TÜRKÇE’DEKİ YUNANCA KELİMELER

Dr. Hakkı Açıkalın

- S -

Safsata: Σοφιστες (Σofistes). Bilgili, âlim. Türkçe’de asıl anlamından saparak, boş lâf, gereksiz söz anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Sahne: Σκενα (Skena). Alan, boş yer, tiyatroda oyun yeri.

Salya: Σαλια (Salia).

Salyangoz: Σαλίγκαρος (Salîgaros), Σάλιαγκας (Sâliagas). Sümüklü böcek, salyalı.

Sandal: Σανδαλον (Sandalon). Sandal ağacı, sandal ağacından yapılan.

sardalya: Σαρδελα (Sardela). Bir balık türü.

Sargan: Ζαργανα (Zargana). Bir balık türü, zargan, zargana.

Sedir: Kέδρος (Kêdros). Sedir ağacı.

Sekmen: Σκαμνι (Skamni). İskemle, oturak.

Selenyum: Σελινος (Selinos). Ay. Bir kimyevî element. Se.

Semer: Σαμαρι (Samari). Yük hayvanlarının sırtına konan araç, oturmalık, eyer.

Sembol: Συμβολo (Simvolo). Remz, işâret, simge, alâmet, rumuz.

Semender: Σαλαμουντρα (Salamudra). Βir tür keler. Mitolojide Ateş varlığı.

Sempatik: Συμπαθητικός (Simpatitikôs). Merhâmetli, cana yakın, Sargın, yeltek.

Sempozyum: Συνποσιον (Sinposion). Şölen, ziyâfet, cümbüş anlamında. Anlam genişlemesiyle, kapsamlı toplantı, bilimsel toplantı anlamlarını yüklenmiştir.

Semptom: Σύμπτωμα (Sîmptoma): Tıp terimi olarak, Bulgu.

Sendika: Συνδικάτο (Sindikâto). Συν (Sin): Ortak, eş- Δικαιον (Dikeon): Hak, hukuk.

Sendrom: Συνδρομή (Sindromî). Συν (Sin) veya Συμ (Sim): Ortak, eş-Δρόμος (Drômos): Yol. Yardım, eş yol. Tıp terimi olarak, birçok hastalığın birarada görülmesi.

Senfoni: Συμφωνία (Simfonîa). Συν (Sin) veya Συμ (Sim): Ortak, eş-Φωνή (Fonî): Ses. Eşseslilik, ses uyumluluğu, mutabakat, anlaşma, mukâvele, şart.

Senkron: Σύγχπονος (Sîghronos). Συν (Sin) veya Συμ (Sim): Ortak, eş-Χρόνος (Hrônos): Zaman. Eşzamanlı.

Sentaks: Συνταγή (Sintagî). Tertip, tanzim, reçete.

Sentetik: Συνθετoς (Sinthetos). Sentez yoluyla elde edilmiş olan, birleşik, mürekkep.

Sentez: Συνθεση (Sinthesi). Συν (Sin) veya Συμ (Sim): Ortak, eş-Θεσις (Thesis): Sav, tez. Bireşim, terkip, tertip.

Septik: Σκεπτικός (Skeptikôs). Σκέψις (Skêpsis): Düşünce, fikir. Düşünceli. Şüphecilik akımına bağlı olan, şüpheci.

Septisizm: Σκεπτικισμός (Skeptikismôs). Σκέψις (Skêpsis): Düşünce, fikir Şüphecilik. Bir felsefe akımı.

Serpme: Σπειρο (Spiro). Yere atmak, yere yaymak. Bir tür balık ağı.

Serpmek: Σπειρω (Spiro). Yere yaymak, yere atmak.

Sfenks: Σφίγγα (Sfîgga). İnsan başlı, aslan gövdeli, yılan kuyruklu ve kanatlı bir mitolojik varlık. Yunan sfenksleri Mısır sfenkslerine göre daha küçük olarak inşa edilmişlerdir.

Sınır: Σύνορα (Sînora). Hudut.

Sıra: Σειρα (Sira). Dizi.

Sırma: Σύρμα (Sîrma). Tel, sırma. Aσυρματο (Asirmato): Telsiz.

Siklamen: Κυκλάμινο (Kiklâmino). Bir bitki türü, bu bitkinin rengi de aynı adla anılır.

Siklon: Kυκλώνας (Kiklônas). Döngüsel bir rüzgâr türü.

Siklotron: Kυκλοθρόνος (Kiklothrônos). Κύκλος (Kîklos): Daire, çevre, çevrim-Θρόνος (Thrônos): Taht. Döner taht.

Silindir: Kύλινδρος (Kîlindros). Yuvak.

