biçimleri yeniden şekillenmektedir. Eğer
toplum bilinçli bir yaklaşım sergilerse, çağa ve günün koşullarına
denk düşen yapılanmalar doğabilir. Yok eğer teslimiyet ve boyun
eğmeyle yanaşılırsa, kurumlaşacak Alevi yapılanmasının, Sünni İslami
yapılanmadan fazla bir farkı olmayacaktır. Gidişatın pek olumlu
olduğu söylenemez. Dersim’de de Cem evleri, gericiliğin ve devletin
örgütlendiği ve bundan parsa koparmaya ve nemalanmaya çalışan
unsurların yuvalandığı merkezler durumuna getirilmektedir. Türkiye
ve Avrupa’da Alevi örgütlenmesinde bugün hakim olan yaklaşım,
gericiliktir.
Pirlerimiz dediğin dini önderler, eğer ulusal ve yurtsever bir tavır
sergiler, Dersim kültürünün yaşamasından yana tavır koyar, Zaza/Kırmanc
dilinin yaşaması ve yaşatılması mücadelesine omuz verirlerse,
ilerici bir rol oynayabilrler. Ama Türkçe ve Arapça dua ve
vaazlarları okumakta yarışırlarsa, gericiliğin aleti ve
asimilasyonun maşası olmaktan öteye gidemeyeceklerdir.
Gerçeklere Evet, Hurafelere Hayır Sayın Yado Dalik!