DOĞANIN MUCİZESİ KAPADOKYA
KAPADOKYA'NIN
KONUMU
Roma İmparatoru Augustus
zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık 'Geographika' adlı kitabında
(Anadolu XII,XIII,XIV) Kapadokya Bölgesi'nin sınırlarını güneyde Toros Dağları,
batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan
geniş bir bölge olarak belirtir. Bu günkü Kapadokya Bölgesi Nevşehir, Aksaray,
Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan
kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Göreme, Avanos, Ürgüp, Derinkuyu, Kaymaklı,
Ihlara ve çevresinden ibarettir.
VOLKANLARIN PATLAMASI VE JEOLOJİK OLUŞUM
Kaya yapısı
Kapadokya Bölgesi'ndeki
Erciyes, Hasndağı ve Göllüdağ jeolojik devirlerde aktif birer volkandı. Bu volkanla
birlikte diğer çok sayıdaki volkanların püskürmeleri Üst Miyosen'de ( 10 milyon
yıl önce) başlayıp, holosen'e (Günümüze) kadar sürmüştür.
Neojen gölleri
altındaki yanardağlardan çıkan lavlar, platoda, göller ve akarsular üzerinde
100-150m. kalınlığında farklı sertlikte tüf tabakasını oluşturmuştur. Bu
tabakanın bünyesinde tüften başka tüffit, ignimbirit tüf, lahar, volkan külü, kil,
kumtaşı, marn aglomera ve bazalt gibi jeolojik kayaçlar bulunmaktadır.
Ana volkanlardan püsküren maddelerle şekillenen plato, şiddeti
daha az küçük volkanların püskürmeleriyle sürekli değişime uğramıştır. Üst
Pliosen'den başlayarak başta Kızılırmak olmak üzere akarsu ve göllerin bu tüf
tabakasını aşındırmaları nedeniyle bölge bugünkü halini almıştır.
Peribacalarının
Oluşumu:
Vadi yamaçlarından inen
sel suşarının ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla '
Peribacası ' adı verilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır. Sel sularının dik
yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamasına ve kopmasına neden
olmuştur.
Alt kısımlarda bulunan
ve daha kolay aşınan malzemelerin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş,
böylece üst kısımlarda yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli
gövdeler ortaya çıkmıştır. Daha çok Ürgüp civarında bulunan şapkalı
peribacaları konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir kaya bloku bulunmaktadır.
Gövde tüf, tüffit ve
volkan külünden oluşmuş kayaçtan; şapka kısmı
ise lahar ve ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşmaktadır. Yani şapkayı oluşturan
kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla daha dayanıklıdır. Bu
peribacasının oluşumu için ilk koşuldur. Şapkadaki kayanın direncine bağlı
olarak,peribacaları uzun veyakısa ömürlü olmaktadır.
Kapadokya Bölgesi'nde
erozyonun oluşturduğu peribacası tipleri; şapkalı, konili,mantar biçimli, sütunlu
ve sivri kayalardır.
Peribacaları en yoğun
şekilde Ürgüp- Uçhisar- Avanos üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp
Şahinefendi arasındaki bölgede Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı
vadisinde ve Aksaray Selime köyü civarında bulunmaktadır.
Peribacalarının
dışında vadi yamaçlarında yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar
bölgeye ayrı bir özellik katmaktadır. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi lav
tabakalarının ısı farkından dolayıdır. Bu oluşumlar Uçhisar, Çavuşin,
Güllüdere, Göreme, Meskendir, Ortahisar Kızılçukur ve Pancarlı vadilerinde
gözlenir.
PREHİSTORİK DÖNEMLERDE KAPADOKYA
Prehistorik Dönem
Kapadokya Bölgesi'ndeki
Prehistorik Dönem kültürleri en iyi şekilde Niğde - Köşk Höyük, Aksaray-
Aşıklı Höyük, Nevşehir- Civelek Mağarası'nda
görülür. Her üç yerleşim yerinde kazı çalışmaları devam etmektedir.
Civelek Mağarası
Nevşehir'in Gülşehir
ilçesinin 4km. doğusunda yer alan Civelek köyü yakınlarındadır. Mağara, köyün
'Gürlek Tepe' olarak adlandırılan tepesinde yer alır. Kalkerli bir yapıya sahip olan
mağaraya 14m. uzunluğunda aşağıya doğru uzanan bir galeri vasıtasıyla
inilebilmektedir. Ana mekanı 22X11m. olan mağaranın tavan kısımlarında kalsit
kristalden oluşan 5-15cm. arasında değişen uzunluktaki sarkıtlar yer almaktadır.
Nevşehir Müzesi ve İtalyan Mağarabilimcileri ile birlikte yapılan çalışmalarda
mağara tabanında özellikle göçen kaya parçaları arasında ve galerilerde Kalkolitik
Döneme (M.Ö.5000-3000) ait elde şekillendirilmiş tek kulplu fincanlar, çeşitli
boylarda çömlekler, dokumacılıkta kullanılan ağırşaklar, taştan ve kemikten
aletler ele geçmiştir. Ayrıca Mağara'nın çevresinde yapılan yüzey
araştırmalarında da obsidiyenden ve silekstan yapılmış aletler bulunmuştur. Mağara
koruma altına alındığından ziyarete kapalıdır.
Aşıklı Höyük
Aksaray'da Ihlara Vadi
yerleşiminin bir uzantısı olan Aşıklı Höyük'te yapılan arkeolojik çalışmalar
Kapadokya Bölgesi'nin kerpiçten yapılmış ilk mahallelerini ortaya
çıkarmıştır.Yerleşik yaşamın en güzel ve en karmaşık mimari örnekleri olan bu
evlerin duvar ve tabanlarında sarı, pembe kil duvar sıvaları kullanılmıştır.
Ölülerini evlerinin
tabanlarına hocker tarzında, yani dizleri karınlarına çekik olarak gömmüşlerdir.
Aşıklı Höyük'te araştırma yapan Prof. U.Esin'e göre yerleşim yerindeki
mahallelerin sıklığı, yapıların çokluğu Akeramik Neolitik evre için
sanıldığından daha yoğun bir nüfusun varlığını göstermektedir.
Höyük'te ele geçen
yüzbine yakın obsidiyenden yapılmış çeşitli aletlerin Anadolu’da benzerleri
yoktur.Taştan çok iyi bir şekilde işlenmiş yassı baltalar, kemikten bızlar,
keskiler, bakır, akik ve çeşitli taşlardan yapılmış süs eşyalarının yanı sıra
az pişmiş kilden figürünler de ele geçmiştir. Aşıklı Höyük araştırmacıları,
bu höyük'te ele geçen bir iskelete dayanarak dünyada bilinen en eski beyin
ameliyatının (trepanasyon) 20-25 yaşlarındaki bir kadına uygulandığını
belirtmektedirler.
Köşk Höyük
Niğde ili
yakınlarındaki Köşk Höyük'te yapılan kazılar sonucunda obsidiyen başta olmak
üzere sileks, taş ve kemikten aletler ve silahlar ele geçmiştir. Bu yerleşim yerinde
Neolitik ve Kalkolitik Döneme ait en önemli eserler ana tanrıça heykelcikleridir
Anadolu'da bu çağda bereketi ve doğurganlığı temsil eden Ana Tanrıça Kültü
önemli ve yaygındır.
TARİHİ DÖNEMLERDE KAPADOKYA
Protohitit - Assur
Ticaret Kolonileri Çağı ( M.Ö.3000-1750 )
Anadolu Eski Tunç
Çağı'nda madencilikte doruk noktasına
erişmiştir. Özellikle çağın son
evrelerinde en büyük gelişim Orta Anadolu'nun kuzeyinde gözlenmiştir.
M.Ö.2000-1750 yılları
arasında Kuzey Mezopotamya'da yaşayan Assurlu tacirler Anadolu'da ticaret koloniler
kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi Kayseri'deki
Kültepe, Kaniş-Karum'dur ( Karum: Ticaretin yapıldığı pazar yeri ). Belgelerde adı
geçen ve yeri saptanabilen karumlardan biri de Karum- Hattuş'tur ( Boğazköy).
Zengin altın, gümüş
ve bakır kaynaklarına sahip olan Anadolu, tunç alaşımı için gerekli olan kalay
bakımından fakirdi. Tacirlerin beraberinde getirdikleri kalay, çeşitli kumaşlar ve
kokular bu ticaretin ana malzemeleriydi. Hiç bir zaman politik üstünlüğe sahip
olmayan tacirler beylerin himayesi altındaydılar.
Asurlu tacirler sayesinde Anadolu'da ilk defa yazı görülür. '
Kapadokya Tabletleri ' olarak adlandırılan
Eski Asurca yazılmış çivi yazılı metinlerden, tacirlerin geliş yolları üzerindeki
beylere %10 yol verdikleri, borçlu olan halktan %30 oranında faiz aldıkları, Anadolu
krallarına sattıkları mal üzerinden %5
vergi verdikleri anlaşılmak-tadır. Yine bu tabletlerde Asurlu tacirlerin Anadolulu
kadınlarla evlendikleri ve nikah sözleşmelerinde Anadolulu kadınların haklarını
koruyacak maddeler bulunduğu görülmektedir.
Asurlu tacirler yazıdan
başka silindir mühürler, madencilik, tapınak ve tanrı fikirlerini de Anadolu' ya
getirmişlerdir. Böylece Anadolu'nun yerli sanatı, Mezopotomya sanatının etkisi
altında gelişerek kendine has yeni bir sanat anlayışını ortaya koymuştur.
Bu sanat daha da
gelişerek Hitit sanatının temelini oluşturmuştur.
Hititler Dönemi (
M.Ö.1750 - 1200 )
M.Ö.II.binin
başlarında Avrupa’dan Kafkaslar üzerinden gelerek Kapadokya bölgesine yerleşen
Hititler, daha sonra yerli halkla kaynaşarak imparatorluk kurmuşlardır.
Dilleri Hind - Avrupa dil
grubundandır. Başkentleri Hattuşaş ( Boğazköy ) olan Hitit-
lerin en önemli
şehirleri Alacahöyük ve Alişar'dır. Kapadokya Bölgesi' nde bulunan bütün
höyüklerde Hititlere ait kalıntılara raslamak mümkündür. Bunun yanı sıra Hitit
imparatorluk Dönemi'de özellikle Kapadokya Bölgesi'de stratejik açıdan geçitlere ve
su kenarlarındaki yüksek kayalara rölyef olarak işlenmiş anıtlar bulunmaktadır. Bu
kaya anıtlar sayesinde Hitit krallarının güneydeki ülkelere ulaşmak için geçtiği
yolları saptamak olasıdır. Kayseri sınırları içindeki Erciyes Dağı'nın
güneyinde yeralan Fraktin, Taşçı ve İmamkulu kaya anıtları tanrıların
kutsanması, Büyük Kral'ın (Hattuşili III) ve Kraliçe'nin (peduhepa) tanrılara
minnettarlığını göstermesinin yanı sıra imparatorluğun gücünün sınırlarını
gösteren birer propaganda anıtlarıdır.
Geç Hitit Dönemi (
M.Ö.1200 - 700 )
Friglerin Orta
Anadolu'nun öneli kentlerinin hemen hepsini yıkarak Hitit İmparatorlu-
ğu'nu ortadan
kaldırılmasından sonra Orta ve Güneydoğu Anadolu'da Geç Hitit Kral-
lıkları ortaya
çıkmıştır.
Kapadokya Bölgesi'ndeki
Geç Hitit Krallığı ise Kayseri, Niğde ve Nevşehir'i içine alan Tabal
Krallığı'dır. Bu döneme ait Gülşehir -
Sıvasa ( Gökçetoprak ), Acıgöl -
Topada, Hacıbektaş -
Karaburna Köyü'nde Hitit Hiyeroglifi yazılmış kaya anıtları bulunmaktadır.
Pers ve Kapadokya
Krallığı ( M.Ö. 585 - 332 )
Kimmerler'in Frig
egemenliğine son vermesi sonucu Anadolu'da Medler ( M.Ö.585 ),
daha sonra da Persler (
M.Ö.547 ) görülür. Persler bölgeyi ' Satrab ' adını verdikleri valilerce
yönettiler. Eski Pers dilinde '' Katpatuka
'' olarak adlandırılan Kapadokya bölgesi,
'Cins Atlar Ülkesi' anlamına gelmekteydi. Persler, Zerdüşt dinine bağlı olduk-
larından bölgedeki
volkanları, özellikle Erciyes ve Hasandağı'nı kutsal saymışlardır.
Persler, Kapadokya'dan
geçerek başkentlerini Ege'ye bağlıyan, ' Kral yolu' nu geliştir-
mişlerdir. Makedonya
Kralı İskender M.Ö.334 ve 332 de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu
büyük İmparatorluğu yıkmıştır.
Pers İmparatorluğu'nu
yıkan İskender Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaştı. İskender,
komutanlarından Sabiktas'ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirilince
halk buna karşı
çıktı ve eski Pers Soylularından Ariarathes'i kral ilan etti. Çalışkan bir
yönetici olan I.Ariarathes (M.Ö.332-352 )Kapadokya Krallığı'nın sınırlarını
genişlettti
İskender' in ölümüne
kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, Roma'nın bir eyaleti olduğu M.S.17
yılına kadar varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslarla, Galatlarla,
Romalılarla mücadele etmiştir.
Roma Dönemi ( M.S.17-395
)
M.S.17'de Tiberius
Kapadokya'yı Roma'ya bağlayarak bölgedeki kargaşaya son verdi.Romalılar bölgeyi ele
geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak Ege'ye ulaşımı sağladılar. Bu yol hem
askeri hem de ticari açıdan önemliydi.
Roma egemenliği
sırasında, yöreye gerek saldırı gerekse göç biçiminde doğudan gelenler oldu.
Romalılar bu yeni gelenlere karşı ' Lejyon ' adını verdikleri askeri birlikleriyle
karşı koydu.
İmparator Septimus
Severus Dönemi'nde ekonomil bakımdan oldukça canlanan Kapadokya'nın merkezi Kayseri,
daha sonraki yıllarda İran'dan gelen Sasaniler'in saldırısına uğradı. Gordianus III
bu saldırılara karşı şehrin etrafını surlarla çevirtti.
Bu sırada Anadolu'da
yayılmaya başlayan ilk hıristiyanların bir kısmı büyük şehirler-den köylere
göç etmeye başladılar. Kayseri'nin önemli bir din merkezi haline geldiği
4.yüzyılda, kayalık
Göreme ve çevresini keşfeden hıristiyanlar, Kayseri Piskopusu da olan Aziz Basil'in
dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastır hayatını başlattılar.
Bizans Dönemi ( 397-
1071 )
Roma İmparatorluğu'nun
ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma
İmparatorluğu' nun etkisi altında kaldı. 7. yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya' da
Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar oldu. Sasaniler bölgeyi 6-7 yıl
kadar ellerinde tuttular. 651'de Halife Osman Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-
Emevi güçlerinin akınlarına uğradı.
Uzun süredir devam eden
mezhep çatışmaları III. Leon'un müslümanlıktan etkilenerek ikonları
yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında bazı hıristiyan ikon
yanlısı keşişler Kapadokya'ya sığınmaya başladılar. İkonoklasm hareketi yüz
yıldan fazla sürdü ( 726 -8 43 ). Bu
dönemde birkaç Kapadokya kilisesi ikonoklasm etkisinde kaldıysa da ikondan yana olanlar
burada rahatlıkla gizlenip ibadetlerini sürdürdüler.
Selçuklu Dönemi ( 1071
- 1299 )
Oğuz Türklerinden
Selçuk bey'in kurduğu Selçukluların Anavatanı Orta Asya'dır.10.yüzyılda kuzeye
doğru yayılan İslamiyeti kabul eden Selçuklular, İslamiyeti kabul et-memiş
kavimlerle sürekli mücedele ederek egemenlik alanlarını genişletmeye
çalışmışlardır.
Bizans İmparatoru
Romanos Diogenes'in Selçuk Bey'in torununun
oğlu Alparslan'a 1071 yılında yenilmesi Bizans'ın gerilemesine, Anadolu'da yeni bir
dönemin başlamasına neden olmuştur.
1075 yılında Anadolu
Selçuklu Devleti kurulur. 1082'de Kayseri fethedilir ve böylece Kapadokya Selçuklu
hakimiyetine girer. Hıristiyanlığın önemli yerleşim ve yayılma alanı olan Anadolu,
bundan böyle Kuzey Afrika'dan Ortadoğu ve Yakındoğu'ya kadaruzanan İslam bölgelerine
dahil olmuştur. Anadolu'nun Selçuklu Türkleri tarafından fethi, Patrikhanenin idari etkinliğini etkilememiştir. Çünkü 13.
yüzyıla ait Ihlara bölgesi'ndeki St.George Kilisesi'nin yazıtlarında Selçuklu
Sultanı II.Mesud ve Bizans İmparatoru II.Andronicus'un adlarından övgüyle
bahsedilmektedir.
