2.4.1. MAMMOGRAFİ VE DİJİTAL MAMMOGRAFİ
HAKKINDA GENEL BİLGİLER

İlk olarak Albert Solomon 1913’te mastektomi spesimenlerinde tümörün aksiller lenf nodlarına yayılımının gösterilmesinde radyografilerin yararlı olabileceğini bildirmiştir. Daha sonraki dönemde, 1930 yılında Stanford L. Warren in vivo mammografi uygulamasını gerçekleştirmiştir.
 Jacop Gershon Cohen ve Albert Strickler, 1938 yılında meme dokusunun radyolojik görünümlerinin yaş ve menstruel period fazları ile ilişkili olarak değişiklik gösterdiğini bildirmişlerdir. Leborgne 1949’daki çalışma serisinde meme kanserlerinin % 30 unda radyografik olarak belirlenen mikrokalsifikasyonların bulunduğunu, bu kalsifikasyonların görünüşlerinin de benign ve malign meme dokularında farklılık gösterdiğini bildirmiştir. Aynı zamanda Leborgne kuşkulu meme alanına yönelik spot kompresyon mammogramlarının uygulamasını da ilk olarak ortaya koymuştur (10).
 Robert Egan 1960 yılında yüksek miliamper ve düşük kilovoltaj ile uygulanan mammografik tekniği tanımlamıştır. Mammografide gözlenen nonpalpable meme lezyonlarına biopsi öncesi iğne lokalizasyonu ilk kez 1963’te G. Dodd tarafından uygulanmıştır. Gershon-Cohen ve arkadaşları 1956-61 yıllarında, mammografi ile saptanan meme kanserlerinin semptomatik olanlara göre daha iyi prognoza sahip olduklarını bildirdiler.
 Fizik muayene ve mammografiden oluşan ilk periyodik, kontrollü, randomize tarama programı 1963-1966 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilmiştir (Health Insurance Plan-HIP).
 İlk olarak 1965 yılında ‘’dedicated’’ yani sadece yüksek kalitede meme incelemeleri yapmak üzere özelleşmiş radyografi sistemi geliştirilmiştir (Senographe CGR). Bu cihazda konvansiyonel Tungsten yerine Molibdenium targeti ve 0.7 mm fokal spot kullanılmıştır. Yüksek kontrast rezolüsyonu ve kompresyon plağı ile hareketi ve saçılan radyasyonu azaltma özelliği vardı, elde edilen mammogramlarda yumuşak doku kontrast rezolüsyonu çok daha fazlaydı ve daha fazla detay  içeriyordu.
 Daha sonra 1970 yılında exposure süresini kısaltarak hareket bulanıklığını ve radyasyon dozunu önemli derecede azaltan, yüksek detaylı güçlendirici ekran ve tek emulsiyonlu filmin bir arada kullanıldığı ilk screen-film mammografi sistemi üretilmiştir. 1972 yılında alternatif görüntüleme yöntemi Xeromammografi cihazı tanıtılmıştır. Kalsifikasyonlar gibi yüksek dansiteli yapılarda kenar belirginliğini daha iyi ortaya koyarak görüntü kalitesini artırmasına karşın sistem kontrastının düşük olması bu yöntemin bir dezavantajıdır. Sickles ve arkadaşları 1977 yılında magnifikasyon mammografisini tanıttılar, bu tarihten sonra magnifikasyon imajları tüm mammografi ünitelerinde giderek yaygınlaşmıştır. 

