1. Giriş
Düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü, demokratik süreçte
önemli bir yer tutmaktadır. Yeni ve daha iyi fikirlerin ortaya
çıkmasının zeminini ifade özgürlüğü oluşturmaktadır. Birbirinden
farklı çeşitli fikirlerin olması ve bunların tartışılması bireylere
farklı düşünceler arasında seçim yapma olanağı sunmaktadır. İfade
özgürlüğünün varlığı halinde ancak kişiler, kendi düşüncelerinin doğru
veya yanlış olduğunu test edebilirler.
Demokratik bir toplumda, ifade özgürlüğü, yöneticilerin veya kamu
makamlarının hoşuna gidecek şeyleri söyleme hakkı değil, her türlü
düşünceyi serbestçe açıklama özgürlüğüdür.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10. maddesi ifade özgürlüğünü şu şekilde düzenlemektedir;
1) Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat
özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ve
verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon veya sinema
işletmelerini bir izin sistemine bağlı tutmalarına engel değildir.
2) Kullanılması ödev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler; demokratik bir
toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, ülke
bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının ün ve haklarının
korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması, veya
yargı organının otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla öngörülen
bazı usullere, şartlara, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.
AİHS nin
10. maddesi, 10 Aralık 1948 tarihinde benimsenen İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 19. maddesinden kaynaklanmaktadır. 16 Aralık 1966 tarihli
Uluslararası Medeni ve Siyasi haklar Sözleşmesinin 19. maddesinde de benzer bir
hüküm bulunmaktadır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin, Sözleşmenin en temel ve en önemli
hükümlerinden birini içerdiği genelde kabul edilmektedir.
1988 yılında yeniden yapılanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade özgürlüğüne
verdiği önemi sembolik olarak göstermek amacıyla ilk kararını ifade özgürlüğü
ile ilgili olarak vermiştir.
İfade
özgürlüğü ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan 10. madde iki
seviyede işlemektedir. İlk olarak, ifade özgürlüğünü konusunda bir ilke ortaya
konulmaktadır; ifade özgürlüğü güvence altına alınmaktadır. İkinci seviye de
ise, ifade özgürlüğüne karşı izin verilebilir müdahalelerin neler olduğunu
düzenlenmektedir.
Sözleşmenin
10. maddesi sadece yazılı basınla değil, aynı zamanda görsel basınla da
ilgilidir. Her türlü mesaj (ticari reklam
içerenler de dahil) bu maddenin güvencesi altındadır. İfadeyi iletmek için
kullanılan vasıtalar, radyo ve televizyon gibi araçlarda güvence sistemi
içindedir. İletilen bilginin muhtevası siyasi, kültürel, ekonomik, ticari,
artistik vs. olabilir. Bilgi ve fikir alma ve sahip olunan bilgi ve fikirleri
yayma özgürlüğü olmak üzere ifade özgürlüğü iki boyuttan oluşmaktadır.
İfade Özgürlüğünü Sınırlamanın Sınırı
Demokratik toplumda ifade özgürlüğü sınırlamalardan muaf değildir. Ancak
sınırlamaların da sınırı vardır. Sınırlandırmaların sınırları şu şekilde ifade
edilebilir. İlk olarak, sınırlandırmalar çok sıkı denetime konu olmalıdır. Milli
hukukta öngörülen sınırlandırmaların Sözleşmenin 10. maddesinin ihlali olmaması
için üç koşulu taşıması gerekir. Bu koşullar AİHM tarafından çok katı olarak
yorumlanmaktadır.
İlk olarak,
müdahale demokratik toplumda gerekli olmalıdır. Bir siyaset etiği kuralı olan
demokratik toplum düzeninin gerekleri ile sınırlandırma uyumlu olmalıdır.
Demokratik toplumun gerekleri sınırlandırmanın kabul edilebilirliği konusunda
öneli bir kriterdir. Demokratik toplum kriteri, Sözleşmenin en orijinal kriteri
olarak kabul edilmektedir; bu kriter Sözleşmenin önsözünde yer almakta ve
Sözleşmenin genel yapısının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
İkinci
olarak, sınırlama kanunla belirlenmiş olmalıdır. Kanunla belirlenmiş olma,
kanunların öngörülebilirliği ve ulaşılabilirliği ile ilgilidir. Kanunların
kalitesi denetim konusu yapılmaktadır. İnceleme konusu yapılan olayda uygulanan
yasal kurallarla ilgili olarak vatandaşın yeterli bilgi sahibi olması
ulaşılabilirlik açısından gereklidir. Öngörülebilirlik ise, vatandaşların
davranışlarını ona göre ayarlamalarına imkan sağlayacak ölçüde kuralların
açıklıkla formüle edilmesidir. Davranışlarının sonuçlarını vatandaşlar
öngörebilmelidir.
Üçüncü
olarak, müdahalenin meşru bir amacı bulunmalıdır. Sözleşmenin 10. Maddesinin 2.
fıkrası meşru amaçları saymıştır. Başkalarının haklarını veya itibarlarını
koruma, özel olarak alınmış bilgileri koruma gibi amaçlar meşru amaçlar
olabilir. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasını meşru amaçların haklı kıldığını
gösterme yükümlülüğü Devlete aittir. Meşru amaç, ikna edici olarak ortaya
konulmalıdır, ”acil toplumsal ihtiyaç” söz konusu olmalıdır. Faydalı, istenen,
kabul edilebilir, sıradan durumlar gerekli demek değildir.
Sınırlamanın gerekliliği ve meşru amaç, orantılılık ilkesine yol açmaktadır.
Ulaşılmak istenen meşru amaçla ifade özgürlüğünün sınırlandırılması orantılı
olmalıdır.
Sözleşmede
düzenlenen hakları yaşama geçirmek devletlerin yükümlülüğü olduğundan dolayı
Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası bu sınırlamalarla ilgili olarak
devletlere belli bir takdir yetkisi alanı tanımaktadır. Sözleşmenin 10/2
fıkrasındaki amaçlara göre, takdir yetkisinin alanı farklılık göstermektedir.
Ancak, Devletlerin sahip olduğu takdir yetkisi de Strasbourg mahkemesin
denetimine açıktır.
3. İçtihat Hukuku
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulusundan günümüze ifade özgürlüğü ile ilgili
seksen sekiz adet karar vermiştir. Bu kararlardan atmış beş tanesinde ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği,
on sekiz adetinde ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği
ve beş tanesinde başvurunun işlemden kaldırılması
kararı verilmiştir. İfade özgürlüğü ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından verilen kararların tamamı bu çalışmada gözden geçirilerek
kararlarda ifade edilen temel ilkeler ve değer yargıları "case law" sistematiği
içerisinde devam eden sayfalarda ele alınmaya çalışılmıştır.
3.1. Yargı mensupları da eleştirilebilir.
De Haes ve Gijsels / Belçika Davası,
birkaç hakimin itibarını sarstıkları gerekçesiyle iki gazetecinin tazminat
ödemeye mahkum edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olarak hükme bağlanmıştır.
Perna /
İtalya
davasında kıdemli bir İtalyan yargı mensubunun (savcısının) eski İtalyan
komünist Partisine bağlılık yemini ettiğini yazan gazeteci hakaret suçundan
mahkum olmuştur.
Olayı
inceleyen mahkeme, basın mensubunun kullandığı beyanın içeriğinin sembolik
olduğunu ve savcının eski komünist partisinin bir üyesi olarak siyasi militanlık
yaptığı hakkında eleştirisel bir görüş açıklaması olduğu, iddianın doğru
temellere dayandığı, yargı mensuplarının temelsiz saldırılara karşı korunması
gerekmekle birlikte yargı mensuplarının kendilerine verilen görevi gereği gibi
yerine getirip getirmedikleri konusunda halkın ve politikacılar görüş sahibi
olmasının yollarından birinin basın olduğu, bir siyasi partinin militan bir
üyesi olarak hareket eden bir yargı mensubunun yargının bağımsızlığını ve
tarafsızlığını sarsacağı, böyle bir davranışta bulunan yargı mensubunun
kaçınılmaz olarak kendisini basının eleştirisine açmış olacağı tespitini yaparak
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararını vermiştir.
3.2. Yargı
organlarınca ele alınan olaylara basın yer verebilir.
Sunday Times / İngiltere
davasında hamile kadınlar tarafından kullanılan bir ilacın bebeklerin sakat
doğmasına yol açtığı gerekçesiyle ilaç firması aleyhine tazminat davaları
açılmıştır. Yargılama devam ederken Sunday Times gazetesi, ilacın yol açtığı
faciayı ayrıntıları ile yayınlayacağını okuyucularına duyurmuştur. Görülmekte
olan davayı etkileyeceği gerekçesi ile ilaç firması tarafından yapılan başvuru
üzerine söz konusu yayın yasaklanmıştır. Olayı inceleyen Divan, demokratik bir
toplumda uyuşmazlıkların yargı organlarınca tartışılarak çözümlenmesinin,
bunların özel yayınlar veya basın gibi başka forumlarda tartışılmasına engel
teşkil etmeyeceğine işaret ederek, konulan yayın yasağının ifade özgürlüğünün
ihlali olduğu kararını vermiştir.
3.3. Soruşturmanın gizliliğini basın ihlal edebilir.
Weber / İsviçre Davası
davasında devam etmekte olan bir tazminat davasının soruşturmasının gizliliğini
bir basın toplantısı sırasında ihlal eden gazetecinin mahkum edilmesinin ifade
özgürlüğünün ihlali olduğuna karar verilmiştir.
3.4. Sanığın resminin
yayınlanması yasaklanamaz.
News Verlags Gmbh & CoKG / Avusturya
davasında sanığın resmini yayınlamasını yasaklayan mahkeme kararı, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.5. İstihbarat servisinin faaliyetleri yayınlanabilir.
Vereniging Weekblad Bluf / Hollanda
davasında iç İstihbarat servisinin gizli faaliyetlerini yayınlayan derginin
toplatılması ve dergilere el konulması, ifade özgürlüğünün ihlali olarak hükme
bağlanmıştır.
3.6. İzinsiz sahip olunan devlet Dokümanları yayınlanabilir.
Fressoz ve Roire / Fransa
davasında haftalık bir dergide Peugeot araba şirketinin genel müdürünün maaşının
detaylarının yayınlanması üzerine maliye Bakanlığı gelir vergisi vergi iade
dokümanlarına izinsiz sahip olunduğu gerekçesiyle ilgililer hakkında mahkumiyet
hükmü verilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.7. Gizli resmi rapor
yayınlanabilir.
