(Atin.org sitesinden alınmıştır)

 

GİZLİ ÖRGÜT ŞEMASI

 

 

 

 

Bu resim bir zamanlar "Sıkıyönetim Komutanlıklarınca aranan" teröristlere ait broşürlerden bir tanesine, Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından 1971'de kurulan "Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Gizli Örgütünün" lider ve militanlarına ait.

 

 

Şimdi Ne Yapıyorlar?

 

Acaba bir zaman bu gizli ihtilalci örgütün yönetici ve militanı olan teröristler şimdi ne yapıyor diye düşünüyor insan. Birkaçını inceleyelim:

 

 

Profesör Halil Berktay - Bir zamanlar Perinçek'in en güvendiği kişilerden biri olan Halil Berktay onu terkedenler arasında. Yale Üniversitesinde Ekonomi okuduktan sonra Birmingham Üniversitesinde "Tarih" konusunda doktora almış.

 

19 ve 20'inci yüzyıl Türkiye tarihçisi olan, Birmingham ve Harvard'da ders veren Profesör Halil Berktay,  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Tarihi ve İktisadi Doktrinler kürsüsü ile ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümlerinde öğretim üyeliği yapmış. Halen Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyesi.

 

Türkçede yayımlanmış üç kitabı olan, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfi ile Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucu üyesi Berktay'ın Uzmanlık alanı, "20. yüzyıl Türk milliyetçiliği ve milliyetçi historiyografisi".

 

*****

 

Yayıncı Ferit İlsever - İP Genel Başkan Danışmanı ve Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever hala yoluna Perinçek ile devam edenlerden.

 

Zamanında Türkiye İhtilalci İsçi Köylü Partisi (TİİKP) İstanbul sorumlusu olan Ferit İlsever, 12 Mart 1971 darbesinden sonra güvenlik güçlerince yapılan Şafak Operasyonunda, örgütün İstanbul'daki karargahı olan, Robert Kolejdeki İngiliz Profesör Hiller Samder'e ait lojmanda, arkadaşları, telsizler ve örgütsel dökümanlarla birlikte yakalanmıştı.

 

Maoist bir örgütün karargahının bir İngiliz'in lojmanında bulunması çok dikkat çekmiş ancak o tarihte üzerine gidilmediği için bağlantı tam olarak çözülememişti.

 

İlsever, kendini geliştirememiş, kişiliğini bulamamış zavallı bir uydu. Patronu Perinçek'i taklit etmeye meraklı. Ancak "fabrikatörlük ve provokatörlük" bile bir beceri meselesi.

 

Bir gün Reha Muhtar'ın yaptığı programda, müthiş bir iddia ortaya atmış; "12 aile 420 milyar doları Türkiye'den yurtdışına kaçırılıp yabancı bankalara yatırdı..."

 

Bu iddia üzerine kendisi de eski solcu olan bir bir basın mensubu onu makaraya almış; "Böyle bir iddiayı ancak paradan hiç anlamayan biri ortaya atabilir. 420 milyar dolar dediğimiz para, Türkiye'nin gayrisafi milli hasılasının neredeyse iki katı. Kimmiş bu babayiğit 12 aile de Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının iki katı parayı yurtdışına kaçırmış. Sallamanın da bir insafı, izanı olmalı."

 

*****



Doçent Doktor Ercan Enç - 1946 yılında Ağrı'da doğan Ercan Enç'in en son Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Doçenti olduğu biliniyor.

 

1968-9 yılında Ankara'da ABD Büyükelçisi R. Commer'in arabasının yakılması ile başlıyan süreç içinde Yusuf Arslan, Sinan Sönmez ve Hüseyin İnan tarafından kurulan Türk Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kadrosu içinde yer alan militanlardan.

 

Filistin'de eğitim gördükten sonra, Hüseyin İnan, Tuncer Sümer, Teoman Ermete, İbrahim Seven, Atila Keskin, ve Müfit Özdeş ile 1970 baharında Diyarbakır'da yakalanmış.

 

Bilahere  Müfit Özdeş ile bu gruptan koparak Proleter Devrimci Aydınlık'a (PDA) katılmış.

 

Perinçek'in aktif alt kadrolarında gözükmese de yürüttüğü faaliyetler ile onunla olan bağını koruduğu anlaşılıyor.

 

*****

 

Profesör Mehmet Ümit Necef - ‘‘Ben Türkiye'deki şiddetin artmasına katkıda bulunan kişi, bir teröristim. Eğer tarihi bir mahkeme kurulursa ilk önce bizi, sonra hem 1970'li yıllarda gerçekleştirilen terörist hareketleri, hem de PKK'yı yargılamalıdır. İnsanlara zarar verdik. Ben çok şeyimi kaybettim.’’

 

Bu sözler yukarıdaki arananlar listesinde bulunan, ancak daha sonra önce Doğu Perinçek'i, bilahare de terörü terk edenlerden  Ümit Necef'e ait.

 

1952 Antalya doğumlu Necef, ortaokulu Talas Amerikan Koleji'nde, liseyi Robert Kolej'de tamamlamış. Robert Kolej'de iken Fikir Kulübü'ne üye olan Ümit Necef, Proleter Devrimci Aydınlık Dergisi'nde çalışıp, TKP/ML Halkın Birliği örgütüne ait ‘‘Proleter Birlik’’ ve ‘‘Halkın Birliği’’ adlı yayınların çıkarılmasına katkıda bulunmuş.

 

Örgütsel eğitim için El-Fetih kampına gidip daha sonra TKP/ML örgütünün askeri kanadı olan TİKKO'ya katılan Necef, "sandık cinayeti" olarak bilinen M. Adil Ovalıoğlu adlı kişinin öldürülmesi ile ilgili olarak 18 yıl hapis cezasına çarptırılmış.

 

İstanbul İş Bankası Suadiye ve Kadıköy şubelerinin soyulması olayına da karışan Necef, 1977 yılında illegal yollardan Danimarka'ya gidip, Kopenhag'da temizlikçilik yaparak üniversite eğitimini tamamlamış ve Kopenhag Üniversitesi Kültür Sosyolojisi Enstitüsü'nü bitirmiş.

 

Enstitüyü bitirdikten sonra akademik kariyer yaparak profesör olan Necef, terör örgütlerine katılmış olmaktan utanç duyduğunu söylemekte.

 

Bu duygularını Danimarka'da açıklayan Necef şöyle diyiyor: ‘‘Terörle bir şeyleri elde etmenin ne kadar yanlış ve haksız olduğunun herkes tarafından bilinmesi gerekir.

 

Terörizm hiçbir şekilde mazur gösterilemez. O dönem bizim düşüncelerimize göre toplum bastırılmıştı. Durumu halka göstermeyi amaçlıyorduk. Bunun için de karakollara saldırmayı, asker ve polis öldürmeyi, amacımızı gerçekleştirmenin tek yolu olarak görüyorduk, yanıldığımızı anladığımızda ise iş işten geçmişti.

 

Devlet 1974'de örgütleri dağıtırken  bunu yaparken halktan büyük destek gördü. Toplumun bizi sevmediğini o zaman anladık. İnsanlar bizim saklandığımız yerleri polise bildirdi ve yakalanmamıza yardım etti. Yaptığımız kesinlikle yanlıştı ve etkin değildi. Diğer insanların hayatlarını tehlikeye atmamalıydık. Onları öldürmemeliydik. Amacımızın, aracımızı yani öldürmeyi mazur göstereceğini düşünecek kadar çıldırmıştık. 1975 yılında şiddete ve silahlı mücadeleye olan inancım yıkılmıştı. Bundan dolayı, parti içinde şiddete karşı mücadele ettim, bir süre sonra kendi hayatımın tehlikede olduğunu hissetmeye başladım. Terörizme devam etmek isteyen örgüt arkadaşlarım bir şekilde benden kurtulmak istiyorlardı. Sonunda sahte bir pasaport temin ederek, Türkiye'den ayrıldım.

 

Sonu ölümle biten bazı kararlara katılmış olabilirim. Şükür ki kimseyi bizzat öldürmedim. Bütün bu olaylara katıldığım için çok üzgünüm ve bunun bedelini çok ağır ödedim. Üniversiteyi ve ailemi terk ettim. Ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. Hapse girdim. Zihnimde birçok yaralar açıldı. Ayrıca insanın kendine verdiği zarar hiçbir şey ile kıyaslanamaz.

 

Hep, bir gün Türkiye'ye döneceğimi umut ederek yaşadım. İçimdeki Türkiye boşluğunu doldurmak amacıyla Yunanistan, İstanköy'e kadar gittim. Amacım uzaktan da olsa Türkiye'yi görebilmekti. Orada kendimi sanki Türk topraklarına ayak basıyormuş gibi hissettim. Çok heyecanlıydım, büyüleyiciydi, ancak yakalanırsam sonumun hapishane olacağını da biliyordum.

 

Zaman makinem olsa ne yapardım? Zamanı 1970 yılına geri götürebilseydim, demokrasi için, işçilerin ve fakirlerin yaşam şartlarını düzeltmek için çalışırdım. Bizim terörümüz, 1971 yılında askeri darbeye neden oldu. Terörist eylemler 1980 yılında başka bir askeri darbeyi yarattı.

 

Ben Türkiye'deki şiddetin artmasına katkıda bulunan kişi, bir teröristim. Eğer tarihi bir mahkeme kurulursa ilk önce bizi, sonra hem 1970'li yıllarda gerçekleştirilen terörist hareketleri, hem de PKK'yı yargılamalıdır. Biz, Türk ulusunun karakterinin en dibindeki bölümü gün ışığına çıkardık, harekete geçirdik ve toplumu şiddete ittik. Artık terörle bir şeyleri elde etmenin ne kadar yanlış ve haksız olduğunun herkes tarafından bilinmesi gerekir. Terörizm hiçbir şekilde mazur gösterilemez.’’

 

*****

 

Anarşist Gün Zileli - Gün Zileli, 1968-70 kuşağının liderlerinden. Doğu Perinçek ve Atilla Sarp'ın başkanlığındaki Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun (FKF) MKYK üyesi.

 

Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) kurucusu ve Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)'nin Başkanlık Kurulu Üyesi. Bir zamanlar Doğu Perinçek'in sağ kolu.

 

Yandaki, "Yarılma" isimli kitap, 10 küsür yıldır Londra'da siyasi göçmen olarak yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmış bulunan Gün Zileli'ye ait.

 

‘‘Aydınlıkçı’’ bir solcunun, otobiyografisi olma özelliğini taşıyan ve 1954-1972 dönemindeki Türk soluna ışık tutan kitabın yazarı Zileli, 1993 yılından beri anarşizmi benimsemiş.

 

Eleştriciler Zileli'nin kitabını "sansürsüz ve övünmesiz bir dürüstlükle kimseyi, hatta kendisini bile kayırmadan" yazmış olduğunu belirtmişler. Geçmişi ve düşünceleri ne olursa olsun, demek ki hem kendine, hem de başkalarına karşı dürüst bir insan. İkinci kitabı merakla beklenen ve bu cildinde Türk solundaki 1972 sonrası gelişmeleri yazacağı belirtilen Zileli, ilk cildin takdiminde şöyle demiş:

 

"1960 yılından itibaren solla iç içe yaşadım. Erdemli insanların, isimsiz kahramanların, devrime, yaşamlarını kendileri için hiç bir şey istemeden adadıklarını gördüğüm kadar, korkunç kariyer ve iktidar kavgalarına da tanık oldum.

 

Liderlerin örgüt içi iktidar savaşları, devrimci hareketleri paramparça etti, can yoldaşı yüzlerce militanı yapay olarak birbirinden koparttı ve birbirinin can düşmanı haline getirdi.

 

Ne yazık ki '68 nostaljisinin küllerini eşelediğimiz zaman, karşılaşacağımız acı gerçek budur. Bu yüzden, belli bir aşamada lider roller oynadığım sol hareketle iç içe geçmiş yaşam öykümün başlığı olarak, hepimizi irkilten "yarılma" sözcüğünü kullanmayı tercih ettim."

 

Kitapta Gün Zileli'nin eylemde, hapishanede, partide, dernekte yoldaşı olan günümüzün ünlü isimleri de yer alıyor. İşte kitaptan bazı alıntılar:

 

"Adım Tam Demokrat Atilla Sarp - Sıra eski Dev-Genç başkanlarından Atilla Sarp'a gelmişti. Atilla Sarp, büyük bir ciddiyetle gidip mahkeme heyetinin karşısına dikildi. Duruşma yargıcı: Adınız...  Atilla Sarp: Tam Demokrat...  Duruşma yargıcı: Adınızı sordum efendim...  Atilla Sarp: Ben de söylüyorum işte. Adım Tam Demokrat Atilla Sarp.  Duruşma Yargıcı: Nasıl yani? Gerçekten Tam Demokrat Atilla Sarp mı?  Atilla Sarp: Evet efendim. Aynen öyle. Duruşma yargıcı: Allah, Allah. İlk kez böyle bir ad duyuyorum. (Zabıt katibine dönerek) Yaz, adı Tam Demokrat Atilla, soyadı Sarp. (Atilla'ya dönerek) Peki kim koymuş bu adı size?  Atilla Sarp: Babam efendim. Atilla Sarp'ın babası, 1950'li yıllardaki ‘‘Terziler Tevkifatı’’ diye bilinen tevkifatta tutuklanmış ve hapis yatmış, mesleği terzilik olan eski bir komünistti. Atilla, tam İkinci Dünya Savaşı bitiminde doğduğundan babası, komünistlerin demokrasi aşkıyla oğlunun adının başına gerçekten de ‘‘Tam Demokrat’’ adını ekleyip nüfusuna geçirtmişti.

