Tanıtım     Çalışanlar   Veriler   Eğitim   Önemli Bilgiler   Linkler   Kapadokya   Açılış Sayfası

 

UYUMSUZLUK ÇEŞİTLERİ

Genel olarak uyum sorunları üzerinde uzmanlar farklı sınıflandırmalar yapmakla birlikte, genellikle gelip geçici olan ve psikoz veya psikosomatik bir hastalık teşkil etmeyen durumlar uyum veya davranış bozuklukları uyum bozuklukları adı altında toplanmaktadır. Yörükoğlu çocuktaki ruhsal sorunları 4 başlık altında toplamıştır.

Davranış bozuklukları

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı olarak, iç çatışmalarını, huzursuzluklarını davranışa yansıtması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu çocukların genellikle çevreleri ile olan ilişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Bu grup altında hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, kavgacılık, okuldan veya evden kaçma, yangın çıkarma, sürekli başkaldırma ve kuralları çiğneme gibi problemleri toplayabiliriz.

Duygusal bozukluklar

Bu gruptaki sorunlar çocuğun çevresinden çok kendisini rahatsız eden problemlerdir. Korkular,kaygı, saplantılı düşünceler, uyku bozuklukları, kekemelik ve tikler bu sorunlardandır. Bu belirtileri gösteren çocuklar çevreleri ile ilişkileri çok bozuk olmayan gergin, güvensiz, çekingen çocuklardır. Kendi iç sorunlarını dışa yansıtmaktan çok kendilerine yönelten kaygılı çocuklardır.

Alışkanlık bozuklukları

Çocukluk döneminde sıklıkla görülen parmak emme, tırnak yeme, masturbasyon, alt ıslatma, dışkı kaçırma gibi alışkanlıkları ile ilgili problemler bu grupta toplanmaktadır.

Ağır ruhsal bozukluklar

Bu grupta ileri derecede uyumsuzluk olarak nitelendirilen ruhsal hastalıklar yer alır. Şizofreni, paranoid, affektif gibi psikozlar, otizm ve depresyon bu grupta yer alan problemlerdir.

UYUMSUZ ÇOCUKLARIN TEŞHİSİ

Uyumsuz çocukların mümkün olduğu kadar erken tanınması uyumsuzluğun önlenilmesi açısından son derece önemlidir. Uyumsuz davranışlar ne kadar erken teşhis edilir ve tekrarı önlenirse yeni uyum davranışlarının kazandırılması o oranda kolay olur.Uyumsuz çocukların eğitiminde öncelikle problem davranışların saptanması, ortadan kaldırılması ve istendik davranışların kazandırılması gerekmektedir.

Erken teşhis eğitimin temel ilkelerinin başında gelmektedir. Oyun, çocuk için en iyi teşhis aracıdır. Ancak, uyumsuzlukların hepsinde çocuk öncelikle tıbbi muayeneden geçirilmelidir. Yapılan muayene ve tetkikler sonucunda çocuğun sağlıklı olduğu anlaşıldığında zeka,yetenek,sosyal ve uyum testleri yapılmalıdır.

Tıbbi Teşhis

Çocuğun sağlık durumunun ilgili uzman doktorlarca ayrıntılı olarak incelenmesidir.

  • Mide ve bağırsak hastalıkları
  • İç salgı bezlerinin çalışma durumu
  • Görme ve işitme
  • Sinir sisteminin işleyişi
  • Sağlık geçmişleri

 

Herhangi bir bedensel özrünün bulunup bulunmadığı ve/veya sürekli hastalık durumları

Tıbbi muayeneleri sonucunda sağlıklı olarak belirlenen çocuklarda psikolojik tanı yapılır.

Psikolojik Tanı

  • İlk yapılması gereken bireysel zeka testleridir. Bu test çocuğun zekasını ve yeteneklerini belirlemeye yarar.
  • Yetenek testleri
  • Psikolojik testler verilmeli
  • Kişilik testleri verilmeli (bunun içine çocuğun kendini ifade edemediği durumlarda ipucu görevi gören cümle tamamlama ve CAT gibi projektif teknikler girer.)
  • Gözlem yapılmalı ,Gözlem yapılırken tarafsız davranılmalı, esnek olmalı ve gözlem yapıldığı çocuğa hissettirilmemelidir
  • Çocukla görüşme yapılmalı, görüşmede çocuğu sıkıntıya sokmadan genel sorular sorulmalıdır. Önemli olan çocukla ilgilenildiğinin gösterilmesi ve güven duygusunun verilmesidir. Ancak aşırıya kaçılmamalı ve çocukla sorunun nereden kaynaklandığının bulunup çocuğun çözmesine izin verilmelidir. Yapılacak etkinlikler birlikte düzenlenmeli ancak ilk tepki çocuktan gelmelidir. Çocukla zorla konuşulmaya çalışılmamalı ve etkinlikler için zorlanılmamalıdır. Örneğin, çocuktan bir aile resmi çizmesini isteyebilir ve resimdeki kişiler ve ne yaptıkları hakkında konuşarak çocuğun bu konudaki duygu ve düşünceleri belirlenebilir ve problem aileden kaynaklanıyorsa bu yolla problem belirlenebilir.

 

Tüm bu testlerden sonra testler değerlendirilir ve tedavi çizelgesi hazırlanır. Oyun terapisi veya serbest zaman aktiviteleri gibi yöntemle çocuğun egosu güçlendirilebilir. Bireysel veya grup terapisine alınabilir, resim, dramatizasyon, müzik, sanat çalışmaları, spor çalışmaları, izcilik, kampçılık, dağcılık çalışmaları ile sağaltım yapılabilir.Tedavide çocukla bireysel terapi yapılabileceği gibi bazı durumlarda aile terapisi de yapılabilir.

SAVUNMA MEKANİZMALARI

   Benlik organizmanın çevreye uyumunu sağlamak için çaba gösterir. Altben'den gelen istekler doyum ararken, üstben'in kurallarına da uymaya çalışır. Eğer üstben altben'den gelen isteklerin doyurulmasına izin vermezse ve katı kuralları beni zorlarsa ben güç duruma düşerse çözüm yolu olarak çeşitli savunma mekanizmaları kullanır. Bu savunma mekanizmaları eğer benliği kuvvetlendirici etkilerde bulunurlarsa sağlıklı, fakat benliğin işlevini engelleyici etkilerde bulunurlarsa patalojik olarak görülürler. (Özdoğan 1997)

Freud'a göre bebek "id" adını verdiğimiz içgüdüsel enerji ile dünyaya gelir ve id yaşamak için gerekli olan cinsellik ve saldırganlık içgüdülerinin deposudur. İd aralıksız olarak sonucu ne olursa olsun haz alma ve doyurulma çabası içindedir Süperego ise toplumun istek ve sorumluluğunu içerir. Süperego çocuğa ailesi ve toplum tarafından aktarılan geleneksel değerlerin temsilcisi olup ödül ve cezalarla pekiştirilir. Süperego bireyin, davranışlarının doğru ve yanlış olduğuna karar verip toplum tarafından onaylanan değer yargılarına göre davranmasını sağlar ve 3 yaşından sonra gelişmeye başlayıp, 5-6 yaşından sonra sağlıklı fonksiyon gösterebilir. İd'in sürekli haz almayı istemesi ve süperegonun onu hazı ertelemesi kişide çalışmaya ve kaygının artmasına neden olur. Böyle bir durumda ego akıllı bir araç olarak ikisinin ortasını bulmaya ve çatışmanın azalmasını sağlamaya çalışır. Ego id'i denetim altında tutar ve gerçek dünya ile id arasında aracı görevi görür. Ego, akılcı ve pratik olarak; id'in arzu ve isteklerini mümkün olduğunca yerine getirmeye çalışır ve onu eğitmeye çalışmaz. (Cüceloğlu 1992)

Bu üç öğeden birinin bozukluğu kişilik bozukluğuna yol açar. Ego'nun yeterince gelişemediği ve çocukta kaygının çok fazla olduğu durumlarda denge sağlanamayabilir ve böyle durumlarda kişi savunma mekanizmalarını kullanmaya başlar. Ancak, savunma mekanizmalarının çok kullanılması da bazı bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Belli başlı savunma mekanizmaları şunlardır;
1- Bilinçaltına bastırma