Bladet Troms ve Stensaas / Norveç
davasında halka açıklanmayan resmi bir rapora dayanarak Ayı Balığı Avlama
Yönetmeliğinin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir gazetede yayın yapılması
üzerine gazetenin ve baş editörün mahkum edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali
olarak hükme bağlanmıştır.
3.8. Gazeteci haber kaynağını açıklamak zorunda bırakılamaz.
Goodwin / İngiltere Davası
davasında bir gazetecinin haber kaynağını açıklamasını zorunlu kılan ifşa emrine
muhatap olması, ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.9. Yetkilerini
kötüye kullanan kamu görevlilerinin isimleri yayınlanabilir.
Sürek / Türkiye
(No: 2)
davasında haftalık bir derginin, bir grup eski milletvekilinden oluşan bir
grubun terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir bölgede gerçekleştirdikleri
ziyaretler üzerinde düzenledikleri basın toplantısında açıklanan bilgilere yer
verirken terörle mücadelede görev yapan emniyet müdürünün ve jandarma
komutanının adına (İsmet Yediyıldız) da yayınlaması, terörle mücadele eden
kolluğun kimliğini açıklayarak hedef halinde getirme olarak değerlendirerek
Derginin sahibi para cezasına çarptırılmıştır. Olayı değerlendiren Divan,
haberde yer alan bilgiler, emniyet müdürünün ve jandarma komutanın
söylediklerinin aktarılması olduğunu; yetkilerin kötüye kullanılması durumunda
toplumun kötüye kullanılan yetkinin içeriği ile birlikte, yetkilerini kötüye
kullanan kişilerin isimlerini de bilme hakkı olduğu; haberin diğer gazetelerde
de aktarılmış olması dolayısıyla yeni bir bilgi içermediği; aynı haberden dolayı
diğer gazeteler hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı tespiti yaparak ifade
özgürlüğüne müdahalenin Sözleşmenin 10. maddesinin ihlali olduğu hükmünü
vermiştir.
3.10. Meslek
mensupları kamuya açıklama yapabilir.
Barthold / Almanya
davasında bir veterinerin hayvanlara acil yardım servislerinin durumu ile ilgili
olarak basınla yapmış olduğu röportajdan dolayı reklam yaptığı gerekçesiyle
meslektaşları tarafından şikayet edilmesi üzerine Veterinerler Birliği, bu tür
röportajlardan kaçınması konusunda veterineri ihtar etmiştir. Konuya ilişkin
Alman mevzuatından veterinerin şikayetçi olması üzerine Divan, bir meslek
mensubunun kamuya açıklama yapmasının engellenmesinin ifade özgürlüğünün ihlali
olduğu kararını vermiştir.
3.11. Kamu görevlisi
kişisel fikirlerini basına açıklayabilir.
Akkoç / Türkiye
davasında bir eğitim sendikası başkanının, eğitimden sorumlu bir bürokrat ile
yaptığı bir toplantı hakkında bir gazeteye verdiği beyanatta, öğretmenlerin
gözaltında iken sözlü olarak taciz edildiğini ve bazen de polis tarafından
saldırıya uğradığını belirtmesi nedeniyle mesleği ile ilgili konularda izinsiz
basına açıklama yapmaktan dolayı meslekte ilerlemesinin bir yıl süre ile
durdurulması cezası verilmiştir. Danıştay, memurun basına açıklama yasağının
kendi görev ve yetki alanı ile ilgili konularla sınırlı olduğunu, söz konusu
olayda, memurun açıklama yaptığı konuların günlük herkesi ilgilendiren konular
olduğunu, memurun görev alanına girmeyen konularda kişisel fikrini açıklamasının
suç oluşturmayacağına karar vermiştir. Ancak, verilen disiplin cezasının
kaldırılması süreci altı yılda sonuçlanmıştır
Olayı
inceleyen Strasbourg Mahkemesi, dava açılmasından davanın sonuçlanmasına kadar
geçen beş yıl dokuz aylık süre her ne kadar oldukça uzun bir süre olsa da, var
olan bu etkili çözüm yolunu etkisiz kılıp elde edilmek istenen çözüme
ulaşılmasına engel bir durum oluşturmadığı; yerel mahkemenin Danıştay’ın kararı
üzerine, verdiği kararı değiştirerek cezayı geriye yürüyecek şekilde bütün
sonuçları ile ortadan kaldırdığı tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlalinin
söz konusu olmadığı hükmünü vermiştir.
3.12. Düşüncelerinden
dolayı kamu görevlisinin yükselmesi engellenemez.
Wille / Linkeyştayn
davasında bazı anayasal konularda açıkladığı fikirlerden dolayı İdare Mahkemesi
Başkanını herhangi bir kamu görevine atamayacağını Linkeyştayn Prensinin ifade
etmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olduğu hükmü verilmiştir.
3.13. Kamu görevlisi
kominist partiye üye olabilir.
Vogt / Almanya
davasında Alman Komünist Partisinin siyasi faaliyetlerine katılması dolayısıyla
bir öğretmenin kamu hizmetlerinden çıkarılması, ifade özgürlüğünün ihlali olarak
hükme bağlanmıştır.
3.14. Kamu görevlisi eleştirilere cevap verebilir.
Nilsen and Johnsen / Norveç
davasında polisin yaptığı iddia edilen kötü muamelelere ilişkin yayınlanan
çeşitli yayınlarla ilgili yaptıkları yorumlardan dolayı polis sendikası
temsilcilerinin hakaret suçunu işledikleri gerekçesiyle yargılanmalarının ifade
özgürlüğünün ihlali olduğu hükmü verilmiştir.
3.15. Politikacılar
daha fazla eleştirilebilir.
Lingens / Avusturya
davasında Avusturya Cumhurbaşkanın bu makama uygunluğunu tartışma konusu yapan
iki makalenin bir dergide yayınlanması, derginin yayın müdürünün mahkum edilmesi
sonucunu doğurmuştur. Olayı inceleyen Divan, siyasi liderler hakkında öne
sürülen düşüncelerin aktarılması olgusunun kamu oyunun şekillenmesini sağlayan
en önemli araçlardan birisi olduğunu, demokratik bir toplumun temel niteliği
olan siyasi tartışmanın Sözleşme tarafından korunan hakların başında geldiğini,
politikacılar için kabul edilebilir eleştiri sınırının diğer bireylere göre daha
geniş olması gerektiğini, özel kişilerden farklı olarak politikacıların her söz
ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamu oyunun görüş ve eleştirisine
açtığı tespitlerini yapmıştır. Kişilerin şeref ve haysiyetlerini korunmasından
politikacılarında yararlanabileceğini, ancak bu gibi durumlarda korumanın
zorunlu olup olmadığı, siyasi konuların açıkça tartışılması gereği açısından
değerlendirilmesi gereğine vurgu yapan Divan, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca Divan, bir siyasi kişiyi eleştiren basın mensubuna
yaptırımlar uygulanmasının onu gelecekte bu tür eleştiriler yapmaktan alıkoyacak
bir tür sansür niteliğinde olacağını ifade etmiştir.
Oberschlick (No. 1) / Avusturya
davasında
Avusturyalı bir politikacının işlediği iddia edilen suçlar
hakkında bir dergide bazı bilgiler yayınlanması üzerine yazar mahkum edilmiş,
dergi toplatılmış ve toplatma kararının derginin bir sonraki sayısında
yayınlanmasına karar verilmiştir. Olayı inceleyen Divan, ifade özgürlüğünün
demokratik bir toplumun temelini oluşturduğunu, bireyin kendisini
geliştirmesinin vazgeçilmez bir şartı olduğunu ve ifade özgürlüğün yalnız
toplumda beğenilen fikir ve düşünceler açısından değil, toplumu sarsan ve soka
uğratan fikirler açısından da geçerli olduğu şeklindeki klasik görüşünü tekrar
ifade ettikten sonra, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
3.16.
Milletvekillerini daha fazla ifade özgürlüğüne sahiptir. / Hükümet daha fazla
eleştirilebilir. / Devletin mevcut düzeni sorgulanabilir.
Castells / İspanya
davasında bir İspanya senatörünün Bask bölgesindeki faili meçhul cinayetlerle
ilgili bir dergide bir makale yayınlaması üzerine milletvekilinin
dokunulmazlığı kaldırılarak hapis cezasına mahkum edilmiştir. Dava konusu
yazıda, işlenen cinayetlerin ve bunları işleyen faşist örgütlerin bir listesine
yer verilerek cezasız kalan suçların arkasında başta hükümet ve onu oluşturan
idare olmak üzere tüm devlet teşkilatının bulunduğunun iddia edilmesi,
”hükümetin manevi şahsiyetine hakaret” olarak İspanyol yargısı tarafından kabul
edilmiştir. Olayı inceleyen Divan, ifade özgürlüğünün herkes açısından önem
taşımakla birlikte halkın seçilmiş temsilcileri bakımında bilhassa önemli
olduğu; hükümet hakkındaki eleştirinin caiz olan sınırlarının, özel kişilere
hatta bir politikacıya yapılan eleştiriye oranla daha geniş olduğu; hükümetin
medyadaki haksız saldırı ve eleştirileri başka yollarla önlemek varken, işgal
ettiği hakim pozisyonu dolayısıyla ceza davası açarak önlemeyi tercih etmesini
aşırılık olduğu değerlendirmesini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
tespitini yapmıştır.
Aksoy /
Türkiye
davasında Partisinin bir il kongresinde yaptığı konuşmadan dolayı aynı zamanda
partinin genel sekreteri olan bir milletvekili hapis ve para cezasına
çarptırılmış, aynı kişi haftalık bir dergide yayınladığı bir makalesinden dolayı
tekrar hapis ve para cezasına mahkum edilmiş, bunlara ilave olarak, yeni bir
siyasi partinin tanıtımını yapmak amacıyla yayınladığı bir dergide bölücülük
propagandası yaptığı gerekçesiyle hapis ve para cezasına çarptırılmıştır.