 

Nuri gözünü burjuvalıktan kaybetti - SBF'den gelen gençler daha şehir, hatta burjuva kökenliydiler. Konuşmalarından, entelektüel tavırlarından bunu kolayca algılamak mümkündü. Örneğin bu tür şehir kökenli bir gencin konuşkanlığı ve ‘‘malumatfuruş’’luğu dikkatimi çekmişti. Bir gözü hep sabit bir noktaya bakan bu gencin adı, Nuri Çolakoğlu'ydu. Sabit bakan gözünün Robert Kolej'deki bir beyzbol oyunu sırasında, beyzbol sopasının çarpması sonucunda çıktığını ve takma olduğunu, daha sonraki yıllarda öğrenecektim.

 

Can Yücel zülfünü niye aşağı indirmiş? - 1965 seçimleri gelip kapıya dayanmıştı. Samanpazarı mitinginde Çetin Altan, Mehmet Ali Aybar gibi ağır toplarımız henüz sahneye çıkmamıştı ama Can Yücel gibi yetenekli konuşmacılarımız vardı. Can Yücel, siyah direnişçilerin ‘‘We shall overcome’’ adlı ünlü şarkısını Türkçe sözlerle kürsüden söyledi. Ne var ki Can Yücel'in keçi sakalı, köylü kökenli emekçilerce tuhaf karşılanmıştı. Yaşlı bir köylü bana eğilip Can Yücel'in keçi sakalını göstermiş ve ‘‘Neden zülüfünü aşağı indirmiş?’’ diye sormuştu.

 

Erdal Gökyüzü Demirel'in koruması oldu - Saldırının hedefini, en güvendiğimiz grup arkadaşlarımızdan bile saklamışken polis nasıl olmuştu da bu eylemi öğrenebilmişti? Tabii o zaman henüz sekiz grup başkanından biri olan, bizim meşhur ‘‘anti-Dühringci’’ teorisyenimiz ve komünist marşlar repertuarının ustası Erdal Gökyüzü'nün bir sivil polis olduğunu bilmiyorduk. Erdal Gökyüzü, bu olaydan kısa süre sonra açığa çıkınca ortalıktan kayboldu. Daha sonraki yıllarda, Başbakan Süleyman Demirel'in koruma polisi, Komiser Erdal Gökyüzü olarak arz-ı endam etti.

 

Kafaoğlu'nun karısı TİP'li berberle kaçtı - Hem kadından gözümü alamıyor hem de parti içinde çapkınca bir davranışın kınanacağı korkusuyla gözlerimi ondan kaçırıyordum. Kısa bur süre sonra bu kadının partinin teorisyenlerinden Aslan Başer Kafaoğlu'nun karısı olduğunu öğrendim. Kısa boylu şişman bir adam olan ve ceketinin cebine doldurduğu makarna tanelerini iki de bir ağzına atan Kafaoğlu'nun bu kadar güzel bir kadınla evli olmasını hayretle karşımıştım. Daha sonraki günlerde bu kadının TİP üyesi bir berberle kaçtığını öğrendim.

 

Muhittin kitap hırsızlığında uzmandı - Köy çalışmalarına yollanan ekiplerin yol paralarını kısmen derginin gelirlerinden karşılıyorduk. Ama bu fon oldukça yetersizdi. (...) Diğer bir yöntem kitap hırsızlığıydı. Bu işin uzmanı Muhittin Sirer'le bendim. Esas çalışma alanımız Kızılay'daki Koca Beyoğlu Pasajı'nın altında bulunan ikinci el kitapçılardı. Muhittinle beraber buradaki dükkanlara elimizde bir valizle giriyorduk. Ben dükkan sahibini lafa tutarken Muhittin, dükkanın önünde sergilenen kitapları valize dolduruyordu.

 

Metin Göktürk polislikle suçlandı - Metin Göktürk'e yapılan bu ‘‘polis’’ iftirasının daha sonraki yıllarda da devam ettiğini, ama Metin Göktürk'ün bu iftiranın üzerine gitme yürekliliğini gösterip birçok benzeri örneğin tersine kendini aklama becerisini gösterdiğini belirtmeliyim. Türk solu, eski tüfeklerden tevarüs ettiği kötü bir özelliğe sahipti. Ajanlıkla ilgisi olmayan çok sayıda insana boş yere polis damgası vurup devrimci hayatlarını karartmak.

 

Beş kişi Kızılay parkında illegal parti kurdu - O toplantıyı birlikte terk eden, benim de içinde bulunduğum gruptaki isimleri çok net hatırlıyorum: Doğu Perinçek, Ömer Özerturgut, Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar. Bu beş kişi, gecenin o saatinde yürüye yürüye Kızılay Parkı'na geldi. Doğu, Mihri Belli'nin tutumundan dolayı büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. Deniz Gezmiş ve İstanbul kesiminden de istediği desteği bulamamıştı. Doğu, ‘‘Devrimci parti’’ fikrine, toplantıdakinden daha büyük bir vurgu yaptı. Evet, kastettiği ‘‘öncü çekirdek’’ti. Böylece 21 Mayıs 1969 tarihinde, geceyarısına yakın bir saatte, Ankara'nın Kızılay Parkı'nda bu beş kişi, gelecekte Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) adını alacak olan PDA hareketinin illegal çekirdeğinin kurulmasına karar vermiş oluyordu.

 

Kalabalıklar halinde geneleve - Beklentilerin aksine miting sakin geçti. Açılış konuşmasını FKF Başkanı Yusuf Küpeli yaptı. İzmir'de Ankara'ya dönmeden önce ilginç bir gün yaşadık. İzmir FKF sekreterliğine yerleştikten sonra aramızdaki birkaç kız arkadaşı orada bırakarak büyük bir kalabalık halinde İzmir Genelevi'ni ziyaret ettik. İzmir Genelevi'nde çok güzel kadınlar olduğu söyleniyordu. Buraya kadar gelmişken bu güzel kadınları görmeden dönmek olmazdı. O zamanlar, sonradan oluşacak ahlaki refleksler yoktu sol saflarda. Bu yüzden bir genelevi topluca ziyaret etmekte hiçbir acayiplik görmemiştik. Hatta aramızda en kabadayılarımız ve kesesine güvenenlerimiz kadınlarla yukarı katlara bile çıktılar. 

 

Şahin'le Ömer turist gibi - Söke çalışmasına (...) daha çok köy kökenli arkadaşlardan oluşan köy ekibi üyelerinin yanı sıra Atıl Ant, Şahin Alpay ve Ömer Madra gibi arkadaşlar da katılmışlardı. (...) Özellikle Şahin ve Ömer, köy çalışmasından çok turistik bir gezi havasındaydılar. Örneğin böyle bir yere gelirken kentsel alışkanlıkları bir kenara bırakmayıp yanlarında tuvalet kağıdı getirmişler."

 

*****

 

Gazeteci, yayıncı, yönetici, işadamı, patron, sabık TUSİAD üyesi, Türkiye'nin Bilderberg temsilcisi, Mehmet Nuri Çolakoğlu -  Yukarıda resmi bulunanlar arasındaki en meşhurlardan biri şüphesiz Nuri Çolakoğlu. 

 

Ferit İlsever gizli örgütün "İstanbul sorumlusu" iken o da örgütün "Ankara sorumluluğunu" yürütüyordu.

 

Ancak o İlsever gibi başladığı yerde kalmadı. Her ne kadar yakın tarihte yaptığı bir söyleşide "35 yıldır aynıyım, o günkü düşüncelerimle bugünküler arasında temel bir fark yok" diyorsa da bunun doğru olmadığı muhakkak.

 

Eğer Çolakoğlu kendini hala solcu görüyorsa Allah herkese böyle solculuk nasip etsin.

 

İzmir'de 1943 yılında Hasan ve Emine'nin  ilk çocukları olarak dünyaya gelen Mehmet Nuri Çolakoğlu'nun, Sabri (1947, işadamı) ve Kemal (1950, Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Başkanı) adında iki kardeşi var. Nuri Çolakoğlu, ilkokulu İzmir'de okuduktan sonra 1954'de İstanbul Robert Kolej'e girmiş. Gazeteciliğe burada başlayan M.N.Çolakoğlu okulun lise gazetesini çıkartmış.

 

Çolakoğlu, 1962'de koleji bitirip Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Dış Münasebetler (Uluslararası İlişkiler) Bölümü'ne girer. Siyasal Bilgiler'i bitirdiği halde Dışişleri Bakanlığı sınavına girmez.

 

Üniversitede sırasında aktif birisidir. İyi bir tiyatrocudur, Fikir Kulübü, Öğrenci Derneği gibi yerlerde görev alır. 1967'de Mülkiye'den mezun olur.

 

Mezun olmadan önce, 1966'da, sınavı kazanıp yeni kurulan TRT'ye metin yazarı olarak girer. Bu arada doktoraya kayıt olur. Mümtaz Soysal Hoca ile birlikte Türkiye'de toprak meselesi üzerine bir çalışma yapar.

 

Babası onu İzmir'deki fabrikalarında çalışmaya çağırır. Babasının yanında bir yıl bulunduktan sonra TRT Haber Merkezi'nde Muammer Yaşar Bostancı ve Doğan Kasaroğlu ile birlikte çalışır.

 

1970'te de TRT Dış Haberler Bölümü'ne geçer. Bu arada Ankara Üniversitesi SBF Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo TV Kürsüsü asistanı olur.

 

Doğu Perinçek'in önderliğindeki Mao'cu Aydınlık gazetesinde de çalışan ve illegal Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin (TİİKP) Ankara sorumlusu olan Çolakoğlu, 12 Mart darbesi ile aranmaya başlanır.

 

Yakalanan Nuri Çolakoğlu 20 yıla mahkum edilip iki yıl içeride kalır ve 1974 affı ile çıkar. Ardından ANKA Ajansı'na girer. Hayatı hep bir şeyler kurmakla geçen Çolakoğlu burada Dış Haberler Servisi'ni kurar ve şefliğini yapar.

 

Çok yardımını gördüğü Altan Öymen'le birlikte çalışan Çolakoğlu 1977'de Aydınlık gazetesinin Ankara Büro Şefi olur.

 

1978'de Aydınlık Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ataberk'le birlikte 1,5 ay süren Çin, Kamboçya, Pakistan ve İran gezisini gerçekleştirir. Kamboçya'da Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve Demokratik Kamboçya Başbakanı Pol Pot'la görüşür.

 

Nuri Çolakoğlu, 1980'lerde Deutsche Presse Agentur, Sveriges Radio AB ve Westdeutscher Rund-Funk Ankara muhabirliği gibi birkaç yabancı basın kuruluşuna da çalışmaktadır.

 

12 Eylül 1980 harekatı sonrası tekrar aranmaya başlayan Çolakoğlu yurt dışına çıkarak İngiltere'ye gider. BBC'de çalışmaya başlar. Londra'da iken part—time olarak Hürriyet Gazetesine de çalışan Çolakoğlu, aynı anda Londra Temsilciliği boşalan Milliyet'e, Sami Kohen'in teklifi ile Londra Büro Şefi olur. Bu görevi 1987'ye kadar sürer. 1987'de Türkiye'ye döner.

 

Türkiye'ye döndüğünde 2000'e Doğru Dergisini çıkartan Perinçek birlikte çalışmayı teklif eder. Çolakoğlu teklifi kabul etmez. Artık yolları ayrılmıştır. Çolakoğlu "Artık aynı düşünceler içinde değiliz. İnsanın sürekli evrildiği, değiştiği bir dünyadayız." der. O artık 30-35 yıl öncesinin tutucu fikirlerini geride bırakmıştır.

 

Milliyet'ten sonra Cem Duna'nın yönetimindeki TRT'de 1989'a kadar iki yıl "Genel Müdür Danışmanlığı" yapan Çolakoğlu, daha sonra Nezih Demirkent'le birlikte Asil Nadir'e, bir televizyon şirketi kurar.

 

Bilahare Nadir'in Almanya'da kurulu olan televizyonunun sorumluluğunu üstlenen Çolakoğlu, Nadir iflas edince, eşi Ayşe Hanım'ın başında bulunduğu "İntermedia" adlı kendi yayınevini kurar.

 

Takip eden yıllarda Çolakoğlu'nun ismi kurduğu birçok televizyon kanalı ile anılır.

 

Erol Aksoy'un Show TV ve Cine5'i'ni kuran odur. Ardından Cavit Çağlar adına kurduğu ve daha sonra Ayhan Şahenk'e geçen NTV'de de onun emeği vardır.

 

Televizyon Yayıncıları Derneği, Eğitim Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu, Türk-Amerikan İş Konseyi Yürütme Kurulu, İstanbul Rotary Kulübü, 1907 Fenerbahçe Derneği gibi 15'in üzerinde kurum ve kuruluşa üyeliği bulunduğu söylenen Mehmet Nuri Çolakoğlu, yakın tarihte CNN Türk'ün başına geçince, üyesi olduğu TÜSİAD yönetim kurulundan  istifa etmiştir. Çolakoğlu 2000 yılında yapılan Bilderberg Toplantısı'na da Türkiye'den davet edilen iki kişiden biridir.

 

Ayşe (Akmen) ile evli olan Nuri Çolakoğlu'nun ilk eşi Sezi'den, Hasan (1971), ve ikinci eşi Merih'ten, Fatma (1980) isminde iki çocuğu var.

 

Gözünden problemi olduğu için askerlik yapmayan Nuri Çolakoğlu, 1776 Şumnu Savaşı'nda top mermisi kolunu kopardığı için çolak kalan ve bundan dolayı "Çolakoğlu Bayraktar" lakabı ile anılan bir dedenin torunudur.

 

Dedesinin kardeşi Rüştü Çolakoğlu, 1. Meclis'te Milletvekilliği yapmış. Ayrıca, ANAP milletvekili Melike Hasefe ile CHP'den Hasan Erdoğan da (1957—65) Çolakoğlu'nun ailesinden.

