Tanıtım Çalışanlar Veriler Eğitim Önemli Bilgiler Linkler Kapadokya Açılış Sayfası
Oyunun
Tanımı Ve Önemi
Oyunun ne olduğu
yada ne olmadığı konusunda çok eski zamanlardan beri çok değişik görüşler ileri
sürülmüştür. Bütün bu görüşlerin ortak noktası, oyunun çocuk için en önemli
uğraş olduğudur. Oyun için yapılan tanımlar şunlardır: Oyun, çocuğa hiç
kimsenin öğretemeyeceği konuları, çocuğun kendi deneyimleriyle öğrenmesi
yöntemidir. Oyun sonucu
düşünülmeden, eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. Oyun işin karşıtı olarak
düşünülmektedir. Çünkü işte belirli bir sonuç söz konusudur. Piaget’e göre
oyun bir uyumdur. Oyunlar,
çocukların kendi seçtikleri yada gruptaki bazı öğrencilerin seçtikleri ve
kendilerine göre sağlam kuralları olan eylemlerdir. Çağdaş bir
yaklaşımla ise oyun, çocuğun kendi kendini ifade edebildiği, yeteneklerini
farkettiği, yaratıcı potansiyelini kullanabildiği, dil, zihin, sosyal, duygusal ve
motor becerilerini geliştirebileceği önemli bir fırsattır. Çocuklarla
iletişim kurmanın, onların dünyasını paylaşmanın birçok yolu vardır. Oyun, bu
yolların en doğal olanı, en sık kullanılanı ve en sağlıklı sonuç verenidir. Oyun her çocuğun
gerçek yaşantısından daha çok benimsediği, daha çok içinde yaşadığı ve mutlu
olduğu bir dünyadır. Oyun, yaşamın
tüm dönemleriyle ilgili bir kavramdır, bu özelliğine göre de oyun çeşitleri yaş
gruplarına göre farklılık göstermekte farklı tanımlarla açıklanmaktadır. Gross’a göre
(1896), oyun bir pratiktir. Yetişkinler ileride karşılaşacağı davranış
biçimlerini oyunla elde ederler. Caillois (1958).
“Oyun ve İnsanlar” adlı kitabında, Huizing’in oyunla ilgili görüşlerinden
etkilenerek oyunu şu şekilde tanımlamıştır. Oyun, serbestçe kabul edilmiş fakat
bağlayıcı olan kurallara göre belli bir alan ve zaman süreci içinde sürdürülen,
gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek hayattan farklı olduğu bilinci ile
yapılan gönüllü bir hareket yada faaliyettir. Montaigne (1533-1592) oyunu,
çocukların en gerçek uğraşıları olarak tanımlamıştır. Montessori (1870-1952) de
oyunu çocuğun işi olarak nitelendirmiştir. Genel tanımıyla
oyun, belli bir amaca yönelik olan yada olmayan, kurallı yada kuralsız
gerçekleştirilebilen, fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yeraldığı,
fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın
bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir. OYUNUN DOĞUŞU VE
TARİHÇESİ
Ulusların
tarihinde oyunun ilk belirtisi müzikle birlikte görülür. İnsanlar kendini müziğin
ritmine bırakır, hiçbir kurala uymadan dans ederlerdi. Müziğin ahengine uyan insan
toplulukları bazen coşar, tepinir, garip sesler çıkarır, bazen de yumuşak
hareketlerle kıpırdanır, sallanır, böylece kendilerini tanrılarına yakın
görürlerdi. Oyun ve oyuncağın
geçmişinin insanlık tarihi kadar eski olduğu arkeologların yaptığı çalışmalarda
ortaya konmuştur. Bugün bilinen pek çok oyunun eski çağlarda da bilindiğini
gösteren belgeler, bulgular,buluntular vardır. Oyuncağın eskiliği insanın varolduğu
zamana dayanır. Uygarlığın bilim, sanat, mimari giysi gibi her alandaki gelişmesi
çocuk oyunlarına ve oyuncaklarına da yansımıştır. Köylü, kentli,
zengin, yoksul her çocuk bulunduğu yerin ve zamanın etkisi altında oyun oynamıştır.
