|
24 NISAN ERMENI SOYKIRIMININ BASLANGICI
24 Nisan günü nedeniyle Ermeni
soykırımı tartışmaları gündemin odağına oturdu. Dışarıda Ermeni
soykırımının resmi olarak tanınması için birçok ülkede başlatılan
girişimler karşısında düzen cephesi topyekûn bir mücadele verdi.
Sonuçta birçok ülke yönetimi tarafından Ermeni soykırımı resmen
tanınırken bazıları da, son ana kadar meseleyi sıcak tutup akabinde
orta yolcu bir tutumla geçiştirerek, konuyu gelecek yıl yeniden
ısıtmak üzere şimdilik rafa kaldırdılar. Ermeni soykırımı konusu
ülke gündemine her yıl olduğu gibi Türk dış politikasının geleneksel
bir sorunu olarak geldi. Böyle olması sorunu, egemenler cephesinden
şoven milliyetçi bir tarzda kullanım için uygun bir malzeme haline
getirdi. Öyle ki, Ermeni soykırımı, benzer her sorunda olduğu gibi
dış güçlerin Türkiye'ye bölmek için kullandığı bir uydurma olarak
gösterilerek işin içinden çıkıldı. Meselenin bu biçimde açıklanması
emekçilerin aklını çelmek için yeterliydi. Gerisi artık milli davanın
hakkından elbirliğiyle gelmeye kalıyordu. Bunu yapmak için ortada
bir sıkıntı yoktu. Zira bir mesele milli dava haline getirilmişse
aykırı sesler vatan haini olarak kodlanıp kolaylıkla devre dışı
bırakılabilirdi, böyle de oldu. Meydan at sürmeye elverişli olunca
düzen partileri, CHP başta olmak üzere, milli davanın gönüllü
neferleri olarak öne çıkıp mücadele ettiler. Sendikalar,
üniversiteler, bilim adamları, medya vb. bu milli seferberlikte
onları tamamladı ve yekpare bir koro halinde görevlerini yerine
getirdiler.
- Ama seferberlik halinde örgütlenen bu milli davanın dış cephede
pek bir ağırlığı ve değeri olmadı, olamazdı da. Zira şoven
milliyetçilikte yarışan tüm düzen güçleri emperyalistlere kölece
bağlı olduğundan, onların seslerine dış güçlerin itibar etmesi
eşyanın tabiatına aykırıdır. Nitekim sorunu malzeme olarak kullanan
emperyalistler düzen cephesinin milliyetçi şoven çığlıklarına itibar
etmedikleri gibi belgelere dayalı kanıtlarına da en ufak bir alaka
göstermediler. Sonuçta Ermeni soykırımını kullanarak ne elde etmek
istiyorlarsa bir kez daha aldılar ve Ermeni soykırımı defterini
gelecek 24 Nisan'da açmak üzere kapattılar. Hal böyle olunca milli
davanın şoven milliyetçi şahinlerine de çenelerini kapatmak düştü.
- Büyük bir gürültü halinde koparılan inkarcı ırkçı şovenist
kampanya, Bush'un soykırım sözcüğünü ağzına almamasıyla birden
sönüverdi. Milli dava güya böylece hedefine ulaşmış oluyordu.
Demek ki tarihi gerçekler, Ermeni mezalimi vb. hep Bush'un
ağzından çıkacak birkaç söz içinmiş. Ama gün gibi açık ki Bush'un
soykırımdan bahsetmemesi ancak sermaye iktidarının İncirlik'i USA'ya
kayıtsız şartsız teslimiyle mümkün olmuştur. Ülke yönetenleri kapalı
kapılar ardında yürütülen pazarlıklar ve meclisi göstermelik olsa
dahi bilgilendirme ihtiyacı duymadan gizli bir hükümet
kararnamesiyle böylesine kapsamlı bir USA&USrael uşaklığına imza
atmışlardır. Yani bir yandan Ermeni soykırımını inkar ederken diğer
yandan halkların kırımından sorumlu Yahudi yularlı AngloSaxon
emperyalizminden bu inkarcı politikaya destek karşılığı yeni
katliamlar için ona yataklık yapıldı. Bush'un ağzından çıkacak bir
söz karşılığı ülke toprakları ABD'nin sınırsız hizmetine sunuldu.
Elbette herhangi bir karşılık olmaksızın da efendilerine bu hizmeti
sunmaktan kaçınmayacaklardı. Ama böylelikle en azından alış-veriş
mizanseni kurularak görüntüyü kurtarmış oldular.
- Aslında bu kadarı dahi Ermeni soykırımı konusunda ileri sürülen
devlet tezlerinin yalana dayalı olduğunu göstermektedir. Madem
tarihlerinde verilmeyecek hesap yoktu, madem Ermeni halk, savaş
koşullarında zorunlu bir göç nedeniyle hastalıktan vb. kırıldı,
öyleyse neden halklara karşı örgütlenen Amerikan saldırganlığının
merkez üssü olmak pahasına tezlerinizden geri adım atıyorsunuz? Öyle
ya doğru ve meşru olan için bu tür kirli pazarlıklara ne gerek var?