13. yüzyılın sonunda Anadolu Selçuklu Devletinin zayıflaması
üzerine Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde beylikler ortaya çıkar. 1308 yılında Moğol kökenli
İlhanlılar Anadolu'yu istila eder ve Kapadokya Bölgesi'nin önemli bir kenti
olan Kayseri de yıkılıp tahrip edilir. Selçuklu Sultanları Moğol yönetiminin etkisi
altında kalırlar ve bağımsız hareket edemezler. Anadolu artık Türk boylarının
kurduğu beylikler halinde idare edilecektir.
Osmanlı Dönemi
Kapadokya Bölgesi,
Osmanlı Dönemi 'nde de oldukça sakindi.
Nevşehir, Damat İbrahim Paşa dönemi'ne kadar Niğde'ye bağlı küçük
bir köydü. 18. yüzyılın başların-da özellikle Damat İbrahim Paşa zamanında
Nevşehir, Gülşehir, Özkonak, Avanos ve Ürgüp 'te imar hareketleri gelişmiş;
camiler, külliyeler, çeşmeler yaptırılmıştır. Özko-nak kasabasının merkezinde
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim' in doğu seferi sırasında ( 1514 ) yapılan
köprü, Nevşehir' deki erken Osmanlı
yapısı olması açısından önemlidir.
Osmanlı Dönemi' nde de
Selçuklu Dönemi' nde olduğu gibi yörede yaşayan hıristi-yanlara karşı
hoşgörülü davranılmıştır. Ürgüp/Sinasos'taki 18. yüzyıla ait Konstantin -Eleni
Kilisesi, Gülşehir' deki 19.yüzyıla ait Dimitrius adına yapılan kilise ve
Derinkuyu'daki Ortadoks Kilisesi bunun en güzel örnekleridir.
KAPADOKYA'NIN DOĞAL, TARİH VE DİNİ
ÖZELLİKTEKİ MERKEZLERİ
UÇHİSAR
Nevşehir- Göreme yolu
üzerinde, Nevşehir'e 7km.uzaklıktadır. Bölgenin en yüksek noktasında yer alan ve en
eski yerleşimin ne zaman yapıldığı bilinmeyen Uçhisar, yerleşim biçimi
açısından Ortahisar'a ve Ihlara Bölgesi'ndeki Selime Kalesi'ne benzemektedir.
Uçhisar Kalesi'nin
zirvesi aynı zamanda bölgenin panoramik seyir noktasıdır. Kale içerisinde bulunan
çok sayıdaki odalar birbirine merdivenler, tüneller ve koridorlarla bağlanmıştır.
Odaların girişlerinde ise -tıpkı yeraltı yerleşimlerinde olduğu gibi
-giriş/çıkışı kontrol altına almaya yarayan sürgü taşları bulunmaktadır. çok
katlı bir özelliğe sahip olan Kale'nin bazı mekanları bugün yer yer göçtüğünden
dolayı tüm mekanlara ulaşmak ne yazık ki mümkün olmamaktadır.
Uçhisar'ın doğu, batı
ve kuzeyinde yeralan bazı peribacaları Roma döneminde mezarlık amacıyla oyulmuştur.
Girişleri genellikle batı yönüne bakan mezarların iç kısımlarında ölülerin
yatırıldığı klineler bulunmaktadır. Gerek Kale'nin eteklerinde gerekse Kale'de çok
az sayıda kaya oyma kiliseler tespit edilebilmiştir. Bunun nedeni belki de çok sayıda
kilise ve manastıra sahip olan Göreme'nin Uçhisar'a yakın olmasındandır. Kale
zirvesindeki Bizans Dönemi'ne ait basit kaya mezarlar ise oldukça tahrip olduklarından
ve soyulduklarından pek özellik arzetmezler.
Uçhisar Kalesi'nde
Ortahisar ve Ürgüp'teki (Başhisar) gibi kalesi olan yerleşimlerde savunma amacıyla
çevreye uzanan uzun tünellerden bahsedilmektedir. Fakat bu tüneller yer yer
göçtüklerinden dolayı bugün esrarını hala korumaktadır.
Kale ve çevresindeki
peribacalarına ve yamaçlara mezarlıkların dışında çok sayıda güvercinlikler de
inşa edilmişti. Yeterli toprağa sahip olmayan Uçhisarlı çiftçilerin az
topraklarına karşılık çok ürüne ihtiyaçları vardı. Güvercin gübresinin
tarımda verimi artırdığını bilen Uçhisar’lılar peribacalarının içlerine ya da
vadi yamaçlarına güvercinlik inşa ederek bu sorunu çözmeye çalışmışlardır.
GÖREME (Maccan/Avcılar)
Nevşehir'e 10 km.
uzaklıktaki Göreme, Nevşehir- Ürgüp- Avanos üçgeni arasındaki etrafı vadilerle
çevrili bölgede yer alır. Göreme kasabası'nın eski adları ''Korama, Matiana, Maccan
ve Avcılar'' dır. Göreme ile ilgili 6. yüzyıla ait bir belgede ilk olarak 'Korama'
adına rastlandığından dolayı en eski adının bu olduğu düşünülmektedir. Bu
belgede Aziz Hieron'un 3. yüzyıl sonlarında Korama'da doğduğu, Malatya'da 30
arkadaşı ile birlikte şehit olduğu ve elinin kesilerek annesine; Korama'ya
getirildiğinden bahsedilmektedir. Koramalı Şehit Aziz hieron'un Görema Açık Hava
Müzesi içinde yeralan Tokalı Kilise'de oldukça büyük boyutta resmedilmiş bir
tasviri bulunmaktadır.
Göreme ve çevresinin
Roma Dönemi'nde Venessalılarca (Avanos) nekropol alanı olarak kullanıldığı
düşünülmektedir. Gerek Göreme'nin merkezindeki anıt gibi büyük peribacasının
içine oyulmuş iki sütunlu Roma mezarı, gerekse civarında yeralan çok sayıdaki
mezarlar bu görüşü desteklemektedir.
Orta çağın ilk
evrelerinde hıristiyanlar için önemli bir dini merkez olan Göreme, 11.ve 13.
yüzyılda Aksaray yakınlarındaki Mokissos'a bağlı bir piskoposluk merkeziydi. Göreme
ve çevresinde çok sayıda manastır, kilise ve şapel bulunmasına karşın yapılış
tarihleri hakkında yeterli bir kitabe bulunmamaktadır. Bu nedenle bu dini yapılar daha
çok ya ikonografik açıdan ya da mimari özelliklerine göre tarihlenebilmektedir.
Göreme Kiliseleri
Durmuş Kadir Kilisesi
Bazilika tipindeki bu
kilisenin diğer kiliselerden farkı, kilisenin ortasındaki papaz tahtı, iri dörtgen
sütunları, vaftiz yeri, birinci bölmedeki duvarlara oyulmuş irili ufaklı
mezarlarıdır. Kaya kabartma süslemelerinin en güzel örneklerine sahip olan bu kilise
6. ve 7. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Yusuf Koç Kilisesi
Durmuş Kadir gibi Yusuf
Koç Kilisesi de adını içinde bulunduğu bağın sahibinden almaktadır. Çapraz
tonozlu, haç planlı, iki apsisli, dört sütunludur. Ancak sütunları kırılmıştır.
11. yüzyıla tarihlenmektedir.
El Nazar Kilisesi
Göreme-Müze yolunun
sağındaki vadide, yoldan yaklaşık 800 m. uzaklıkta El Nazar
vadisindedir. Bir
peribacası içine oyulmuş El Nazar Kilisesi, ' T ' planlı, haç kolları beşik
tonozludur. Ana apsis haç kollarının birleştiği merkez mekana açılır. Zeminin
tamamı ve apsisin bir kısmı tahrip olmuştur. Sahneleri kronolojik olarak birbirini
takip
etmekte olan kilise 10.
yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde,
Ziyaret, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır'a kaçış, İsa'nın mabete
takdimi, Başkalaşım, Kudüs'e giriş, İsa çarmıhta, İsa'nın cehenneme inişi,
İsa'nın göğe çıkışı ve madalyonlar içinde aziz portreleri.
Saklı Kilise
1957 yılında
bulunduğundan dolayı 'Saklı Kilise' adı verilmiştir. El Nazar Kilisesi ya-
kınlarındadır.
Enlemesine dikdörtgen planlı, ana mekan iki sütun ve üç kemerle ikiye
ayrılmıştır. Üç apsislidir. Düz tavan haçlarla ve geometrik süslemelerle dekore
edil-
Kiliseyi süsleyen
resimler sıva üzerine değil, doğrudan ana kaya üzerine yapılmıştır.
Kilisenin etrafında
bulunan boyalı bez parçalarının yapılan analizler sonucunda kilisenin boyanmasında
fırça yerine kullanıldığı anlaşılmıştır.
Kilise'nin mimarisi
Mezopotamya Kilise mimari
geleneğine benzemektedir. Kilise, 11.yüzyıllın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Desis, Müjde, Doğum, İsa'nın
mabete takdimi, Vaftizci Yahya'nın görevlendirilmesi, Vaftiz, Başkalaşım, İsa
çarmıhta, Meryemin ölümü ve aziz tasvirleri.
Meryem Ana ( Kılıçlar Kuşluk )
Kilisesi
Tokalı Kilise'nin
arkasındaki sırtta, Göreme Açık Hava Müzesi'ne yaklaşık 250 m. uzaklıkta,
Kılıçlar Kilisesi'nin güneyindeki dik yamaçta yer alır. Nef, enlemesine dikdörtgen
planlı, farklı genişlik ve yükseklikteki iki beşik tomozla örtülüdür. Kilise aziz
figürleri ve İncil siklusunun dört sahnesini
içermektedir.
Meryem Ana Kilisesi,
11.yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Denesis, Beytüllahim'e yolculuk,
Doğum, İsa çarmıhta, Meryem'in ölümü ve aziz tasvirleri.
Kılıçlar Kilisesi
Kılıçlar vadisinde
Göreme Açık Hava Müzesi'nin yaklaşık 600m. kuzey doğusunda-dır. Haç planlı dört
sütunlu, merkezi kubbeli, haç kolları beşik tonozlu, batı köşe mekanları, düz
tavanlı, doğu mekanları kubbeli olup üç apsislidir. Kilise'nin içi oldukça zengin
bir şekilde fresklerle süslenmiş olup uzun bir incil siklusunu içermektedir.
Kılıçlar Kilisesi, 9.yüzyıl sonlarına, 10.yüzyıl başlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Peygamberlerin görünümü, Müjde,
Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Yusuf 'un Meryem'i suçlaması, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Yusuf 'un rüyası,
Mısır'a kaçış, İsa'nın mabete takdimi, Vaftizci Yahya'nın görevlendirilmesi,
Vaftizci Yahya ile İsa'nın buluşması, Vaftiz, İsa ve Zakkeus, Kör adamın
iyileştirilmesi, Kudüs'e giriş Son akşam yemeği, Ayakların yıkanması, Havarilerin
Kominyonu, ( Kutsal ekmek ve şaraplarla takdis edilmesi), İhanet, İsa hanna ve Kayafa
önünde, İsa Platus önünde, Petrus'un İsa'yı inkarı, İsa Golgoto yolunda, İsa
çarmıhta, İsa'nın çarmıhtan indirilme-si, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme
inişi, Kadınlar boş mezat başında, Havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, İsa'
nın göğe çıkışı, Pentakost, Meryem' in ölümü ve aziz tasvirleri.
Göreme Açık Hava
Müzesi
2.yüzyılın sonlarında
Kapadokya'da önemli sayıda hıristiyan toplumu bulunmakta idi.
Bu devre ait iki
piskoposluk bölgesi bilinmektedir. bunlardan biri bölgede uzun süre Hıristiyanların
merkezi olacak olan Kayseri, diğeri de Malatya idi.
3.yüzyılın kuvvetli
şahsiyete sahip rahipler bölgeyi dini düşünce ve yaşantının canlı bir merkezi
haline getirdiler.
4.yüzyılda Kapadokya
üç büyük azizin (Kayseri piskoposu Büyük Basil, kardeşi Nyssalı Gregory ve
Nazianuslu Gregor) memleketi olarak bilinirdi. Bütün hıristiyanlık fikirleri, bu
hocalar tarafından birleştirilerek yeni bir şekil verilmiştir. Basil'in davranış ve
doktirinleri bugün bile hıristiyan toplumları için önemlidir. Örneğin kıtlık
zamanında tek parça ekmeği olan bir hıristiyana, o ekmeği ikiye bölüp yarısını
karnı aç birisine vermesini ve kendisini Allah'ın himatesine bırakmasını
öğütlemiştir. Basil, çok sofu bir hayatı tercih etmemiş, köy ve kasabalardan
yeteri kadar uzakta, toplumların mane sığınak yeri olarak küçük yerleşim yerleri
kurmuştur. Buralarda bir vaizin nezarevitinde günlük dini ibadetler yerine
getirilmiştir. Fakat bunlar Mısır ve Suriye'de olduğu gibi diğer hıristiyanlardan
atrı özel ve imtiyazlı gruplar haline sokulmamışlardır. Basil' in Kapadokya
kiliselerinde yapmış olduğu önemli bir reform cemaatle dua usulünü yeniden
kurmasıdır.
Bugünkü Göreme Açık
Hava Müzesi bu eğitim sisteminin başlatıldığı yerdir. Soğanlı, Ihlara,
Açıksaray aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerlerdir.
Göreme Kilise Mimarisi
Göreme kiliselerinde
oldukça yayagın olan tek nefli beşik tonozlu plan tipi, bölgede yaşayan dini
topluluklar ve inzivaya çekilen kişiler için en uygun mimari yöntemdir.
Ayrıca bu tip yapılar
mezar yeri olarak da benimsenmiştir.
Enlemesine dikdörtgen
plan, Mezopotamya kökenlidir. Göreme'de bu yapılar muhtemelen bu bölgeye yerleşen
belirli yabancı gruplar için inşa edilmiştir.
İki nefli yapı tipi
çok nadir olup ( Sadece Aziz Eustathios Kilisesi) Soğanlı ve Ihlara kiliselerinde
yaygındır. Göreme'de üç nefli bazilika planıda nadirdir. Bu yapı tipi Durmuş Kadir
gibi piskoposluk kiliselerinde tercih edilmiştir. Büyük boyutlu ve mimari elemanların
zenginliği nedeniyle bu tip kaya kiliseleri fazla tercih edilmemiştir. Kiliselerdeki
duvar resimlerinde iki ayrı boyama tekniği kullanılmıştır.
1.Alçı ve sıva
kullanmadan doğrudan kaya üzerine kırmızı aşı boyası ile yapılan boyama tekniği.
Bu teknikte ana kaya, fon olarak kullanılmıştır. (Aziz Basil, Elmalı ve Aziz Barbara
Şapeli)
2.Alçı kum ve saman
karışımının ana kaya üzerine sıvanarak, fresk tekniğinde yapılan boyama tekniği.
Konular İncilden ve İsa'nın hayatından alınmıştır.
Tokalı Kilise
Bölgenin bilinen en eski
kaya kilisesi olup 4 mekandan oluşur. Tek Nefli eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise'nin
altındaki Kilise, Yeni Kilise'nin kuzeyindeki Yan Şapel. 10.yüzyılın başlarına
tarihlenen Eski Kilise, bugünYeni Kilise'nin giriş mekanı şeklin-de ise de orjinalde
tek nefli, beşik tonozlu bir yapıdır. Doğusuna Yeni Kilise'nin eklenmesi sırasında
apsisi tamamen yıkılmıştır. Sahneler tonoz yüzeyine ve duvarların üst bölümüne
yerleştirilmiştir. İsa'nın hayatını kapsayan siklus tonozda panellere ayrılmış
olup, sahneler sağ
kanatta başlayıp sol kanata doğru birbirini takip etmektedir.
Sahneleri: Tonozun ortasında aziz tasvirleri,
sağ kanadında üst panelde; Mülde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Beytüllahim'e
yolculuk, Doğum, sol kanattaki üst panelde;Elizabeth'in takip edilmesi, Vaftizci
Yahya'nın görevlendirilmesi, Vaftizci Yahya'nın kehaneti, İsa'nın Vaftizci Yahya ile
buluşması, Vaftiz, Kana düğünü; sol kanattaki orta panelde Şarap mucizesi,
Ekmeklerin ve balıkların çoğaltılması, Havarilerin görevlendirilmesi, Kör adamın
iyileştirilmesi, Lazarus'un diriltilmesi; sağ kanattaki alt panelde; Kudüs'e giriş,
Son Akşam yemeği, İhanet, İsa Platus önünde, sol kanattaki alt panelde; İsa Golgota yolunda,
İsa çarmıhta, İsa'nın
çarmıhtan indirilmesi, İsa'nın
gömülmesi, Kadınlar boş mezar başında, İsa'nın cehenneme inişi, İsa'nın göğe
çıkışı.Bu panelin altında aziz tasvirleri; Girişin üstünde ise Başkalaşım
sahneleri yer almaktadır.