Üç olayı da
inceleyen Mahkeme; ilk olayla ilgili olarak, bir siyasi partinin milletvekili ve
genel sekreterinin, kongrede yaptığı konuşma ile katılımcılara partisinin
izlediği politikayı anlattığı; bu konuşma sırasında, Türk hükümetinin Kürt
halkının varlığını inkar ettiğini belirttiği; partisinin Türkiye’de ezilen Kürt
halkının ezilen partisi olduğunu, Kürt halkının sorunu ülkenin ulusal sorunu
olup gasp edilmiş ulusal demokratik hakların mücadelesini verdiğini vurguladığı;
konuşmanın yapıldığı tarihte, konuşmacının muhalif bir milletvekili olduğu;
halkın oylarıyla göreve gelen bir kişinin halkın haklarını savunma ve
sıkıntılarını dile getirme mecburiyetinde olması ifade özgürlüğünün önemini daha
da arttırdığı; konuşmada, şiddete yada silahlı direnişe bir çağrı olmadığı;
konuşmada ırkçı bir yaklaşım da sergilenmediği; Türkiye’de en fazla ezilen ırkın
Kürt ırkı olduğunun vurgulanması bu ırkın ve halkının tanınması yönünde bir
talep olduğu tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
ulaşmıştır.
İkinci
olayla ilgili olarak, Mahkeme, yazıda Birleşmiş Milletlerin Kürt halkının
yaşadığı bölgeye müdahale etmesi gerektiği anlatıldığı; Türkiye’nin doğu
bölgesini Kürdistan olarak tanımlanmasında dolayı mahkumiyetin söz konusu
olduğu; şiddete başvurma, silahlı direniş veya bir başkaldırının teşvikinin söz
konusu olmadığı; yapılan yayınla kamu oyunu bilgilendirme gibi önemli bir
görevin yerine getirildiği tespiti yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna ulaşmıştır.
Üçüncü
olayla ilgili olarak, mahkeme, dergide kamuyu ilgilendiren konuların
tartışılmasının yanı sıra ülkedeki azınlık grupların tanınmasının teklif
edildiği; yayının içinde demokratik ilkeleri ret eden veya başkaldırma ve
şiddeti teşvik eden hiçbir unsur bulunmadığı; yayında açıklanan parti
programının Türkiye devletinin mevcut ilkeleri ve yapısı ile uyumlu olmamasının
demokratik kuralları ihlal etmediği; Demokrasiye bir zarar vermemek şartıyla,
devletin mevcut düzenini sorgulayan yeni programların önerilmesi ve görüşülmesi
demokrasinin temel unsurlarından olduğu tespiti yapılarak ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği hükmüne ulaşılmıştır.
3.17. Politik
konularda ifade özgürlüğü daha geniştir.
Sürek ve Özdemir / Türkiye
davasında bir terörist örgütün lideriyle iki ayrı tarihte gerçekleştirilen
mülakatları yayınlayan ve başka bir sayısında da dört sosyalist kuruluşun ortak
deklarasyonunu yayınlayan dergi toplatılmış ve yayıncı ”Devletin bölünmezliği
aleyhine propaganda yapmak” suçu işlediği gerekçesiyle hapis cezasına
çarptırılmıştır. Konuyu inceleyen Divan, basının politik konularda, bu konular
farklılaşmalara ve bölünmelere yol açacak nitelikte olsa da, bilgi ve fikirleri
aktarma görevi olduğunu; kişilerin de bu bilgi ve fikirleri öğrenme hakkı
olduğunu; politik konuşmalar ve kamuyu ilgilendiren konularda ifade özgürlüğünü
sınırlamak için manevra alanının oldukça dar olduğu; hükümet ile özel kişiler ve
hatta politikacılar karşılaştırdığında, hükümet için getirilebilecek eleştirinin
sınırları daha geniş olduğunu; hükümetlerin elinde bulundurdukları güç nazara
alındığında kendilerine karşı yapılan haksız eleştirilere karşı bir çok farklı
şekilde cevap verme hakkı varken cezai prosedürü işletme konusunda oldukça
hassas davranmaları gerektiğini; mülakat yapılan kişinin terör örgütü olarak
kabul edilen bir örgütün lideri olmuş olmasının tek başına ifade özgürlüğünün
sınırlanması için yeterli olmadığını; bir mülakatın bir devlet politikasına
ciddi eleştiriler getiriyor olması ve ülkenin bir bölümündeki bir problemin
kaynağı veya sorumluları hakkında tek taraflı bir görüş aktarıyor olmasının
ifade özgürlüğünü sınırlamak yeterli olamayacağını ifade ederek ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği kararını vermiştir.
3.18. Halihazırda
ulaşılabilir bir kitabın yayınlanması engellenemez.
The Observer and Guardian Newspapers Ltd / İngiltere
davasında İngiliz Gizli Servisinin hukuka aykırı davranışlarda bulunduğunu iddia
eden eski bir gizli servis ajanının anılarının ayrıntılarının yayınlanması
konusunda konulan yasağın kitap Amerika Birleşik Devletlerinde basıldıktan ve
İngiltere'de de kitaba ulaşılabilir olduktan sonra da devam ettirilmesi, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.19. Bilgi alma hakki sınırlandırılamaz.
Herczegfalvy / Avusturya
davasında gözaltında bulunduğu ve psikiyatri tedavisi gördüğü süre boyunca bilgi
almasına izim verilmeyen ve haberleşmesi engellenen kişinin ifade özgürlüğünün
ihlal edilmiş olduğuna karar verilmiştir.
Open Door Counselling Ltd. ve Dublin Well Woman / İrlanda
davasında bir danışmanlık şirketinin İrlanda dışında kürtaj yaptırılmasıyla
ilgili bilgileri hamile kadınlara vermesinin İrlanda Yüksek mahkemesi tarafından
yasaklanmasının, ifade özgürlüğünü ihlal edeceği hükmü verilmiştir.
3.20. Kürtajı serbest bırakma kampanyası engellenemez.
Bowman / İngiltere
davasında genel seçim öncesi kürtajın serbest bırakılması için kampanya
yürütenlerin bu konuda broşür dağıttıkları gerekçesiyle mahkum edilmesi, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak hükme bağlanmıştır.
3.21. Irkçı beyanların
yayılmasına aracılık edilebilir.
Jersild / Danimarka
davasında ırkçı beyanların yayılmasına yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle
bir televizyon muhabirinin mahkum edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olarak
değerlendirilmiştir.
3.22. Askeri kışlada
askeri bir gazetenin dağıtımı engellenemez.
ereinigung Demokratischer Soldaten Österreichs ve Gubi / Avusturya
davasında Avusturya'da askeri bir kışlada bir askeri gazetenin dağıtımının
yasaklanması, ifade özgürlüğünün ihlali olarak karara bağlanmıştır.
3.23. Subaya hakaret
orduya hakaret sayılamaz.
Grigoriades / Yunanistan
davasında mecburi askerlik görevini yapan bir kişinin komutanına gönderdiği
hakaret içeren mektuptan dolayı orduya hakaret suçundan mahkum edilmesi, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak hükme bağlanmıştır.
3.24. Gösteri
yürüyüşüne katılmak müeyyideye bağlanamaz.
iermont / Fransa
davasında bir gösteri yürüyüşünde yer alması nedeniyle Avrupa Parlementosunun
Alman bir üyesinin Fransız Polynesia'sından sınır dışı edilmesi, tekrar
dönüşünün yasaklanması ve New Caledonia bölgesine girişinin yasaklanması, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak karara bağlanmıştır.
Steel ve Diğerleri / İngiltere davasında protesto gösterisi yapan
kişilerin kamu düzenini bozdukları gerekçesiyle gözaltına alınmaları ve
tutuklanmaları, ifade özgürlüğünün ihlali olarak hükme bağlanmıştır.
3.25. Şiddet içermeyen
direniş çağrısı yapılabilir.
Incal / Türkiye
davasında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan bir partinin il teşkilatı
yönetim kurulunun bir üyesi tarafından, partinin il teşkilatının yoksul
insanların yaşadığı alanda güvenlik birimlerince alınan önlemleri eleştiren bir
bildiri dağıtma kararı alması üzerine, hazırlanan bir bildiride belli bir etnik
grubun şehirden uzaklaştırılmak istendiği, bu kişilerin doğum yerlerine dönmeye
zorlandığı, kamu makamlarının söz konusu etnik grubu sosyal hayattan dışlanması
gerektiğine ilişkin propaganda yaptığı ifade edilmiş ve bu uygulamalara karşı
direniş çağrısı yapılmıştır. Bildiri savcılıkça toplatılmış ve bildiriyi
hazırlayan kişi, devleti terörist olarak tanımladığı, vatandaşlar arasında
ayrımcılık yaptığı gerekçesi ile ”halkı kasten kin ve düşmanlığa tahrik ve yasa
dışı metotlar kullanmaya teşvik etmekten” dolayı hapis cezasına mahkum
edilmiştir. Divan, bildirinin mahalli idarenin özellikle sokak esnafına karşı
almış olduğu bazı tedbirlere eleştirmekte olduğu; olayın geçtiği şehrin halkını
ilgilendiren gerçek olaylara dayandığı, uygulamalara karşı direniş yapılması
çağrısının şiddet içermediğini belirterek ifade özgürlüğünün cezai tedbirle
sınırlandırılmış olmasının ifade özgürlüğünün ihlali olduğu kararını vermiştir.
3.26. Görüşlerin
tekrarlanması yasaklanamaz
Hertel / İsviçre
davasında mikro dalga fırında hazırlanan yiyeceklerin insan sağlığı açısından
tehlikeli olduğuna ilişkin bir makalesi yayınlanan kişinin aynı şeyleri tekrar
ifade etmesinin yasaklanması, ifade özgürlüğünün ihlali olarak hükme
bağlanmıştır.
3.27. Tarihi gerçekler
taraflı dile getirilebilir.
rslan / Türkiye
davasında Türkiye’de Kürt probleminin çözümü ile ilgilenen ve daha sonra
öldürülen Kürt kökenli bir politikacı ve yazar tarafından yazılan bir önsöz
içeren kitabın ilk baskısı, Türkiye’de birden fazla ulus olduğunu ve Kürtlerin
devamlı olarak baskı altında tutulduğunu ileri sürmekten, Türk ulusunu barbar
olarak nitelemekten ve terör örgütünün faaliyetlerini kutsallaştırmaktan dolayı
toplattırılmış, yazarı da bölücü propaganda yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına
çarptırılmıştır. Hapis cezasının kanuni dayanağını oluşturan ceza normunun (TCK
md. 142) yürürlükten kalkmasıyla verilen hüküm ortadan kalkmıştır. Ancak kitabın
ikinci baskısının yapılması üzerine başka bir ceza normuna dayanılarak Kürt
halkını devlete karşı ayaklanmaya teşvik ederek devletin bölünmez bütünlüğü
aleyhine propaganda yaptığı gerekçesiyle kitap toplattırılmış, yazarına da hapis
cezası verilmiştir.
