"Karacasu'yu
hayallerimde canlandırırken yaylanın rahatlatıcı ve huzur dolu günlerini her
fırsatta yad ederim. DÜĞMELİ'nin buz gibi suyunu yudumlamayı ve kana kana içmeyi
daima arzularım. YAREN DEDE'de dağıtılan hayırlardaki KEŞKEK' i, Karacasu
KEBABI'nın lezzetini, mis gibi kokusunu duyar gibi oluyorum. SACIYAR'a inip taptaze
salatalıklardan kopararak yemek isterim. Yazın kavurucu sıcağında devamlı terleyen
"Karacasu bardağından" doğal enerji ile soğutulmuş su içmeyi ve bu sudaki
toprak kokusunu özlerim. Küçük bardaklarını delikli emziklerinden üfleyerek düdük
çalmayı isterim. Mis kokan ve kendine özel lezzetteki elmasını ararım. İri iri
olan fakat taptazecik bamyasından yapılmış nar ekşili (kara ekşili) yemeğini de
unutamam yaz salatasına, domatesi, biberi ve bilhassa çiğ patlıcanı doğrayarak
iştahla kaşıklamayı düşlerim. NACIPINAR'dan KAHVEDERESl'ne bol dönemeçli, tozlu,
bunun yanında yayla ağaçlarının gölgelediği yolda türküler çağırarak
yürümeyi özlerim. GEYRE'ye inerek AFRODİSİAS'daki tarihi eserleri uzun uzun bu defa
sadece taşlar olarak değil medeniyetlerin mirasları olarak incelemek en büyük zevkim
olacaktır. Kısacası KARACASU'yun daha daha neleri hatırlanmaz ve özlenmez ki
..." |
|||||||||