Yeni Tokalı enlemesine
dikdörtgen planlı, basit beşik tonozludur. Doğu duvarında kemerlerle birbirine
bağlı dört sütun, sütunların arkasında yükseltilmiş bir koridor,koridordan sonra
ana apsis ile iki yan apsis yer alır. Beşik tonozlu nefinde İsa'nın siklusu kronolojik
sıraya göre daha çok kırmızı ve mavi renkler kullanılarak işlenmiştir. Lapis
mavisi, Tokalı kilise'yi diğer kiliselerden ayıran en önemli özelliğidir.
Enlemesine nefle, Aziz
Basil'in hayatı, çeşitli azizlerin tasviri ve çoğunluk
İsa'nın mucizesine ait sahneler yer alır. Kilise 10. yüzyılın sonuna ve 11.
yüzyılın başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Tonozun kuzey
kanadında Müjde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Doğum ve üç müneccimin tapınması,
tonozun kuzey duvarında Yusuf'un birinci rüyası, Beytüllahim'e yolculuk, altında
nişler içinde sekiz aziz tasviri, en altta ise Vaftizci Yahya'nın çağrılması,
İsa'nın Vaftizci Yahya ile buluşması, Vaf tiz, İsa'nın mabete takdimi, Matta' nın
görevlendirilmesi, Havarilerin görevlendirilmesi, Kana düğünü; batı kanadında
Mısır'a kaçış, İsa' nın denenmesi, İsa 12 yaşındayken mabette, tonozun
merkezinde İsa' nın göğe yükselişi ve havarilerin tanrı yolunda görevlendirilmesi;
tonozun güney kanadında ilk Diakonlar, Pentakost ve Havarilerin tanrı yolunda
görevlendirilmesi; tonozun güney duvarında tanımlanamayan melekler, altında nişler
içinde aziz tasvirleri, en altta ise Zengin adamın oğlunun iyileştirilmesi; Lazarus'un
diriltilmesi, Kudüs'e giriş ve Son yemek; batı kanadında Ayakların yıkanması; Ana
apsiste İsa çarmıhta, İsa' nın çarmıhtan indirilmesi, Kadınlar boş mezar
başında, İsa'nın cehenneme inişi; ana apsisin ön cephesinde ilk Diakonlar, İsa ve
Samarralı kadın, niş içinde Meryem ve çocuk İsa; kuzey apsiste ise Peygamberlerin
görünümü ve melekler.
Rahibeler ve Rahipler Manastırı
Açık Hava Müzesi'nin
girişinin solunda yer alan 6-7 katlı kaya kütlesi 'Rahibeler Manastırı' olarak
bilinir. Bu manastırın 1.katındaki yemekhanesi, mutfağı, birkaç odası; 2.katında
yıkı şapeli gezilebilir durumdadır.3.kattaki-bir tünelle ulaşılan- kilisesi çapraz
kubbeli, dört sütunlu üç apsislidir. Ana apsisteki templona Göreme'deki diğer
kiliselerde pek rastlanmaz. Kilise'de doğrudan kaya üzerine yapılan İsa freskinin
yanında kırmızı bezemeler görülür. Manastırda katlar arasındaki bağlantı
tünellerler sağlanmıştır. Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı
şehirlerinde olduğu gibi 'Sürgü taşları' kullanılmıştır.
Sağdaki Rahipler
Manastırı'nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından
sadece giriş katında birkaç oda görülebilir.
Aziz Basil Şapeli
Göreme Açık Hava
Müzesi'nin girişindedir. Sütunlarla ayrılan nartekste mezar çukur-ları
bulunmaktadır. Nef enine beşik tonozlu, dikdörtgen planlı ve üç apsislidir.
Dikdörtgen nefin sol uzun yüzünde biri büyük, ikisi küçük, üç apsis
bulunmaktadır. Kilise 11. yüzyıla tarihlenmektedir.
Sahneleri: Ana apsiste
İsa portresi, ön yüzünde Meryem ve çocuk İsa, kuzey duvarında ise yine at üzerinde
ejderle savaşan Aziz George Aziz Demetrius ve 2 azize tasviri bulunmaktadır.
Elmalı kilise
Dokuz kubbeli, dört
sütunlu, kapalı Yunan haçı planlı, üç apsislidir. Asıl girişi güney yönünden
olan kiliseye, kuzeyden açılan bir tünel vasıtasıyla girilebilmektedir. Elmalı
Kilise' nin ilk süslemeleri Aziz Basil ve Azize Barbara Şapeli' nde olduğu gibi
doğru-dan duvara kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motiflerdir. Kilise 11.yüzyılın ortası, 12.
yüzyılın başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Deesis,
Doğum, Üç müneccimin tapınması, Vaftiz, Lazarus'un diriltilmesi,Başkalaşım,
Kudüs' e giriş, Son akşam yemeği, İhanet, İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta,
İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında,
İsa'nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri. Ayrıca Tevrat kaynaklı İbrahim
Peygamber' in misafir perverliği ve üç yahudi gencin fırında yakılması sahnesi
resmedilmiştir.
Azize Barbara Şapeli
Elmalı Kilise'nin
bulunduğu kaya blokunun arkasındadır. Haç planlı, iki sütunlu,batı, kuzey ve güney
haç kolları beşik tonozlu, merkezi kubbeli, doğu haç kolu ve doğudaki iki köşe
mekanı kubbelidir. Bir ana, iki yan apsisi bulunmaktadır.
Motifler kırmızı boya
ile doğrudan kaya üzerine uygulanmıştır. Duvarda ve kubbede zengin geometrik
motifler, mitolojik hayvanlar ve askeri semboller resmedilmiştir. Ayrıca duvarda taş
izlenimi veren motifler de yer almaktadır. Kilise 11. yüzyılın ikinci yarısına
tarihlenmektedir.
Sahneleri: Ana apsiste İsa Pantokrator; kuzey
haç kolunda at üzerinde ejderle sava-şan Aziz George ve Aziz Theodore; batı haç
kolunda ise Azize Barbara tasviri bulunmaktadır.
Yılanlı ( Aziz Onuphrius ) Kilise
Ana mekan enlemesine
dikdörtgen planlı, beşik tonozlu, güneyde mezarların bulunduğu ek mekan ise düz
tavanlıdır. Apsisi sol uzun duvara oyulmuş,kilise tamamlanmadan bırakılmıştır.
Girişi kuzeydendir. Kilise tonozun her iki yanında Kapadokya'da saygın olan azizlerin
tasvirleri bulunmaktadır. Kilise 11.yüzyıla tarihlenmektedir
Sahneleri: Girişin tüm karşısında sol elinde
incil tutan İsa ve yanında kilisenin banisi, tonozun doğusunda Aziz Onesimus, ejderle
savaşan Aziz George ve aziz Thedore, Gerçek haç'ı tutan Helena ve oğlu Konstantin;
tonozun batısında çıplak, uzun saçlı ve önünde palmiye ağacı bulunan Aziz
Onuphrius, yanında takdis pozisyonunda Aziz Thomas ve elinde bir kitapla Aziz Basil
bulunur.
M.S. 1.yüzyılda Mısır
çöllerinde 'Hermit' adı verilen kendilerini dine adayan, inzivaya çekilmiş, insanlar
yaşamaktaydı. Son Hermit Aziz Paphnutius hermitlerin hayatını ve yaşam tarzlarını
öğrenmek için M.S. 4.yüzyılda Mısır çöllerine gitti ve kiliseye adını veren
Aziz Onuphrius'la karşılaştı. Aziz Paphnutius, Aziz
Onuphrius'a ölürken yardım etti. Çünkü o faziletin, nefse hakimiyetin en iyi
örneğiydi. Tasvirlerde Aziz Onuphrius, çıplak, uzun saçlı, iri göğüslü, önünde
Palmiye ağacı ile görülür.
Kiler/ Mutfak/Yemekhane
Yılanlı Kilise ile
Karanlık Kilise arasında yer alan üç yapı yan yana olup, birbirleriyle
bağlantılıdır. Kiler olarak kullanılan ilk mekanda erzakları depolamak için
oyuklar, mutfakta ise yöre köylerinde hala kullanılan topraktan yapılmış ''Tandır''
adı verilen ocak bulunmaktadır. En son bölümde ise yemekhane yer alır. Girişin sol
tarafında ise tabanda üzüm ezmek için bir şırahane vardır.
Karanlık Kilise
Kuzeyde kavisli bir
merdivenden kilisenin dikdörtgen, beşik tonozlu narteksine çıkılır. Narteksin
güneyinde bir mezar bulunmaktadır. Kilise haç planlı, haç kolları çapraz tonozlu,
merkezi kubbeli, dört sütunlu, üç apsislidir. Karanlık Kilise olarak
adlandırılmasının nedeni,narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık
almasından dolayıdır. Bu sebeple fresklerdeki renkler oldukça canlıdır. Kilise ve
narteks İncil ve İsa siklusunu içeren zengin süslemelere sahiptir. Ayrıca Elmalı ve
Çarıklı Kilise'de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiştir. Kilise,
11. yüzyıl sonu 12.yüzyıl başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Deesis, Müjde, Beytüllahim'e
yolculuk, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Vaftiz, Lazarus'un diriltilmesi,
Başkalaşım, Kudüs'e giriş, Son akşam yemeği, İhanet, İsa çarmıhta, İsa'nın
cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında, Havarilerin takdisi ve
görevlendirilmesi, İsa'nın göğe çıkışı, İbrahim peygamber'in misafirperver-
liği, Üç yahudi gencin
yakılması ve aziz tasvirleri.
Azize Catherine Şapeli
Karanlık Kilise ile
Çarıklı Kilise arasında yer alan Azize Catherine Şapeli, hem narteksi, hem de naosu
serbest haç planlı, merkezi kubbeli, haç kolları beşik tonozlu ve apsisi
templonludur. Narteks zemininde dokuz mezar, duvarında ise iki nişli mezar
(arkosolium) yer alır.
Şapelin sadece naos
kısmı figürsel dekorasyonlar içermektedir. Pandatifler kabartma geometrik
süslemelerle bezenmiştir.
Anna adındaki donör
tarafından yaptırılan Azize Catherine Şapeli, 11.yüzyıla tarihlenmektedir.
Sahneleri: Templonlu apsiste Deesis,
altında madalyonlar içinde Kilise Babaları, (Gregory, Basil, John Chrysostom) kuzey
haç kolunun güney duvarında at üzerinde Aziz George, karşısında Aziz Theodore,
Azize Catherine ve diğer aziz tasvirleri.
Çarıklı Kilise
İki sütunlu, ( diğer
sütunlar duvar köşelerinde paye şeklindedir.) çapraz tonozlu, üç apsisli ve dört kubbelidir. Sahnelerinde İsa'nın
hayatını konu alan siklus, İbrahim Peygamber'in misafirperverliğini gösteren Tevrat
sahnesi, aziz ve bani tasvirleri iyi muhafaza edilmiştir. Elmalı ve Karanlık Kilise'ye
benzemekle beraber, İsa'nın çarmıha gidişi ve çarmıhtan alınış sahneleri
kilisenin farklı özelliğidir. Figürler genelde büyük ve uzundur.
İsa'nın göye
yükseliş sahnesinin altında bulunan ayak izlerinden dolayı kiliseye 'Çarıklı
Kilise' adı verildiği sanılmaktadır. Kilise 12. yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başına
tarihlenmektedir.
Ana kubbenin ortasında
pantokrator İsa, madalyonlarda melek büstleri bulunmaktadır. Ayrıca ana apsiste
Deesis, kuzey apsiste Meryem ve çocuk İsa, güney apsiste ise Melek Michael tasviri yer
alır.
Sahneleri: Doğum, Üç müneccimin tapınması,
Vaftiz, Lazarus'un diriltilmesi, Başkalaşım, Kudüs'e giriş, İhanet, Kadınlar boş
mezar başında, İsa'nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri.
ÇAVUŞİN
Bölgenin en eski
yerleşim yerlerinden biri olan Çavuşin, Göreme -Avanos yolu üzerinde, Göreme'ye
2km.uzaklıktadır. Çavuşin'deki Vaftizci Yahya adına yapılan kilise bölgeye hakim
bir yerdedir. Muhtemelen 5.yüzyılda yapılmış - boyanmış -olduğundan
bölgenin en eski
kilisesidir. Kapadokya'da pek görülmeyen geniş avlusu son yıllarda kayaların kopması
sonucu yıkılmıştır. Eski Çavuşin vadisindeki harabeler hıristiyan dervişlerinin
ve topluluklarının yaşadığı yerlerdir. Çavuşin'in hemen yanındaki Güllüdere'de
5 Kilise bulunmaktadır. Vadinin yakınındaki Haçlı Kilise aynı zamanda Arap
akınlarına karşı savunma amaçlı olarak da kullanılmıştır.
Çavuşin ( Nicephorus Phocas ) Kilisesi
Göreme-Avanos yolu
kenarında, Göreme'ye 2.5 km.uzaklıktadır. Oldukça yüksek tek nefli, beşik tonozlu,
üç apsisli olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. 964/965 yıllarına
tarihlenmektedir.
Sahneleri: Tonozda Müjde, Ziyaret, Bakireliğin
ispatı, Mısır'a kaçış, Yusuf'un ikinci rüyası,Havarilerin Tanrı yolunda
görevlendirilmesi, Üç müneccimin tapınması,Masum çocukların katliamı,
Elizabeth'in takip edilişi, Zekeriya'nın öldürülmesi; batı duvarında Yusuf ve
Meryem deney sonrası, Beytüllahim'e yolculuk, Doğum, Son yemek, İhanet, İsa'nın
cehenneme inişi, Vaftiz; kuzey duvarında İsa platus önünde, İsa Golgota yolunda,
İsa çarmıhta, İsa'nın ölümü; güney duvarında Kudüs'e giriş, Lazarus'un
diriltilmesi, Kör adamın iyileştirilmesi, İsa'nın çarmıhtan indirilmesi, Kadınlar
boş mezar başında; apsis duvarında Başkalaşım resmedilmiştir.
AVANOS
Nevşehir'in 18
km.kuzeyinde olan Avanos'un antik dönemindeki adı 'Venessa'dır. Çok sayıda çanak
çömlek atölyesi bulunan ilçede seramikyapım geleneği Hititlerden beri
süregelmektedir. Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen
seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır. Avanos
yakınlarında Kızılırmak'ın hemen kenarındaki bir roma mezarlığında ele geçen
mermerden lahit, Merkez Kapadokya Bölgesi' nde bugüne kadar ele geçen tek lahit
olması açısından
ilginçtir. Lahit 1971
yılında tesadüfen ortaya çıkmış,semerdam biçimindeki kapağı kimliği tespit
edilemeyen şahıslarca açılmış ve içindeki buluntular ne yazık ki çalınmıştır.
Ceset üzerinde yapılan patolojik ve paleoantropolojik araştırmalar sonucundalahitin,
saçları kına ile boyanmış bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır.
Avanos'ta 13. yüzyıl
Selçuklu dönemi'ne tarihlenen Saruhan Kervansarayı ve Alaaddin Camii bulunmaktadır.
ZELVE
Avanos'a 5 km,
Paşabağlarına 1 km. uzaklıktaki zelve, Aktepe'nin dik ve kuzey yamaçlarında
kurulmuştur. Üç vadiden oluşan Zelve Ören Yeri, peribacalarının en yoğun olduğu
yerdir. Vadideki peribacaları sivri uçlu ve geniş gövdelidir.
Uçhisar, Göreme,
Çavuşin'de olduğu gibi kaya oyma mekanlardaki trogloditik yaşa-mın ne zaman
başladığı bilinmeyen Zelve, özellikle 9. ve 13. yüzyılda hıristiyanların önemli
yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuş; aynı zamanda rahiplere ilk dini seminerler
de bu yörede verilmiştir.
Yamaçların dibinde yer
alan 'Direkli Kilise' Zelve'deki manastır hayatının ilk yıllarına aittir. Kilise
süslemelerinde tercih edilen kabartma haçlar daha çok ikonoklastik Dönem öncesine
tarihlenen Balıklı, Üzümlü, ve Geyikli Kiliseler vadinin önemli kiliselerindendir.
1952 yılına kadar iskan
edilmiş vadide manastır ve kiliselerden başka yerleşim
yerleri, iki vadiye açılan tünel, değirmen, cami ve güvercinlikler bulunmaktadır.
Balıklı ve Üzümlü Kilise
Zelve'nin üçüncü
vadisinde, bir manastıra ait doğal avlunun doğusundadır. Giriş kısmı yakılmış
olan Üzümlü ve Balıklı Kilise'nin giriş kapısının üstünde tahtta oturan ve
kucağında çocuk İsa bulunan Meryem tasviri yer alır. kısmen yıkık tonozda daire
içinde malta haçı taşıyan Melek Michael ve Gabriel tasviri bulunur.
Girişin hemen sağında
hücre şeklindeki 'Güney Şapel' i tek nefli, apsisli ve beşik tonozlu olup kenarlarda
oturmaya yarayan platform bulunur. Apsisinde kırmızı çerçeve içinde ayakta duran,
bir elinde kitap, diğer eliyle takdis eden İsa; apsis cephesi ise içi noktalı basit
üçgen ve daire dizileriyle, tonozu ise çizilerek yapılmış Malta Haçı ve
konstantrik dairelerle süslenmiştir. Şapel büyük olasılıkla 10.yüzyılda
yapılmıştır.