Üstben tarafından izin verilmeyen duygu ve düşüncelerin, altben'den gelen isteklerin bastırılması, bu bastırılma için kuvvet sarf etmesi ve yanlış bir dünya algısının ortaya çıkmasıdır. Kısaca, bizde derin kaygı uyandırabilecek düşünceleri bilinç altına iterek bastırır ve böylece olumsuz düşüncenin etkisi altında ortaya çıkabilecek kaygıyı önlemiş oluruz. Kişinin istemediği ve ona acı veren istek ve arzuları bilinçdışına iterek orada tutar. Ancak baskı altına alınan ya da bastırılan bu duygular düşünceler ve geçmiş yaşantılar çoğu kez simgesel bir biçimde rüyalarda ya da dil sürçmeleri şeklinde kendini gösterir.Baskı mekanizması kişiye tehlikeli isteklerini denetim altında tutmada ve sarsıcı olayların ilk tehlikeli isteklerini denetim altında tutmada ve sarsıcı olayların ilk etkilerini hafifletmede yardımcı olur. Ancak bu mekanizma bazen kişinin yüzleşerek gerçekçi yollardan halletmesi gereken yaşantıları da bilinçten uzaklaştırarak sağlıksız bir nitelik kazanabilir.

2-Yansıtma

Bireyin kendinde bulunan kusurları başkalarında görme davranışına yansıtma denir. Yansıtmada kişi kendi eksikliklerinin ve yenilgilerinin sorumluluğunu veya suçunu başkalarına yüklediği gibi, kendinde suçluluk sorumluluğunu veya suçunu başkalarına yüklediği gibi, kendinde suçluluk uyandırarak nitelikteki dürtü, düşünce ve isteklerini diğer insanlarda maledebilir. Örneğin, derslerinde ve sınavlarında başarısız olan öğrencinin başarısızlığını öğretmene yüklemesi bu türden bir savunma mekanizmasıdır. Veya oyuncak koltuktan düşen küçük bir çocuğun koltuğu tekmelemesi de bu tür yansıtma mekanizmasının bir sonucudur.

Bazı insanlar ise düşmanlık duygularını çevrelerinden kendilerine yönelmiş gibi yorumlayabilir veya kendisi ile ilgili değersizlik duygularını insanların onu küçümsediği şeklinde yorumlayabilir. Böyle insanlar, çevrelerindeki insanların kendilerine karşı çok duyarlıdırlar ve içsel güvensizliğin dış dünyaya bu şekilde yansıtmasına halk dilinde "alınganlık" da denir. Nevrotik kişilerde bu duygu çok yoğun olduğundan, kendilerine verilen değeri ve yakınlığı kabullenmez ya da psikoz sınırlarını zorlayan,mantık dışı duyarlılıklar gösterirler. Bu tür tepkileri sürekli gösteren kişilerde "Paranoid eğilimlerin" varlığı söz konusudur. Paranoid kişiler, çevrelerindeki insanların davranış ve sizlerini yanlış yorumlama eğilimindedirler.

3-İnkar

Bazı durumlarda kişi çok zor ve rahatsız edici türdeki yaşantılar karşısında, bu olayların varlığını veya yaşanmış olduğunu bilmezlikten anlamazlıktan gelerek inkar edebilir. Bu şekilde olayları inkar etmek yolu ile onların yaratacağı heyecansal ve anlıksal sarsıntılardan ve uyum zorluklarından kurtulmaya ve doğabilecek kaygıları önlemeye çalışır. Örneğin; babasını kaybeden küçük bir çocuk sürekli olarak arkadaşlarına akşam veya hafta sonu yaptıkları ile ilgili hikayeler anlatabilir ve onun sağlığındaki davranış ve tutumları devam edebilir.

4-Yön değiştirme

Kişinin isteklerini ve kızgınlıklarını gerçek kızılan kişiye değil de daha az zarar gelecek bir kişiye yöneltmesi veya o tepki yerine başka bir tepkinin gösterilmesidir. Yön değiştirme, kızgınlık veren duygunun ait olduğu nesne ya da durumla hiçbir ilgisi olmayan bir nesne ve duruma yönlendirilmesi veya tehlikeli sayılan duygunun yarattığı tepkinin yerine başka bir tepkinin gösterilmesi şeklinde iki biçimde görülebilir.

Birinci gruptaki tepkilere günlük yaşantımızda çok sık rastlayabiliriz. Örneğin; müdürüne kızan memurun karısına, kocasına kızan kadının çocuğuna, öğretmenine kızan öğrencinin arkadaşına gösterdiği tepkiler bu türden tepkilerdir. Yön değiştirme mekanizmaları bazen küfür, yıkıcı eleştiri veya dedikodu şeklinde simgesel bir çağrışım sürecinden geçerek farklı bir nitelik kazanabilir.

İkinci tur yön değiştirme mekanizmasında ise tehlikeli sayılan duygu bir nesneden veya durumdan diğerine yön değiştirebildiği gibi, fobiler dediğimiz farklı bir tepkiler şeklinde de ortaya çıkabilir. Fobilerde tepkinin yönlendirildiği bu yeni nesne veya durum gerçekte bir tehlike taşımaz.

5-Mantığa bürünme

Kişi yapamadığı veya başaramadığı bir şeyi mantıksal açıdan ele alarak kendince nedenler ve mazeretler bularak, kendi davranışını olduğundan daha az yanlış veya farklı gösterme eğilimindedir. Örneğin, kırmızı ışıkta geçen şoför "yol boştu" veya "herkes geçti" gibi mazeretler göstererek, kendi davranışını makul göstermeye çalışabilir.

6-Özleştirme

Kişinin bir diğer insanın ya da bir grubun bazı özelliklerini ve inançlarını benliğine katarak kişiliğinin parçası durumuna getirmesidir. Özleştirilen nesneler ve kavramlar kişi tarafından ya kullanılır ya da yıkılıp yok edilir. Örneğin, çocuk süperegosunu anne-babasının diğer yargılarını özleştirerek geliştirir. Önceleri anne-babasından sürekli olarak alınan bu değerler zamanla kişiliğinin bir parçası durumuna gelir.

7-Özdeşleşme

Okulöncesi yıllarda anne-babayı model olarak başlayan özdeşleşme ile çocuklar onların hareket, tutum, konuşma ve diğer tepkilerini taklit ederler. Daha sonraki yıllarda anne-babanın yerini öğretmenler, arkadaşlar, toplumda değer gören sporcular, yıldızlar gibi kişiler kişinin özdeşim modellerinin yerini alır. Eğer birey kendinde bulunan özellikleri özenilir bulmazsa, kendisi olmaktan çıkıp istenilen özelliklere sahip başka biriymiş gibi kendini algılamaya ve davranmaya başlar. Kişinin kendini bir başkasının yerine koyma ve davranma eğilimine "özdeşleşme" denir

Özleştirme ve özdeşleşme mekanizmalarının ortak yönleri bulunmakla birlikte; özdeşleşmede kişi kendi değer ve beklentilerine uyan insan veya kavramları benimserken, özleştirmede kişi kendi değerlerine karşıt da düşse bunları kabul eder. Örneğin, bir kişinin düşüncelerine uygun düşen bir siyasal öğretiyle özdeşleşmesi kendi seçimiyle olur.

8-Yüceltme

İlkel nitelikteki eğilim ve istekler doğal amaçlarından çevrilerek toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülürler. Gerçekleştirilmesi olanaksız olan gereksinmelerin, düşünsel ya da sanatsal yönden gerçekleştirme, toplumun kabul edileceği yönde enerjinin boşaltılmasıdır. Tüm başarılı savunma mekanizmaları "yüceltme" başlığı altında toplanabilir. Örneğin; şiir yazmak, resim yapmak gibi.

