2.4.1. MAMMOGRAFİ VE DİJİTAL
MAMMOGRAFİ
HAKKINDA GENEL BİLGİLER İlk olarak Albert Solomon 1913’te mastektomi spesimenlerinde
tümörün aksiller lenf nodlarına yayılımının gösterilmesinde radyografilerin
yararlı olabileceğini bildirmiştir. Daha sonraki dönemde, 1930 yılında
Stanford L. Warren in vivo mammografi uygulamasını gerçekleştirmiştir.
Meme kanseri kadınlarda kanser ölümlerinin
en sık nedenidir. Her 9 kadından biri hayatının herhangi bir döneminde
meme kanserine yakalanmaktadır. Bu nedenle memenin görüntülenmesi diagnostik
radyolojide önemli bir yer tutar. Mammografi memenin yumuşak dokusunu ve
değişikliklerini ortaya çıkaran bir inceleme yöntemidir. Memenin primer
görüntüleme yöntemi olan mammografi diagnostik ve tarama amaçlı olmak üzere
iki şekilde kullanılmaktadır, 1960 lı yıllardan sonra yapılan tarama mammografileri
sayesinde nonpalpabl meme lezyonları ile daha sık ve erken dönemlerde karşılaşılmaya
başlanmıştır. Mammografiler yumuşak doku radyografisinin en güzel örneğidir,
yoğunlukları ve atom numaraları birbirine yakın olan memenin kas, yağ ve
glandüler yapılarını incelemek amacıyla kullanılır. Mammografinin esası,
memeyi oluşturan yumuşak dokular arasındaki dansite değişikliğinin, röntgen
ışınını farklı absorbsiyonuna dayanmaktadır (54). Düşük enerjili röntgen
ışınları ve kompresyon uygulanarak elde edilen özel bir radyografi tekniğidir.
Mammografik incelemelerde normal röntgen tüpünden farklı olarak anod materyali
Molibden olan X-Ray tüpleri kullanılır. Bu şekilde yumuşak doku bölümleri
arasındaki dansite farklılıkları daha iyi belirlenir. Molibden targetlerde
0.03 mm lik molibden filtrasyon kullanılır. Molibden targetlerin karakteristik
olarak peak değerleri 17.9 ve 19.5 KeV tur, mammografi için uygundur. Molibden
targetlerde çekim kV değerleri genellikle 25-28 Kv tur. Mammografilerde
yüksek rezolüsyon gerektiği için fokal spot büyüklüğünün özel önemi vardır.
Geometrik bulanıklaşmayı azaltmak için mammografi cihazlarının fokal spotları
küçüktür. Fokal spot büyüklüğü magnifikasyon tekniğinde daha da önem kazanır;
magnifikasyon için fokal spot büyüklüğü 0,3 mm den fazla olmamalı ve tercihen
0.1-0.2 mm değerlerinde olmalıdır (114). Meme ile görüntü reseptörü arasındaki
uzaklık olabildiğince küçük olmalıdır. Cihazın filtrasyonu konvansiyonel
röntgen cihazlarından farklıdır. Minimal radyasyon dozu ile optimal
görüntü sağlayabilen cihazlardır. Özel amaçlı mammografi cihazlarında göğüs
duvarlarıyla 90 derece açı yapbilen sert, radyolusend kompresyon aleti
bulunmalıdır. Kompresyon radyasyonun saçılımını azaltmada önemli bir faktördür;
kompresyonla dokular birbirinden ayrılır ve parankimdeki küçük lezyonlar
daha kolay ayırdedilir, memelerin immobilizasyonu ile hareket bulanıklaşması
azalır ve film reseptörüne daha yakın meme yapılarının lokalizasyonu geometrik
bulanıklaşmayı azaltır. Ayrıca kompresyon ile memeye radyasyon dozunu da
azaltır (2,56,91,115).
2.4.2. MAMMOGRAFİDE KULLANILAN POZİSYONLAR Rutin mammografi iki pozisyonda yapılmalıdır. Kraniokaudal
ve lateral oblik, standart projeksiyonlardır. Meme içerisindeki spesifik
alanları değerlendirmek için ek pozisyonlar gerekebilir (2,10,56,92,96,116).
