Ahmed Hulûsi
 

ABDÜLKADİR GEYLANÎ'nin GAVSİYE AÇIKLAMASI

SUNU

Değerli Okurlarım;

"Tasavvuf"tan gaye, kişinin Allâh'ı bilmesi; Allâh indinde ve ilminde "yok"luğunu hissedip yaşaması; ve nihayet "Allâh ismiyle işaret olunan BÂKÎ"dir hükmünün tesbit olmasıdır.

Yüzyıllarca insanlar, bu gâye ile sayısız çalışmalar yapmış, bu yolda elde ettikleri bilgileri, diğer hemcinsleriyle paylaşmak üzere sayısız eserler vermişlerdir.

Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselâmın tebliğine kulak veren ve Kur'ân-ı Kerîmi anlamaya çalışanlar, yaptıkları sayısız çalışmalardan sonra iki ana görüş çevresinde biraraya gelmişlerdir.

A- "Allâh" adıyla işaret edileni insanın ve kâinâtın ÖTESİNDE; insanın dışında; bir TANRI gibi kâbul edenler.

B- "Allâh" adıyla işaret edileni, sonsuz ve sınırsız AHAD olarak anlayıp; Allâh kavramı dışında "gayrı varlık" ve hatta "gayrı" düşüncesi kabûl etmeyenler.

* * *

Hazreti Ebû Bekir'den, hazreti Ali'den, imam Caferi Sâdık'tan, Cüneyd'i Bağdadî'den, Bâyezidi Bistamî'den, Abdülkâdir Geylânî'den, Ahmed Rufâî'den, Ahmed Bedevî'den, Hasan Şazelî'den, imam Gazalî'den, Muhyiddin A'rabî'den, Abdülkerîm Ciylî'ye kadar isimlerini sayamadığımız sayısız zevât (Allâh cümlesinin sırrını azîz etsin), hepsi de yaptıkları tahkik sonucu, ALLAH'ın AHADİYYETİ konusunda ittifak etmişlerdir. Günümüzde dahi, tahkik ehli bu kanâat içindedir. Çünki, "Hakikat" tektir ve O'na nazar edenlerin de bu konuda ihtilâfa düşmeleri mümkün değildir.

Hazreti RASULULLAH'in söylediklerini kendilerine konu alan diğer bir takım değerli zevât dahi, dinin zâhirini korumak için son derece değerli çalışmalar yapmışlar ve insanların dine yönelmek mecburiyetinde olduklarını çeşitli şekillerde izaha gayret ederek, bu yolda hizmet vermişlerdir...

Allâh bu değerli zevâtın hizmetlerini de, niyetlerine göre elbette ki kabûl eylemiştir...

Hâcegan silsilesi diye bilinen ve günümüzde "Nakşibendî"lik olarak tanınan târikatın önde gelen isimlerinden Hâce Ubeydullah Ahrar, Reşâhat isimli eserin sahibi Sâfi Hüseyin'e şöyle der:

"Günümüzün geçerli din ilimlerinin özü tefsir, hadîs ve fıkıhtır. Bunların da, özü tasavvuf ilmidir. Tasavvuf ilminin de hülâsası ve MEVZU, VÜCUD bahsidir.

Derler ki, bütün mertebelerde bir TEK VÜCUD vardır; ki o vücûd, kendi ilmî sûretleriyle görünmüştür..."

İster, vahdet-i vücûd; ister, vahdet-i şuhûd; ister şuhûd-u Zât; tasavvuftaki hangi görüş olursa olsun, hepsinin de esası TEK'liktir!..işte bu sebebledir ki, bütün târikâtların, (elbetteki tasavvuf târikatlarının), konusu "ALLAH'ın TEK'liği"nin anlaşılması, hazmedilmesi ve yaşanmasıdır...

Gerçek tasavvuf ehli, hangi yoldan olursa olsun, bir diğer kişiye "gayrılık" gözüyle bakmaz ve hakkında menfî konuşmaz; çünki yetiştiricisi kâmil ise öğretmiştir ki, konuştuğu söz Hakk'a ulaşacaktır!..