9-Gerileme

Kişinin o andaki gereksinimleri yaşına uygun doyurulmazsa, daha önceki gelişim aşamalarına dönüş görülür. Örneğin, yeni bir kardeşin dünyaya gelişiyle kendisine gösterilen ilginin azaldığını fark eden çocuk, daha çok ilgi gördüğü dönemlere dönerek parmağını emebilir, bebeksi konuşmaya başlayabilir veya altını ıslatabilir. Kimi yetişkinler sevgiden yoksun kaldığında ya da zorlamalı bir durumda aşırı yemek yiyerek oral döneme geriler. Yaşlı insanlarda ise sık sık geçmişten söz etme ve anılarda yaşama biçiminde görülür.

10-Saplanma

Kişiliğin duygusal ve zihinsel yönlerinin sürekli gelişmesi ve olgunlaşmasıyla aşılır. Ancak bazı insanda kişiliğin bazı yönleri belirli bir düzeyde takılır ve gelişimini sürdüremez. Bu durum, bazı olgunlaşmamış kişilik ögelerinin sürekli olarak yaşanmasına neden olur. Böyle bir kişilik uyumlu bir bütünleşmeden yoksun kalır. Dolayısıyla duygular olgun bir düzeye ulaşamaz ve biyolojik olgunlaşma ile duygusal tepkiler arasında bir uyuşmazlık ortaya çıkar. Kişiliğinin bazı yönlerinin gelişiminin belirli bir düzeyde durması ve bu nedenle olgunlaşmasının gerçekleştirilememesine "saplanma" denir. Bu takılma kişiliğin zihinsel yönüyle değil duygusal ögeleriyle olduğundan bazı kişiler yetişkin döneme ulaşmalarına ve iyi bir öğrenim görmüş olmalarına karşın sorumluluk üstlenemeyen veya bağlılık biçiminde yaşamını sürdüren insanlar vardır. Kusurlu ana-baba tutumları sonucu oluşan saplanma mekanizmasında kişiliğin bazı bölümleri normal evrimleri sürdürürken, bazı bölümleri belirli bir gelişim dönemine ait özellikleri yaşam boyu taşır ve kişiliğin karakter yapısına malederler.

11-Dönüştürme

Zorlayıcı duyguların yön değiştirmesi ve bedensel olarak yaşanmasıdır. Dönüştürme, anksiyete yaratabilecek bilinçdışı duyguların bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek ya da zorlama yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla "histerik kişilik" denilen karakter özellikleri gösteren kişiler tarafından kullanılan ve gerçek organik bir nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri düzeyinde ortaya çıkan, nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır. Örneğin, baş ağrısı, nefes alma güçlüğü, bazı bayılmalar ve felçlerde bu türden belirtilerdir.

12-Çözülme

Kendi aralarında birlik oluşturan bir ruhsal etkinlik kümesinin, kişiliğin geri kalan bölümüyle bağlarını kopararak, bağımsız bir biçimde etkinlik göstermesi durumuna "çözülme" denir. Anksiyetenin çok yoğun olduğu durumlarda kişilik düzeni o denli bozulabilir ki, savunma mekanizmaları, bilinçli, belleği ve hatta bazen kişinin tümünü egemenliği altına alır ve psikozu andıran dramatik belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur.

Kişi bir düş dünyasının içindeymişcesine aşırı duygusal tepkiler gösterir, şaşkındır ve dramatik davranışlarda bulunur, saçma ve bağlantısız biçimde durmaksızın konuşur. Bu tür çözülme tepkileri, kişinin bazı isteklerini bir düş dünyasında gerçekleştirme çabasının veya geçmişteki sarsıcı bir yaşantının yeniden canlandırılmasının anlatımı olabilir. Bazen de kişinin duygusal doyumdan yoksun yaşamına duygusal bir öge katmak çabası olarak da ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda, kişi genellikle kendisine ilişkin romantik ve dramatik nitelikte, olağandışı öyküler yaratır ve anlatır. Geçici olarak ortaya çıkan çözülme tepkilerinden sonra kişi tepki sürecinde yaptıklarını veya anlattıklarını hatırlamaz.

13-Duygusal soyutlanma

Bu savunma mekanizması farklı biçimlerde görülebilir. Bazı kişiler, diğer insanlardan bağımsızlık kazanarak iç ve dış gereksinimlerinin onlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Örneğin, bazı insanlar çevrelerinden bağımsız olabilmek için para biriktirebilir. Ancak bu para zevkler için kullanılmayıp, daha sonraki olası zor günler için saklanır. İçsel gereksinimler yönünden bağımsız olma ise, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ve incitmeye karşı konuma biçiminde görülür.

14-Yapma-Bozma

Ana-babanın ve daha sonraları toplumun özleştirilen değerleri kişiye uygunsuz davranışlardan ötürü kendisini suçlama, yargılama ve cezalandırma sorumluluğunu yükler. Yapma-bozma mekanizması kişinin kendisi ve çevresi tarafından onaylanmayacak düşünce veya davranıştan vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarması ile belirlenir. Bu mekanizma suçluluk duygularına karşı geliştirilir. Bu mekanizma günlük yaşamda çok sık kullanılır. Örneğin, hatalı davranışlarımız için dilediğimiz özürler, günahlarımıza karşı verdiğimiz sadakalar bu mekanizmanın ürünleridir.

15-Karşıt-tepki oluşturma

Suçluluk duygusu yaratan tehlikeli istekler çok yoğun olduğunda bunların baskı altında tutulması da güçlendiğinden kişi, bu isteklerinin tam karşıtı olan bilinçli tutum ve davranışlar geliştirerek kendini korumaya çalışır. Bu şekilde, baskıya alınmış düşmanca duygular sevgi gösterileriyle, saldırgan istekler sevecenlikle, cinsel istekler ahlak savunuculuğuyla, eşcinsel eğilimler karşı cinse yönelik abartılmış ilgi ve etkinliklerle maskelenir. Böylece kişi, içsel dürtülerine kesin engeller koyarak baskı mekanizmasını pekiştirir ve duygularını bilinç düzeyinden uzak tutmuş olur.

Karşıt-tepki mekanizmasını kullanan kişiler, kendi yaşamlarını olduğu gibi, yakın çevresindeki insanların davranışlarını da baskı altında tutma eğilimindedirler. Yaşam alanlarını dar tutarak kendilerini koruduklarından, içsel isteklerini kışkırtabilecek her türlü değişikliğe ve yeniliğe karşı çıkarlar.

16-Neden bulma

Günlük yaşamda herkesin kullandığı bir mekanizmadır. Bu mekanizma, geçmiş, şu an veya gelecek için tasarladığımız davranışlara, mantıklı ve toplumun onayladığı açıklamalar getirme biçiminde işler. Neden bulma mekanizması, gerçekleştirilememiş isteklerin yarattığı düş kırıklığını yumuşatma amacıyla kullanılır. Neden bulma her ne kadar kişiye gereksiz engellenme duygularından korur ve yetersizlik duygularının hafiflemesine yardımcı olursa da karşılığı kişinin kendini aldatmasıyla ödenir.

17-Duygudaşlık ve Boyun Eğme

Kişinin normal ilişkilerde kendine olan saygısını koruyabilmesi için sevgi alışverişinin eşit koşullarda olması gerekirken, duygudaşlık mekanizmasında kişi sürekli bir şeyler vererek kendini kabul ettirme ya da tam karşıtı diğer insanlarla ilişkilerinde asalak bir yaşantı sürme eğilimindedir. Çevresinde sürekli iyi insan olarak olma ve sevgi kazanma eğilimindedirler.

Ancak bazı insanlar sevgi kazanma çabası yerine, zorlanımlı bir boyun eğme tutumu da gösterebilirler. Bu kişilerin diğer gruptakilere göre sevgiyi kazanma umutları da yoktur ve uysallık davranışlarını sevgi kazanmaktan çok güvenlik sağlayabilmek amacıyla geliştirilmişlerdir. Bu kişiler, anksiyete yoğunluğu nedeniyle sevgiye inançsızlık kesindir ve bu nedenle çevrelerindeki insanların tümüne ayrım yapmaksızın boyun eğerek güvenlik sağlarlar.