MAMMOGRAFİ

 Meme kanseri kadınlarda kanser ölümlerinin en sık nedenidir. Her 9 kadından biri hayatının herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanmaktadır. Bu nedenle memenin görüntülenmesi diagnostik radyolojide önemli bir yer tutar. Mammografi memenin yumuşak dokusunu ve değişikliklerini ortaya çıkaran bir inceleme yöntemidir. Memenin primer görüntüleme yöntemi olan mammografi diagnostik ve tarama amaçlı olmak üzere iki şekilde kullanılmaktadır, 1960 lı yıllardan sonra yapılan tarama mammografileri sayesinde nonpalpabl meme lezyonları ile daha sık ve erken dönemlerde karşılaşılmaya başlanmıştır. Mammografiler yumuşak doku radyografisinin en güzel örneğidir, yoğunlukları ve atom numaraları birbirine yakın olan memenin kas, yağ ve glandüler yapılarını incelemek amacıyla kullanılır. Mammografinin esası, memeyi oluşturan yumuşak dokular arasındaki dansite değişikliğinin, röntgen ışınını farklı absorbsiyonuna dayanmaktadır (54). Düşük enerjili röntgen ışınları ve kompresyon uygulanarak elde edilen özel bir radyografi tekniğidir. Mammografik incelemelerde normal röntgen tüpünden farklı olarak anod materyali Molibden olan X-Ray tüpleri kullanılır. Bu şekilde yumuşak doku bölümleri arasındaki dansite farklılıkları daha iyi belirlenir. Molibden targetlerde 0.03 mm lik molibden filtrasyon kullanılır. Molibden targetlerin karakteristik olarak peak değerleri 17.9 ve 19.5 KeV tur, mammografi için uygundur. Molibden targetlerde çekim kV değerleri genellikle 25-28 Kv tur. Mammografilerde yüksek rezolüsyon gerektiği için fokal spot büyüklüğünün özel önemi vardır. Geometrik bulanıklaşmayı azaltmak için mammografi cihazlarının fokal spotları küçüktür. Fokal spot büyüklüğü magnifikasyon tekniğinde daha da önem kazanır; magnifikasyon için fokal spot büyüklüğü 0,3 mm den fazla olmamalı ve tercihen 0.1-0.2 mm değerlerinde olmalıdır (114). Meme ile görüntü reseptörü arasındaki uzaklık olabildiğince küçük olmalıdır. Cihazın filtrasyonu konvansiyonel röntgen cihazlarından farklıdır.  Minimal radyasyon dozu ile optimal görüntü sağlayabilen cihazlardır. Özel amaçlı mammografi cihazlarında göğüs duvarlarıyla 90 derece açı yapbilen sert, radyolusend kompresyon aleti bulunmalıdır. Kompresyon radyasyonun saçılımını azaltmada önemli bir faktördür; kompresyonla dokular birbirinden ayrılır ve parankimdeki küçük lezyonlar daha kolay ayırdedilir, memelerin immobilizasyonu ile hareket bulanıklaşması azalır ve film reseptörüne daha yakın meme yapılarının lokalizasyonu geometrik bulanıklaşmayı azaltır. Ayrıca kompresyon ile memeye radyasyon dozunu da azaltır (2,56,91,115).
 Mammografik tanıda malign veya benign bir kitlenin varlığından bahsedilir. Nonpalpabl lezyonları saptamak için kullanılır (54,91). 
Mammografide düşük voltaj uygulanmaldır, düşük yoğunluk farkı olan meme yapılarının birbirinden ayrılması için bu özellik gereklidir. Radyasyona bağlı kanser riski  taşıyan memeye mümkün olduğunca düşük doz verilmesi gerekmektedir (96).
 Son 15 yıl içerisinde mammografik X ışını ünitelerinde, film-screen görüntü reseptöründe, film prosesinde ve radyografik teknikte çok önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Radyogramların, mammogramların kalitesi artmış ve hastanın aldığı radyasyon dozu da önemli ölçüde azalmıştır (2,54,96).
 Screen film kombinasyonları mammografide radyasyon dozunda azalmayı sağlar, radyasyon dozunu % 30-% 50 oranında azaltır. 

2.4.2. MAMMOGRAFİDE KULLANILAN POZİSYONLAR

Rutin mammografi iki pozisyonda yapılmalıdır. Kraniokaudal ve lateral oblik, standart projeksiyonlardır. Meme içerisindeki spesifik alanları değerlendirmek için ek pozisyonlar gerekebilir (2,10,56,92,96,116).
 Kraniokaudal (CC) Pozisyon: Memenin standart transvers pozisyonudur (2,116).
 Mediolateral-Oblik (LO) Pozisyon: Bu pozisyonda pectoralis major kası ve memenin alt kısmı ile memenin aksiller kuyruk kısmını içerecek şekilde tamamı görüntülenebilir. Kasete 30-45 derece açı verilir, Hastada aynı tarafa doğru yan olarak uzanır. Bu pozisyonda pektoralis majör kası en kolay şekilde göğüs duvarından öne doğru çekilir, memenin arka kısımlarının en iyi şekilde görüntülenmesi sağlanır (2,116).
 Medio-Lateral (ML) Pozisyon: Memenin arka ve kuyruk kısımlarını tam olarak içermediği için rutinde oblik pozisyon kullanılır. Ancak ML pozisyon lezyonların lokalizasyonu için gereklidir. Lezyon ile glandüler dokunun süper pozisyonu ayırt edilir. ML görüntü gerçek bir sagittal görüntüdür. Yine üst-iç kadranın üst kısımlarındaki lezyonları oblik pozisyondan daha iyi gösterir. Ayrıca derinde göğüs duvarı yakınında, memenin inferomedial veye inferolateral kısmındaki lezyonları da daha iyi gösterir. Oblik grafide izlenebilen ancak CC pozisyonda görülmeyen lezyonların lokalizasyonunda da ML görüntü yararlı olur. ML görüntüde oblik grafi görüntüsünden daha aşağıda olan lezyon lateral yerleşimli, daha yukarıda olan medial yerleşimlidir (2).
 Medial-Oblik (MO) Pozisyon: Bu pozisyon ile uzak medioposteriorda yerleşik ve sadece CC mammogramda görülebilen ya da mammografide görülemeyen iç kadranlardaki palpabl lezyonların görüntülenebilir.
 Ekzajare (Abartılmış) CC (EX-CC) Pozisyon: Lateroposterior ya da medioposteriorun derinindeki doku rutin CC görüntüde görülemeyebilir. Rutin LO pozisyonda görülen bir lezyon. CC pozisyonda görülmediğinde ekzajare lateral veya medial CC pozisyon yararlı olur.
 Spot Kompresyon Pozisyonu: Standart grafilerde daha ayrıntılı görülmek istenen bir alan, spot kompresyon tekniği ile çevre dokular uzaklaştırılarak daha iyi görüntülenebilir. Spot kompresyon özellikle bir nodülün kenarlarının değerlendirilmesinde ya da fokal bir dansitenin gerçek bir lezyon mu yoksa dokuların üst üste gelmesinin yalancı görüntüsü mü olduğunun ayrımında oldukça faydalıdır. Küçük nodül ya da kalsifikasyonların değerlendirilmesinde spot kompresyonla birlikte magnifikasyon da kullanılabilir (2,116). 
 Aksiller Pozisyon: Genellikle oblik grafilerde memenin aksiller kuyruğu ve aksillanın aşağı kısmının görüntülenmesine karşın aksillanın üst kısmını değerlendirebilmek için aksiller projeksiyon gereklidir (2,116).
Magnifikasyon Grafileri: Magnifikasyon kitle lezyonlarının sınırlarının ve mikrokalsifikasyonların sayı ve morfolojilerinin belirlenmesinde yararlıdır. Ayrıca multisentrik tümörlerin tanımlanmasında da faydalı olur. Magnifikasyon grafilerinde memeye verilen radyasyon dozunda konvansiyonel mammografiye oranla 1.5-4 katlık bir artış vardır (2).
 

