Anasayfa   Yazilar     Forum    Arşiv  

DERSİM 38`DEN DOLAYI TC DEVLETİNDEN DAVACIYIZ

 

 

 

 

BİZE DERSİMLİ DERLER, DERSİM MANA BİZ NUTKUYUZ!

Dersim Forum

SEYFİ CENGİZ

MADDE I
Yerküremizde hemen hiç bir halk başlangıçta bulunduğu yerde değildir. Her halkın tarihinde göçler, akınlar, işgaller ve fetihler mutlaka vardır.
Geleneklerinden ve tarihsel verilerden biliyoruz ki, buna Ermeniler de dahildir. Onlar da göçler, işgaller ve fetihler yapmıştır.
O çağların dünya görüşü, etiği, ahlakı tamamen farklıydı. Örneğin uzak geçmişte “insan hakları“ ve “soykırım“ gibi konseptler yoktu.
Uzak geçmişi modern dünyanın bakış açısı ile yargılamak, o çağları kendilerine tamamen yabancı olan modern hukukun hükümleri ışığında sorgulamak, ne dediğini bilmemektir.

MADDE II
Dersim kültürü hakkında biraz fikri olanlar, bu toplumun kilise yıkmayacağını bilir. İstisnai örnekler her toplumda vardır. Ola ki yıkık bir kilisenin taşını kullananlar da olmuştur. Ama Dersim kültürü ve inancı kilise yıkmasına izin vermez. Dersimli’nin deyişiyle söylersek “Yol bırakmaz“. Dersim’i “Harde keşişano, harde dewresano“ (Keşişlerin ve dervişlerin toprağı) diye tanımlayan Dersimli bunu yapamaz. Kilise harabelerinde hala mum yakıp dua eden insanların yaşadığı bir toplumda kilise yıkacak birileri çıkmaz.
Biraz tarih çalışan biri Dersim kiliselerinin genelde Osmanlı ve TC devletlerinin Dersim seferleri ve işgalleri sürecinde yıkıldığını bilir. Dersim kiliselerini yıkanlar Dersim’de zorla cami yapanlardır. Dersim kiliselerinin taşlarını merak edenler onları Dersim’de devletçe inşa ettirilen camilerin duvarlarında, Türk ordusunun inşa ettiği askeri kışlaların, hükümet binalarının ve öteki yapıların duvarlarında aramalıdırlar.

MADDE III
1915 soykırımı, sadece bugün “Ermeni“ olarak bilinenlerin değil, değişik köken ve milliyetlerden Hiristiyan Ermenistanlılar‘ın kırımıdır. Bunlar arasında Dersim’in ana Hristiyan öğelerinden Mamakan (Domane Khal Memi) ve Part (Domane Khal Ferati) kökenliler de vardır.
Kısacası Dersimli de bu kırımdan dolaylı ya da dolaysız şekilde pay almıştır.
Bunu defalarca ifade ettik.
Bu gerçeğe, üstelik Dersim ve Kızılbaşlar‘ın kırıma uğrayanlara koruma verdiği de belgelenmiş olmasına rağmen, birileri kalkar da bir şekilde bu kırımın mağdurları arasında bulunan Dersimliler’i kırımın failleri arasında gösterip “soykırımcı“ olarak suçlarsa ne düşünürsünüz?
Bir soykırımından dolayı mağdur konumunda bulunanlar asıl suçluyu unutturmaya ve aklamaya çalışırcasına önüne geleni sorumsuzca “soykırımcı“ diye tanımlar ve onların maruz kaldığı 38 gibi tartışma götürmez bir soykırımı “iddia“ olarak tanımlayıp geçerse neler düşünürsünüz?
Bu tür yaklaşımlar, “adalet“ istediğini iddia eden “Ermeni“ mercilerin fena halde kirlendiğini, bir insanlık suçunun hesabını sorma görünümü altında toprak davası ve ilhaklar peşinde koştuğunu, bir insanlık dramının bir devletin politik hesapları uğruna istismar edildiğini düşündürüyor.
Adalet arayışı ile beş asırdır onlarca kırım görmüş Dersim ve Kızılbaşları “soykırımcı“ ve “işgalci“ olarak suçlamak birbiriyle bağdaşmaz. İnsanlık suçlarının hesabını sormakla başka soykırımları inkar zihniyeti birarada duramaz. Mazlum bir halkın hak ve özgürlük arayışlarına düşmanlık adalet kavramı ile uyuşmaz.
Bu tavırlar, olsa olsa “Ermeni“ devletinin yayılmacı heveslerinin, kendisini “Büyük Ermenistan“ hayalinde dışa vuran şövenizminin ifadesidirler.
Ermeniler, hiç değilse kendi topraklarının bir bölümünde özgürleştiler. Kürtler de öyle. İkisi de ebatları hoşlarına gitmese de birer devlete sahip artık.
Öyle görünüyor ki Kürdistan topraklarından umudunu kesen Ermeni devleti için en kolay lokma belli başlı halk grupları içinde henüz siyasal bir varlık olmayı başaramamış Dersimliler ile Zazalar’dır.
Onların sözde Dersim ve Zaza sevgilerinin gerçek nedenleri giderek açığa çıkmaktadır.