Olayı
inceleyen Divan, kitabın tarihi gerçekleri taraflı olarak tanımladığını; ancak
yazarın fikirlerini, özel bir şahıs olarak, yazılı medya yerine edebi bir eser
ile dile getirdiğini; bu yöntemin açıklanan fikirlerin ulusal güvenlik, kamu
düzeni, ve toprak bütünlüğü üzerindeki negatif etkisinin büyük ölçüde azalttığı;
kitabın bazı kısımlarında yer alan açıklamaların, Türk halkı hakkında oldukça
negatif bir resim ortaya koymakla ve düşmanca bir üslupla kaleme alınmış olmakla
birlikte, açıklanan fikirlerde şiddete, silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya teşvik
olmadığı tespitini yaparak verilen ceza ile elde edilmek istenen amaç arasında
orantılılık olmadığından ifade özgürlüğüne yapılan müdahale demokratik bir
toplum için gerekli olmadığını, dolayısıyla ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği sonucuna ulaşmıştır.
3.28. Taraflı düşünce
açıklanabilir.
Okçuoğlu / Türkiye
davasında bir dergide yayınlanan bir makalede, yazarın da yer alması ile
gerçekleştirilen bir yuvarlak masa toplantısında açıklanan görüşlerin
yayınlanması üzerine yazar ”devletin bölünmez bütünlüğü aleyhine propaganda
yapmaktan” dolayı hapis cezasına çarptırılmış ve derginin toplatılmasına karar
verilmiştir. Olayı inceleyen Divan, başvuru sahibinin etnik bir grubu oluşturan
nüfusun durumunu uluslar arası ilişkiler açısından açıklamaya çalıştığını;
yapılan değerlendirmede kullanılan dilin tarafsız olduğu söylenemese de
kullanılan dilin aşırı veya uç nitelikte olduğunun söylenemeyeceği; yazarın Türk
halkı için söyledikleri sözler, negatif ve düşmanca bir içerik taşımakla
beraber, şiddete, silahlı mücadeleye veya isyana başvurulması konusunda teşvik
olmadığı tespitini yaparak ifade ihlal edildiği hükmüne ulaşmıştır.
Erdoğdu /
Türkiye
davasında bir okur tarafından gönderilen ve Türkiye’nin Güney Doğusu hakkında
gelişmelere ve bunların yurt içi ve yurt dışı yansımalarına ilişkin açıklamalar
içeren bir yazının bir dergide yayınlanması üzerine derginin editörü mahkum
edilmiş, ancak cezası tecil edilmiştir. Olayı inceleyen Mahkeme, ”Kürt ulusal
hareketi” ve ”Kürdistanda ulusal direniş” gibi deyimlere yazıda yer verilmekle
birlikte yazarın vermek istediği mesaj, Kürt sorununun Türk toplumunun genel
sorunu olduğu ve çözümünün de, Türk halkının, Kürt ulusal direnişini, kendi
özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak görmesine bağlı olduğu
hususuna ilişkin olduğu; makalenin tarafsız bir dille kaleme alındığı
söylenememekle birlikte, bunun tek başına, başvuru sahibinin ifade özgürlüğünü
kısıtlamak için yeterli olmadığı; makalede, terör örgütünün eylemleri övülerek
şiddet çağrısı yapılmadığı; şiddete yöneltici bir unsur söz konusu olmadığı;
cezanın tecil edilmesinin mağduriyeti ortadan kaldırmadığı tespiti yaparak ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.29. Şiddet çağrısı
içermeyen akademik çalışma engellemez.
Başkaya ve Okçuoğlu / Türkiye
tarafindan bir ekonomi profesörü tarafından akademik bir çalışma olarak
hazırlanan ve 219 sayfa ve 370 dipnottan oluşan, Türkiye’nin 1920’den bu yana
geçirdiği sosyo-ekonomik gelişmesini inceleyen ve resmi devlet politikasını
eleştiren bir kitabın yayınlanması üzerine kitabın yazarı ve yayıncısı, Türkiye
sınırları içerisindeki toprak parçasına Kürt halkına ait Kürdistan diye
referansta bulunulduğu ve bu toprak parçasının Türk’ler tarafından istila edilen
bir koloni olarak değerlendirildiği gerekçesiyle kitap toplattırılmış, kitabın
yazarı ve yayıncısı hem hapis hem de para cezasıyla cezalandırılmış ve yazar
üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştır. Olayı değerlendiren Divan, kitapta
yer alan bazı değerlendirmelerin sert ifadeler olmakla birlikte Türkiye’nin
sosyo-ekonomik gelişmesini ve uygulanan politik ideolojisini tarihi açıdan
inceleyen akademik bir çalışmada dile getirilmiş olduğu; kullanılan ifadelerde
şiddete teşvik söz konusu olmadığı; şiddete çağrı anlamında bir anlatım tarzı da
benimsenmediği; verilen cezaların oldukça ağır olduğu; kitabın toplattırıldığı
ve yazarının üniversitedeki işini kaybettiği tespitini yaparak verilen ceza ile
elde edilmek istenen araç arasında orantı olmadığı gerekçesiyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği hükmüne ulaşmıştır.
3.30. Sert bir üslupla
düşünceler açıklanabilir.
Ceylan / Türkiye
davasında Haftalık bir gazetede bir işçi sendikası genel başkanı tarafından
yayınlanan bir makalede Kürt halkının Türkiye’de baskı altında tutulduğunun,
öldürüldüğünün ve susturulduğunun iddia edildiği gerekçesiyle ”halkı din, dil
ırk ayrımı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçu işlediğinden dolayı
hapis ve para cezasına çarptırılmıştır. Olayı değerlendiren mahkeme, dava konusu
yazının siyasi bir konuşma olduğu; Marksist düşünce çerçevesinde ülkenin bir
bölümündeki şiddetin dinmemesinin sebeplerin açıklamaya çalışıldığı; yazıda
kullanılan dilin sert olmakla beraber, kişileri şiddete veya silahlı ayaklanmaya
teşvik etmesinin söz konusu olmadığı; uygulanan önlemin yazarın sendikadaki
işini kaybetmenin yanında bazı siyasi ve medeni haklarını kaybına da yol
açmasından dolayı oldukça ağır olduğu tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği hükmünü vermiştir.
3.31. Saldırgan
ifadeler kullanılabilir.
Şener / Türkiye
davasında Haftalık bir dergide yayınlanan bir makalede Türkiye’nin belirli bir
kısmı Kürdistan olarak nitelendirilmesi ve bu bölgede yaşayan insanların Kürt
insanı olduğunun belirtilmesi, "devletin bölünmez bütünlüğü aleyhine propaganda"
oluşturduğu gerekçesiyle derginin sahibi ve yazıyı kaleme alan yazar hapis ve
para cezasına çarptırmıştır. Dergi sahibinin hapis cezası para cezasına
çevrilmiş, yazara verilen ceza ise, tecil edilmiştir. Olayı inceleyen Mahkeme,
yazarın Kürt problemi hakkındaki düşüncelerini açıkladığı; yazının hükümet
politikaları ve güvenlik kuvvetlerinin Kürt kökenli nüfusa karşı eylemleri ciddi
bir eleştiriye tabi tuttuğu; aydın kesimin Kürt problemine genel bakışına
eleştiriler getirildiği; Kürt realitesinin tanınması gerektiğini, Kürt
probleminin çözümü için askeri metotların değil barışçı metotların kullanılması
gerektiğinin vurgulandığı; her ne kadar bazı cümleler üslup olarak saldırgan
bir nitelik taşısa da, makalenin, genel olarak, şiddeti övmediği; şiddete,
silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya teşvikin söz konusu olmadığı; silahlı
mücadeleye bir son verme çağrısı yapıldığı; verilen cezanın infazı tecil edilmiş
olsa bile verilen cezanın oldukça ağır olduğu tespitleri yapılarak ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.32. Fikirler
düşmanca bir üslupla kaleme alınabilir.
Polat / Türkiye,
davasında Türkiye’deki Kürt isyan hareketleri ile ilgili tarihi olayları destan
formunda kaleme alan ve bir hapishanede mahkumların hayatıyla ilgili gerçeklere
ve uygulandığı iddia edilen kötü muamelelere yer veren bir kitap yayınlanması
üzerine kitap toplattırılmış ve yazara hapis cezası verilmiştir. Olayı
değerlendire Mahkeme, kitabın Türk tarihinin bazı olayları hakkında yorumlar
getirdiği; medya aracılığı ile fikirlerin açıklanmamış olmasının fikirlerin
ülkenin ulusal güvenlik, kamu düzeni ve toprak bütünlüğü üzerindeki etkisini
ciddi olarak azalttığı; kitaptaki bazı bölümlerde Türk yetkililere ciddi
eleştiriler getirilmekte ve düşmanca bir üslup ile kaleme alınmış olmakla
birlikte, kişilere, şiddet, silahlı karşı koma ve isyan çağrısı yapılmadığı; ele
alınan olayların çok uzun bir süre önce gerçekleştiği tespitini yaparak ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği kararına varmıştır.
3.33. Haber abartılı
ve provoke edici olabilir.
Tahoma / Lüksenburg
davasında bir gazetede Orman Komisyonu görevlileri hakkında yer alan kişisel
menfaat sağladıkları iddialarına ilişkin bir paragrafı, iddialarla kendisi
arasına herhangi bir mesafe koymaksızın okuyan radyo sunucusu isimlerine açıkça
yer verilmeyen Orman Komisyonu görevlilerine tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.
Olayı inceleyen Mahkeme, ifade özgürlüğünün hoş karşılanan görüşlerin
açıklanmasını olduğu kadar rahatsız eden ve sok eden görüşlerin açıklanmasını da
kapsadığı, basının "kamu denetçisi" rolünü gerçekleştirirken abartıcı, hatta
provoke edici olabileceği, basın mensuplarının tekrar ettikleri iddialarından
kendilerini ayrık tutma konusunda genel bir yükümlülük yüklenemeyeceği tespitini
yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.34. Terör örgütü
söylemiyle özdeşleşmeyen sosyolojik açıklama yapılabilir.
Erdoğdu ve İnce / Türkiye
davasında aylık bir derginin editörünün bir sosyolog ile yaptığı bir söyleşiyi
dergisinde yayınlaması üzerine derginin editörü ve sosyolog yazar ilk ceza
yargılamasında hem hapis hem de para cezasına çarptırılmış, ancak yapılan ikinci
argılamada, yürürlüğe giren bir tecil yasası gereği derginin editörü hakkında
karar verme işlemi ertelenmiş, sosyolog hakkında verilen mahkumiyet kararı da
sosyologun mahkemedeki iyi davranışı sebep gösterilerek cezanın icrası tecil
edilmiş ve şartla salıverme söz konusu olmuştur.