Paşabağları ve Aziz Simeon Hücresi
Göreme -Avanos yolunun
sağında, yoldan 1 km. içeridedir. Eskiden 'Rahipler Vadisi'bugün ' Paşabağı '
olarak adlandırılan bu alan, kendine özgü peribacalaryla
doludur.Çok gövdeli ve çok başlı olan bazı peribacalarının içlerine şapel ve
oturma mekanları oyulmuştur.Üç başlı peribacalarının birinde Aziz Simeon adına
yapılmış bir şapel ve inziva hücresi bulunmaktadır. Dar bir baca vasıtasıyla
ulaşılabilen hücrenin girişini antitetik haçlar süslemektedir. İçinde ocak, oturma
ve yatma
mekanları ile ışık girmesini sağlayan pencere aralıkları mevcuttur.
5. yüzyılda Halep
yakınlarında münzevi bir hayat sürdüren Aziz Simeon, mucizeler yarattığı söylentileri
çıkınca, halkın aşırı ilgisinden kaçarak
önce iki metre yüksekli-ğinde bir sütun üzerinde yaşamaya başlar. Aziz Simeon,
aşağıya sadece müritlerinin
getirdiği az miktarda
yiyecek ve içeceği almak için iner Kapadokyalı münzevirler ise bir sütun yerine hazır buldukları peribacalarını oyarak dünyevi hayattan
uzaklaşırlar. Peribacasını aşağıdan yukarı doğru oyarak 10 - 15 m.yükseklikte
kaya odalarda yaşar, kaya yataklarda yatarlar.
ÜRGÜP
Nevşehir'in 20
km.doğusunda olan Ürgüp, Kapadokya bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Göreme'de
olduğu gibi tarihsel süreç içerisinde çoksayıda isme sahip olmuştur. Bizans
döneminde Osiana ( Assiana), Hagios Prokopios; Selçuklular Dönemi'nde Başhisar;
Osmanlılar zamanında Burgut Kalesi; Cumhuriyetin
ilk yıllarından itibarende Ürgüp adıyla anılmıştır.
Ürgüp ve civarındaki
ilk yerleşim antik adı '' Tomissos'' olan Damsa çayı'nın doğusundaki Avla Dağı
etekleridir. Daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar ise Ürgüp kasaba ve
köylerinde bulunan Roma dönemi'ne ait kaya mezarlardır.Bizans Döneminde de önemli bir
dini merkez olan Ürgüp, köy, kasaba ve vadilerin-deki kaya kiliselerin ve
manastırların piskoposluk merkeziydi.
11. yüzyılda Ürgüp,
Selçuklular' ın kentleri Konya'ya ve
Niğdeye açılan önemli bir kale konumundaydı. Bu döneme ait iki yapı kentin merkezindeki Altıkapılı
ve Temenni Tepesi Türbeleri'dir. Bir anne ve kızına ait olan ve 13. yüzyılda
yaptırılan' Altı Kapılı Türbe ' , altı cepheli, her cephesinde kemerli pencereli ve
üstü açıktır. Ürgüp'ün temenni Tepesi'nde bulunan iki türbeden birinin, 1268
yılında Vecihi Paşa tarafından yaptırılan ve halk arasında ' Kılıçarslan
Türbesi' olarak da anılan Selçuklu Sultanı IV. Rüknettin Kılıçarslan'a, diğerinin
ise III. Alaaddin Keykubat'a ait olabile-ceği düşünülmektedir. Ancak
araştırmacılara göre bu olasılıklar oldukça zayıftır.
1515 yılında Osmanlı
topraklarına katılan Ürgüp, 18. yüzyılda Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim
Paşa'nın Kadılık makamını doğduğu kent olan Nevşehir'e ( Muşkara) bağlaması
nedeniyle ilk kez ikinci planda kalır. Şemsettin Sami 1888- 1900 yıllarında yazdığı
Kamus-ül Alam adlı tarih ve coğrafya ile ilgili eserinde Ürgüp'te 70 cami, 5 kilise
ve 11 kütüphane olduğunu belirtir.
Aziz Theodore ( Tağar ) Kilisesi
Ürgüp- Kayseri yolunda
8.5km. sonra sağa dönülüp 8 km.daha gidilince Ürgüp ilçesinin Yeşilöz köyüne
ulaşılır. Burada Kilise 'T' planlı, merkezi kubbelidir. ( Kubbe çöktüğünden camla
kapatılmıştır.) Üst katta bulunan
galeriye bir merdiven sayesinde çıkılmaktadır. Bu nedenle Kapadokya
kiliseleri içinde tek örnektir. Genelde resimleri iyi kprunmuş olan kiliseyi üç
sanatçı kendi stillerine göre farklı zamanlarda süslemiş-Aziz Theodore adına
yapılmış olan Tağar Kilisesi, 11-13. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Sahneleri: Deesis, Müjde, Doğum, Peygamberlerin
görünümü, Havarilerin görünümü, İsa çarmıhta, Melekler Gabriel ve Michael,
madalyonlar içinde aziz tasvirleri.
Pancarlık Kilisesi
Ortahisar kasabasının
güneyinde, Ürgüp - Mustafapaşa yolunun sağındaki
Pancarlık vadisindedir. Düz tavanlı tek nefli ve tek apsislidir. Kilisedeki
duvar resimleri daha çok yeşil zeminlidir ve oldukça iyi korunmuştur. İlk bakışta
kiliseyi iki farklı sanatçı -
nın farklı zamanlarda
boyadığı düşünülse de sahneler ve tüm yazılar ayrı ayrı incelendiğinde aynı
sanatçı tarafından süslendiği anlaşılmaktadır. Zengin İncil siklusunu içe-ren kilisede sahneler firizle r halinde
birbirini taki p etmekte, frizin her iki yanını
madalyonlar içinde aziz
tasvirleri sınırlamaktadır. Pancarlık Kilisesi 11. yüzyılın ilk
yarısına
tarihlenmektedir.
ORTAHİSAR
Nevşehir- Ürgüp
karayolu üzerinde, Ürgüp'e 6 km. uzaklıktadır. Ortahisar Kalesi hem stratejik hem de
yerleşim amacıyla kullanılmıştır. Kalenin eteklerinde
Kapadokya'nın karakteristik sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca hemen
hemen tüm vadilerin yamaçlarına oyulan soğuk hava depolarında yörede yetişen patates ve
elma, Akdeniz Bölgesi'nden getirilen portakal ve limon saklanmaktadır.Ortahisar
vadilerinde son derece ilginç manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunlar Sarıca
Kilise, Tavşanlı Kilise, Balkan Deresi Kiliseleri, Hallaç Dere Manastırı'dır.
Üzümlü Kilise
Ortahisar kasabasının
batısındaki Kızılçukur vadisinin hemen başında yoldan yaklaşık 1 km.
uzaklıktadır. Üzümlü kilise' nin
bulunduğu peribacası, keşişlerin
yaşadığı bir manastır kompleksi gibi oyulmuştur. Peribacasının alt
kısmında ise duvarları kısmen yıkıldığında n dışarıdan rahatça görülebilen - tavanında kabartma haç bulunan bir mekan yer alır.
Kilise, tek apsisli, tek
nefli ve kare planlıdır. Nefin arka kısmında mezar nişi bulunmaktadır. Kilise' nin
ithaf yazısında Stylite Nichitas' a ait bir yazıt bulunduğundan dolayı
bu kilise '' Aziz Nichitas Kilisesi '' olarak da anılmaktadır. Düz tavanlı nef
oldukça zengin bir bezeme ile dekore
edilmiştir. Portakal renkli zemin üzerine daire ve
dörtgenlerden oluşan haç motifi, motifi, etrafında üzüm salkımları ve geometrik motifler
resmedilmiştir. Bordür ise içinde malta haçı bulunan madalyonlarla süslüdür Kesin
olmamakla birlikye 8. ya da 9. yüzyıla ait olabileceği düşünülmektedir.
Sahneleri: Apsiste tahtta oturan Meryem ve
kucağında çocuk İsa, yanlarda ise Melekler Gabriel ve Michael, nefin kuzey ve
güneyinde sütunlar arasında 12 havari ve doktor azizler.
MUSTAFAPAŞA ( SİNASOS )
Ürgüp'ün 6
km.güneyinde yer alan Mustafapaşa, 20.yüzyılın başlarına kadar Ortodoks Rumların
yaşadığı bir kasabadır. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına tarihlenen
eski Rum evleri oldukça zengin taş işçiliği arz eder.
Mustafapaşa' nın
batısında yer alan Gömede vadisi' nin
jeomorfolojik açıdan ıhlara vadisi'nin küçük bir benzeridir. Ihlara Vedisi'nde
olduğu gibi kaya oyma kiliselere, barınaklara ve vadinin içinden geçen bir dereye
sahiptir. Mustafapaşa' daki önemli kilise ve manastırlar; Aios Vasilios Kilisesi,
Konstantin - Heleni Kilisesi, Manastır Vadisi Kiliseleri ve Gömede Vadisi' nde Alakara
Kilise ve Aziz Basil Şapeli' dir.
Aziz Basil Şapeli
Mustafapaşa
kasabasının yaklaşık 2km. batısında, Gömede vadisi'nin batı yakasın-dadır. İki
apsisli, dikdörtgen planlı ve düz tavanlı 2nefli şapel, iki sütunla desteklidir.
Batı nefinin
duvarlarında üzeri kırmızı aşı buyası ile süslü yarı kabartma sütunlar ve
aralarında nişler yer alır.Doğudaki nef ise oldukça zengin geometrik ve bitkisel
motiflerle dekore edilmiştir. Gömede Vadisi' ne bakan, kısmen yıkılmış kapısı
olan bu nefin yanında kilise banisine ait olabilecek bir mezar bulunmaktadır.
Doğu nefin apsisi herbirinde bir patriğin adı yazılı, etrafı
palmetlerle çevreli üç malta haçı ile süslüdür. Tasvirlerin yerine isimleri
yazılı bu üç malta haçlarından ortadaki Abraham'ı, diğerleri İsaac ve Yakup'u
temsil etmektedir. Araştırmacılar bu malta haçlarının cenneti ya da Golgota'daki 3
haçı sembolize ettiğini belirtmektedirler. Tavandaki büyük boyutta, etrafı geometrik
ve bitkisel motiflerle boyalı haç, kornişte yer alan yazıta göre Aziz Konstantin' i
simgelemektedir.İkonoklastik düşünce ile ilgili bu motiflerin yanı sıra apsisin ön
cephesine iki önemli aziz, Aziz Basil Şapeli, bazı araştırmacılara göre
İkonoklastik Dönem'e ( 726 - 843 )
ya da daha geç döneme
tarihlenmektedir.
TATLARİN
Acıgöl ilçesinin 10
km. kuzeyinde yer alan Tatlarin kasabası gerek yeraltı kenti ve kiliseleri gerekse konut
mimarisi ile Kapadokya Bölgesi' nin ilginç yörelerinden birisidir.Tatlarin halkı
tarafından 'Kale' olarak adlandırıldığı tepesinde yer alan yeraltı şehri ilk
olarak 1975 yılında tespit edilmiş, 1991 yılında ziyarete
açılmıştır. Halen iki katı gezilebilen yeraltı yerleşiminin mekanlarının
büyüklüğü, Güzelyurt Yeraltı Yerleşimi dışında hiçbir yeraltı yerleşiminde
bulunmayan tuvaletlere sahip oluşu, erzak depolarının ve kiliselerin çokluğu normal
bir yeraltı yerleşiminden ziyade askeri garnizon ya da manastır kompleksini akla
getirir.
Tatlari Kilisesi
Acıgöl ilçesinin 10
km. kuzeyinde yer alan Tatlarin kasabasının kale olarak adlandırıldığı tepesinin
yamaçlarında yer alır.
İki nefli iki apsisli,
beşik tonozlu olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. Oldukça iyi korunmuş olan
frekslerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmıştır. Zeminde koyu gri, tasvirlerde
ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmıştır.
Sahneleri: Apsiste Meryem ve Çocuk İsa, Michael
ve Gabriel; Konstantin ve Helena,
Başkalaşım, İsa' nın
cehenneme inişi, Kudüs'e giriş, İsa' nın çarmıha gerilmesi ve 9 azizin yanı sıra
kiliseyi yaptıran kişinin portreside yer almaktadır.
NEVŞEHİR
Antik dönemde adı
''Nyssa'' olan Nevşehir'in Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki adı''Muşkara'' idi.
Osmanlı Padişahı III.Ahmet'in damadı ve sadrazamı olan İbrahim paşa( 1660-1730 )
doğup büyüdüğü yer olan Nevşehir'e ilgi göstermiş, Ürgüp'e bağlı 18 haneli
küçük bir köy olan Muşkara'da camiler, çeşmeler, okullar, imaretler, hanlar ve
hamamlar yaptırtmış, adını da 'Nevşehir' olarak değiştirtmiştir.
Damat İbrahim Paşa Külliyesi
Damat İbrahim Paşa
Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726'da tamamlanmıştır. 3 kapılı bir avlu
içinde caminin 44m. yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekanı örten
kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek
motifleriyle bezenmiştir. Caminin hemen yanındaki külliyeye ait medrese, kütüphane ve
imarethane ile hamam bulunur. Şehrin yüksek bir tepesindeki Kale Selçuklular
tarafından kervan yollarının güvenliği için inşa edilmiştir.
GÜLŞEHİR
Nevşehir'e 20 km.
uzaklıkta, kızılırmak' ın güney kenarında yer alan antik adı 'Zoropassos' olan
Gülşehir'in eski adı ise 'Arapsun' dur. Damat İbrahim Paşa' nın Nevşehir'e
yaptığı imarı, bir başka Osmanlı Sadrazamı Karavezir Mehmed Seyyid
paşa da Gülşehir'e
yapmış, 30 haneli Gülşehir'i bir külliye ile donatmıştır. Külliye cami, medrese
ve çeşmeden oluşmaktadır.
Açık Saray Harabeleri
Nevşehir- Gülşehir
yolu üzerinde, Gülşehir' e 3.km.uzaklıktaki Açık Saray Harabeleri tüf kayalar
içine oyulmuş sayısız mekanları, Roma Dönemi kaya mezarları, 9. ve 10.yüzyıla
tarihlenen kaya kiliseleri ile önemli bir piskoposluk merkeziydi. Halk arasında
''Hacı Bektaş Veli
Mescidi'' olarak adlandırılan mekanın mihrabının günümüze kadar korunmuş ve
islami bir yapı olması açısından dikkat çekmektedir. Kareye yakın planlı mescidin batı kesiminde yüksekçe nişler yer almaktadır. Bu ören yerinde bulunan mantar biçimindeki
peribacalarının benzeri yoktur.
Aziz Jean ( Karşı) Kilisesi
Gülşehir' in hemen
girişinde yer alan ve iki katlı olan Aziz Jean Kilisesi' nin alt katında kilise, şarap
mahzenleri, mezarlar, su kanalı ve görevlilere ait mekanlar, üst katında ise İncil'
den alınmış sahnelerle süslenmiş bir diğer kilise yer almaktadır.
Alt kata ait kilise, tek
apsisli, haç planlı, haç kolları, beşik tonozludur. Merkezi kubbesi çökmüştür.
Süsleme açısından direk ana kaya üzerine kırmızı aşı boyası ile stilize hayvan,
geometrik ve haç tasvirleri resmedilmiştir. Üst kattaki kilise ile tek apsisli ve
beşik tonozludur. Ana apsisteki resimlerin dışında oldukça iyi korunmuş olan kilise
siyah bir tabakası ile kaplıydı. Kilise restorasyonu ve konservasyonu 1995 yılında
Restoratör Rıdvan İşler tarafından yapıldıktan sonra bugünkü haline gelmiştir.
İsa ve İncil siklusunu
içeren kilisede sahneler bantlar içinde firizler halindedir. Siyah zemin üzerine sarı
ve kahverengi renkler kullanılmıştır. Niş tonozlarında ve cephelerinde bitkisel ve
geometrik motifler tercih edilmiştir. Batı ve güney duvarında Kapadokya Bölgesi' nde
oldukça nadir olarak resmedilen Son yargı sahneleri yer alır.
Kilise , apsisinde
yeralan yazıtına göre 1212 yılına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Apsiste Deesis, ön cephesinde kuş tasvirleri
altında Müjde, tonozunda madalyonlar içinde aziz tasvirleri: tonozun güney kanadında Son yemek, ihanet,
Vaftiz, altında meryem'
in ölümü: kuzey kanadında İsa' nın çarmıhtan indirilmesi, Kadınlar boş mezar
başında, İsa 'nın cehenneme inişi: batı ve güney duvarında ise Son yargı.
