Tanıtım Çalışanlar Veriler Eğitim Önemli Bilgiler Linkler Kapadokya Açılış Sayfası |
ÇOCUĞUN GELİŞİMSEL DÖNEMLERİ
VE ÖZELLİKLERİ BİLİŞSEL
GELİŞİM - ZİHİNSEL GELİŞİM BİLİŞSEL
GELİŞİM İki
Beş Yaş Arasında Bilişsel Gelişim : Bu devrede daha önce kazanılan iç
temsil süreçleri daha karmaşık ve çok yönlü olmaya başlar. Çocuk bu devrede
kelime kullanmaya ve ilkel bir düzeyde ilk olarak bir sembol ile bu sembolün temsil
ettiği nesne arasındaki ilişkiyi anlamaya başlar. Çocuk iç temsilden başka bir
deyişle kelime, kavram ve sembollerin verdiği zenginlikten faydalanarak oyun yaşamına
yeni zenginlikler getirir. Örneğin; bir ağaç dalını at gibi kullanmaya, ana-baba
rollerine girerek arkadaşlarıyla yetişkin ilişkilerini taklit oyunları oynamaya
başlar. Bu sembolik, hayali ve oyunsal maceralar sayesinde çocuk yavaş yavaş gerçek
yaşama hazırlanır. Çocuğun bu yaşta becerdiği önemli adımlardan biri nesneleri
kategorilere ayırmayı öğrenmesidir. Nesnelerin büyüklük, renk, biçim gibi belirli
duyusal özelliklere göre sınıflandırması, nesnenin değişmezliği aşamasından
sonra kendini gösterir.Beş yaşına ulaştığında çocuk, bir nesneyi ayrı,
bağımsız bir nesne olarak değil, o nesnenin ifade ettiği sınıfın bir temsilcisi
olarak görebilir. Piaget’e göre dil gelişimi, çocuğun bilişsel gelişiminin
belirli bir aşamaya ulaşmasının doğal sonucudur.Bilişsel gelişimin temelinde dil
gelişimi değil, aksine dil gelişiminin temelinde bilişsel geliim yatar. Beş
Oniki Yaş Arası Bilişsel Gelişim : Doğumdan 2-3 ay sonra nesnelerin yok
olduğunu düşünen çocuk, 12 ay civarında nesnelerin değişmez olduğu aşamasına
ulaşır. Beş yaşına doğru çocuk nesneleri zihinsel olarak temsil eder ancak bu
kavramlar ve semboller üzerinde zihinsel işlemler yapamaz. Çocuk yedi yaşına doğru
yaklaştıkça toplama, çıkarma gibi bilişsel işlemleri yapmaya başlar. Bu dönemde
çocuk olayları başkalarının gözünden görmeye başlar. Bu yaş evresinde çocuk iki
önemli beceriyi geliştirir. Becerilerinden biri sınıf
içerme becerisidir, başka bir deyişle bir sınıfa ait olan nesnelerin, başka
bir sınıfın alt dizisi olabileceğini çocuk anlar. Örneğin köpekler hayvanlar
sınıfının bir alt dizisini oluşturabilir. Çocuğun kazandığı ikinci önemli
beceri daha önceki evrede ancak nesnelere dokunarak gerçekleştirebildiği sınıflama
sürecini sembolik olarak yapabilmesidir. Bu
evrede çocuğun bilişsel alanda başardığı değişiklikler 3 temel grupta
toplanabilir : 1. Çocuk nesnelerin ve
olayların renk, biçim, yükseklik gibi dış duyusal özelliklerinin baskısından
kurtulup, onların kitle, hacim, sayı gibi iç özelliklerini kavrayabilecek hale gelir.