Mısır’da İran’da yapılan kazılarda türlü oyuncaklar bulunmuş, eski Girit
Uygarlığı’nın kalıntılarında çok güzel bebeklere, oyuncak ev eşyalarına
rastlanmıştır. Eski Mısır’da tahta bebeklerle tahtadan yapılmış timsahlarla
oynarlardı. Romalı çocuklar çember çevirmeyi, arabayı ve top oyunlarını çok
severlerdi. Ortaçağın Avrupalı çocukları babalarının zırhlı giysilerini,
miğferlerini anımsatan giyim kuşamları severler, ellerine tahtadan haçlar alıp
askercilik oynarlardı. Orta çağdan kalma oyuncakların hepsi usta ellerden çıkma
nesnelerdir. Ülkeden ülkeye
ulustan ulusa çocuk oyunlarında ayrıcalıklar görülebilir. Bununla birlikte
dünyanın hemen her yöresinde çocuk oyunlarının ortak yönleri ve özellikleri de
vardır. Eski uygarlıklarda
ve yakın geçmişte oynanan çocuk oyunlarının birçoğu gelişmiş toplumlarda giderek
önemini ve geçerliliğini yitirmiş, yerini günümüzün araç ve gereçlerinden
esinlenen oyunlar ve oyuncaklar almıştır. İnsanoğlunun
bilinen en eski oyun araçlarından biri taşlardır, en eski oyunlardan biri de
ülkemizde “beş taş” adıyla bilinen oyundur. Geçmişte farklı
kültürlerde farklı kurallarla oynanan başka bir oyun aşık kemikleriyle
oynanmaktaydı. Tahiti, Japonya, Yunanistan, Avusturalya ve İngiltere’de küçük
patetesler, fındık, ceviz fasulye gibi nesneler de kullanılmıştır. Suda taş kaydırma
oyunu da çok eski antik değere sahip genellikle taşla oynanan bir oyundur. En eski oyun
aracı taş ve en eski oyun taş oyunlarıdır. Çıngırakların
da eski Yunanlılarda ve Mısırlılarda 3000 yıldan fazla geçmişi olduğu
bilinmektedir. Bir görüşe göre çıngırak bir oyun aracı olarak değil, kötü
ruhları korkutup kaçırmak için kullanılmıştır. Yine bebeklerin ve bebek
oyunlarının üç bin yıldan fazla geçmişi olduğu ileri sürülmektedir. Buluntulara
göre üç bin yıl kadar önce Eski Mısır’da Nilüfer adında küçük bir kız çok
küçük yaşta ölmüş ve bebeği ile gömülmüştü. Kolları hareket edebilen bu
bebek, bugün British Museum’da bulunmaktadır. En eski oyuncak bebek evi ise 1588
yılından kalmadır. Milattan önce ve
sonraki birkaç yüzyıldan gelen birçok oyun ve oyuncak bulunmuştur. Eski Mısırdaki
duvar resimlerinde oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlar, sıçrama oyunları
görülmektedir. Tüm dünyada en
eski oyun araçlarından bir diğeri top, en eski oyunlar ise top oyunlarıdır. Eski
Mısır’da açılan mezarlarda deriden yapılmış, kepekle doldurulmuş toplar
bulunmuştur. Pieter Bruegel’in
Viyana Müzesinde 1560 tarihli ünlü “Çocuk Oyunları” tablosunda o zamanlar çok
oynanan günümüzde pek çok ülkede halen oynanan seksenden fazla çocuk oyunu
görülmektedir. Uçurtma ve
uçurtma ile oynanan oyunların iki bin, Çin kaynaklarına göre üç bin yıldan fazla
geçmişi vardır. Çok eski oyunlardan biri de dünyanın bir çok yerinde oynanan iplik
oyunlarıdır. Bu oyun parmaklara geçirilen, iki ucu bağlı sicimle çeşitli şekiller
oluşturularak oynanan oyundur. OYUN TEORİLERİ
Oyunun etkilerini
ve nedenlerini inceleyen teoriler, klasik ve dinamik teoriler olmak üzere iki gruba
ayrılmaktadır. I. Klasik Oyun Teorileri
Bu gruptaki
teoriler oyunun içeriğini ve amacını anlamaya yönelik teorilerdir. 1. Fazla Enerjiyi Harcama Teorisi:
Bu kuramın
temsilcileri Schiller (1875) ve Spencer (1878)’dır. Bu teoriye göre oyun, organizmada
bulunan fazla enerjinin amaçsız etkinlikler olarak oyun yoluyla harcanmasıdır. Çocuk
fazla enerjisini harcamak için oyun oynar. Bu kuramın açıklayamadığı bazı noktalar
vardır. Çocukların çok hasta oldukları zaman da oyun oynamalarını, herhangi bir
oyunun bazı özel şekiller almasını ve ilginin neden bir dönemden başka bir döneme
geçildiği zaman değişikliğe uğradığını kesin olarak açıklayamamaktadırlar. 2. Dinlenme Teorisi:
Bu kuramın
savunucularından olan Lazarus (1883) ve Patrick (1916) oyunun; fazla enerji tüketiminin
aksine, harcanan enerjiyi kazanmak yani enerji açığını kapatmak amacıyla
oynandığını savunurlar. Oyunu , yorucu bir çalışma döneminden sonra organizmanın
belirli bir dinlenme etkinliğine gereksinimi olduğunu ve oyunun fazla enerji teorisinin
tam tersine enerji artırmak amacıyla oynanıldığını söylemişlerdir. Fakat teori de
çocukların oyunlarını açıklamak için yetersiz kalmıştır. 3. Yetişkinlik Yaşamına Hazırlık:
Bu kuramın
temsilcisi olan Gross (1898)’a göre oyun, çocuğun ileriki yaşamında kendisine
yardımcı olacak ve onu hayata hazırlayacak doğal yeteneklerin ortaya çıkmasıdır.
Bu teoriye göre oyun içgüdüseldir ve çocuk gelecekte sahip olacağı
davranışlarını önceden içgüdüsel olarak oyun şeklinde dener. Yani yaşama
hazırlık kalıtsal bir özellik olma niteliğindedir. Çocuk oyunla gelecekteki
yaşamına hazırlık olarak çok şey öğrense de, bu doğal içgüdüsel bir
hazırlanma sayılmaz. Çünkü çocuk sadece öğrenmek amacıyla oyun oynamamaktadır. 4. Tekrarlama Teorisi:
Bu kuramın
temsilcisi olan G. Stanley Hall (1906)’a göre oyundaki her hareket kalıtımsal bir
temele dayanmaktadır ve birey yaşamı boyunca kendinden önceki soyunun geçirmiş
olduğu aynı gelişmeyi geçirecektir. Bu teoriye göre oyun, kalıtım yoluyla gelen
ilkel ve gereksiz davranışların organizma tarafından terk edilmesi ve kişinin
çalışmaya hazırlanmasıdır. Bu teori sonradan kazanılmış özelliklerin kalıtımla
geçebileceğine inanmaktadır ve çocuk oyunlarındaki yenilikleri ve gelişmeleri
açıklamada yetersizdir. 5. İçgüdü Teorisi:
Bu teoriye göre
oyun, içgüdülerin gelişip olgunlaşmasına yönelmiş hareket ve faaliyetlerdir.
İçgüdülere verilen önem azalınca bu alandaki teorilerin de değerleri azalmıştır.