MADDE IV
“Dersim’in sınırları Dersim Sorunu’nun sınırlarıdır“ demiştim bir yazımda.
Kendi görüşümü böyle ifade etmiştim.
Bu aynı yazıda sade halkın hudut tarifinde Kızılbaşlık faktörünün oynadığı role işaret etmiş, halkın görüşünün yabana atılamayacağını belirtmiştim.
Buradan hareketle Antranik denen karakter, benim Dersim’in sınırlarını bir “mezhebin sınırları“ olarak tarif ettiğimi öne sürdü.
Oysa ben Dersim Sorununu hep iki boyutuyla birlikte ele aldım, tekrar tekrar, 1) Kızılbaş sorunudur, 2) Ulusal bir sorundur, diyerek tarif ettim.
Bunun anlamı “Dersim Sorunu’nun sınırları“nın Kızılbaşlığın sınırlarına indirgenmediği, ille de başka bir ifade kullanmak gerekecekse, Dersim kültürünün sınırları olarak anlaşılması gerektiğidir.
İşin gerçeği şu ki, Dersim Sorunu’nu açık ve net biçimde tarif ettiğimi düşündüğüm son yazılarımda bu sorunun Kızılbaş boyutuna düştüğüm vurgu bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Çünkü son beş asır boyunca Dersim’i dinsel ve ulusal asimilasyona karşı direngen kılan en temel unsurlardan biri, hatta birincisi, onun Kızılbaşlığı olmuştur.
Dersim’in Kızılbaşlığı ilhaklar peşinde koşanları beş asırdır rahatsız etmiştir. O nedenledir ki, bu güçler Dersim’e askeri seferlerle yetinmemiş, başarı için yoğun bir misyoner faaliyeti zorunlu görmüşlerdir.

MADDE V
Dersim-Ermeni ilişkilerini merak edenler, en az 1500‘lü yıllardan başlayarak ilerlemeli, o tarihten günümüze kadarki beş asırlık süreci iyi çalışmalıdırlar.
Dersim Raporları’nda bile bu döneme referansla “Dört asır içinde Kızılbaşlar en az 40 defa kılıçla tedip ve tenkil edilmiştir“ denilmektedir.
1500‘lerden sonraki beş asır zarfında yapılan bu Kızılbaş kırımları sürecinde “Ermeni“ tavrının ne olduğunu merak edenler varsa kendilerine birkaç kaynak vereyim:
Grikor Vartabet, Kronoloji (1620-40): Ermeniler’in o dönemdeki Kızılbaş direnişleri karşısındaki genel siyasi tutumunun Osmanlı devletini desteklemek olduğunu kayddeder.
Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Kürt Ermeni-Kürt İlişkileri: 1514-1800 tarihleri arasındaki 300 yıllık döneme değinir. Kızılbaş direnişleri peryodunun bu fırtınalı dönemindeki Ermeni tavrına dair bilgiler verir.