Bu değişiklikler çocuğun cinsiyet anlayışında, sayı kavramının gelişmesinde,
mekan ilişkilerini kavramasında kendini gösterir. 2. Okul çağındaki bir
çocuk bir olayı diğer insanın gözüyle görebilmeyi zamanla daha iyi becermeye
başlar. Bu dönemde çocuğun düşünce tarzı Piaget’e göre ego merkezli
(egocentric) düşünce tarzıdır. Ego merkezli olmaktan kurtulup, diğer
kişinin gözüyle dünyayı görebilmek çocuğun sosyal ilişkilerinde yeni bir aşamaya
yol açar. 3. Çocuk dış dünyadaki
nesnelerin yerine kafasında geliştirdiği semboller ve zihinsel operasyonlar
aracılığı ile işlemler yapmaya başlar. Gördüğü nesneleri sınıflar,
aralarındaki ilişkileri gözler ve dış dünyada bir değişiklik yapmadan kendi zihin
dünyasında o yaşa göre oldukça karmaşık zihinsel buluşlara ulaşır. 12
- 18 Yaş Arasında Bilişsel Gelişim : Formel operasyonlar evresine gelen bir
birey artık yetişkin dünyasıyla tam bir iletişim içine girmeye hazırdır, çünkü
bilişsel gelişimin en son aşamasına gelmiştir. Formel operasyonlar gelişirken
bireyin kişilik yapısıda gelişir ve bireyin ahlak anlayışında olduğu kadar kendini
algılayışında da temel değişiklikler yer alır. Bu düzeye ulaşan bir çocuk,
belirli bir sorunu çözebilmek için değişik hipotezler geliştirir ve her hipotezi
birer birer dener. Çocuğun düşüncesine ve sorunlara yaklaşmasına bir düzenlilik,
formel yapı, akıl yürütme süreci gelmiştir. Mantıksal
düşüncenin kendini gösterdiği düşünce tarzlarından biri tümdengelimdir. Tümdengelim
düşünme tarzında belirli bir
genelleme, doğruluğu kabul edilen bir temel düşünce alınır ve bu düşüncenin
doğurduğu olasılıklar bulunur. Bilimsel ve teknolojik bilginin her aşamada gerekli
olduğu endüstrileşmiş ülkelerde, formel operasyonlara dayalı düşünce biçimi,
bireyin eğitimini başarıyla tamamlayıp doktor, mühendis,
bilgi işlem uzmanı gibi başarılı bir meslek sahibi olabilmesi için gereklidir. Kohlberg
ahlaksal düşünmenin gelişmesini, Piaget’nin kuramına dayandırmış ve ahlaksal
düşüncenin gelişmesini gösteren 7 aşamalı bir tablo oluşturmuştur. Bu tablo: 1. Aşama. Cezave İtaat
Yönelimi : Davranış bütünüyle
dışarıdan denetlenir. Dışarıdan gelen emirler, cezalar ve ödüllemeler
davranışın yönünü belirler. Cezalandırılan davranış kötü, ödüllendirilen
davranış iyidir. Gücü elinde tutan otoritenin (yetişkinlerin) her dediği doğrudur. 2. Aşama. Bireysellik, Amaca Yönelik Değiş-Tokuş :
Bireyin gereksinmelerini gideren her şey doğrudur. Karşısındaki ile doğru dürüst
bir alışveriş ve değiş tokuş kurabilmek bir kimsenin doğru yolda olduğunu
gösterir. Bireyler arasındaki anlaşma ve söz vermelere değer verilir. 3. Aşama. İyi Çocuk Yönelimi : Diğerlerini, özellikle kişinin aile üyeleri
gibi yakını olan kimseleri memnun etmek için yapılan hareketler doğrudur. Bireyin
kendisinden bekleneni yaoması en doğru hareket biçimidir. 4. Aşama. Yasa ve Düzen Yönelimi : Çocuğun algılaması aile içi sorunları
aşmış ve tüm toplumu kapsamaya yönelmiştir. Bireyin görevini yapması, yasalara
boyun eğmesi, yasayı temsil eden otoriteyi dinlemesi ahlaksal davranış olarak
görülür. 5. Aşama. Toplumla Sözleşme Yönelimi : Yasalar
önemlidir, ancak bu aşamada yasalar, istendiğinde değiştirilebilen sözleşmeler