Simbiyoz: Συμβίωσις (Simvîosis). Συν (Sin) veya Συμ (Sim): Ortak, eş-Βιος (Vios): Hayat, yaşam. Birlikte yaşama, muaşeret.

Simetri: Συμμετρία (Simetrîa). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada-Mετρον (Metron): Ölçü, ölçme. Eşölçü, ortak ölçü, bakışım.

Simetrik: Συμμετρικός (Simetrikos). Tenâzür. Συν (Sin): Eş, ortak, birarada-Mετρον (Metron): Ölçme, ölçü. Simetriye değgin, bakışımlı.

Simit: Σεμιδαλιτες (Semidalites). İnce undan, irmikten yapılan (çörek).

Sinagog: Συναγογή (Sinagogî). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada- Άγω (Âgo): Yol açmak, ön açmak. Biraraya gelmek, toplanmak, tecemmü. Yahudi mâbedi, havra.

Sinapsis: Συναπσις (Sinapsis). Συνάπτω (Sinâpto): Birleştirmek, raptetmek. Sinir hücreleri arasında bulunan mikroskopik aralıklar, bunlar sinirsel iletiyi sağlarlar.

Sinaptik: Συναπτικός (Sinaptikôs). Συνάπτω (Sinapto): Birleştirmek, raptetmek. Sinaps’a değgin, sinaps’la alâkalı.

Sinarit: Συναβριδη (Sinavridi). Bir tür balık.

Sinerji: Συνεργια (Sinergia). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada- Eργα (Erga): İş. Eş çalışma. Ortak iş üretimi, biraraya gelerek iş gücünü arttırma.

Sinestezi: Συναισθησις (Sinesthisis). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada- Αισθησις (Esthisis): Duygu, his. Ortak duygu, vicdan.

Sinkretizm: Συνκρετισμός (Sinkretismôs). Συγκρινω (Si-g-krino): Karşılaştırmak, mukâyese etmek, teessüm ettirmek. Değişik din ve öğretilerin belli ilkelerini, uygulamalarını birleştirme. Karıştırmacılık, karşılaştırmacılık.

Sinod: Συνοδός (Sinôdos). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada- Οδος (Odos): Yol, sokak, cadde. Yoldaş, arkadaş, aynı yolda yürüyen. Örn, Saint Sinod meclisi.

Sinonim: Συνώνυμος (Sinônimos). Eşanlamlı, adaş. Συν (sin): Eş, ortak-Όνομα (Ônoma): İsim, ad. Eşisim, eş ad, isimdaş.

Sinopsis: Συνοψις (Sinopsis). Συν (Sin): Eş, ortak, birarada-Oψις (Opsis): Görme. Eşgörüş, eşgörme. Özet.

Sinoptik: Συνοπτικώς (Sinoptikôs). Kısaca, muhtasaran.

Siroz: Κίρρωση (Kîrosi). Portakal renginde olan. Bir organın sertleşmesi. Özellikle karaciğerde oluşan ve fibrosis’le (lifleşme) sonuçlanan dejeneratif (bozunumsal) değişiklikleri ifâde etmek için kullanılan bir terim. Kliniğinde; asit, portal dolaşımın sekteye uğraması, hematemez (kan kusma), sarılık (ikter), splenomegali (dalak büyümesi) tablosu görülür.

Sirtaki: Συρτακι (Sirtaki). Küçük sirto. Yunanlar’ın millî danslarından biri.

Sirto: Συρτό (Sirtô). Bir dans ve makam türü. Örn. Sultâniyegâh Sirto.

Sismografi: Σεισμογραφία (Sismografîa). Σεισμος (Sismos): Deprem, zelzele, yer sarsıntısı-Γραφω (Grafo): Yazmak. Depremyazım.

Sismolog: Σεισμολογος (Sismologos). Σεισμος (Sismos): Deprem, zelzele, yer sarsıntısı-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Deprembilimci.

Sismoloji: Σεισμολογία (Sismologîa). Σεισμος (Sismos): Deprem, zelzele, yer sarsıntısı-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Deprembilim.

Sistem: Συστημα (Sistima). Düzen, nizâm.

Sistematik: Συστηματικός (Sistimatikôs). Sistemli.

Skandal: Σκανδαλη (Skandali). Tetik. Anlam genişlemesiyle çalkantılara yol açan olay, tetikleyici olay.

Sofist: Σοφιστις (Sofistis). Sofizm öğretisine bağlı olan.

Sofistike: Σοφιστος (Sofistos). Sofizm kavramından mülhem. Anlam genişlemesiyle, karmaşık, zor anlaşılır mânâsını yüklenmiştir.

