SUNU
Değerli Okurlarım;
"Tasavvuf"tan gaye, kişinin Allâh'ı bilmesi; Allâh indinde ve
ilminde "yok"luğunu hissedip yaşaması; ve nihayet "Allâh
ismiyle işaret olunan BÂKÎ"dir hükmünün tesbit olmasıdır.
Yüzyıllarca insanlar, bu gâye ile sayısız çalışmalar yapmış, bu yolda elde
ettikleri bilgileri, diğer hemcinsleriyle paylaşmak üzere sayısız eserler
vermişlerdir.
Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselâmın tebliğine kulak veren ve Kur'ân-ı
Kerîmi anlamaya çalışanlar, yaptıkları sayısız çalışmalardan sonra iki ana
görüş çevresinde biraraya gelmişlerdir.
A- "Allâh" adıyla işaret edileni insanın ve kâinâtın ÖTESİNDE;
insanın dışında; bir TANRI gibi kâbul edenler.
B- "Allâh" adıyla işaret edileni, sonsuz ve sınırsız AHAD olarak
anlayıp; Allâh kavramı dışında "gayrı varlık" ve hatta
"gayrı" düşüncesi kabûl etmeyenler.
* * *
Hazreti Ebû Bekir'den, hazreti Ali'den, imam Caferi Sâdık'tan,
Cüneyd'i Bağdadî'den, Bâyezidi Bistamî'den, Abdülkâdir Geylânî'den, Ahmed
Rufâî'den, Ahmed Bedevî'den, Hasan Şazelî'den, imam Gazalî'den, Muhyiddin
A'rabî'den, Abdülkerîm Ciylî'ye kadar isimlerini sayamadığımız sayısız
zevât (Allâh cümlesinin sırrını azîz etsin), hepsi de yaptıkları tahkik sonucu,
ALLAH'ın AHADİYYETİ konusunda ittifak etmişlerdir. Günümüzde dahi, tahkik
ehli bu kanâat içindedir. Çünki, "Hakikat" tektir ve O'na nazar
edenlerin de bu konuda ihtilâfa düşmeleri mümkün değildir.
Hazreti RASULULLAH'in söylediklerini kendilerine konu alan diğer bir takım
değerli zevât dahi, dinin zâhirini korumak için son derece değerli çalışmalar
yapmışlar ve insanların dine yönelmek mecburiyetinde olduklarını çeşitli
şekillerde izaha gayret ederek, bu yolda hizmet vermişlerdir...
Allâh bu değerli zevâtın hizmetlerini de, niyetlerine göre elbette ki kabûl
eylemiştir...
Hâcegan silsilesi diye bilinen ve günümüzde "Nakşibendî"lik
olarak tanınan târikatın önde gelen isimlerinden Hâce Ubeydullah Ahrar, Reşâhat
isimli eserin sahibi Sâfi Hüseyin'e şöyle der:
"Günümüzün geçerli din ilimlerinin özü tefsir, hadîs ve fıkıhtır.
Bunların da, özü tasavvuf ilmidir. Tasavvuf ilminin de hülâsası ve MEVZU, VÜCUD
bahsidir.
Derler ki, bütün mertebelerde bir TEK VÜCUD vardır; ki o vücûd, kendi ilmî
sûretleriyle görünmüştür..."
İster, vahdet-i vücûd; ister, vahdet-i şuhûd; ister şuhûd-u Zât; tasavvuftaki
hangi görüş olursa olsun, hepsinin de esası TEK'liktir!..işte bu sebebledir
ki, bütün târikâtların, (elbetteki tasavvuf târikatlarının), konusu "ALLAH'ın
TEK'liği"nin anlaşılması, hazmedilmesi ve yaşanmasıdır...
Gerçek tasavvuf ehli, hangi yoldan olursa olsun, bir diğer kişiye "gayrılık"
gözüyle bakmaz ve hakkında menfî konuşmaz; çünki yetiştiricisi kâmil ise
öğretmiştir ki, konuştuğu söz Hakk'a ulaşacaktır!..
