BEYİNİ
FORMDA TUTMANIN YOLLARI
Bugün
dünyanın dört bir yanındaki çağdaş ticari kuruluşlarda yeni bir moda söz konusu.
Şirketler, beyin cimnastiği konusundaki uzman kuruluşlar yardımıyla
çalışanlarının zihinsel yeteneklerini geliştirmeye çalışıyor. Merkezi Londra'da
bulunan ''Mind Gym'' isimli şirket beyin cimnastiği konusunda oldukça iddialı; büro
personelinin zihinsel faaliyetlerini formda tutmak için seminerler ve kurslar
düzenliyor. Bu arada ''Pumping Ions'' gibi kitap ve bilgisayar yazılımları belleği ve
uzamsal bilinci geliştirmenin yollarını gösteriyor.
Massachusetts, Cambridge merkezli ''Brainergy'' isimli kuruluş, ''Gri maddenizi
geliştirmek bizim işimiz'' gibi sloganlarla yola çıkarak, beyni çalıştırmaya
yönelik çeşitli yöntemler sunuyor. ''Zihinsel egzersizlerin beyin anatomisinde ve
kimyasında değişikliklere yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu
değişiklikler zaman içinde zihnin daha yüksek bir performans sergilemesine yol
açıyor'' diye konuşan şirket yetkilisi, ''Bu alanda bize yol gösteren en önemli
bilim dalı sinirbilim'' diyor. İngiltere'nin önde gelen sinirbilimcilerinden Susan
Greengield 'in bu konudaki görüşleri şöyle:''Bu, sanki cimnastik salonuna devam etmek
gibi bir şey. Beyninizi çalıştırın ki gelişsin''
Mind Gym, ilk günlerde yerel cimnastik salonlarına yönelik olarak hizmet sunuyordu.
Ancak bir süre sonra esas karlı alanı keşfettiler. Modern şirketlerin esnek ve
sıradışı fikirlere sahip personele gereksinim duyduğunu fark eden Mind Gym, spesifik
beyin devrelerini, hücrelerini ve nörotransmiterlerini çalıştırmak yerine,
uygulanması kolay, varolan koşullara göre şekillendirilebilen zihinsel egzersizlere
ağırlık verdiler. Oysa başka bir görüşe göre de beynin donanımı yazılımından
ayırt etmek mümkün değil. Dolayısıyla ''Nörobiks'' adı verilen beyin sporu beyin
hücreleri arasındaki bağlantıları esnek ve güçlü tutmaya çalışırken, yeni
beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar oluşturmayı hedef almalı. Bu, elde
edilmesi çok zor bir hedef. Ancak her iki yaklaşımda da önemli olan beynin
performansını körükleyecek uygun egzersizi bulmak. İşte bu noktada devreye nörobiks
giriyor.
Beyni beslemek
Brainergy şirketinin yetkililerinden Gessner Geyer, şirket çalışanlarına ''serebral
uyum eğitimi'' adını verdiği bir program dahilinde bol uyku ve düzenli egzersiz
öneriyor. Bu şekilde kişiler mutluluğu yakalarken, kan dolaşımı düzene girdiği
için beyinlerine daha fazla kan gidiyor. Meditasyon, dengeli beslenme ve stresten
kaçınma yolları -stres hormonları bellekle ilgili beyin devrelerine zarar verdiği
için- bu bağlamda çok yararlı. Ancak bunlar sağduyu sahibi herhangi bir uzmanın
kolaylıkla öne sürebileceği türden, bilimsel içeriği zayıf, sıradan tavsiyeler.
Aynı şekilde Lawrence Katz 'ın önerileri de yüksek teknoloji ürünü değil. ''Keep
Your Brain Alive-Beyninizi Canlı Tutun'' isimli kitabın iki yazarından biri olan Katz,
yeterli miktarda spor yapmadığımız gibi beynimizi de formda tutacak zihinsel
uyarılardan da uzak bir yaşam sürdürdüğümüze dikkat çekiyor. North Carolina'da
Duke Üniversitesi'nde nörobiyolog olarak görev yapan Katz, insanların aileleri,
işleri ve evdeki uğraşları nedeniyle spora yeterince zaman ayırmadıklarını kabul
ediyor, ancak bütün bu uğraşların kendini tekrarlayan, rutin faaliyetler olduğunu
işaret ederek, beyinsel gelişime hiçbir katkısı olmadığını söylüyor.