2.4.3. MAMMOGRAFİK TARAMA

Meme kanserlerinde lezyonun boyutları arttıkça evresi ve aksiller lenf nodlarına metastaz riski artmaktadır. Küçük ve nonpalpabl erken evre tümörlerin prognozu daha iyidir. Günümüzde tarama amaçlı mammografinin yaygınlaşması nedeniyle klinik bulgu vermeyen nonpalpabl meme lezyonları çok erken evrelerde saptanabilmektedir. Bu lezyonlar mammogramlarda mikrokalsifikasyonlar, asimetrik (dansite) yoğunluklar, düzgün veya düzensiz konturlu kitleler şeklinde görülürler (2,10,32,56,91). Mikrokalsifikasyonlar magnifikasyon grafileri ile asimetrik dansiteler spot kompresyon grafileri ile tekrar değerlendirilir. Mikrokalsifikasyonlar grup halinde ise ve malignite açısından şüpheli mammografik özellikler taşıyorlarsa stereotaksik biyopsi yapılmalı veya işaretlenip çıkarılmalıdır. Asimetrik dansiteler hastanın eski filmlerinde izlenmiyorsa veya boyutları artıyorsa malignite açısından şüpheli kabul edilmeli ve biyopsi yapılmalıdır. 
Mammografide izlenen benign kalsifikasyonların özellikleri; deri, vasküler, patlamış mısır benzeri, yuvarlak, ortası lusend, yumurta kabuğu veya halka şeklinde, kalsiyum sütü, distrofik ve punktat şekillerde olabilir.

Mammografi endikasyonları (2,56);
1.  Rutin meme kanseri taramalarında bir erken tanı metodu olarak
2.   Özgeçmiş veya soygeçmişinde meme kanseri olan hastalarda,
3.  Memede yeni bir sertlik, kitle, şişlik, kızarıklık, meme başı retraksiyonu, ağrı, meme başında akıntı, mastit belirtileri, meme derisinde değişiklikler, klinik mastopatilerde, kitle dışı semptomu olanlarda nonpalpabl lezyonların saptanmasında, palpabl kitlesi olanlarda ultrasonografi ile beraber kitlenin değerlendirilmesinde (2)
4.  Östrojen tedavisi ya da hormon replasman tedavisi alanlarda (2),
5.  Meme kanseri yönünden major veya minör risklerden bir veya birkaçını taşıyan riskli olgularda,
6. Palpable kitlesi olup ta biyopsi ile kanser tanısı alan hastalarda; tümörün multisentrik mi, yoksa fokal mi olduğunun saptanması, intraduktal komponentin araştırılmasında, tümör boyutlarının saptanmasında , karşı memenin değerlendirilmesinde 
7. Neoadjuvan kemoterapi alanlarda tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde, meme koruyucu cerrahi alan hastaların radyoterapi öncesinde postoperatif kontrollerinde, tedavinin tamamlanmasından sonra nüks açısından uzun dönemde takiplerde ve lokal nükslerin saptanmasında (10)
 Mammografide saptanan düzensiz konturlu opasiteler veya ultrasonografide görülen düzensiz konturlu kitlelerin sitolojik ve/veya histolojik değerlendirilmesi iğne biyopsileri ile yapılmalıdır. 
 

2.4.4. DİJİTAL MAMMOGRAFİ

Konvansiyonel mammografideki bir çok teknik gelişmelere rağmen, film-screen sistemlerinde film hem dedektör hem de gelen bilgiyi görüntüleyen ve depolayan araçtır. Mammografide dijital teknoloji ile dedektör, görüntüleme ve depolama fonksiyonları birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilir. Böylece bu fonksiyonlar birbirinden bağımsız olarak optimize edilebilir. Son 10 yıldır dijital mammografi cihazları (Computer-assisted diagnosis) meme hastalıkları tanısında kullanıma girmiştir (56,118).

Dijital mammografinin konvansiyonel mammografiye olan üstünlükleri;
1. Exposurlar daha geniş aralıkla yapılabilir.
2. En küçük kontrast farklılıkları bile kolayca saptanıp amplifiye edilebilir, exposure hataları en aza indirilebilir.
3. Bilgisayarla dijitalize edilmiş görüntülere her türlü manüplasyon yapılabilir.
4. Görüntüler daha kolay depolanır ve merkezler arasında transfer edilebilir.
5. Hastanın aldığı radyasyon % 30-50 oranında azdır.
6. Bilgisayar destekli tanılara imkan sağlar.