Olayı
değerlendiren Mahkeme, bir sosyologun bir mülakatta Türk devletinin Kürt
problemi üzerinde muhtemel politika değişiklikleri hakkında fikirlerini
açıkladığı; son gelişmelerin sonucu olarak Kürt kültürünün canlanacağı
konusunda bir tahminde bulunduğu; sosyologun kendisini özdeşleştirmeden, terör
örgütünün Kürt hareketindeki rolünü ve Türk devletinin reaksiyonunu sosyolojik
açıdan açıkladığını; her ne kadar editör hakkında verilmesi düşünülen ceza
ertelenmiş, sosyolog hakkında verilen ceza tecil edilmiş olsa da, bu kişilerin
ağır cezalarla karşı karşıya bırakılmasının ifade özgürlüğünün ihlali olduğu
hükmünü vermiştir.
3.35. Beyanın nasıl
bir topluluğa yapıldığı önemlidir.
Gerger / Türkiye
davasında Daha önce idam edilen bir kişiyi anma törenine davet edilen ancak bu
davete icabet etmeyen bir gazetecinin gönderdiği mesajın anma töreninde okunması
nedeniyle, mesajı gönderen gazeteci ”toplumun ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğü aleyhine bölücü propaganda yapmak” suçundan dolayı hapis ve para
cezasına çarptırılmıştır. Olayı inceleyen Mahkeme, sayısı sınırlı bir katılımcı
grubuna okunmuş bir mesajın ulusal güvenlik, kamu düzeni ve ülkenin toprak
bütünlüğü için oluşturduğu potansiyel tehlikenin oldukça sınırlı olduğu;
mesajda, karşı koyma, mücadele ve bağımsızlık gibi kelimeler kullanılmış olmakla
birlikte, şiddete, silahlı mücadeleye veya isyana teşvik olmadığı, mesaj
sahibine verilen cezanın oldukça ağır olduğu tespiti yaparak ifade özgürlüğüne
yapılan müdahalenin demokratik bir toplum için gerekli olmadığı dolayısıyla
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararını vermiştir.
3.36. İfadenin nasıl
açıklandığı önemlidir.
Karataş / Türkiye
davasında bir psikologun yayınlamış olduğu bir şiir kitabında ”devletin bölünmez
bütünlüğü aleyhine bölücülük propagandası yapmak” suçu işleği gerekçesiyle şiir
kitabı toplattırmış, şair ve yayıncı hapis ve para cezasına çarptırmıştır. Olayı
inceleyen Mahkeme, şiirlerdeki bazı pasajlar saldırgan bir dille kaleme alınmış
olmakla ve şiddet çağrısı yapmakla birlikte, fikirlerin sanatsal nitelik taşıyan
bir yolla aktarılması, etki alanının çok az olması bir isyan veya ayaklanma
ihtimalini azalttığını; mahkumiyet kararının şiirlerin kişileri şiddete teşvik
ettiği için değil, Türkiye’nin belli bir kesimine Kürdistan diye referansta
bulunarak ve ayrılıkçı hareketi överek kutsallaştırmak suretiyle bölücü
propaganda yapmaktan dolayı verildiği; verilen cezanın oldukça ağır olduğu
tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararı vermiştir.
3.37. Belgesel
biyografi nitelikli kitap yayınlanabilir.
Öztürk / Türkiye,
davasında 1973 yılında kurulan, yasadışı Maoist Türkiye Komünist Partisi -
Marksist Leninist’in (TKP-ML) kurucu üyelerinden birisinin hayatını anlatan
kitabın 1988 yılında yayınlanması üzerine kitap toplatılmış, yayıncısı para
cezasına çarptırılmıştır. Yayıncı ile ilgili dava sonuçlandıktan iki yıl sonra
kitabın yazarı hakkında, üç ceza hukuku profesörünün verdiği bilirkişi raporuna
dayanarak, kitabın belgesel bir nitelik taşıdığı kanaatine ulaşılarak suç unsuru
taşımadığı gerekçesi ile beraat kararı verilmiştir. Olayı değerlendiren Mahkeme;
kitabın bir biyografi niteliğinde olduğunu; yerel mahkemenin kararında kitabın
hangi kısımlarının kişileri kin ve düşmanlığa tahrik ettiğini açıklamadığı; aynı
mahkemenin farklı hakimlerden oluşan heyetinin iki yıl sonra farklı bir yorum
getirerek farklı karar vermiş olmasının haksız cezanın önemli bir göstergesi
olduğu; kitabın ilk baskısında ikinci baskısına kadar geçen süre içinde kitabın
yayınından etkilenerek işlenilmiş suç bulunmadığı tespitini yaparak,ağır bir
sosyal ihtiyaçtan bahsedilemeyeceği ve yapılan müdahale ile elde edilmek istenen
amaç arasında orantı söz konusu olmadığı gerekçesi ile Sözleşmenin 10.
maddesinin ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.38. Olayları farklı
perspektiften öğrenme hakkı vardır.
Sürek / Türkiye
(No 4),
Haftalık bir dergide bir süre sonra olabilecek birtakım olaylar hakkında
spekülasyon içeren ve bir terör örgütünün siyasi kanat temsilcisi ile yapılan
röportaja yer verilmesi üzerine dergi toplatılmış ve ”devletin bölünmez
bütünlüğü aleyhine propaganda yapmak” suçunu işlediği gerekçesiyle dergi sahibi
para cezasına çarptırılmıştır. Olayı inceleyen Divan, haberde yer alan
ifadelerin şiddeti daha da arttırmaya yönelik bir çağrı niteliği taşımadığı;
halkın olayları değişik bir perspektiften öğrenme hakkının olduğu tespiti
yapılarak uygulanan tedbirin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır.
3.39. Kamuya malolmuş
kişiler hakkında yayın yapılabilir.
Dalban / Romanya,
davasında kamuya mal olmuş bazı kimselerin yolsuzluğa bulaştığına
ilişkin yayın yapması üzerine bir gazetecinin mahkum edilmesi, ifade
özgürlüğünün ihlali olarak hüküm kurulmuştur.
Feldek /
Slovakyadavasında
Çek vatandaşı olan başvuran Slovakya'nın bir bakanının faşist bir geçmişe sahip
olduğu beyanı Slovekya'da bir çok gazetede yayınlanmıştır. Bakanın kendisine
hakaret edildiği gerekçesi ile dava açması üzerine ulusal mahkeme hakaret
edildiği tesbitini yapmış ve mahkeme kararının beş ayrı gazetede yayınlanmasına
karar vermiştir. Olayı inceleyen Mahkeme, şikayetçinin beyanının
tartışılmasında kamu yararı bulunan siyasi bir konuyla ve Slovekya'nın tarihiyle
ilgili olduğunu ve Slovekya'nın gelecekteki demokratik gelişimini
etkileyebilecegi, beyanın kaynak içermemekle birlikte daha öncede basında yer
alan bir takım gerçeklere dayandığı, özgür siyasi tartışmanın teşvik edilmesinin
demokratik bir toplumun önemli bir niteliği olduğu, eleştiricinin yöneltiği
kişinin kamuya mal olmuş bir kişi olduğu ve bu tür kişile riçin eleştirinin
kabul edilebilir sınırının daha geniş olduğu tesbitlerini yaparak başvuranın
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.40. Dernekler de
eleştirilebilir.
Jerusalem / Avusturya
davasında yerel Parlemento üyesinin yerel mecliste yaptığı bir konuşmada yasal
olarak faaliyet gösteren iki dernek hakkında "faşist eğilimler" ve "totoliter
karekter" taşıdıklarını ifade etmesinin ardından ilgili derneklerin başvurusu
üzerine yerel meclis üyesinin aynı ifadeleri tekrar etmesi yasaklanmıştır. Olayı
inceleyen Mahkeme, ifade özgürlüğü sınırlanan kişinin seçilmiş bir politikacı
olduğu, ifade özgürlüğünün özellikle seçilmiş politikacılar için önemli olduğu,
kamu alanında faaliyet gösteren derneklerin eleştiriye daha fazla açık olması
gerektiği tesbitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği hükmünü vermiştir.
3.41. Kişi çalıştığı
kurumu eleştirebilir.
Fuentes Bobo / İspanya
davasında bir televizyon kanalında program yapan bir kişinin çalıştığı
televizyon kanalının yönetimini eleştirmesi nedeniyle işine son verilmesi, ifade
özgürlüğünün ihlali olduğu hükmü verilmiştir.
3.42. İfade
özgürlüğünü sağlamak konusunda Devletin pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.
Özgür Gündem / Türkiye
davasında günlük bir gazeteye ve gazete personeline yönelik iki yıl içerisinde
çok sayıda yasadışı şiddet olayı gerçekleşmiş olmasına rağmen bu olayları
araştırma konusunda kamu makamlarınca herhangi bir işlem yapılmamıştır. Saldırı
ve tacizlerin kamu görevlilerinin doğrudan veya dolaylı yönlendirmesi ile
gerçekleştiği iddia edilmiştir. Gazetenin ofisinde güvenlik kuvvetlerince
yapılan aramada binada bulunan kişilerin hepsi gözaltına alınmış, bütün doküman
ve arşivler el konulmuştur. Arama süresince gazete iki gün yayınlanamamıştır.
Gazetenin editörleri terör örgütüne üye olmak, yardım ve yataklık etmek suçunu
işledikleri gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmışlardır. Gazete hakkında
toplatma ve kapatma kararları verilmiştir.
Olayı
değerlendiren Mahkeme, ifade özgürlüğünün önemli fonksiyonlarından birisinin
demokrasinin gerektiği gibi çalışmasının bir ön şartı oluşturması olduğunu; bu
özgürlüğün gerçek anlamda kullanılabilmesi için sadece devletin ifade özgürlüğün
kullanılmasına müdahale etmemesinin yeterli olmadığı; devletin, pozitif önlemler
alması gerekebileceği; söz konusu gazeteye ve personeline ciddi saldırılar
gerçekleştirildiği ve bu saldırıların gazetenin yayınını ve dağıtımını
etkilediğinin devletçe bilinmesine rağmen, gazete yönetiminin ve personelinin
istek ve dilekçelerinin hiç birisine cevap verilmediği; saldırıların ciddiyeti
ve yaygınlığının yanı sıra saldırıların sistematik olarak yapıldığı ve
yetkililerin bilgisi ve desteği dahilinde gerçekleştiği iddiaları dikkate
alındığında, savcılarca gerçekleştirildiği söylenen araştırma ve soruşturmalar
yeterli ve etkili tedbirler olarak kabul edilemeyeceği; gazetenin arşivlerine,
dokümanlarına ve kütüphanesine el koymayı haklı kılan bir sebebin olmadığı;
aşçı, temizlikçi ve kaloriferci dahil, gazetenin binasında bulunan herkesin
toplu olarak göz altına alınmasını haklı kılan bir sebebin hükümetçe
gösterilemediği; arama sırasında binada, gazete ile ilgisi olmayan 40 kişinin
bulunması herkesin yakalanmasını haklı kılamayacağı; bir terör örgütü üyesinin
görüşlerinin yayınlanmış olması veya devletin resmi politikasını ifade eden
fikirlerin kötülenmesi tek başına bir gazetenin ifade özgürlüğünü sınırlamak
için yeterli olmadığı tespitini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
hükmünü vermiştir.