SOFİZM: Σοφισμος (Sofismos). Felsefe terimi. "Bilgi" anlamına gelen “Sofia" kelimesinden orijin alır. Bilme, bilgili olma hedefi güden daha sonraları ise siyâsette yararlı olmayı amaç edinen İ.Ö. 5. Yy. filozoflarının düşüncelerini tanımlamak için kullanılır. Zamanla, söz söyleme san’atı (Retorik, hitâbet) anlamı kazanmıştır. Sokrates, Platon ve Aristoteles bu felsefeye karşı çıkmış ve onunla savaşmıştır. Ancak, Sofizm felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Protagoras ve ileri gelenlerinden Giorgias, Hippias ve Prodikos gibi ustalar felsefe biliminin zirveleri olarak kabul edilir. Platon’un bunlara karşı çıkmasının en önemli nedeni, para karşılığı bilgi vermeleridir. Ona göre, bu davranış, hiçbir çıkar gözetmeyecek bir araştırma olması gereken felsefenin ve bilimin onuruna aykırıdır. Ancak, yukarıda adı geçenlerin, bu işten gelir elde edip etmediği bilinmiyor, muhtemelen ikinci jenerasyon sofistler bu işi yapmış olmalı.

Sofizm, bilgi anlayışı olarak relativisttir (izâfiyetçi, görelilik taraftarı olan). Bu felsefenin kurucusu sayılan Protagoras, “doğa felsefesi”ni kabul etmez. Kendisinden önce, felsefenin başlıca konusu olan “kosmos” sorunu ile uğraşmayı “boş” kabul eder. Bu felsefede, objektif olarak geçerli bir bilginin olmadığını, Herakleitos’tan yola çıkarak tanıtlamaya çalışır. Bütün olabilirliği kendisinde toplamış olan “Anamadde” sürekli bir akış içindedir; bu nedenle de hiçbir şey “belli" bir "şey" değildir; bir “şey", her ân, başka “şey"lere göre şöyle veyâ böyle bir “şey" olmaktadır. Salt bir varlık yoktur; nesnelerin nitelikleri, bir ândaki birbirleri üzerindeki etkilerinden doğmaktadır. Bundan dolayı hiçbir nesne için “bu, şudur" diyemeyiz; olsa, olsa, boyuna değişen bağıntıları içinde onun (o şeyin) başka nesnelere göre ne olmakta olduğunu söyleyebiliriz. Duyumlar da, duyumlayanın o ândaki durumuna bağlıdır. Onun için, algı objeyi (nesneyi) bize, ancak algılayanın algılama ânındaki durumuna nasıl görünmüşse, öyle bildirir. Protagoras için, duyu algısı ve bundan doğan kanâat (sanı-doksa) biricik bilgimizdir. Bundan da şu sonuç çıkar: Her sanı doğrudur, hiç kimse yanlış bir şey düşünemez, ya da Protagoras’ın ün salmış sözü ile söylenecek olursa: "İnsan herşeyin ölçüsüdür, varolanların varlıklarının da, varolmayanların varolmadıklarının da!"

Giorgias da "doğa felsefesi"ne karşı çıkar ve daha da ileri giderek, genel olarak varlık üzerine bir bilginin olanağını ortadan kaldırmaya çalışır. Hitâbet’in en büyük ustası olarak da kabul edilen Giorgias, Elea Okulu’nun diyalektiği üzerinde de derin izler taşır. Giorgias’a göre, “varolan bir"dir (Arkhe), başka varlık yoktur. Giorgias, “doğa felsefesi"nin ana sorunu olan "asıl gerçek"i yani "varolan"ı bilemeyeceğimizi şu 3 sav ile tanıtlamaya çalışır:

1-"Bir şey" yoktur. Eğer olsaydı, ya “olmuş" ya da "öncesiz" bir "şey" olurdu; bu "şey", ne "varolan"dan, ne de "varolmayan"dan olmuş olabilir; “öncesiz" olamaz zira öyle olsa "sonsuz" olurdu, "sonsuz" olan ise "hiçbir yerde" yoktur (bulunmaz).

2-"Bir şey olsaydı da bilemezdik!" çünkü "varolan"ın bilgisi olsaydı, “varolan", "şünülmüş olan" olurdu, "varolmayan" da "şünülemezdi" bile; o zaman da yanılma olmazdı, birisi “deniz üzerinde arabalarla bir savaş oldu dese" bile.

3-"Bilseydik de, başkalarına bildiremezdik", çünkü bildirme sözlerle olur, söz ise "varolan"dan başka bir şeydir. Bir başkasına, bir renk tasarımını nasıl bildirebiliriz? Çünkü kulak renkleri iştimez, sesleri işitir; birbirinden başka olan iki kişide aynı tasarım nasıl olabilir?

