Hosted by www.Geocities.ws

New Page 1

DONMUŞ ...

 

Adına “Yılan sokak” dense daha iyi olur. Yuvasına kaçan yılanı andırırcasına uzanan sokağımız, neşeli, mutlu insanlarla dolup taşar. Birbirleriyle kavga ederler, dövüşürler, tartışırlar ama yinede mutlu, neşelidirler. Bir kulübeyi andıran evlerinden seher vaktinde yaşlısıyla genciyle, çoluğuyla çocuğuyla sokağa atılırlar. Kimi bahçeye gitmeye hazırlanırken, kimi eşeğini yüklüyordur, kimi de kravatını bağlarken küçük çocuğun sesi gelir. Önlüğünü nereye fırlattığını untumuş annesine soruyordur. Annesinin umursamazlığıyla başbaşa kalan çaresiz çocuk kendisi tekrar aramaya başlar. Önlüğünü giyerken sümüğü, yüzündeki kir ve toz önlüğünü kirletir. Mendili olmadığı için donmuş sümüğünü koluyla silmeye çalışır. Başaramıyacağını anlayınca annesinin eteğine koşar. Annesinin başı dardadır. Sağmaya çalıştığı inek kuyruğunu salladığı için yardıma ihtiyacı vardır. Adam karısına yardım etmeye gelirken yüklediği eşek arkadaşının yanına gitmeyi ihmal etmemiştir. Kocasının yardımı ile sütü sağan esmer kadın, sütü çocuklarına yetiştirmek için acele ile ocağı tüttürür. Dumandan gözleri dolan kadın, eteğinin ucuyla burnunu siler. Çocuklar içeride süt beklerken adam yüklediği eşeğiyle gözden kaybolur. Sütler içilir, dün geceden beri dinlenmekte olan yoldaş ayakkabılar giyilir. Kim bilir kaç aydan beri bu ayakkabıyla sabahtan akşama kadar bahçe bahçe, sokak sokak geziyorlardır. Yorgun, çaresiz ayakkabı bir güne daha başlar. Ama karamsarlığıyla...

 

Sokağımızın en yaşlısı Mehmet Amca; yine bir elinde sigarası, bir eli yeleğinin cebinde eve gelir. Köstekli saatine bakarken kendisini karşılayan yalın ayaklı, dağınık saçlı, yamalı elbiseli kızına cebinden para çıkarıp vermeyi unutmamıştır. Para deyip geçmemek gerek. Cebinde bulunanların yarısıdır. Cebinde en çok bin lirası vardır. Bunun beş yüzü kızı, geri kalanı ise sigarası içindir. Mehmet Amca yaşlı ama birazda uyanık. Cebinden çıkardığı beşyüz lira kızının eline sığmamıştır. Çünkü hepsi ellilik. Küçük afacan da bugün babam şaşırdı, bana çok para verdi diye sevinir.

 

Sokağımızı tanıtırken Derviş Amca (Mamo Derviş)’yı unutmak mümkün değil. Sokağımızın adeta Rambo’su. Uzun boylu, iri yapılı, çatık kaşlı, altmış yaşlarında sakallı bir adam. Derviş amca da sabah erken kalkar. Eşeğine binmeye hazırlanırken, zavallı eşeğin feryatlarına yetişen yoktur. Bir tır bile onu kaldıramazken cılız eşek nasıl kaldırsın? Derviş amcanın gittiğini gören çocukların sevincini gözlerinden okumak çok kolaydır. Şimdi oyunlarına başlayabilirler. Bir grup bilye oynarken bir grupta çelik çömlek oynuyordur. Top oynayanların sayısıda az değildir.

 

Ebe olduğu için sinirlenen küçük afacan sinirini boğazından almaktadır. Sevinç ve coşku içinde oynarlarken arasıra annelerini kendilerini çağıran sesini duydukları halde oralı bile olmazlar. Onlar sevinç içinde oynarken, oyuna alınmayan küçüklerde tavukları kovalarlar. Bazılarıda ellerinde bulunan kuru tandır ekmeğini onlarla paylaşıyordur. Bu arada onların devamlı bir seyircileri vardır. Hayriye... Hayriye doğuştan gelen sakatlığıyla yine pencereye minder koydurmuş onları seyrediyordur. Yaşıtları oyun oynarken o arasıra utangaç boynunu öne eğer ve düşüncelere dalar. Belki yürüme hayali kuruyordur. Belkide ailesinin çaresiz durumunu düşünüyordur. Çaresizlik içinde olduğu halde inci dişlerini bir gülümseme ile göstermeyi eksik etmez.

