Bir filmde seyrettim; genc ve guzel bir kadin Paris'te bir cafe de bir erkege anlatiyordu. O da anlattiklarini bir dergide okumus; Meksika'da Inka tapinaklarina cikmak isteyen Avrupali bir grup arkeolog, birkac yeli rehberle yola koyuluyor. Dagin tepesindeki tapinaklara giden uzun yolu, kisa bir surede yariliyorlar. Ayni hizla tempoyla biraz daha yol aldiktan sonra, yerliler kendi aralarinda konusup birden yere oturuyor ve boylece beklemeye basliyorlar. Tabii Avrupali arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarinda konusup tekrar yola sonunda tepenin ustundeki gorkemli Inka tapinaklarina geliyorlar. Arkeologlardan biri, yasli rehbere soruyor, "hic anlayamadim, niye yolun ortasina oturup saatlerce yok yere bekledik? "Yasli rehberin cevabi o kadar guzel ki; "cok kisa surede cok hizli yol aldik, ruhlarimiz bizden cok uzakta kaldi. Oturup ruhlarimizin bize yetismesini bekledik..."

Niye icimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yasadigimizi, niye mutlu olmayi beceremedigimizi, niye kendimiz olmayi basaramadigimizi ve "niye" ile baslayan daha bir dolu sorunun cevabini acikca veriyor Inkalar'in yasli torunu. cunku bu aptal hayat icinde o kadar hizla yol aliyoruz ki, ruhumuz cok arkada kaldi, hatta onu nerelerde unuttugumuzu bile hatirlayamiyoruz. cocugunu kaybeden annelerin cilginliginda bir saga bir sola saldiriyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradigimizi bile bilmiyoruz...

Herkes bir arayis icinde, ama hic kimse ne aradigini bilmiyor. Saniyoruz ki cok paramiz, surekli yukselen bir kariyerimiz, bahceli bir evimiz, spor bir arabamiz olunca biz de cok mutlu olacagiz. Hadi maddeciligi bir kenara birakalim; niye herkes asktan sikayetci? cevremiz de kac kisinin ask hayati iyi gidiyor? Eminim parmakla sayilacak kadar azdir. Ve eminim hic kimse yanlisin nerede oldugunu da bulamiyordur. Ben ten uyusmasi kadar ruh uyusmasinin onemine inanirim. Hatta insanlarin es ruhlarinin olduguna bile inanirim. Ama ruhlari olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyusabilir ki? Evet, once goz gorur fakat ancak ruh sever. Ayrica ruhumuz olmadan es ruhumuzu bulmak gibi bir sansimiz olmadigina da eminim...

Iste bu yuzden icimiz de surekli bir eksiklik duygusuyla yasiyoruz hepimiz, iste bu yuzden surekli duvarlara carpip,carpip kendimizi kanatiyoruz ve iste bu yuzden mutlulugu bir turlu yakalayamiyoruz... Gercekte hiz caginda yasiyoruz. Her sey o kadar hizli geciyor ki, ne ise, ne arkadaslarimiza, ne ailemize, ne cocugumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmiyor. Akrep ve yelkovanla yaris halindeyiz. Bu yuzden butun iliskiler yarim yamalak, butun sevgiler boluk porcuk. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasiyla yararlaniyoruz. Ne camasir yikiyoruz ne de bulasik, cayimizi kahvemizi makineler yapiyor Islerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Ucaklar bizi iki saat icinde dunyanin bir ucuna tasiyor. Hatta artik gitmeye bile gerek yok, internetle dunya elimizin altinda. Ama yine de vaktimiz yok iste! Bence doganin kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklastikca, o da bizden butun zamanlari caliyor. Milan Kundera "yavaslik" adli kitabinda; "yavaslik hep aldatir,hizlilik ise unutturur" diyor. Telefon hizlilik mesela, konusulanlari, soylenenleri unutturur. Mektupsa yavaslik, hep vardir ve hep hatirlatir. Ben kendi adima her zaman yavasliktan yanayim. Mesela ucaklardan hic hoslanmam, yeni bir sehre, yeni bir iklime hazirlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit birakmiyor bana "Kut" diye baska bir hayatin icine giriveriyorum. Ve en kotusu de donusler, daha ayriligin huznunu bile yasamadan Istanbul'da olmak sahiden de cok tatsiz. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda kalmasi da cok normal. Oysa trenler karanlik geceyi yirtan keskin dudugu, uykuda olanlara yolculuk dusleri gosteren kara trenler...Daglari bolen, nehirlerle yarisan, koprulerden gecen, agaclari selamlayan, cocuklara el sallayan, gune bakanlara goz suzen, gecmisin huznunu, gelecegin umudunu yasatan, yolcularina yepyeni dostluklar hazirlayan kara trenler var bir de.Ucak degil, tren olmak istiyorum. boylece ruhum benden hic ayrilmaz. Evet freni patlamis kamyon gibi yasamanin hic anlami yok.

Ayagimizi gazdan yavas yavas cekelim ve biraz mola verip ruhumuzunda bize yetismesini bekleyelim artik. Aceleye ne gerek var? Hayat yalniz biz izin verdigimiz gibi gecer. Iyi ya da kotu hizli ya da yavas... Her sey bizim elimizde, sevgi de, ask da, basari da. Ama ancak kendi ruhumuzla bulustugumuzda...

Can DUNDAR 1

Hosted by www.Geocities.ws