* * *

1967 yılında neşrettiğimiz "TECELLİYAT" isimli kitapçığımızda, o gün için Allâh'u teâlâ'nın bize ihsan buyurduğu ilk müşahededen sözetmiştik. Vahdet konusunda ilk görüşlerimizi, o eserde dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık...

1982 yılında ise, çok değerli arkadaşım Hilmi Ahmed TUNALI, bizden Gavs-ı A'zâm Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin tasavvuf ehli arasında çok meşhur olan "RİSALE-İ GAVSİYE" isimli eserini açıklamamızı istedi.

Biz de kapasitemiz yettiğince, Allâhkulu olarak, ihsan buyurduğu ilim ve yaşam nisbetince, bu eseri 60 dakikalık dört kased dolduracak biçimde açıklamaya çalıştık.

Elinizdeki "GAVSİYE AÇIKLAMASI", işte bu çalışmanın kitaba göre düzenlenmiş şeklidir. Bu hizmete vesile olan ve yıllar boyunca uzun yıllar çalışmalarımda büyük desteğini gördüğüm değerli insan Hilmi Ahmed TUNALI'ya huzurlarınızda açık teşekkürlerimi sunmak benim için bir borçtur.

* * *

Evet, niçin "Gavsiye açıklaması"...?

Yanlış bilgilenme sonucu olarak, halkımızın pek çoğu, tasavvufun ana mevzûu olan "Allâh'ın TEK'liği" konusunu Muhyiddin Arabî'ye bağlarlar; ve hatta, bu konudaki bilgisizlik yüzünden konuyu saptırarak, "panteizm" olarak değerlendirip ve çevrelerine de böyle anlatırlar.

Oysa, "Allâh'ın TEK'liği" konusunun, "panteist" görüş ile uzak-yakın hiç bir ilgisi olmadığı gibi; bu konuyu ortaya atan ilk insan da Muhyiddin A'rabî değildir!..

Muhyiddin A'rabî'den çok evvel; imam Gazalî, avama dönük olarak yazdığı, Kimya-yı Saadet, ihya-u Ulûmid'din gibi eserlerinin yanı sıra; kendi ifadesiyle "ariflere, gerçekleri idrâk ettirmek için" yazdığı "MİŞKATÜL ENVAR" isimli eserinde, "VAHDET" konusunu bütün açıklığıyla kaleme almıştır. Bu çok değerli eser, dilimize Sayın Süleyman Ateş tarafından kazandırılmış ve Mehmed Şevket Eygi tarafından Bedir Yayınevince basılmıştır'nin. İmam Gazalî'nin "Vahdet" konusundaki görüşlerini öğrenmek isteyenlere bu eseri tavsiye edebiliriz...

"Vahdet" konusunu, İmam Gazalî'den bir hayli önce de, Gavsı Azâm Abdülkâdir Geylânî hazretleri "GAVSİYE RİSÂLESİ" isimli eserinde açıklamıştır...

Genelde, târikat seviyesinde kitapları bilinen hazreti Gavsın, "HAKİKAT" bahsini anlatan bu eseri, tasavvufla ilgilenen, hangi yoldan olursa olsun, herkes için son derece önemli bir eserdir.

Bu yüzdendir ki, talebin kimden geldiğini elhamdülillah gördük; ve günümüz diliyle, günümüz insanının anlayacağı bir biçimde açıklayarak sizlere sunduk.

* * *

Ayrıca, "NAKŞIBENDÎ" silsilesinden bir çok zevât-ı kirâmın "VAHDET" konusundaki görüşlerini de gene bu esere ilâve yaptık; ki okuyucu sadece "KADİRÎLİKTE" bu görüşler var sanmasın.

Ve nihayet "Vahdeti" konu alan bazı şiirleri de bu esere ekledik; ki o konuda ehlini de mahrum bırakmamış olalım.

* * *

Tasavvufta, hemen bütün mürşid-i kâmillerin bildiği bu konuyu, ehlini bulamamış isteklilerinin de mahrum kalmaması gayesiyle kitaba dökerken; temennîmiz, hiç değilse hakikatın bilinebilmesidir!..

Ahmed HULÛSİ


3.500.000 TL

7.Baskı , 260 Sayfa

Ana Sayfa | Sayfa başı

Hosted by www.Geocities.ws

1