Katz, bu durumda bu kısır döngüyü kırmak için basit, ancak sıradışı egzersizler
öneriyor. Kitapları başaşağı tutarak okumak, sol elle yazı yazmak ve diş
fırçalamak, evin içinde gözleri kapalı dolaşmak, müzik dinlerken vanilya koklamak
gibi eylemlerle normal zihinsel rutinin dışına çıkmanızı öneriyor. Çünkü bu
eylemler beyninizi canlandıracak, beyin hücrelerinin yeni bağlantılar kurmasını ve
nörotrofin (beyin devrelerini besleyen ve devamlılığını sağlayan maddeler)
üretmesini tetikleyecek. Katz'a göre ''Bütün bu öneriler IQ'yu geliştirmeyi değil
beyni korumayı hedefliyor.'' Oysa nörobiks beynin potansiyel gücüne erişmesini
amaçlıyor.
Peki, beyin potansiyel gücüne erişebilir mi? Kesin olan şu ki beyin talebe kolayca
uyum sağlayabilen bir organ. Örneğin denek hayvanlarının beyin dokusu üzerinde
yapılan araştırmalarda, sinir hücrelerini birleştiren sinapslar, elektriksel olarak
uyarıldığı zaman daha güçlü tepkiler veriyor. Beyin taramaları da benzer şekilde,
rutin işlere oranla yeni ve sıradışı işlerin beynin gri tabakasını daha fazla
uyardığını gösteriyor. İçinde renkli ve çeşitli oyuncakların olduğu kafeslerde
yetişen sıçanların, içi boş kafeslerde büyüyen sıçanlara oranla daha fazla
nöral bağlantı kurduğu da gözlendi. Bütün bu bulgular çeşitlilik ve yeniliğin
beynin gelişmesinde kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Aynı şekilde nörologlar
felç geçiren hastalardaki beyin hücresi kayıplarını yeni bağlantıları kurarak
telafi etmeye çabalıyor.
Bütün bu gözlemler nörobiksin dayandığı temel ilkeyi somut bir şekilde gözler
önüne seriyor. Beynin fonksiyonları her türlü değişikliğe açıktır -veya
esnektir. Bu bağlamda sorun insan ile sıçan arasındaki farklılıkta yatıyor.
Örneğin insanlarda, sıçanların tersine, lüks ve zengin ortamlarda büyüyen
bebeklerin daha mütevazi ortamlara büyüyenlere oranla daha zeki olduğu söylenemez.
Daha da önemlisi, Katz'ın önerilerini uygulayan kişilerin beyinlerinde daha fazla
nöron bağlantısı kurulduğu yolunda bilimsel bir gözlem henüz söz konusu değil.
Ayrıca monoton ve değişiklikten uzak bir yaşam sürdüren kişilerin IQ'larının
azaldığı veya beyin hücreleri arasındaki bağlantıların sararıp solduğuna
ilişkin de herhangi bir kanıt henüz elde edilmedi. Örneğin Cleveland'daki Case
Western Reserve Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Robert Friedland ve ekibinin
yürüttüğü deneyi ele alın. Bu çalışmada zihinsel olarak daha aktif ve uyarıcı
unsurların bol olduğu ortamlarda yaşayan yetişkinlerin, zamanlarını TV seyrederek,
uyarıcılardan uzak bir yaşam sürdürenlere oranla Alzheimer hastalığına daha az
yakalandığı ortaya çıkmış. Oldukça aydınlatıcı olmasına karşın bu deney ne
anlama geliyor? Zihinsel faaliyetlerin yoğunluğu beyin hücrelerinin Alzheimer'a
yakalanmasını önlüyor mu? Yoksa genetik yapıları nedeniyle zihinsel olarak aktif
olan kişilen, bilinmeyen nedenlere bağlı olarak Alzheimer'a yakalanma eğilimi
taşımadıkları söylenebilir mi? Şu ana dek bu konuda kimse net bir şey
söyleyemiyor.