 

Raif Dinçkök'ün kızkardeşi ile evli olup Çolakoğlu Metalürji'nin kurucusu olan Mehmet Rüştü Çolakoğlu, Nuri Çolakoğlu'nun babası Hasan Bey'in aynı anneden kardeşi, yani M. Nuri Çolakoğlu'nun amcası. 

 

Rüştü Bey'in oğlunun adı da "Nuri Çolakoğlu". Rüştü Bey aynı zamanda Akın Tekstil'in sahiplerinden ünlü tekstilci Haydar Akın'la da dünür.

 

Mehmet Nuri Çolakoğlu, eveliyatı ve yurt dışı ilişkileri ile istihbarat dünyasında soru işaretleri olan bir kişi.

 

Ama yiğidin hakkını teslim etmek lazım. O kendini yenileyen, yaşadığı topluma yararlı işler yapan, akıllı ve becerikli bir insan.

 

NOT: Hürriyet yöneticisi Ertuğrul Özkök, "Tüsiad yönetiminde ilk medya mensubu" başlıklı yazısında; "Nuri Çolakoğlu sadece, ‘yönetime giren ilk medya mensubu olma’ özelliği taşımıyor. Aynı zamanda yönetime giren ilk ‘eski Maocu’ oluyor. Ya da ilk ‘eski Marksist, Leninist ve de Maoist devrimci’. Dün bunu öğrenince, Maoculuk yıllarına ait bir fotoğrafını istemek için kendisini aradım. Maocu yıllarına ait hiç fotoğrafı yokmuş. 12 Mart'tan sonra aranırken polisin elinde bile fotoğrafı yokmuş." demiş. Biz yukarıdaki örgüt fotoğrafını hem Sayın Özkök'e hem de Sayın Çolakoğlu'na hediye ediyoruz.

 

Diğerleri

 

Gizli örgüt şemasında ismi bulunanlardan Bora Gözen, Lübnan'da Filistin Eğitim Kampında hayatını kaybetmiş, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanlığı da yapan Yayıncı Atıl Ant, Afa Yayıncılığın sahibi, "Sandık Cinayeti'nin failleri arasında olan ve 27 Ocak 1982 tarihinde yakalanan Yazar Garbis Altınoğlu halen Almanya'da. Çeşitli panellere katılarak "Ezilmiş halklar, sosyalizm, devrim" edebiyatına devam ediyor.

 

 

Örgütün Lideri

 

DOĞU PERİNÇEK - TUTUKLANIP CEZAEVİNE GÖTÜRÜLÜRKENYanda resmi bulunan ve PKK'ya yardım nedeniyle cezaevine giderken geçirdiği şok sebebiyle düşmesin diye kollarına girilen kişi, "gizli örgütün lideri" Doğu Perinçek.

 

Onu tanımayan yok.

 

O bazen herkesi güldüren bir orta oyuncusu, bazen iş adamlarına saldırıp ceplerine el atan bir tecavüzcü, bazen de bir taş atıp, hem akıllı geçinenlerin kafasını, hem de Türkiye'yi karıştıran bir deli. 

 

Artık kendini üniformasız asker saydığından aranmıyor ama hem gizli, hem de örgütsel faaliyetlerine devam ediyor. 

 

Onların dilinde, "davadan dönene", yani terörü bırakıp insan gibi yaşama yolunu seçenlere, veya bir davadan diğer davaya gidene "dönek" diyorlar.

 

"Komünizm, Maoizm, Apoizm ve Ajanizm" gibi çeşitli ideolojileri deneyerek sonunda "Kemalizm" ve "Militarizm"de karar kılan Perinçek, o kadar çok dönüş yapmış ki ona artık "dönek" bile diyemiyorlar. O litaratürde yeni bir deyimin doğmasına sebep olmuş: "Pervane".

 

Onun kolonlanıp birkaç kopyasının daha yapılmasının insanlık için nasıl bir felaket yaratacağını düşünebiliyor musunuz...?

 

İşin mizah kısmı bir yana. İlginç bir konuşmayı nakledelim.

 

Perinçek'in gözaltına alınması ile ilgili yukarıdaki resim çekildiği günlerde, gazeteci Melih Aşık, Perinçek'in başyaveri Hasan Yalçın'a, gözaltına alınma nedenini soruyor;

 

"İşçi Partisi, bir süredir Ordu'yla aynı çizgide görünüyor. Bu tezgahta bunun rolü var mı?"

 

Hasan Yalçın cevap veriyor:

 

"Devlet ikiye bölünmüş durumda... Bir tarafta CIA ve içerideki işbirlikçileri, öte yanda Ordu, İşçi Partisi ve öteki ulusalcı güçler. Birinci grup Ordu'yla çatışmayı göze alamadığı için bizim üzerimizden güç gösterisi yapıyor."

 

Vay canına, bir İngiliz'in ikametgahında karargah kuran gizli örgütün temsilcisine  göre, "Ordu, İşçi Partisi ve (her kimse) öteki ulusalcı güçler" el ele vermiş ülkemizi CIA ve işbirlikçilere karşı koruyor...!

 

Gülmeli mi, ağlamalı mı bilmiyorum?

 

Neyse ki, yakın tarihte kulağımıza gelen haberlere göre, Doğu Perinçek ve ekibi ile ilişkiler nedeniyle ağır tenkitlere maruz kalan TSK'nın üst yönetimi, konuyu incelemeye almış. Bu nedenle grubun bazı gelirleri de kesilmiş.

 

Biz daha önce de belirtmiştik, sivil asker birçok güvenlik görevlisinin kanına elleri bulaşan Perinçek ve Aydınlıkçıların, kendilerini Türk ordusu ile bütünleştirmeleri utanılacak bir husus, bundan daha büyük ayıp olamaz diye...

 

Sayın Genelkurmay Başkanı ve TSK'nın üst kademesinin bu konuda kendine yakışanı yapacağına inanıyoruz.

 

Eli kana bulaşmış PKK dostu "gizli örgütler" TSK'nın dostu olamaz, olmamalı...

 

 

 

 

2 Şubat 2002 Sayı: 759

Aydınlık/TANER AKÇAM-1

Türkiye düşmanlığı profesörü

Yaşadığı hayat insanı yapar ve insan kendine bir hayat seçer. Sadece siyasal akımların kendi mensuplarına bir kişilik kazandırdığı, onların gelişimini ve geleceğini etkilediği anlamında değil. Siyasal akımla şu veya bu ölçüde ilişki kurmuş, bu akım içinde örgütlenmiş bütün insanların ortak özellikleri bulunabilir. Akımların ve liderlerinin yaşam çizgileri arasındaki örtüşme ise, bunun çok ötesinde çarpıcıdır. Hatta liderlerinin kişilik değişimlerini ele alarak siyasal akımı inceleyebileceğimiz gibi, siyasal akımın özelliklerinden yola çıkarak da liderleri tahlil edebiliriz. Nitekim, Dev-Yol’dan ÖDP’ye uzanan tarih içinde oluşturulacak bir Taner Akçam portresini, “Dev-Yol, Taner Akçam’dır; Taner Akçam, Dev-Yol’dur” özdeşliğiyle özetlemek mümkündür.
SABIRSIZLIK SEBEBİYLE
Sene 1975, yedi-sekiz genç insan, Ankara’da Kızılay’ın bir arka sokağındaki duvarları bomboş bir dairede, bir portatif masanın etrafında toplanmışlardır; çıkartmaya karar verdikleri “Devrimci Gençlik” dergisinin yazı işleri müdürünü belirleyeceklerdir. Görev, geleceğini tehlikeye atmayı, en azından hapisliği göze almayı gerektirdiği için herkes birbirinin gözünün içine bakmaktadır. İşte o anda, “Ben olurum” demiş Taner Akçam, çünkü “beklemekten nefret eder”miş.
Böyle anlatıyor Taner Akçam, sonra ekliyor: “Bu cümle tüm hayatımı değiştirdi”. Üniversitede hem asistandır, hem master yapmaktadır ve daha önemlisi “Amerika veya İngiltere’de doktora yapma planları” vardır. (Taner Akçam’ın 1993’te “Hayatımdan bir kesit” diye yazdığı ve “Arama.com” sitesinde de yer alan yaşamöyküsünü, Can Dündar, dokuz yıl sonra yeniymiş süsü vererek, üstelik, “Sol Geçmişiyle hesaplaşıyor” başlığı altında dizi olarak yayımladı. Milliyet, 9-12 Ocak 2002).
DÜZENİN ACİL İHTİYACI OLARAK DEV-YOL
“Ben olurum dedim, çünkü beklemekten nefret ederim”.
İşte bu kadar. Hiçbir siyasal amaç veya hesapla değil, adeta sebepsiz olarak. O meşhur “Devrimci Gençlik” dergisinin yazı işleri müdürü sadece beklemeye karşı duyulan nefret ölçüsüyle belirleniyor. Devrimci-Yol hareketinin oluşumuna ve siyasal çizgisine o kadar uygun ki!
12 Mart 1971 askeri darbesinden çıkış süreci, 1973 genel seçimleri, Ecevit’in iktidara gelişi, 1974 affı, hapisten çıkan devrimcilerin örgütlenme çabaları; işçi, köylü ve özellikle gençlik kitlelerinde devrime yöneliş. Düzenin, zaten hazır olan ülkücülerle çatıştıracağı, böylece devrimci canlanışı düzen içinde tutup söndürmeye hizmet edecek, sol görünümlü bir siyasal harekete acilen ihtiyacı var. Rejim adeta durmuş soruyor, “Kim benim silahşorum olacak?”. Beklemekten nefret edenler, “Biz oluruz” diyorlar ve Dev-Yol hareketi yola çıkıyor.
HAVUZLAMA
İdeolojik belkemiğinden, teorik temelden, siyasal program ve çizgiden, tabii her türlü örgütlenmeden tamamen yoksun, gevşek bir topluluk. Herhangi bir devrimci eğitimi veya disiplini yok. Dolayısıyla bilinci yeni uyanmış insanların kolayca ulaşabilecekleri, kendilerini üye sayıp “ben oldum” duygusu edinebilecekleri bir havuz; daha ileri gitmelerini önleyecek bir duvar. “Biz aslında öyle tahmin edildiği gibi bir örgüt değildik. Ne Merkez Komite vb. organlarımız vardı, ne de üyelik prensibimiz... her isteyenin katılabildiği bir harekettik biz...” Taner Akçam’ın bu sözlerini diğer bütün Dev-Yol yöneticileri, hem Sıkıyönetim mahkemelerinde savunma olarak, hem de “muhasebe” adı altında defalarca tekrarladılar.
Kendiliğinden harekete, hareketin kendisi kumanda etmez. Daima güçlü olanlar yönetir onu. 12 Eylül gelip çattığında Dev-Yol yöneticileri, aslında hiçbir gücü yönetmediklerini, yönetir gibi yapmaya mahkûm edilmiş olduklarını gördüler ve bu durumdan ceza tehdidine karşı bir savunma üretmeye çalıştılar. Sorumluluğu “darbeyi desteklediğini” söyleyerek halkın üstüne yıktılar. Taner Akçam’ın dediği gibi, “12 Eylül’ü anlamamışlardı”. Daha önemlisi darbenin planlı ve adım adım gelişinde uğursuz bir rol oynamış olmanın ezikliği içindeydiler.
DÖNÜŞ EKİBİNİN ALMANYA TEMSİLCİSİ
Düzenin işine yaradığı ve izin verdiği ölçüde atıp tutmalar şeklinde sürdürülen faaliyet, zor koşullarda ar belası devrimciliğine, sonra teslimiyete dönüşecektir.
“Tek yol devrim” sloganındaki iddia ile örgütsel gerçeklik arasındaki akıl almaz çelişmenin kişisel yaşamlar düzlemindeki karşılığı nedir peki? Dev-Yol’un dönüşüm süreci, aynen Taner Akçam’ın dönme sürecidir. Mamak Askeri Cezaevi’nden başlatılan yıkım ve dağıtma operasyonunu, Taner Akçam Almanya’da sürdürecektir. Yargılanan liderlerin içerden gönderdikleri, “Sakın örgütlenmeyin bizi astıracaksınız” talimatları, yurt dışından, Taner Akçam’ın, “yaptığımız her şey yanlıştı ve demokrasiye aykırıydı” özeleştirileriyle desteklendi.
PAPAZIN AVUÇLARINDA
Tıpkı bir akım olarak Dev-Yol’un yaşamında olduğu gibi, Akçam’ın yaşamında da 1975’te açılan parantez artık kapanıyor, girilen viraj dönülüyordu. Onu, 1975’te İngiltere veya Amerika’da doktora yapma planları yaparken görmüştük. Şimdi bu olanağı kendisine bir başka emperyalist devlet, Almanya tanıyacaktır.
Balzac’ın taşralı şairi Lucien Rebempre’yi, kaderini değiştirecek Papaz Vautrain’le bir rastlantı buluşturur; Taner Akçam ise kendini dönüştürsün diye ellerine bırakacağı adamı araştırıp bulacaktır: Büyük işadamı J.P.Reemtsmee. Reemtsmee’nin Hamburg Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından korumaya alınır ve Vakıf’ın aynı isimli Enstitüsü’nde uzman istihbaratçıların yol göstericiliği altında Türkiye düşmanlığı doktorası yapar. 1975’te belirlediği amaçlara ulaşmak bakımından Akçam’ın artık fazlası bile var. Can Dündar, aradığında onu, Amerika’da buluyor. Michigan Üniversitesi, sosyoloji bölümünde misafir profesör olarak çalışıyormuş.
YÜKÜNÜ BOŞALTAN BİLİNÇ
Dev-Yol işte o tarih içinde dönüştü, ÖDP oldu; gene “Parti olmayan parti”. Taner Akçam, ihanet profesörlüğü mertebesine ulaştı. Ve ÖDP’nin sesiyle Taner Akçam sesi gene aynı, söyledikleri de. Akçam’ın Sol’la hesaplaşmasını, “Sol Geçmişiyle Hesaplaşıyor” başlığıyla yayımlayan Can Dündar, dizinin son bölümünün üstüne siyah içine dişi harflerle kocaman, “Sol yüzünü batıya çevirmeli” yazmıştı.
Tarih bilgisi ve devrim iradesiyle olgunlaştırılmamış bilinç, bir yük gibi taşıdığı solculuğu, götürüp emperyalist devletlerin dizleri dibine bırakıvermiştir.
Taner Akçam’a devam edeceğiz.

