2. BASKI NEDENİYLE
ÖNEMLİ AÇIKLAMA
RUHLAR BEDENDEN
ÖNCE Mİ YARATILDI?
Gerek daha önce yayınlanmış olan
kitaplarımızı, gerekse de bu kitabın ilk baskısını okuyan bir kısım
okurlarımızda, çok önemli bir konunun açıklık kazanmadığını, gelen sorular
dolayısıyla farkettik.
İşte bu yüzden de bu hususu öncelikle
açıklamak gereğini duyduk.
Konu şu:
A`raf suresinin 172. ayetinde şöyle bir
anlatım var:
"RABBİN, ADEMOĞULLARINDAN, ONLARIN
BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ALMIŞ VE ONLARI KENDİLERİNE ŞAHİT TUTMUŞTU;
-BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM (ELESTÜ
BİRABBİKÜM)? DİYE.
-EVET, ŞAHİDİZ (KALU BELA)!..
DEDİLER..
KIYAMET GÜNÜ, "BİZ BUNDAN
HABERSİZDİK" DEMEYESİNİZ!"
Bu ayeti kerimenin anlamı, ayetin esas
vurgulamak istediği gerçeğin farkedilememesi yüzünden, saptırılarak tamamen
alakasız yorumlar ortaya çıkartılmış ve insanlarda çok önemli bir konuda yanlış
anlamalara yol açılmıştır.
Bu yanlış anlama da şudur:
Allah, Dünyaya gelecek ne kadar insan
varsa, onların bedenlerinden evvel, başka bir mekânda ruhlarını yaratmıştır... Ve
onlara orada sormuştur, "ben sizin rabbiniz değil miyim -elestü
birabbiküm-" diye.. O insan ruhları da cevap vermişler, "evet buna
şahidiz -kalu bela-" şeklinde..
Bu yanlış anlayıştan sonra da
"ELEST BEZMİ" diye ikinci bir asılsız kanaat oluşmuştur konu hakkında
derinliğine bilgisi olmayanlarda...
Göya, o ruhlar aleminde tanışıp ülfet
edenler, burada da tanışırmış; orada tanışmamış olanlar da burada birbirleriyle
görüşemezlermiş!..
Ve daha bu asılsız görüşe dayalı
olarak uydurulmuş sayısız hikayeler!..
Önce işin aslını özetliyelim; sonra da
bu husustaki delillerimizi belirtelim.
Ayetin işaret etmek istediği manâ
Allahualem şudur:
"Allah insanıislam fıtratı üzere
yaratmıştır" hükmü üzere, her insan henüz sperm halinde iken, kendisinde
oluşan babasının geninden islam fıtratının programını alarak dünyaya gelir.
"onların bellerinden zürriyetlerini
almış" ifadesi genetik olarak intikal edenislam fıtratının sperm halindeki
mevcudiyetinden sözeder.
Yani, sperm halindeyken insan,
-bellerinden, zürriyet alındığında-, >fıtrat olarak rabbini bilme yetisine sahip
kılınmıştır.. Bu sebeple de "kalu bela" rabbimin varlığına şehadet
ederim diyebilen bir ana programa sahiptir.
Esasen, genetik olarak bu programla
yüklenmiş olan cenin özünden gelen bir meleki etki ile ruh adı verilen, mikrodalga
diyebileceğimiz ölümötesi bedenini üretmeğe ve tüm zihinsel fonksiyonlarını bu
bedene yüklemeğe başlar.
Biyolojik beden ölüm olayıyla
kullanılmaz hale gelince de artık ruh bedenle berzah aleminde kıyamete kadar yaşar..
Yeniden bedenlenerek dünyaya geri gelme, tenasuh=reenkarnasyon kesinlikle sözkonusu
olmaksızın.
Zaten farkedileceği üzere, ruh
dışarıdan gelip cenine girmemiştir ki, çıktıktan sonra tekrar başka bir bedene
girsin!. Böyle bir sistem mevcut değildir, hiç bir varlık için!. Bu tamamen HİNDU
inancına dayalı görüştür.
Dünyadan önceki ruhlar alemi görüşüne
mesned edilmek istenen yukarıdaki ayeti dikkatle okursak, görürüz ki, "ademoğullarından,
bellerinden" sözedilmektedir.. Bu ise dünya yaşamına ait bir olaydır..
Ruhlar alemiyle hiç alakası olmayan bir konudur..