Bu ve bunun gibi çalışmalardan çıkartılacak tek sonuç, basit zihinsel egzersizlerin
beyinsel gücü artırdığı konusunun bilimsel temellere değil, daha çok sağduyuya
dayandığı. Ancak konu burada kapanmış değil. San Francisco, Kaliforniya
Üniversitesi'nden Michael Merzenich bu konuda şöyle konuşuyor:''Beyin cimnastiği ile
beyinsel faaliyetlerin artması arasındaki ilişki konusu daha emekleme aşamasında.
Ancak egzersizle zihinsel faaliyetlerin gelişeceğini tahmin etmek zor değil.''
Katz'ın aksine Merzenich, beyin cimnastiğinin temel hedefinin, zekayı muhafaza değil
yükseltmek olduğuna inanıyor. Bu şekilde insanların daha hızlı, daha akıllı ve
daha mutlu olabileceğine inanıyor. Ancak bunun yolu ters elle diş fırçalamak değil.
Yeterli miktarda uyarıcı sağlamak için egzersizin bilgisayar tabanlı olması
gerekiyor. Çünkü gerçek yaşam yeterince uyarıcı veya yeterince hızlı
olmayabiliyor.
Örneğin, yapbozlar görsel-uzamsal zekâyı geliştirebilir. Ancak sıradan bir yapboz
daha çok kişiyi eğlendirmeye yöneliktir. Oysa bilgisayarın ürettiği yapbozlar beyin
hücrelerini genişletecek, geliştirecek yoğunlukta hızlı bir tempo, çeşitlilik ve
zorluk içerir. Merzenich, bu görüşlerine koşut olarak, merkezi San Francisco'da olan
''Scientific Learning Corporation'' isimli şirkete eğitim programları hazırlıyor. Bu
programlar çocukların okuma yeteneklerini geliştirmeyi amaçlıyor. Ancak kısa bir
süre sonra programın herkes için beyinsel yetenekleri geliştirecek şekilde yeniden
elden geçirilmesi düşünülüyor.
Şu anda en önemli sorun beyinsel egzersizlerin beyin gücünü nasıl artırdığı ile
ilgili. İlk başta herhangi birinin bütün olarak beyin gücü nasıl ölçülür?
Örneğin yaratıcılık ölçüt olarak çok öznel bir kavram. Bu da nörobiksin önüne
aşılması zor bir duvar olarak çıkıyor.
''Mozart Etkisi''ni hatırlayalım. 1990'ların başında Mozart'ın müziğini dinleyen
deneklerin IQ testlerinde daha iyi dereceler aldığı gözlendi. Örneğin Mozart 'ın
müziği ile büyüyen sıçanlar labirentlerde yollarını daha kolay buluyordu.
Alzheimer'lı hastalar Mozart müziği ile daha normal bir yaşam sürüyordu. Bu
müziğin, beyindeki bağlantılarla eşzamanlı bir tetikleyici gibi işlev gördüğü
sanılıyordu. Ancak birkaç yıl sonra aynı deneyi 714 denek üzerinde tekrarlayan
Harvardlı psikolog Christopher Chabris , Mozart'ın müziğinin hiçbir etkisi
olmadığını ortaya çıkarttı. Chabris insanların niçin daha iyi performanz
çıkarttıklarını şöyle açıklıyordu:''Müzik insanların morallerini yükselttiği
için performansı artırıyordu. Açıkça, sıçanların da müzikten keyif aldığı
kanıtlanmış oldu.''
Bunların hiçbiri şaşırtıcı değildi. Her şeyden önce insanların zekalarını
farklı kılacak sihirli bir formülden söz etmek mümkün değil. (Bu bir hap, müzik
parçası veya beyin egzersizi olabilir). Hücre sayısı, hücrelerin arasındaki
bağlantılar, bağlantılar üzerindeki iletinin hızı gibi faktörler tek tek veya
birarada etkili olabilir.