İçgüdü teorisi, oyunun çeşitli yönlerini açıklayamamaktadır. Bütün bu teoriler
oyunun bazı yönlerini açıklamaktadır. Her birinde bir takım eksiklikler vardır. II. Dinamik Oyun Teorileri
Dinamik oyun
teorileri, klasik teorilerden farklı olarak çocuğun oyunu niçin oynadığını
araştırmayıp, oyunun içeriğini anlamaya çalışır. 1. Psikoanalitik oyun teorileri:
Oyunun
psikoanalitik teorisi, ilk olarak taklit edilen davranışları ve hayal gücünü
gözönünde bulunduran Freud tarafından ortaya atılmıştır. Psikoanalitik
kurama göre oyun, hoş deneyimlerin tekrarlandığı ve bu şekilde çocuğun olayları
kontrol etmesinin sağlandığı bir etkinlik olarak açıklanmıştır. Freud’a göre,
çocukların oyunları rastgele yada şans eseri oluşmayıp, farkında olduğu veya
olmadığı duyguları belirmektedir. Denetimden uzak olan oyunda çocuğun duyguları,
hayalleri ve fantazileri de ortaya çıkmaktadır. Ayrıca oyun, gerçeğin baskısından,
geriliminden ve çatışmalarından, çocuğun geçici olarak uzaklaşmasını,
ferahlamasını ve güç kazanmasını sağlamaktadır. Freud ve onu
izleyen psikoanalitik kuramcılar, oyunu çocuğu tanımada değerli bir araç olarak
görmüşler ve çocuğun ruhsal uyumsuzluklarının tedavisinde etkili bir yöntem olarak
kullanmışlardır. Çünkü çocuk oyununda; sevgi, nefret, kızgınlık gibi
duygularını başkalarına veya nesnelere yansıtabilir. Çocuğun gerginlik, heyecan ve
çelişkilerini oyun anında sürekli olarak tekrarlaması, bu heyecan gerginlik ve
çelişkilerinin azalmasına neden olabilir. Erikson
ise oyunu, Freud’dan farklı olarak yalnız psikoanalitik değil, aynı zamanda da
fiziksel ve kültürel bir olgu şeklinde açıklamıştır. 2.
Piaget’in Oyun Teorisi: Diğer kuramcılardan farklı olarak Piaget oyunu, olgunlaşma
sürecinin ve bilişsel gelişimin temel unsuru olarak değerlendirmiştir. Piaget, uyum
ve özümlemenin zihinsel gelişimde aynı derecede gerekli olduğuna ve oyunun zihinsel
gelişime yardımcı olduğuna inanır. Özümleme (Assimilasyon), organizmanın mevcut
yapısı ve mekanizmalarıyla yeni durumları ve problemleri karşılayabilme
yeteneğidir. Yani özümleme, kendine benzetme olayıdır. Akomodasyon (Accomodasyon)
ise, organizmanın yeni durumları karşılayabilmesi için yapısındaki değişme
sürecidir. Bir başka deyişle organizmanın kendini uydurma, uygunluk sağlama
çabasıdır. Piaget’in oyunu, insan davranışlarında daima varolan ve çocuğun
zihinsel gelişimini destekleyen önemli bir unsur olarak belirtmiş ve oyunu zihinsel
gelişimde olduğu gibi çeşitli dönemlere ayırmıştır. Bu dönemler şunlardır: a-
Alıştırmalı Oyun b-
Sembolik Oyun c-
Kurallı Oyun OYUNUN
EVRELERİ Çocukların
yaşlarına ve gelişim düzeylerine göre farklılıklar gösteren oyun evreleri birçok
araştırıcı tarafından incelenmiş ve farklı şekillerde açıklanmıştır. Bu
araştırıcılardan Mildred Parten (1932), oyunu çocuğun gelişimindeki sosyal yönü
ile incelerken; Piaget (1962) zihinsel gelişim yönünü incelemiştir. I. Parten’in
Sosyal Oyun Sınıflandırması Parten’in sosyal oyun sınıflandırmasında oyun, ilkel
sosyal davranışlardan işbirlikçi sosyal davranışlara doğru bir gelişim
göstermektedir. Parten
oyunu 5 aşamada ele almıştır. a- Tek Başına Oyun (solitary
play): Bu dönemin başlangıcında çocuk öncelikle kendi uzuvlarıyla ve birkaç aylık
olunca da çevresindeki uyarıcılarla ilgilenmeye başlar. Bu dönemde nesnelerin
renkleri, sesleri ve hareketleri çocuğun oyununu oluşturmaktadır. Daha sonra ise
diğer kişilerle sosyal etkileşimi olmaksızın, çocuk oyuncaklarıyla yalnız başına
oynamaktadır. Çocuk grup aktiviteleri içinde arkadaşlarına katılmaz, çevresindeki
çocukların oyunundan etkilenmez ve bağımsız davranır. Bu dönemin en belirgin
özelliği, çocuğun çevresindeki hiçbir şeyden etkilenmeden oyununa devam etmesidir.
Fakat ileri ki yaşlarda, örneğin; 4-5 yaşında çocuklar bazen tek başına oyuna
dönüş yapabilirler ve oyuncaklarıyla uzun süre sıkılmadan tek başlarına
oynayabilirler. b- Oyunu İzleme (on looker
play): Bu dönemde çocuk diğer çocuklarla her hangi bir ilişki kurmaksızın, sadece
onların oyunlarını izler veya oyuna katılmadan onların davranışları hakkında
sorular sorabilir. Bu oyun aşaması tek başına oyun aşamasından çocuğun
diğerlerinin oyunuyla ilgilenmesi ile ayırtedilebilmektedir. c- Paralel Oyun (parallel
oyun): Bu dönemde, çocuklar aynı ortamda oynarlar, aynı oyuncakları kullanırlar,
fakat birlikte oynamazlar ve birbirlerinden bağımsız olarak oyunlarını
sürdürürler. Paralel oyunda da çocukların sosyal etkileşimleri çok az olmakla
birlikte, bir oyuncağı istemek, düşüncelerini söylemek gibi durumlarda birbirleriyle
çok az da olsa etkileşime girebilirler. Bu oyun devresi 2 yaşında başlar ve 3-4
yaşlarına kadar sürebilir. d- Birlikte Oyun (associative
play): Çocuklar bir arada grup şeklinde ve birbirleriyle etkileşim halindedirler.