Sofizm öncesi felsefe "objet"ye (şeylere, nesnelere) yani dış dünyaya dönüktü. Başlıca doğa bilgisinin ana kavramlarını kurmaya çalışıyordu. Sofizm ise, “sujet"ye (özne), iç deneye yönelmekle, kendinden önceki felsefenin tekyanlılığını gidermiş oldu.

Protagoras, "Her soruda birbirinin karşıtı iki önerme gösterilebilir" diyor. Tartışma yöntemini ilk geliştiren de kendisi olmuştur. Giorgias ise “duygulanımları" (Pathos) sınıflamış ve en önemli 4 tanesini, “Sevinç", "Acı", "Yüreklilik" ve "korku" olarak saymıştır.

Ünlü sofistlerden Efthidemos şöyle der: “Her şey herkesindir. Yanılma diye bir şey yoktur, çünkü söylenen şey, düşünülen bir şey olduğundan ‘varolan’ bir şeydir de".

Sofistler, "doğadan olan" (Fisi) ile "insanın ortaya koymuş olduğu" (Thesi) kurallar arasındaki karşıtlığı ortaya koymuşlardır.

Bir diğer sofist Antifon, "doğal hukuk" ile "pozitif hukuk" (insanın geliştirdiği hukuk) arasındaki karşıtlığı vurgulayarak yalnız sanılara (kanâatlere-doksa) dayanan "konulmuş" yasaların güçsüz olduğunu söyler ve buradan, insanların “doğadan eşit" oldukları sonucunu çıkarır. Bu nedenle, toplum içindeki sınıf ayrılıkları, ayrıcalıklar, soyluluklar vb., hep insanın oluşturduğu hukuk ve toplum kurallarından orataya çıkmıştır. Oysa toplum, insanoğlunun yararı için kurulmuştur, bundan dolayı herkes ondan eşit olarak yararlanmalıdır.

Yine bir başka Sofist, Thrasymakhos, "Ne tür parlak sözlerle anlatılırsa anlatılsın" diyor ve ekliyor: "Adâlet, güçlüye, egemen olana yarayan, güçsüze zararlı olan şeydir".

Kallikles ise, "Adâlet, güçsüzlerin kendilerini korumak için güçlülere karşı kurdukları bir tuzaktır" der. Ama ona göre doğa (Fisis) güçlüye, egemen olma hakkını vermiştir. Bundan dolayı ancak, insanın koyduğu düzen bakımından, “adil olmayan" kimse mutlu olabilir. Bu nedenle Sofistler, "pozitif hukuk" normlarıyla sürekli savaşmışlardır.

"Doğal" ile "konulmuş olan" arasındaki bu karşıtlık din mevzuuna da yansımıştır. Bunun başını çeken Kritias’tır. Kritias, tanrıların tümüyle keyfî olan, politik hesaplarla zekî devlet adamlarının uyruklarını (tebâ) itâatli kılmak için bulunmuş birtakım kuruntulardan başka bir şey olmadıklarını ileri sürer.

Sofistler bir yandan, "tek kişinin, yargılarında bağımsız olabileceğini şüpheli hâle getirmişler", öte yandan da, "tümel olarak geçen hiçbir ölçüyü ayakta bırakmamakla, otorite ve geleneği (yasaları, hukuku, sosyal normları, ahlâk kurallarını) adamakıllı sarsmışlardır".

 

Softa: Σοφος (Sofos). Bilgi. Anlam kaymasıyla, cahil, bilgisiz mânâsını yüklenmiştir.

Somun: Πσομι (Psomi). Ekmek. Bu kelimeden mülhem. Somun pehlivan: Yalnız ekmek yiyen fakat iş göremeyen, kof şahıs, beceriksiz kimse.

Spazm: Σπασμός (Spasmôs). Kuvvetli kasılma.

Sperma: Σπέρμα (Spêrma). Men’i hayvancığı, tohum, Çekirdekçik. Eril üretim hücresi.

Stad: Στάδιο (Stâdio). Stadyum.

Stalagmit: Σταλαγμίτης (Stalagmîtis). Dikit.

Stalagtit: Σταλαγτίτης (Stalagtîtis). Sarkıt.

Statik: Στατικός (Statikôs). Dengede duran, sâbit.

Stereo: Στερεός (Stereôs). Katı, sert.

Stereofonik: Στερεοφωνικι (Stereofoniki). Στερεός (Stereôs). Katı, sert-Φωνή (Fonî): Ses. Kuvvetli, sert ses.

Stereometri: Στερεομετρία (Stereometrîa). Στερεός (Stereôs). Katı, sert-Μετρον (Metron): Ölçü, ölçme. Sertlik ölçümü.