10 Şubat 2002 Sayı: 760

TANER AKÇAM-2
Aygıtın yarattığı adam

Taner Akçam, düşüşünü şöyle anlatıyor: “Yoğun üniversite ziyaretlerim sırasında Sosyoloji bölümünde ders veren İranlı Sosyolog Hadi Ressesade ile tanıştım... Hadi sonra Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. İran’da işkence tarihi üzerine bir araştırma yapıyordu. Bana, ‘Gel sen de burda Türkiye üzerine bir şey yapmak üzere başvur’ dedi. Yavuz’un ölümünden birkaç ay sonraydı (1987 sonu veya 1988 başı). Enstitü Yöneticisi J.P.Reemtsma ile birkaç kez görüştüm, sunduğum projeyi kabul etti. Artık hayatımın akışı bütünüyle değişiyordu. Enstitü’de Türkiye ve şiddet ekseninde araştırma yapmaya başladım. Çalışmam genel bir projenin parçası idi. Makro düzeyde şiddetin niçin sosyolojinin ana temalarından birisi olması gerektiği ve bunun niçin bugüne kadar yapılmamış olduğunu göstermeye yönelik yapılan teorik çalışmalara alan çalışması yaparak katkıda bulunacaktım.” (Taner Akçam’ın kendi yazdığı ve Arama.com sitesinde “Hayatımdan Bir Kesit” başlığıyla yer alan yaşamöyküsü).
DÜŞÜŞ
İnsan, hayatını gizleyemez. Özellikle kader çizgisinin kırılma anları, bilincinde zonklar durur. Konuşma ve yazı ise yaşamın aynasıdır. Kim olursa olsun, ister bir edebiyatçı, ister bir politikacı, isterse istihbarat örgütünün gizli bir memuru, kendisi hakkında konuşup yazdığında, gizlemek için özellikle uğraşsa bile, kişiliğinin sır dolu bölgelerine götüren bir yolu mutlaka açar. Nitekim paragrafın girişindeki “düşüş” sözcüğünü bu portreye davet eden, bizzat Taner Akçam’ın kendi anlattıklarıdır. Hem kişilik olarak düşüşü anlamında, hem de Alman psikolojik savaş aygıtının eline düşüşünü anlatmak üzere.
Olayların, Taner Akçam tarafından anlatıldığı gibi geçmiş olduğunu kabul etmek zorunda değiliz, elbette. Zaten başka anlatımlar da var. Örneğin Ersen Bayhan, birkaç ay gibi kısa bir süre içinde “siyasi mülteci” kabul edilmesini de dikkate alarak, Taner Akçam’ın Alman dış istihbarat servisi tarafından, daha 1977 yılında Münih Cezaevi hücrelerinde devşirildiği kanısındadır. Ancak ne zaman düştü sorusunu bir yana bırakırsak, Taner Akçam da olup biteni bütün açıklığıyla itiraf ediyor.
PSİKOLOJİK SAVAŞ OKULUNA MÜRACAAT
“Enstitü Yöneticisi J.P.Reemtsma, sunduğum projeyi kabul etti”. Bu ifadeye göre, “Türkiye ve şiddet ekseninde araştırma yapmaya” karar veren Taner Akçam’ın kendisidir. İyiliksever J.P.Reemtsma ise, zaten morali bozuk olan bu zavallı Türk çocuğunun projesini anında kabul edecektir. Belki ayrıca “Sen ağlama ben ağlayım” türküsünü de söylemiştir. Bu çocukça anlatımın on saniyelik bile ömrü olamazdı zaten. Kimin kime neyi kabul ettirdiğini çok değil, bir cümle sonra gene Taner Akçam’dan öğreniyoruz: “Çalışmam genel bir projenin parçası idi... yapılan teorik çalışmalara alan çalışması yaparak katkıda bulunacaktım.”. Alman devletinin projesi hazır, yapılacaklar belli. Taner Akçam o projenin işçisi oluyor. “Artık hayatının akışı bütünüyle değişiyordu”. Bambaşka bir dünyaya adım attığının farkındadır.
Taner Akçam’ın Reemtsma’ya götürülüşü bile o alemin yöntemlerine o kadar uygun ki! Taner Akçam’ı İranlı Hadi Ressesade götürüyor Enstitü’ye. Kendisi, aynen Taner Akçam’a verilecek işi yapmakta, “İran’da işkence tarihi üzerine” çalışmaktadır; “Gel sen de burda Türkiye üzerine bir şey yap” diyor. Oralarda usul budur, ajan, ajanı bulup getirir. Devşirme üzerinden yenileri devşirilir.
BOŞ VE BOŞLUKTA
Usta terzinin iyi kumaşı bir dokunuşta anladığı gibi, usta istihbarat örgütü de olacak oğlanı bir bakışta tanır. Taner Akçam’ın başvurusu Alman Aygıtı’nın şeflerini çok sevindirmiş olmalı, “tam istediğimiz gibi” demişlerdir mutlaka. Çünkü adam birincisi, Türk; ikincisi, solculuktan geliyor; üçüncüsü, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini bitirmiş, yani kumaş her bakımdan iyi.
Daha önemlisi çevresinden, davasından, vatanından kopmuştur; boştur ve boşluktadır. Her şekli almaya, istenen her hizmeti vermeye hazır. Kontrgerilla örgütlerinin, yetiştirip kullanmak için anasız babasız çocukları özellikle tercih ettiği televizyon dizilerine bile konu olmuştur. Çünkü böyleleri sıkı bağlanır, itaatte kusur etmez, aygıtı babasının yerine koyar.
Artık iş Tessa Hoffmann’lara, Uda Steinbach’lara kalmıştır. Yani Alman istihbaratının usta uzmanlarına. Kendilerini Oral Çalışlar bahsinden biliyoruz. Aydınlık da, 31 Aralık 2000 tarihli sayısının kapağında, Taner Akçam ve Oral Çalışlar’ı “Tessa Hoffmann’ın ikilisi” diye tanıtmıştı. İşte Taner Akçam kumaşını onlar kesip biçecek, hamuru onlar yoğurup şekillendireceklerdir.
İHANETE TAYİN
Almanlar daha sonra, Taner Akçam’ı, uluslararası psikolojik savaş piyasasına, “Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak niteleyen ilk Türk” diye sundular. Şimdi adının geçtiği her yerde, sadece Almanlar değil, bütün Batılı emperyalist çevreler, aynı cümleyi bir reklam sloganı olarak durmadan tekrarlıyorlar.
Ancak bu tanımlamanın, Taner Akçam kitaplarını yazdıktan ve meşhur olduktan sonra yapıldığını düşünmek, gene çocukça bir yanılgı olurdu. Aygıtın, hatta henüz Taner Akçam ortalıkta yokken oluşturduğu projenin adıdır bu. Kapitalizm adama göre iş üretmez, işe göre adam yöntemiyle çalışır. Önce ihanet vardı, sonra adam ihaneti üstlendi.
Alman psikolojik savaş aygıtının, Türkiye ve Ortadoğu politikasında kullanmak üzere, “Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak niteleyen” Türklere ihtiyacı vardır. Şöyle veya böyle bu adam mutlaka yaratılacaktır. Taner Akçam sadece araştırma yapacağı konuları değil, içine sokulacağı kalıbı da Alman devletinin dosyalarında hazır bulmuştur. l
Haftaya Taner Akçam’a devam edeceğiz.

 

 

-------

Uyusturucudan Susurluk'a dizisinde, TBMM Susurluk Komisyonu'nun bu günkü misafiri "Fabrikatör", yani yalan haber üreticisi Dogu Perinçek.

 

Her zamanki edepsizligi ile ilk önce Komisyon üyeleri ile takisarak ise basliyor.

 

Yine ilk hedefleri arasinda Sehit MIT Müstesar Yardimcisi Hiram Abas ve Mehmet Eymür var. Adresini, resmini, telefonunu yayinlayarak sehit edilmesine neden oldugu Hiram Bey'in ölüsünden, bile korkuyor.

 

Asagida, Perinçek'in anlattiklari içinde hiç mi dogru yok. Tabii ki var. Zaten onun bütün taktigi, dogrulardan fabrikasyon yaratmak.

 

Ancak kesinlikle ifade ederiz ki Hiram Abas ve Mehmet Eymür'le ilgili iddialarinda en ufak bir dogruluk payi yoktur. Onun delil var, ispat edildi gibi laflarina bakmayin. Olmayan bir seyi nasil delillendirecek ki? Ama Perinçek bu, bir önceki lafini bir sonrakine delil gösterebilir tabii. 

 

Ifadesi bittikten sonra, analizini yaparken Perinçek'i size anlatmaya devam edecegiz.

 

Fabrikatör Perinçek Mecliste

  

TBMM

Tutanak Müdürlügü

Komisyon :Susurluk 

Tarih : 24.12.1996

 

BASKAN - Sayin Perinçek, hos geldiniz. Yalniz, biz, sadece sizi dinleyecegiz.

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Benim genel baskan yardimcim; bana yardimci olacak.

 

BASKAN - Olsun... Biz, sadece sizi çagirdik. Gerekirse, onu da ileride dinleriz.

 

DOGU PERINÇEK - Konusma sirasinda bana yardimci olabilir de, onun için...

 

D. FIKRI SAGLAR (Içel) - Sayin Baskan, bir mahzuru yok; bilgiyi verecek olan kisi...

 

DOGU PERINÇEK - Efendim, ben, savciliga bilgi vermeye gelmedim ki!..  Eger, öyle bir seyse buraya gelmem zaten.

 

BASKAN - Hayir savcilik degil; ama, bir usül vardir, her seyin bir usulü vardir; o usule uymak zorundayiz.

 

DOGU PERINÇEK -Hangi usul?!. Hangi Meclis Içtüzügünde... Ben, bunlari inceleyerek geliyorum.

 

BASKAN - Tartismaya yol açmayalim da... Peki, buyurun. Sayin Perinçek, her seyden önce hosgeldiniz; davetimize icabet ettiniz. Siz, gerek Cumhurbaskanimiza, gerekse Büyük Millet Meclisimize ve gerekse Komisyonumuza birtakim bilgi ve belgeler verdiniz, yazili olarak. Bunlar elimizde mevcut. Bunlari arkadaslarimiz inceledi, hep beraber inceledik, gerekli degerlendirmelerimizi yaptik ve degerlendirme neticesinde, sizin de bilginize, burada bizzat basvurma zarureti dogdu. Sizden ricam -tabiî, zaman çok kiymetli takdir edersiniz- bize verdiginiz bilgi ve belgeleri tekrar etmekte bir fayda yok; onlari zaten okuyoruz, bizde yazili olarak var. Bunun disinda, sizin, ek olarak, sonradan veyahut da bunlarin içerisinde olmayan konulardaki bilginizi, özet olarak verirseniz memnun oluruz; çünkü, zaman darligimiz var. Bu arada, arkadaslarimiz da kafalarina takilan sorular veya aydinlatilmasini istedikleri konular olursa, onlari ayrica size soru olarak tevcih edecekler, onlari da cevaplayacaksiniz.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Sayin Baskan, özür dilerim... Yani, zaman konusunda Dogu Beyi serbest birakalim.

 

BASKAN - Serbest...

 

DOGU PERINÇEK - Lütfen, zamani da söylerseniz, mesela yarim saat derseniz yarim saat, 10 dakika derseniz 10 dakika.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Hayir... Süre sinirlamasi yok.

 

BASKAN - Ama, sunu siz de takdir edersiniz ki, ayni seyler tekrar edilirse... O sizin takdirinize bagli.

 

DOGU PERINÇEK - Ben, sizin kiymetli vaktinizi almam zaten. Ben, size sundugum belgelerdeki bilgileri tekrar edecek degilim.

 

BASKAN - Tamam.

 

DOGU PERINÇEK - Benim düsüncem, hangi çerçeve, hangi iliskiler agi içerisinde bu olaylar yasanmaktadir; bu konuda bir analiz sunacagim. Bu analizin çok önemli oldugunu saniyorum. Bir de, bugün, evvelki dosyada size sunmadigim o analizle baglantili bir bilgi sunacagim.

 

BASKAN - Tabiî, lütfen, o elinizde yeni bilgi ve belge varsa, onlari...

 

DOGU PERINÇEK - Onlari size sürekli ulastiracagiz.

 

BASKAN - Onlari da, bize, ulastirirsaniz, verirseniz memnun oluruz. Buyurun, söz sizin.

