EMPERYALİZM VE TEDHİŞ ÜZERİNE
Cem Somel
8 Ekim 2001


ABD’nin tedhişe karşı kampanyası çerçevesinde Birleşmiş Milletler tedhişe karşı daha önce almış olduğu kararların titizlikle uygulanması konusunda yeni bir karar aldı. ABD 11 Eylül saldırısının demokrasiye, düşünce özgürlüğüne vs.ye karşı bir tedhiş eylemi olduğu yolunda abuk sabuk açıklamalarla kafaları karıştırmaya çalışmaktadır. Gelişmeler, emperyalizm ve işbirlikçileri ile emekçi halklar arasındaki ideolojik mücadelede tedhiş kavramının önemli bir yer tutacağına işaret etmektedir.

Halen dünyada uyruğu olduğu devlete karşı farklı bir milliyet veya dinsel kimlik altında, ayrılma amacıyla veya muhtariyet talebiyle mücadele yürüten birçok topluluk var. Kuzey İrlanda’da katolikler, Kuzey İspanya’da Basklar, Fransa’nın Korsika adasında yerliler, Sudan’ın güneyinde Hıristiyanlar, Sri Lanka’nın kuzeyinde Tamiller, Hindistan’ın kuzeyinde Müslüman Keşmirliler, Filipinler’in güneyinde Müslümanlar, Endonezya’nın batısında Acehliler, Rusya Federasyonu’nda Çeçenler, Çin’in batısında Uygurlar bağımsızlığı veya muhtariyeti hedef alan silahlı mücadele yapmaktadır. Bu mücadelelerde taraf olan devletlerin birçoğu, karşılarındaki hareketlerin birer tedhiş örgütü olduğunu ilan etmektedir. Filistin’de ise halk, ülkesini işgal etmiş ırkçı bir yabancı devlete karşı bağımsızlık mücadelesi vermektedir. Gelişmiş Batı ülkelerinin kontrolündeki “uluslararası” basın organlarında ve televizyonlarında her gün İsrail yetkilileri, sapanla taş atan küçük çocuklardan intihar komandolarına kadar bütün Filistinli mücahitleri tedhişçilikle suçlamaktadır. ABD’deki saldırılar olup ABD hükümeti “tedhişe” karşı topyekûn savaş ilan ettiğinde bu devletlerden birçoğu -Halimizi ABD şimdi anlayacak, havasına girmiştir.

Gelecekte, dünyanın herhangi bir köşesinde, bir az gelişmiş ülkede, örgütlü bir emekçi halk hareketi güçlenip emperyalizmle işbirliği yapan yerli hakim sınıfı iktidardan uzaklaştıracak bir birikime ulaşabilir. Böyle bir durumda işbirlikçi hakim sınıf, devlet aygıtını kullanarak emekçi halk hareketini şiddetle bastırmaya girişebilir ve halkın savunma tepkisinin “tedhiş” olduğunu dünyaya yayabilir. Böylece emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veren emekçi halk hareketi, ABD’de 11 Eylül saldırılarını yapanlar misali milli veya dinsel kimlik altında şiddet uygulayanlarla bir tutulabilir. O zaman Birleşmiş Milletler kararları gereği diğer devletlerin, kendi halkına faşist tedhiş uygulayan devlete yardım etmesi gerekecektir.

ABD’nin resmi tedhiş tanımı, kişi veya grupların siyasi amaçla, muharip olayan insanlara (sivillere, görev başında olmayan veya silahsız askerlere), geniş toplulukların dikkatini çekmek üzere şiddet içeren eylemler yapmasını kapsamaktadır. Bizzat devletin tedhiş yapması ise bu tanımın dışında kalmaktadır. Devletin genel grev gibi demokratik sivil direniş eylemleri yapan halkı ürküterek sindirmek için kolluk kuvvetlerine veya silahlı kuvvetlere şiddet içeren eylemler uygulatması, ABD’nin tedhiş tanımına girmemektedir. Bu tanımın tarafgirliği (karşımdaki dehşet saçarsa tedhiştir, ben dehşet saçarsam tedhiş değildir anlayışı) tedhişi nesnel bir kavram olmaktan çıkarmakta, ideolojik bir silaha dönüştürmektedir. Emek cephesindeki yazarların, tedhiş kavramını tarafgir kullanmanın zihin bulandırıcı etkisine karşı devlet tedhişini bir kavram olarak yerleştirmesi gerekli görünmektedir.

