KISIM C
KAPİTALİST EKONOMİNİN EFSANELERİ NELERDİR?
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, [...] ile gösterilmiştir.

Kapitalizmde, ekonomi önemli ideolojik bir rol oynar. Ekonomi, sömürü ve tahakkümün tanımsal olarak dışlandığı bir kuramın geliştirilmesinde kullanılmıştır. Burada kapitalizmin neden yoğun bir şekilde sömürücü olduğunu açıklamaya çalışacağız. Başka yerlerde, Kısım B'de, kapitalizmin neden baskıcı olduğunu açıklamıştık, [bu konularda] kendimizi burada tekrar etmeyeceğiz.

Ekonomi, kapitalizmde birçok açıdan Orta Çağ'da dinin oynadığı rolü oynar; yani hakim toplumsal sistemin ve hiyerarşilerin meşrulaştırılmasını sağlamak (bir neo-klasik iktisatçı şöyle demişti, "ekonometriciler bize cevaplar sunana kadar, neo-klasik ekonomik kurama dayanmak bir inanç meselesidir", tabii ki o da böyle yapmıştı (C.E. Ferguson, The Neo-Classical Theory of Production and Distribution, s. xvii)). Aynen din gibi, onun da bilimsel temelleri genellikle yoktur ve kuramları ampirik olgulardan daha çok "iman sıçrayışları"na dayanır. Bu kısımdaki tartışma sürecinde, kapitalist ekonominin statükoyu, ürettiği tahakküm ve sömürü sistemini savunmak için yarattığı ideolojik özürleri ortaya sereceğiz.

Aslında, ekonominin zayıflığı mesleğin içindeki bir azınlık tarafından bile kabul edilmektedir. Paul Ormerod'a göre, "ortodoks ekonomi pek çok açıdan boş bir kutuya benzer. Dünyayı algılayışı, fizik bilimlerinin Orta Çağlardaki algılanışına benzer. Pek az görüş zamanın sınavı karşısında ayakta kalmıştır, ancak bunlar gerçekten de çok azdır, ve geleneksel ekonominin temeli oldukça kusurludur". Dahası şunu belirtir, "kuramlarının geçersizliğine yönelik çok kuvvetli ampirik kanıtlar vardır". (The Death of Economics, s. ix, s. 67)

Ekonomistlerin bu kadar dürüst olmaları nadirdir. Ekonomistlerin çoğu kuramları ile yaşamaktan memnun gözükür, modellerini Procrustes'in yatağına uydurmak için yaşamı kırpmaya çalışırlar [Procrustes: boylarını yatağa uydurmak için misafirlerinin kol ve bacaklarını çekip uzatan veya kesip kısaltan mitolojik dev]. Ve, eski çağlardaki rahipler gibi, akademisyen olmayanlar için dogmalarını sorgulamayı güçleştirirler. Ormerod'un belirttiği gibi, "ekonomi sıklıkla ürkütücüdür. Uygulayıcıları ... disiplinin etrafına, üye olmayanlar için konuya nüfuz etmeyi zorlaştıran bir jargon ve matematik engeli inşa ederler." (Op. Cit., s. ix)

Yani burada, destekçilerinin sistemin çevresinde yarattığı ideolojik efsaneleri parçalayarak, modern kapitalizmin kalbine inmeye çalışacağız. Mazaretlerini, sömürü ve tahakkümü meşrulaştırmanın (aslında gözardı etmenin) bir aracı olarak ekonominin ideolojik rolünü ifşa edeceğiz. Örnek olarak işçilerin ücretlerini ele alalım.

Çoğu kapitalist ekonomiste göre, belirli bir ücret bireyin belli bir şirkete yaptığı "marjinal katkı"ya eşittir. Buna inanmamız mı bekleniyor gerçekten de? Genel anlayış (ve ampirik kanıtlar) aksini gösteriyor. 1990 yılında 7 milyon $ ücret alan ITT'nin CEO'su [ing. Chief Executive Officer, Baş Yönetici] Bay Rand Araskog'u ele alın. ITT muhasebecileri, ITT'nin o yılki 20.4 milyar $ olan kazancının Bay Araskog olmaksızın 7 milyon $ daha az olacağını --böylece onun marjinal katkısını 7 milyon $ olduğunu-- hesapladıklarını düşünmek akla yatkın mıdır?

1979'da ortalama bir CEO, ortalama bir imalat sanayi işçisinin 29 katı gelire sahipti; bu oran 1985'de 40'a, 1988'de ise 93'e yükseldi. Bu rahatsız edici eğilim, muhafazakar Business Wekk'in bile şirket liderlerinin ödentilerinin kontrolden çıktığı görüşünü belirtmesine yol açtı (Kevin Phillips, The Politics of Rich and Poor: Wealth and the American Electorate in the Reagan Aftermath, s. 180). Uyarı fiiliyatta havaya gitti, 1990'de ortalama bir Amerikan CEO'sunun kazancı ortalama bir fabrika işçisinin 100 katına çıkmıştı (Tom Athanasiou, "After the Summit", Socialist Review, 92/4, Ekim-Aralık 1992). Aynı dönemde, işçilerin gerçek ücretleri sabit kaldı. 1980'ler boyunca işçilerin marjinal katkılarının durağan olurken CEO'ların katkılarının üç katına çıktığına inanacak mıyız?