18-Hayal Dünyasına Kaçma

Kişinin içinde bulunduğu durum eğer kaygı uyandıran bir durumsa, hayal dünyasına kaçıp orada daha hoş bir durum içinde kendini düşünerek, içinde bulunduğu bir durumun ortaya çıkardığı kaygıdan kurtulmuş olur. Örneğin, fakir bir genç kendini sürekli zengin bir ortamda hayal ederek bu kaygılarından kurtulabilir.

19-Telafi

Kişi kendini zayıf gördüğü bir alandaki eksikliğini kuvvetli olduğu başka bir alandaki başarısı ile örtmeye çalışarak, ortaya çıkabilecek kaygılardan kurtulabilir. Örneğin, zeka kapasitesi sınırlı bir kişi sporda veya el becerilerinde daha başarılı olabilir ve eksikliğini giderebilir.

20-Parçalanma

Anksiyetenin normal ya da nevrotik düzeyde işleyen savunma mekanizmalarıyla denetim altına alınamadığı bazı durumlarda ego, bu katlanılması güç duygudan kurtulabilmek amacıyla kendini parçalama yolunu seçebilir. Parçalanma mekanizması sonucu ortaya çıkan ruhsal duruma "psikoz" denir. Zorlanma karşısında bir insanın nevrotik ya da psikotik savunma yöntemlerinden hangisine başvuracağını belirleyen etmen yapısal farklılıktır. Kişiliği parçalamanın amacı yok olmak değil, varoluşu sürdürmeye çalışmaktır.

Çocuklukta ruhsal hastalıkların içinde en ciddi olanı psikozlardır. Psikozlar iki genel kategori içinde incelenir; Fonksiyonel bozukluklar, herhangi bir beyin zedelenme veya bozukluğuna bağlanmadığı zaman görülen psikozdur. Fonksiyonel psikozlardan en yaygın olanları şizofreni ve psikotik duygusal bozukluktur. Beyin zedelenmesi, tümörü ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklardan doğan psikozlara ise organik psikozlar denir. Genel felç, ihtiyarlık bunaması, alkolik psikoz ve sara organik psikozlara örnektir. Ağır bir kişilik parçalanması söz konusu olan psikozlarda nevrozlara göre daha ileri ve daha ağır ruhsal dengesizlikler görülür. Psikozlu kişi toplum içindeki durumunu koruyacak ve sorumluluklarını sürdürebilecek durumda değildir. Nevrozlarla psikozlar arasında bazı farklılıklar vardır Bunlar;

§        1-Nevrozlarda, kişisel ve toplumsal işlevlerde sınırlı oranda bir bozulma ile birlikte uyumsuz kaçınma davranışları görülürken psikozlarda ağır bir kişilik parçalanması söz konusudur. Bu nedenle gerçek dünya ile ilişkiler, kişisel ve toplumsal işlevler önemli oranda bozulmuştur.
§        2-Nevrozlarda, birçok psikolojik ve bedensel belirtilere karşı sanrılar (sanrı: birçok olağandışı nesne veya olayların dış bir uyaran olmaksızın algılanmasıdır), düşünce,duygu ve eylem sapmaları görülmez.
§        3-Nevrotik kişi uyumsuz davranışlarının oldukça farkındadır, ancak bunları değiştirmek istemez. Psikozlarda ise iç görü tümden yitirilmiştir.
§        4-Psikozlarda kişi kendisi ve diğer insanlar için tehlikeli eylemlerde bulunurken, nevrozlarda bu tür davranışlara rastlanmaz. Psikozlu, hasta olduğunun farkında değildir ve hasta olduğunu asla kabul etmez. Kişiliğin tümü hastalığın etkisi altında olduğundan hasta nerede olduğunu bilmeyebilir, yakınlarını tanımayabilir ve normal işlevlerini yerine getiremeyebilir.
 

PSİKOZLARIN TİPLERİ

§        Şizofrenik reaksiyonlar
§        Paranoik reaksiyonlar
§        Affektif bozukluklar olmak üzere 3'e ayrılır
 

ŞİZOFRENİK REAKSİYONLAR

  1850'lerde yavaş yavaş çevreye olan ilgisi azalan, yalnızlığı seven, bir-iki kişiye tanı konmasıyla ortaya çıkmaya başlamış sonra 1860'lardan itibaren de MOREY adlı bir psikiyatrist bunu ortaya çıkarmış ve "erken bunama" adını vermiştir. Çünkü bütün bu hastalık grubundaki insanların semptomların erken yaşta görüldüğünü bulmuş. Onun için erken bunama adını vermiş. Daha sonra KREPLİN bu hastalığın temel özelliğini kişilik parçalanması olarak belirlemiş. 1911'de kişiliğin parçalanması şizofren kelimesiyle ortaya atılmış daha sonra kişilik parçalanmasıyla şizofrenin bir takım ortak belirtilerinin olduğu belirlenmiş.

Bunlar:

1-Duygu bozuklukları

2-Assocciation (Çağrışım) : Bir kelime ya da olayın başka bir olayı yada kelimeyi çağrıştırması

3-Ambivalance (Zıtlık): Zıt düşüncelerin beraber olması. Ağlamak-gülmek gibi.

 

OTİZİM

P.Kanner 1943 yılında, yaşamın ilk yıllarında görülen, sosyal ilişki ve iletişim alanlarında bozukluk ve olağan dışı çevresel tepkilerle karakterize şizofrenisinden belirli çizgilerle ayrılabilen bir bozukluk olarak ilk kez "erken bebeklik otizmini" tanımlamıştır. 1970'lerde çalışmaların çoğunluğu bebeklik otizminin çocukluk ve yetişkinlikte görülen şizofrenik bozukluktan bağımsız farklı bir olduğunu ortaya koymuşlardır. Yapılan karşılaştırmalı araştırmaların sonuçları, iki grubun özellikle bazı alanlarda, belirgin olarak birbirinden ayrıldığını göstermiştir. Bunlar;

1-Aile, genetik ve sosyal değişkenler:

Çocukluk otizmi orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerin çocuklarında görülürken, şizofrenik bozukluklar daha çok alt sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerin çocuklarında görülmektedir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar otizmin sadece orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelen ailelerin çocuklarında görülmediği ve sınıf dağılımında bir farklılık olmadığını ortaya koymuştur. Ayrıca şizofrenik çocukların anne-babalarında %10 civarında artan şizofreniye rastlanırken bu otistik çocuklar için geçerli değildir. Otistik çocukların aileleri ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle bu çocukların ana-babalarının çoğunlukla obsesif özelliklere sahip, kültür düzeyi yüksek, çocukları ile yetirince duygusal ilişki kuramayan aileler olduğunu ancak, bu bozukluk için yeterince açıklayıcı olmadığını göstermiştir. Ayrıca otistik çocukların ailelerinde ciddi ruhsal bozukluklar olduğu ve evlilik ilişkilerinde yüksek stress ve depresyon olduğu belirlenmiştir. Otizm ile ilgili aile ve ikiz çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda, otistik çocukların ailelerinde dil ve kognetif işlev bozukluklarına sık rastlandığı bildirilmiştir. Kardeşler arasında otizm görülme sıklığı genel popilasyondan 50 kat daha fazla bulunmuştur. Ayrıca, otistik çocukların kardeşlerinde dil bozuklukları, öğrenme güçlükleri ve zeka geriliklerinin de normal popilasyondan daha fazla olduğu bulunmuştur.

2-Prenatal ve Postnatal Etkenler:

Pekçok çalışma otizme yol açan önemli etkenlerden birinin de gebelik komplikasyonları ve doğum travmaları olabileceğini göstermiştir. Bu çocukların doğum kilosunun düşük, gebelik ve yeni doğan komplikasyonlarının ve de epileptik nöbetlerin yüksek olduğu görülmüştür. Bu çocukların EEG kayıtlarında şizofrenilere oranla yavaş dalga görünümleri de daha fazla ve EEG anormalilerinin normal çocuklara göre daha fazla olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlarda otizmde organik bir temelin varlığını desteklemektedir.