 Analog görüntülerde hastadan elde edilen X ışını patterni, hem şiddeti hem de uzaysal boyutları devamlılılık gösteren bir şekilde kaydedilir. Dijital görüntüde ise görüntüyü oluşturan her bir değer belirli uzaysal intervallerde ve belirli şiddetlerde kaydedilir. Görüntü kaydı devamlılık göstermez, kesintilidir. Dijital görüntü sabit boyutlarda pixellerden yani karesel görüntü elementlerinden oluşan iki boyutlu bir matrix şeklinde ortaya çıkar. Her bir pixelin bir kenarı 0.05 veya 0.1 mm boyutundadır. Her bir pixel, birleştiklerinde esas görüntüyü oluşturmak üzere birer görüntü değeri taşır.
 Dijital dedektör X ışınlarını absorbe ederek her bir pixel için bir elektronik sinyal oluşturur ve bu elektrik sinyal analog-dijital çeviricide (ADC) dijital (sayısal) bir değere çevrilir. Daha sonra bu dijital değerler bilgisayar hafızasında depolanır. Dijital görüntü istendiği zaman hafızadan geri çağrılabilir. Görüntülerin değerlendirilmesi esnasında görüntü kontrast ve rezolüsyonunda radyoloğun istemleri doğrultusunda her türlü değişiklik yapılabilir. Bu dijital mammografinin en önemli avantajıdır (119). 
 Mammografinin bazı limitasyonları mevcuttur. Bunların çoğu Dijital Mammografi sistemlerinde aşılabilmektedir. Dijital mammografik sistemlerde görüntünün elde edilmesi, sunumu ve saklanması birbirinden bağımsız şekilde yapılmakta ve bu üç unsurun herbiri optimal şartlara göre ayarlanabilmektedir. Ancak kitlelerin sınırlarını, mikrokalsifikasyonları ve bunların karakterlerini saptanma için gereken yüksek rezolüsyon, dijital mammografi cihazlarında yeterince sağlanamamaktadır (119). 

 Meme hastalıklarında görüntüleme yöntemleri (2,56)
1. Tanıda,
2. Meme kanserinin tedavisinin planlanmasında; Memedeki odağın multifokal, multisentrik olduğunun belirlenmesinde, eksizyonel biyopsiden sonra memede bir odağın kalıp kalmadığının saptanmasında, retromammer yerleşimli bir tümörün göğüs duvarı ilişkisinin değerlendirilmesinde, 
3. Tedavi sonuçlarının izlenmesinde; meme koruyucu cerrahi tedavi uygulanan memenin izlenmesinde, diğer memenin izlenmesinde, parsiyel mastektomi uygulanan memelerde kalıntı tümör odağının ya da gelişen bir başka tümörün ortaya konmasında,
4. Nonpalpabl ve erken evre kanserin ortaya konmasında ve işaretlenmesinde kullanılır. Nonpalpabl meme kanserlerinde mammografik olarak üzerinde durulan üç özellik vardır. Kitle, asimetrik dansite ve mikrokalsifikasyonlar. 
5.  Memede ele gelen bir kitlenin olması, deride veya meme başında                    anormallik, net bir sebebi belirlenemeyen meme ağrısı, asemptomatik hastalarda, hormon replasman tedavisi veya kanser korkusu, daha önceki meme kanseri nedeniyle radyoterapi öyküsü veya yüksek riskli aile öyküsü olması, tarama mammografisinde bir lezyon tesbit edilmiş olması, daha önce şüpheli benign olarak tanımlanan lezyon tesbit edilmiş hastaların takibi, primeri bilinmeyen metastazların varlığı diğer önemli mammografi endikasyonlarıdır (56,96). 