HACI BEKTAŞ
Nevşehir - Kırşehir
yolu üzerinde Nevşehir' e 45 km.uzaklıkta olan ilçeye adını veren Hacı Bektaş-ı Veli,
bugün İran sınırları içerisinde bulunan Horasan' da 13.yüzyılda dünyaya
gelmiştir. Hacı Bektaş ilk eğitimini dönemin ünlü düşünürü Ahmet Yesevi'
den almıştır. Hacı
Bektaş'ın o yüzyıllarda Türklerin doğudan batıya göçlerini izleyerekAnadolu'ya
gelişi, Anadolu Selçuklularının siyasi ve iktisadi düzenlerinin bozulduğu,
yönetimde bölünmelerin ortaya çıktığı bir devreye raslamıştır. Hacı Bektaş bu
dönem de şehir şehir, köy köy gezerek Türk birliğinin sağlanması, Türk gelenek
ve göreneklerinin islam inancıyla birleşmesi için çaba harcamıştır. Eski adı
Sulucakara -höyük olan ilçede kurduğu
okulda ö ğrenciler yetişmiştir. Türk
dili ve kültürünün yabancı etkilerden ve her türlü yozlaşmadan korunması için
çalışmıştır.
İlçe merkezinde
yapılan kazılar sonucunda Eski Tunç çağı, Hitit,
Frig, Helenistik
ve Roma Dönemi'ne ait ele geçen eserler Hacıbektaş Arkeoloji
Müzesi'nde sergilenmektedir.
Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi
İçinde Hacı Bektaş-ı
Veli'nin ve Balım Sultan' ın Türbeleri' nin bulunduğu külliyede cami, çamaşırhane,
hamam, aş evi, konuk evi ve çeşmeler yer alır.
Müze olarak ziyarete açılan külliye birbiri ardına sıralanan üç
avludan ibarettir.
1.Avlu ( Nadar Avlusu): Büyük, kemerli bir kapı ile avluya girilir.
Hemen sağda 1902
yılında inşa edilmiş
' Üçler Çeşmesi' yer alır. Aynı avlu içinde çamaşırhane ve hamam da bulunmaktadır.
2.Avlu ( Dergah Avlusu): Buraya ' Üçler
Kapısı' olarak adlandırılan, bir kapı vasıtasıyla girilir. Kapının hemen
sağında 1554 tarihinde yaptırılan 1875 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın
kızı tarafından Mısır' dan gönderilen arslan heykelinin yerleştirilmesinden sonra '
Aslanlı Çeşme' adını alan çeşme bulunmaktadır. Bu avluda Osmanlı Sultanı II.
Mahmut zamanında yaptırılan bir cami, dergaha gelen misafir ve yolcuların
karşılandığı Konuk Evi ve Aş Evi yer
alır. Meydan Evi' nin bitişiğindeki Kiler Evi' nin alt katında dergahın kıymetli
eşyaları ve yiyecekleri depo edilmiştir.
3. Avlu( Hazret Avlusu): Altılar kapısı ile
girilir. Girişte hasbahçe, sağ tarafta derviş ve baba mezarları bulunur. Karşı
tarafta derviş ve baba mezarları bulunur. Karşı tarafta
Selçuklu mimarisi özelliklerini arzeden ve Orhan Gazi zamanında yaptırılan
Hacı
Bektaş Veli Türbesi yer
almaktadır. Türbe'ye Selçuklu motiflerinden oluşan mermer bir kapı ile girilmektedir.
Hacı Bektaş' ın inzivaya çekildiği Çilehane ve Kırklar meydanı bu bölümdedir.
Hacı Bektaş' ın yeşil sandukalı türbesi, yeşil puşide ve çeşitli şamdanlarla
donatılmış, kalem işi süslemeler ve yazı motifleriyle tezyin edilmiştir.
Kırklar Meydanı' nın
doğusunda Horasan Erleri' nin mezarları, batı tarafta çelebilere
ait olduğu söylenen
mezarlar ile Güvenç Abdal' ın türbesi bulunmaktadır.
Hazret Avlusu' nun
sağında 1519 yılında yaptırılan Hacı Bektaş' tan sonra gelen Balım Sultan
Türbesi yer alır.
KOZAKLI
Nevşehir' in yaklaşık 100 km.kuzeyinde yer alan Kozaklı'
nın eski adı Hamamorta' dır Sağlık turizmi açısından önemli bir yere sahip
Kozaklı kaplıcaları, Batı Alman kaplıcaları Birliği sınıflamasına göre
sodyumlu, kalsiyumlu, klorlü olup A ve C grubu şifalı sular grubuna
girmektedir.Kozaklı kaplıcalarından iltihapı olmayan romatizmal hastalıkların,
kireçlenmelerin, cilt hastalıklarının, kronik iltihaplı kadın hastalıklarının,
damar sertliklerinin, mantar hastalıklarının tedavisinde başarılı sonuçlar
alındığı gözlenmiştir.
IHLARA VADİSİ
Aksaray'a
40km.uzaklıktadır. Vadiye, Aksaray- Nevşehir karayolunun 11.km.'sinden sapılarak
gidilir. Hasandağı' ndan çıkan bazalt ve andezit yoğunluklu lavların soğumasıyla
ortaya çıkan çatlaklar ve çökmeler kanyonu oluşturmuştur. Bu çatlaklardan yol
bulan kanyonun bugünkü halini almasını sağlayan Melendiz çağına ilk çağlarda
Kapadokya ırmağı anlamına gelen 'Potamus Kapadukus' denilmekteydi. 14km.
uzunluğundaki vadi Ihlara'dan başlar, Selime'de son bulur. Vadinin yüksekliği yer yer
100 -150
m.dir. Vadi boyunca
kayalara oyulmuş sayısız barınaklar, mezarlar ve kiliseler bulunmaktadır. Bazı
barınaklar ve kiliseler yeraltı şehirlerinde olduğu gibi birbirine tünellerle
bağlantılıdır.
Ihlara vadisi jeomorfolojik
özelliklerinden dolayı keşiş ve rahipler için uygun bir inziva ve ibadet yeri
olmuştur. Ihlara vadisi kiliselerindeki süslemeler 6.yüzyılda başlayarak 13.
yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Vadi boyunca yer alan
kiliseler iki gruba ayrılabilir. Ihlara'ya yakın olan kiliselerin duvar resimleri
Kapadokya sanatından uzak, doğu etkisi taşırlar. Belisırma yakınında yer alanlar,
Bizans tipi duvar resimleri ile süslüdür.
Ihlara bölgesi'nde Bizans Dönemi' ne ait bilinen kitabelerin
sayısı oldukça azdır. Belisırma köyüne 500 m.uzaklıktaki Aziz Georgios
(Kırkdamaltı) Kilisesi' nde Selçuklu Sultanı II. Mesud
(1282 -1305) ve Bizans imparatoru II.Andronikos' un
adlarını içeren 13.
yüzyıla ait fresk üzerine yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe bölgeyi
ellerinde bulunduran Selçukluların
hoşgörülü yönetiminin varlığını kanıtlamaktadır.
Ihlara Vadisi' nde yer
alan ve resimleri en iyi korunmuş olan kiliseler Ağaçaltı, Pürenliseki, Kokar,
Yılanlı ve Kırkdamaltı Kiliseleridir.
Ağaçaltı Kilisesi
Haç planlı, kubbeli haç kolları beşik tonozlu, üç apsisli
bir kilisedir.Ana apsis ve güney yan apsis yıkılmıştır. Kiliseye giriş yıkık olan
bu ana apsistendir. Girişin tam karşısındaki duvarda yer alan Aziz Daniel Kilisesi' de
denilmektedir. Beyaz zemin üzerine kırmızı, gri ve sarı renkler kullanılmış, kuzey
haç kolu tonozu oldukça zengin bitkisel ve geometrik motiflerle süslenmiştir.
Kilise İkonoklastik
Dönem öncesine ya da 9.- 11. yüzyıllar arasına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde , Ziyaret, Doğum,
Üç müneccimin tapınması, Mısır' a kaçış, Vaftiz,
Meryem' in ölümü,
Daniel arslanlar arasında, Kubbede ise İsa' nın göğe yükselişi ve aziz tasvirleri.
Kokar Kilise
Tek nefli ve Beşik
tonozlu olan kiliseye bugün yıkılmış olan apsisinde girilebilmekte -
dir. ihtiyaç nedeniyle
kayanın iç kısımlarına doğru oyularak
cenaze salonu nefe ilave edilmiştir.
Süslemelerin tonuna gri
renk hakimdir. Oldukça iyi korunmuş olan tonozda büyükçe bir haç motifi vardır.Haç
motifin ortasında yer alan kare çerçeve içindeki el motifi üçlü kutsama
işaretidir.Çerçevesinde ise oldukça zengin dört alana ayrılmış geometrik
bezemeler yer alır.
Kilise 9.yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Deesis, Müjde, Ziyaret,
Bakireliğin ispatı, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Vaftiz, Üç yahudi gencin
fırında yakılması, Mısır'a kaçış, Son yemek, İhanet, İsa çarmıhta, Kadınlar
boş mezar başında, İsa' nın göğe yükselişi, İsa' nın Gömülmesi, Pentakost ve
aziz tasvirleri.
Yılanlı Kilise
haç planlı, beşik
tonozlu ve apsislidir. Kuzey duvarında bulunan şapelin içinde keşiş mezarları yer
alır. Batı duvarındaki yılanların saldırısına uyramış dört çıplak günahkar
kadınla ilgili sahneden dolayı kiliseye bu ad verilmiştir. Sekiz yılanın
saldırısına uğrayan birinci kadına ait kitabe tahrip olduğundan suçu
anlaşılmamaktadır. Yılanlar ikinci kadını çocuğunu emzirmediği için
göğsünden, üçüncü kadını yalan söylediği için ağzından, dördüncü kadını
itaat etmediği ve söz dinlemediği için kulaklarından ısırmaktadırlar.
Yılanlı Kilise
9.yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
SELİME
Ihlara vadisinin bitiminde
yer alır. Selime köyünde dik bir yamacın eteklerine yaslanmış peribacaları,
bazilika tipindeki katedrali, köye adını veren ve Selçuklu Dönemi' ne ait Selime
Sultan Türbesi, kayaya oyulmuş kalesi ve kaya kiliseleri bulunmaktadır.
GÜZELYURT
Aksaray' a 45km.,Ihlara
vadisine ise 15km.uzaklıktadır. Doğal konumu, 19.yüzyıla ait mimarlık örnekleriyle
Kapadokya merkezleri arasında seçkin bir yeri vardır. Hıristiyanlığın yayılması
için çalışan Nazianuslu Gregor adlı din adamı Güzelyurt'u önemli bir merkez haline
getirmiştir.
Güzelyurt' ta bulunan
kiliseler Yüksek Kilise, Kızıl Kilise, Silvişli Kilise, Ahmatlı Kilise ve koç
Kilisesi' dir. Ayrıca 1891 tarihinde kilise olarak inşa edilen ve halen cami olarak
kullanılan kitabeli bir yapı da Güzelyurt' a ayrı bir özellik katmaktadır.
AKSARAY
Hasandağı' nın eteklerinde geniş bir ova üzerine Anadolu' yu doğudan -batıya , güneyden-kuzeye
bağlayan ana yolların kesiştiği noktada kurulmuştur. Özellikle Roma Dönemi' nde
önemli bir şehir olan Aksaray, adını Kapadokya Krallarından Archelaos' tan
almıştır. 11.yüzyılda Selçukluların egemenliğine geçen şehrin adı ''Aksaray''
olarak değişmiştir.
Aksaray şehir
merkezindeki en eski Selçuklu eseri olan Eğri Minare ( Kızıl Minare)
Selçuklu Sultanı
Slaeddin Keykubat'ın babası Sultan
I.Keyhusrev tarafından 1221-1236 yılları arasında yaptırılmıştır. Kırmızı
tuğladan yapılan bu minarenin asıl adı Osmanlı Padişahı IV.Murat dönemine ait bir
yazılı belgeye göre Keyhusrev Camii ve Minaresi'dir. Ancak halk tarafından ' Eğri
Minare' ya da ' Kızıl Minare' olarak adlandırılmaktadır.
Kübik kaideli,
silindirik gövdelidir. Gövdesi ince bir silme ile ikiye ayrılmıştır. Alt kısmı zik
zak bezemeli olan eğri minare'nin üst kısmı mavi ve yeşil çinilerle kaplıydı.
Ancak bu çinilerin
büyük bir kısmı döküldüğünden kayıptır. Minarenin tek şerefesine
92 taş basamaklı
merdivenle çıkılır. Bugün Türkiye' nin '' Pizza Kulesi'' olarak adlandı-
rılan minarenin ne zaman
eğildiği hakkında kesin bir kayıt yoktur.
Diğer önemli yapıtlar
15.yüzyıldan kalan Ulu Cami ve Zinciriye Medresesi' dir.Kapadokya Bölgesi' ninönemli
merkezlerinden olan Ihlara Vadisi ve Güzelyurt ilçesi Aksaray ili sınırları
içerisindedir.
SOĞANLI VADİSİ
Kayseri, Yeşilhisar
ilçesi sınırları içinde Ürgüp' ün 40km.güneydoğusunda, Derinkuyu
yeraltı Şehri' nin ise
25km.doğusunda yer almaktadır. Soğanlı Bölgesi yer sarsıntıları
sırasında çökmelere
uğramış ve çöken alan doğal etkilerle daha da derinleşerek vadi ve platoları
meydana getirmiştir. İki kısımdan oluşan Soğanlı vadisine Roma Dönemi'
nden itibaren devamlı olarak yerleşmiştir. Vadi yamaçlarında
yer alan kaya konilerini Romalılar mezarlık, Bizanslılar da kilise olarak
kullanmışlardır. Kilise freskleri açısından 9. ve 13. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Soğanlı vadisinde yer alan önemli kiliseler: Karabaş, Yılanlı, Kubbeli ve Azize
Barbara ( Tahtalı) Kilise'dir.
Karabaş Kilisesi
Soğanlı köyünün
kuzeye uzanan vadisinin sağ dik yamaçlarında yer alır. Karabaş Kilise' nin
dışındaki kayalıkta çok sayıda oda mezarlar, geniş tonozlu Şapeller ve kilise
görevlilerinin devamlı olarak kullandıkları mekanlar bulunmaktadır.
Kilise, tek nefli,
apsisli olup beşik tonozludur. Farklı zamanlarda, farklı metodlarla
boyanmış olup 11.
yüzyıla tarihlenmektedir.
Sahneleri: Deesis, Müjde, Doğum,
İsa' nın mabete takdimi, Başkalaşım, Havarilerin görevlendirilmesi, İsa çarmıhta,
İsa' nın cehenneme inişi, İsa ' nın göğe çıkışı ve Aziz tasvirleri.
Kubbeli Kilise
Soğanlı köyünden
kuzeye uzanan vadinin sol yamacında yer alır. Peribacasının çok iyi bir şekilde
işlenmesiyle kubbeler oluşturulmuş, yan yüzler kaplama taş gibi derzli yapı
larak işlenmiştir.
Kilise , tonozları, kubbeleri, apsisleri ile ileri bir mimari özellik gösterir.
Bazilika tipindeki kilise üç nefli ve üç apsislidir. Kilise 10. yüzyılın
başlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Ana apsiste Peygamberlerin görünümü, yan apsiste Deesis;t onozda Masum çocukların katliamı,
Elizabeth' in takip edilişi, Müjde, Ziyaret, Elizabeth' in bakireliğinin ispatı,
Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır' a kaçış, İsa' nın mabete takdimi,
Zekeriya' nın öldürülmesi, Yahya' nın çağırılması, Yahya ve İsa, Yahya' nın
görevlendirilmesi,
Vaftiz, İsa ve Zekeriya, Kana düğünü, Şarap mucizesi, İsa ve Samarralı kadın,
Kudüs' e giriş, İmparatorun kızının iyileştirilmesi ve aziz tasvirleri.
Azize Barbara ( Tahtalı
) Kilisesi
Soğanlı Köyünden
batıya uzanan vadinin sonunda yer alır. Tek nefli, tek apsisli ve beşik tonozludur.
Tonoz, kalın bir çıkıntıyla ortadan ikiye bölünmüştür.10.yüzyılın başlarına
tarihlenen Azize Barbara Kilisesi, çok sayıdaki aziz tasvirleri ile dikkati
çekmektedir.
Sahneleri: Apsisteki Peygamberlerin
görünümü, kuzey duvarında Deesis, tonozda ise Müjde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı,
Beytüllahim'e yolculuk, Doğum, İsa'nın cehenneme
inişi, Yedi uyuyanlar ve aziz tasvirleri.
ESKİ GÜMÜŞ
Niğde' nin yaklaşık 8
km.kuzeydoğusunda eski Andaval yolunun karşısında, Niğde-
Kayseri karayolu'nun
4.km.içerisindeki Gümüşler kasabasında bir kaya manastır kilisedir. 10.yüzyılda
yapılmış manastıra tonozlu bir kapıdan girilir. Manastır avlusu-
nun batı, güney ve doğusunda kaya oyma mekanlar, kuzeyinde ise
kilise yer alır. Kilise kapalı haç planlı, merkezi kubbeli, dört sütulu, çapraz
tonozlu, üç apsislidir.
Sahneleri: Doğum ve İsa' nın
mabete takdimi sahneleri çok ayrıntılı ve incelikli olarak işlenmiştir. Apsiste
Deesis ve havariler, Meryem' in çeşitli tasvirleri, aziz ve melek portreleri.
