Şiddetin devriye gezmesi
Adnan
Ekinci
23/04/2002 (390 defa okundu)
Öğle tatiliydi ve Sultanahmet Adliyesi'nin yanındaki
büfenin önünde, küçük plastik masada oturuyordum. Elimdeki
tostun biraz soğumasını beklerken, önümde duran sivil plakalı
taksiden, bir polis indi. Kolları hafifçe iki yana açılmış,
gözleri uzaklara odaklanmış şekilde, sokağın kenarına park
etmiş dolmuşlara yaklaşarak, içindeki şoförlere bir şeyler
söyledi. Şoförler, çizgi film çabukluğunda, araç ruhsatlarını
torpidolarından çıkarıp, polise uzattılar. O da parmaklarının
ucunda iğreti olarak tuttuğu ruhsatnameleri, uzaktan koşarak
yanına gelip selam çakan trafik polisine uzattı. Sonra, yan
taraftaki diğer büfenin önündeki plastik taburelere bir tekme
savurdu. Tabureler, kırmızı, mavi demeden hepsi devrildi. Ben
farkında olmadan elimdeki
tostu ısırmışım, ağzım yandı.
Daha sonra uzak bakışlarıyla, benim oturduğum büfenin önüne
geldi. Omzunda tek yıldız olduğunu fark ettim, komiserdi.
Çevredeki herkesin onu izlediğinin farkındaydı. Ben ise,
'Saloon'un önünde kendinden emin bir şekilde oturmakta
olan kovboy kayıtsızlığındaydım. Birazdan şenlik çıkacaktı.
Çünkü, komiserin tekme vurabileceği tek masa ve taburede
oturuyordum. Ayaklarını iki yana açıp, ellerini beline
koyarak, "Ben size demedim mi, kapının önüne tabure konmayacak
diye" sözleri saçlarıma değerek içerideki büfecilere ulaştı.
Demek ki, hırsı geçmişti. Ayranımdan bir yudum aldım. Arkasını
dönüp, gitti. Ben de yerimden kalkıp, çizmemde tutuşturduğum
kibritle yaktığım sigaramı dişlerimin arasına alarak, nöbetçi
öğretmenden azar işitmiş öğrenci kızarıklığında tabureleri
toplamakta olan büfeciye, "Bu şerifin adı ne?" diye sordum.
Büfeci 'Bela mısın sen, başka işin gücün yok mu?' der gibi
yüzüme bakıp, başını iki yana sallayarak içeri girdi. Küçük
bir araştırma sonucu öğrendim: Eminönü İlçe Emniyet Müdürü
Yardımcısı'ymış. Bu görevine yeni tayin olmuş. Adı da
Cüneyt'miş. Hoş geldin demek isterdim, belli ki İstanbul
onunla
çok renkli günler yaşayacak!
23 Nisan
tedirginliği
Nasıl yapmalı bilmem ki?
Gazete yazarlığının henüz ilk aylarındayken, bazen karar
vermekte zorlanabiliyor insan. Türkiye'de her 10 dakikada bir
bebeğin öldüğünü unutup, '23 Nisan'ın mana ve önemiyle ilgili
bir şeyler mi söylemeli? Bu ülkede çocukların
yarınlarına
yönelik olarak söylenen tüm umut dolu sözlerin geçerliliğinin,
bir süre sonra patlamaya veya en azından pörsüyüp kenara
atılmaya mahkûm pembe balonların ömrü kadar olduğunu yazmak,
bize düşmemeli.
Radikal'in pazar günkü 'Daha uzun yaşamak
mümkün' başlıklı manşetini okuduğumda, çocuklar adına
sevinmiştim. Haberde, insanların 'önleyici üstün tıp'
yöntemiyle çok daha sağlıklı ve uzun süreli yaşamalarının
sağlanabileceği anlatılıyordu. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, bu
amacın gerçekleşmesi için ruhsal sağlığın öneminin altını
çiziyordu.
Sonra, 11 Nisan tarihli Radikal'de yer alan,
Yrd. Doç. Dr. Vahit Bıçak'ın Türkiye'de her yıl 2 milyon kişi
hakkında soruşturma açıldığını, ancak bunların 1 milyon 950
bin kişi hakkında dava açılmasına gerek duyulmadığını veya
dava sonucu suçsuz görüldüğünü belirten sözlerini hatırladım.