 

DOGU PERINÇEK - Konuyu açmak için somut bir olguyla girecegim. Geçen gün 32 nci Gün programinda            yer aldi biliyorsunuz, 1981   yilinda Abdullah Çatli ile MIT Müstesar Yardimcisi Hiram Abas bulusuyor. Yilin 1981 olduguna tekrar vurgu yapiyorum. 32 nci Gün programinda yer aldi ve Cumhuriyet Gazetesinin televizyon sayfasinin -9 Aralik tarihinde- kösesinde ufacik olarak bu çikti. Son derece önemli bir bulusma; çünkü, MIT Müstesar Yardimcisi ile 1980 öncesindeki birçok olayda basrolde olan Abdullah Çatli bulusuyor. Hangi olaylarda; Abdi Ipekçi cinayeti, Dogan Öz cinayeti, Bedri Karafakioglu falan, bir dizi Türkiye'nin en degerli aydinlarinin katledilmesinde Abdullah Catli basrolde, reis... Bütün bu tetikçi takiminin reisi durumunda. Bu, devlet tarafindan biliniyor; çünkü, daha 80 öncesinde, Bahçelievler katliaminda, Sayin Abdi Ipekçi cinayetinde Mehmet Ali Agcalarin rolünün ortaya çikmasi, burada arka planda olanin Abdullah Çatli oldugunun bilinmesi; yani, ne demek: MIT Müstesar Yardimcisi, bir katil çetesinin sefiyle 1981 yilinda bulusuyor. Bu, son derece anlamli. Niçin anlamli; biliyorsunuz, Türkiye, 12 Eylüle, bir istikrarsizlastirma operasyonu ile getirildi. Bizi 12 Eylüle götüren olaylari bir hatirlayalim; birçok aydinimiz birbiri pesi sira vuruluyor, önemli tertipler oluyor ve 12 Eylül öncesinde öyle bir 'durum ortaya çikiyor ki, bir ortam hazirlanmis, askerî hiyerarsiye, bir anlamda, olaya müdahale etmek disinda bir çare birakilmamis ve 12 Eylül) günü CIA'nin Ortadogu istasyon sefi Paul Henze biliyorsunuz... 1980, 12 Eylül... Hani 12 Eylül askerî müdahalesi oldu ya... O gün, CIA'nin Ortadogu istasyon sefi Paul Henze Amerika'ya sunu bildiriyor "Our boys have done" Yani, bizim oglanlar bu isi becerdi, yapti. Tirnak içinde bizim oglanlar dedigi, o zamanki Türkiye'nin Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlari... Yani, CIA sefi, Türkiye'nin en yüksek generallerinden, bizim oglanlar diye bahsediyor. Simdi, bu, ne bakimdan önemli. Demek ki, 12 Eylül, Amerika Birlesik Devletlerinin hazirladigi bir olay. Zaten, daha sonraki gelismelerle de bu kanitlanmistir ve 12 Eylül günü "bizim oglanlar bu isi becerdi" diye Amerika'ya rapor vermesi, onun, 12 Eylül'ün tamamen Amerikan Devleti tarafindan planlandigini göstermektedir. Tabiî, bunun çok kanitlari var. Ben, burada, uzun boylu onlara girmeyecegim; ama, bu son derece somut bir kanittir. Demek ki Türkiye'yi istikrarsizlastiran 12 Eylül öncesindeki o bir dizi olayda, CIA ve Amerikan faaliyetlerini aramak gerekir ve burada, Abdullah Çatli'nin özel bir rolü oldugu gözüküyor. Nedir, Abdullah Çatli; Ülkü Ocaklari Ikinci Baskanidir ve bir anlamda ÜIkücü Ocaklarinin bütün illegal faaliyetinin bir numarali sorumlusudur. Artik bunlar, sikiyönetim mahkemelerinde saptanmis konular; yani, mahkeme ifadeleri, Haluk Kirci'nin Bahçelievler katliamindaki ifadeleri, Dogan Öz dosyasi, diger bütün dosyalar, MHP dosyasi 1980'den sonrasi vesaire Abdullah Çatli'nin özel rolünü görüyoruz. Bir yeralti faaliyetinin basindadir; ama, burada, ne ortaya çikmaktadir; bir kere, bu faaliyetin bir amaci var. Türkiye'yi istikrarsizlastirmak. Bir istikrarsizlastirma operasyonunun aleti

olarak bu faaliyete girmistir. Peki, Türkiye'yi istikrarsizlastiran kimdir; 12 Eylül darbesini hazirlayan, Türkiye'yi o kosullara iten kuvvet Amerika Birlesik Devletleri. Peki, burada, Amerika Birlesik Devletleri bu Abdullah Çatli'lari nasil kullanmistir; yani, Amerikali bazi sarisin adamlar gelip onlara "sunu sunu yap" mi demistir? Tabiî, öyle olmadigini tahmin ediyoruz. Türkiye'de var olan, devlet içerisindeki bazi kamu görevlilerini kullanarak bunu yapmistir. 1981 Hiram Abas, Abdullah Çatli bulusmasi, Iste, bunun ipucunu vermektedir. Yani, Hiram Abas'lar, eskiden beri zaten bilinir, Hiram Abas. Mehmet Eymür çifti, CIA'nin MIT içerisindeki adamlaridir; bu ispatlanmistir artik. Neden ispatlanmistir, Türkiye'nin istikrarsizlastirma operasyonunda bunlar, Abdullah Çatli'lari kullanmis. Yani, ne olmaktadir; bugün, bütün bu eylemlerden bir devlet isi ve devlet görevi olarak söz edilmektedir. Dikkatinizi çekiyor tabiî bu. En önemli konu çünkü. O zaman, su soru önünüzdedir: Abdi Ipekçiyi katletmek bir devlet isi midir? Dogan Öz'ü katletmek bir devlet isi midir? Nihat Erim'i katletmek bir devlet isi midir? Bakin, her iki taraftan da var. Diyelim, sagcilar, solcular, vesaire, Nihat Erim'in katledilmesi de Türkiye'yi istikrarsizlastirma operasyonunun bir parçasidir. Bunlar birer devlet isi midir? Devlet bir kere burayi açikliga kavusturmak zorundadir; çünkü, bazi kamu görevlileri bu isin içerisine girmistir ve Abdullah Çatli'larin, bugüne kadar Türk Ceza Kanunu ve diger Türkiye'nin hukuk sisteminin disinda, istisna, imtiyazli bir konumda olmalarinin izahi buradadir; yani, bu adamlar bu kadar suç isliyor, öldürüyor, vuruyor, kiriyor, eroin ticareti yapiyor, bu Avrupa tarafindan saptaniyor, Isviçre'de hapse atiliyor vesaire. Ondan sonra Türkiye'ye geliyor, polisle birlikte hareket ediyor,

Milletvekili Sedat Bucak'la ayni otomobilin içerisinden çikiyor, bir sürü iliskiler, sayin bakanlarla, hatta basbakanlik yapan Çiller'le yakin baglari var. Bu baglari, bizzat Çiller tarafindan, Agar tarafindan itiraf ediliyor, bunlarin kahraman oldugu belirtilerek ve bunlar korunarak. Bütün bu iliskiler agi ve Abdullah Çatli'larin korunmasi, bunlarin ayni zamanda bir kamu isi yaptigi, -tabiî, burada tirnak içerisinde kamu isi diyorum- birilerine göre, kamu görevlileriyle baglantisinin çok açik kanitlaridir. Simdi, 1981'deki Hiram Abas bulusmasi, geçmisiyle ilgili bir meseleyi aydinlatmaktadir; çünkü, Hiram Abas kiminle bulustugunu biliyor. Abdullah Çatli'yla bulusuyor. O bulusmada Mehmet Eymür'ün adi geçmiyor; ama, Mehmet Eymür'e sorulmalidir. O bulusmayi onun bilmemesi mümkün degildir. Hiram Abas'in en yakinidir, birlikte hareket etmislerdir, her türlü maceraya, faaliyete, kanunsuzluga birlikte girmislerdir, Mehmet Eymür'ün bilmemesi mümkün degildir; çünkü, Hiram Abas, orada, özel bir ticaret isi, özel bir is, özel bir kiz isteme isi falan için bulusmuyor Abdullah Çatli'yla ya da yarenlik etmek için de bulusmuyor. O zamana kadar ki baglantinin bir parçasi olarak bulusuyor ve ondan sonraki birçok seyi de açikliyor. Ondan sonrasi nedir; ondan sonra su olaylari görüyoruz: Papa suikasti, altindan yine bu Abdullah Çatli çikiyor. Mehmet Sener, Abdullah Çatli, Mehmet Ali Agca, efendim, Yavuz Çaylan, bu ekibin diger adamlari. Papa suikastini bunlar yapiyor. Papa suikastinin tamamen Polonya olayiyla ilgili olarak CIA tarafindan yaptirildigi da biliniyor. Daha önce, 1980 öncesindeki istikrarsizlastirma operasyonunda, bu Abdullah Çatli takimi, belki MIT üzerinden MIT içerisindeki bazi adamlar üzerinden CIA tarafindan kontrol altina alindi ve o operasyonda kullanildi; çünkü, ben, burada, olgulardan bahsediyorum. Bu insanlarimiz öldürüldü, Abdi Ipekçi'ler falan öldürüldü, birileri öldürdü ve bir planin parçasi olarak öldürüldü, kisisel husumet nedeniyle falan degil. Sonra öldürülen bir kisi degil, bunlarin cesetleri yerde duruyor. 1981'e kadar, bunlarin Hiram Abas, Mehmet Eymür'ler tarafindan CIA adina kontrol altina alindigi ve belki, bu tetigi çekenler falan bu iliskiyi biliyor mu, bilmiyor mu, orasini bilemem; ama, onlar üzerinden, Amerika Birlesik Devletlerinin istikrarsizlastirma operasyonunda kullanildiklari apaçik ortadadir. Simdi, 1981 sonrasina geliyorum. 1981 sonrasinda bu olay, dogrudan dogruya bir iliskiye dönüsüyor. Nasil dogrudan dogruya bir iliskiye dönüsüyor? Bir kere, Papa suikastinde CIA ile dogrudan dogruya bunlar iliskiye giriyorlar, ondan sonra, Aktüel Dergisinde çikti, baska dergilerde çikti. Bir Fransiz gazetecisi bunu etrafli olarak somut delilleriyle aydinlatti. Bu takim, Abdullah Çatli takimi, Amerika'ya götürülerek, orada, bir CIA egitiminden geçiriliyorlar ve Italya'daki mafya lideri -CIA'ci oldugu bütün Italya'da açiga çikmis durumda- onunla birlikte götürülüyorlar ve ayrica bir Amerika n egitiminden geçiriliyorlar. Demek ki, bu baglanti, 1981 sonrasinda o baglantida kullanilanlarin da suurlu olarak, bilerek yaptik(ari bir ise dönüsüyor ve bunun bedeli olarak da, iste, Abdullah Çatli, Isviçre'deki Bostadelle Cezaevinden CIA tarafindan çikariliyor. Eroinden mahkûm ediliyor, Almanca dosyalarini biz getirttik size takdim edebiliriz önümüzdeki gelisme içerisinde...

 

BASKAN - Nereden aldiniz o dosyalari?

 

DOGU PERINÇEK - Isviçre'den getirttim.

 

BASKAN - Mahkeme dosyalari degil mi?

 

DOGU PERINÇEK - Mahkeme dosyalari evet, iddianamesi var ve bu iddianamede Çatli'larin bu eroin isi yaptiklari öyle, yok efendim, posta kutusuna eroin koymuslar, bir komplo yapmislar, komploya kurban gitmisler falan degil, yüzlerce delil...

 

BASKAN - O dosyayi tabiî...

 

DOGU PERINÇEK - Size sunacagim tabiî Almanca iddianameyi ve hükümleri. Fakat, peki, yedi yila mahkûm edilen Abdullah Çatli nasil Isviçre'nin Bostadelle Cezaevinden çikartiliyor, bizim Türkiye Devleti içerisindeki kamu görevlilerinden ögrendigimize göre, bu Türkiye Devletinin isi degil. Tabiî. Türkiye Devleti çikardiysa o da bir rezalet; ama, dogrudan dogruya CIA. Amerika . Birlesik Devletleri "bu benim adamimdir" diyerek Isviçre nezdinde girisimde bulunuyor ve Abdullah Çatli'yi cezaevinden daha hüküm infazi bitmeden çikartiyor. Bu da, su bakimdan önemlidir; yani, bunlar Amerika'yla öyle kuvvetli bir baglanti içine girmisler ki, kurtariliyorlar cezaevinden. Eroin kaçakçiligi gibi bir ise dahil olduklari halde kurtariliyorlar. Simdi, burada, Hiram Abas'lara, bazi MIT görevlilerine sormak lazim, siz, 1981'de bu adamlarla bulustunuz, bu adamlari himaye altina aldiniz, bu adamlarin suçlu oldugunu ben biliyorum 1980 yilinda, gazeteler yaziyor, sikiyönetim dosyalari var. Sikiyönetim dosyalarinda bu ekibin kanli isler yaptiklari var. Bunlar, yok, Asala'ya karsi bilmem ne eylemler degil sayin komisyon üyeleri, buna dikkatinizi çekiyorum. Simdi, bu adamlar, söyle kurtarilmak isteniyor, bunlar vatan kahramanidir, Asala'ya karsi eylemler yapmislardir, efendim, PKK'ya karsi eylemler yapmislardir, Abdi Ipekçi'yi öldürmüs, Dogan Öz'ü öldürmüs... Nihat Erim'ler baska bir ekip, o da diyelim sol maskeli bazi örgütler tarafindan -o baglanti içinde olan- öldürülmüs. Bütün bunlari PKK ile mücadeleyle, Asala'yla mücadeleyle falan bir ilgisi yok.

 

MAHMUT YILBAS (Van) - Onlar olmamis mi, Asala'yla mücadele  olmamis mi?