"AKIL veiMAN" isimli
kitabımızda da izah ettiğimi gibi, Allah`u tealanın gerek meleklerle konuşması,
gerek buradaki hitaplaşması ve dahi gerekse ölüm sonrasında meydana gelecek tüm
konuşmalar hep temsil yollu, benzetme yollu açıklamalardır!.
"İnsanın, meleklerin ve tüm
varlığın hakikatı olan Allah"ın elbette ki dışarıdan öte bir
varlıkmış gibi hitabı asla sözkonusu olamaz!.
"Nasut-melekut-ceberut-lahut"
anlayışında varlığın özünden gelen bir şekilde "Zahir Allah"
müşahedesi de bunu ispat etmektedir.
Kısacası, Ruhların, bezmi elestte,
bedenlerden önce topluca yaratılmaları ve sonra peyderpey dünyaya gelerek bedenlere
girmeleri; ve hatta bedenden ayrıldıktan sonra yeniden dünyaya geri gelerek bir bedenle
yaşamaları hikayesi tamamiyle yanlış anlama sonucu meydana gelen uydurmadır!.
İmam Gazali de "Ravzatüt
talibin" isimli eserinde şöyle diyor:
"Çünkü Resulullah sallallahu aleyhi
ve sellemin ruhu da anneleri tarafından dünyaya getirilmelerinden önce mevcut ve
yaratılmış değildi...." "Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU" isimli
kitabımızın 61-62-63.sayfalarını okuyabilirsiniz.
Bu konuda bizim dediklerimizi tamamiyle
doğrulayan DİĞER bilgileri arzu edenler son devrin en kapsamlı Kur`an tefsiri olan
Elmalılı Hamdi Efendinin "Hak Dini Kuran Dili" isimli tefsirinin 4.
cildinin 2324. sayfasından itibaren bulabilirler... Ayrıca çağdaş müfessirlerden
Sayın Süleyman Ateş`in "Yüce Kur`anın Çağdaş Tefsiri" isimli
eserinin 3. cildinin 412. sayfasından itibaren bu konuda bilgi alabilirler..
* * *
SUNU
Değerli dostlarım,
Bu kitabımızda sizlere "Tasavvuf"un
konularından sözetmeye başlıyacağız...
Daha önceki yazılı, sesli ve
görüntülü yayınlarımızda islam Dininin insana iki yönlü çalışma önerdiğini
açıklamıştık..
Dünyada insanın varoluşunun iki ana
sebebi vardır:
1- Ölümötesi sonsuz hayatın değişik
boyutlar halinde devam edecek şartlarına, biyolojik beyni en iyi şekilde
değerlendirmek suretiyle hazırlanmak...
2- "Nefs"ini tanıyarak
"RABB"ını bilmek ve böylece hakikatin olan ALLAH`a ermek!..
1. şıkkı daha önceki yayınlarda
detaylı bir şekilde açıkladığımızı düşünerek bu ve bundan sonra yayınlamayı
tasarladığımız iki kitapta insanın "manevi hayatıyla" ilgili
konuları izah etmeye gayret edeceğiz..
Düşünerek, sorgulayarak, araştırarak
ve öğrendiklerinin gereğini tek tek
yaşamında uygulayarak geçen 30 küsur
yıldan sonra; edindiğim bilgileri, bulguları ve deneyimi, Rasûlullah aleyhisselâma
hizmetim, insanlığa borcum anlayışıyla sizlere ulaştırıyorum..
"Okur" - "yazar"
bir "düşünür", olmamın dışında, hiç vasfım, ünvanım
yoktur!.
Kim, bize mürşitlik, şeyhlik, hocalık,
önderlik, liderlik ve bu gibi paye yakıştırırsa, bu o kişinin kendisini aldatan
zannı ve tasavvuru dolayısıyladır!... Biraz da Din ve tasavvuf konusundaki
cahilliğindendir!.
Benim dinim Muhammed Mustafa
aleyhisselâmın Dini`dir!..
Benim mezhebim, Muhammed Mustafa
aleyhisselâmın mezhebidir!..
Benim tarikatım, Muhammed Mustafa
aleyhisselâmın tarikatıdır!..
Benim meşrebim, Muhammed Mustafa
aleyhisselâmın meşrebidir inşaallah!.. Kısacası...
Ahmed Hulûsi, MUHAMMEDÎ`dir!.
Elden geldiğince
"oku"-"yazar" ve "düşünürdür"!... Ve
düşündüklerini, arzu edenlerle paylaşandır; işte hepsi o kadar!..
* * *