Tecrübeli bir yazar, insanların bu kadar kolayca
suçlandığı, incitildiği, örselendiği bir ülkede büyüyen
çocukların geleceklerinden
duyduğu endişeyi, böyle mutlu
bir günde yazmaz. İleriki yazılarına erteler, aksi halde
amatörlüğü, toyluğu ortaya çıkar.
Uluslararası Çocuk
Hakları Sözleşmesi'nin çekince koyarak kendimizi muaf
tuttuğumuz maddelerini, çocuk mahkemelerinde tedbir
niteliğinde verilen ve uygulaması olmayan kararlardan söz
etmenin sırası değil şimdi.
Okul bahçelerinde toplanıp
şiirler okuyan, statlardaki resmi törenlerde bayrak sallayan,
rengârenk giysiler içinde folklor oynayan çocuklarının bu
sevinçli gününde, cezaevlerinin sübyan koğuşlarında neler
yaşandığından söz edecek değiliz.
AİHM
Kararları
İtalya'da 11 yıl süren
dava
İtalyan Francesco Lomberdo, 28 yıl polislik
hizmetinden sonra emekli olur. Bir süre sonra da, ülser ve
neoplazma hastalıklarını mesleğini icra sırasında edindiğini
ve bu sebeple emekli maaşının artırılmasını talep eder.
Bakanlık, sadece ülser hastalığı nedeniyle iki yıl süreyle
maaşının artırılmasını kabul eder, diğer isteğini ise
reddeder. Lomberdo bunun üzerine dava açar. Ancak, idari
dosyasının bulunması 2 yıl, bilirkişi raporunun sunulması 7
yıl 9 ay, savcılığın mütalaa vermesi ise 14 ay sürdüğünden,
dava toplam 11 yıl 5 ay sonra biter. Lomberdo bu sefer de,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurarak
'makul
sürede yargılanma hakkı'nın ihlal edildiğini ileri sürer.
AİHM de, 'İtalyan mahkemelerinin iş yükünün fazla
olmasının ve davanın karmaşık olmasının, bir yargılamanın bu
kadar uzun sürmesini haklı kılmaya yetmeyeceğine' karar
vererek Lombardo'nun isteğini kabul eder. Başvuruda tazminat
istenmediği için, ayrıca bir bedele hükmetmez.
Baro
Odası
Hukukta staj rotasyonu
Stajyer avukatların, sınav yönetmeliğine, kredi
koşullarına ilişkin itirazları sürerken, mimar Metin
Karadağ'ın, bizatihi stajın niteliği ve niceliğiyle ilgili bir
önerisi var. Karadağ, 'Stajın mezuniyet sonrasında bir yıla
sıkıştırılması yerine, 4 yıllık fakülte öğrenim sürecine
yayılmasının'
öneminden söz ediyor. Yasa, yönetmelik ve
yönergelerde değişiklik yapılmaksızın uygulamaya konulabilecek
olan bu staj projesine göre, farklı okulların, değişik
sınıflarında okuyan öğrenciler, hukuk fakülteleri ve baroların
işbirliği ile oluşturulacak gruplar halinde toplanır. Örneğin,
İstanbul'daki hukuk fakültelerine kayıtlı öğrenciler (yaklaşık
600 grup) mezun oluncaya kadar, kendilerinin belirlediği zaman
ve mekânlarda bir araya gelip, meslekle
ilgili pratik
çalışmalar yaparlar. Adliyelerde dava izleme ve arşiv
ziyaretleri, seminer düzenleme, farazi mahkeme çalışmaları,
avukat bürolarına ziyaret ve tüm bu çalışmalarını düzenli
olarak yazıp aktaracakları grup bültenleri çıkarırılar. Hatta,
her gruba, 'ağabey' veya 'abla' olarak deneyimli bir avukatın
da katılması mümkün.
Metin Karadağ sözünü ettiği staj
programının soyut bir öneri olmadığını, halen Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından uygulandığını, yakında
diğer mühendislik dallarında da aynı uygulamaya geçeceğini
söylüyor.
Bana göre, Metin Karadağ'ın önerisi üzerinde
ciddiyetle durmak gerekiyor ama, bizim statükocu baroların
böyle radikal değişimlere
sıcak bakacağını pek sanmam.
(Ayrıntılı bilgi için: [email protected]
)
Bu
yazıya kaç puan verirdiniz? |
1 |
2 |
3 |
4 |
5 |
6 |
7 |
8 |
9 |
10 |
Geçerli her oy için kayıtlı
kullanıcılarımız 2 Radikal Puanı
kazanırlar. |