 

DOGU PERINÇEK - Bizim ögrendigimize göre bunlar Marsilya'da bir anita bir molotof kokteyli atiyorlar, hepsi bu. 1 milyon dolar da para aliyorlar devletten, MIT'ten ve bunun üzerine MIT bu olayi sorguluyor ve (Marsilya olayindan sonra "bunlar ise yaramiyorlar, verilen isleri de yapamiyorlar" diyerek bir süre MIT'ten kopuyorlar. Bizim ögrendigimiz bu ve bunun dogru oldugunu biliyoruz. Simdi, 1981'den sonraki faaliyetlerinde bunlarin dogrudan dogruya Amerika'nin kontrolü altina girdikleri ortaya çikiyor. Bu bence son derece önemlidir. Neden önemlidir; ben, bu grubun -biz, buna Çiller Özel Örgütü diyoruz ve Tansu Çiller ve Özer Çiller'le baglantilarini biraz sonra açacagim- içinde yer aldiklari olaylar, yalniz, Ömer Lütfü Topal cinayeti, kumarhane gelirlerinin paylasilmasi, efendim, birtakim cinayetler, eroin kaçakçilari arasindaki çekismeler, çatismalar, rant kavgalari boyutunda degildir. Burada, Türkiye'nin bir bagimsizlik ve güvenlik sorunu vardir. Ben, Sayin Komisyonunuza sirf bunu anlatmak için geldim. Yani, herkes bunun Ömer Lütfü Topal... Yani, dikkatler o tarafa çekiliyor. Bu Türkiye tarafindan kaldirilabilir. o çete bu çeteyle kavga eder, birbirlerini vururlar falan; ama, burada Türkiye'nin bir bagimsizlik ve güvenlik sorunu var. Bunlar, Türkiye'nin bagimsizlik ve güvenligiyle ilgili büyük tertiplerin içinde yer almislardir. Zaten, 12 Eylül öncesindeki faaliyetleri bize ilk ipuçlarini veriyor; çünkü, Türkiye'nin, 12 Eylül müdahalesiyle karsilasmasi da bir güvenlik ve bagimsizlik sorunudur. Nasil 12 Eylülden sonra Türkiye'nin nerelere sürüklendigini görüyoruz ve ayni zamanda kanunsuz bir hareket. Askerler geliyor Anayasayi çigniyor, kanunlari ihlal ediyor, 146 nci maddede islenen suçu yapiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisini cebren ortadan kaldiriyorlar. Buradaki rolleri açik; ama, yakin tarihteki rolleri 1-Azerbaycan darbesi,         1995 yili mart ayinda Azerbaycan'da biz bunu Türkiye'de ilk defa açikladik, 1996 yili 1 Haziraninda; yani, ben, bundan 6 ay önce bir basin toplantisi yaptim ve ilk defa, Türkiye'de, Abdullah Çatli'nin da rol aldigi ve Çiller'in içinde bulundugu Azerbaycan darbesini bütün ayrintilariyla açikladim. Ben açikladigim zaman, basin vesaire buna iltifat etmedi; ama, bir süre sonra ne oldu, ayni, benim bilgilerimle Sayin Cumhurbaskani Süleyman Demirel "evet, Azerbaycan darbesi tesebbüsü olmustur. Ben, bunu Sayin Haydar Aliyev'e bildirdim ve önledim" dedi. Arkasindan, Sayin Haydar Aliyev, geçen de Türk basin mensuplarini davet etti, onlara dedi ki, " evet, Demirel bana Pakistan'dan, Pakistan seyahati sirasinda telefon etti ve 'sana karsi darbe yapiyorlar' diye bildirdi. Bu darbenin içinde de Türkiye'li unsurlarin oldugunu söyledi"          Biliyoruz. Böylece, bizim     verdigimiz bilgiler bütün       ayrintisiyla... Çünkü, o bilgilerin      içinde su da vardi, Demirel Aliyev'e bildirdi dedim ben 1 Haziran 1996 günü yaptigim basin toplantisinda. Bu basin toplantisinin metni size sunmus oldugum dosyada aynen mevcuttur; bu dogrulanmis oldu. Azerbaycan            darbesi          nedir? Türkiye           Devletinin yasal, mesru, Azerbaycan'a darbe yapmak diye bir  politikasi var midir ve olabilir mi? Azerbaycan   darbesi            bir yeralti faaliyetidir ve        sayin   komisyon üyeleri, daha önemlisi, Azerbaycan darbesi, Amerika Birlesik Devletlerinin bir yeralti faaliyetidir. Simdi, bu Azerbaycan darbesi var degil mi, bu bir olgu; yani, yoktur diyemiyoruz artik. Var olduguna göre, bu hangi devletin çikarlari için yapilmistir sorusuna cevap vermemiz lazim. Kardes Türk cumhuriyetlerinden birinde mesru bir cumhurbaskanini devirmekte Türkiye'nin hiçbir çikari yok hele Haydar Aliyev'i    devirmekte Türkiye'nin     hiçbir  çikari  yok. Bunlardan "kardesimiz" diye bahsediyoruz, rastlayinca sariliyoruz, öpüyoruz ve Haydar Aliyev önemli bir denge unsurudur orada ve Haydar Aliyev gibi bir insanin bulunmasi Sayin Cumhurbaskaninin da belirttigi gibi Türkiye         için      yararlidir. Kim Haydar          Aliyev'i            devirmek istiyor, bunu   bütün   dünya  biliyor, Amerika Birlesik Devletleri. Simdi, ispatlandi mi, Amerika Birlesik Devletlerinin Azerbaycan'da darbe planinin içinde Abdullah Çatli'larin ve o darbeyle birlikte ortaya çikanlarin yer aldigi. Burada, önemli olan, Basbakan Yardimcisi ve Disisleri Bakani o zamanki Basbakan Tansu Çiller'in bu darbe faaliyeti içinde yer aldigidir ve bu, ayni zamanda, Abdullah Çatli'larla Tansu Çiller arasindaki baglantinin kanitlarindan biridir. Tek kanit bu degil, biridir. Bu darbe, Çatli'lar vesaire tarafindan yapiliyor, Tansu Çiller bu isin arkasinda var, isin arkasinda esas olan kuvvet Amerika Birlesik Devletleri. Biri bu. Ikincisi...

 

BASKAN - Efendim, simdi, dediniz ki, bu darbeyi Türkiye devleti degil, Amerika Birlesik Devletleri; yani, CIA yaptirdi ve de simdi diyorsunuz ki, Çiller de bu isin içinde diyorsunuz. Yani, Çiller de Amerika adina mi is yapiyor, CIA adina mi is yapiyor? Yoksa baglantiyi nasil kuruyorsunuz?

 

DOGU PERINÇEK - Evet, onun adina is yapiyor. Basindan beri onun adina is yapiyor.

 

BASKAN - Amerika adina diyorsunuz.

 

DOGU PERINÇEK - Evet.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Arada soru sorabiliyor muyuz bir sey sorsam ben?

 

BASKAN - Tabiî, buyurun.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Ben önemli bir sey soracagim, bana göre çok önemli bir ayrinti söyledi. Dedi ki "bu darbeyi Aliyev'e, Demirel, Pakistan yolculugu sirasinda telefonla haber verdi, Aliyev de bunu açikladi. Yalniz, bunu, ondan evvel basin toplantisinda ben açikladim" Simdi iki kisi arasindaki telefon konusmasini ya Aliyev Sayin Genel Baskana aktarmis olabilir ya Demirel aktarmis olabilir. Bir üçüncü ihtimal, bu telefon dinlenmis olabilir. Bunun hangisi dogru?

 

DOGU PERINÇEK - Ben, bana, bunu Demirel'in mi yoksa Aliyev'in mi açikladigini...

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Hayir, siz dediniz ki, onu söylemiyorum, ifadenizde var "bunu ben basin toplantisiyla açikladim; yani, basin toplantisiyla Demirel'in Aliyev'e telefonla haber verdigini açikladim" dediniz Simdi iki kisi arasinda geçen telefon konusmasi...

 

DOGU PERINÇEK - Ben, bunu ögreniyorum.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Onu soruyorum ben de.

 

DOGU PERINÇEK - Ama, bunu Sayin Demirel'den mi ögrendim Aliyev'den mi ögrendim bunu açiklamiyorum; ama, sizin suna dikkat etmeniz lazim, benim bu açikladigim bilgi dogru mu yanlis mi?

 

SEMA PISKINSÜT (Aydin) - Arada üç ay var.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Hayir, ben hukukçuyum, ben, tabiî, bir ülkenin cumhurbaskaninin bir baska ülkenin cumhurbaskanina yaptigi bir özel telefon konusmasini, siz, eger basina duyurabiliyorsaniz, ayni zamanda, bu, arastirma komisyonu üyesi olarak ben, bunun kaynagini da ögrenmek durumundayim, benim cumhurbaskanim ne derece güven içerisinde, ben onu arastiriyorum, ona bakiyorum.

 

DOGU PERINÇEK - Belki sizin cumhurbaskaniniz yahut da hepimizin cumhurbaskani, tikanikliklar karsisinda normal yasal süreçler islemeyince ve Türkiye'nin basina karanlik bir kuvvet oturunca bunlari bilgi olarak bize veriyor olabilir. Niye vermesin? Bunun hiçbir önemi yok.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Bakin, iki cumhurbaskani arasindaki konusmayi anlatmiyor, iki cumhurbaskaninin birbirleriyle telefonla konustugunu anlatiyor. Aradan geçen bes ay içerisinde zaten...

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Darbeyi haber veriyor.

 

DOGU PERINÇEK - Simdi, efendim, bakin, bir sey söyleyecegim, bunun kaynagi önemli degil.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Çok önemli.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Bence bilgiler çok önemli.

 

DOGU PERINÇEK - Bakin, Sayin Cumhurbaskani Demirel Yasar Bey'e demistir ki "bunlar ne yapiyor, sizin baskaniniz, genel baskaniniz ne yapiyor? Kalkiyor Azerbaycan'da darbeler yapiyor, Türkiye'yi felakete sürüklüyorlar" Yasar Bey de bizimle karsilasmamizda bana demistir ki "Demirel bana bunu söyledi." Yani...

 

BASKAN - Kaynagini açiklamiyorsunuz.

 

DOGU PERINÇEK - Ben, size baska bilgiler de verecegim. Sunu söyleyecegim.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Bu anlatilanlarin hepsi çok gizli ve

ögrenilmis ve dolayisiyla ayni yerden...

 

DOGU PERINÇEK - Nereden ögrendigimizin önemi yok. Bakin, sunu söyleyecegim size: Ben Sayin Cumhurbaskani Demirel'i 1995 yilinda davetli olarak ziyaret ettigim zaman oturduk, bana ilk cümle olarak sunu söyledi: "Türkiye'yi Bati böldü" dedi; "bölüyor, bölecek" demedi. Cumhurbaskaninin ilk cümlesi. Cumhurbaskani bana sunu söyledi: "Türkiye'yi  Bati böldü." Hayret içinde kaldim. Harita çikardi, sinirlari gösterdi, haritasini bile yapmislar. burada, size verdigim belgeler içinde var bu. 1995 yili. "Bati Türkiye yi böldü." Ondan sonra haritayi çikardi "haritasini bile yapmislar" dedi. Zaten Cumhurbaskani bunu "Sevres tehdidiyle karsi karsiyayiz" diyerek topluma da söyledi; ama, benimle görüsmede bunu çok daha çiplak söyledi ve ben, o zaman sunu söyledim: Siz, sorumlu mevkilerde, devletin basinda birinci sorumlu durumda olan insansiniz. "Bati böldü" diyorsunuz, topluma bunun anlatilmasi lazim. Bir sinir tehdidinden bahsediliyor, nereden geliyor bu tehdit? Karanliga yumruk sallanabilir mi? Simdi, buradan suraya geçecegim; yani, bu bilgiler su veya bu sekilde gelir. Bir cumhurbaskani, diger bir cumhurbaskanina telefon eder, bu yalniz