* * *
1967 yılında neşrettiğimiz "TECELLİYAT" isimli
kitapçığımızda, o gün için Allâh'u teâlâ'nın bize ihsan buyurduğu ilk
müşahededen sözetmiştik. Vahdet konusunda ilk görüşlerimizi, o eserde dilimiz
döndüğünce anlatmaya çalıştık...
1982 yılında ise, çok değerli arkadaşım Hilmi Ahmed TUNALI, bizden Gavs-ı
A'zâm Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin tasavvuf ehli arasında çok meşhur olan
"RİSALE-İ GAVSİYE" isimli eserini açıklamamızı istedi.
Biz de kapasitemiz yettiğince, Allâhkulu olarak, ihsan buyurduğu ilim ve yaşam
nisbetince, bu eseri 60 dakikalık dört kased dolduracak biçimde açıklamaya
çalıştık.
Elinizdeki "GAVSİYE AÇIKLAMASI", işte bu çalışmanın kitaba
göre düzenlenmiş şeklidir. Bu hizmete vesile olan ve yıllar boyunca uzun yıllar
çalışmalarımda büyük desteğini gördüğüm değerli insan Hilmi Ahmed TUNALI'ya
huzurlarınızda açık teşekkürlerimi sunmak benim için bir borçtur.
* * *
Evet, niçin "Gavsiye açıklaması"...?
Yanlış bilgilenme sonucu olarak, halkımızın pek çoğu, tasavvufun ana mevzûu
olan "Allâh'ın TEK'liği" konusunu Muhyiddin Arabî'ye
bağlarlar; ve hatta, bu konudaki bilgisizlik yüzünden konuyu saptırarak, "panteizm"
olarak değerlendirip ve çevrelerine de böyle anlatırlar.
Oysa, "Allâh'ın TEK'liği" konusunun, "panteist"
görüş ile uzak-yakın hiç bir ilgisi olmadığı gibi; bu konuyu ortaya atan ilk insan
da Muhyiddin A'rabî değildir!..
Muhyiddin A'rabî'den çok evvel; imam Gazalî, avama dönük olarak yazdığı,
Kimya-yı Saadet, ihya-u Ulûmid'din gibi eserlerinin yanı sıra; kendi ifadesiyle "ariflere,
gerçekleri idrâk ettirmek için" yazdığı "MİŞKATÜL ENVAR"
isimli eserinde, "VAHDET" konusunu bütün açıklığıyla kaleme
almıştır. Bu çok değerli eser, dilimize Sayın Süleyman Ateş tarafından
kazandırılmış ve Mehmed Şevket Eygi tarafından Bedir Yayınevince
basılmıştır'nin. İmam Gazalî'nin "Vahdet" konusundaki
görüşlerini öğrenmek isteyenlere bu eseri tavsiye edebiliriz...
"Vahdet" konusunu, İmam Gazalî'den bir hayli önce de, Gavsı
Azâm Abdülkâdir Geylânî hazretleri "GAVSİYE RİSÂLESİ" isimli
eserinde açıklamıştır...
Genelde, târikat seviyesinde kitapları bilinen hazreti Gavsın, "HAKİKAT"
bahsini anlatan bu eseri, tasavvufla ilgilenen, hangi yoldan olursa olsun, herkes için
son derece önemli bir eserdir.
Bu yüzdendir ki, talebin kimden geldiğini elhamdülillah gördük; ve günümüz
diliyle, günümüz insanının anlayacağı bir biçimde açıklayarak sizlere sunduk.
* * *
Ayrıca, "NAKŞIBENDÎ" silsilesinden bir çok zevât-ı kirâmın
"VAHDET" konusundaki görüşlerini de gene bu esere ilâve yaptık; ki
okuyucu sadece "KADİRÎLİKTE" bu görüşler var sanmasın.
Ve nihayet "Vahdeti" konu alan bazı şiirleri de bu esere ekledik; ki
o konuda ehlini de mahrum bırakmamış olalım.
* * *
Tasavvufta, hemen bütün mürşid-i kâmillerin bildiği bu konuyu, ehlini bulamamış
isteklilerinin de mahrum kalmaması gayesiyle kitaba dökerken; temennîmiz, hiç değilse
hakikatın bilinebilmesidir!..
Ahmed HULÛSİ
3.500.000 TL
7.Baskı
,
260
Sayfa
|
|
|