 

Çocukların tam oyuna daldığı bir anda alarm çalar. Bu alarmı bir büyük çalmaktadır. “Derviş Amca geldi. Kaçın!!!” çocukların bazıları duvar diplerine saklanırken bazılarıda annelerinin eteğine sığınır. Bazıları ise topunu veya bilyelerini kaçırmaya çalışırken Derviş Amca onları suçüstü yakalar. Cana geleceğine mala gelsin deyip oyuncaklarını bırakıp kaçarlar. Kaç aydır topladığı harçlığıyla aldığı top, şimdi Derviş Amcanın elinde... Top, bir karpuzu ikiye ayırırcasına ikiye bölünmüştür. Gözyaşı dökmeye başlayan çocuğun yüzündeki kirler birer inci gibi toprağı süslemektedir. Derviş Amca buna aldırış etmeden eşeğini ahıra götürürken, eşek bir esir gibi boynuna asılan zincirleri koparmaya çalışır. Cırtlak sesiyle öyle bir anırırki çocuğun ağlaması onun sesi arasında kaybolur. Adeta çocuğa yardım etmektedir. Derviş amca güya mahallenin düzenini sağlar. Yok çocuklar bir cam kırarmış, yok yolu bozarmış, yok düşer bir yeri sakatlanır da başına bela olurmuş. Sanki bir hasar olsa kendi cebinden çıkacak. Çocuklarla Derviş Amca arasındaki bu savaşta büyük ablam zamanından beri böyle. Derviş Amca’nın tüm çabalarına rağmen çocuklar yine direnmektedir. Belki bu kaç sene daha devam edecek. Ama galipsiz bir savaş olacak.

 

Sokağımızın bir başka güzel yanı da tandırımızdır. Sabahın erken saatlerinde hazırlanan hamur pişirilmeye hazır olunca bütün hanımları tandıra davet eder. Tandır ekmeğinin güzel kokusu bütün kadınları ayaklandırır. Kimisi yün tararken kimiside eğiriyordur. Kimisi de çemçemlere bürünmüş dantel örüyordur. Zehra Gelin de patik örüyordur. Mavi yünle ördüğü patik, erkek çocuk istemesinin bir belirtisidir. Bir genç kızın elinde de rengarenk ipliklerle işlenen bir nakış vardır. Belli ki bu da yolcudur. Ekmek pişirenin alnından terler dökülürken ekmeklerden en az on tane eksilmiştir.

 

Sokağımızda gerek sevinçleri, gerekse üzüntüleri herkes görür, herkes paylaşır. Ama bunlardan uzak karanlık dünyasına çekilen biri vardır. Felek Nine... Felek Nine doğduğu andan bu güne kadar bir anlık bile olsa görme zevkini tadamamıştır. Renkleri bilmez, ağacı bilmez, arabayı bilmez... Yalnızlığa ve karanlığa mahkum olmuştur. Dertlerini en iyi paylaşan arkadaşı Ruti’dir. Ruti Felek Nine’nin yanına geldiğinde yavru bir kediydi. Ama şimdi kimbilir kaç kere anne olmuştur arkadaşının yanında. Arkadaşlıkları uzun yıllara dayanır. Tanısın diye kulağını delip boncuk takmıştır. Buna da razı olan kötü gün dostu Ruti, arkadaşına kapıyı bile açmasında yardımını eksik etmemektedir.

 

Güneş batmaya hazırlanırken sokakta sesler yeniden bir duvardan bir duvara yankılanmaktadır. Eşek bir taraftan anırırken, kendisini sağması için esmer kadını çağıran ineğin sesini duymamak mümkün değil. Yorgun yorgun atılan adımlar kapıdan içeri atılır. Ayakkabılar yine dinlenmeye çekilir. Sahibi ise bir yorgunluk sigarası yakmıştır. Akşam yemeği için herkes minik kulübelerine çekilmiştir. Her yer şimdi sessiz. Ne bir çocuk sesi nede bir eşek sesi vardır. Ama bunları tekrar başlatmak için tek bir horoz sesi yeterli olacaktır. Ve yine aynı şeyler... Donmuş sümük, karamsarlık, bozuk paralar, yırtılan top...

 

 Mukadder HOCAOĞULLARI

23.05.1992/ PERVARİ          

Hosted by www.Geocities.ws

1