Stereoskopi: Στερεοσκοπία (Stereoskopîa). Στερεός (Stereôs). Katı, sert-Σκοπω (Skopo): Bakmak, muâyene etmek. Sertlik tâkibi, muâyenesi.

Stetoskop: Στηθοσκοπώ (Stithoskopô). Στήτος (Stîthos): Göğüs, sine, meme- Σκοπός (Skopôs): Maksad, niyet, gâye, amaç, nöbetçi, gözlemci, nokta, hedef. Vücut seslerini dinlemeye yarayan cihaz.

Stoacılık: Στοηκισμός (Stoikismôs). Στοα (Stoa): Han, Kervansaray, pasaj, geçit, dehliz. Bir felsefe akımı.

Stratosfer: Στρατοσφαιρα (Stratosfer). Στράτα (Strâta): Yol, katman, tabaka-Σφαιρα (Sfera): Küre. Atmosferi oluşturan tabakalardan biri.

Sufî: Σοφιστις (Sofistis). Sofizm akımına bağlı olan. Anlam genişlemesi ve değişimiyle Tasavvuf’la uğraşan insanlara da bu isim takılmıştır.

Sünger: Σφουνγαρι (Sfungari).

- Ş -

Şamandra: Σημαντήρας (Simadîras).

Şapşal: Σαπσαλος (Sapsalos). Gevşek, ufak-tefek. Anlam değişimiyle, beceriksiz, uysal, salak, aptal, anlayışı kıt.

Şayak: Σαγιακι (Sayaki). Yünden dokunmuş kalın giysilik, aba.

Şema: Σκεμα (Skema). Taslak, görünüş, biçim.

Şıra: Συραιον (Sireon). Üzüm suyu.

Şinik: Κοινικας (Kinikas). Yalak, çukur, tekerlek oyuğu, tekerlek demiri.

Şizofreni: Σκυζοφρενια (Skizofrenia). Σκυζω (Skizo): Yırtmak, Yırtılmak, parçalanmak- Φρένα (Frêna): Şuur, bilinç. Şuur parçalanması, düşünce yarılması. Gerçeklikten kopma ve aşırı derecede (fakat az da olsa sistematik olarak) hayal üreterek kendine dönme durumu. Bilinçdışı istek (id), çoğalarak, düşünceler arası duygusal (kavramsal değil) ilişkiler, mantıkdışı, karmaşık düşünce bağlantıları kurarak bilince egemen olur. Şizofrenik dilin bu anlamda, şiirle enteresan bir benzerliği vardır.

- T -

Taflan: Δαφνι (Dafni). Defne.

Taklit: Κλειδι (Klidi). Kilit. Bu kelimeden gelişmiştir. Önce Arapça’ya oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Kalîd: Devenin burnuna takılan araç, burunluk.

Takograf: Ταχυγράφος (Tahigrâfos). Ταχύς (Tahîs): Çabuk, sür’atli, hızlı-Γραφω (Grafo): Yazmak. Hızyazar.

Takoz: Θακος (Thakos). Kama, kıskı, üzerine ağırlık konan araç.

Takunya: Τακουνι (Takuni). Tiyatrolarda giyilen üstten bağlı tahta ayakkabı, futbol terimi olarak çalım atmak.

Takyon: Ταχυονι (Tahioni). Hızlı parçacık. Nükleer fizik terimi, bir partikül (parçacık) türü.

Talyum: Θαλλος (Thalos). Filiz, ağacın kenarından fışkımakta olan küçük dalcık. Dalgaboyu. Bir kimyevî element. Tl.

Tantal: Τανταλος (Ta-n-dalos). Yunan mitolojisinde bir varlık. Bir kimyevî element. Ta.

Tarhana: Τραχανα (Trahana). İrmik ezmesi. Bir diğer iddiaya göre, Farsça, “terhüvâne” veyâ “terhîne” (buğday yarması-süt karışımı çorba) kelimesinden gelmekte.

Tasma: Δεσμος (Desmos). Bağ, bağlantı.

Tavus: Ταος (Taos). Bir kuş türü.

Tayfun: Τυφονας (Tifonas). Yunan mitolojisinde Hera’nın (İra) dev çocuğu. Canavar. Çince, “Thei-fung” kelimesinden geldiği de iddia edilmektedir.

Tekir: Τιγρις (Tigris). Kaplan. Sırtı kaplan gibi çizgili olan.

Tekne: Τέχνη (Têhni). İş, beceri, uğraş, maharet, mârifet.

Teknetyum: Τεχνετος (Tehnetos). Yapay. Bir kimyevî element. Tc.

Teknik: Τέχνη (Têhni) veya Τεχνικός (Tehnikôs). İş, beceri, uğraş, maharet, mârifet, bunlarla ilgili olan.