3-Zeka İşlevleri:

Yapılan çalışmalarda otistik çocukların yalnız %21'inin 70 IQ'ya erişebildiğini, şizofrenik çocukların ise %82'sinin bu oranda olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar otizm ile zeka geriliği arasında güçlü bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Otizm ile ilgili çalışmalar, otistik çocuklarda zeka katsayısı (IQ) sonuçlarının ağır zeka geriliği ile normalin üzerinde değişebilen ölçülerde olduğunu göstermektedir. Zeka geriliği bulunmayan otistik çocuklarda bile bilişsel bozuklukların yoğun olduğunu ve bu çocukların kavrama,soyutlama, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi yetilerinin sınırlı, sözel olmayan görsel ve uzamsal işlevlerde ise yetenekli oldukları bulunmuştur. Otistik çocuklarda dil gelişimi ise, konuşmanın hiç olması veya normale yakın dil kullanımı arasında değişmektedir.

4-Davranışsal Belirtiler:

Şizofrenilerle karşılaştırıldıklarında bu çocukların göz temasından kaçtıkları, insanlar ve grup oyunlarına ilgilerinin daha az olduğu, ancak sterotip (tek tip davranış) ve ekolali (duyduğunu olduğu gibi tekrarlama) daha fazla rastlandığı bulunmuştur. Buna karşın varsanılar, düşünce içeriğinde bozukluklar, duygusal uyumsuzluk ve künt duygusal durum şizofrenilerde daha sıklıkla görülmektedir.

5-Yaş:

Otizmin başlangıcı yaşı yaşamın ilk 30 ayını kapsarken, şizofreni Latens dönem veya puberta da görülmektedir. Bazı araştırmacılar, bazı otistik çocukların ilerki yaşlarda şizofreni geliştirebileceklerini ileri sürmüşlerdir. Bebeklik otizmin en temel tanı ölçütlerinden biri başlangıç yaşıdır. Ancak otistik çocuklardaki belirtiler yaşamın erken yıllarında ortaya çıkarken; bazı çalışmalar, birkaç yıllık normal bir gelişim gösterdikten sonra klinik bulgular gösteren çocuklarda olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca araştırmacılar otizmden farklı olarak 30 aydan sonra ve 5 yaşından önce ortaya çıkan ve "çocukluk başlangıçlı yaygın gelişimsel bozuklukların" olabileceğini belirtmektedirler.

