UTANCIN ALTI GÜNÜ
John Pilger

26 Mart 2003

Bugün, 600.000 yaralı nüfusu olan Basra'yı "askeri hedef" ilan eden Britanya ordusunun utanç günü.

Britanya adına konuştuğunu iddia eden ileri gelen medyada bu kelimeleri okumayacaksınız, işitmeyeceksiniz.

Ama bunlar doğru. Basra ile birlikte, utanç imzamız (Blair ve Bush'un attığı sahtekarlıkla attığı) oldu bizim.

Suyunu ve elektrik dağıtımını tahrip etmişken, gıda erişim yollarını kesmişken ve insan savunmasını delmekte başarısız olmuşken, nüfusunun yüzde 40'ından fazlasının çocuk olduğu Irak'ın ikinci büyük şehrini kuşatma altına almaya hazırlanıyorlar.

Britanya tarihinde ne alçak bir an. Hayal bile edilemeyen bir zenginliğe ve dünyanın en yıkıcı silahlarına sahip olan süper güç Birleşik Devletler ile dünyanın en iyi "profesyonel" ordularından birisine sahip olmakla iftihar eden onun "koalisyon" ortağı Britanya'nın saldırısı altında olan yoksullaşmış bir ülke.

Kendi propagandalarına inanan omzu kalabalıklar [yüksek rütbeli subaylar] Iraklıların direnişi karşısında donup kalmış [bir halde].

Gerçek Iraklıların, bir tiranı değil ama kendi anavatanlarını savunmak için aslan gibi çarpıştıkları. İyi Britanyalıların dikkate değer büyük bir çoğunluğunun takdir edeceği bir gerçek.

Tony Blair ve onun propagandacılarının korkusu, işgale karşı kendilerini savunan Britanyalılar arasında [kurulabilecek] tarihsel benzerlik. Bu 60 yıl önce olmuştu ve şimdi "bizler" açgözlü işgalcileriz.

Dün, Blair kötü beslenme ve buna ilişkin nedenlerle son beş yıl içinde 400.000 Iraklı çocuğun öldüğünü söyledi. Kuveyt'te bulunan "büyük miktardaki insani yardım" ve temiz suyun Irak rejiminin güvenli bir geçiş sağlamasını beklediğini söyledi.

Gerçekte, Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu'nun yayınları da dahil olmak üzere ciltlerce dolusu delil bu çocukların ölmesinin ana sebebinin süregelen kuşatma, Amerika ve İngiltere'nin başını çektiği 12 yıllık ambargo olduğunu açığa çıkartıyor.

Geçen Temmuz'un sonunda, BM'in onayladığı ve Irak hükümetinin bedelini ödediği 5.4 milyar $'lık insani malzeme, Blair hükümetinin onayıyla Washington tarafından bloke edildi. "Petrol karşılığı gıda programı"nı kurmak için Irak'a gönderilen eski BM genel sekreter yardımcısı Denis Halliday ambargonun etkilerini "soykırımdan" farkı olmadığını söylemişti. Benzer kelimeler onun yerine geçen Hans von Sponeck'den de duyuldu.

Her ikisi de, ambargonun Saddam'ın iktidarını kuvvetlendirdiğini söyleyerek görevlerinden istifa etmişlerdi.

Her ikisi de Blair'e yalancı dediler.

Ve şimdi Blair'in birlikleri Basra'yı "yumuşatmak" için hedefe-güdümlü füzelerini ateşliyorlar.

Şehrin caddelerinde, ABD füzesiyle delik deşik olan yolun kenarında yürüdüm. Zarar görenler doğal olarak çocuklar, çünkü her yerde çocuklar var. Bir öğretmen ve yüzlerce kötü beslenen çocuğun olduğu bir okul bahçesinde dururken mendille yüzüme kapattım.

1991 Körfez Savaşı'nın güneydeki savaş alanlarından rüzgarla toz bulutları geliyordu; bu hiçbir zaman temizlenemedi, çünkü ABD ve Britanya hükümetleri [bunun için gereken] özel aletlerin Irak'a ulaşmasına izin vermemişlerdi.

Dr. Jawaad Al-Ali, bu toz bulutlarının "ölümümüzün tohumlarını" taşıdığını söyledi. Basra'nın ana hastanesindeki çocuk koğuşlarında, bugüne kadar görülmemiş ölçüde kanser yüzünden ölümler yaygın; uzmanlar Amerikalılar ve Britanyalılar tarafından kullanılan kitlesel imha silahlarının (uranyum uçlu mermi ve füzelerin) kullanılması yüzünden güney Irak nüfusunun yarısının kanserden öleceğinden eminler.