3.43. İyi niyetle
talepler dile getirilebilir.
Maronek / Slovakya,
davasında Devlete ait stüdyo tipi bir evde ikamet eden başvurucunun bu eve sahip
olma amacıyla yapmış olduğu başvurunun sonuç vermemesi üzerine günlük bir
gazeteye bu konu hakkında Başbakana hitap eden açık bir mektup göndermiştir.
Bu mektubun gazetede yayınlanması üzerine mektubun hakaret içerdiği gerekçesiyle
başvuran ortalama bir maaşın 25 katı miktarı tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.
Olayı
inceleyen Mahkeme, başvuranın mektubunun amacının sadece kendi problemini çözmek
olmadığını, benzer problemlere sahip diğer kişilerin ortak hareket etmesi
gerektiğine vurguladığını, başvuranın görüşlerini iyi niyetli bir şekilde
açıkladığını, bu sorunun çözümü yeni doğmuş olan bir demokraside hukuk
devletinin güçlendirilmesi açısından önem taşıdığından kamu yararı sorununu
gündeme getirdiğini, devlet tarafından sahip olunan konutların ademi
merkeziyetçi hale getirilmesi sürecinde konut politikasını etkileyebilecegi
dikkate alındığında mektubun aşırı sayılamayacağı tespitini yaparak ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
3.44. İfade özgürlüğü
sınırlar ötesidir.
Akin Derneği / Fransa
davasında Bask kültürünü ve bask hayat tarzını korumak üzere Fransa'da kurulan
Ekin Derneği tarafından çeşitli Avrupa ülkelerinde çeşitli dillerde yayınlanan
Bask sorununun tarihi, kültürel, sosya-politik boyutlarını ele alan bir kitap
yayınlanmıştır. Bölücülüğü teşvik ettiği gerekçesiyle kitabın dolaşımı, dağıtımı
ve satışı yasaklanmıştır. Bu karara iç hukukta itiraz edilmişse de sonuç
alınamamıştır.
Olayı
inceleyen Mahkeme, ifade özgürlüğünün sınırlar ötesi olarak kabul edildiği,
"yabancı kaynaklı" nitelendirmesin anlamının ne olduğunun tam olarak belli
olmadığı ve hangi yabancı kaynaklı yayınların yasaklanacağının açıklıkla
belirtilmediği, kitabı yayınlayan derneğin merkezinin Fransa'da olduğu, kitabın
yasaklanmasının toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığı tespiti yaparak ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği kararını vermiştir.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi incelediği bazı olaylarda ise ifade özgürlüğü ihlalinin
olmadığı tespitini yaparak birtakım değer yargıları ortaya koymuştur. Aşağıda
sırasıyla bu değer yargılarına değinilecektir.
3. 45. Askeri disiplin
zayıflatılamaz.
Engel ve Diğerleri / Hollanda,
davasında bir kışlada atmosferin biraz gergin olduğu bir dönemde mecburi
hizmetini yapmakta olan kişilerin askeri disiplini zayıflatan bir derginin
yayınlanmasına ve dağıtımına katılmaları üzerine askeri mahkeme tarafından
cezalandırılmaları ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmemiştir.
3.46. Kutsal değerlere
ve ahlaki değerlere saldırıya izin verilemez.
Handyside Davası / İngiltere
davasında İngiliz yayıncı Handyside 1971 yılında, ”Küçük Kırmızı Okul Kitabı”
başlıklı, cinsel konuları da içeren, Danimarka kaynaklı bir kitabın İngilizce
çevirisini yayınlama hazırlığına başlamıştır. Yayın öncesi kitap, toplattırılmış
ve yayıncıya para cezası verilmiştir. Divan bu davada, ifade özgürlüğünün
demokratik bir toplumun en esaslı temellerinden birisini oluşturduğu, ifade
özgürlüğünün sadece toplumda beğeni ve hoşgörü ile karşılanan bilgi veya
düşüncelerin açığa vurulmasını değil, aynı zamanda devleti veya halkın bir
kesimini rahatsız eden, hatta şoka uğratan bilgi veya fikirleri de kapsadığı,
çoğulculuğun, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereği ifade özgürlüğü olmaksızın
demokratik bir toplum düşünülemeyeceği değerlendirmesini yapmakla birlikte,
somut olayda ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleyi demokratik bir toplumda ahlaki
değerleri korumak için kabul edilebilir bulmuştur.
Müller ve Diğerleri / İsviçre
davasında bir ressam tarafından sergilenen müstehcen oldukları gerekçesiyle
İsviçre makamları tarafından el konulması, ressamın mahkum edilmesi ve olayla
irtibatlı olan diğer bir kişiye para cezası verilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali
sayılmamıştır.
Otto Preminger-Institut / Avusturya
davasında kutsal değerlere küfür içerdiği gerekçesiyle Avusturya mahkemeleri
tarafından bir filme el konulması ve müsadere edilmesi, ifade özgürlüğünün
ihlali bulunmamıştır.
Wingrove / İngiltere
davasında kutsal değerlere küfür içerdiği gerekçesiyle bir filme İngiliz Film
Konseyi tarafından Tasnif Sertifikası verilmesinin reddi, ifade özgürlüğünün
ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.47. Anayasaya
bağlılık yemini etme yükümlülüğü getirlebilir.
Glasenapp ve Kosiek / Almanya
davasında Almanya'da kamu görevlisi olarak atama yapılabilmesi için Anayasaya
bağlı kalma yemini etme yükümlülüğünün bulunması, ifade özgürlüğünün ihlali
bulunmamıştır.
3.48. Gizli servis
kayıtlarına ulaşım engellenebilir.
Leander / İsveç
davasında İsveç gizli servisi tarafından tutulan kayıtlara ulaşmak istemesinin
milli güvenlik gerekçesiyle engellenmesi, ifade özgürlüğünün ihlali
bulunmamıştır.
3.49. Önemsiz de olsa
gizli bilgiler açıklanamaz.
Hadjianastassiou / Yunanistan
davasında gizli olarak tasnif edilen ancak çok fazla öneme sahip olmayan bir
bilgiyi ifşa ettiği gerekçesiyle bir subayın askeri mahkeme tarafından mahkum
edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali bulunmamıştır.
3.50. Askeri içtimada
poster açılamaz, broşür dağıtılamaz.
Chorherr / Avusturya
davasında bir askerin içtimada poster açması ve broşür dağıtması engellenen
kişinin kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle gözaltına alınması, tutuklanması ve
mahkum edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali sayılmamıştır.
3.51. Avukatlar için
reklam yasağı konabilir.
Casede Coca / İspanya
davasında bir avukatın düzenli olarak gazete ve dergilere bürosunun ilanını
vermesi ve çeşitli ticari işletmelere mektuplar yazması üzerine bağlı bulunduğu
Baro avukat hakkında disiplin işlemleri uygulamıştır. Davayı inceleyen Divan,
baro üyelerinin ticari işletmelerle bir tutulamayacağı, baroların yargı organı
ile toplum arasında aracı kurum niteliğinde olduğu, mensuplarının ilan vermeleri
ve reklam yapmaları konusunda kısıtlama yapabileceği değerlendirmesinde
bulunarak ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği hükmünü vermiştir.
3.52. Hakimlere
hakaret edilemez.
Prager ve Oberschlick / Avusturya
davasında birkaç hakim hakkında yapılan eleştirilerin hakaret oluşturduğu
gerekçesiyle yayının nüshalarının toplattırılması ve sorumluların
cezalandırılması, ifade özgürlüğünün ihlali sayılmamıştır.
3.54. Ceza
mahkemesinin yanlış yönlendirilmesine izin verilemez.
Worm / Avusturya
davasında bir ceza mahkemesinin sonucunu yanlış olarak etkileyen bir gazetecinin
mahkum edilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmemiştir.
3.55. Terör örgütünü
destekleyen açıklama yapılamaz.
Zana / Türkiye
davasında bir ilin eski bir belediye başkanının gazetecilerle yaptığı bir
görüşmede, bir terör örgütünün ulusal bağımsızlık mücadelesini desteklediğini,
ancak katliamdan yana olmadığını ifade eden beyanının günlük bir gazetede
yayınlanması, beyanı yapan eski belediye başkanının mahkumiyetine neden
olmuştur. Olayı değerlendiren Divan, günlük büyük bir gazetede yayınlanan
söyleşinin, ülkenin bir bölümünde terör örgütünün sivillere karşı yürüttüğü
saldırıları arttırdığı bir zamana rastladığını; böyle hassas bir zamanda terör
örgütünün mücadelesinin ulusal bağımsızlık mücadelesi olarak tanımlanmasının
ortamı gerginleştireceğine ve terör olayların artmasına neden olabileceğini
ifade ederek verilen cezanın sosyal bir ihtiyaçtan kaynaklandığını, dolayısıyla
ifade özgürlüğünün ihlalinin söz konusu olmadığı kararı vermiştir.
3.56. Avukatın basın
toplantısı yapması kısıtlanabilir.
Schöpfer / İsviçre Davası
davasında bir müvekkilin göz altına alınmasıyla ilgili olarak düzenlediği basın
toplantısında yargıyı eleştiren avukata bağlı bulunduğu Baro tarafından disiplin
cezası verilmesi, ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.
3.57. Emniyet
mensuplarına siyaset yasağı konabilir.
Rekvényi / Macaristan,
davasında rütbeli emniyet mensuplarının siyasi partilere katılmalarını ve
siyasi faaliyetlerde bulunmalarının yasaklanması, ifade özgürlüğünün ihlali
olarak değerlendirilmemiştir.
3.58. Kin ve nefret
arttırmaya yönelik beyanlar yasaklanabilir.