2.4.5. ULTRASONOGRAFİ

Ultrasonografi 1-10 MHz frekanslı ses ötesi dalgaların oluşturulması ve transdüserler aracılığı ile görüntü elde edilen bir tanı yöntemidir (54). Kullanımı kolaydır, radyasyon riski taşımaz. Yüksek frekans (5-7.5 MHz) ve rezolüsyonlu lineer transdüserlerin geliştirilmesiyle, B-mode, Real-time (gerçek zamanlı) ultrasonografi dokuların iç yapısını oldukça ayrıntılı biçimde görüntülediği için günümüzde meme patolojilerinin incelenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır (18). B (Brightness) mode ultrasonografide incelenen dokuların intensiteleri (yoğunlukları) doğrultusunda parlaklık olarak monitöre yansıtılır. Gri skala gösterimde her doku intensitesiyle uyumlu bir parlaklık derecesinde görüntü monitörüne yansıtılmakta, parlak ve parlak olmayan ekolardan başka ara yoğunluklar da gri rengin tonları şeklinde tanımlanabilmektedir. B mode, gri skala, gerçek zamanlı ultrasonografi tanısal radyoloji rutin uygulamalarında en yaygın kullanılan yöntemdir.   Ultrasonografi mammografilerde saptanan radyodens kitle lezyonlarının iç yapısının değerlendirilmesinde (kistik-solid ayrımında) üstünlüğü tartışılmaz bir yöntemdir.  Mammografinin dens memelerde duyarlılığının azaldığı bilinmektedir. Mammografide dens parankim yapısına sahip ve yorumlanmada güçlük oluşturan memelerin incelenmesinde de çok yararlıdır.  Günümüzde mammografiden sonra en önemli tamamlayıcı görüntüleme yöntemi ultrasonografidir (10,18,30,49,54,56,99). Ayrıca palpabl kitlesi bulunmayan ve özellikle 35 yaşından küçük az doğum yapmış ya da hiç doğum yapmamış kadınlarda ultrasonografi primer inceleme ve görüntüleme yöntemi olarak seçilmektedir (18,30).
Meme ultrasonografisi konusunda ilk çalışmalar 1950 yıllarına uzanmaktadır. J.J. Wild ve J. Reid’in  memenin yapısı ve kanserlerinin belirlenmesi konusundaki çalışmaları 1952 yılında yayınlanmıştır. Bu dönemde Howry, meme ve yumuşak doku kanserlerinin ultrasonografik görünümlerini tarif etmiştir. Bu araştırmacılar ultrasonografinin, kistik lezyonları solid olanlardan ayırmadaki önemini göstermişlerdir. Wagaii ve arkadaşları 1965 yılında meme tümörlerinin ultrasonografik görünümlerini tanımladılar.    Kistlerin tanısında, solid-kistik lezyon   ayrımında, mammografik olarak yoğun (dens) meme dokularında lezyonların tanısında, preoperatif işaretleme ve perkütanöz girişimsel biyopsi işlemlerinde kullanılmaktadır (49,99). 
Tanı ve tarama metodu olarak kullanılan meme ultrasonografisinde iyonize ışınlar kullanılmadığı ve insan sağlığına zararı tesbit edilmediği için günümüzde noninvaziv, ekonomik bir modalite olarak kullanılmaktadır. Bir çok meme kanserleri ultrasonografi ile tanınabilmektedir. Benign lezyonlarda tanı kriterlerinin daha belirgin olmasından dolayı tanı değeri daha yüksektir. Ancak nonpalpabl lezyonlarda yetersiz kaldığı için meme ultrasonografisi tek başına değil, mammografi ile beraber yapılmalıdır. Mammografiyi tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanılmalıdır (18,54,99).
Meme incelenirken hastanın incelenen taraftaki kolu başının arkasına doğru dirsekten fleksiyonda uzatılmış konumda olmalı ve hasta hafif oblik-supin pozisyonda olmalıdır. Genel olarak tüm kadranlar tüm planlarda ışınsal tarzda taranmalı, tek bir planda yapılan tarama ile yetinilmemelidir. Meme başı-areola kompleksinin değerlendirilmesi özel manevralar gerektirir. Bu bölgede yüzey düzgün olmadığı için transdüser ile düzensiz cilt yüzeyi arasında hava aralıklarından kaynaklanan posterior akustik gölgelenmeler oluşabilir. 
Meme ultrasonografisi endikasyonları kısaca özetlenirse (18,30,50);
1. Palpabl kitlelerin değerlendirilmesi, mammografik olarak veya fizik muayenede saptanan bir kitlenin solid-kistik ayrımının yapılması,
2. Mammografilerde dens ve fibrokistik olarak izlenen meme parankiminin değerlendirilmesinde, 
3. Mammografide asimetrik dansite saptanan lokalizasyonda kitlenin ekarte edilmesi amacıyla,
4. Mammografide saptanan lezyonların natürünün belirlenmesinde, 
5. Mammografide tüm konturlarıyla görülemeyen lezyonların değerlendirilmesinde, 
6. Onkolojik takiplerde; Mastektomilerden sonra göğüs duvarında, parsiyel mastektomilerden sonra ise kalan meme dokusunda nüks-rezidü tümör araştırılması
7. Postoperatif takiplerde (Hematom, seroma, protezler)
8. Memenin nonpalpabl lezyonlarına yönelik girişimsel tanı ve tedavi yöntemlerinde kılavuz teknik olarak (perkütan kist aspirasyonu,tel lokalizasyonu, ince iğne aspirasyon veya kesici iğne biopsileri, cerrahi öncesi  iğne veya tel  ile işaretleme) (100),
9. Aksiller lenf nodlarının daha iyi görüntülenmesinde,
10. Enflamasyon düşünülen hastalarda ağrı ve ödeme bağlı olarak mammografi çekimi güç olursa ultrasonografi yapılmalıdır (18,101),
11.   Rüptüre olan inplant materyallerinin değerlendirilmesinde (102).