2.4.3. MAMMOGRAFİK TARAMA Meme kanserlerinde lezyonun boyutları arttıkça
evresi ve aksiller lenf nodlarına metastaz riski artmaktadır. Küçük ve
nonpalpabl erken evre tümörlerin prognozu daha iyidir. Günümüzde tarama
amaçlı mammografinin yaygınlaşması nedeniyle klinik bulgu vermeyen nonpalpabl
meme lezyonları çok erken evrelerde saptanabilmektedir. Bu lezyonlar mammogramlarda
mikrokalsifikasyonlar, asimetrik (dansite) yoğunluklar, düzgün veya düzensiz
konturlu kitleler şeklinde görülürler (2,10,32,56,91). Mikrokalsifikasyonlar
magnifikasyon grafileri ile asimetrik dansiteler spot kompresyon grafileri
ile tekrar değerlendirilir. Mikrokalsifikasyonlar grup halinde ise ve malignite
açısından şüpheli mammografik özellikler taşıyorlarsa stereotaksik biyopsi
yapılmalı veya işaretlenip çıkarılmalıdır. Asimetrik dansiteler hastanın
eski filmlerinde izlenmiyorsa veya boyutları artıyorsa malignite açısından
şüpheli kabul edilmeli ve biyopsi yapılmalıdır.
Mammografi endikasyonları (2,56);
2.4.4. DİJİTAL MAMMOGRAFİ Konvansiyonel mammografideki bir çok teknik gelişmelere rağmen, film-screen sistemlerinde film hem dedektör hem de gelen bilgiyi görüntüleyen ve depolayan araçtır. Mammografide dijital teknoloji ile dedektör, görüntüleme ve depolama fonksiyonları birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilir. Böylece bu fonksiyonlar birbirinden bağımsız olarak optimize edilebilir. Son 10 yıldır dijital mammografi cihazları (Computer-assisted diagnosis) meme hastalıkları tanısında kullanıma girmiştir (56,118). Dijital mammografinin konvansiyonel mammografiye
olan üstünlükleri;
Analog görüntülerde hastadan elde edilen
X ışını patterni, hem şiddeti hem de uzaysal boyutları devamlılılık gösteren
bir şekilde kaydedilir. Dijital görüntüde ise görüntüyü oluşturan her bir
değer belirli uzaysal intervallerde ve belirli şiddetlerde kaydedilir.
Görüntü kaydı devamlılık göstermez, kesintilidir. Dijital görüntü sabit
boyutlarda pixellerden yani karesel görüntü elementlerinden oluşan iki
boyutlu bir matrix şeklinde ortaya çıkar. Her bir pixelin bir kenarı 0.05
veya 0.1 mm boyutundadır. Her bir pixel, birleştiklerinde esas görüntüyü
oluşturmak üzere birer görüntü değeri taşır.
Meme hastalıklarında görüntüleme yöntemleri
(2,56)
Ultrasonografi 1-10 MHz frekanslı ses ötesi dalgaların
oluşturulması ve transdüserler aracılığı ile görüntü elde edilen bir tanı
yöntemidir (54). Kullanımı kolaydır, radyasyon riski taşımaz. Yüksek frekans
(5-7.5 MHz) ve rezolüsyonlu lineer transdüserlerin geliştirilmesiyle, B-mode,
Real-time (gerçek zamanlı) ultrasonografi dokuların iç yapısını oldukça
ayrıntılı biçimde görüntülediği için günümüzde meme patolojilerinin incelenmesinde
yaygın olarak kullanılmaktadır (18). B (Brightness) mode ultrasonografide
incelenen dokuların intensiteleri (yoğunlukları) doğrultusunda parlaklık
olarak monitöre yansıtılır. Gri skala gösterimde her doku intensitesiyle
uyumlu bir parlaklık derecesinde görüntü monitörüne yansıtılmakta, parlak
ve parlak olmayan ekolardan başka ara yoğunluklar da gri rengin tonları
şeklinde tanımlanabilmektedir. B mode, gri skala, gerçek zamanlı ultrasonografi
tanısal radyoloji rutin uygulamalarında en yaygın kullanılan yöntemdir.
Ultrasonografi mammografilerde saptanan radyodens kitle lezyonlarının iç
yapısının değerlendirilmesinde (kistik-solid ayrımında) üstünlüğü tartışılmaz
bir yöntemdir. Mammografinin dens memelerde duyarlılığının azaldığı
bilinmektedir. Mammografide dens parankim yapısına sahip ve yorumlanmada
güçlük oluşturan memelerin incelenmesinde de çok yararlıdır. Günümüzde
mammografiden sonra en önemli tamamlayıcı görüntüleme yöntemi ultrasonografidir
(10,18,30,49,54,56,99). Ayrıca palpabl kitlesi bulunmayan ve özellikle
35 yaşından küçük az doğum yapmış ya da hiç doğum yapmamış kadınlarda ultrasonografi
primer inceleme ve görüntüleme yöntemi olarak seçilmektedir (18,30).