olarak görülür. Yasaların amacı toplumun büyük kesimine hizmet edebilmel olduğuna
göre, sırası geldiğinde bu amacı gerçekleştiren diğer seçeneklerin
düşünülmesinde de bir sakınca olmamalıdır. Sözleşme ve anlaşmalar bir kez
yapıldıktan sonra her iki tarafıda bağlayıcı bir özellik taşır. 6. Aşama. Evrensel Ahlak İlkeleri : Bu aşamada bireyin düşünüşünü temel ahlak
ilkeleri belirler. Ahlak ilkeleri ile yasalar arasında çoğu kez bir çelişki
olmadığı için ahlak ilkelerine uyan birey kendiliğinden yasaya uygun davranmış
olur. Ne var ki, yasa ve ahlak ilkeleri arasında bir çelişki olduğuda, bireyin ahlak
ilkelerine uyması beklenir. 7. Aşama. Kutsallıktan Kaynaklanan Ahlak Anlayışı : Bu aşamada birey kendini, içinde yaşadığı
toplumu, insan ırkını aşan evrensel bir düzen kurmaya çabalar ve bu kutsal düzenin
bir parçası olarak her şey ile uyum içinde yaşamaya yönelir. Bu tip düşünüşün
temelinde Mevlana’nın, yaratıcıya duyulan sınırsız sevgi ve bağlılığın
yattığı, “gel ne olursan gel,evimiz gönül evidir, kapısı herkese açıktır”
anlayışı yatar. ZİHİNSEL
GELİŞİM 1. Duyusal Devinim (Motor)
Dönemi (0-2 Yaş) : Çocuğa duyular ve duyu organları yolu ile
ulaşanlar önemlidir.Çevresindeki nesnelere dokununca etkileşimde bulunur, bu dönemde
çocuğun özgür hareketlerine engel olmamak gerekir. Bu dönemde çevresi ile ilişkili
olarak bazı kavramlar gelişir. 2. İşlem Öncesi
Dönem (2-7 Yaş) : Bu dönemde nesnelerin yerini simge alır.
Deneyimlerine göre akıl yürütür. Nesneleri sınıflandırır, oyunlarda simgesel
işlem görülür. 3. Somut İşlem Dönemi
(7-11 Yaş) : Bu dönemde maddenin korunması, ağırlıkların
korunması ilkeleri gerçekleşir. Yani; geniş bir kapta bulunan suyu, uzun bir cam
şişeye doldurduğumuzda, miktarının değişmediğini söylemektedir. Daha önceki
dönemlerde bunu başaramamaktadır. İlkokul yıllarına rastlayan bu dönemde
öğrencinin derslere ilişkin faaliyetlerinin deney, ders levhası, maketler, modellerle
gerçekleştirmesi, ağırlık, alan ve hacim ölçülerinin somut olarak sınıfa
getirilmesi gerekir. 4. Soyut İşlem
Dönemi (11-...) : Bu dönemde çocuk yetişkin gibi soyut
düşünebilir. Ergen bu dönemde tümevarım ve tümden gelim yolları ile düşünebilme
yeteneğini kazanır. Somut işlem döneminden soyut işlem dönemine geçişin nasıl
olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Piaget bunu ergenlik çağının başlarında
görülen nörofizyolojik yapı değişikliğine bağlamaktadır. Bunun yanısıra,
bireyin içinde yaşadığı toplumun toplumsal ve kültürel yapı ve özelliklerinin de
bunda rol oynadığı kabul edilmektedir. PSİKO - SOSYAL GELİŞİM - PSİKOLOJİK GELİŞİM
Erikson,
gelişmeyi insan yaşamının tümünü kapsayan bir süreç olarak görmüş ve ergenlik
çağından sonraki dönemlerin de temel özelliklerini, sorun ve bunalımlarını
tanımlamıştır. Erikson’un “İnsanın Sekiz Evresi” başlığı ile
geliştirdiği dönemler kuramı, normal ve normal olmayan kişilik gelişmesini
açıklamaktadır. Erikson bu sekiz evreyi benlik gelişiminin aşamaları olarak
tanımlamıştır. Her evrede benlik, belli bir takım gelişmeleri tamamlamakta;
sorunları çözmekte ve evreye özgü bir psikososyal bunalımı atlatmaktadır. Evrelerin
adı, benliğin o evrede geçirdiği özgül psikososyal bunalıma verilen addır.