KAPADOKYA' NIN YERALTI YERLEŞİMLERİ
Kapadokya bölgesi' nin
en ilginç kültürel zenginliklerinden biri olan çeşitli büyüklük-
teki yeraltı
yerleşimleri 150-200 civarındadır. Ancak 25000 km.karelik bir alanı kaplayan Kapadokya
Bölgesi'nin bütün kasaba ve köylerinde büyüklü ve küçüklü kaya yerleşimi
bulunduğundan bu sayı daha da artabilir. Bu kaya yerleşimlerinin büyük bir kısmı
yumuşak tüfün aşağıya doğru derinlemesine oyulmasıyla inşa edilmiş
lerdir. Oyma esnasında
oluşan alet izlerinden yapım teknikleri hakkında henüz yeterli bir bilgiye sahip
değiliz.
Yeraltı şehirleri
kavramı oldukça yaygın olarak kullanıldığından ve bazılarının otuzbin kişiyi
barındırabilecek büyüklükte olmasından dolayı bir kısmını ' Yeraltı Şehri'
olarak
daha küçüklerini ise '
Yeraltı Köyü' olarak adlandırmak mümkündür.
Kapadokya Bölgesi,
geçmişte sık sık çeşitli saldırılara maruz kaldığından, bu şehirle -
rin yapılış amacı,
daha çok tehlike anında halkın geçici olarak sığınmasını sağlamaktır
Yeraltı şehirleri aynı
zamanda yörede bulunan hemen hemen her evle gizli geçitlerle bağlantılıdır. Yörede
yaşamış olan insanlar kendilerini daha fazla emniyete almak için yaşadıkları
kayadan evleri çeşitli yerlerine geçilmesi zor odalar, tuzaklar hazırlamış, ihtiyaç
karşısında kayaların dibine doğru yeni odalar açmışlardır. Böylece koridorlar ve
galeriler çoğalarak yeraltı şehirlerini meydana getirmiştir.
Yapısal Özellikleri
Yüzlerce odadan oluşan
yeraltı şehirlerindeki mekanlar birbirlerine uzun galeriler ve labirent gibi tünellerle
bağlanmıştır. Galerilerin alçak, dar ve uzun olmasının nedeni düşmanın
hareketlerini kısıtlamak içindir. Ayrıca bu koridorların duvarlarına aydınlatmak
maksadıyla kandil ve mum koymak için küçük oyuklar oyulmuştur. Kandillere keten
tohumundan elde edilen altın sarısı renkteki 'bezir' adı verilen yağı konuluyordu.
Şimdiye kadar hiç bir yer altı yerleşiminde bezir yağı üreten mekana
raslanmamıştır. Büyük bir ihtimalle dışarıdan getiriliyordu. Kandillerde yanan
bezir yağından yayılan ısı aynı zamanda ısınma ısınma gereksinmesini de
karşılamaktaydı. katlar arasında mekanları birbirinden ayıran savunma amaçlı
sürgü taşları bulunmak -
tadır. İçerden
açılan, dışardan açılması mümkün olmayan bu sürgü taşlarının çapı 1-2.5m.,
eni 30-50 cm. civarında, ağırlıkları ise 200- 500 kilogramdır. Ortalarında yer alan
delik kapıyı açıp kapamaya yaradığı gibi, arkadan gelebilecek düşmanı görmeye
veya ok ve mızrak gibi silahlarla düşmana saldırmaya yaramaktadır. Bu sürgü
taşları birkaç örnek dışında yerinde kesilmek suretiyle yapılmıştır.
Yeraltı şehirlerindeki
bir diğer kapı çeşidi de ahşap olanlardır. Savunma amaçlı olmayan ve daha çok
özel mülkiyet için yapılmış bu kapılar iki ya da üç sürgülü idi.
Özkonak yeraltı
şehrinde, diğer yeraltı şehirlerinden farklı olarak tüneller üzerine, sürgü
taşlarının hemen yanında düşmana kızgın yağ dökmek veya mızrakla vurmak
amacıyla dikine ufak
delikler oyulmuştur. Yeraltı şehirlerinde savunma amaçlı bir diğer önlemde
düşmanı yanıltmak için uzun dar tünellerde 2-3m. derinliğinde tuzaklar
bulunmasıdır.
Yeraltı şehirlerinin en
eski katları genelde giriş katları olup, daha ziyade ahır olarak kullanılmıştır.
Bunun nedeni de hayvanları daha aşağı katlara indirmenin zorunluğun-dandır. Oldukça
kaba olarak oyulmuş ahır duvarlarının alt kısımlarına hayvanların yem yiyebileceği oyuklar ve
hayvanları bağlamak için birer delik yapılmıştır.
Gerek kışın gerekse
yazın ılık olan yeraltı şehirlerinde şırahaneler ve mutfaklar da genelde üst
katlardadır. Yöreden elde edilen üzümlerin kolay taşınabilmesi için daha çok üst
katlara inşa edilmişlerdir. Mutfak sayıları gözönüne alındığında her ailenin
bir mutfağı olmadığı, mutfakları ortaklaşa kullandıkları ortaya çıkmaktadır.
Mutfaklarda bugün Kapadokya kasaba ve köylerinde de hala kullanılan ' Tandır' adı
verilen yemek pişirmeye yarayan ocaklar bulunmaktadır. Ayrıca mutfak kenarlarına erzak
küplerini
düzenli bir şekilde
yerleştirmek amacıyla küçük oyuklar yer alır. Erzak küplerine yörede hala bolca
üretilen arpa, buğday, ve çeşitli sebzelerin yanı sıra bira ve şarap da konulmuştur. Katlar arasında
odaların tavan ve taban kısımlarında iletişim maksadıyla yapılmış, çapı
5-10cm.'yi geçmeyen haberleşme delikleri bulunmaktadır.
Bu delikler sayesinde
yeraltı şehri halkı uzun yorucu tünellerden geçmek zorunda kalmamakta, olağanüstü
zamanlarda ise kolay ve çabuk bir şekilde
savunma tedbirlerini alabilmektedirler. Tuvalet konusu henüz tam olarak aydınlağa
kavuşma-
mıştır.Sadece Tatlarin
ve Güzelyurt (Gelveri) yeraltı şehirlerinde tuvalet bulunmuştur.
Bu yerleşim yerlerinde
uzun süren olağanüstü zamanlarda kullanılmak üzere oturma birimleri, hatta mezarlık
alanı bile bulunmaktadır. Bu mezarlıkların dini görevlilere veya önemli kişilere
ait olup olmadığı konusu henüz açıklığa kavuşmamıştır.
Yeraltı yerleşimleri
içinde hem havalandırma hem de haberleşme maksadıyla yapılmış
çoğu zaman yeraltı
yerleşiminin tabanı ile bağlantılı bacalar bulunmaktadır.Bu hava-
landırma bacaları aynı
zamanda su kuyusu olarak da kullanılmıştır.Bazı su kuyularının
ağız kısımları düşmanın suyu zehirlemesini önlemek için
yeryüzü ile bağlantısızdır. Yeraltı yerleşimlerinin birbirine tünellerle
bağlandığını iddia etmektense de bugün bunu doğrulayacak bir kalıntıya henüz
rastlanmamıştır.
Tarihçe
Kapadokya Bölgesi'nde
Prehistorik Döneme ait yerleşimler bulunmasına karşın bunla-
rın yeraltı şehirleri
ile ilişkili henüz tam olarak saptanamamıştır. Ancak
Prehistorik Dönem insanlarının hiç olmazsa birkaç odadan ibaret yapay kaya
sığınaklarında barınmış olmaları gerekmektedir.
Orta ve Geç Tunç
Çağı' na ait kaya kabartmalarının ve
yazılı anıtların bölgede sıkça bulunması, ayrıca Hitit şehirlerindeki savunma
sisteminde' Potern' adı verilen yeraltı
geçitlerine sıkça
rastlanması ve ustaca yapılması nedeniyle yeraltı şehirlerinin yapı-
mında ya da
genişletilmesinde Hititlerin de katkısı olduğu kanısı güçlenmektedir.
Hitit şehirlerinde
bulunan gizli tüneller genellikle şehre yapılacak saldırılarda düşmanı pusuya
düşürmek ve onları arkadan çevirmek için kullanılırdı. Bu yerleşim yerlerinin
bir kısmını Hititler
oymuşsa askeri amaçlı olarak oymuşlardır. Bundan dolayı herhangi
bir arkeolojik buluntu
ele geçmemesi normaldir. Ayrıca Hititlerden sonra gelen kavim
lerin de bu izleri
yoketmesi söz konusudur.
Kapadokya Bölgesi'nde
kuvvetli bir Hitit yerleşimi olmamasına karşın bölgedeki tüm antik yerleşimlerde
Hititlerin kalıntılarına rastlamak mümkündür. Bölgede yaşayan Hititlerin yerleşim
amacıyla yumuşak tüfü oyup yaşamaması için hiç bir neden yoktur.
Ayrıca Topada
(Ağıllı) ve Sivasa yazılı anıtlarının hemen yanında yeraltı şehirlerinin
bulunması bu görüşü
desteklemektedir.Özellikle Nevşehir civarında Roma Dönemi'ne
ait kaya mezarları da
yeraltı yerleşiminin hemen yakınında olup onlar gibi geniş alan-
lara yayılmıştır.
Hatta kaya mezar odalarında yer alan nişli klineler yeraltı şehirlerinde
de bulunmaktadır. Bu,
Roma Dönemi halkının da yeraltı şehirlerinin yapımında bir rolü olduğunu
göstermektedir. Yeraltı şehirlerine ait bütün bulgular M.S.5-10. yüzyıl-
lar arasına yani Bizans
Dönemi' ne aittir. Genellikle dini ve
sığınma amaçlı olarak kullanılan yeraltışehirlerinin sayısı bu dönemde
artmıştır. Bizans Dönemi'nde 7.yüzyıl
da başlayan Arap-Sasani
akınları karşısında Kapadokya'da yaşayan Hıristiyan toplu-
luklar sürgü
taşlarını kapatarak kendilerini savunuyorlardı. Düşman ise içerde kendini
pek çok tehlike ile
karşı karşıya kalacağını bildiğinden daha çok su kuyularını zehirle-
yerek yerli halkı
dışarı çıkartmak için çalışıyordu.
Selçukluların da bu
yeraltı şehirlerinden yararlandıkları ve askeri amaçlıkullandıkları
sanılmaktadır. Çünkü Kapadokya Bölgesindeki Selçuklu Kervansarayları bu yeraltı
şehirlerinin 5-10
km.uzağında bulunmaktadır.(Dolayhan Kervansarayı- Til Yeraltı Şehri, Saruhan
Kervansarayı- Özkonak Yeraltı Şehri, Pınarbaşı (Geyral) Yeraltı Şehri
Ağzıkarahan
Kervansarayı)
Yeraltı Şehirleri
hakkında en eski yazılı kaynak Xenephon' un 'Anabasis' adlı kitabıdır
Xenephon, Anadolu' da ve
kafkaslarda yaşayan insanlarınevlerini yerin altına oyduk-ları ve evlerin birbirlerine
dehlizlerle bağlı olduğundan bahsetmektedir. Xenephon M.Ö.4.yüzyılda yaşadığına
göre yeraltı yerleşimlerini en kesin bir şekilde bu döneme
tarihlemek mümkündür.
Bölgedeki en eski ciddi
çalışmayı 1960-1970 yılları arasında yapan Alman Martin Urban ise yeraltı
yerleşimlerini M.Ö.7.-8. yüzyıllara tarihlemektedir.
Sonuçta, elimizdeki
mevcut bilgiler ışığında yeraltı yerleşimlerini bölgedeki ilk mede-
niyetlerle aynı zamana
yani Prehistorik Döneme tarihlemek pek yanlış olmayacaktır.
Çünkü taş
endüstrisini oldukça iyi bilen Prehistorik Dönem insanlarının basit aletlerle
yumuşak tüfü oyması
zor değildir. Bu dönemde bir kaç odadan ibaret olan, Kapadok-
ya'ya gelen değişik
topluluklar tarafından devamlı olarak genişletilen yeraltı yerleşim
leri, bir önceki
kültürün tüm arkeolojik izleri yok edilerek bugünkü halini almıştır.
Ancak unutmamak gerekir
ki yeraltı şehirlerinin en yaygın kullanımı Bizans Dönemi' nde olmuştur.
YERLEŞİM MERKEZLERİ
Kaymaklı yeraltı Şehri
Nevşehir' e 19
km.uzaklıkta, Nevşehir - Niğde karayolu
üzerindedir. 1964 yılında
ziyarete açılan
yeraltı şehri, 'Kaymaklı kalesi' de denilen yerin altında bulunmaktadır.
Antik adı 'Enegüp' olan
Kaymaklı köyünde halk, evlerini yeraltı şehrininyüze yakın tünelinin etrafına
yapmıştır.Yöre halkı halen avlulara açılan bu tünellerden geçerek
yeraltı şehirlerinin
uygun mekanlarını kiler, depo, ahır olarak kullanmaktadır.
Kaymaklı yeraltı şehri
DerinkuyuYeraltı Şehri' nden gerek plan, gerekse kuruluş yö-
nünden
farklıdır.Pasajlar dar, alçak ve eğridir.Halen 4 katı açığa çıkarılmış,
mekanlar
daha çok havalandırma
bacalarının etrafında toplanmıştır. Yeraltı şehrinin 1. katında ahır yer
almaktadır. Bu mekanın küçüklüğü yeraltı şehrinin henüz temizlenmeyen
alanlarında da ahırların varolması gerektiğini gösterir. Ahırın solundaki sürgü
taşlı bir geçit vasıtasıyla kiliseye geçilir. Bu koridorun sağ tarafında günlük
yaşam yeri olarak oyulmuş odalar bulunmaktadır. 2.kattaki kilise tek nefli 2
apsislidir. Apsislerin önün-
de vaftiz taşı,
kenarlarda ise oturmaya yarayan platformlar yer alır. Bu kattaki mezarlık alanının
kilisenin hemen yanında olması dini özellikleri olan kişilere ait
olduğu fikrini
güçlendirir. Bu katta ayrıca oturma mekanları da mevcuttur. Yeraltı şehrinin en
önemli mekanları 3. kattadır. Bu miktarda erzak depoları, şirahaneler ve mutfakların
bulunduğu bu kattaki çok çukurlu andezit taş oldukça ilginçtir. Son araştırmalar
neticesinde bakır cevherini öğütmede kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu taş
dışarıdan getirilmeyip yeraltı şehrinin inşası esnasında açığa çıkan
tüflerin altındaki andezit lavlarındandır. İhtiyaç duyulduğu için işlevine uygun
olarak 57 adet kırma ezme çukurları açılmıştır. Yaklaşık 10cm. boyutundaki
bakır cevheri çukurları içine konur. Kırma taşı ile kırılarak ergitmeye hazır
hale getirilir. Bu teknik Prehistorik
Dönemlerden beri bilinen
bir yöntemdir.
Kaymaklı Yeraltı
Şehrine getirilen bakır büyük olasılıkla Aksaray - Nevşehir arasın-
daki bir ocaktan
getirilmiştir.(Bu ocağı Kapadokya Bölgesi' nin en eski yerleşimlerin-
den biri olan Aşıklı
halkı da kullanmıştır.)
4.katta yeralan
şırahanelerde bol miktarda erzak depolarının ve küp yerlerinin bulunması bu yeraltı
şehrinde yaşayan halkın düzenli bir ekonomileri olduğunu gös-
terir. Yeraltı şehri
henüz tam olarak temizlenmemesine ve sadece 4.katının açığa çıkarılmasına
rağmen, bölgenin en büyük yeraltı yerleşimlerinden biri olduğu kesindir.
Çünkü küçük bir
alana yayılan erzak depolarının sayısı gözönüne alındığında burada çok
sayıda insanın yaşamış olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Nevşehir - Niğde
karayolu üzerinde Nevşehir'e 29 km.uzaklıktadır. Derinkuyu Yeraltı şehrinin
derinliği yaklaşık 85m.dir. Bu yeraltı şehri bir yeraltı şehrinde bulunan tüm
özelliklere sahiptir.( ahır, kiler, yemekhane, kilise, şırahane v.s.) Ayrıca 2.katta
mis -
yonerler okulu
bulunmaktadır. Geniş bir alan olan okulun tavanı yeraltı şehirlerinde pek
rastlanmayan beşik tonoz ile örtülüdür.
Salonun salondaki
mekanlar çalışma odalarıdır. Yeraltı şehrinin 3 ve 4. katlarından sonra merdivenle
doğrudan doğruya derinlemesine inilmekte ve alt katta bulunan haç planlı kiliseye
ulaşılmaktadır.
Yeryüzü ile
bağlantısı bulunan 55m. derinliğindeki havalandırma bacası,aynı zamanda
su kuyusu olarak da
kullanılmaktadır. Alt kata kadar uzanan kuyulardan her kat yarar-
lanamaz, ayrıca istila
anında zehirlenmeyi önlemek için bazı kuyuların ağzı yeryüzü ile
bağlantısızdır. 1965 yılında Derinkuyu Yeraltı şehrinin halen yüzde onu
gezilebilmektedir.