telefon dinlenerek ögrenilmez. Arkadasina söyler, bu vahim bir olaydir, bunu Sayin Süleyman Demirel'in de bir sir olarak sonuna kadar saklayacagini sanmiyorum; bunlar yakinlara söylenir veyahut da su bile olur: "Dogu Perinçek'e bunu gönderin de Türkiye kamuoyu bilsin, ondan baska bunu açiklayacak babayigit yok." Bu da olur. Bunu da söyleyeyim yani. Sizin partinize bu geldigi zaman sizler partilerinize bunu açiklar miydiniz? Açiklamayacaginiz zaten bugünden belli oluyor. Ben onu açikladigim zaman hiçbir partiyi yanimda görmedim. Sizlerin mensubu oldugunuz partilerden biri çikip da "ne oluyor arkadaslar, nasil Türkiye'nin içinde bazi karanlik kuvvetler, hatta Basbakan Çiller kalkip Azerbaycan'da darbe yapabilir?" diye bunlardan bahsetmedi. Demek ki, oralardan bunun söylenmesi mümkün olmadigi için bunu söyleyecek adam kimdir, Amerika Birlesik Devletlerinin Türkiye'deki faaliyetleriyle mücadele eden Isçi Partisinin Genel Baskanidir. Oraya gelir bilgiler, baska bir yere gelmez. Neyse, burayi geçiyorum. Bu Azerbaycan darbesi. Ikincisi, Çeçenistan'a silah ve adam göndermek. Simdi, mantiginiza sesleniyorum, Türkiye'nin Çeçenistan'da 300-400 bin nüfusu olan bir halki ayaklandirip Çeçen halkinin hakkini, hukukunu savunmak baska bir sey; ama. bunlari silahli bir mücadeleye itip Rusya'yi bölme planlarina dahil olmakta hangi politik,çikari vardir Türkiye'nin? Hiçbir politik çikari yoktur. Arkasindan ne olmustur? Rusya'da, Yeltsin'in Disisleri Bakani, Basbakani çikmistir, demistir ki "siz Çeçenistan'a silah ve adam yolluyorsunuz, biz de Kürt meselesini karistiririz." Bunu dedi degil mi? Resmi olarak söyledi hem de öyle dedikodu falan degil. Çikti, Moskova'da basini topladi "Türkiye Çeçenistan'a silah yolluyor, adam yolluyor ve onlarin da Kürt meselesi var, biz de; yani, onu mu karistiralim" dedi. Onu karistiririm diye Türkiye'yi tehdit etmistir ve PKK gitmis, Moskova'da bürosunu kurmustur. Bütün Rusya içerisinde imtiyazli, ayricalikli bir sekilde çesitli faaliyetlerde bulunmak, para toplamak, örgütlemek, Rusya'daki Kürtleri örgütlemek vesaire gibi imtiyazlari da Rus devletinden almis midir; almistir. Peki, bunlar kime yaramistir? Türkiye Çeçenistan'i karistiracak, Sovyetler, bugünkü Rusya Federal Cumhuriyeti Kürt meselesini karistiracak bir tek bu Amerika'ya yarar. Neden, Amerikalilar Rusya'yi kontrol ediyor, hem Türkiye'yi kontrol ediyor, bunlarin birbirleriyle devamli kavga içinde, çatisma içinde olmasi Amerika'nin bu kontrolünü agirlastirir; çünkü, ikisi de birbirine karsi "aman Amerika benim yanimda olsun" diye Amerika'ya muhtaçtir ve bu neyle ilgilidir; Orta Asya dogalgaz petrol boru hatlariyla ilgilidir. Rusya ile Türkiye devamli birbirleriyle itisecek, kakisacak, o boru hatlari da Amerika'nin tam denetimi altinda olacak. Üçüncüsü, Iran'la savasi kiskirtmak. Tansu Çiller'in, Iran'la savasa kiskirtan birtakim komplolara girdigini Tempo Dergisi ayrintisiyla açikliyor. Resmen, Büyük Millet Meclisinin haberi olmadan, Hükümetin haberi olmadan Iran'la askerî konfrantasyona, cephelesmeye yol açabilecek birtakim askerî girisimleri tahrik ediyor Tansu Çiller. O da, saniyorum, millî güvenlik, bunun Cumhurbaskaninin haberi olmadan yapilamayacaginin kendisine söylenmesi üzerine hatta Cumhurbaskanini bile ikna etmek için birtakim komplolar yapiyor; ama, Cumhurbaskaninin müdahalesiyle bu önleniyor. Bu da Tempo Dergisinde bütün ayrintilariyla sergilendi, biz arastirdik, dogru. Türkiye ile Iran arasinda kim savas ister? Amerikan kaynaklarina bakiyoruz, devamli bir Türkiye Iran savas senaryolari, 1648 Kasr-i Sirin Antlasmasinda Türkiye ile Iran arasinda bir hudut olusmus, hiçbir sorunumuz yok. Iran'da Islamî rejim varmis, Türkiye'de laik rejim varmis bu iki ülkenin kendi iç meselesidir. Biz Iran'in rejimini belirleyemeyiz. Iran'in basina su veya bu rejimi getirmeye bizim hakkimiz yoktur. Iran'in da bizim basimiza su veya bu rejimi getirmeye hakki yoktur. Bu Türkiye halkinin iradesine baglidir. Iran'daki rejim de Iran halkinin iradesine baglidir; ama, bizim bir gerçegimiz vardir; nedir; biz Iran'in basinda kim olursa olsun, Iran'la dost olmaya mecburuz.

 

MAHMUT YILBAS (Van) - Sayin Perinçek bir soru sorabilir miyim? Malum olan bir konu var. Iran'la PKK arasindaki iliskiler, zaman zaman da tirmanisa geçiyor ve fevkalade rahatsizlik verici boyutlara geliyor. Sizin kanaatinize göre veyahut da bu konuda bir inceleme yaptiniz mi? Bu iliski de Amerikan oyunu mudur?

 

DOGU PERINÇEK - Bu iliskiler var.

 

MAHMUT YILBAS (Van) - Yani, Iran'da...

 

DOGU PERINÇEK - Iran'da, Iran Hükümetinin, devletinin PKK'yi himaye ettigi ve kullandigi dogrudur; hiç tartisilmaz bir dogrudur. Suriye'nin, PKK'yi korudugu da bir dogrudur. Irak için bu geçerli degil, onu söyleyeyim; fakat, bunlar nereden geliyor, Türkiye, Iran ve Suriye'den bakildigi zaman, bölgede. Amerika'nin bir uzantisi, Çekiç Güç, efendim, Irak'a ambargoya en sadik ülke. Irak'i ikiye bölmüssünüz, Israil'in en yakin dostu. Buralardan baktiginiz zaman, Suriye ve Iran'dan, Suriye ile Iran'in dar kafali yönetimleri ne diyor, Türkiye'nin basinda bir bela olsun da bu bölgemizdeki...

 

MAHMUT YILBAS (Van) - Sunun için sormustum, Iran ile Türkive arasindaki iliskilerin sertlesmesinden bir savas ihtimalinin ortaya çikmasinda en fazla rol Iran'la PKK arasindaki iliskiden kaynaklaniyor. Bu konuda bir etüdünüz, bir incelemeniz var mi?

 

DOGU PERINÇEK - Var efendim Ayrica, ben, bunu 1989 ve 1991 yilinda Abdullah Öcalan'la görüsme yaptigim zaman ona da söyledim ve açiklattim da zaten. "Biz, Iran tarafindan korunuyoruz" diye -benim orada kitabim var size göndereyim- Abdullah Öcalan kendi agziyla söylüyor zaten Iran'in kendilerini korudugunu.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Simdi, burada, sizi teyiden bir ilave yapabilir miyim? Simdi, benim çözemedigim yorumlarinizi büyük bir dikkatle dinliyorum. Yeri geldikçe de yaziyorum. Simdi, diyorsunuz ki, bu Iran'a yapilacak harekât olayindan da benim basindan beri haberim vardi. 

 

DOGU PERINÇEK - Hayir benim haberim yoktu.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Hayir, benim haberim vardi da nasil önüne geçildi de Tempo Dergisinin anlattigi gibi degil.

 

DOGU PERINÇEK - Sizin haberiniz var, onu siz düzeltirsiniz.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Önemli olan sizin ifadeniz. Biz burada sizi dinliyoruz. Ben Komisyonun üyesiyim. Sunu söyleyecegim: Dediniz ki, Amerika'nin, PKK'yi, PKK'nin Iran'daki varligini ve Türkiye'ye karsi oradan hasmane eylemlerini düzenledigi...

 

DOGU PERINÇEK - Düzenledi demedim ben. Ben dedim ki, Iran dar kafali anlayislari yüzünden, Türkiye'yi, burada, Amerika'nin bir uzantisi olarak gördügü için, Israil'in en yakin müttefiki olarak gördügü için ve Amerika'nin Kuzey Irak'taki Kürt devleti planina Türkiye her an girebilecegi için Türkiye'yi asagi dogru balon yapan, sarkma ihtimali olan bir güç olarak degerlendiriliyor. Türkiye, Iran'dan ve Suriye'den baktigimiz zaman.

 

YASAR TOPÇU (Sinop) - Benim sözüm o degil. Sayin Valimizin sözüne ilaveten diyorum ki, Iran'daki PKK varligi ve oradaki hasmane hareketler Amerika olayi midir? Siz dediniz.

  

DOGU PERINÇEK - Hayir demedim, ben öyle bir sey demedim. Ama. Amerika bundan memnun; yani, Amerika dogrudan dogruya bunu planliyor falan diye bir sey demiyorum; ama, bu, Amerika'nin çok isine geliyor; çünkü neden, Amerika'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterrane Quarter gibi Disisleri Bakanligi, Savunma Bakanligi, Pentagon ve CIA'ye yakin yari resmî organlarini biz izliyoruz. Size bunlarin Ingilizce nüshalarini takdim edebilirim. Buralardan izledigimiz tespitlerimize göre, sürekli bir Tüirkiye-Iran çatismasi senaryosu var oralarda. Yani "Türkiye ile Iran savasacak." Niye savassin Türkiye ve Iran? "Su savaslari olacak." Niye su savaslari olsun? Aslinda, Türkiye'nin çikarlari ve bölge ülkelerinin çikarlari açisindan bu savaslarin olmasi için hiçbir neden yok. Hatta, Türkiye ile Iran'in çatismasi, bence, olaganüstü bir manipülasyonla, bir kiskirtmayla tamamen yapmacik olarak gerçeklesebilir. Çünkü, Iran ile Türkiye arasinda hiçbir önemli sorun yok. Istikrar kesbetmis bir sinir var, iliskiler var, önemli bir ticaret hacmi var; ama, PKK, burada, dediginiz gibi Iran'in PKK'yi himaye etmesi önemli bir gerçek, Türkiye'nin bundan hakli rahatsizliklari var. Öte yandan, Iran'da diyor ki, "Türkiye'de Halkin Mücahitlerini himaye ediyor." "Van'da Halkin Mücahitlerine üs vermis" diyor. Böyle seyler var. Tabiî, bu iki devlet de yanlis yapiyor; Türkiye de yanlis yapiyor, Iran da yanlis yapiyor. Bu iki devletin sunu yapmasi lazim: Bizim dis ticaret hacmimizi nasil 10 milyar dolara çikartiriz;. ondan sonra nasil isbirligimizi gelistiririz; nasil, bu Kürt meselesinin bölgede Amerika tarafindan kullanilmasini birlikte sirt sirta verir, önleriz, ortadan kaldiririz diye kafa kafaya vermesi lazimken, ikisi de Amerika'dan gelen gütmelerle diyelim ve kiskirtmalarla ve Türkiye'nin Amerika'ya asiri bagimliligi ve Türkiye Devleti içinde Amerikancilarin asiri yerlesmesi ve dügüm noktalarini ele geçirmeleri yüzünden böyle bir cephelesme ortaya çikiyor.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Izin verir misiniz bir sey sormak istiyorum..."Iran'la Türkiye arasinda ciddî bir sorun yok" dediniz dogru olarak; ama, Iran kaynakli Türkiye'de bazi suikastlar oldugunun dogrultusunda bilgileriniz var. Mesela Çetin Emeç, Ugur Mumcu...

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Biraz sonra konusacagiz.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Onu anlatacaksiniz, o baska; oraya onu nasil bagliyorsunuz?

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Oraya da gelecegiz. Simdi, onlara biraz sonra konusacagiz. Oralarda Özer Çiller falan var, onlarin çikarlari var; onlari biraz sonra konusacagiz. Ben, isterseniz, kendi analizimi bozmadan devam edeyim.

 

BASKAN - Bozmadan devam edin; hatta, sorulari sonradan soralim.

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Sorulari buyurun. iyi oluyor, açiliyor. Birinci olay Azerbaycan darbesi; arkasindan Çeçenistan'a asker ve silah yollamak; arkasindan Türkiye ile Iran arasinda çatismalar kiskirtmak; dördüncüsü Çin'in Uygur bölgesine bundan iki üç ay önce sabotaj timleri gönderiliyor. Simdi, diyeceksiniz ki, bu Dogu Perinçek bize gazete kupürleri veriyor; bu gazetede yaziyor. Gazete kupürü; ama dogru. Bunu, biz istihbar ettik; bize bildiren de, açik söylüyorum, Genelkurmay istihbaratidir.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Türk Genelkurmayi?..

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Evet, Türkiye Genelkurmayi istihbarati. Ben, zaten bütün kaynaklarimi her zaman açikliyorum ve ben kimseyle direkt temas halinde degilim; ama, ben arkadaslarima, çok esasli, 25-30 yil içinde yetismis, bu konularda bilgili Türkiye Devletinin bile elinde belki o derece uzman, esasli insanlar yoktur; bir kadromuz var; onlara su talimat verilmistir Isçi Partisi tarafindan "size biri bilgi getirdigi zaman diyeceksiniz ki, kimden geliyor bu bilgi; ben dedikodu, fiskos falan kabul etmem; bana söyleyeceksin ki, ben bunu arastirayim" ve ben bunu açiklarim. Bakin, ben israrla televizyon konusmalarimda, basin toplantilarinida Genelkurmay istihbaratindansa Genelkurmay istihbarati diyorum, bilmem; Disisleri Bakanligi istihbaratindansa Disisleri Bakanligi istihbarati diyorum. Bir dergide okuduysam, Amerika'nin Foreign Reports Dergisinden aldim diyorum veya Rusya'nin bilmem ne dergisinden aldim diyorum; kaynak gösteriyorum ve o kaynaklara da "bilgi alinip yayinlanmasina izin veriyor musunuz bu bilginin" sorulmaktadir. "Evet, veriyoruz." Peki yayinladigimiz zaman bunu yalanlayacak misiniz; yalanlayacaksaniz biz yayinlamayiz. "Yalanlamacagiz." Size soruyorum üç aydir benim Genelkurmay istihbarati kaynakli açikladigim hangi bilgi yalanlanmistir. Gitmis hepsi; basin mensuplari gidiyor, Genelkurmaya soruyor. Tümgeneraller, tuggeneraller onlara sunu söylüyor: "Dogu Perinçek'in bütün söyledikleri yüzde yüz dogrudur." Siz de gidin lütfen sorun. Komisyori olarak Genelkurmay Baskanligina basvurun ve Dogu Perinçek'in size atfen söyledikleri dogru mudur, yanlis midir diye sorun. Ayrica, siz onlardan resmî bilgi isteyin. Ben su çagriyi da yapiyorum Genelkurmaya: Bu bilgileri bu sekilde disari vermek yanlis; bu bilgileri Mecliste kurulan komisyona göndermelidir. Bu bilgileri, Yüce Divan savcilik makami olan Yargitay Cumhuriyet Bassavciligina göndermelidir. Bu bilgileri, Hükümete göndermelidir ve normal süreçler islemelidir. Devlet mekanizmasi çalismalidir. Soruldugu için söylüyorum; Çin'in bu bölgesine bir sabotaj timleri gönderiliyor. Rasit Dostum burada köprü basi rolü oynuyor Afganistan'daki. Rasit Dostum'un çok siki CIA baglantilari var. Amerika'nin oradaki adami. Taliban bir adami, o Kabil'i isgal eden. Amerika'nin diger yedek kuvveti de iste bu Rasit Dostum ve bunlar gönderiliyor. Biz, bunu haber aliyoruz ve ben, Sayin Cumhurbaskanina 18 Ekim tarihinde gittigim zaman bir mektup biraktim; o mektubun bir nüshasini dosyaya koydum; o dosyada, o mektupta sunu söyledim: Bakin, Uygur bölgesine sabotaj timleri gönderiliyor. Gönderen Yarbay Ankara'da bir JITEM Yarbayi, vesaire falan filan, Rasit Dostum iliskileri, orada hepsi yer aliyor. Bunu derhal durdurun. Ben, bunu, o zaman basina açiklamadim. Herhalde, Sayin Cumhurbaskani, bunu Genelkurmaya gönderiyor; bir müddet sonra biz basina da açikladik ve derhal durdurun dedik bu tertibi. Genelkurmay Baskani bizzat topluyor Genelkurmayda ve diyor ki "bu tertibi durduracaksiniz; bu, yasadisi yeralti faaliyetidir. Benim altimi mi