Erikson, her evrede benliğin karşılaştığı bir olumlu benlik öğesi bir de bunun
karşıtını belirtmiştir. Temel güvenin karşıtı temel güvensizliktir. 1.
Temel Güven : Bebekte, toplumsal güven duygusunun ilk
belirtileri beslenme, uyku, sindirim gibi işlevlerde düzen ve rahatlığın
bulunuşudur. Bu dönemde bebek tümden alıcı bir yapıdadır. Bu alıcı yapıya
karşı annenin verici oluşu karşılıklı düzen ve denge sağlamaktadır. Annenin
vermeye hazır oluşu ve bunu istemesi, onun da bu vericilikten birşeyler aldığını
gösterir. Böylece, bebeğin ilk toplumsal başarısı, büyük kaygı ya da öfkeye
kapılmadan, annesinin gözünden silinmesine, bir süre uzak kalmasına dayanabilmesidir.
Böyle bir başarı, bebeğin benliğinde varlığı kesinlik kazanmış bir annenin
olduğunu gösterir. Anne bir süre gözden uzaklaşabilir fakat az sonra gelecektir.
Gözden şu anda silinmesi tamamen yok olması değildir. Demek ki düzenli alma-verme
ilişkisi bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Karşılıklı etkileşen bu
iki organimanın bütünleşmesindeki temel öğeler süreklilik, tutarlılık ve
aynılıktır. Erikson’un görüşünü şöyle özetleyebiliriz : “Çevremdekiler
bana bakıyor, veriyor, varlığımı tanıyor. Onların sürekli, tutarlı ve aynı
kişiler oluşu güvenilir kesinliktedir. Ben verilmeğe değer, güvenilir bir
varlığım.” Bu
dönemin tehlikesi çocuğun yeterli güven duygusu kazanamayışı ve temel güvensizlik
çekirdeğinin büyük oluşudur. Böyle bir durumun örneklerini aile içinde büyüme
olanağı bulamayan çocuklarda görürüz.Çocuğa çok iyi bakım veren fakat
bakıcılarında süreklilik ve aynılık bulunmayan çocuk yuvalarında en önemli sorun,
temel güven duygusunun gelişmemesi ya da yıkılmasıdır. Temel güven ve temel
güvensizlik arasındaki çatışmanın çözümü için gerekli davranış
örüntülerinin geliştirilmesi benliğin ilk görevlerinden biridir. Bu, aynı zamanda
anne-babanın da ilk görevidir.Ama şunu açıkça belirtmek gerekir ki, bebeklik
çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besilerin ya da sevgi
gösterilerinin niceliğine değil, daha çok anne-çocul ilişkisinin niteliğine
bağlıdır. 2.Özerklik
(Autonomy): Birinci yaşın sonunu doğru çocuğun kas ve hareket dizgesi iyice
gelişir. Ayağa kalkmak ve yürüyebilmek, çocuğun anne kucağından çevreye doğru
uzanması; yatay ve bağımlı var
oluştan, dikey ve hareketli, özerk varoluşa geçişin ilk adımlarıdır.Hareket
dizgesinin gelişmesi yanısıra, çocukta işeme ve dışkılama işlevlerini gören
büzgeç kaslar olgunlaşmaktadır. Büzgeç kasların olgunlaşması, işeme ve
dışkılamanın artık isteğe göre yapılabilmesi demektir. Yani çocuk isterse
tutabilir, isterse bırakabilir. Böylece birbirlerine karşıt iki istek, iki eğilim
ortaya çıkmıştır. Çocuk, birbirine karşıt iki istek arasında seçim yapabilme
durumuna girmiştir. Bu durum, insanoğlu için yepyeni bir yetinin gelişmesi demektir;
istemek ya da istememek; yapmak ya da yapmamak. İşte, özerklik duygusu birbirine
karşıt istek ve eğilimler arasında bir seçim yapabilme gücüdür. İşeme ve
dışkılamayı isteyince tutabilme ya da bırakabilme, giderek toplumsal anlam atşıyan
bir çok davranış örüntülerine de geçer ve genelleşir. Bu evrede birbirine karşıt
eş-anlı iki eğilim arasında bir seçim yapabilme yetisigelişmektedir demiştik.