Mazı Yeraltı Şehri
Antik adı ' Mazata '
olan Mazı köyü, Ürgüp' ün 18 km. güneyinde, Kaymaklı Yeraltı Şehri' nin ise 10 km.doğusundadır. Vadininher iki dik
yamaçlarında Erken Roma Dönemi' ne ait kaya mezarları bulunmaktadır. Platoda ise çok
sayıda Bizans Dönemi'
ne ait mezarlar yer
alır.
Yeraltı şehri, derin vadide yer alan Köyün
batı dik yamacına oyulmuştur. Değişik yerlerde 4 giriş tespit edilebilmiştir, asıl
giriş düzensiz taşlardan örülü bir koridorladır.
Girişin tam
karşısında sütunlu mekan ahırdır. Yeraltı yerleşiminin geniş alanlarına yayılan
ahırlar, diğerlerinden farksızdır. Ancak bir ahırın ortasında kayadan oyulmuş,
hayvanların su içmesini
sağlayan yalak bulunması diğerlerinden farklı özelliğidir. Ahırların çok sayıda
olması hayvansal üretimin bolluğunu dolayısıyla refah seviyesinin yüksek olduğunu
gösterir.
Ahırların arasında
kalan bir mekan şırahane olarak kullanılmıştır. Tavan kısmında moloz taşlardan
örülmüş üzümleri aşağıya doğru dökmeye yarayan bir baca yer alır.
Ahırlardan kısa bir
koridor vasıtasıyla yeraltı şehrinin kilisesine ulaşılır. Bu mekanın
girişi sürgü taşı
ile kapatılabilmektedir. Kilise apsisi, Kaymaklı Yeraltı Şehri' ndeki
kilisenin aksine uzun
kenar köşesine oyulmuş, fasatı kabartmalarla süslenmiştir.
Özkonak Yeraltı Şehri
Avanos' un
14km.uzağında yer alan yeraltı şehri, İdiş Dağı' nın kuzey yamaçlarına volkanik
granit bünyesi tüf tabakalarının oldukça yoğun olduğu yere yapılmıştır.Geniş
alanlara yayılmış olan galeriler birbirlerine tünellerle bağlanmıştır.
Kaymaklı ve Derinkuyu
yeraltı şehirlerinden farklı olarak katlar arası haberleşmeyi sağlayacak çok dar ve
uzun delikler bulunmaktadır. Düzgün oyulmuş odaların girişleri
kapatıldığında
havalandırma da bu dar ( 5cm.) ve uzun deliklerle sağlanmıştır. Yine diğer yeraltı
şehirlerinden farklı olarak sürgü taşından sonra, tünel üzerine ( Düşmana
kızgın yağ dökmek maksadıyla) delikler oyulmuştur.
Özkonak yeraltı
şehrinde Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehrinde olduğu gibi hava bacası, su kuyusu,
şırahane ve sürgü taşları bulunmaktadır.
Tatlarin Yeraltı Şehri
Nevşehir ili, Acıgöl
ilçesinin 10 km.kuzeyinde, Tatlarin kasabasının ' Kale ' olarak adlandırdığı
tepesinde yer alır. Yeraltı şehri ilk olarak 1975 yılında tespit edilmiş, 1991
yılında ziyarete açılmıştır.
Kale mevkiinde yeraltı
yerleşiminin dışında pek çok kilise bulunmakta, ancak bunların büyük bir bölümü
doğal nedenlerle yıkılmıştır. Asıl giriş kapısı yıkılmış olan yeraltı
şehrine batı yönündeki iki mekan sayesinde girilebilmektedir. Yeraltı şehri,
oldukça geniş alanlara yayılmış, ancak küçük bir kısmı temizlenebilmiştir.
Halen iki katı gezilebilmektedir.
Mekanların
büyüklüğü, erzak depolarının sayısının ve kiliselerin çokluğu normal bir
yeraltı yerleşiminden ziyade askeri garnizon ya da manastır kompleksini akla getirir.
Girişten 15 metre
uzunluğundaki kavisli bir koridor vasıtasıyla dikdörtgen planla geniş bir mekana
ulaşılır. Girişteki 1,5 metre çapında ortası delikli bir sürgü taşı bu mekanın
giriş çıkışını kontrol altına alınmasını sağlamaktadır. Sağ taraftaki nişin
içinden aşağıya doğru oyulan ve halk tarafından
'Zindan' olarak adlandırılan mekanda 3 iskelet bulunmuştur.
Tuvaletin de yer aldığı bu ana mekanın sağ tarafında kiler/ mutfak bulunmaktadır.
Bu alanın Roma Dönemi' nde mezarlık alanı, Bizans Dönemi' nde de kiler olarak
kullanılmış olması gerekmektedir. Çünkü bu odadaki nişler, yöre-
deki Roma Dönemi kaya
mezarlarındaki -ölülerin yatırıldığı- nişlerden farksızdır. Ancak daha sonraki
dönemlerde bu nişlerin tabanları oyulmuş ve içine erzak konulmuştur. İkinci
girişte ahır yer alır. Daha önce erzak deposu olarak kullanıldığı şüphesiz olan
bu geniş mekan sütunlarla desteklenmiştir. Tabanında beş adet ambar bulunmaktadır.
Tavan kısmında yeraltı yerleşiminin başka mekanlarına ulaşılabilen havalandırma
bacası yer alır. Birinci büyük mekan ile ikinci büyük mekan dar bir koridorla
birbirine bağlanır. Zikzak biçimli bu koridorda tuzak ve bağlantıyı kesen sürgü
taşı bulunmaktadır.
KAPADOKYA'DAKİ SELÇUKLU ESERLERİ
Anadolu Selçukluları'
nın parlak döneminde Selçuklu Sultanları, yerleşim yerlerini düzenli bir yol
şebekesi ile birbirine bağlatmışlar, köprüler, kaleler, hanlar, kervansaraylar,
medreseler, camiler ve türbeler yaptırmışlardır. Bunlar daha çok sultan,
vezir ve zenginlerin
yönlendirdiği vakıflar tarafından inşa edildiğinden sürekli olarak gelirleri
bulunmaktaydı.
Selçuklular Arap ve
İran sanat ve kültüründen büyük ölçüde etkilenmelerine karşın kendilerine
özgü sanat anlayışına da sahiptirler.
CAMİLER
Ürgüp/ Taşkınpaşa
Camii
Nevşehir, Ürgüp
ilçesinin, Damsa köyü merkezinde yer alan Taşkınpaşa Camii, Karamanlılar Dönemi'
ne aittir. Bugün beyaz badana ile boyanması nedeniyle çirkinleştirilmiş portali
geometrik bezeli bordürlerle süslüdür. Kesme taştan inşa edilmiş Cami, kıble
yönünde 3 nefli, on bir tonozla örtülüdür. Kemerler mermer başlıklı payeler üzerine oturur. Camii' nin üzeri ise düz toprak
damdır.
Halen Ankara Etnoğrafya
Müzesi' nde sergilenen cevizden kakma tekniğinde yapılmış mihrabı bugüne kadar
kalan tek ahşap örnek olması nedeniyle önemlidir. Mihrabın etrafındaki iki sıra
bordür arabesk süsleme ve ayetlerle süslenmiştir.
Niğde Sungur Bey Camii
İlhanlı Sultanı
Ebusaid' in hükümdarlığı zamanında Seyfeddin Sungur Ağa tarafından 1335 yılında
yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış, dikdörtgen Planlı Sungur Bey Camii,
doğu ve güney portalleri ile mihrabının taş süslemeleri Selçuklu Devri
özelliklerini arz eder. Süslemelerde kıvrık dallar arasında arslan, griffon
başları, yırtıcı kuşlar, at, ceylan tasvirleri dikkat çekmektedir. Ayrıca güney
portalinde, kapı kemerinin üzerindeçift başlı kartal tasviri ve her iki portalde yer
alan gotik tarzındaki süslemeler ilginçtir.
Camii, orjinalde üçer
basık kemerle destekli ve üç nefliydi. Daha geniş olan orta nef üç kubbe, yan nefler
ise üçer çapraz tonozla örtülüydü. Camii, 18. yüzyılda yandığından dolayı
üst örtü ağaç direklerle desteklenmiş,orjinal durumunu kaybetmiştir. Halen Niğde Dışarı Camii' nde
bulunan sedef kakmalı ahşap minberinin kitabesinde, camii' nin Büyük Sultan Ebusaid
zamanında, Seyfeddin Sungur Bey' in emriyle, usta Hoca Ebubekir tarafından yapıldığı
yazılıdır. Sungur Bey Camii' nin çift minareli portalinin
olması, gotik ve islam
sanatının birlikte görülmesi nedeniyle ayrı bir özelliğe sahiptir.
Niğde Alaaddin Camii
Klasik Selçuklu
mimarisinin erken örneklerinden biri olan Niğde Alaaddin Camii, Alaaddin Keykubat
zamanında, Abdullah Bin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırılmıştır. Mimarı,
Sıddık Bin Mahmut ile kardeşi Gazi' dir.
Doğu cephesinde bulunan
ve duvar yüksekliğini aşan portali, bezemelerin en yoğun olduğu yerdir. Pek az
boşluk kalacak kadargeometrik (yarım daire, yarım yıldız, sekiz kollu yıldız v.s.)
motiflerle işlenmiştir. Portal nişi 7 sıra mukarnaslıdır. Niş üzerindeki 3 satırlık kitabe
camiinin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı hakkında bilgiler içermektedir.
Kitabenin iki yanında bulunan iki kabartma araştırmacılar tarafından kadın başı
yada arslan başı olarak yorumlanmaktadır. Basık kemerli giriş kapısının kemer
taşlarının uçları testere dişi biçimindedir. Kuzeydoğu köşesindeki minarenin
yanında,daha küçük ikinci bir portal daha bulunmaktadır.
Camii kareye yakın
dikdörtgen planlıdır. Yapı iki sıradan dörder ayakla üç nefe ayrılır Diğerlerine nazaran daha
geniş olan orta nefin tavanı dört mukarnas sırası ile örülmüş ve burada
aydınlık feneri bulunur.
Mihrap önü tavanı yan
yana üç kubbe ile örtülüdür. Batıdaki kubbe sekiz bölümlü mukarnaslı tromplara
sahiptir. Doğudaki kubbe ise iki pandandif ve iki tromp üzerine oturur. Mihrap nişi beş
köşeli ve mukarnaslıdır.
Alaaddin Camii, taş
işçiliği, orjinal minaresi, iç mekandaki kubbe sayısının artışı ve aydınlık
feneriyle Anadolu Selçuklu camiilerinn en iyi örneklerindendir.
KERVANSARAYLAR
Selçuklu Devri' ndeki
ticarette en önemli üç unsur yol, kervan ve hanlardır. Uzun süren yolculuk esnasında
kervanlar yorgunluklarını gidermek için akşam olduğunda bir handa konaklar,
dinlenirdi. Gerek hayvanların gerekse kendilerinin ihtiyaçlarını giderdikten sonra yoluna
devam ederdi. İlk kez Orta Asya' da Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu Devleti
zamanında görülen kervansarayların kökeni 'Ribat' adı verilen yapılardır. Daha önce
askeri amaçlı olarak inşa edilmiş küçük boyuttaki bu yapılar, gelişerek daha
büyük boyutta inşa edilmeye başlanmış, hem dini amaçla hem de yolcuların
konaklamasında kullanılmıştır.
Özellikle Selçuklu
Sultanlarından II.Kılıçarslan ve I.Alaaddin Keykubat dönemlerinde kervansaray yapımı
çoğalmış, Güzergahların güvenliği devlet tarafından sağlanmıştır.Yolculuk
esnasında zarar gören tacirin zararı da devlet tarafından tazmin edilirdi.Yanibir tür
sigorta sistemi vardı. Gerek iç ticaret gerekse uluslararası ticaret gelişmişti.
Böylece ekonomik açıdan güçlü olan Selçuklular siyasi açıdan da güçlenmişti.
Kervansaraylarda yerli
yabancı ayırt etmeksizin herkese 3 gün boyunca yiyecek, verilirdi. Ayakkabılar tamir
edilir, fakirlere de yeni ayakkabı verilirdi. Hastalar tedavi edilir, hayvanların
bakımı yapılır, gerektiğinde de nallanırdı. Dini ibadetlerini, genellikle avlunun
ortasında bulunan ' Köşk Mescid' adı verilen mekanda yaparlardı. Genelde avlunun ortasında yer
alan Köşk Mescit, kervansarayların en önemli bölümüdür. Kemerli bir kaide üzerine
oturur. Avlunun etrafındaki mekanlar ise yatakhane, depo,hamam, tuvaletlerden
oluşmaktadır. Bu mekanlardaki ısınma, mangal ya da tandırlar sayesinde, aydınlatma
ise mum ve kandillerle sağlanıyordu. Tüm bu hizmetleri doktor,imam, hancı, erzak
memuru, veteriner, atlı haberci, nalbant ve aşcıdan oluşan kervan-saray görevlileri
yerine getirirlerdi.
Kapadokya bölgesi'ndeki
kervansaraylarda, yapı malzemesi olarak volkanik orjinli kesme taş kullanılmıştır.
Duvarları güvenlik açısından kalın bir sur duvarı gibidir. Selçuklu taş
işçiliğinin en güzel örnekleri 'Taç Kapı' adı verilen girişlerinde görülür.
Ejder, Arslan ve bitkisel motifler yoğun bir şekilde yapılmalarına karşın Kapadokya
Bölgesi' nde daha
çok geometrik bezemeler tercih edilmiştir. Kale kapısı gibi sağlam olan kapıları
demirden yapılmıştır.
Bir günlük yol
mesafesinde inşa edilmiş ( 30-40 km.)olan kervansaraylar, Antalya- Konya - Aksaray-
Kayseri yönünden Erzurum- Tebriz'den geçerek Türkistan' a ; Karadeniz kıyılarından
Amasya -Tokat- Sivas- Malatya- Diyarbakır üzerinden Irak'a kadar uzanırdı.
Kapadokya Bölgesinde yer
alan kervansaraylar da doğu-batı, kuzey-güney yollarının kesiştiği yerde
bulunmasından dolayı özellikle Kayseri ve Aksaray güzergahı arasında bunların en
güzel örneklerini görmek mümkündür.
Aksaray Sultanhanı
Aksaray-Konya karayolu
üzerinde Aksaray' dan 40 km.uzaklıkta, aynı adı taşıyan kasabadadır. 1228 yılında
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad tarafından yaptırılan kervansaray, Selçuklu
kervansarayların en güzellerinden biridir. Ortasında köşk mescidi bulunan dikdörtgen
avluya muhteşem taç kapıdan girilir. Avlunun sağında revaklar, solunda depo ve odalar
bulunur. Avlunun solunda ikinci bir taç kapıdan ahıra girilir. Burası sekizlerden
dört sıra 32 ayakla birleşen sivri kemerlere dayanan tonozlarla örtülüdür. Bu
kısmın aydınlanması dıştan koni içten kubbe olan 'Fener' in pencereleriyle
sağlanır.
Ağzıkarahan
Aksaray- Nevşehir
karayolunun 15.kilometresinde bulunan han, Selçuklu kervansaraylarının en iyi
korunanlarındandır. Yapımına 1231 yılında Alaaddin Keykubat zamanında başlanmış,
oğlu Keyhüsrev zamanında tamamlanmıştır. Taç kapının karşısında 4 kemer
üzerine kurulan köşk mescit bulunur. Ağzıkarahan' ın kapalı bölümü diğer
sultanhanlarında olduğu gibi taç kapının karşısında değil; yanda girişin
solundadır.
Saruhan
Nevşehir' in Avanos
ilçesinin 5km. güney doğusunda Ürgüp' ün ise 6 km. kuzeyinde, Damsa vadisinde yer
alır. Han, Doğu- Batı bağlantısındaki Aksaray- Kayseri
güzergahındadır.II.İzzettin Keykavus zamanında-belki de onun tarafından 1249
yılında yaptırılan Saruhan 2000 m2lik bir alanı kaplamaktadır.
Saruhan'da yapı
malzemesi olarak sarı, kırmızımsı pembe ve açık kahverengi, oldukça düzgün kesme
taşlar kullanılmıştır. Gerek anıtsal portalin, gerekse iç portalin kapı
kemerlerinde iki renkli taşlar kullanılmış, böylece dekoratif bir görünüm
sağlanmıştır.
Üst kısımları kısmen
yıkılmış olan dış portalde diğer sultanhanlarında olduğu gibi daha çok geometrik
süslemeler tercih edilmiştir. Kubbeli köşk mescidi ise diğer kervansarayların aksine
anıtsal portalin üzerine yapılmıştır. Avluya bakan mescit kapısı mukarnaslı
troplarla süslüdür. Geniş avlunun solunda çeşmeli bir revak, sağında ise konaklama
ve hamama ait mekanlar yer alır. Revaklarda kullanılan bazı taşların üzerindeki
küçük çizgiler taş ustalarının özel işaretleridir. Hayvanların ve seyislerin
konakladığı holü Aksaray Sultanhanı ve Ağzıkarahan holunun benzeridir.