Sürek / Türkiye
(No 1)
davasında haftalık bir dergide yayınlanan ”silahlar özgürlüğü engelleyemez” ve
”suç bizim” başlıklı iki mektuba yer verilmesi, derginin sahibinin ve sayı
editörünün ”devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü aleyhine
propaganda yapmak” suçundan dolayı para cezası ile cezalandırılmasına yol
açmıştır. Olayı değerlendiren Divan, mektuplarda Türk ordusunun katliam yapan,
şiddet ve baskı uygulayan bir kurum olarak tanıtılması ve ”faşist”, ”ölüm timi”,
”emperyalizmin kiralık katilleri” olarak nitelendirilmesi; mektupların
içeriğinin taraflar arasında kökleşmiş olan kin ve nefrete dayanan şiddeti daha
da arttırmaya yönelik olduğu; mektuplarla, okuyucuya, saldırgan olarak
gösterilen devlete karşı, kendini savunmak için şiddete başvurmanın gerekli ve
haklı olduğu mesajı verilerek şiddetin övüldüğü; mektuplarda, açıklanan
fikirlerle editör kendisini özdeşleştirmiş olmasa da, dergisinde değişik
yazarlara, şiddeti ve kini tahrik etme imkanı tanıdığı; verilen para cezasının
oldukça az olduğu tespitini yaparak ifade özgürlüğü ihlalinin söz konusu
olmadığı kararını vermiştir.
3.59. Yazar kendisini
terör örgütüyle özleştiremez.
Sürek / Türkiye
(No 3)
davasında haftalık bir dergide yayınlanan bir makalede devletin bölünmez
bütünlüğü aleyhine propaganda yapıldığı gerekçesi ile dergi toplatılmış ve
sahibi para cezasına mahkum edilmiştir. Konuyu inceleyen Divan, ulusal
güvenliğin sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması ve kamu emniyetinin
sağlanması, ifade özgürlüğünü sınırlamada kullanılabilecek haklı müdahale
sebeplerinden olduğu; dava konusu makalede ülkenin bir bölgesindeki mücadeleyi,
”güvenlik kuvvetlerine karşı yürütülen bir savaş” olarak nitelendirilmesi ve
”özgürlük mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz” ifadesinin kullanılması,
makalenin yazarının kendisini terör yoluyla mücadeleyi sürdüren örgütle
özdeşleştirmiş olduğu; makalenin etnik bir grubun ulusal bağımsızlığının
sağlanması için silahlı mücadeleye bir çağrı ve teşvik içerdiği tespitlerini
yaparak söz konusu derginin sahibine verilen cezanın ağır bir sosyal ihtiyacın
neticesi olduğu ve verilen ceza ile elde edilmek istenen amaç arasından
orantısızlık olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlalinin söz konusu
olmadığı sonucuna varılmıştır.
3.60. Soru sorulurken
seçilen kelimeler önemlidir.
Tommer / Estonya
davasında başbakan ile başbakan olmadan önce ve başbakanlığı döneminde birlikte
çalışan ve sonradan eşi olan kişinin anılarını yazmasına yardım eden gazetecinin
başbakanın eşiyle araların açılması üzerine anı sahibinin rızası olmaksızın
anıları yayınlama girişimi yargı kararıyla engellenmiştir. Bunun üzerine söz
konusu bilgiler gazeteci ile bir başka gazetecinin röportaj yapması şeklinde bir
günlük gazetede yer almıştır. Bu röportaj esnasında "genç kızlar için kötü bir
örnek olan, anneliğe uygun olmayan ve başkasının evliliğini bozan bir kişiye
meşhur edilecek kişi olarak seçmeniz yanlış bir karar mıydı?" sorusunu soran
gazetecinin bu sözleri hakaret oluşturduğu gerekçesiyle mahkum edilmiştir. Olayı
inceleyen Mahkeme, yerel mahkemenin olaydaki çelişen dengeleri, seçilen
kelimelerin kullanılışını ve doğasını gözettiğini, dolayısıyla ifade
özgürlüğünün ihlal edilmediği kararını vermiştir.
AIHM önüne
gelen bazı davalarda ise çeşitli nedenlerle esas hakkında karar vermemiştir.
De Becker / Belçikadavasında
başvurucunun gazetecilik ve yazarlık mesleğini icra etmesinin hayat boyu
yasaklanması davanın düşmesi ile neticelenmiştir. Colman / Almanyadavasında,
Tabipler Birliği tarafından özel doktorların reklam yapmalarının
sınırlandırılması davanın düşmesiyle sona ermiştir. Ahmet Sadik / Yunanistandavasında
Batı Trakya'da yaşayan "Müslüman nüfusu" seçim kampanyası boyunca bastırılan
yazılı broşürlerde "Türk" olarak isimlendiren siyasi liderin barışı bozmak
suçundan mahkum edilmesi, iç hukuk yollarını tüketmediği gerekçesiyle Mahkeme
tarafından incelenmemiştir. Telesystem Tyrol Kabeltelevision / Austuryadavasında
yerel kablo ağı üzerinden başvurucunun şirketinin yayın yapmasına izin
verilmesinin reddi davanın düşmesiyle neticelenmiştir. Guerra / İtalya
davasında yakında bulunan bir kimya fabrikasında yangın olması durumunda halkın
nasıl davranacağı ve mevcut olan riskler konusunda yerel halka bilgi sunulmaması
olayının ifade özgürlüğü ile bir ilgisi bulunmadığı kararıyla sonuçlanmıştır.
Sonuç
Hayatımız boyunca aile, mahalle, kulüpler, sivil toplum örgütleri, işyerleri,
devlet gibi çeşitli grup veya örgütlenmelerin üyeleri olarak yaşamaktayız. En
küçüğünden en büyüğüne tüm bu yapılanmalarda örgütlenmenin hedefi, takip
edilecek metotlar, üyeler arasında sorumluluk ve nimetlerin dağılımı gibi
konularda ortak kararlar alınması gerekir. Örgütlenmeleri bütün olarak etkileyen
kararların örgütlenmenin tüm üyeleri tarafından alınması ve karar alma
mekanizmasında herkesin eşit haklara sahip olması idealini, demokrasi ifade
etmektedir.
Düşünce ve
düşündüklerini ifade etme özgürlüğü, demokratik süreçte önemli bir yer
tutmaktadır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılması, diğer bir çok özgürlüğün
dolaylı olarak sınırlandırılması sonucu doğurmaktadır.
Bundan dolayı, ifade özgürlüğünün demokratik bir sistemin ön şartı olduğu ifade
edilebilir.
İfade özgürlüğü, Avrupa insan hakları koruma sisteminin en önemli unsurlarında
birisini oluşturmaktadır. 1998 yılında yeniden yapılanan AİHM'nin ilk kararını
ifade özgürlüğü konusunda vermesi anlamlıdır.
Yeni
düşünce ve taleplerin dile getirilmesine imkan verilmesi, mevcut sistemin
kusurlarını ortaya çıkarmakta, yanlış uygulamaların ortadan kaldırılmasını
sağlayarak toplumsal gelişmeye katkıda bulunmaktadır.
İfade
özgürlüğü, demokratik toplumum temel taşlarından biri olmasına rağmen mutlak bir
özgürlük değildir. Belirli durumlarda ifade özgürlüğü Sözleşmeye taraf
devletlerce kısıtlanabilmektedir. Bu durumların neler olduğu AİHS'nde ifade
edilmiştir. Taraf devletlerin ifade özgürlüğünü sınırlandırmasının yerinde olup
olmadığı AIHM tarafından denetlenmektedir. Yapılan sınırlama, ulaşılmak istenen
amaçla kullanılan vasıta arasında bir orantılılık olması ve sınırlandırma
yönünde ağır bir sosyal ihtiyacın olması halinde haklı çıkarılabilmektedir.
Geride
bırakılan kirk sekiz yıl boyunca AİHM tarafından ifade özgürlüğü ile ilgili
seksen sekiz karar verilmiştir. Bu kararlar ifade özgürlüğünün temel
prensiplerini ortaya koymuştur.
Buna göre; ifade özgürlüğü demokratik toplumun temel taşlarından birisidir.
İfade özgürlüğü, sadece onaylanan veya incitici olmayan görüş ve bilgilerin
açıklanmasını değil aynı zamanda inciten, şok eden, rahatsızlık veren
düşüncelerin açıklanmasını da içerir. Çünkü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirlilik olmadan demokratik toplum olamaz.
İfade
özgürlüğünün kullanılmasında basının çok önemli bir işlevi bulunmaktadır. İfade
özgürlüğü, basının bilgi ve yorum aktarmasını güvence altına aldığı gibi
bireylerin bu bilgi ve yorumları öğrenme hakkını da güvence altına alır.
Kamuyu
ilgilendiren konularla ilgili beyanların ve siyasi içerikli beyanların
sınırlandırılması konusunda taraf devletlerin manevra alanları oldukça dardır.
Hükümetle ile sıradan vatandaşlar ve hatta politikacılar karşılaştırdığında,
hükümet için getirilebilecek eleştirinin sınırları daha geniştir. Bunun nedeni,
demokratik bir toplumda, hükümetlerin icraat ve ihmalleri sadece yasama ve
yürütmenin değil kamu oyunun yakın denetimi altında olmalıdır. Hükümetlerin
elinde bulundurdukları güç dikkate alındığında, kendilerine karşı yapılan haksız
eleştirilere karşı cezai yaptırımlara başvurmak yerine, bir çok farklı şekilde
cevap verebilme imkanı vardır.
İfade
özgürlüğünün kullanılmasını devletin engellememesi (negatif yükümlülük), ifade
özgürlüğünün korunması açısından yeterli sayılmamaktadır. İfade özgürlüğünün
kullanılabilmesi için gereken tedbirleri almakla da taraf devletler yükümlüdür
(pozitif yükümlülük). İfade özgürlüğünü kullanan bireyin vücut bütünlüğüne ve
mal varlığına yapılan saldırı ve tehditleri önleme, bu saldırı ve tehditlerin
kaynağı ile ilgili gerekli araştırmaları yapmakla taraf devletler yükümlüdür.
Süreli ve süresiz yayınların dağıtımının engellenmesini önleme taraf devletlerin
yükümlülükleri arasındadır.
İfade
özgürlüğü ile ilgili AIHM'nin vermiş olduğu kararlardan yirmi bir tanesi, sadece
on dört yıldır aleyhine bireysel başvuru yapılabilen Türkiye ile ilgilidir. Bu
kararlardan on yedisinde ifade özgürlüğünün ihlal edildiği dört adetinde ise
ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kararı verilmiştir. Bu kararlardan da acik
bir sekilde goruldugu gibi, Türkiye'nin güncel demokrasi ve insan hakları
sorunlarının başında, ifade özgürlüğü sorunları yer almaktadır. AİHM
kararlarının incelenmesi bu sorunun boyutunu açıklıkla ortaya koymaktadır.