Teknokrasi: Τεχνοκρατία (Tehnokratîa). Tέχνη (Têhni): Sanat, iş, beceri, uğraş, teknik-Kραττω (Krato): Düzene koymak, idâre etmek. Teknik idâre.

Teknokrat: Τεχνοκρατός (Tehnokratôs). Τέχνη (Têhni): Sanat, iş, beceri, uğraş, teknik-Kραττω (Krato): Düzene koymak, idâre etmek. Teknik bürokrat.

Teknoloji: Τεχνολογία (Tehnologîa). Τέχνη (Têhni). İş, beceri, uğraş, maharet, mârifet-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam.

Teknolojik: Τεχνολογίκός (Tehnologîkôs). Τέχνη (Têhni): Teknik, sanat, iş, beceri, uğraş, mârifet, maharet-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Teknolojiye değgin

Telefon: Τηλέφωνο (Tilêfono). Τηλε (Tile): Uzak- Φωνι (Foni): Ses.

Telekinezi: Τηλεκινησία (Tilekinisîa). Τηλε (Tile): Uzak-Kινηση (Kinisi): Hareket. Cisimleri uzaktan (dokunmaksızın) hareket ettirme.

Teleoloji (Teloloji): Τελολογία (Telologîa). Tελος (Telos): Son, nihâyet, âkibet, nihâî amaç, erek, gâye- Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Evren’in bir amaca göre kurulup, işlediği (işletildiği) öğretisi. Yaşamı, dili ve tarihi bir amaca yönelmesi açısından ele alma, erekselcilik.

Telepati: Τηλεπαθεια (Tilepathia). Τηλε (Tile): Uzak-Παθος (Pathos): Duyu, duygu, his, dert, acı, hastalık. Uzaduyum.

Teleskop: Τηλεσκοπιο (Tileskopio). Τηλε (Uzak)-Σκοπω (Skopo): Bakmak. Uzağı görmeye yarayan araç.

Telgraf: Τηλέγραφος (Tilêgrafos). Τηλε (Tile): Uzak-Γραφω (Grafo): Yazmak.

Tema: θεμα (Thema). Κonu, mevzu.

Temel: Θεμαλιον (Themalion). Koyma, yerleştirme.

Teneke: Τενεκε (Teneke). İnce sac.

Tente: Τεντα (Te-n-da, Tenta). Örtü, çadır. Lât: tente(a), Fr; Tente.

Tenya: Ταινία (Tenîa): Şerit.

Teodezi: Θεοδησια (Theodisia). Θεος (Theos): İlâh, Allah- Δικαιον (Dikeon): Hak, hukuk. Fizikî ve ahlâkî çöküntüden doğan karşı çıkışlar önünde Allah’ın, iyilik, yaratıcılık ve sorumluluk özelliklerini irdeleyen öğreti. Leibniz tarafından geliştirilmiştir. Felsefe terimi.

Teogoni: Θεογoνια (Theogonia). Θεος (Theos): İlâh-Γoνia (Gonia): Oluş, tekvin. Çok tanrılı dinlerdeki ve mitolojilerdeki tanrıların kökenlerinin ve doğuşlarının incelenmesi.

Teokrasi: Θεοκρατία (Theokratia). Θεος (Theos): İlâh, Allah- Κραττω (Krato): Düzene koymak, İdâre etmek, yönetmek: İlâhî düzen, ilâhî yönetim. Devletin ilâhî naslar ve hükümler doğrultusunda yönetilmesi.

Teokratik: Θεοκρατικός (Theokratikôs). Teokrasi’ye değgin.

Teoloji: Θεολογία (Theologia). Θεος (Theos): İlâh-Λόγος (Lôgos): Bilgi, bilim, kelam. İlâhiyat. Tanrıbilim.

Teomitor: Θεομήτωρ (Theomîtor). Θεος (Theos): İlâh-Μητερα (Mitera): Anne. İlâh’ın annesi anlamında. Hz. Meryem’e Orthodoks Hristiyanlar tarafından verilen bir isim.

Teori: Θεωρια (Theoria). Θεωμαι (Theome): Gözlemek, gözlemlemek. Kuram, nazariyye.

Teos ek mekhanes: Θεος εκ Μιχανις (Theos ek mihanis). Θεος (Theos): İlâh- Μιχανις (Mihanis): Mekanik. Mekanik Tanrı, Makina’dan tanrı. Yunan tiyatrosunda konuyu çözüme getirmek (taşımak) için oyuna katılan bir ilâh.