Birbirlerinin fikirlerinden yararlanabilirler, oyun materyalleri alış verişi
yapabilirler. Çocukların her biri kendi oyununa devam eder ancak aynı oyunu
oynamamaktadırlar. e- Kooperatif Oyun (cooperative
play): İşbirliğine dayanan bu oyunda, amaç beraberce belirli bir sonucu başarmaktır
ve oyun bu amaç göz önünde bulundurularak planlanmıştır. Bu dönemde çocuklar
arasında gerçek bir sosyal etkileşim vardır ve çocuklar oyunun amacına ulaşmak
üzere örgütlenmişlerdir. Ayrıca, oyun malzemeleri de bu amaca uygun olarak
paylaşılır. II. Piaget’e Göre Oyunun Sınıflandırılması Piaget (1962),
çocukların oyunlarını, zihinsel gelişime paralel olarak 3 aşamada açıklamıştır.
a- Alıştırmalı Oyun
(İşlevsel oyun- Duyu motor dönem): 0-2 yaş döneminde çocuklar bedenlerini ve
çevrelerini öğrenme ve tanıma aşamasındadırlar. Bu dönemde bakma, emme, ellerini
açıp kapama gibi temel motor becerilerin tekrarlanması çocuğun doyum sağlamasına ve
bu hareketleri yinelemesine sebep olur ve bu hareketler çocuk için oyuna dönüşebilir.
Piaget’in bu dönemde işlevsel oyun olarak tanımladığı oyun, çocuğun bedenini,
nesneleri ve bunların fonksiyonlarını öğrenerek tekrarlaması ve bunu oyun haline
getirmesidir. Bu dönemde, çocuk çevresindeki objeleri idare etmeyi ve bedenini
yönetmeyi öğrenir ve daha sonra da bu hareketleri tekrarlayarak oyun oynar. Kaşığı
bir yere vurduğunda ses çıkardığını duyan çocuk, bu sesi tekrar duymak için
kaşığı çeşitli eşyalara vurabilir ve çıkardığı sesleri tekrarlayarak ses
oyunları yapabilir. b- Sembolik Oyun (Taklit
simgesel oyun ): 2-12 yaşlar arasını kapsayan bu dönemde çocuk, çevresinde
yaşadığı olayları, kişileri, nesneleri ve hayvanları taklit etmeye başlar. Çocuk,
oyunda gerçek model olmaksızın bir kaptan yalancıktan su içebilir veya at gibi
davranabilir. Bu aşamanın başlangıcında çocuk, oyununda banyo yapmak, giyinmek,
yemek yemek, oynamak gibi insan yaşamı için önemli olayları yaşamaya başlar. Bu
olayları taklit ederken, onun olayları anlayışı, algılayışı farklılaşır,
gelişir ve tamamlanabilir. Bu dönemin sonuna doğru, çocuğun oyunu gerçeğe daha
uygun olmakta ve işbölümüne daha fazla dayanmaktadır. 7-8 yaşlarından sonra ise,
oyunun gerçeklere uygun oynanması, onun kurallarının ve amaçlarının daha önceden
detaylı olarak belirlenmesine sebep olmaktadır. c- Kurallı Oyun: Piaget’e
göre bu oyun şekli 12 yaşından sonra yani somut işlemler aşamasından sonra ortaya
çıkmaktadır. Çocuk oyunda artık daha mantıklı, daha sosyaldir ve zihninde
gerçekler daha da kesinleşmiştir. Ayrıca egosantrizm ve fantezi (hayal-imge) oyunlar
azalmış ve oyun belirli kurallara bağlanmıştır. Bu dönemde genellikle, kesin ve
bazen de karmaşık kuralları olan oyunlar oynanır. Örneğin; saklambaç, sek sek oyunu
veya organize spor oyunları gibi beceri oyunları ve satranç, dama gibi zeka oyunları
bu dönemin en popüler oyunları arasındadır. Bu dönemin çocuk oyunları, beceri,
zeka ve hepsinden de öte kural bilgisi gerektirmektedir. Bu oyunlara “yapısal
oyunlar” da denilir ve oyunun temel kurallarını bilmeyen veya uymayan çocuklar ya
cezalandırılır yada bir daha oyuna kabul edilmezler. ÇOCUĞUN GELİŞİM
ALANLARINA OYUNUN ETKİLERİ Çocuklar için yaşamı
öğrenme aracı olan oyun, çocuğun fiziksel, psikomotor, duygusal, sosyal, zihinsel ve
dil gelişimi açısından çok büyük öneme sahiptir. 1. Çocuğun Fiziksel
Gelişiminde Oyunun Etkileri Büyüme, çocuğun boy uzunluğu ve vücut ağırlığı
yönünden ölçülebilen artışı, gelişme ise; büyüyen bir organizmanın
dokularının yapısında ve biyokimyasal bileşiminde oluşan değişiklikler sonucu
olgunlaşması ve biyolojik fonksiyonlarının farklılaşması şeklinde tanımlanabilir.