2.4.6. RENKLİ DOPPLER ULTRASONOGRAFİ Günümüzde meme kitlelerinin tanısal amaçlı incelenmesinde B-mode Real time ultrasonografi yanında Renkli Doppler Ultrasonografi incelemesi de kullanılmaya başlanmıştır (58,183). Meme lezyonlarının malign ve benign ayırıcı tanısında vaskülaritenin değerlendirilmesinin anlamlı olduğu düşünülmüştür (50). Yapılan çalışmalarda lezyondan alınan akım örneklerinde rezistivite ve akselerasyon indeks değerlerinin hesaplanmasıyla lezyonların benign-malign karakterleri sınırlı bir oranda ortaya konmaktadır. Yine incelemenin malign ve benignite ayrımı net olarak yapılamayan lezyonlarda biopsi ve takip kararının verilmesinde sınırlı bir katkısı olabilir. Renkli Doppler incelemede fibroadenomlarda genellikle akım yoktur veya minimal akım vardır. Hızla büyüyen juvenil fibroadenomlarda akım izlenir (50). Renkli Doppler ve Power Doppler incelemeler malign solid meme kitlelerinin benign olanlardan ayırt edilmesinde kullanılır. Renkli Doppler görüntülemeye spesifik olan bir hipoteze göre malign kitlelerdeki neovaskülarizasyon benign hastalıklardan ayrımında yardımcı olur (10,103, 183). Power doppler sonografi meme kanserlerinin çoğunda vaskülariteyi daha iyi göstermiştir, tümör vaskülarizasyonunun lenfatik tutulum ve vasküler tutulumu ile ilişkisini % 93 oranında göstermiştir. Bu sonuç renkli dopplerde % 90 olarak gösterilmiştir, ancak daha önemlisi power doppler ultrasonografi ile damarlanma tesbit edilemeyen meme kanserlerinde lenf nodu tutulumu ve lenfatik vasküler invazyonda tesbit edilememiştir. Meme kanserli olguların incelendiği geniş serili çalışmalarda lezyonların % 90’ ında tümör santralinde belirgin akım sinyali ile periferinde neovaskülarizasyon ve çift yönlü akım saptanmıştır (49,50,58,101,103,104,105). Cosgrove ve arkadaşlarının 1990 yılında renkli doppler ile yaptıkları bir çalışmada hem tümörün sınırında, hemde tümör içerisinde belirgin akım bulunduğunu belirtmişlerdir (183) 2.4.7. MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME Manyetik rezonans görüntüleme (MR) güçlü bir manyetik
alan içerisinde değişik dokuların gönderilen radyo frekans dalgalarına
bağlı olarak farklı yoğunluklarda sinyaller oluşturmaları esasına dayanır.
Memeye özel yüzeysel sargılarla ve MR yöntemi ile memenin yüksek rezolüsyonlu
görüntüleri elde edilmektedir. Ancak MR tetkiki ile de mammografi
ve ultrasonografide olduğu gibi morfolojik ayrım kesin olarak yapılamayabilir
(29,107,110). Malign ve normal meme dokuları benzer sinyal verebilir. Gerçek
doku karakterizasyonu için yüksek alan güçlü magnetler ve kantitatif spektroskopik
ölçümler gerekmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda i.v kontrast (Gadopentat
dimeglümin) kullanımı ile okkült meme karsinomlarında belirgin tutulum
saptanmıştır (56,108). Özellikle yağ dokusunun suprese edildiği kimyasal
şift yönteminin standart T1 ağırlıklı görüntülerden daha iyi sonuçlar verdiği
saptanmıştır. Ancak yapılan bir çalışmada mammografik olarak saptanan 220
karsinomdan 6’ sının MR ile saptanamaması, memenin MR görüntülenmesinde
tarama için henüz rezolüsyonun yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Memenin
MR incelemesi pron pozisyonda özel meme sargısı ve i.v GDPTA kullanılarak
yapılır. Malign ve benign lezyonlar kontrast tutup tutmamalarına, kontrast
tutma hız ve yoğunluklarına göre tanınırlar. Ancak malignite ve benignite
ayrımında henüz kesin MR kriterleri oluşmamıştır (29). Değişik merkezli
çalışmalarda MR sensitivitesinin oldukça yüksek ancak spesivitesinin düşük
olduğu gösterilmiştir (109). Kontrastlı meme MR görüntüleme US ve
mammografi ile tanısal güçlük çekilen olgularda önemli ek bilgiler sağlayabilmektedir.