Mevcut durum hem Türkiye'nin uluslararası toplumda itibar kaybetmesine yol
açmakta hem de Türkiye'ye önemli oranda bir mali külfet getirmektedir.
Bir önceki
paragrafta belirtilen olguya rağmen Türkiye'de ifade özgürlüğü konusunda somut
bir iyileştirme yapılmamıştır. İfade özgürlüğünü sınırlayan çok sayıda norm hala
yürürlükte bulunmaktadır. İfade özgürlüğünün kullanımına engel oluşturan
normların kaldırılması, ifade özgürlüğünü geliştirilmesine yönelik anayasal,
yasal ve idari güvencelerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir.
İfade
özgürlüğünü sınırlandıran ceza normlarının yürürlükten kaldırılarak sorunun
temelden çözülmesi yerine, son zamanlarda yasama organı çıkardığı af veya
erteleme kanunları ile anlık çözümler benimsemektedir. Geride bıraktığımız iki
yıl içerisinde çeşitli beyanlarından dolayı mahkum edilenlerin durumlarını
iyileştiren üç af/erteleme kanunu çıkarılmıştır. Bunlardan ilki, 1999 yılında
çıkarılan basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanundur.
Bu kanun medya (gazete, dergi, radyo, televizyon) aracılığı ile görüşlerini dile
getirenlerin dava veya cezalarını üç yıl ertelemiş, ancak aynı sözleri bir
seminer, sempozyum veya üç-beş kişilik toplantılarda ifade edenleri
kapsamamıştır. Eşitlik ilkesine aykırı olan bu Kanun Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir.
Bunlardan ikincisi, Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının
Affı hakkında Kanundur.
Bir takım söz, yazı ve eylemden dolayı disiplin cezası alamlar bu kanun kapsamı
dışında tutulmuştur. Üçüncüsü ise, 2000 yılında çıkarılan Bazı Suç ve Cezaların
Affı hakkında Kanundur.
Af/erteleme
kanunları ile anlık çözümlere başvurmak yerine Parlamentonun yapması gereken,
"suç olmaktan çıkarma" (dekriminazyon) hareketi başlatmaktır. 1991 yılında,
yürürlükte olduğu dönemlerde ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için sıkça yargı
organları tarafından başvurulan, T.C.K. 141, 142 ve 163. maddelerini yürürlükten
kaldırılarak "suç olmaktan çıkarma" hareketi yönünde önemli bir adım atılmıştı.
Ancak bu maddelerin Parlamento tarafından yürürlükten kaldırılması üzerine,
benzer düşünce açıklamaları için T.M.K. 8 ve T.C.K. 312. maddeleri yargı
organları tarafından yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır.
Türkiye'de
yargının ifade özgürlüğünün geliştirilmesine katkı sağladığını, bu konuda
duyarlı olduğunu gözlemlemek mümkün olmamaktadır. Kuruluşunun ilk yıllarında
Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğünü sınırlandıran T.C.K. 141 ve 142.
maddelerinin Anayasaya aykırı olmadığı kararını vermiştir.
27 Mayıs Devrimini eleştirmeyi yasaklayan 5 Mart 1962 tarihli Tedbirler Kanunu
da Anayasa Mahkemesi Anayasaya uygun bulmuştur.
Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne üye olma yönünde siyasi iradesini ortaya koyması, her alanda
olduğu gibi demokrasi ve insan hakları konularında da Avrupa Birliği
standartlarına uyum ihtiyacını gündeme getirdi. Bu ihtiyaç aynı zamanda
Türkiye'nin liberalleşme ihtiyacıdır. Liberalizmin temeli olan insan kişiliğinin
birinci değer olduğu varsayımının
Türkiye’nin temel referansı olduğunun Bakanlar Kurulu tarafından Avrupa
Birliği'ne sunulmak üzere kabul edilen Ulusal Programın önsözünde açıkça ifade
edilmiş olması
umut vericidir.
Türk
demokrasisinin temel sorun alanlarından olan ifade özgürlüğü konusunda bu
özgürlüğün kullanımına engel oluşturan normların kaldırılması, ifade
özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik anayasal, yasal ve idari güvencelerin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bazı düşüncelerini
açıkladıklarından dolayı cezaevlerinde bulunan kişilerin af/erteleme
kanunlarıyla özgürlüklerine kavuşturulmaları yoluna başvurmak yerine ifade
özgürlüğünü sınırlandıran normların kaldırılmasına yönelik bir suç olmaktan
çıkarma hareketinin başlatılması gerekmektedir. Yargının ifade özgürlüğü
konusunda duyarlılığının arttırılması da diğer bir ihtiyaçtır.
DİPNOTLAR
İfade Özgürlüğü İhlal Kararları: De Becker / Belçika Davası; Sunday Times /
İngiltere Davası; Barthold / Almanya Davası; Lingens / Avusturya Davası;
Weber / İsviçre Davası; Autronic AG /
İsviçre Davası; Oberschlick (No. 1) / Avusturya Davası; The Observer and
Guardian Newspapers Ltd / İngiltere Davası; The Sunday Times (No.2) /
İngiltere Davası; Castells / İspanya Davası;
Thorgeir Thorgeirson / İrlanda Davası;
Schwabe / Avusturya Davası; Herczegfalvy / Avusturya Davası; Open Door
Counselling Ltd. ve Dublin Well Woman / İrlanda Davası; Informationsverein
Lentia and others v. Austria; Jersild / Danimarka Kararı; Vereniging
Weekblad Bluf / Hollanda Davası; Piermont / Fransa Davası; Tolstoy
Miloslavsky / İngiltere Davası; Vogt / Almanya Davası; Goodwin / İngiltere
Davası; De Haes ve Gijsels / Belçika Davası; Oberschlick (No. 2) / Avusturya
Davası; Radio ABC / Avusturya Davası; Grigoriades / Yunanistan Davası;
Bowman / İngiltere Davası; İncal / Türkiye Davası; Hertel / İsviçre
Davası; Lehideux ve Isorni / Fransa
Davası; Steel ve Diğerleri / İngiltere Davası; Fressoz ve Roire / Fransa
Davası; Bladet Troms ve Stensaas / Norveç Davası; Arslan / Türkiye
Davası; Başkaya ve Okçuoğlu / Türkiye Davası; Ceylan / Türkiye Davası;
Erdoğdu ve İnce / Türkiye Davası; Karataş / Türkiye Davası; Okçuoğlu /
Türkiye Davası; Polat / Türkiye Davası; Sürek / Türkiye Davası (No: 2);
Sürek ve Özdemir / Türkiye Davası; Sürek / Türkiye Davası (No 4); Öztürk /
Türkiye Davası; Dalban / Romanya Davası; Wille / Linkeyştayn Davası; Hashman
and Harrup / İngiltere Davası; Nilsen
and Johnsen / Norveç Davası; News Verlags Gmbh & CoKG / Avusturya
Davası; Fuentes Bobo / İspanya Davası; Özgür Gündem / Türkiye Davası;
Bergens Tidende ve Diğerleri / Norveç Davası; Erdoğdu / Türkiye Davası;
Şener / Türkiye Davası; Tele 1 Privatfernsehgesellschaft / Avusturya Davası;
Lopes Gomes da Silva / Portekiz Davası; Du Roy ve Malaurie / Fransa Davası;
Aksoy / Türkiye Davası; Jerusalem / Avusturya; Thoma / Lüksenburg; Maronek /
Slovakya; Feldek / Slovakya; Perna / İtalya; Akin Derneği / Fransa
İfade Özgürlüğü İhlali Bulunmayan Kararlar: Engel ve Diğerleri / Hollanda
Davası; Handyside Davası / İngiltere Davası; Glasenapp ve Kosiek / Almanya
Davası; Leander / İsveç Davası; Müller ve Diğerleri / İsviçre Davası; Barfod
/ Danimarka Davası; Gaskin / İngiltere Davası; Markt intern Verlag GmbH ve
Klaus Beermann / Almanya Davası; Groppera Radio AG ve Diğerleri / İsviçre;
Hadjianastassiou / Yunanistan Davası; Chorherr / Avusturya Davası; Casede
Coca / İspanya Davası; Jacubowski / Almanya Davası; Otto-Preminger-Institut
/ Avusturya Davası; Prager ve Oberschlick / Avusturya Davası; Wingrove /
İngiltere Davası; Worm / Avusturya Davası; Zana / Türkiye Davası; Schöpfer /
İsviçre Davası; Ahmed ve Diğerleri / İngiltere Davası; Janowski / Polonya
Davası; Rekvényi / Macaristan Davası; Sürek / Türkiye Davası (No 1); Sürek /
Türkiye Davası (No 3); Andreas Wabl / Avusturya Davası; Constantinescu /
Romanya Davası; Akkoç / Türkiye Davası; Tommer / Estonya.
Esas Hakkında Karar Verilmeyen Davalar: De Becker / Belçika Davası; Colman /
Almanya Davası; Ahmet Sadik / Yunanistan Davası; Telesystem Tyrol
Kabeltelevision / Austurya Davası; Guerra / İtalya Davası.
22 Mayıs 1990, Series A No. 177.
Ödenen tazminat miktarları şu şekildedir: İncal / Türkiye (1998) 45 000 FF 2
114 745 000 TL; Arslan / Türkiye(1999) 66 000 FF 2 992 500 000 TL; Karataş /
Türkiye (1999) 60 000 FF 3 990 000 000 TL; Gerger / Türkiye (1999) 60 000 FF
3 990 000 000 TL; Tanrıkulu / Türkiye(1999) 30 000 ing. ST 20 010 000 000
TL; Okçuoğlu / Türkiye (1999) 77 400 FF 5 147 100 000 TL; Çakıcı / Türkiye
(1999) 59 035 İng. ST 39 376 345 000 TL; İnce / Türkiye (1999) 1999 32 004
FF 2 128 266 000 TL; Ceylan / Türkiye (1999) 55 000 FF 3 657 500 000 TL;
Polat / Türkiye (1999) 20 000 FF 4 595 337 000 TL; Okçuoğlu / Türkiye (1999)
60 000 FF 3 990 000 000 TL; Özdemir / Türkiye (1999) 98 000 FF 6 517 000 000
TL; Sürek 2 / Türkiye (1999) 58 000 FF 3 857 000 000 TL; Sürek 4 / Türkiye
(1999) 48 000 FF 3 192 000 000 TL.
|