Gelişme kavramı düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi kapsamaktadır. Oyun
sırasında çocuğun bazı hareketleri sürekli olarak tekrarlaması onun doğal olarak
kas gelişimini hızlandıracaktır. Örneğin; bisiklete binme, hayvan yürüyüş
taklitleri, tırmanma, ve ip atlama gibi oyunların sürekli olarak tekrarlanması
çocuğun kas gelişimini hızlandırır ve güçlendirir. Ayrıca koşma, atlama,
sıçrama, tırmanma, sürünme gibi fizik güç gerektiren oyunlar da çocuğun solunum,
dolaşım, sindirim ve boşaltım gibi sistemlerinin düzenli çalışmasını
sağlamaktadır. Bu sayede de oksijen alımı artmakta, kan dolaşımı ve dokulara besin
taşınması hızlanmaktadır. Bu tür hareketli oyunlar, ayrıca çocuğun çevresini
tanımasına ve keşfetmesine de fırsat sağlamaktadır. II. Çocuğun Psiko-Motor
Gelişiminde Oyunun Etkileri Psiko-motor gelişim, fiziksel büyüme ve gelişme ile
birlikte, beyin, omurilik gelişimi sonucunda organizmanın isteme bağlı olarak
hareketlilik kazanmasıdır. Bebeğin doğumdan önce başlayan hareketliliği, doğumdan
sonra daha da artmaktadır. Çocuk, sinir sisteminin ve kaslarının gelişmesi ile 3.
Ayda başını dik tutmaya, 5. Ayda yattığı yerde dönmeye, 6. Ayda oturmaya, takip
eden aylarda da sıralamaya, ayakta durmaya, yürümeye ve koşmaya başlamaktadır.
Çocuğun yaşamına yön veren ve yaşamını etkileyen bu hareketlerin tümü, büyük
kasların motor gelişimi ile ilgili becerilerin kazanılması sonucunda meydana
gelmektedir. Çocukların yürüme, koşma, atlama, tırmanma, kayma, inme, çıkma,
fırlatma, yakalama, sıçrama, zıplama, sürükleme, sallanma gibi eylemlerle sürekli
hareket halinde olmaları, onların büyük kas motor gelişimini desteklemekte ve
etkilemektedir. Buna karşın, çocukların el ve parmak kaslarının gelişimi olan
küçük kasların gelişimi ise daha çok yaşamın birinci yılından sonra hızlanmakta
olup, tutma, koparma, kesme, bağlama, çözme, düğmeleme, yoğurma, delme, boyama,
dikme, örme ve geçirme gibi etkinliklerin tekrarlanması oranında artmakta ve sonucunda
da günlük yaşamda kullanılan bir çok becerinin kazanılmasını sağlamaktadır. Bu
beceriler ise el-göz koordinasyonunu gerektirmektedir. III. Çocuğun Duygusal
Gelişiminde Oyunun Etkileri Freud ve Walder gibi Psikoanalitik kuramcılar oyun
kavramını çocuğun endişesini hafifletici bir yol olarak göstermişler ve oyunu
gerçeğin baskısından, geriliminden ve çatışmalarından kurtulma ve aynı zamanda
da, haz verici aktiviteleri tekrarlama ve yasaklanan güdüleri ifade edebilme olarak
tanımlamışlardır. Çocuk oyun yoluyla, gerçek yaşamda kendisini rahatsız eden
durumları veya diğer kişilerle paylaşamadığı olumsuz duyguları ifade edebilir ve
bu olayları sembolik olarak oyununa yansıtabilir. Hetherington ve arkadaşlarının
(1979) boşanmış ve normal ailelerden gelen çocuklar üzerinde yaptıkları
çalışmada; boşanmış ailelerden gelen çocukların, özellikle boşanmayı takip eden
birinci yılda oyunlarında yıkıcı ve agresive davranışlar gösterdiklerini
bulmuşlardır. Bu çalışma bize, çocuğun ailede yaşanan olumsuz olaylardan
etkilendiğini ve bunu farklı şekillerde oyununa yansıttığını ve oyunun çocuk
için bir boşalım yolu olduğunu göstermektedir. Çocuklar oyun yoluyla sadece
etkilendiği olayları sergilemekle kalmayıp, aynı zamanda da anlatamadığı
kaygılarını dile getirir ve olayı somutlaştırarak kendi istediği bir çözüm
yolunu bulmaya çalışırlar. Bu şekilde de kaygılarından kurtulabilirler. Ayrıca
çocuk oyun sırasında mutluluk, sevinç, acıma, korku, kaygı, dostluk, düşmanlık,
kin, nefret, sevgi, sevmek, sevilmek, güven duyma, bağımlılık, bağımsızlık,
ayrılık ölüm gibi birçok duygusal tepkiyi de öğrenebilir. Buna ilaveten oyunda,
anne,baba, abla, kardeş, öğretmen, doktor gibi roller üstlenerek insanlar arası
duygusal ilişkileri ve tepkileri de öğrenebilir. Çocuk oyun yoluyla duygusal
tepkilerini kontrol etmeyi ve denetim altına almayı da öğrenebilir. Ayrıca sosyal
oyunlar yoluyla sorumluluklar alabilir, kurallara uyar ve dolayısıyla da kendine güveni
artabilir. IV. Çocuğun Sosyal
Gelişimde Oyunun Etkileri Sosyal gelişme, çocuğun sosyal uyarıcıya özellikle grup
yaşamının baskı ve zorunluluklarına karşı, duyarlılık geliştirmesi, grubunda
yada kültüründe diğerleriyle geçinebilmesi ve onlar gibi davranabilmesidir. Başka
bir anlamda sosyalleşme, kişinin grubun kural ve değerlerine uymayı öğrenmesi, bu