Teotôkos: Θεοτόκος (Theotôkos). Θεος (Theos): İlâh-Τόκος (Tôkos): Doğurma, doğum. Hz. Meryem’e Orthodoks Hristiyanlar tarafından verilen bir isim.

Teozofi: Θεοσοφία (Theosofîa). Θεος (Theos): İlâh-Σοφια (Sofia): Hikmet. İlâhî tabiata sezgisel bilgi ile ulaşmayı öngören öğreti.

Terapi: Θεραπεια (Therapia). Tedâvi.

Terelelli: Τρελος (Trelos). Deli, aklî dengesi yerinde olmayan.

Termik: Θερμικός (Thermikôs). Isıya değgin, ısıyla alâkalı.

Termodinamik: Θερμοδυναμικος (Thermodinamikos). Θερμότητα (Thermôtita): Isı-Δυναμη (Dinami): Kuvvet, güç. Isı gücüne ilişkin.

Termoelektrik: Θερμοηλεκτρικός (Thermoilektrikôs). Θερμότητα (Thermôtita): Isı-Hλεκτρικό (İlektrikô): Elektrik. Elektrikten ısı elde edilmesiyle ilgili.

Termometre: Θερμομετρο (Thermometro). Θερμότητα (Thermôtita): Isı-Mετρον (Metron): Ölçü, ölçüm. Isıölçer.

Termos: Θερμοφόρο (Thermofôro). Isıtan, ısıtıcı, ısı verici, .

Termostat: Θερμοστατ (Termostat).

Tetrafoni: Τετραφωνία (Tetrafonîa). Τετρα (Tetra): Dörtlü-Φωνή (Fonî): Ses. Dört sesli şarkı veya müzik parçası.

Tetragon: Τετραγωνος (Tetragonos). Τετρα (Tetra): Dört-Γωνιά (Goniâ): Köşe. Kare, Dörtgen. Dört-Gen: Gen kelimesi, Yunanca “köşe” anlamına gelen “γωνιά" (goniâ) kelimesinden alınmıştır.

Teürji: Θεουργια (Theurgia). Θεος (Teos): İlâh-Ουργια (Urgia): İmâlat, yapım. Neo-Platonien düşüncede ilâhın yönetiminin irdelenmesi.

Tez: θεσις (Thesis). Sav.

Tırpan: Δρεπανι (Drepani). Orak, tırpan.

Tifo: Τυφος (Tifos). Buğulanma, sis, şaşırma, kendinden geçme. Bakteriyel bir hastalık. (Salmonella Tifi adlı bakteri tarfından oluşturulur). Sökel, yatalgı.

Tifüs: Τυφος (Tifos). Buğulanma, sis, şaşırma. Bir tür salgın hastalık.

Tipografi: Τυπογραφια (Tipografia). Τυπος (Tipos): Baskı, basım-Γραφω (Grafo): Yazmak. Baskıyazım.

Tiran: Τυρανος (Tiranos). Yönetici, önder, kral. Anlam genişlemesiyle, toplumu baskı altında tutan, topluma zulmeden.

Tiryak: Θεριακος (Theriakos). Θερας (Theras): Hilkat garibesi, garip yaratık, Ucube, Vahşî hayvan-Iακος (İakos): Özgü. Yabanıl, kırsal. Anlam genişlemesiyle, yabana karşı koruma gereci, em, ilâç, çâre. Pontus kralı Mitridatis, Kafkas dağlarında yaşadığı dönemlerde birçok panzehir ve ilâç geliştirmiştir. Onun geliştirdiği bu ilâçlara “Θειριακος" (Thiriakos) adı verilirdi.

Tiryâkî: Θεριακλής (Theriaklîs). Tiryak kullanan kimse. Anlam genişlemesiyle, herhangi bir madde alışkanlığı edinen, örn. Sigara tiryâkîsi.

Titan: Τιτανος (Titanos). Yunan mitolojisinde ilk nesil (Primordial) ilâh ve ilâheler.

Titanyum: Τιτανιον (Titanion). Τιτανος (Titanos). Yunan mitolojisinde ilk nesil ilâh ve ilâheler. Τιταινω (Titeno): Eski Yun. Germek. Bir kimyevî element. Ti.

Tiyatro: Θεατρο (Theatro).

Tomar: Τομαριον (Tomarion). Bir avuç, bir tutam.

Tomografi: Τομογραφία (Tomografîa). Τομος (Tomos): Kesi, kesit-Γραφω (Grafo): Yazmak. Vücudu kesitler hâlinde görüntüleme.

Topografya: Τοπογραφία (Topografîa). Τοπος (Topos): Yer, yüzey-Γραφω (Grafo): Yazmak. Yüzeyleri inceleyen bilim.

Trajedi: Τραγουδια (Tragudia). Türkü, şarkı. Sığırtmaç türküsü, çoban türküsü. Ağlatı.