M.Tunacı ve arkadaşlarının çalışmasında malign lezyonlardan % 25’I sadece
MR ile saptanabilmiş, multisentrik ve multifokal karsinomlarda tümör odaklarından
% 35’i sadece MR ile görüntülenebilmiştir (110).
Memelerin değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografi
kullanılabilir, ancak bütün toraksın radyasyon alması önemli dezavantajıdır.
Ayrıca geniş görüntü alanı nedeniyle rezolüsyonu sınırlıdır. Yapılan çalışmalarda
kontrast madde uygulanması ile malign lezyonlarda attenüasyon değerlerinde
artış gözlemlenmiştir. Kontrastsız tetkiklerde, benign fibrokistik değişiklikleri
karsinomdan ayırt etmek çok güçtür. Zaman, maliyet ve radyasyon faktörleri
memenin rutin BT ile incelenmesini sınırlamaktadır. Memenin BT tetkikinin
en büyük katkısı, konvansiyonel mammografide kör alanlar olarak bilinen
uç medial ve lateral bölümleri ile, göğüs duvarına komşu derin meme alanlarının
değerlendirilmesinde olmaktadır (10,28, 29,56,183).
2.4.9. XEROMAMMOGRAFİ Xeroradyografi yumuşak dokuların daha detaylı görüntülenmesi
amacıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. Radyolojik esasları ilk kez 1937
yılında C. Carlson tarafından tanımlanmışsa da, tanısal amaçlı kullanımı
ilk olarak 1952 yılında gerçekleşmiş, 1960’ lı yıllardan itibaren her geçen
gün daha da geliştirilerek özellikle yumuşak dokuların görüntülenmesinde
radyolojik tanı yöntemleri arasına katılmıştır. Xeromammografi Screen-Film
mammografisinden farklı bir yöntemdir. Mammografinin farklı ve özel bir
şeklidir, elektrofotoğrafik bir yöntemdir. Xeromammografi, radyolojik imajın
normal mammografi filmi yerine selenyum tabakası kaplı alüminyum levhasına
ya da kağıda elektrostatik olarak aktarılması ve memenin yapısal görüntüsünün
alınması ile karakterize diagnostik yöntemdir. Selenyum tabakası kaplı
aliminyum levha ince bir kaset içerisinde X ışınına tabi tutulacak olursa
iletken hale geçer. Elektrostatik görünüm selenyum levhanın ince bir tabaka
şeklinde yük tutan bir pudra ile tozlandırılması ile belirir.
2.4.10. RADYONÜKLİD GÖRÜNTÜLEME (SPECT) ve POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİ (PET) Nükleer tıpta da bazı yöntemlerle meme kanserleri
görüntülenebilmektedir. En sık kullanılan radyofarmasötikler Ta201, Tc99m
MİBİ, İn-111 Octreotid, Tc 99m Tetrofosmindir (10). Görüntüleme planar
ve single foton emisyon bilgisayarlı tomografi yöntemi ile yapılır. Meme
kanserlerinde yapılan çalışmalarda Talyum 201 ile % 80-96 arasında duyarlılık
saptanmıştır. Tc99m MİBİ meme kanseri tanısında en fazla kullanılan radyonüklid
ajandır, radyofarmasotiğin tutulumu neovaskülarizasyona bağlıdır (2). Ancak
palpable ve 1.3 cm üzeri lezyonlarda etkilidir (2). Nükleer tıp incelemeleri
meme hastalıkları tanısında; mammografinin yardımcı olamadığı dens meme
dokularında, açıklanamayan mikrokalsifikasyon veya opasitelerin varlığında,
postoperatif hastalarda, mammografide tek lezyon görülerek lumpektomi planlanan
hastalarda lezyonun multisentrik olup olmadığının araştırılmasında ve son
olarak mastektomi geçiren meme kanserleri hastaların takibinde, nüks ve
metastazların gösterilmesinde uygulanmaktadır (10,56,106).