değerler düzenini benimsemesidir. Bu nedenle, oyun çocuğun sosyal gelişiminde önemli
etkilere sahiptir. Oyunun çocuğun sosyal gelişimindeki etkileri aşağıdaki şekilde
özetlenebilir; 1. Çocuk oyunda üstlendiği
ana-baba, kız-erkek çocuk gibi rollerle cinsel kimliğini kazanabilir. 2. Çocuk oyun yoluyla, aile
içindeki rolleri üstlenerek ve yaşayarak görevleri, sorumlulukları, davranış
biçimlerini ve kişiliklerini öğrenebilir kendine uygun gördüklerini tekrarlayarak,
pekiştirebilir. 3. Oyun, çocuğun kendine
güven, kendini denetleme, çabuk karar verme, işbirliği yapma, doğruluk ve disiplin
gibi kişisel ve toplumsal alışkanlıklar kazanmasında en etkili bir yöntemdir. 4. Çocuk oyunda çeşitli
meslek gruplarının rolleri üstlenerek, o rolün gerekli kurallarını öğrenebilir. 5. Çocuklar oyun oynarken,
diğer insanlarla iletişim kurmayı, gözlem, işbirliği yapmayı ve yardımlaşma
duygularını geliştirebilir. 6. Çocuklar oyun yoluyla,
teşekkür etme, günaydın, iyi geceler gibi sözel olan veya sırasını bekleme,
konuşan birisini dinleme, trafik kurallarına uyma, telefonla konuşma gibi sözel
olmayan sosyal kuralları öğrenirler. 7. Çocuk oyun yoluyla,
doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin, haklı-haksız gibi ahlaki kavramları
öğrenebilir. Ayrıca, başkalarına saygı gösterme, başkalarının ve kendi hakkını
koruma, verilen görevleri üstlenme, kendilerine ve başkalarına güven duyma, herhangi
bir konuda karar verip uygulayabilme ve işbirliği sağlayabilme gibi toplumsal
kuralları da öğrenebilir. V. Çocuğun Zihinsel
Gelişiminde Oyunun Etkileri Oyun çocuğun, psikomotor, sosyal ve duygusal gelişimini
etkilediği gibi aynı zamanda zihinsel gelişimini de etkilemektedir. Çünkü oyun,
çocuğa çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkanı
sağlamaktadır. Çocuk bu yolla büyüklük, şekil, renk, boyut, ağırlık, hacim,
ölçme, sayma, zaman, mekan, uzaklık, uzay gibi pek çok kavramı ve eşleştirme,
sınıflandırma, sıralama, analiz, sentez ve problem çözme gibi bir çok zihinsel
işlemleri de öğrenebilir. Chaille (1978) ve Greenfield-Smith (1976) tarafından
yapılan araştırmalar; çocukların oyunları ve zihinsel gelişimleri arasında
birbirine paralel bir ilişkinin bulunduğunu göstermiştir. Yalnız çocukların
zihinsel gelişimlerinin sağlanabilmesi için, oyunlarında herhangi bir zorlama
olmaksızın objelerle deneylere girmesi ve araştırıcı güdülerinin tatmini
gerekmektedir. Bu nedenle çocukların araştırıcı güdülerinin doyumu için onlara
sürekli yeni ve farklı uyaranlar sunulmalı, ancak bu uyaranların ne çok basit ve
tanıdık ne de çok karmaşık olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Çocuğun
araştırıcı yönü ve araştırıcı oyunun, gelecekteki zihinsel gelişimi üzerindeki
etkilerini araştıran çalışmalarda, bebeklikteki araştırıcı oyunun daha sonraki
zihinsel gelişim üzerinde çok etkili olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca okul öncesi
yıllarda aktif araştırıcı olan çocukların ilkokul yıllarında daha yaratıcı,
bağımsız, meraklı ve atılgan oldukları da belirlenmiştir. VI. Çocuğun Dil
Gelişiminde Oyunun Etkileri Çocuk oyunlarının bir çoğu dilin kullanımını
gerektirir ve çocukların dil gelişimlerini destekleyici niteliktedir. Oyun sırasında
çocuk hem kendisini ifade etmek hem de karşısındakini anlamak zorundadır. Özellikle
sembolik oyunların dil gelişimdeki rolü çok büyüktür. Çocuk oyunda dili; *Sözlü
olarak ifade edilenleri anlama *Yeni sözcükler kazanma *Olaylarda çeşitli zaman (fiil)
çekimleri kullanma *Soru sormak ve cevap vermek *Zihinsel değerlendirme *Komut vermek
*Sıralama *Hayali durumları ifade edebilme *Duygu ve düşüncelerini anlatma *Problemi
çözme *Tahminde bulunma *Bilgileri birbirine aktarma Nesnelerin, araç-gereçlerin
adlarını, işlevlerini ve kullanımlarını öğrenme gibi amaçlar için kullanır. ÇOCUĞUN OYUNUNU ETKİLEYEN
FAKTÖRLER 1. Kültür: Çocukların
oyunlarını bir önceki kuşaktan taklit yoluyla öğrenmektedirler. Yapılan bazı
çalışmalarda çocukların oyunlarında kültürler arası bazı farklılıklar
olduğunu göstermiştir. Örneğin; Amerikalı çocukların grup oyunlarını daha çok
sevdikleri ve dramatik oyundan sadece küçük yaşlarda hoşlandıkları belirlenirken,
Japon çocuklarının dramatik oyundan, Amerikan çocuklarına oranla daha uzun süre
hoşlandıkları belirlenmiştir. 2. İklim: Çocuğun, oyun
türünü seçiminde mevsim ve iklim koşullarının da büyük önemi bulunmaktadır.