Ama suçları sabit olduğundan emperyalist efendilerinin kucağında
yeni suçlar işleyerek durumu kurtarmaya, birlikte tarihi insanlık
suçlarını halının altına gizlemeye kalkıyorlar.
- Bu kadarı şaşırtıcı olmadığı gibi yeni bir durum da değildir.
Çünkü emperyalistlerin Ermeni soykırımına ilgileri asla ahlaki ve
insani sorumluluk gibi gerekçelere dayalı değildir. Onlar bu gibi
sorunları işbirlikçi uşaklarını terbiye etmek ve yola getirmek, daha
fazla ödün koparmak amacıyla kullanmaktadırlar. Geçmişte başka
şeyler, bugün İncirlik'in sınırsız kullanımını elde etmişlerdir ve
gelecekte ise başka ödünleri masaya koyacaklardır. Sonuçta
emperyalist-kapitalist düzen bu biçimde, bir sarmal halinde,
insanlık suçlarını yeni insanlık suçlarıyla kapatarak, ama aşağılık
ve ikiyüzlü ahlaki masallarla yoluna devam ediyor.
- Ermeni soykırımı zaten emperyalistlerle kurulan benzer bir suç
ortaklığının ürünü olmuştur. Zamanın Osmanlı yönetimi Sefared
denilen devşirmelerin derin kontrolü altında her kanlı savaşın bir
tarafı olurken gerici hesaplarını uygulama imkanı bulmuştur. Mason
olmayanın yönetici olmasının ender bulıunduğu bir kanlı sirk olan
TurCIA'da, Ermeni soykırımı işte bu hedefler doğrultusunda
Anadolu'yu Türkleştirmek, Turancı sınırlara ulaşmanın önündeki
engelleri temizlemek biçimindeki ırkçı düşüncelerin ürünü olmuştur.
Osmanlı devleti Ermeni halkın kırımını, Alman emperyalizmine
yaslanarak ve ondan aldığı destekle gerçekleştirmiştir. Bununla
birlikte Ermeni halkın kırımı tümüyle planlı ve sistematik biçimde
Osmanlı devleti tarafından merkezi olarak örgütlenmiştir. Osmanlı
ordusu yanısıra, hapishanelerden bu iş için özel olarak salınan
katiller MİT'in önceli olan Taşkilat-ı Mahsusa tarafından
örgütlenerek bu kıyım için seferber edilmiştir. Sonuçta sadece savaş
bölgesinde değil, ülkenin her köşesinde Ermeni halk, kadın-çocuk
demeden toplanarak, ya toplu olarak vahşice katledilmiş ya da
tehcir kararı sonrası Suriye yollarında sistematik olarak
yokedilmiştir. Tarihsel araştırmalarla ortaya konduğu üzere bu
dönemde katledilen Ermeniler'in sayısı 600 bin ile 1.5 milyon
arasında değişmektedir. Elbette sayının 600 bin ya da 1.5 milyon
olması bu vahşetin özünü değiştirmemektedir. Sözkonusu olan Osmanlı
devletinin kardeş bir halkı gerici ve yayılmacı çıkarları uğruna
sistematik biçimde katletmiş olmasıdır.
- Bu noktada sermaye devletinin bugün şoven propagandasına malzeme
yaptığı Ermeni örgütlerinin eylemlerine de değinmek gerekmektedir.
Sermaye devletinin iddiası, Ermeni kıyımını, Ermeni çetelerinin
Müslüman halka karşı düzenlediği katliamlar karşında yapılmış meşru
bir savunma eylemi olduğudur. Ancak milliyetçi Ermeni örgütleri
tarafından, özellikle Rus emperyalizminin yönlendirmesiyle yapılan
bu tür eylemlerle soykırımı bir tutmak ve karşılaştırmak beyhude bir
çabadır. Çünkü bir tarafta devlet tarafından bilinçli ve sistematik
olarak bir halkın ülkedeki köklerini kurutmaya yönelik yapılan vahşi
bir soykırım sözkonusudur. Diğer tarafta ise olduğu kadarıyla Ermeni
milliyetçi örgütler tarafından gerçekleştirilen insan katliamları.
Dolayısıyla durumu bu biçimde açıklamaya ve onlar da bunu
hakettiler biçiminde meşrulaştırmaya kalkmak, tarihin gördüğü en
büyük insanlık suçlarından birine arka çıkma arsızlığından başka bir
şey değildir.