Henüz bu konuda kimse net bir açıklama yapmadığı halde cesetler üzerinde
sürdürülen çalışmalarda, beynin ön kısımlarındaki sinir hücreleri arasındaki
bağlantıların yoğunluğu ile sorun çözme yeteneği arasında bir ilişki olduğu
görülüyor. Geçtiğimiz yıl IQ testleri sırasında yapılan PET taramalarında
şakakların çevresindeki beyin bölgelerinin özellikle aktif olduğu izlendi. Ancak bu
bölgenin çok geniş olması nedeniyle, buraya yapılacak hücre nakillerinin zekayı
artırıp artırmayacağı konusunda kesin bir bilgi edinilmeyeceği düşünülüyor.
Her şey beyinde başlar
Bristol Üniversitesi'nden eğitim psikoloğu Guy Claxton, bu konudaki nörolojik
yaklaşımları elinin tersiyle itiyor. Ne var ki Claxton'a göre öğrenebileceğimiz
spesifik zihinsel yetenekler de var. Yaratıcılık, zihinsel esneklik, hatta motivasyon
gibi olumlu özellikler birçoğumuz düşündüğü gibi sabit yetenekler değildir.
Bunlar öğrenilebilen özelliklerdir.
Claxton bu yetenekler konusunda uygun eğitim alınmadığından yakınıyor. Sorunlar
karşısında izlenen akılcı yolu genellikle insanlar kendi kendilerine öğrenir; bu
konuda özel bir eğitim almaz. Daha da kötüsü, araba kullanmak, diş fırçalamak gibi
öğrenilen yetenekler de bir süre sonra düşünülmeden, bilinç devreye girmeden
yapılır.
Claxton şu anda Mind Gym isimli şirketin danışmanları arasında yer alıyor.
Dolayısıyla şirket Claxton'ın görüşlerini uygulamaya koyuyor. Kısaca insanların
düşünmeden yaptığı işlemleri bilinç düzeyine çıkartmayı hedefliyor.
Dolayısıyla ne düşündüğümüz, nasıl düşündüğümüz ile ilgili ayrıntılar
bilinçli bir şekilde yeniden elden geçiriliyor.
Bu teori yeni değil. Lev Vygotsky ve Aleksandr Luria gibi Rus psikologlar 1930'lu
yıllarda buna benzer görüşleri tartışmaya açmıştı. Bu düşünceleri uygulamaya
sokmak için pek çok girişimde bulunuldu. İş yaşamı bu görüşün paralelinde
''Daha iyi düşünme'' uzmanlarının - Tony Buzan ve Edward de Bono başta olmak üzere-
peşine takıldı. Bu uzmanlar alışkanlıkları kıran teknikler geliştirdiler. Bu
teknikler pozitif düşünce ile ikna kabiliyetini birleştiriyordu.
Uygulamada, bu eğitim günlük yaşamın dışına taşmıyor. Örneğin Mind Gym'in
önerdiği 8 farklı yaratıcılık programında öğretilen zihinsel stratejilerden
birinde, eğitime katılanlar sağduyulu bir öneri öne sürüyor, daha sonra buna ters
düşen başka bir öneriyi tartışmaya açıyor. Bir süre sonra yaratıcılıktan
yoksun olduklarını ileri süren kişiler, soyut düşünme yeteneklerini keşfedip yeni
alışkanlıklar ediniyorlar. Mind Gym, doğru eğitim ile yaratıcılığın büyük
ölçüde gelişebileceğini iddia ediyor.
Yaratıcılığın somut ölçütler kapsamında nasıl ölçüleceği henüz bilinmemekle
birlikte, bu sınıfa katılanlar ''gözlerinin açıldığını'' ileri sürüyorlar.
Örneğin çözümü çok zor bir problemin anında çözümlenmesinin gerekmediğini, bir
süre ''kuluçkada bekletilebileceğini'' öğreniyorlar. Çok basit bir taktik olmakla
birlikte normal yaşamda sorunları kuluçkaya yatırmak kimsenin aklına gelmeyebilir.
Claxton, okulların ve üniversitelerin temel düşünme yöntemleri konusuna niçin
gerekli önemin verilmediğini merak ediyor. Oysa okullarda bunun yerine beyinler somut
bilgilerle dolduruluyor ve etkili düşünme alışkanlıklarının günün birinde
kendiliğinden ortaya çıkacağı düşünülüyor. |