Jeff Jacoby
International Herald Tribune
24 Ağustos 2007
Birinci Dünya Savaşı'nda Ermeni soykırımı oldu mu? Olay
gerçekleşirken kimse Ermenilerin Osmanlı Türkleri tarafından
katledilmesini 'soykırım' diye nitelemedi. Niteleye-mezdi de:
Kavramın ortaya çıkması için 30 yıl gerekecekti. Fakat Türklerin o
dönem ne yaptığını dünyaya anlatmayı iş haline getirenler,
Ermenilerin devlet destekli kitlesel katliamını tarif etmek için
başta kavramlar buldular.
SİSTEMATİK VE KASTİ BİR KATLİAM
Mezalime dair kapsamlı haberler yayınlayan New York Times, bu
katliamları 'sistematik', 'kasti' 'hükümet tarafından örgütlenmiş'
ve 'imha kampanyası' olarak tanımlıyordu. Gazetenin 25 Eylül 1915
tarihli manşeti şöyleydi: "İmha Ermenistan'ı Tehdit Ediyor."
Aşağıdaki haberde bir yetkili Türklerin yaptığının, "Tam anlamıyla
bir halkın topyekûn yok edilmesi" olduğunu söylüyordu. Yabancı
diplomatlar da kelimenin tam anlamıyla bir soykırıma tanık
olduklarının idrakindeydi. Amerikan konsolosluğunun Times'a sızan
raporları şuna işaret ediyordu: "Türkler Ermenilere, özellikle de
Ermenilerin yüzde 90'ının mensup olduğu Gregoryen Kilisesi'ne karşı
bir imha savaşı yürütüyor." Temmuz'da ABD Büyükelçisi Henry
Morgenthau Washington'a bir 'ırk cinayeti'nin yaşandığını telgrafla
bildiriyor ve şunları söylüyordu: "Barışçı Ermeni halkını söküp
atmak... onlara yıkım ve mahrumiyet yaşatmak yönünde sistematik bir
çaba söz konusu." Morgenthau bunların tesadüfi şiddet patlamaları
değil, "Konstanti-nopol'den idare edilen" ulus çapında bir katliam
olduğunu vurguluyordu.
Bir diğer ABD diplomatı Konsolos Leslie Davis, Harput'ta tanık
olduğu 'terör furyası'nı ve Gölcük Gölü yakınında öldürülen 'binlerce
ve binlerce' Ermeninin cesetlerini en ince ayrıntılarına kadar tarif
ediyordu. Türklerin emrini verdiği kitlesel sürgünler (yüz binlerce
Ermeni yük vagonlarına istif ediliyor ve binlerce kilometre uzağa,
çölde veya cinayet mangalarının elinde ölecek biçimde
götürülüyorlardı) doğrudan bir katliamdan çok daha kötüydü. Şöyle
yazıyordu Davis: "Bir katliamda birçokları kaçar, fakat bu ülkede
yapılan bu tür bir topyekûn sürgün, neredeyse herkes için uzun
süreye yayılan ve belki de çok daha acılı bir ölüm anlamına geliyor."
Başka tanıklar da Morgenthau'nun dile getirdiği 'korkunç
işkencelere' dair iç burkan şeyler anlatıyordu. Kadınlar ve genç
kızlar çırılçıplak soyuluyor ve tecavüz ediliyor, ardından yakıcı
sıcağın altında çıplak yürümeye zorlanıyordu. Birçok kurban tahta
haçlarda çarmıha geriliyordu; kurbanlar acıyla feryat ederken
Türkler, "İsanız gelsin de yardım etsin!" diye alay ediyordu.
Reuters şu haberi geçiyordu: "Tek bir köyde 1000 erkek, kadın ve
çocuğun ahşap bir binaya kilitlenip yakılarak öldürüldüğü
bildiriliyor." Bir başka haberde, "Çok sayıda erkek ve kadın
birbirlerine zincirlerle bağlanıp Van Gölü'ne atıldı" deniyordu.
Ermenilerin imhasını yöneten Türk içişleri bakanı Talat Paşa,
hedefinin ne olduğu konusunda lafı dolandırmıyordu. "Hükümet... adı
geçen insanların, -Türkiye'de yaşayan Ermenilerin tamamının yok
edilmesi kararı vermiştir" diye yazıyordu Halep'teki yetkililere ve
şöyle devam ediyordu: "Varlıklarına bir son verilmelidir ve yaşa
veya cinsiyete bakılmamalı, vicdan muhasebelerine girişilmemelidir."
Birinci Dünya Savaşı'nda bir Ermeni soykırımı oldu mu? Türkiye
hükümeti bugün bunu inkâr ediyor, fakat tarihsel kayıtlar (sözgelimi
Peter Balakyan'ın 2003 tarihli 'Yanan Dicle' adlı güçlü çalışmasında
yer alan belgeler) kuşkuya yer bırakmayacak nitelikte. Ancak Türkler
inkâr ve çarpıtma çabalarında yalnız değil. Hem Clinton hem Bush
yönetimi, Cumhuriyetçi Bob Livingston ve Demokrat Dick Gephardt ve
Stephen Solarz gibi eskinin önde gelen kongre üyeleri, bugünün
lobicileri mevzuyu daha iyi bilir. Bilhassa içler acısı olan şey,
İftira Karşıtı Birlik, Amerikan Yahudi Komitesi ve Amerikan İsrail
Kamusal İşler Komitesi gibi önde gelen Yahudi kuruluşlarının uzun
yıllardır 20. yüzyılda işlenen bu soykırıma gerçek ismiyle hitap
etmek konusundaki gönülsüzlüğüydü.
TÜRKİYE İLE BOZUŞMA KORKUSU
Şimdi diğer kuruluşlar da bu örneği izlemeli. Türklerin soykırım
yaptığını kabul etmek konusundaki gönülsüzlükleri, Türkiye'deki
kuşatılmış Yahudi toplumu için zorluk yaratacağı veya İsrail'in
Türkiye ile kritik önemdeki askeri ve ekonomik ilişkilerini
zedeleyeceği korkusundan kaynaklanıyor. Bunlar anlaşılabilir
endişeler. Fakat gerçeğe yönelik utanç verici bir saldırı karşısımda
sessiz kalmayı da meşru kılamaz. Soykırım inkârını kimse hoş
görmemelidir, fakat hepsinin ötesinde 'bir daha asla' diyenler
böylesine kutsal bir ilkeyi çiğnememelidir. Darfur'dan İkiz
Kuleler'in enkazına kadar cihatçı şiddetin oluk oluk kan döktüğü bir
dönemde, 1915 cihadı hakkında ikiyüzlülük sergilemek olsa olsa
düşmanlarımıza yardım eder. Ermeni soykırımı tarihin tartışılmaz bir
gerçeğidir. Bunu söylemeyi reddeden herkese yazıklar olsun.
-------------------------
Birgün Gazetesi
25/08/2007