2.4.6. RENKLİ DOPPLER ULTRASONOGRAFİ

Günümüzde meme kitlelerinin tanısal amaçlı incelenmesinde B-mode Real time ultrasonografi yanında Renkli Doppler Ultrasonografi incelemesi de kullanılmaya başlanmıştır (58,183). Meme lezyonlarının malign ve benign ayırıcı tanısında vaskülaritenin değerlendirilmesinin anlamlı olduğu düşünülmüştür (50). Yapılan çalışmalarda lezyondan alınan akım örneklerinde rezistivite ve akselerasyon indeks değerlerinin hesaplanmasıyla lezyonların benign-malign karakterleri sınırlı bir oranda ortaya konmaktadır. Yine incelemenin malign ve benignite ayrımı net olarak yapılamayan lezyonlarda biopsi ve takip kararının verilmesinde sınırlı bir katkısı olabilir. Renkli Doppler incelemede fibroadenomlarda genellikle akım yoktur veya minimal akım vardır. Hızla büyüyen juvenil fibroadenomlarda akım izlenir (50). Renkli Doppler ve Power Doppler incelemeler malign solid meme kitlelerinin benign olanlardan ayırt edilmesinde kullanılır. Renkli Doppler görüntülemeye spesifik olan bir hipoteze göre malign kitlelerdeki neovaskülarizasyon benign hastalıklardan ayrımında yardımcı olur (10,103, 183). Power doppler sonografi meme kanserlerinin çoğunda vaskülariteyi daha iyi göstermiştir, tümör vaskülarizasyonunun lenfatik tutulum ve vasküler tutulumu ile ilişkisini %  93 oranında göstermiştir. Bu sonuç renkli dopplerde % 90 olarak gösterilmiştir, ancak daha önemlisi power doppler ultrasonografi ile damarlanma tesbit edilemeyen meme kanserlerinde lenf nodu tutulumu ve lenfatik vasküler invazyonda tesbit edilememiştir. Meme kanserli olguların incelendiği geniş serili çalışmalarda lezyonların %  90’ ında tümör santralinde belirgin akım sinyali ile periferinde neovaskülarizasyon ve çift yönlü akım saptanmıştır (49,50,58,101,103,104,105). Cosgrove ve arkadaşlarının 1990 yılında renkli doppler ile yaptıkları bir çalışmada hem tümörün sınırında, hemde tümör içerisinde belirgin akım bulunduğunu belirtmişlerdir (183) 

2.4.7. MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME

Manyetik rezonans görüntüleme (MR) güçlü bir manyetik alan içerisinde değişik dokuların gönderilen radyo frekans dalgalarına bağlı olarak farklı yoğunluklarda sinyaller oluşturmaları esasına dayanır.  Memeye özel yüzeysel sargılarla ve MR yöntemi ile memenin yüksek rezolüsyonlu görüntüleri elde edilmektedir. Ancak  MR tetkiki ile de mammografi ve ultrasonografide olduğu gibi morfolojik ayrım kesin olarak yapılamayabilir (29,107,110). Malign ve normal meme dokuları benzer sinyal verebilir. Gerçek doku karakterizasyonu için yüksek alan güçlü magnetler ve kantitatif spektroskopik ölçümler gerekmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda i.v kontrast (Gadopentat dimeglümin) kullanımı ile okkült meme karsinomlarında belirgin tutulum saptanmıştır (56,108). Özellikle yağ dokusunun suprese edildiği kimyasal şift yönteminin standart T1 ağırlıklı görüntülerden daha iyi sonuçlar verdiği saptanmıştır. Ancak yapılan bir çalışmada mammografik olarak saptanan 220 karsinomdan 6’ sının MR ile saptanamaması, memenin MR görüntülenmesinde tarama için henüz rezolüsyonun yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Memenin MR incelemesi pron pozisyonda özel meme sargısı ve i.v GDPTA kullanılarak yapılır. Malign ve benign lezyonlar kontrast tutup tutmamalarına, kontrast tutma hız ve yoğunluklarına göre tanınırlar. Ancak malignite ve benignite ayrımında henüz kesin MR kriterleri oluşmamıştır (29). Değişik merkezli çalışmalarda MR sensitivitesinin oldukça yüksek ancak spesivitesinin düşük olduğu gösterilmiştir (109).  Kontrastlı meme MR görüntüleme US ve mammografi ile tanısal güçlük çekilen olgularda önemli ek bilgiler sağlayabilmektedir. M.Tunacı ve arkadaşlarının çalışmasında malign lezyonlardan % 25’I sadece MR ile saptanabilmiş, multisentrik ve multifokal karsinomlarda tümör odaklarından % 35’i sadece MR ile görüntülenebilmiştir (110).
Memenin MR incelemesinin mutlak endikasyonları şunlardır;
1. Opere memelerde cerrahi skar ile malign kitlelerin ayırt edilmesinde, inceleme ile operasyon arasında en az 6 aylık bir süre geçmiş olmalıdır.
2. Kanser nedeni ile konservatif cerrahi ve radyoterapi uygulanan memelerde. Bu olgularda post-radyoterapik değişikliklere ve cerrahi skara bağlı olarak nükslerin ayırt edilmesi güçtür. Radyoterapinin üzerinden 18 ay geçmiş ise MR faydalı olabilmektedir (111).
4. Meme protezi olan hastalarda meme parankim patolojilerinin ve protez rüptürünün değerlendirilmesinde; İnplant yırtılmalarında Manyetik Rezonans  görüntüleme sonuçları mammografi ve ultrasonografiye kıyaslandığında daha kesin sonuç vermektedir. MR görüntüleme kapsül yırtılmaları ve inplantın fibröz kapsül dışına herniasyonunda ve lenf nodları ile meme dokusu içindeki silikonun belirlenmesinde çok değerlidir (107,110,112,113).
5. MR derinde göğüs duvarına yerleşen kitlelerde çevre invazyonunun değerlendirilmesinde kullanılmaktadır (183).