Travma: Tραυμα (Travma): Kaza.

Travmatoloji: Τραυματολογία (Travmatologîa). Τραυμα (Travma): Kaza, yaralanma-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Kazabilim.

Trigonometri: Τριγονο (Trigono): Üçgen-Μετρο (Metro): Ölçü. Üçgenlerle ilgili bilim.

Triloji: Τριλογία (Trilogîa). Τρια (Tria): Üç- Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Üçleme, teslis. Hristiyan ilâhiyatının önemli tartışma konularından biri olan “Baba-Oğul-Ruh-ül Kuds” teslisi için kullanılır.

Tripod: Τριποδι (Tripodi). Τρια (Tria): Üç- Ποδι (Podi): Ayak. Üçayak. Bazı materyelleri desteklemek ya da taşımak amacıyla kullanılan üçayaklı bir araç.

- U, Ü -

Uranüs: Ουρανος (Uranos). Yunan mitolojisinde gök tanrı. Bir gezegen. Modern Yunanca’da gökyüzü anlamına gelmektedir.

Uranyum: Ουρανίο (Uranîo). Ουρανος (Uranos): Yunan mitolojisinde gök tanrı. Bu isimden mülhem olarak bir kimyevî element. U.

Uskumru: Σκομβρι (Skombri). Bir tür balık. Yunan argosunda kadın pazarlayıcısı.

Usturlab: Αστρολαβο (Astrolavo).

Ülser: Ελχος (Elhos). Yara, çıban, irinlenme. Buradan Lâtince’ye “ulcus”, oradan fransızca’ya “ulcere” (Ülser) ve oradan da Türkçe’ye “Ülser” olarak geçmiştir. Örn, Mide ülseri. Halk arasında sadece Mide ülseri olarak bilinir ancak bütün “yaralar” için genel bir kullanımı vardır.

Üre: Oυρo (Uro). Toksik bir madde.

Üroloji: Ουρολογία (Urologîa). Ουρο (Uro): İdrar-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Boşaltım ve Genital sistem bilimi.

Üstübeç: Στουμπετσι (Stubeçi).

Ütopya: Ουτοπία (Utopîa). Ου (U): Yok-Τοπος (Topos): Yer. "Yer yok" anlamında. Ulaşılması âdeta hayal olan büyük düşünce, büyük ideal.

- V -

Varil: Βαρελα (Varela).

Vatoz: Βαθος (Vatos). Βαθος (Vathos): Derinlik. Bu kelimeden mülhem. Diplerde yaşayan bir tür balık.

Vantuz: Βεντουζα (Ve-n-duza).

Veranda: Βεραντα (Vera-n-da).

Vişne: Βυσσινε (Visine).

Voli: Βολε (Vole). Balıkağını denize atma.

- Y -

Yakamoz: Γιαγκαμος (Yakamos). Parlaklık. Deniz yüzeyinde ortaya çıkan ışık oyunları, parlaklıklar.

Yalı: Γιαλος (Yalos) veyâ Αιγιαλος (Eyalos). Kıyı. Anlam genişlemesiyle, kıyıda yapılan ev.

Yelek: Γελέκι (Yelêki).

yortu: Γιορτι (Yorti). Bayram.

- Z -

Zağar: Σαγρευς (Sagrevs). Eski Yun. Av köpeği.

Zar: Τεσερα (Tesera). Dört. Anlam genişlemesiyle, 6 yüzlü araç, zar.

Zır: Ζουρλός (Zurlôs). Deli, dîvâne. "Zır deli” deyiminde kullanılır.

Zifir: Ζοφος (Zofos). Karanlık.

Zoka: Ζογρω (Zogro). Tutmak, yakalamak. Balık tutmaya yarayan araç.

Zoofili: Ζοωφιλια (Zoofilia). Ζώο (Zôo): Hayvan- Φιλια (Filia): Sevgi, dostluk. Hayvan sevgisi.

Zoolog: Ζοωλογος (Zoologos). Ζώο (Zôo): Hayvan-Λόγος (Lôgos): Bilim, kelâm, bilgi. Hayvanbilimci.

Zooloji: Ζοωλογία (Zoologîa). Ζώο (Zôo): Hayvan-Λόγος (Lôgos): Bilim, bilgi, kelam. Hayvanbilim.

Zootekni: Ζοωτεχνια (Zootehnia). Ζώο (Zôo): Hayvan- Τέχνη (Têhni): İş, uğraş, san’at, beceri, mârifet, maharet. Hayvan teknolojisi.

A-E

F-M

N-P

R-Z

www.drhakkiacikalin.up.to

Hosted by www.Geocities.ws

1