İşte bu evrede, dışarıdan yapılacak denetim ve öğretiler, çocuğun bir seçim
yapma yetisini aşrı uçlara götürmeyecek biçimde güven verici olmalıdır. Bu
evrede, çocuk birbirine karşıt duygu ve eğilimler üzerinde giderek bir denge
kurmayı, seçim yapabilmeyi ve istenç(İrade) yetisini geliştirir. Kendi benliğine
saygısını yitirmeksizin kendi kendini denetleyebilme duygusundan iyi niyet ve onur
duygusu doğar. Özetle özerklik duygusu, bireyin yalnızca ayrılaşmış bir varlık
olduğunun algılanması değildir. Aynı zamanda, karşıt dürtü ve eğilimler
arasında bir seçim yapabilmesi; benlik saygısını yitirmeden, utanç ve kuşkuya
kapılmadan kendi kendisini denetleyebilmesidir. Erikson, Tanrıya inancın kaynağında
temel güven duygusunun bulunduğunu ileri sürmüştür. Toplum içinde “düzen ve
yasa” ilkesinde özerklik ve istenç duygusuna bağlanmıştır. 3.
Girişim : Çocuk 3-4 yaşlarında
beden ve kişilik bakımından hızla büyümektedir. Artık, sanki bir yetişkin gibi
daha sevecen ve rahat; düşünmesinde daha parlak; hareketlerinde daha canlı ve
etkindir. Bu dönemde çocuğun motor gelişmesi hızla olgunlaşırken, cinsel organlara
yönelik ilgileri de artmıştır. Erkek çocuğun davranışlarında fallik-girici
özellikler ağırlık kazanır. Kızda ise ele geçirme ya da çekici oluş gibi
davranış biçimleri gelişir. Çocuğun motor ve zihinsel güçlerinin artışına
bağlı olarak, eylem alanı, istek ve emelleri de genişlemektedir. Bu evre, Oedipus
çatışmasının, Elektra kompleksinin, iğdişlik korkusunun (sünnet) ve yasak-sevi
duvarının algılandığı, kavranıldığı dönemdir. Bu evrede çocuk cinselliğinin
artık yeni bir boyut kazanması, yani eşeysel bir anlam taşıması ile çocuk özel bir bunalım dönemi geçirmektedir. Bu
bunalımın üstesinden gelmek için çocukluk cinselliği artık bırakılmalı; yavaş
yavaş ana ya da baba olma sürecine girilmelidir. Anne ya da baba ile özdeşim yaparak
çocuk benliği gelişir, bir üst-benlik oluşmaya başlar. Çocuk, içinde bulunduğu
toplumun rollerine, işlevlerine, kurallarına göre davranmaya; o toplum için geçerli
araç-gereci, silahı kullanmaya ve kendisinden küçük çocuklara bakım vermeye
yönelir. Çocukta giderek bir törel sorumluluk duygusu gelişir. İşte
çocuğun psiko-sosyal gelişiminin bu ecresinde, cinsel konulara dalması, bitmek bilmez
bir öğrenme merakının ortaya çıkması, bir anne, bir baba yerine geçmeye özenmesi
ve bu doğrultuda emeller beslemesi, girişim duygusunun öncüleridir. Girişim
her eylemin zorunlu bir parçasıdır. Bireyin girişim ve becerme gücü ceza korkusu ve
suçluluk duygusuyla kısıtlanır. Bu tür girişim kısıtlanışı ve suçluluk
duyguları kişinin edilgin, ürkek ve bağımlı kalmasına yol açar. Özetle
çocukluğun 3-6 yaşlarında gelişen olumlu benlik öğesi girişim duygusudur.