2.4.8. BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ

Memelerin değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografi kullanılabilir, ancak bütün toraksın radyasyon alması önemli dezavantajıdır. Ayrıca geniş görüntü alanı nedeniyle rezolüsyonu sınırlıdır. Yapılan çalışmalarda kontrast madde uygulanması ile malign lezyonlarda attenüasyon değerlerinde artış gözlemlenmiştir. Kontrastsız tetkiklerde, benign fibrokistik değişiklikleri karsinomdan ayırt etmek çok güçtür. Zaman, maliyet ve radyasyon faktörleri memenin rutin BT ile incelenmesini sınırlamaktadır. Memenin BT tetkikinin en büyük katkısı, konvansiyonel mammografide kör alanlar olarak bilinen uç medial ve lateral bölümleri ile, göğüs duvarına komşu derin meme alanlarının değerlendirilmesinde olmaktadır (10,28, 29,56,183).
 

2.4.9. XEROMAMMOGRAFİ 

Xeroradyografi yumuşak dokuların daha detaylı görüntülenmesi amacıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. Radyolojik esasları ilk kez 1937 yılında C. Carlson tarafından tanımlanmışsa da, tanısal amaçlı kullanımı ilk olarak 1952 yılında gerçekleşmiş, 1960’ lı yıllardan itibaren her geçen gün daha da geliştirilerek özellikle yumuşak dokuların görüntülenmesinde radyolojik tanı yöntemleri arasına katılmıştır. Xeromammografi Screen-Film mammografisinden farklı bir yöntemdir. Mammografinin farklı ve özel bir şeklidir, elektrofotoğrafik bir yöntemdir. Xeromammografi, radyolojik imajın normal mammografi filmi yerine selenyum tabakası kaplı alüminyum levhasına ya da kağıda elektrostatik olarak aktarılması ve memenin yapısal görüntüsünün alınması ile karakterize diagnostik yöntemdir. Selenyum tabakası kaplı aliminyum levha ince bir kaset içerisinde X ışınına tabi tutulacak olursa iletken hale geçer. Elektrostatik görünüm selenyum levhanın ince bir tabaka şeklinde yük tutan bir pudra ile tozlandırılması ile belirir.
Xeromammografi uygulamalarının klasik incelemelere göre en önemli avantajı görüntü kalitesinin  ve yumuşak doku planları arasındaki ayrımının daha yüksek oluşudur. Ancak uygulama esnasında alınan X - ışını dozunun fazla oluşu nedeniyle teknik yaygın olarak kullanılmamaktadır (10,54,56). 

2.4.10. RADYONÜKLİD GÖRÜNTÜLEME (SPECT) ve POZİTRON EMİSYON TOMOGRAFİ (PET)

Nükleer tıpta da bazı yöntemlerle meme kanserleri görüntülenebilmektedir. En sık kullanılan radyofarmasötikler Ta201, Tc99m MİBİ, İn-111 Octreotid, Tc 99m Tetrofosmindir (10). Görüntüleme planar ve single foton emisyon bilgisayarlı tomografi yöntemi ile yapılır. Meme kanserlerinde yapılan çalışmalarda Talyum 201 ile % 80-96 arasında duyarlılık saptanmıştır. Tc99m MİBİ meme kanseri tanısında en fazla kullanılan radyonüklid ajandır, radyofarmasotiğin tutulumu neovaskülarizasyona bağlıdır (2). Ancak palpable ve 1.3 cm üzeri lezyonlarda etkilidir (2).  Nükleer tıp incelemeleri meme hastalıkları tanısında; mammografinin yardımcı olamadığı dens meme dokularında, açıklanamayan mikrokalsifikasyon veya opasitelerin varlığında, postoperatif hastalarda, mammografide tek lezyon görülerek lumpektomi planlanan hastalarda lezyonun multisentrik olup olmadığının araştırılmasında ve son olarak mastektomi geçiren meme kanserleri hastaların takibinde, nüks ve metastazların gösterilmesinde uygulanmaktadır (10,56,106).
PET yönteminde meme lezyonunun veya aksiller, sentinel lenf nodlarının  görüntülenmesi ise glukozla işaretlenmiş florin-18 ile yapılmaktadır (2). Lenfosintigrafi ise Teknesyum 99m işaretli kolloid enjeksiyonundan birkaç saat sonra aksiller bölge lenf nodlarının görüntülenmesi esasına dayanmaktadır (183).

2.4.11. TRANSİLLÜMİNASYON

Memeden ışık geçirilerek uygulanan bu yöntemin tanı değeri düşük olduğundan, tek başına tanı veya tarama yöntemi olarak kullanılmamaktadır.

2.4.12. TERMOGRAFİ

Meme yüzey ısısındaki değişikliklerin karsinomlara eşlik ettiği saptanmış ve termografinin kanser saptanmasında kullanılabilmesi amacı ile çalışmalar yapılmıştır. Termografi değişik nedenlerle memeden etrafa yayılan infrared ışımanın taranmasını kapsar. Bir kaç tipi vardır. Teletermografi (elektronik infrared dedektörler aracılığı ile), kontakt termografi (kolesterik kristallerle), kompüterize termografi (multiple termistörlerle), mikrodalga Termografi. 
Termografi meme tümörlerinin yaydığı ısının infrared ışınlara duyarlı bir kamera ile kaydedilmesi esasına dayanır. Neoplazmlar dışında inflamatuar olaylar ve hiperplazik değişiklikler de memede ısı artışına neden olduğundan yöntem spesifik değildir. İyonizan ışın içermeyişi ve nisbeten düşük maliyet gibi avantajlarına karşın termografinin yüksek oranda yalancı-negatif ve yalancı-pozitif değerleri nedeniyle tarama amaçlı kullanılmamaktadır (28,29,56).
 