2.4.11. TRANSİLLÜMİNASYON Memeden ışık geçirilerek uygulanan bu yöntemin tanı değeri düşük olduğundan, tek başına tanı veya tarama yöntemi olarak kullanılmamaktadır. 2.4.12. TERMOGRAFİ Meme yüzey ısısındaki değişikliklerin karsinomlara
eşlik ettiği saptanmış ve termografinin kanser saptanmasında kullanılabilmesi
amacı ile çalışmalar yapılmıştır. Termografi değişik nedenlerle memeden
etrafa yayılan infrared ışımanın taranmasını kapsar. Bir kaç tipi vardır.
Teletermografi (elektronik infrared dedektörler aracılığı ile), kontakt
termografi (kolesterik kristallerle), kompüterize termografi (multiple
termistörlerle), mikrodalga Termografi.
2.4.13. KİSTOGRAFİ (Pnömokistografi) Meme kistlerinin iğne ile aspirasyonu sık uygulanan bir işlemdir (18). Pnömokistografi meme kistlerinde kist sıvısı aspire edildikten hemen sonra sonra kavite içine hava enjekte edilerek elde edilen mammografik hava kontrastlı incelemedir (51). Bu teknik ultrasonografik incelemede duvar düzensizliği, duvarda nodüler oluşumlar, intrakistik solid-papiller komponent ya da internal debris gösteren kistlerin incelenmesinde faydalıdır. Bu şekilde rutin mammografilerde iç yapısı değerlendirilemeyen kistik lezyonların detaylı özellikleri ortaya konabilir. İntrakistik tümörler nadirdir benign papillom yada intrakistik karsinom olabilir. Pnömokistografik incelemede intrakistik lezyonlar, hava dolu kistik kavite içerisine uzanan lobüler yada düzensiz kitle olarak izlenirler. Aspirasyon sonrası tekrarlayan kistlerde de kullanılabilir. Pnömokistografide hava-sıvı seviyesi görülmesi aspirasyonun yetersiz olduğunu gösterir. İşlemin önemli bir komplikasyonu yoktur, ancak toraks duvarına dik yaklaşımda pnömotoraks riskini göz önünde bulundurmak gerekir. Ayrıca meme parankiminde hava en sık pnömokistografi uygulamasından sonra oluşur. 2.4.14. GALAKTOGRAFİ (Duktografi) Galaktografi (duktografi) meme başı akıntısı olan
hastaların değerlendirilmesinde kullanılan özel bir kateter yardımı ile
meme başından duktus içerisine kontrast madde verildikten sonra yapılan
mammografik inceleme yöntemidir (2,56). İlk kez 1930 lu yıllarda tanımlanan
galaktografi 1960 larda suda eriyen kontrast maddelerin kullanıma girmesi
ile kolay uygulanan, iyi tolere edilebilen ve düşük riskli bir yöntem haline
gelmiştir. Meme başı akıntısı olan hastalarda intraduktal patolojinin tanımlanmasını
sağlayan mevcut tek yöntemdir. Kontrast madde verilerek laktiferöz duktuslar
incelenir. Galaktografi ile anormal kanal trasesi belirlenir. Lezyonun
yaygınlığı ve sayısı saptanabilir. Patolojik meme başı akıntılarının (spontan,
hemorajik, grade IV-V sitolojik) araştırılmasında kullanılır. Spontan meme
başı akıntılarının değerlendirilmesinde özellikle mammografide veya fizik
muayenede herhangi bir pozitif bulgu olmayan vakalarda yararlı olabilir.
Tabar’ ın 174 olguluk bir serisinde kuşkulu seröz akıntılı olguların %
6 sında, kanlı akıntıların % 13 ünde sebep kanser bulunmuştur. Meme başından
hemorajik ya da seröz-hemorajik akıntının tüm yaş gruplarındaki en sık
nedeni benign intraduktal papillomdur. Laktasyon dışında diğer nedenler
arasında duktal ektazi, fibrokistik hastalık, papillomatozis, inflamasyon
ve intraduktal karsinom sayılabilir. Yaygın duktal ektaziden ziyade tek
bir kanaldeki dilatasyon ve hemorajik meme başı akıntısı kanser yönünden
daha yüksek risk taşır. Galaktografi meme absesi ya da mastitli olgularda
uygulanmamalıdır. Kontrast maddenin retrograd enjeksiyonu enfeksiyonun
meme içerisinde yayılımına yol açabilir (51).
|