 
§        30 ayın altında başlangıç gösteren otistik çocuklarda; · Diğer kişilere karşı yoğun bir tepkisizlik · Dil gelişiminde belirgin bozukluklar · Kendine özgü konuşma biçimi (konuşmanın gelişmiş olduğu durumlarda) · Olağandışı çevresel tepkiler · Varsanı, sanrı ve çağrışım bozukluğunun bulunmayışı Ayırt edici özellikler olarak alınırken; 30 ayın üstünde ve çocukluk başlangıçlı yaygın gelişimsel bozukluklarda; · Değişmeye karşı direnç · Uygunsuz ve sınırlanmış duygusallık · Birden bire ortaya çıkan aşırı duygululuk · Alışılmamış kendine özgü davranışlar · Anormal konuşma biçimleri · Duygusal uyaranlara karşı tepki azlığı ve aşırı tepkililik · Kendine zarar verme gibi klinik durumlardan üçünün varlığı tanı ölçütü olarak kullanılmaktadır. Çocukluk başlangıçlı yaygın gelişimsel bozukluklar ve bebeklik otizminin aynı sürecin değişik ağırlık derecelerini gösteren uzantılar mı, yoksa tümü ile farklı bozukluklar mı olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Yaygın gelişimsel bozukluklar ana başlığı altında bebeklik otizmi ve çocukluk başlangıçlı yaygın gelişimsel bozukluklar dışında bir de "Atipik Yaygın Gelişimsel Bozukluklar" bulunmaktadır. Bu grup her iki grubun bazı belirtilerini (sosyal ve iletişimsel) içermekte, fakat tam olarak henüz tanısal ölçütleri belirginleşmemiştir. Bu bulgular ışığı altında otizm; klinik semptomları oyun, dil, ilişki kurma ve biliçsel alanda görülen ve erkek çocuklarda kızlara oranla 3-4 kez daha fazla görülen beyin iletişim sistemindeki bir bozukluktur. Önceleri psikodinamik olarak tanımlanan otizm bugün beyin iletişim sistemindeki fizyolojik bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Otizm, beyin disfonksiyonunun derecesine sağlı olarak farklı şiddetlerde ortaya çıkabilir. Ancak en hafif vakalarda bile hayat boyu fark edilen defektler kalıcı niteliktedir. Otizmin günümüzde kabul edilen nedenleri tek bir etkene bağlı değildir. Bunlar; · Frejil x kromozom anormalisi: Anormal gen x kromozom üzerinde xq 27.3'de yerleşmiştir. Down sendromundan sonra ikinci sıklıktaki genetik mental bozukluk nedenidir. Alt çenenin belirgin olması ve büyük kulaklar belirgin özelliklerdir. · Konjenital Rubella · Beyin Gelişim Bozuklukları · Beyin zedelenmesi · Rett Sendromu · Infentil Spazm Sekeli · Tuberous Sclcrosis · Fenil Ketonuri · Beyin Metabolik Hastalıkları · Neurofibrnamatosis Otistik çocuklarda zeka düzeyi 60 IQ'nun altında bulunanların yaşam boyu koruyucu bir çevreye bağlı oldukları, zeka düzeyi iyi olanların yaşamlarını bağımsız olarak sürdürebildikleri görülmüştür. Otistik çocukların tedavisinde oyun terapisi ve davranış tedavi teknikleri kullanılabilir. Davranışçı yaklaşımda şekil verme, söndürme, model olma yöntemleri yoğun olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda tedavi programlarına aktif ve yoğun olarak ailelerinde katılması ve davranış tekniklerinin aile bireylerine de öğretilmesi önem kazanmış ve sonuçta eve dayalı programlar geliştirilmeye başlanmıştır. Konuşma ve iletişim çalışmalarında kitaplara bak; · Şarkı söyleme · Beden eğitimi çalışmaları · Kağıt-kalem çalışmaları (resim yapma,boyama) · Yap-boz oyunları · Evcilik oyunları · Bahçe oyunları (kaydıraktan koyma, salıncakta salınma gibi) · El ele tutuşarak oynanan oyunlar · Eşleme oyunları · Hamur çalışmaları · Resimli ma etkinliklerinden yararlanılabilir.
ASPERGER SENDROMU Sendromun başlıca özellikleri kendini çevreden tümüyle izole etme ve kabuğuna çekilme eğiliminin yan ısıra erkek çocuklarda görülmesidir. Bu çocuklar ciddi, derin düşünceli, bencil, aşırı içe dönüktüler ve zamanından önce olgunlaşmış görünürler, yüzlerinde sert bir anlam vardır. Bakışları boş ve uzaklarda belirsiz bir yere çevrilidir, ne işitsel ne de görsel uyaranlara yönelmez, yüz yüze gelindiğinde karşısındaki kişiyi delip geçer. Ancak bu çocuklar çevrelerinde olup biten herşelin farkındadırlar. Mimik ve jestler çok azdır. Ritmik davranışlar görülebilir. Konuşmada duygusal ifade görülmez., konuşmalar bazen fısıltı bazen de bağırma biçiminde olabilir. Yaratıcı bir konuşma yetenekleri vardır. Konuşma gelişiminin genellikle dikkat çekecek kadar erken oluşu ve süratle düzgün bir konuşma haline gelişi ayırıcı özellikler açısından önemlidir. Otistik çocuklardan farklı olarak bu çocukların anne babaları ve arkadaşları ile ilişkileri daha iyidir. Anne-babaları ile ilişkileri sıcaktır ancak normal olan yaşıtları ile sosyal ilişkiye girdiklerinde sorun başlamakta ve sosyal izolasyon yaşamaktadırlar. Otistik çocuklarda ekolali, sıfatların yanlış kullanımı, jargon konuşma gibi dil gelişim bozuklukları daha çokken, bu çocuklarda daha az dil gelişim bozukluğu vardır. Ayrıca otistik çocuklarda yaratıcı oyunun az olduğu ve oyuncakları sembolik anlamda kullanamadıkları gözlenmiştir. Asperger sendromlu çocuklar ise sembolik oyun oynayabilirler ancak bu tür oyun kurabilmeleri normal çocuklardan daha uzun zaman alır. Ayrıca otistik çocuklarda nesnelerin parçaları ile oynama veya aşırı ilgilenme, ayrılıkta ısrar etme, uyaranlara aşırı duyarlılık görülür. Asperger sendromlu çocukların latant dönemlerinde dikkat toplamada güçlük, dürtü kontrolsüzlüğü, ve kolay uyarılma görülmektedir. Çocukta görülen hiperaktif özellikler okulda çocuğu etkiler ve başarısızlığa neden olur. Bu çocuklarda kaygı bozukluğu vardır. Özellikle okulöncesi dönemde sosyal ortamlarda fobi ve anksiyete ortaya çıkar. Ergenlikte özellikle karşı cinsle ilişki kurmada zorluk çekerler. Bu çocuklarda ergenlik döneminde affektif bozukluklarda görülebilir. Sözcük dağarcıkları iyi ancak karmaşık materyallerde ve aritmetikte güçlük vardır. Öğrenme güçlüğü de vardır. Tedavide, genel olarak yaygın gelişimsel bozukluğu ilişkin semptomlar üzerinde durularak çocuğun normal yaşantıya girmesi sağlanmalı ve çocuğun güçlü olduğu yönler pekiştirilmelidir. Okulöncesi ve okul döneminde dil ve konuşma düzeltilmelidir. Öğretmenler aydınlatılarak bu çocukların bilişsel ve sosyal güçlükleri nedeniyle ortaya çıkan akademik başarısızlıkları anlatılmalı ve iş öğretimine yönelik eğitim almalarının daha yararlı olabileceği aile ve öğretmenlere belirtilmelidir. Gerekli durumlarda bireysel ve aile terapisine alınabilirler.
ANGELMAN SENDROMU Bu çocukların en belirgin özelliği, mutlu yüz görünümüdür. Ayrıca ataksik yürüyüşleri ve kolların yana açık tutulması ile kukla pastürünü anımsatır. Hepsinde ağır zihinsel yetersizlik vardır.6 kelimeden fazla konuşmazlar, bu nedenle sözel olmayan, işaretle anlatımla iletişim kurabilmektedir. Genellikle hiperaktif çocuklar olup bebeklik döneminden itibaren sponton gülme atakları ortaya çıkmaktadır. Angelman sendromu nörogenetik bir bozukluktur. 15. kromozomda zedelenme görülmektedir.
RETT SENDROMU 1966 yılında Alman doktor Rett tarafından tanımlanmıştır. Çocuk psikiatrisinde; ağır mental retardasyon ve otizmle gitmesi nedeniyle en fazla yanlış tanı konan hastalık grubunu oluşturmaktadır. Çoğunlukla kız çocuklarda görülen bir bozukluktur. Çocuk yaşamının 6-12. aylarına kadar normaldir. Uzun bir duraklama döneminden sonra bilişsel, dil ve motor becerilerinde hızlı, sürekli bir kayıp gözlenir. Yetersiz sosyal etkileşimin olduğu bir dönem başlar. Başlangıçtaki göz ilişkisi kuramama, yerini sonraları yoğun göz ilişkisine bırakır. Kilo kaybı ve baş büyümesinde yavaşlama gözlenir. Küçük el ve ayaklar ile bütün ekstremitelerde motor problemler görülür. En belirgin belirti el yıkama tarzındaki hareketlerdir. Ancak bazı hastalar ellerini amaçlı olarak kullanamamaktadır. Aynı zamanda diş gıcırdatma vardır. İlk altı ay içinde gözlenen normal gelişimden sonra; · Baş büyümesinde yavaşlık · Yineleyici el hareketlerinin ortaya çıkışı ve önceleri varolan amaca uygun el hareketlerinin kaybı (örneğin,el çevirme veya yıkama) · Hastalığın başlangıcında sosyal katılımın kaybı (daha sonra yeniden gelebilir) · Yürüme ya da gövde hareketlerinde zayıf koordinasyon görünümü · Ciddi psikomotor gerilikle