2.4.13. KİSTOGRAFİ (Pnömokistografi)

Meme kistlerinin iğne ile aspirasyonu sık uygulanan bir işlemdir (18). Pnömokistografi  meme kistlerinde kist sıvısı aspire edildikten hemen sonra sonra kavite içine hava enjekte edilerek elde edilen mammografik hava kontrastlı incelemedir (51). Bu teknik ultrasonografik incelemede duvar düzensizliği, duvarda nodüler oluşumlar, intrakistik solid-papiller komponent ya da internal debris gösteren kistlerin incelenmesinde faydalıdır. Bu şekilde rutin mammografilerde iç yapısı değerlendirilemeyen kistik lezyonların detaylı özellikleri ortaya konabilir. İntrakistik tümörler nadirdir benign papillom yada intrakistik karsinom olabilir. Pnömokistografik incelemede intrakistik lezyonlar, hava dolu kistik kavite içerisine uzanan lobüler yada düzensiz kitle olarak izlenirler. Aspirasyon sonrası tekrarlayan kistlerde de kullanılabilir. Pnömokistografide hava-sıvı seviyesi görülmesi aspirasyonun yetersiz olduğunu gösterir.  İşlemin önemli bir komplikasyonu yoktur, ancak toraks duvarına dik yaklaşımda pnömotoraks riskini göz önünde bulundurmak gerekir. Ayrıca meme parankiminde hava en sık pnömokistografi uygulamasından sonra oluşur. 

2.4.14. GALAKTOGRAFİ (Duktografi)

Galaktografi (duktografi) meme başı akıntısı olan hastaların değerlendirilmesinde kullanılan özel bir kateter yardımı ile meme başından duktus içerisine kontrast madde verildikten sonra yapılan mammografik inceleme yöntemidir (2,56). İlk kez 1930 lu yıllarda tanımlanan galaktografi 1960 larda suda eriyen kontrast maddelerin kullanıma girmesi ile kolay uygulanan, iyi tolere edilebilen ve düşük riskli bir yöntem haline gelmiştir. Meme başı akıntısı olan hastalarda intraduktal patolojinin tanımlanmasını sağlayan mevcut tek yöntemdir. Kontrast madde verilerek laktiferöz duktuslar incelenir. Galaktografi ile anormal kanal trasesi belirlenir. Lezyonun yaygınlığı ve sayısı saptanabilir. Patolojik meme başı akıntılarının (spontan, hemorajik, grade IV-V sitolojik) araştırılmasında kullanılır. Spontan meme başı akıntılarının değerlendirilmesinde özellikle mammografide veya fizik muayenede herhangi bir pozitif bulgu olmayan vakalarda yararlı olabilir. Tabar’ ın 174 olguluk bir serisinde kuşkulu seröz akıntılı olguların % 6 sında, kanlı akıntıların % 13 ünde sebep kanser bulunmuştur. Meme başından hemorajik ya da seröz-hemorajik akıntının tüm yaş gruplarındaki en sık nedeni benign intraduktal papillomdur. Laktasyon dışında diğer nedenler arasında duktal ektazi, fibrokistik hastalık, papillomatozis, inflamasyon ve intraduktal karsinom sayılabilir. Yaygın duktal ektaziden ziyade tek bir kanaldeki dilatasyon ve hemorajik meme başı akıntısı kanser yönünden daha yüksek risk taşır. Galaktografi meme absesi ya da mastitli olgularda uygulanmamalıdır. Kontrast maddenin retrograd enjeksiyonu enfeksiyonun meme içerisinde yayılımına yol açabilir (51). 
Galaktografi sonrası normal duktuslar düzgün konturlu olarak izlenirler ve meme başından perifere doğru çapları daralarak dallanma gösterirler. Sıklıkla kontrast madde küçük asiner ve lobüler yapıları doldurur (2,51,56).
İntraduktal papillom spontan meme başı akıntısının en sık nedenidir. Papillomda genellikle retroareoler bölgede intraduktal dolma defekti, tutulan duktusun komplet obstrüksiyonu, duktusta ekspansiyon ve distorsiyon daha az sıklıkla tutulan duktus duvarında düzensizlik ortaya çıkar. Benign papillomun duvarları genellikle iyi sınırlıdır, ancak duvar düzensizliği de görülebilir. Papillomatoziste multiple küçük dolma defektleri görülür, genellikle daha periferal lokalizasyondadır. 
Duktus ektazisinde meme başı akıntısı izlenir. Duktuslarda düzgün füziform dilatasyon, tortüozite, bazen yoğunlaşmış sekresyona bağlı dolma defektleri görülebilir. Fibrokistik hastalıkta, düzensiz duktus kalibrasyonu, küçük ya da büyük kist doluşları izlenir (56). 
Karsinomda tutulan duktusta soliter ya da multipl dolma defektleri, ani daralma veya kesinti, lümende parsiyel ya da komplet obstrüksiyon, duktus ağının yapısında bozulma, normal duktuslarda yer değiştirme ve periduktal kontrast ekstravazasyonu gözlenebilir (51,56).
 

Hosted by www.Geocities.ws

1