Az gelişmiş ülkelerdeki ayrılıkçı hareketlerin hepsinde, kapitalist dünya sisteminin yol açtığı iktisadi, toplumsal, psikolojik sorunların uyardığı tepkinin önemli bir payı vardır. Nüfusun çoğunluğundan farklı bir kimliği olup, bulunduğu devlet içinde medeniyetin nimetlerine ulaşmaktan ümidini kesen azınlıklar, ayrı bir siyasi teşkilatlanma içinde kendi kendine daha çok refaha ermeyi ummaktadır. Emperyalizmin ve kendi etnik veya dinsel grubundan emperyalizm işbirlikçilerinin buna imkân vermeyeceğini düşünmemekte, bilememektedir. Hatta birçok halde ayrılıkçı hareketler emperyalizmden medet ummaktadır, gelişmiş ülkelerin kamuoyu desteğini sağlamak için çabalamaktadır. Bazı hallerde, Endonezya’daki Aceh veya Rusya’daki Çeçen örneklerinde olduğu gibi, azınlığın kendi yöresindeki tabii kaynak rezervlerinden veya boru hattından rant (havadan gelir) sağlama ümidi de bağımsızlık içinde refaha erme hülyasını beslemektedir. Ayrılıkçı azınlığın karşısındaki çoğunluk milliyetine veya dinine mensup hakim sınıf ise, azınlığa karşı çoğu zaman ilkel, paranoyak, faşist bir kaba baskı uygulayarak ülkedeki çoğunluğu teşkil eden milliyetin veya dinsel grubun rejime desteğini pekiştirmeğe çalışmakta, ama azınlığın mağduriyet bilincini iyice bileyip, isyanını kamçılamaktadır. Bu durumda azınlığın demokrasi talepleri, yoksulluğa karşı tepkilerini kamufle etmektedir.

Kapitalist dünya sisteminin yoksullaştırıcı ve toplumsal çözülmeye yol açan etkilerine karşı isabetsiz milliyetçi ve dini tepkiler, dünya sisteminin mahiyetini bilmeyen emekçilerin kendi burjuvalarının ideolojik telkinlerine kapılması ile ortaya çıkmaktadır. Oysa günümüzde az gelişmiş dünyada, burjuva sınıfların bağımsız ve yerli bir kapitalizm geliştirmeye ne hevesi kalmıştır ne de imkânı. Bunun kanıtı, dünyada az gelişmiş toplumların hemen hemen hepsinde sermayedarlardan, toprak ağalarından vs. oluşan hakim kesimlerin küreselleşmeci politikaları benimsemesidir.

11 Eylül saldırısı ve El Kaide örgütüne atfedilen diğer eylemler de kapitalist dünya sisteminin az gelişmiş Müslüman toplumlarında yarattığı toplumsal ve iktisadi tahribata karşı bir tepkidir. Ancak bu eylemlerin emperyalizme etkisi, ayrılıkçı hareketlerinkinden farklı değildir.

Emperyalizm, genel olarak az gelişmiş dünyanın siyasi parçalanmasından yanadır. Siyasi hesaplarına göre, kendisine sadık kalan ve küresel stratejilerini bozmayan devletleri muhafaza etmekte, küresel stratejilerine uymayan devletlerde baş gösteren ayrılıkçı azınlık hareketlerini desteklemektedir. El Kaide’ye atfedilen son eylemi de ABD ve müttefikleri maharetle dünyada egemenliklerini kuvvetlendirmeğe vesile etmiştir.

Kapitalist dünya sistemine karşı dünyada yayılan bütün tepkiler bir araya gelip doğru yönlendirilse büyük bir siyasi güç oluşur. Ancak dünyayı doğru kavrayan nesnel ve bilimsel bakış açısının -yani tarihi maddeciliğin- rehberliğinden mmahrum olan bu tepkiler şimdilik boşa akmaktadır.


Kaynak:Evrensel Gazetesi.
MİLİTARİZM Ana Sayfa ---> 
1