Bir kere daha, Amerikalılar, eski ABD ordusu fizikçisi Profesör Doug Rokke'ın "herşeye ve herkese bulaşan bir nükleer silah biçimi" dediği şeyi kullanıyorlar.

Bugün, ABD tankları tarafından ateşlenen her mermi, parçacıkları solunduğu veya sindirildiği takdirde kansere yol açabilecek 4,5 gram yoğun uranyum içermekte.

Bu ve her iki müttefik tarafından kullanılan yeni tür misket bombaları [kamuoyundan] gizleniyor.

Bir kere daha Britanya kamoyundan savaşın gerçekleri gizleniyor.

Sargı bezli çocukların hastane koğuşlarındaki görüntüleri TV'de gösteriliyor, ancak bir Tornado'nun misket bombası atmasının sonucunu görmüyorsunuz.

Kafası şarapnel ile parçalanmış, ayağı kanlı bir et parçasına dönüşmüş çocuklar gösterilmiyor size.

Bu gibi görüntüler "kabul edilemez"dir, çünkü izleyenleri rahatsız eder --ve yetkililer bunun olmasını istemezler. Bu "görünmeyen" görüntüler gerçektir. Iraklı aileler sakat kalmış çocuklarına bakmak zorundalar, peki öyleyse adına bu insanların doğrandığı aramızdakiler neden görmesinler?

Neden onların acılarını paylaşmayalım ki? Neden bu yasadışı işgalin gerçek doğasını görmemeliyiz ki?

Diğer savaşlar sterilize edilmişti, bu ise onların tekrarlanmasını mümkün kıldı.

Eğer uydu kanallı TV'niz varsa, olayların takip edilmesi ile kendisini farklılaştıran Al Jazeera [El Cezire] kanalını bulmaya çalışın. Amerikalılar Afganistn'ı bombaladığında Amerikalıların "akıllı" füzelerinden birisi de El Cezire'nin Kabil'deki ofisini bombalamıştı. Bu kanalın bağımsız gazeteciliğinin ispatıydı bence.

Şunu aklınızda tutun, kendilerini meşru çıkarmaları gerekenler bu savaşa karşı olanlar değildir --Blair'in "birliklerimizi destekleyin" çağrısına aldırış etmeksizin. Onları desteklemenin tek bir yolu vardır --hiç zaman geçirmeden onları eve geri getirmek.

1932'de Iraklılar Britanyalı koloni idarecilerini dışarı attılar. 1958'de Hashemi monarşisini devirdiler.

Iraklılar her şeye rağmen diktatörleri devirebileceklerini gösterdiler. Peki neden Saddam'ı deviremediler?

Çünkü ABD ve Britanya, onları memnun ettiği sürece boyunca; ondan bıktıklarında, yönetimine karşı tek alternatifin ve ulusunun kaynaklarından [faydalanan] tek vurguncularının kendileri olmasını garantiye alarak onu silahlandırdı ve himaye ettiler. Emperyalizm hep böyle işlemiştir.

"Yeni Irak" (Blair'in dediği üzere), Haiti, Dominik Cumhutiyeti ve Nikaragua gibi pekçok modele sahiptir (bunların tümünde Amerikalılar zafer kazanmış, ve Washington'un fesat bir diktatörün görevi devralmasına izin verene kadar da Amerikalılar yönetmiştir.

Saddam, Amerikalıların Baas Partisi'nin 1979'da kurulmasına yardım etmesinin ardından iktidara gelmiştir. Sorumlu olan CİA görevlisi, "bu benim en sevdiğim darbeydi" diyordu.

Blair'in bir sonraki ateşli samimiyetsizliğini işittiğinizde --ve sizin adınıza ve Başbakan'ın "bizim sade vatanseverliğimiz" dediği amaç için öldürülen veya sakat bırakılan çocukların "kabul edilemez" görüntüleri gözünüze iliştiğinde, ki bu eğer olabilirse-- bu gerçeklerin ardında yatan kinizmi aklınıza getirin.

Bu öyle bir vatanseverliktir ki diyordu Tolstoy, "yönetiler için kendi hırs ve açgözlü arzularını elde etmenin, ve yönetilenler için ise insan onuru, aklı ve vicdanından vazgeçmenin aracından başka bir şey değildir."
 

Çeviri: Anarşist Bakış


Kaynak: "Six Days of Shame", John Pilger, ZNet.
MİLİTARİZM Ana Sayfa ---> 
1