Yapılan çalışmalar; serin mevsimde, hareketli oyunların ve spor oyunlarının daha
fazla tercih edildiğini, sıcak mevsimlerde ise; daha az enerji gerektiren oyunların
tercih edildiğini göstermiştir. 3. Zeka ve Sosyal Kabul:
Normalden daha zeki olan çocuklar yaratıcı ve dramatik oyunlara daha fazla ilgi
duymaktadırlar. Yine daha büyük yaşlardaki zeki çocuklar, oyunlarında daha çok
yalnızdırlar ve daha az fiziksel güç isteyen oyun aktivitelerine katılırlar. Ayrıca
sosyal yönden kabul görmeyen veya sınırda kabul gören çocuklar da tek başına oyun
oynama eğilimindedirler. Buna karşın arkadaşları arasında çok popüler olan
çocuklar ise daha çok ve daha aktif oyunlar oynamayı istemektedirler. 4. Sosyo-Ekonomik Düzey:
Sosyo-ekonomik düzeyin yüksek yada düşük olması, çocukların sahip olacakları oyun
materyallerinin miktarını, çeşidini ve oyun alanlarının büyüklüğünü de
etkilemektedir. Normaldir ki, zengin uyarıcıya sahip bir çevre çocuğun oyun
tercihlerini de etkileyecektir. Buna karşın, gerektiğinde oyun materyalleri artık
materyallerden yararlanılarak evde de yapılabilir. Çocuklar bunlardan çok
hoşlanırlar ve bunlarla zevkle oynayabilirler. 5. Gelişim Düzeyi ve
Sağlık: Çocukların oyunları onların gelişimlerine özellikle de zihinsel ve motor
gelişimlerine bağlı bulunmaktadır. Doğal olarak motor gelişimi normal olan bir
çocuk, özürlü bir çocuğa oranla daha aktif olacaktır. Fakat özürlü çocukların
gelişim düzeylerinin yaşıtlarının gelişim düzeylerine uygun olmaması, onların
oyun davranışlarına sınırlılık getirmesine karşın; oyun gelişim aşamalarında
çok fazla değişikliğe sebep olmayıp, sadece hızında azalmaya neden olmaktadır. 6. Cinsiyet: İlk çocukluk
döneminde, oyun çeşidinde cinsiyetler arasında çok fazla farklılık bulunmamakla
birlikte; kızlar daha pasif erkekler ise daha aktif oyunları tercih etmektedirler. Oyun
malzemelerinin seçiminde cinsiyetler arasında bazı farklılıklar olduğu
görülmüştür. 8-10 yaşlarında cinsiyet farklarının belirlenmesiyle, kız ve
erkekler artık kendi cinsleriyle oynamaya başlarlar. Kızlar daha çok bebeklerle
oynarken, erkekler top, yapı-inşa ve savaş oyunlarına ilgi göstermektedirler. 7. Kitle İletişim Araçları:
Çocuklar; televizyon izlemeyi, gazete ve dergi okuma yada sinema ve tiyatro izlemeye
tercih etmektedirler. Çocukların televizyon izlemeleri yaşları ilerledikçe
artmaktadır, okuldan ve oyundan arta kalan zamanlarının büyük bir bölümünü
televizyon karşısında geçirmektedirler. Koprerer (1990) tarafından yapılan
çalışmada da çocukların %59’unun tatil günlerinde ve %69’unun da okul
dönüşünde televizyon izlemeyi tercih ettikleri belirlenmiştir. Çocuklar için bu
denli büyük öneme sahip olan televizyon dolayısıyla çocuğun hem oyun zamanını hem
de oyun çeşitlerini etkilemektedir. GELİŞİM AŞAMALARINA GÖRE
OYUNUN SINIFLANDIRILMASI Çocuk psikolojisinde
yapılan çalışmalarda, yaşlara özgü oyun çeşitleri araştırılmış, yaşlara
göre oyun periyotları belirlenmiş ve gelişim aşamalarına göre oyun aşağıdaki
şekilde sınıflanmıştır. 1.Bebeklikte ve Erken
Çocukluk Döneminde Oyun (0-2 yaş) Bebeklik döneminde oyun; bebeğin duyu-motor
deneyleriyle karakterizedir.
Bu dönemde bebek, dokunma, duyma, emme gibi duyularını kullanarak çeşitli deneylere
girişir ve bundan da büyük zevk alır. Çocuk amaçsız olarak elleri ve ayakları ile
oynar, hareket eden ve ses çıkaran nesneleri takip eder, kendisi bazı sesler
çıkartarak bu sesleri dinler, ellerini ağzına sokar ve haz duyduğu için bu
hareketleri tekrarlar, oyunları keşif niteliğindedir ve bu davranışlar bu dönem
çocuğunun oyununu oluşturur. Bebeklerin bu ilk doğal oyunlarında, büyük kaslar
baskın durumdadır, ancak küçük kaslar daha sonra kullanılmaya başlar. Bebeklerin
oyun davranışlarını gözlemleyen Stern, 3 aylık bebeklerin oyunlarında yalnız kendi
bedenlerini kullandıklarını, ancak daha sonraki aylarda objelerle oynamaya
başladıklarını belirtmiştir. Bu dönemde bebek oyunlarının en önemli özelliği,
oyunun kuralsız, doğal ve özgür bir şekilde, yalnız olarak oynanılmasıdır.
Çünkü çocuk bedeni, kasları ve dil becerisi henüz gelişmediği için çevresiyle
fazla iletişim kuramaz. 18 ay civarında ise, artık bebekler oyunlarında çevrelerinde
gözlemledikleri ve günlük yaşamdaki olayları taklit etmeye ve basit dramatik oyunlar
oynamaya başlarlar. Başlangıçta oyuncak bebeklerle ve hayvanlarla konuşma gibi
kişileştirme veya boş bardaktan su içme gibi objeleri hayali olarak kullanma
davranışları gösterirler. Daha sonraları ise doktorculuk, polisçilik, bakkalcılık
gibi daha karmaşık dramatize oyunlar oynarlar. 2 yaşından itibaren çocuk oyunlarında
yavaş yavaş günlük yaşamlarını canlandıran dramatik oyunlar gözlenir. Bu aşamada
taklit önemli bir unsurdur. Çocuklar 2-3 yaşlarında
hayal gücüne dayanan oyunları sevmeye başlar. Bebeklik döneminde oynanılan oyunlar,
çocuğun fiziksel, motor ve zihinsel gelişimini de çok fazla etkilemektedir. Çünkü
bebekler zamanlarının büyük bölümünü çevrelerini araştırarak ve diğer oyun
aktiviteleriyle eğlenerek geçirmektedirler. Bu tür oyunlarda kişileştirme söz
konusudur. Çocuk oyuncak bebeklerini bir birey gibi Düşünerek onlarla konuşur.