birlikte, alıcı ve ifade edici dil gelişiminde gecikme ve bozulma görülür. Bu çocukların öğrenme gücünü geliştirme, gereksinimleri konusunda bilinçlendirme, yetenekleri ve iletişimi konusunda duyarlı kılma, ağırlıklı olarak ana-babanın çabasını gerektirmektedir. Bu çocuklarda sosyal etkileşim ve oyunlardan hoşlandıklarından, aileler bu ortamlardan yararlanmalıdırlar. Aileler çocuklarının bütün tepkileri konusunda bilinçlendirilmelidir. Bu amaçla ailelere oyunla ilişkili olarak şu öneriler verilebilir. · Çocuğun hazır ve rahat olduğu zamanı seçer. Onu rahatsız etmeyin. · Etkinliklere uzun zaman ayırın. İletişim boşlukları bırakın ve bekleyin. · Küçük de olsa tepkileri gözleyin. · Çocuğun rehberliğini izleyin. Beklenmedik bir tepki ortaya çıktığında onu kullanın. Katkıda bulunmasına izin verin ve bunun için çaba gösterirse onu kucaklayın. · Bu çocuklarında diğer çocuklar gibi olduğuna inanın. Sadece daha fazla fiziksel yardıma ve iletişim kurabilmesi için daha fazla zamana ihtiyaçları olduğunu bilir. Bu çocuklarla su ve top oyunları, resimli kitaplara bakma,ninniler, kucaklaşma, gıdıklama, değişik sesler çıkarma, kısa süreli saklanbaçlar içeren oyunlar çocuklarının ilgisini çeken ve tepki verdikleri davranış örnekleridir. Fiziksel sıcaklık ve rahatlık çok önemlidir. Yakın vücut ve göz ilişkisi kurmalı, beş duyuya hitap eden etkinlikler de bulunulmalıdır. Bu çocukların bakım sorumluluğu tüm aile üyelerinde üstlenilmeli, sorumluluk bir tek kişiye bırakılmamalıdır. Rett sendromlu çocuklara verilecek potansiyel yardımlar fizyoterapi, müzikle terapi, konuşma terapisi ve özel eğitim olmaktadır. Müzik Rett'li çocukların tüm gizil gücünü olumlu bir yöne yönlendirmesi için güdüleyici ve uyarıcı bir faktör olarak görülmektedir. Yapılan her türlü metabolik tetkiklerde tanıya götürücü patolojik bulgu saptanamamaktadır. Kromozom analizlerinde de belirgin bozukluk saptanamamakla birlikte, x kromozomunda ortaya çıkan bir bozukluktan kaynaklandığı geçerli teorilerden biridir.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Bütün kişilik grupları veya yapıları için geçerli olan belli başlı nitelikler üç grup altında toplanabilir.:
1-Kişilik çizgileri uzun bir sürede belirir. Fakat nevrotik belirtiler kısa sürede ortaya çıkabilir.
2-Her kişinin ruhsal yapısı ve yaşantıları ayrı olduğu için ayrı kişilik geliştirmesi doğaldır.
3-Kişilik çizgileri uzun sürede biçimlendiği için yıllar geçtikçe katılaşır ve değişmez olurlar.
Kişilik bozuklukları
Yetersiz kişilik: Bunlar sosyal alanda yetersiz davranış gösterirler. Başladıkları bir işi nadiren sonuna kadar götürürler ve çevreye uyumları zayıftır ve bu tür kişilik özelliği geliştirenlerin hayatta belirli bir amaçları yoktur .
Zayıf Kişilik veya Şizoid Kişilik: Kendi içlerine kapanma, kendi özel dünyalarında yaşama eğilimi gösterirler. Başkalarıyla kolay ilişki kuramazlar. Ruhsal alışverişleri çok düşük düzeyde kalır.
Siklotimik Kişilik: Bir zamanlar canlı neşeli ve konuşkandırlar. Dışa dönüktürler. Yarışmalara girerler ve tuttukları işi başarırlar. Fakat daha sonra kendilerine güvenleri kalmaz. Ters, öfkeli bir insan durumuna geçerler.
Paranoid Kişilik: Kuşkulu ve alıngandırlar. İnsanlarla olan ilişkilerde çok duyarlıdırlar. Herkesin sözlerinde ve davranışlarında bir maksat ararlar. Kıskanç ve inatçıdırlar. Temel güven duyguları gelişmemiştir. Savunma mekanizması olarak da yansıtmayı yani projeksiyonu kullanırlar. Duyguca dengesiz kişilik: Aşırı derecede çocuksudurlar. Ruhsal dengeleri çok zayıftır. Neşeli bir durumdan çok öfkeli ve üzgün bir duruma geçebilirler. Zorlamaya gelemezler ve uzun bir süre bir işle uğraşamazlar.
Pasif agresif kişilik: Saldırganlık dürtülerini dizginleyemezler ve üç tipi vardır.
1-Pasif bağımlı tip: Çaresiz, asalak ve çocuksu davranışlıdırlar. Çevrelerindekilere oral dönemdeki gibi bağımlıdırlar. Bakılmak ve sürekli almak isterler, verici değillerdir. Girişkenlikleri yoktur ve sorumluluk almaktan kaçarlar.
2-Pasif saldırgan tip: Açıkça baş kaldırmayan ama doğrudan da boyun eğmeyen bir kişilik gösterirler. Bazen isyankar ve pasif saldırganlıkla davranışlarını dışa vururlar. Surat asıp, inat ederler ve güçlük çıkarırlar.
3-Saldırgan tip: Saldırganlık dürtülerini açıkça ama dizginsiz olarak dışa vuran kişilerdir. Açıkça kafa tutarlar. İsyan ederler. Vurup kırarlar ve bağırıp çağırırlar.
Kompulsif Kişilik: Düzenli, titiz ve her şeyi en iyi yapmak isteyen kişilerdir. Temizliğe düşkündürler. İşlerinde, giyimlerinde ve yaşayışlarında kurallara sıkı sıkıya bağlıdırlar. Mükemmellik peşindedirler. Katı ve soğukturlar. Esnek değillerdir.
Histirionik Kişilik: Histerik kişilik özellikleri gösterirler. Heyecanları büyük iniş-çıkış gösterir. heyecanlı ve tutarsız davranırlar. Mantıksızdırlar. Kolay telkine kapılırlar. Hayalci ve havaidirler. Biran iyimserken, biraz sonra kötümser olabilirler.
Sosyopatik Kişilik Bozuklukları
Antisosyal kişilik bozuklukları: Davranışlarıyla toplumun törelerini geleneklerini saymayan ve yasalarını çiğneyen kişilerdir. Başkalarının haklarına saygı göstermeyen, yalan söyleyen, kavga eden, dolandıran, yaralayan, öldüren, ırza geçen ve genellikle topluma karşı suç işleyen insanlardır. Yaptıklarından pişmanlık, işledikleri suçtan dolayı da suçluluk duymazlar.
Disosyal Kişilik Bozuklukları: Toplumun içinde bazı yörelerde ve küçük topluluklarda özel gelenek ve görenekler vardır ki bunlar büyük toplumun gelenek ve görenekleriyle çatışırlar. Bu çatışmayı yaratan kişilere de disosyal kişilik bozuklukları olan kişiler denir.
Geçici Kişilik Bozuklukları: Çok özel ve sor durumda ve de önceden kestirilemeyen sapmalar gösterirler. Ancak bir süre sonra iyileşirler ve normal kişilik özellikleri gösterirler.
ÇOCUK VE AİLELER İLE PSİKOTERAPİ ÇALIŞMALARI
Çocuk ve gençlerin psikoterapileri düşünüldüğünde sadece kendileri değil ailelerinin de ele alınması gerektiği düşünülmelidir. Çocuklar ,gençler ve aileleri ile yapılacak terapi şekilleri şunlardır; ·
Aile terapisi · Aile rehberliği · Ebeveyn terapisi · Beden terapisi · Gençlerle psikoterapi · Grup psikoterapisi · Kurumsal psikoterapi · Oyun terapisi · Davranış terapisi
Aile Terapisi Aile terapisinden anlaşılan, aile bireylerinin katıldığı terapidir. Anne, baba ve çocukların oturumlara katıldığı terapi türüdür. Bazen büyükanne ve büyükbabalar da katılabilir.Aile bireyleri genellikle çocuğun problem olduğunu ve terapiye onun alınması gerektiğini düşünebilirler. Çünkü çocukta problem yaratan anne-baba arasındaki iletişim bozukluğunun veya çocuk anne baba arasındaki iletişim bozukluğunun çok aile farkındadır. Bu nedenle birçok aile ilk oturuma çocukları ile birlikte katılmaları gerektiğini duyduklarında şaşırmaktadırlar. Aile terapi süresi probleme ve terapinin anacına göre değişmektedir. Aile bireylerinin bozuk ilişkileri düzeltmek için gösterdikleri istek sonucu çabuklaştırabilir. Aile terapisi her 14 günde bir ya da 3-4 haftada bir olur. Terapi oturumları 8-20 oturumdan oluşur. Bu süre ağır ruhsal sorunların bulunduğu ailelerde 50-60 oturuma kadar uzayabilir. Genel olarak aile terapisi yardımcı bir terapist ile uygulanır. Terapistlerinin cinsiyetlerinin farklı olması her iki cinsiyetteki ebeveynin de kendilerini daha rahat hissetmeleri açısından daha iyi olur. Ayrıca terapiyi aynalı cam arkasından veya videodan birisinin izlemesi de daha sonra oturumun tartışılması açısından yararlı olabilir. Terapinin amacı, aile bireyleri arasındaki iletişimi düzeltmektir. Aile terapisinde aile bir bütün olarak düşünülmelidir. Ailedeki bir birey ön plana çıkarılmamalı, hepsi ile aynı düzeyde ilgilenilmelidir. Aile bireyleri arasında ihtiyaca göre iletişim kurmak daha zor olduğundan, bireysel terapiden daha zordur. Bu nedenle; · Aile bireylerinin kendilerini değerli bulma duyguları desteklenmelidir. · Özellikle zor ortamlarda aile bağları sağlanmalıdır. · Aile bireyleri arasında karşılıklı sorumluluklar oluşturulmalıdır. · Aile içinde