Pandantifleri üzerine
oturan aydınlık kubbesi oldukça sadedir.
Üst kısımları yer yer yıkılan Han, 1991yılında
restorasyonu tamamlanarak orjinal haline getirilmiştir. Sultanhanların en son
örneklerinden olan Saruhan' dan sonra Selçuklu Sultanları han yaptırmamışlardır.
MEDRESELER
Selçukluların kültür,
bilim ve sanat konularında elemanların yetiştirildiği yapılardı. Bugünkü orta ve
yüksek öğrenimle aynı düzeyde eğitim veren medreselerde öğretim dört ana dalda
yürütülürdü: Din ve hukuk, dil ve edebiyat, felsefe ve temel bilimler. Belli bir
öğretim süresi yoktu. Kitap bitirme söz konusu olduğundan öğrenciler farklı zamanlarda
öğrenimlerini tamamlardı. Eğitim sabah namazından sonra başlar, öğle namazına
kadar devam ederdi. Öğrenciler daha sonra avlu etrafındaki çalışma hücrelerine
çekilirlerdi. Genellikle salı, perşembe ve cuma günü tatil yapılırdı.
İlk medreseler camilere
ve mescitlere bağlı, onların yanında ya da
içinde öğretime ayrılmış özel yerlerdi. Daha sonra Selçuklu sultanları kendi
adlarına olduğu kadar eşlerinin adına da -çoğu tıp alanında öğrenim veren
medreseler inşa ettirdiler.
Araştırmacılar,
medrese mimarlığının kökenini Mısır' a ve Orta Asya' ya bağlarlar. XII.yüzyıldan
itibaren görülen Anadolu Selçuklu Medreseleri,
açık ya da kapalı avluludur. Açık avlulu medrese tipi ise en yaygın olanıdır.
Bunlarda tek, çift, üç ve
dört eyvanın yanı
sıra avlu yerine, büyük bir kubbeyle örtülü merkezi bir mekanın bulunduğu
medreseler de ikinci temel tipi oluşturmaktadır.
Kapadokya Bölgesi' ndeki
önemli medreseler Kayseri' de Hunat Hatun Medresesi, Gıyasiye medresesi Nevşehir' de
Taşkınpaşa Medresesi' dir.
Taşkınpaşa Medresesi
Ürgüp- soğanlı yolu
kenarında, Ürgüp' ün 20 km. güneyindeki Damsa ( Taşkınpaşa )köyündedir.
Karamanoğulları'na ait Medrese, 22.60x23.85m. ölçülerindedir.
Portali, mescitteki
mihrabı, kapı ve pencereleri düzgün kesme taşlardan duvarları ise moloz taşlarla
örtülüdür. Üst örtüsü tamamen yıkılmış olmasına karşın girişin hemen
solundaki merdivenlerden en az iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Batı taraftaki
portalinde görülen zengin taş işçiliği klasik Selçuklu üslubundadır. Portal,
tamamen geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür. Girişin üstünde yer alması
gereken kitabesi kayıptır. Basık
kemerli girişin hemen sağında medresenin mescidi bulunur. Mihrabı portalde olduğu
gibi zengin bitkisel motiflerle süslüdür. Üst kısım palmet dizileri, çift sıra
bordürü ise bitkisel motiflerle bezelidir. Dikdörtgen planlı üzeri açık avlunun
etrafında birbirinden bağımsız mekanlar yer alır.
TÜRBELER
Arapça ' üstü kubbe
ile örtülü mezar'; Farsca' da çatısı kubbe biçiminde olan yapı' anlamında olan
türbeler, sultanlar, emirler gibi önemli kişiler için yapılmış mezar anıtlardır.
Türkistan' daki Türklere ait çadır sanatından esinlenerek mimariye uygulanmıştır.
İslam öncesinde değişik ölü gömme gelenekleri olmasına karşın ölü önce
yıkanır, daha sonra kefen giydirilirdi. Tabuta konan ceset ilkbahar ya da sonbaharda toprağa
gömülmek üzere mumyalanarak çadırlarda bekletilirdi. İşte bu gelenek, anıtsal
türbe yapılarının doğmasına neden olmuştur. İlk örnekleri tuğladan ya da taştan
yapılan türbeler, daha sonra sadece kesme taştan yapılmışlardır. Ancak hem taş hem
de tuğlanın birlikte kullanıldığı türbeler de çoğunluktadır. Birbirlerinden
bağımsız inşa edildikleri gibi cami, medrese kompleksleri içine de inşa
edilmişlerdir. Türbeler genellikle iki katlıdır. Merdivenle inilen alt kat türbenin
kaidesini oluşturur. Ölünün mumyalanarak toprağa ya da lahite konulduğu hücre
biçimindeki mezar odası burasıdır. Ziyaret ya da ibadet için kullanılan bu odada
mihrap nişi olduğu gibi sembolik bir lahit de bulunabilir. Doğu, Batı, Kuzey
yönünden olan gösterişli kapısına tekli ya da karşılıklı merdivenlerle
ulaşılır.
Plan açısından dışta
ve içte farklılıklar arzedebilen türbeler, çokgen, silindirik gövdeli olabildikleri
gibi, kare kare planlı örnekleri de bulunmaktadır. Ancak kare planlı örnekler, XIII.
yüzyıldan sonra görülür. Üst örtüsü iç kısımda kubbe, dışta ise konik veya
piramidal çatılıdır. Yapının dış yüzeyi, kapısı, pencereleri, saçak ve
çatısında oldukça zengin geometrik ve bitkisel süslemeler görülür.
Kapadokya Bölgesi' ndeki
önemli türbeler, Kayseri'de Döner Kümbet, Hunad Hatun Türbesi, Çifte Kümbet;
Niğde' de Hüdavent Hatun Türbesi, Ürgüp'te Taşkınpaşa Türbesi ve Altı kapılı
Türbe' dir.
Döner Kümbet
Kayseri'de bulunan Döner
Kümbet' in, 1276 ya da daha sonra yapıldığı sanılmaktadır.
Kapı üzerindeki iki
satırdan oluşan mermer kitabede Şah Cihan Hatun için yaptırıldığı yazılıdır.
Tamamen kesme taştan yapılan türbenin tabanı
kare planlı, dış yüzeyi on iki köşeli, iç kısmı ise silindir biçimindedir.
Anıtsal bir çadırı andıran Döner Kümbet' in çatısı üzeri kabartmalarla süslü
konik olarak inşa edilmiştir.
Portal cephesi üstünde
insan başlı, kanatlı iki pars figürü arasında çift başlı kartal kabartması yer
alır. Portalin solunda hurma ağacının üstünde çift başlı kartal ve iki tarafında
birer arslan sağında ise hurma ağacı kabartması bulunmaktadır.
Hüdavent Hatun Türbesi
Niğde' de Selçuklu
mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Türbe, Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin
Kılıçarslan' ın kızı Hüdavent Hatun adına Anadolu' daki İlhanlı egemenliği
sırasında 1312 yılında yaptırılmıştır.Türbe yaklaşık 80 cm. yüksekliğinde
sekizgen tabanlı, tavan ile gövde arası bir sıra mukarnas sıralı, sekizgen gövdeli
ve onaltıgen başlıklıdır.
İki taraflı, üç
basamaklı merdivenle ulaşılabilen giriş portali, Türbe' nin doğu cephesindedir.
Kapının her iki yanında yer alan üzeri geometrik motiflerle süslü sütun ve
başlığı yüksek kabartma olarak yapılmıştır. Aynı tipteki sütunlar gövdenin her
köşe-sinde de yer alır. Üst kısımlarda
sekizgen gövde dışa doğru kırıklık yaparak ikiye bölünmüş; böylece sekizgen
plan onaltıgene dönüştürülmüştür.
Türbe' de yüksek ve
alçak kabartma olarak yapılmış, arslan, çift başlı kartal, karışık varlıklar ve
bitkisel motiflerin arasına gizlenmiş insan tasvirleri dikkati çekmektedir.
Türbedeki dört arslan
tasvirinden ikisi güneybatı cephesinde, yüksek kabartmalı, simetrik, arka ayakları
üzerine oturur vaziyette; diğer ikisi ise batı cephesinde, alçak kabartmalı,
birbirinin aksi yönde yürür durumdadır. Çift başlı kartal kabartması türbenin
batı tarafında çatıya geçişi sağlayan tabur kısmındaki kemerli niş içine
yapılmıştır.
Kanat uçlarının ejder
biçiminde olması tipik Selçuklu stili özelliğidir.
Dört karışık varlık
ise, ikisi türbenin güneybatı cephesindeki pencere kemerinin üstüne, diğer ikisi ise
kuzey cephesindeki pencere üzerine birbirine simetrik olarak yerleştirilmiştir.
Başları insan gövdeleri ise kuş biçiminde işlenmiştir.
Bu motifler Orta Asya
Şaman inançlarına göre yeraltı ve gökyüzü yolculuğunda insanlara refakat eden
kuş şeklinde koruyucu yaratıklardır.
KAPADOKYA SİVİL MİMARİSİ
19. Yüzyıl Kapadokya
evleri yamaçlara, ya kayaların oyulması suretiyle ya da kesme taştan inşa
edilmişlerdir. Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından
dolayı ocaktan çıktığında yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava
ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine
dönüşmektedir. Kullanılan malzemelerin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı
yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek
avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış
kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veyarozet motifleriyle süslenmiştir.
Evlerin kat aralarında
bulunan konsolların araları bazen tek bazen de 2-3 sıralı rozet, yıldız, palmet,
yelpaze, fırıldak ve stilize bitki motifleriyle doldurulmuştur.Çoğunlukla konsolların yüzeyi perde
püskülünü andırır yüksek kabartma motifleriyle kaplıdır.
Evlerin pencereleri
ikişer veya üçerli olup etrafları daha çok stilize bitki motifleriyle süslüdür.
Pencereler 'kanatlı' ve 'giyotin' tarzda olmak üzere iki tiptir.
Her iki tip evlerde çok
sayıda oturacak odalar, mutfak, kiler, depo, tandır, şarap-pekmez yapma bölümleri
v.s.bulunmaktadır. Misafir odalarındaki nişlerde sıva üzerine boyalı bezemeler
bulunmakta; genelde püsküllü perde motifinin altında çiçek doldurulmuş kulplu
vazolar, su dolduran veya taşıyan bayanlar resmedilmiştir.
Yöresel mimarinin en
ilgi çekici örnekleri 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir.
Bu ilginç mimari gelenek, Ürgüp, Ortahisar, Mustafapaşa, Uçhisar,Göreme, Avanos,
Kayseri sınırları içindekiGüzelöz ve Hemen yanındaki Başköy, Ihlara Vadisi
civarında Güzelyurt başta olmak üzere tüm Kapadokya kasaba ve köylerinde de
görülebilmektedir.
KAPADOKYA
GÜVERCİNLİKLERİ
İslam inancında
güvercin, aileye bağlılığın ve barışın, hıristiyanlıkta ise Tanrı' nın ruhu'
nun simgesidir.
Hemen hemen bütün
vadilerin yüksek kısımlarına ya da peribacalarının üst kısımlarına inşa edilen
güvercinliklerin yönleri genellikle vadilerin doğu ya da güney tarafına bakmaktadır.
Güvercinler, kursaklarına doldurdukları tahıl tanelerini sindirebilmek için sık sık
su içme gereksinimi duymalarından dolayı 'Su pınarlarının koruyucu kuşu'
olarak da anılırlar. Bu
nedenle güvercinliklerde su kaynaklarına yakın yerlere inşa edilmişler.
Kapadokya Bölgesi' nde
yer alan güvercinliklerin büyük çoğunluğu 19.yüzyılın sonları 20.yüzyılın başlarına
tarihlenmekle birlikte, 18. yüzyılda yapılmış örneklere rastlamak da mümkündür.
Pek çoğumuzun dikkatini çekmeyen bu küçük yapılar, Kapadokya Bölgesi' nde oldukça
nadir olan İslam resim sanatını göstermesi açısından önemlidir.
Güvercinliklerin
yapılış nedeni etinden ziyade gübresinden yararlanmak içindir. Yöre çiftçileri
tarafından nesilden nesile bağ ve bahçelerde verimi artırmak i.in güvercin gübresi
kullanılmış, bu nedenle çok sayıda güvercinlik inşa edilmiştir.
Güvercinlikler inşa
edilirken 5-10 metre kareyi geçmeyen bir odacığın 3 kenarına 4-5 sıra halinde kuşların tünemesi ve
yumurtlaması için küçük nişler (oyuklar) açılmış. gerektiğinde de boydan boya
ahşap tünekler konulmuştur. Bu işlem fasatı yıkılan bazı güvercinliklerde kolayca
izlenebilir. Güvercinlikler vadi seviyelerinden oldukça yükseğe inşa edildiklerinden
ya içten oyulan bir tünel vasıtasıyla ya da merdivenler sayesiyle
ulaşılabilmektedir. Başka tip güvercinlikler de manastır veya kilise olarak
yapılmış kaya oyma yapıların girişleri ve pencere boşlukları kapatılarak
kullanılmış olanlardır. Çavuşin Kasabası yakınlarındaki Çavuşin (Nicephorus
Phocası) Kilisesi,Göreme' de Kılıçlar (Kuşluk) Meryemana Kilisesi ve Karşıbucak
Vadisinde yer alan kiliseler buna en iyi örnektir. Bugün güvercinlik olarak
kullanılmış manastır ve kilise fresklerinin sağlam kalmasını güvercinlere
borçluyuz. Çünkü bu sayede freskleri olumsuz yönde etkileyen güneş ışınlarından
ve insanlardan uzak kalmışlardır. Zira insanlar, güvercinliğe yılda sadece bir kez
güvercin gübresini almak için girmekte, daha sonra duvarı tekrar inşa ederek terk
etmektedirler.
Güvercinliklerin dış
yüzeyi genelde yöresel sanatçı tarafından zamanın geleneğine ve sosyal yaşamına
uygun olarak zengin bir bezeme ile süslenmiş; kullanılan boyalar da ağaçlar,
çiçekler, yabani otlar ve demir oksit içeren topraktan elde edilmiştir. Ayrıca
güvercinliklerde
oldukça yaygın kullanılan kırmızı renk, bölgeye has ' Yoşa ' adıyla tanınan bir
toprak/çamur türünden elde adilmiştir. Yöre halkının ifade ettiğine göre beyaz
boya, alçı ve yumurta akının karışımından yapılmakta, bu sayede güvercinlere ve
güvercin yumurtalarına ulaşmak isteyen
sansar, tilki, gelincik v.s.gibi hayvanların ayaklarını kaydırarak tırmanmalarını
güçlendirmektedir. Uçhisar Kalesi'nin batı tarafında yer alan güvercinliklerin
büyük bir kısmına ise güvercini yırtıcı hayvanlardan korumak için kolay bir yol
olan teneke veya çinko levhalar çakılmıştır.
Çok renkli boya ile
süslenmiş güvercinliklerde yer alan motiflerde yöre sanatçılarının duyguları,
düşünceleri, mesajları ve yaratıcılığı gizli. Yüzden fazla motifin üzerinde
tespit edilebilen süslemeler, 18. ve 19. yüzyıda yaşamış Kapadokyalı
sanatçıların basit, ancak mistik anlamlı olan motifleri tercih ettiklerini gösterir.
Göreme, Çavuşin ve Zelve vadilerindeki güvercinliklerin hemen hepsinin sağ ve sol
kenarlarında yer alan çark-ı felek motifleri, Anadolu' da görülen en eski
motiflerdendir. Tarihsel açıdan dört rüzgar tanrısını temsil etmiş olmasına
karşın günümüzde dönen dünyayı, dönen kaderi, feleğin ve aşkın çemberini
simgeler. Üstünde kuş tünemiş hayat ağacı ve nar motifleri de çark-ı felek
motifleri gibi yaygındır. Şaman geleneklerinden kaynaklanan hayat ağacı, öteki
dünyaya geçişi sağlayan yol, üzerinde yer alan kuşlar ise ağaca bekçilik yapan ve
bu yolculukta eşlik eden yaratıklardır. Cenneti, bolluğu ve bereketi temsil eden nar
ise Anadolu'da tarih boyunca kutsal bir meyve olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda
evliliğin devamlı olacağına, ailenin zengin, çocuklarının çok ve uzun ömürlü
olacağına işaret eder. Yukarıda bahsedilen motiflerin yanı sıra bazı
güvercinliklerde Eski Türkçe ile yazılmış kitabeler de yer almaktadır. Genelde
güver-cinliğin yapıldığı tarih, ' Maşaallah ' ve ' Allah ' kelimeleri, nadir de
olsa güvercinliğin
sahibinin kimliği ve
mesleği belirtilmektedir.
Kapadokya Bölgesi
güvercinlikleri en yoğun biçimde Uçhisar civarındaki vadilerde, Göreme- Kılıçlar
ve Güllüdere Vadilerinde, Ürgüp Üzengi vadisinde, Ortahisar Balkan deresi ve
Kızılçukur vadisinde, Nevşehir yakınlarındaki Çat vadisinde ve Kayseri sınırları
içindeki Soğanlı vadisinde bulunmaktadır.