MADDE VI
Aşağıda 1915 Ermeni soykırımı öncesi, sırası ve sonrasında olanların özet bir kronolojisini veriyorum. Dersim’in Ermeni soykırımına katıldığını iddia edenler, kendi iddialarını tarih, yer ve kanıt göstererek burdaki fotoğrafa yerleştirsinler. Aksi taktirde bu iddiaları aşağılık bir iftira olarak görecek ve hafızamızdan asla silmeyeceğiz.
1914 Ağustosunda Birinci Savaş patlak verdi. İttihatçı liderler Cemal, Enver ve Talat Ekim-Kasım 1914’te Osmanlı devletini Almanya ile ittifak halinde savaşa soktular. 22 Aralık 1914’teki Sarıkamış Harekatı ile Rusya’ya karşı bir saldırı savaşı başlattılar. 1915 yılı başlarken Enver Paşa’nın ordusu Ruslar karşısında ağır bir yenilgi alarak geri çekildi. Hemen sonra Ermeni ayaklanması koptu. Nisan-Mayıs 1915’te Rus ordusu Ermenistan’a girdi. İşte tamda bu gelişmeyi takibendir ki, yani Osmanlı bozgunu ve Rus ordusunun Ermenistan’a girişini takibendir ki, ünlü kural işler, yani iç-savaş başlar. Ermeniler ayaklanır. İlk ayaklanma 20 Mayıs’ta Rus ordusunun girdiği Van’da başlar. Kısa sürede Erzurum, Elazığ ve diğer kentlere yayılır. Böylece birinci emperyalist savaşta Osmanlılar’ın yenilgisi iç savaş ve ayaklanmayı tetikler.
İttihatçıların Ermeni tehciri bu ayaklanmadan hemen sonra, 27 Mayıs 1915’te başlatılır. Ayaklanma tehcir ve soykırımla bastırılır. Tarih, 1915 yılının Nisan-Mayıs aylarıdır.
Bu sırada Dersim’in tavrı nedir?
1915 başında ordusu Ruslar karşısında bozgun halinde geri çekilirken, Enver Paşa Dersim aşiret reislerini görüşmeye çağırır. Amacı onları Ruslara karşı savaşa sokmaktır. Bu görüşmeye sadece bir iki Batı Dersim aşiret reisi, Kangooğlu Mehmet ile Meço ağalar katılırlar. Bunlar Elazığ’da kendi adlarına Enver ve Talat’la görüşürler. Ama ikna edilemezler.
Bunun üzerine Bektaşi postnişini Cemalettin Çelebi devreye sokulur. Dersimli liderleri Erzincan’da kendisiyle görüşmeye çağırır. Onunla sadece Doğu Dersim adına Baku Ağa görüşür ve Dersimlilerin bu savaşa ancak “Dersim’in milli istemleri”nin kabul edilmesi koşuluyla katılabileceğini bildirir. Bu talebi yabancı tahriki olarak gören C. Çelebi de Dersimlileri bu savaşa girmeye ikna edemez. Bunun üzerine sadece beraberindeki Bektaşi milisiyle Ruslar’a karşı savaşmak üzere Erzurum’a, yani cepheye gider.
Böylece 1514‘ten beri süregelen Kızılbaş ve Bektaşi tavırları arasındaki ayrılık bu sırada da sürer.
Ittihatçi liderlerin savaşa sokamadığı Dersim, 1915 Nisan-Mayıs’ındaki Ermeni soykırımı sırasında kendisine sığınan onbinlerce Ermeniyi İttihatçı liderlerin tüm ısraralarına rağmen iade etmez. Bu tarihten sonra bir de bu yüzden İttihatçıların hışmına uğrar.
Hatırlatmakta yarar var: özellikle 1895/7 ve 1915‘te Dersim‘e Ermeni sığınmaları kitlesel boyutlardadır.
1916‘da M. Kemal, İsmet İnönü ve Kazım Karabekir de Dersim’in önde gelenlerinden bir bölümüyle bizzat görüşmeler yaparlar. Bu görüşmelerin amacı da çeşitli vaatlerle Dersimliler’i Ruslara karşı savaşa sokmak, Dersim’den asker toplamaktır. Ama bu görüşmelerden de bir şey çıkmadığı anlaşılmaktadır.
Sonrasını diğer yazılarımda birkaç kez anlattım: 1916 Mart’ında Dersim’de (Ovacık) direniş başlar. Ağustos’ta Ovacık merkezli bir özyönetim oluşur. Bu özyönetim ancak 1918’e dek yaşayabilir.
Son olarak şu ya da bu olayda Dersim’in tutumu araştırılırken Dersim’de bu tutumdan sorumlu tutulabilecek merkezi bir siyasi otoritenin genelde mevcut olmadığı bilinmek zorundadır. Dersim’in tavrı genelde tekil değil, bölünmüştür. Tek tek aşiret veya kabilelerin tavrının Dersim’in ortak tavrı gibi gösterilemeyeceği açıktır. Ama bu tür tekil durumlara ilişkin bilmediğimiz bir şey varsa eğer, onu da bilmek istiyoruz.



 

Dersim Forum
 

 

Back to Top

Hosted by www.Geocities.ws

1