Objeleri kullanır ve bu objelere farklı anlamlar yükler (örn. Bir sopayı atın yerine
koyma, boş bir fincandan kahve içme gibi.) Zamanla konular birey yada hayvanları taklit
etme şekline dönüşür. Okulöncesi dönemde çocukların severek oynadıkları bu
oyunlar 2-3 yaşında kendi başına, yaşı büyüdükçe de arkadaş kümeleri içinde
oynamaya başlar. Çocuk birey yada hayvanları taklit ederken kimi zaman anne olur
çocukları ile ilgilenir, kimi zaman doktor olur hastalara bakar, manav olup meyve satar.
2. Çocukluk Döneminde Oyun
(3-6yaş) Bu döneme aynı zamanda “oyun dönemi” de denilmektedir. Bu dönemde oyun,
bebeklikteki oyunun bazı temel karakterlerini taşımakla birlikte, daha karmaşık ve
daha çok gelişmiştir. Çocuk bu dönemde durmadan konuşur, sorar ve gün boyu
yorulmadan oyun oynar. Artık yaşıtlarıyla ilişki kurmaya, birlikte oynamaya ve
paylaşmaya başlamıştır. Yani, çocuk toplumun küçük bir parçası olmaya
başlamıştır. Yani, çocuk toplumun küçük bir parçası olmaya başlamış ve sosyal
iletişimi artmıştır. Çocuk artık oyuncaklarını da diğer çocuklarla
paylaşabilmektedir. El becerileri gelişmiş ve küçük kas gelişimleri daha koordineli
çalışmaya başlamıştır. Bu çağda çocukların kas hareket becerilerini içeren
oyunlar çok popülerdir. Çocuklar bu dönemde koşma, atlama, tırmanma gibi oyunlar
oynamaktan, 3-4 yaşında tek ayak üzerinde zıplamaktan, kaldırımların kenarında
yürümekten , 5 yaşında ise yüzmek ve patenle kaymaktan hoşlanmaktadırlar. 4-5
yaşlarındaki çocuklarda dramatik oyunun önemi daha da artmıştır. Bu dönemde
çocuklar dramatik oyunlarında daha çok aile ilişkileri, günlük yaşam
aktiviteleriyle, hayvanlarla ilişkili oyunları oynamayı tercih etmektedirler. Kızlar
daha çok anne taklidi yaparak bebeklerle ve evcilik oyunu ile ilgilenirken, erkekler
tabancalar ve sopalarla savaş oyunları oynarlar. Ayrıca 10 yaşındaki çocuk masa
oyunlarına ve yapı oyuncaklarına çok fazla ilgi gösterir. Kesme yapıştırma,
çizimler yapma, resim boyama, harf ve sayıları kopya etme ve parçalı bilmeceleri
birleştirmeyi çok sever. 3. Erken Çocukluk Döneminde
Oyun (6-11/12 yaş) Çocuğun bu dönemdeki faaliyetleri ve ilgileri hem sayı ve içerik
yönünden artmış hem de sosyal çevre açısından genişlemiştir. Bu dönemde
çocuğun oyunu evden sokağa kaymış durumdadır. Çocuk evde artık pahalı
oyuncaklarla oynama yerine, dışarıda koşmayı, saklambaç oynamayı, bisiklete
binmeyi, ip atlamayı, kaydırak ve sek sek oynamayı daha çok tercih etmektedir. Bu
dönemde kızlar ve erkekler cinsiyetlerine uygun oyunların farkındadırlar ve
cinsiyetlerine uygun olmayan aktivitelerden kaçınırlar ve kendi aralarında (kızlar
kızlarla, erkekler erkeklerle9 gruplaşarak oynarlar. Erkekler kendi aralarında çeteler
kurarlarken, kızlar da yakın arkadaşlıklar kurarlar. Erkekler daha çok takım
oyunlarından ve yarışmalardan hoşlanır. Bir gruba kabul edilmeyen çocuklar ise
çoğunlukla okuma, radyo dinleme, televizyon izleme gibi eğlendirici aktiviteleri tercih
ederler. 4. Adölesan Dönemde
İlgileri (11/12- 21 yaş) Adölesanlarda, çocukluktan gelen ve etkisini sürdürmekte
olan birçok ilgi etkisini kaybetmekte ve bunun yerini daha olgunlaşmış ilgiler
almaktadır. Adölesanlar organize oyunlara ve spora olan ilgilerini kaybederler ve daha
çok seyirci olarak izlemeyi tercih etmeye başlarlar. Ayrıca kart oyunları gibi zeka
becerilerine ihtiyaç gösteren oyunlara ve hobilere karşı ilgileri artmıştır.
Adölesanlar zamanlarının büyük bölümünü okumayla geçirmelerine rağmen, bu
dönemde magazin ve gazeteler kitaplardan daha fazla tercih edilirler. Ayrıca, bu
dönemde bütün adölesanların en büyük zevki yalnızken veya sıkıldıklarında
hayal kurmalarıdır. Televizyon izleme çekiciliğini kaybettiği halde, sinemaya gitmek
günlük popüler aktiviteler arasında yer alabilir. |