Girişim duygusu özerk ve özgür düşünmek, geleceğe yönelik emeller beslemek ve
eyleme geçmek için rahatlık ve güç sağlar. Bu dönemin tehlikesi aşırı
suçluluk duygusunun gelişmesidir. 4.
Çalışma ve Yapıcılık (Industry) : 6-7 yaşlarında çocuk, ruhsal dünyası ile,
artık gerçek yaşama girmeye hazır gibidir. O toplumda geçerli öğrenme alanını
ise, o alanda çalışması ve üretici olabilmesi için gerekli hünerleri
kazanmalıdır. Artık kendi ailesinin koruyucu yatağında değil, toplumun sağladığı
öğrenme ve çalışma alanında kendini göstermek zorundadır. Okul çocuğunun
benlik sınırları içine artık araç gereçler girer. Bu araçları ve gereçleri
kullanabilmek için beceriler geliştirir. Bu
dönemde, çocuğun karşılaşabileceği tehlike, yetersizlik ve aşağılık duygusudur.
Eğer araç-gereç ve öğrenim dünyasına uyum yapamaz ve umudunu yitirirse onları
benimsemeyebilir. Bunun sonucunda aile içi bağımlılığa dönebilir. Bu dönemde bir
başka önemli tehlike de çocuğun öğretilenleri olduğu gibi alması; bunların
dışına çıkamaması ve sonunda öğrendiği teknolojinin kölesi olmasıdır. Böylece
çocuk benliği daralır, özerk ve gelişimci benlik gelişmesi kısıtlanır. 5.
Kimlik (Identity) : Toplumun araç-gereç ve beceriler dünyası ile
iyi bir ilişkinin kurulması ve ergenlik çağının gelmesi ile çocukluk dönemi sona
erer. Gençlik çağı başlar. Ergenlik ve delikanlılık yaşlarında bedenin ve
eşeysel organların hızlı bir gelişimi olur. Bu dönemde delikanlı kendine göre ne
olduğu ve ne olacağı ile, başkalarına göre kendisinin ne olduğu sorularına yanıt
arar. Bu
evrede benlik kimliğinin oluşması, çocukluk çağında yapılmış olan özdeşimlerin toplamından öte bir şeydir. Eski özdeşimler
delikanlının yeni değerlerine ve rollerine uygun nitelik kazandırılarak benimsenir.
Böylece yenileştirilen özdeşimlerle eski özdeşimler arasında bağlar kurulur.