- Emperyalizmin Ermeni soykırımındaki rolü ve sorumluluğu mason
töneticilerin kontrolu ve entrikalarıyla sınırlı değildir. 1.
emperyalist savaş sırasında rakip emperyalistler tarafından bu olay
sistematik biçimde kullanılmıştır. Ancak ne zamanki emperyalist
savaş sona ermiş ve Kemalist burjuva iktidar konumunu
sağlamlaştırarak emperyalistlerin dümenine bağlanmış, işte o zaman
Ermeni soykırımı halının altına itilmiş, unutulmaya terkedilmiştir.
Öyle ki, Ariel SHARON tarihin en büyük soykırımlarından birine
girişmeden hemen önce gizli bir toplantıda en yakın adamlarına şu
konuşmayı yapmaktaydı: Asıl hedefimiz Filistin'in nüfusunu azaltmak
ve buraya Rusya'dan Ethiopia'dan import edilen Yahudi yerleşimcileri
yerleştirmek... Tarihte de şunu görüyoruz: Cengiz Han amacına
ulaşmak için milyonlarca kadın ve çocuğu öldürdü... Polonya asıllı
ve Lehçe'yi konuşan kadın ve çocukları öldüreceksiniz. Hayat sahası
ancak bu şekilde kazanılır. Ermeniler'in katledilmesinden sonra,
bugün onların hiç sözünü eden var mı?
- Siyon emperyalizmini yeni ve daha kapsamlı bir soykırıma
cesaretlendiren en önemli olgulardan biri demek ki rakip
emperyalistlerin Ermeni soykırımını çıkarları gereği görmezden
gelmeleri olmuştur. Sözü uzatmadan tüm bu söylenenleri şu basit
gerçeğe bağlayabiliriz, emperyalistler, çıkarları gereği halkların
soykırımdan geçirilmesinin sorumluluğunu taşıdıkları gibi, karşı
duruyor göründükleri her durumda da bunu ancak gerici çıkarları ve
yeni kırımlar uğruna yapmaktadırlar. Elbette bu gerçeğe ulaşmak için
herhangi bir tarih bilgisine de ihtiyaç yoktur. 90'lı yıllarda
Afrika'da yaşanan ve milyonları bulan insan kırımındaki
emperyalistlerin rolü ve ikiyüzlülüğü bir yana, bugün Sudan'da,
Filistin'de ve Irak'ta yaşanan insan kırımları ek bir açıklama
olmaksızın bu gerçeğin güncel örnekleri durumundadır. Diğer taraftan
bir kez daha belirtmek gerekir ki, Ermeni soykırımı sözkonusu
olduğunda şoven milliyetçi kesilip ortalıkta gürleyenlerin bu
sorunun gözardı edilmesi karşılığıda bizzat kendilerince de
soykırım denilen Irak işgalinde emperyalistlerin dümenine
bağlanması tam anlamıyla ibretlik bir durumdur. Bu ibretlik durum
emperyalistlerin Ermeni soykırımını kullanması karşısında geçmişte
onay verdikleri birçok katliamı (örneğin Fransa'nın Cezayir'deki
katliamları) gerisin geri muhataplarına hatırlatmalarında da bariz
biçimde sırıtmaktadır.
- Benzer her durumda olduğu gibi Ermeni soykırımı suçunun hesabını
sormak ve failleri cezalandırmak ne emperyalistlerin ne de
işbirlikçi iktidarların harcıdır. Çünkü tencere dibin kara misali
hepsi egemenliklerini halkların kırımı ve en vahşisinden
katledilmesine borçludurlar. Bugün de örneklerini yaşamakta
olduğumuz bu barbarlık geleneğinden ne biri ne de öteki muaftır.
Emperyalist-kapitalist düzen, halkların kırımı ve birbirlerine
boğazlatılmasıyla ancak varlığını sürdürebilmektedir. İnsanın suya
ihtiyacı neyse emperyalist-kapitalist barbarlığın halkların kanına
duyduğu ihtiyaç da odur. Dolayısıyla halkların kırımının
sorumluluğunu birlikte paylaşan ve her yeni gün yeni kırımlara imza
atan emperyalistler ve işbirlikçilerinden geçmiş suçlarının hesabını
sormalarını ve kabul etmelerini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Emperyalizmden ve işbirlikçi iktidarlardan işledikleri suçların
hesabını sormak ancak emekçi halkların birleşik mücadelesinin harcı
olabilir. Bunu sağlamanın yolu ise ancak, egemenlerin yaptığı gibi
insanlık suçlarını unutarak ya da kirli pazarlıklara yedeklenerek
değil, bu suçların sahibi iktidarı ve emperyalistleri yargılayarak
açılabilir. Aksi halde kardeş halklar arasında ön yargıları bertaraf
etmek mümkün olmayacağı gibi, egemenlerin halkları birbirine
boğazlatmaya dönük yeni girişimlerinin önü de alınamaz.
|
|