duyguların yaşanmasına olanak sağlanmalıdır. · Aile bireylerinin kendilerini gerçekleştirmeleri amacı ile karşılıklı olanak sağlanmalı ve yarımlaşma desteklenmelidir. · Aile bireyleri arasında sevgi bağları sağlanmalıdır. Önemli bir sorun aile bireyleri arasındaki sınırlardır. .Oysaki ilişkiler ne kadar dürüst olursa problem o kadar çabuk çözülür. Ayrıca anne veya baba bilinçdışı olarak çocuğu eşinin yerine koyabilir veya yapmayı isteyip de yapamadıkları şeyleri çocuktan bekleyebilirler. Aile içinde gizli bir reislik mücadelesi olabilir,oysaki aile kurumu eşitlik ilkesine dayandığından eşitliğin sağlanması ve her aile bireyinin kendini değerli hissetmesi sağlanmalıdır. Aile terapisinde konuşarak aile bireylerinin durumları hakkında bilinçlendirme, rol oyunları, davranış çalışmaları, seansların videoya alınıp tekrar izletilmesi, davranışlar hakkında bilgilenme gibi teknikler kullanılır. Aile terapisinde problemin ve genel konuşmaların analizi yapılır. Çoğunlukla kriz üzerinde durulur. Problemlerin ortaya konup tartışılması sağlanır. Bu amaçla terapist ilk önce aile bireylerinin sakinleştirilmesi, ikinci aşamada aile bireyleri arasındaki bozukluk üzerinde durmalıdır. Ancak daha sonra ortaya bilecek çatışmaları engellemek için de aile ilişkilerinin kurulması sağlanmalıdır. Terapist bu aşmada bir yardımcı, katalizör,fikir verici, kritik yapma gibi çeşitli tekniklerle birçok rol üstlenir. Üçüncü ve son aşama da ise terapist kendinin ikinci plana çeker ve gerektiği zaman yardıma hazır olan ailenin bir dostu rolünü alır.
Aile Rehberliği Aile rehberliği çocuğu veya genci davranış bozukluklarından korumak için aileye çocuk eğitimi konusunda yapılan açıklamalardan oluşmaktadır. Aile rehberliği, eğer çocuğun problemi anne-babaya rehberlik etmekle çözülebilecekse ve de anne baba önerileri anlayıp uygulayabilecekse faydalı olur. Öneriler probleme odaklaşmıştır ve anne babanın anlayabileceği ve uygulayabileceği düzeyde olmalıdır. Bazı durumlarda aile rehberliği sırasında sorunun daha kapsamlı olduğu fark edildiğinde davranış terapisi veya psikoterapiye ihtiyaç duyulabilir. Aile rehberliğinde de danışanın danışmana güven duyması ve onun problemi çözebilecek düzeyde bilgiye sahip olduğunu görmesi gerekmektedir. Ancak böyle bir durumda danışan danışmana bağımlılık oluşturabilir ve onun söylediklerini olduğu gibi kabul edebilir. Bu amaçla danışman danışanın problem çözme yeteneğini geliştirmesine yarımcı olmalıdır. Rehberlikte şu yolun izlenmesinde yarar vardır; · Problemin analizi, · Anne-babayı problemin çözüm yollarını bulmada cesaretlendirne ve bir çözüm yolunda karar vermede yardımcı olma, · Bu çözüm yolunu uygulamaları için cesaretlendirme, · Sonuçlar hakkında bilgi vermelerini sağlama.
Ebeveyn Terapisi Çocukta görülen davranış bozukluklarının eşler arasındaki uyumsuzluktan kaynaklandığı düşünülürse,böyle bir durumda aile terapisi ya da çocukları terapiye almaktansa anne-babayı birlikte terapiye almak daha uygun olabilir. Eğer eşler birbirleri ile uyumlu değillerse, ebeveyn terapisi düşünülmelidir. Bu türden geçinemeyen çiftler, kazanma konusunda bir kişilik mücadelesi verirler ve bu savaşa çocuklarını, yakın akrabalarını, arkadaşlarını da çekerler. Bu tip eşler birlikte yaşasalar bile duygusal yönden yarılmışlardır. Bu durumdan çocuklar çok etkilenir. Anne babadan biri veya her ikisi de çocukların taraf tutmalarını isteyebilir ve onları yanlarına çekmeye çalışırlar ve bazı durumlarda hakemlik yapmasını isteyebilirler. Bazı durumlarda da ebeveynlerden biri eşine karşı duyduğu düşmanca duyguları çocuğa yöneltebilir. Ya da eşi hakkındaki bütün duygularını çocuğu ile paylaşma yoluna gidebilir. Ebeveyn terapisi iki eşle birlikte yapılır ve bu terapi 8-9 oturumdan oluşur. Oturumda eşlerin bireysel sorunlarından aha çok eşler arasındaki sorunlar üzerinde durulur. Eğer gerekiyorsa eşler yarıca bireysel terapiye de alınabilir. Oturumlar 2-3 haftada bir yapılır. Evde uygulanması gereken davranışlar için biraz zaman tanınır. Ancak gerekli görülürse terapi süresi 20-30 seansa çıkarılır. Terapide problemlerin çözümü için; · .Karşılıklı olumlu iletişim, · Karşılıklı eşit şartlar, · Problem çözme yeteneğini kazanma, · reddetme, suçlama davranışlarından kaçma, · Karşılıklı ihtiyaçların karşılanmasını sağlama ve eşlerin kendilerini gerçekleştirmesine olanak sağlama amaç edinilir. Ebeveyn terapisinde,başlangıçta eşler arasındaki problemler belirlenir ve önem sırasına göre sıraya dizilir. Problemin içeriğine göre hedef saptanır ve uygun eğitim programları uygulanır.
Beden Terapisi Nörolojik ya da psiko-somatik bozukluklar ile birlikte haraket bozukluğu,duygu iletişiminde bozukluk, sosyal davranışlarda bozukluk beden terapisi ile tedavi edilir. Beden terapisi aynı zamanda zihinsel özürlü çocuklardaki hareket bozuklukları ya da zihinsel yönden sağlıklı fakat duygusal nedenlerle bedensel rahatsızlıklar gösteren çocukların tedavisinde de uygulanır. Haraketlerdeki huzursuzluk, yetersizlik, kas kasılmalarında, solunum, ses çıkarma, konuşma, dokunma bozukluğunda, beden ve mekan oryantasyonu bozukluğunda, dokunma korkusunda, beden imajı bozukluğunda,kendinin değerli bulmama durumunda, ilişki kurma güçlüğünde,saldırgan davranışlarda ve gevşeme bozukluklarında uygulanır. Beden terapisinde strateji ve teknikler şunlardır; · Öncelikle terapist ve çocuk arasında iyi bir ilişkinin kurulması gerekmektedir. · Çocukla terapist arasında bedensel kontağın kurulması. Çocuğu sevme,başını okşama, çocuğa duygularını bedensel hareketlerle ifade etmesinde yardımcı olunmalıdır. · Yavaş yavaş bedensel kontağa alıştırma. Genellikle bu çocuklar bedensel teması reddederler. Bunun için öncelikle çocuğun bedensel kontağa alıştırılması gerekir. Çocuk ilk aşamada terapistin elinin vücudunda dolaşmasına alışması gerekir. Sonra terapistin dizlerine oturma, bacaklarında sallanma, terapi odasındaki oyuncak eve birlikte girme gibi alıştırma çalışmaları yapılabilir. · Bedensel çalışmaya sözle de eşlik edilmeli ve terapist devamlı çocukla konuşarak neyi niçin yaptığını açıklamalıdır. · Çocuğun kendi vücudunu tanımasına yardımcı olunmalıdır. Çocuk kendi vücuduna dokunarak bedeni hakkında bilgi sahibi olabilir. · Beden terapisinde acele edilmemeli ve çocuğun kabul edici ve reddedici davranışları kabul edilmelidir.
Gençlerle psikoterapi Gençlerle yapılan terapi konuşmaya yöneliktir. Konuşmalar daha çok davranışlar üzerinde rehberlik yapma ve uygulamalarla birlikte sürdürülmelidir. Terapiler mümkün olduğu kadar kız ve erkek karışık gruplar halinde gerçekleştirilmelidir. Gençlerin bu konuda ihtiyaçlarının fazla olmasına karşın çeşitli nedenlerle gençler bu uygulamalardan yararlanmamaktadırlar. Gençlerin terapisinde hedef, gencin kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Gencin egosunun gelişmesi ,çocuk rolünden kopmasına ve yetişkin rolüne girmesi, çevresinde yaşanana problemlerle baş etmeyi öğrenmesi, serbest zaman değerlendirmesi konusunda gence rehberlik edilmelidir. Gençlere yapılacak öneriler çok gerçekçi olmalıdır. Gençlerin korkularının, nevrotik düşüncelerinin üstesinden gelmeleri isteniyorsa, serbest zaman çalışmaları imkanları,tartışma grupları, film grupları, müzik grupları, spor grupları, tiyatro grupları ile terapi saatleri birleştirilmelidir.Danışanı merkez alan psikoterapide gençler konuşma ile duygularını ifade etmeye çalışırlar ve böylece kendilerini keşfederler. Eğer terapist gençlerle iyi bir ilişki kurabilirse başarılıdır.
Grup Terapisi Grup terapisi, bireyin problemleri ve bu problemlere kendisinin bulduğu çözüm yollarını, diğer grup üyelerinin problemleri ve buldukları çözüm yolları ile karşılaştırma olanağını bulduğu ortamdır. Bu yolla aynı zamanda birey kendi problemlerinin diğer grup üyeleri tarafından nasıl algılandığını görme şansına da sahip olur. Ancak gruba alınacak grup üyelerinin bireysel terapiden geçmeleri uygun olur.
Hosted by www.Geocities.ws

1