İşte kimlik duygusu benliğin bu bütünleştirme yetisinin artan biçimlerde
yaşanması, kişiliğe yerleşmesidir. Kendi bireysel benliğinde yerleşmiş olan
süreklilik ve aynılık duygusu toplumsal yöndende kazanılır. Erikson’un
kimlik duygusu diye belirlediği duygu, eskiden çekirdek durumda varolan kimlik
duygusu ile, bu dönemde gelişen ve topplumsal anlam yüklenen kimlik duygusunun
bütünleşmesi ve buna bağlı olan güven duygusudur. Kimlik duygusunun cinsel,
toplumsal ve mesleksel ögeleri vardır. Gencin
cinsel yapısı ve yeterliliği konusunda önce bir takım soruları ve kuşkuları
olabilir. Kendi cinsel yapısını, yeterlilik ve gücünü, düşüncede ya da eylemde,
başkaları ile karşılaştırır. Bu konuda başkalarıncada nasıl göründüğünü
merak eder. Kendini sınar, yarışmaya kalkar. Zamanla, sağlıklı gencin bu tür
sınamaları, yarışmaları ve kuşkuları yatışır. Kendi cinsel yapısının ve
yeterliliğinin gerçekçi kabullenilişi ile cinsel kimlik duygusu olgunlaşır. Toplumsal
yönden kimlik duygusu, delikanlının kendi grubu ve toplumu içinde rollerini,
yerini ve değerini tanıması, tanıtmasıdır.Delikanlı kız ve erkekler kendi
grupları içinde çok acımasız olabilirler. Kendilerine benzemeyenleri dışarıda
tutarlar. Bir yandan arkadaşlarının iiçten bağlılığını, sadakatini denerler,
gerçek dostluğu ararlar. Bu evrede görülen aşık olma yalnızca cinsel bir konu
değildir. Delikanlı aşkı büyük oranda, gencin kendi benlik imgesini bir başkasına
yansıtması; onun tarafından nasıl görüldüğünü, nasıl değerlendirildiğini
anlamak ve bu yolla kendi kimliğine tanım bulmak çabasıdır.İşte bunun için
delikanlılık aşkında cinsellikten çok konuşma egemendir. Kimlik
duygusunun gelişmesinde mesleksel uğraşıya
yönelmek ve bir meslek kazanmak için eğitim ve hazırlıklara girmek büyük önem
taşır. Hemen her toplumda kimlikle meslek iç içedir. Bu nedenle, mesleksel kimliğin
kazanılabilmesi için sağlanan eğitim ve iş olanakları ile ilgili sorunlar delikanlı
bocalamasının en belirgin yanını oluşturur. Rolleri ve meslek uğraşları iyi
belirlenmemiş, olanakların kısıtlı olduğu toplumlarda gencin uzun süre bocalaması
kaçınılmazdır. Görülüyor
ki kimlik duygusu, bireyin, soyut olarak kendi benliğinin bilinçli ve bilinç dışı
kabullenişi olduğu gibi, cinsel, toplumsal ve mesleksel yönlerden somut
gelişimlerinininde tamamlanması gerekmektedir. 6.
Yakınlaşma (ıntimacy) : Delikanlılık
döneminden sonra genç yetişkinlik çağı başlar. Delikanlılık döneminde en önemli
sorun kimliğin araştırılması, kimlik duygusunun yerleşmesidir. Bundan sonraki
dönemde yani genç yetişkinlik çağında, artık birey kendi kimliğini bir
başkasının ya da başkalarının kimliği ile birleştirebilmeye hazırlar. Bu yakın
ilişkiler kurma evresidir. Kuşkusuz
eski dönemlerde candan dostluklar, yakınlaşmalar olmuştur. Gençlik çağında
başlayan yakınlaşmanın ise değişik bir boyutu vardır. Burada yakınlaşma,
yakın ilişki kurma derken, bireyin somut birleşmelere, eşleşmelere kendini
bırakabilmesi; bu yakın ilişkilerde özveride bulunabilmesi ve ödünler verebilmesi
anlaşılmaktadır. Asıl
eşeysel (genital) uyum bu evrede gerçekleşir. Delikanlılık çağındaki cinsel
yönelimde çelişik duygular vardır. Psikanaliz kuramı insanlık için iyi cinsel uyumu
bir ülkü olarak ortaya atmışsada bunun nasıl bir uyum olduğunu açıkça
tanımlamamıştır. Erikson, kalıcı toplumsal anlamı olabilecek eşeysel uyum
(genitality) “ütopyasında” şu öğelerin bulunması gerektiğini belirtir : · Karşı cinsten, · Sevilen bir eş ile, · Karşılıklı
doruk-doyuma ulaşabilmesi, · Karşılıklı güven
duygusunun paylaşılabilmesi, · İş, üreme, eğlenme
alanlarında birlikte bir düzen kurulabilmesi, · Yeni yetişecek kuşaklara
yeterli gelişme olanaklarının birlikte sağlanabilmesi. 7.