Başka bir örnek alırsak, eğer işçiler yanlızca kendilerine ödenene eşit bir [miktar, değer] yaratıyorlarsa, o zaman ACM'nin son yaptığı çalışmaya göre, bilgisayar endüstrisinde neden siyah işçilerin aynı işi (hatta aynı iş yerinde) yapan beyazlardan daha az bir ücret aldığı bulunmuştur? Aynı malları üretirken, beyaz bir cilde sahip olmak işçinin yaratıcı yetisini mi artırmaktadır? Ve kimin ürüne daha çok katkı yaptığı üzerinde çalışırken, şirkette güç sahibi olanların kendilerinin [en çok katkıyı yaptıklarını] keşfetmeleri ilginç bir rastlantıdır!

Öyleyse bu aşırı ücret farklılıklarının sebebi nedir? Basitçe ifade edilirse, bunun sebebi kapitalist firmaların totaliter doğasıdır. Şirketin [hiyerarşisinde] en altta yer alanların [şirkette] olanlara ilişkin söz hakkı olmayacaktır; hisse sahipleri mutlu olduğu müddetçe, ücret farklılıkları artacak ve artacaktır (özellikle de üst yönetim hisselerin büyük bir kısmına sahip olduğunda!) (Özel mülkiyetin totaliter doğası daha önce tartışılmıştı --bakınız Kısım B.4).

İyi bir yönetici, şirket çalışanlarının gücünü azaltan, bu çalışanlar tarafından üretilen refahın daha büyük bir kısmının yukarıdakilere gitmesine izin veren yöneticidir. Ancak mühendilerin, atölye işçilerinin, idari personelin vb. yaratıcılığı ve enerjisi olmaksızın, şirketin aslında satacak hiçbir şeyi olmayacaktır.

Üretmeyen ancak sahiplerin (patronların) refahı tekelleştirmesine izin veren şey, kapitalist mülkiyet ilişkileridir. İşçiler ürettiklerinin tam karşılığını almazlar; ne de kendi emekleriyle üretilen artı değerin nasıl kullanıldığı (örn. yatırım kararları) üzerinde söz hakları vardır. [Yukarıdakiler] hem işçiler tarafından üretilen refahı hem de şirket içindeki karar-alma gücünü tekelleştirmişlerdir. Şirketin devletçiliğin özel [private] biçimi olması gibi, bu da [açıkça] ifade edilmemiş bir özel vergilendirme biçimidir.

Tabii ki, sahip olan sınıfın, bu olmadan işçi sınıfının üretim yapamayacağı sermayeyi sağladığı öne sürülebilir. Ancak bu sermaye nereden gelmektedir? Geçmiş kuşakların geri ödenmemiş emeklerini temsil eden karlardan. Peki daha öncesinde? Serflerin feodal efendilere ödediği haraçlardan. Peki daha öncesinde? Feodalizmin köylülere dayattığı zapt etme hakkından. Peki daha öncesinde? Sanırım, mesele ortaya kondu. Her mülkiyet sahipleri kuşağı, geçmiş kuşakların --mevcut mülkiyet hakları kavramı gibi-- düşünce ve ürettiklerini miras alması olgusu yüzünden "beleş öğün" [free lunch, çaba göstermeksizin bir şeyler edinmek anamında] kazanır. Kapitalizm, geçmişin ölü elini yaşayan kuşakların üzerinde gezdirir, bir azınlığın ayrıcalığı için çoğunluğun bireyselliğini boğar. Bu yükten kurtulup, yeni bir yönelime doğru ilerleyip ilerlemeyeceğimiz, şu anda canlı olan bireylere bağlıdır.

Bir sonraki kısımda kapitalizmin sömürücü doğası ayrıntılarıyla açıklanacaktır. Anarşistlere göre, sömürünün tahakkümden daha önemli olmadığını vurgulamak istiyoruz. Anarşistler, her ikisine de eş derecede karşı çıkarlar ve bu ikisinin bir paranın iki yüzü olduğunu düşünürler. Sömürü olmaksızın tahakküm, tahakküm olmaksızın da sömürü olamaz. Emma Goldman'ın belirttiği üzere, kapitalizmde:

"İnsanın yanlızca emeğinin ürünü değil; aynı zamanda [insanın] özgür inisiyatif ve özgünlük gücü, yapmakta olduğu şeylere ilgisi veya [bunlara ilişkin] arzuları da çalınır." (Red Emma Speaks, s. 53)


Çeviri: Anarşist Bakış


Kaynak:"What are the myths of capitalist economics?", Anarşist Sıkça Sorulan Sorular (versiyon 9.8).
Anarşist Yazın Ana Sayfa --->
1