Türk Ceza Kanunu’nu yenileme çalışmaları yine
tartışma çıkardı
Düşünce özgürlüğünü engellediği
için 12 yıl önce Özal tarafından kaldırılan Türk Ceza Kanunu’nun
141, 142 ve 163’üncü maddelerinin, yeni tasarıda tekrar uygulama
imkânı bulacağı endişesi gündeme geldi. Hukukçular, tasarının, insan
hakları açısından mevcut kanundan bile daha geri ve yasakçı hükümler
içerdiğini savunuyor. Tasarının bu şekilde kabul edilmesi halinde
Avrupa Birliği’ne uyum yasalarıyla başlayan demokratikleşme
çabalarının yara alacağı belirtiliyor.
AK Parti Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Sözcüsü Avukat Mehmet
Ali Bulut, Meclis’e sevk edilen TCK tasarısının insan öncelikli
değil, devletçi bir anlayışla hazırlandığını belirtti. Tasarının AK
Parti'ye ait olmadığını vurgulayan Bulut, TCK'nın 146'ncı maddesinde
yapılan değişikliğin, kaldırılan 141, 142 ve 163. maddeyi geri
getirecek şekilde yoruma açık olduğuna dikkat çekti. Bulut,
tasarının bu haliyle yasalaşmaması gerektiğini belirterek, geri
çekilmesini veya komisyonda geniş bir revizyona tabi tutulmasını
istedi. Hükümet çevreleri de ‘AK Parti’nin demokratikleşme
vaatlerinin’ pakete komisyon çalışmaları sırasında yansıtılacağını
belirtiyor.
Türk Ceza Kanunu’nun, özellikle cezası, ‘ağırlaştırılmış müebbet
hapis’ olan ‘anayasal düzeni ihlal’ suçuna ilişkin 146’ncı
maddesindeki ‘cebir’ (zor kullanma) kavramının yeni tasarıda
çıkarılması hukuk çevrelerinde yoğun bir şekilde eleştiriliyor.
Mevcut yasada yer alan ‘cebir’ kelimesinin çıkarılmasıyla maddenin
yoruma açık hale getirildiğini ve uygulama alanının ifade ve
örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde genişletildiğini
vurgulayan ceza hukukçuları ve avukatlar, tasarının yasalaşması
halinde yıllar önce kaldırılan 141, 142 ve 163. maddelerin fiilen
yeniden uygulanır hale geleceğini söylüyor. Doç. Dr. Ahmet Gökçen,
hazırlanan tasarıya ‘otoriter’ bir yaklaşımın hakim olduğunu öne
sürerek, TCK’nın 146. maddesindeki değişikliğin bu antidemokratik
anlayışı açık bir şekilde gösterdiğini söyledi. Tasarıyı hazırlayan
komisyonun başkanı Prof. Dr. Sulhi Dönmezer ise eleştirileri
‘yersiz’ buldu.
Uygulamadaki maddeye göre, anayasal düzeni bozmaya veya
kaldırmaya cebir yoluyla yani zor kullanarak teşebbüs edenler
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Cebir
unsuru yoksa, yani anayasal düzeni bozmaya teşebbüs etmekle suçlanan
kişi zor kullanmamışsa bu madde uygulanmıyor. Tasarıyla getirilen
yeni hükme göre ise ‘cebir’ kullanılmasa bile toplantı, gösteri gibi
faaliyetlerle anayasal düzeni bozmaya teşebbüs edenler aynı şekilde
müebbet ağır hapis cezasına çarptırılacak.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Gökçen, tasarının birçok maddesinde insan hak ve
özgürlük alanını genişletmek yerine daha yasakçı bir tutumun göze
çarptığını savundu. Gökçen, “Bu tasarı insan hak ve özgürlükleri
açısından mevcut TCK’nın kaynağını teşkil eden 1889 tarihli İtalyan
Zanardelli Ceza Kanunu’ndan bile daha geri hükümler ihtiva
etmektedir.” dedi. Ceza yasalarının hiçbir yoruma yol açmayacak
şekilde net ve açık bir ifadeyle kaleme alınmasının önemine dikkat
çeken Gökçen, 146. maddede yapılan değişiklikle ilgili şu
değerlendirmeyi yaptı: “Bu maddede yer alan ‘cebir’ unsurunun
kaldırılmasıyla ifade ve örgütlenme hürriyeti ciddi bir şekilde
zarar görecektir. Bizim yargımızdaki insan hakları açısından
problemli uygulamalar da dikkate alındığında yoruma açık hale
getirilen hükümler çok ağır sonuçlar doğurabilir. İktidarın hoşuna
gitmeyen toplantı, gösteri gibi faaliyetler cebir unsurunu içermese
bile 146. madde kapsamında müebbet ağır hapis cezası gerektiren suç
olarak yorumlanabilir ve davalar açılabilir. Maddede yer alan
‘cebir’ unsurunun çıkarılmasının hiçbir hukuki gerekçesi olmamasına
karşılık yapılan bu değişiklik tasarının devleti koruma ve rejimi
kollama endişesiyle hazırlandığını gösteriyor.”