Üretkenlik (Generativity) : Olgun
insan kendisine gereksinim duyulmasını bekler. Olgun kişininde yetiştirdiği
kuşaklardan desteğe, rehberlğe ve bakıma gereksinimi vardır. Üretkenlik deyince yeni
bir kuşağı oluşturmak ve ona rehberlik etmek anlaşılmaktadır. Üretkenlik kavramı
üretim yapabilme ve yaratıcılık anlamlarınıda içermektedir. Kuşkusuz bir çok
kişiler için sanat, bilim alanındaki yapıtlarda üreticiliğin içinde
sayılmalıdır. Bu evredeki tehlike kısırlık, verimsizlik, durağanlık ve
benliğin yoksullaşmasıdır. Bir bakıma orta yaş çöküntülerinde böyle bir
durağanlık ve benliğin yoksullaşması söz konusudur. Bu tür çökkünlüklerde
üretilmiş ve yetiştirilmiş olan ürünlerden, çocuklardan beklentilerin
gerçekleşmemesi, yetersizlik, yoksullaşma, durmuş olma duygusuna yol açabilir. İşte
bu nedenle, bu evrede olumlu yön üretkenlik, olumsuz yönde durağanlık adını
almaktadır. 8.
Benlik Bütüünlüğü (Ego Integrity) : Yaşlılık
dönemini kapsayan bu evrede, daha önceki evrelerde kazanılmış benlik özelliklerinin
artık iyice olgunlaşması ve birbirleri ile bütünleştirilmesi benliğin en önemli
görevidir. Benlik bütünlüğünün kapsayıcı bir tanımını yapmak güçtür. Bu,
benliğin kendi içinde bir düzen ve anlamın bulunmasıdır. Bu, benliğin yalnız
kendisini değil, tüm insan benliğini özseverliğin ötesinde bir sevişidir. Benlik
bütünlüğü, olumlu olumsuz, acı tatlı yönleriyle bütün bir yaşamın olduğu gibi
kabul edilişidir. Bu, birbakıma geçmişteki yaşantıların tümüyle kendisine ait
olduğunun kabullenişi; geleceğin korku ve endişeyle karşılanmamasıdır. Yaşanmış
olan geçmişin yeni baştan başka türlü yaşanabilmesi için pişmanlıklarla dolu bir
özlem yoktur. Geleceğin ne olacağı bellidir ve benlik bütünlüğüne ulaşmış
kişi sonucu kesin belli olan gelecekten, yani ölümden ürkmez. Benlik bütünlüğü
duygusundan yoksun oluşun belirtisi geçmiş günlerin iyi yaşanmamış olduğu duygusu,
yeni baştan yaşama özlemi ve ölüm korkusudur. Ölüm korkusunda, bireyin biricik ve
bütün yaşamı oluşunun kabul edilemeyişi vardır. Bu çağın tehlikesi, umut
yitimi (despair) ve ölüm korkusudur. Yaşlılık çağındaki “benlik
bütünlüğü” duygysu ile bebeklik çağındaki “güven duygusu” hem birbirine
çok bağlı, hem de benzemektedir. “Yaşlılarda
ölümden korkmamaya yetecek derecede benlik bütünlüğü olursa, çocuklar da yaşamdan
korkmayacaklardır.”
Erikson |