Ceza hukukçusu Doç. Dr. Vahit Bıçak da 146. maddede yer alan
‘cebir’ kavramının suçun oluşup oluşmadığının tespiti açısından
belirleyici bir unsur olduğuna işaret etti. Bıçak, yapılan
değişikliğin 141, 142 ve 163’üncü maddelerin kaldırılmasıyla suç
olmaktan çıkarılan fiillerin yeniden suç kapsamına sokulması
tehlikesini beraberinde getireceğini kaydetti. Bıçak, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre şiddet içermeyen her türlü
düşüncenin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini
hatırlatarak 146. maddedeki cebir unsurunun çıkarılmasıyla yazı
yazmak, toplantı ve gösteri yapmak gibi fillere karşı bu maddeden
dava açılabileceğini belirtti. Mevcut kanuna göre tasarıda birçok
ceza hükmünün ağırlaştırıldığını ve yeni suçlar ihdas edildiğini
dile getiren Avukat Cüneyt Toraman da tasarıdaki bazı maddelerin
kaldırılan 163. maddeden daha ağır ve tehlikeli hükümler içerdiği
görüşünde.
Dönmezer: Eleştiriler yersiz
Tasarıyı hazırlayan komisyonun başkanı Ord. Prof. Dr. Sulhi
Dönmezer ise 146. maddenin, kaldırılan 141, 142 ve 163. maddelerin
yerine kullanılmasının söz konusu olmadığını belirterek
eleştirilerin yersiz olduğunu söyledi. ‘Cebir’ kavramının
çıkarılmasına karşı çıkanların tasarının gerekçesine bakmalarını
isteyen Dönmezer “Yürürlükte bulunan maddedeki ‘cebir’ unsuru yerine
‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hükümlerine aykırı olarak ve
Anayasa’nın müsaade etmediği usullerle’ şeklinde bir ibare
kullanıldığını hatırlattı. Dönmezer, maddeye konulan yeni ifadenin
cebri de içine alan hukuka ve kanuna aykırı her türlü fiili içine
aldığını savunarak, zaman zaman tartışma konusu olan maddi ve manevi
cebir gibi tartışmaların da giderilmesinin amaçlandığını ifade etti.
TCK’nın şu andaki 146. maddesi:
Madde 146 – Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun
tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun
ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisi’ni iskata veya
vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına
mahkûm olur.
Maddenin tasarıdaki yeni şekli:
Madde 363– Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hükümlerine aykırı
olarak ve Anayasa’nın müsaade etmediği usullerle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen
uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası ile cezalandırılırlar.
TCK Tasarısı’nın hazırlanması 20 yıl sürdü
Yeni TCK’nın hazırlık çalışmaları Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer
başkanlığında oluşturulan bir komisyon tarafından 1984 yılında
başlatılmıştı. 1989 ve 1997 yıllarında ön tasarılar tamamlanmasına
rağmen uzun süre Meclis’e sevk edilemedi. 1999 yılında hükümet
tarafından Meclis’e sevk edildi; ancak erken seçime gidildiği için
tasarı kadük kaldı. Önceki Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, TCK’nın
da dahil olduğu temel yasaların değiştirilmesinin üzerinde önemle
durmasına karşılık kendi döneminde tasarılar Meclis’e gönderilemedi.
AK Parti hükümeti kurulduktan sonra Adalet Bakanı Cemil Çiçek önceki
hükümetler döneminde tamamlanan TCK ve CMUK tasarılarının Meclis’e
sevk edilmesini sağladı. Hükümetin, parti programındaki
demokratikleşme vaatlerini tasarı Meclis Adalet Komisyonu’nda
görüşülürken pakete yansıtması bekleniyor. 1926 yılında kabul edilen
mevcut Ceza Kanunu 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Ceza Kanunu’ndan
iktibas edilmişti. İtalyanlar çağdışı kaldığı için bu kanunu baştan
sona değiştirmelerine rağmen aynı kanunun Türkiye’de halen
yürürlükte kalması uzun zamandan beri eleştiriliyordu.
141, 142 ve 163. maddelerde de ‘cebir’ unsuru yoktu
Kaldırılmadan önce daha çok sol görüşlü grup ve kişiler hakkında
uygulanan TCK’nın 141 ve 142. maddeleri ‘bir toplumsal sınıfın
diğerleri üzerinde tahakküm kurmaya teşebbüs’ suçuyla devletin
iktisadi ve toplumsal düzenini devirmeye yönelik örgütleri kuran,
yöneten ve bu örgütlere katılanlar ile bu amaçla propaganda yapmayı
cezalandırıyordu. Ancak suçun meydana gelmesi için cebir ve şiddet
şartı aranmadığı için düşünceleri nedeniyle birçok yazar ve düşünür
hakkında dava açılıyor ve kolayca mahkumiyet kararları veriliyordu.
Dini düşünceleri nedeniyle birçok kişinin mahkum olduğu TCK’nın 163.
maddesi ise dini ve dince kutsal sayılan şeyleri alet ederek
devletin güvenliğini ihlal edebilecek harekete halkı teşvik edenler
ve bu amaçla örgüt kuranların cezalandırılmasını öngörüyordu. Aynı
şekilde bu suçun da meydana gelmesi için cebir ve şiddet şartı
aranmadığı için sırf düşünceleri nedeniyle birçok yazar ve düşünür
bu maddeden ceza almıştı. |