oyuyorsunuz" diyor ve durduruluyor. Simdi, bu da, niye Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye böyle bir sey içine girsin. Türkiye'nin kendi içinde bir ulusal sorun var. Bilmem bir Kürt meselesi var; kendi içinde Alevî-Sünnî sorunlari var; yani, devamli, biz, birilerine sen de benim sorunlarini karistir diye bir malzeme mi yaratmak istiyoruz. Çok açiktir ki, burada Türkiye'nin hiçbir ulusal çikari yoktur, hiçbir. Güvenligi açisindan, bagimsizligi açisindan vahim seylerdir bunlar ve Çeçenlerin bir sorunu varsa, bilmem Türk halklarinin bir sorunu varsa, bunlar, siddet kullanilmadan, oralarda siddet kiskirtilmadan yasal platformlarda ve o ülkenin iç meselesi olarak ele alinarak , çözülebilir. Nasil Türkiye'nin Kürt meselesi iç meselesidir ve bu en temel bir tezdir. Türkiye, bütün dünyaya diyecektir ki, Kürt meselesi benim iç meselemdir; karisamazsiniz; bunu ben çözerim. Yok Avrupalilar gelecek, yok insan haklari gelecek, yok Amerika gelecek, teftis edecek; bu kabul edilemez ve biz, Birlesmis Milletlerin üyesiyiz ve bütün ülkelerin sinirlarini mesru olarak kabul ediyoruz, bunlari degistirmek gibi Türkiye Devletinin bir faaliyeti de olamaz. Buna ragmen, iste Çin'in bilmem Uygur bölgesine sabotaj timleri gönderiliyor ve Genelkurmay bunu durduruyor. Burada da Çiller örgütü ve bu faaliyet vardir. Besinci önemli dis tertip diyelim, Kuzey Irak'taki CIA faaliyetine bu örgütün karismis olmasidir.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Abdullah Çatli örgütü diyorsunuz?..

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Çiller örgütü. Abdullah Çatli, Çiller örgütünün infaz sefi. Kuzey Irak'taki CIA tertiplerine...

 

BASKAN - Sayin Perinçek, bu bize verdiginiz belgede diyorsunuz bir yerinde: "General Dostum'la Türkiye'nin bu iliskileri ta Özal dönemine uzuyor ve orada JITEM'in dört elemani da su anda Dostum'un karargâhinda" diyorsunuz. Simdi, diyorsunuz ki, Çiller özel örgütü bu...

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Turgut Özal tarafindan kurulan örgütün devami bu efendim; bugün ,Çiller, etrafinda bir özel büroya dönüsmüstür; ama, bunun ilk kurucusu Turgut Özal'dir. Turgut Özal zamaninda bir özel büro kuruluyor. Bu özel büronun basinda Hiram Abas ve Mehmet Eymür var; yani, Abdullah Çatli'yla 1981 yilinda bulusan Hiram Abas var. Bu zaten o zamanlar basina çok yansidi ve hatta Turgut Özal'in bir plani var: MIT'i sivillestirelim. Bu, tabiî, kamuoyuna böyle sempatik sloganlarla sunuluyor, MIT'in sivillestirilmesi gibi; ama, aslinda, bu, MIT'in CIA'lastirilmasi planidir. MIT'in içindeki askerlerin temizlenmesi, askerler temizlenirken yurtsever bilmem ne unsurlarin da temizlenmesi ve MIT'in, tamamen, Hiram Abas'in kisiliginde, CIA'nin yüzde yüz kontrolü altina alinmasi tertibiydi. Bunu basaramadilar.

 

DURMUS FIKRI SAGLAR (Içel) - Hiram Abas'i niye öldürdüler; bunun için mi öldürdüler?

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Bilemiyorum onu; bilemedigim bir seyi söylemiyorum; ama, bence, o karanlik bir cinayet. Neden; taseron örgüt tarafindan öldürüldügü çok açik. Yani, onu Dev-Sol öldürdü diye çikti; ama, o taseron bir örgüttür. Niye öldürdü falan; bilemiyorum. Bilmedigim konularda bir sey söylemeyecegim; ama, bence, mesela bu soru anlamli bir soru.

 

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yalniz, müsaade ederseniz... Az önce, "bu     Özal tarafindan sivillestirilmesi adina tamamen      CIA kontrolüne verilmesi için MIT'in yapilan bir girisim" dediniz; fakat, 12 Eylülden sonra da -henüz 12 Eylül devam ediyor- generaller basta ve onlarin etkileri devam ediyor diye Amerika'nin "bizim oglanlar" seklinde ifade ediyorsunuz. Hem "bizim oglanlar" Millî Istihbarat Teskilati da ihtilalin olusmasi açisindan kullanilan zemin hazirlayan bir pozisyonda, bu pozisyonun basinda "bizim oglanlar" var ve bu "bizim oglanlar"in sivillesmeye dönük hareketinde, yine CIA'in   kontrolüne tamamen geçmesi gibi ilgili olarak degerlendiriyorsunuz. Ben, burada, kafamda kurguyu saglayamadim.

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Bir çelisme var gibi; degil, Söyle açayim efendim. Ordunun...

 

HAYRETTIN  DILEKCAN (Karabük)- Çünkü, büyük bir çeliski ortaya çikiyor. Amerika ihtilali yaptiriyor; ihtilalin generaller basinda ve MIT tamamen, ihtilali hazirlamak için altyapi olusturan bir konumda ve bir sivil cumhurbaskani, böyle bir örgütü "sivillestirelim" dedigi zaman,           tamamen CIA'nin kontrolüne girmesiyle ilgili bir hadise olarak degerlendiriyorsunuz. Kusura bakmayin kafamda o kurgu olusmadi.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Özür dilerim, ayni soruyu soracagim. Buradaki "our boys" generaller mi?

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Evet, generaller: ama, 5 general.

 

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Darbe yapan "your boys" generaller.

 

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - "Our boys". Simdi, efendim, bakin, bu soru bence son derece anlamli ve çok tesekkür ederim böyle bir soru sorduklari için. Su bakimdan anlamli: Bir kere "our boys" dedikleri o 5 general bile -0 5 generalin disinda olan Haydar Saltik disinda- büyük ölçüde kendilerini bu oldubittiler sonucu bu müdahaleyi yapmakla zorunlu gördükleri yapmakla zorunlu gördükleri bir ortamda bulmuslardir. Haydar Saltik, Amerika'da darbecilik okulunda okumus, Türk askerî hiyerarsisinin tepesinde olan tek adamdir ve darbe planlarini 1978'de hazirlamaya basliyor; bir tek onun bilinçli olarak bu isin içinde oldugunu ben saniyorum. O öyle; bilinçli yani; ama, diger 5 general -Kenan Evren ve diger 4 tanesinin basindan, 1977'den itibaren, efendim biz Türkiye'yi istikrarsizlastiralim; Abdi Ipekçi'yi öldürtelim; ondan sonra diyelim ki, müdahale etmemiz lazim diye bir planin içinde olduklarini bilmiyorum. Kesin bilmiyorum. Daha çok benim gördügüm -belki biri daha öyledir falan ama- bir istikrarsizlastirma planiyla bunlar öyle bir ortama getirildiler ki, baska çare yok ortamina. Baska çare yok fikrini ben kendim savunmuyorum; onlarin degerlendirmesi bu. Burada, ama Haydar Saltik'in -ben tarih önünde konusuyorum, saniyorum teybe de alinmaktadir, ileride ortaya da çikacaktir...

Devam edecek

Fabrikatör Perinçek TBMM Susurluk Araştırma Komisyonundaki ifadesine devam ediyor. (Önceki bölüm)

 

 

Ordudaki "Our Boys" (Bizim Çocuklar)

 

BAŞKAN - Zabıtlara geçiyor.

 

DOĞU PERİNÇEK - ... Orgeneral Genelkurmay İkinci Başkanı Haydar Saltık'ın, o zaman, bu işte bilinçli olarak ve tamamen CIA'la da bağlantılı olarak bu işin içinde olduğunu kuvvetle, elimdeki bilgilere dayanarak kuvvetle sanıyorum. Yani, tespit ediyorum diyemeyeceğim. Başka yaptıklarıyla da birleştirdiğim zaman. Ordu, beyefendi komple bir şey değil; yani, ordu, her şeye rağmen, Mustafa Kemal'in kurduğu ordudur ve o dönemden önemli birikimler gelenekler taşır. Ne kadar tahrip edilse, ne kadar NATO'ya gitse, ne kadar Amerika'yla bağlantıları olsa, onun içinde bizim Kurtuluş Savaşımızın bazı kalıntıları, mirası vardır. O, tamamen tasfiye edilememiştir. Bu bütün Türkiye için geçerli, yalnız ordu için değil. Yalnız, ordu için daha da geçerlidir. O bakımdan, ben, 12 Eylül'ün, hiyerarşinin tepesindeki 5 generalden Amerika'nın "our boys" diye söz ettiğini söylerken, bütün ordu için bunu kabul etmiyorum. Öyle olmadığı çok açık; yani ,bir yandan 5 general onları yaparken, bir yandan ordunun kurumları, mekanizmaları içerisinde o İstiklal Savaşı gelenekleri, bağımsızlık gelenekleri falan, belli ölçülerde belli kurumlarda yaşamaktadır.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bedrettin Demirel'in açıklamasını daha sonra buna mı bağlıyorsunuz?

 

DOĞU PERİNÇEK - Evet, işte Demirel de. Demirel 1960'larda "Morisson Süleyman" falan dedi, affedersiniz...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ben Bedrettin Demirel'i söylüyorum efendim.

 

DOĞU PERİNÇEK - Onu bilmiyorum.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Onun bir açıklaması var, sizi teyit eden...

 

DOĞU PERİNÇEK - Ne diyor efendim?

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İhtilalin şartlarının hazırlanmasıyla ilgili.

 

ABD'de Darbecilik Okulu

 

DOĞU PERİNÇEK - Haydar Saltık hazırlıyor, planları o yapıyor. Haydar Saltık önemli; Türkiye'nin askerî hiyerarşisi içinde Amerika'daki darbecilik okulunda eğitilmiş tek adam. Amerika'da darbecilik okulunda eğitiliyor. Neyse. O ordu burada komple değil, bütünüyle böyle bir şeyin içinde yer almıyor ve hepimiz biliyoruz, MİT'in içinde eskiden beri askeriye de var, sivil kuvvetler de var. Ben sivil kuvvetlerin tamamı CIA'cıdır da demiyorum; o çok yanlış veyahut da oradaki askerlerin tamamı yurtseverdir ve millî kuvvetlerdir de demiyorum; ama, MİT'in sivilleştirilmesi planı aslında bir sivilleştirme planı değildir diyorum. MİT sivilleştirilebilir; ama, yurtsever bir bakış açısıyla ve...

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kendi yorumunuzu söylüyorsunuz

 

Hiram Abas Abdullah Çatlı'larla o işleri yapan adam

 

DOĞU PERİNÇEK - Evet kendi yorumum. ...ulusal bir teşkilat haline dönüştürülmesi düşüncesiyle de sivilleştirilebilir; ama, bu sivilleştirmenin öyle olmadığı şuradan anlaşılıyor. Başında Hiram Abas var. Hiram Abas kim; Abdullah Çatlılarla o işleri yapan adam. Hiram Abas kim; Amerika'nın MİT içindeki en yakın adamı. Zaten Amerika'nın en yakın adamı; şu kadarı belli: Abdullah Çatlı ile 1981 yılında buluşuyor. Kim buluşur ve onunla birtakım tertiplere girer. Devam edelim. Kuzey Irak: Kuzey Irak'ta da gördük; işte son Irak Hükümetiyle -Irak Kürdistan Demokrat Partisi Barzani'nin liderliğindeki- arasındaki ittifak üzerine orada Amerika darbeler yedi ve birtakım CIA ajanları kaçıştılar çil yavrusu gibi. Guam Adasına götürüldüler. Bu olayları hepimiz yaşadık. CIA peşmergeleri diye yani. Amerikan resmî makamları da bunu kabul etti. Gazeteler de yazdı; çok açık yani. Kuzey Irak'ta bir faaliyet var. Kuzey Irak'taki faaliyetine işte bu Çiller özel örgütü de büyük ölçüde dahil oluyor. Şimdi, bunların toplamına baktığımız zaman Türkiye ile Rusya'yı karşı karşıya getirmek; Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek; Türkiye ile Irak'ı; Türkiye ile Azerbaycan'ı karşı karşıya getirmek; Irak üzerinden Türkiye ile bütün Arap dünyasını karşı karşıya getirmek. Türkiye ile hatta hiçbir problemi olmayan ve iyi ilişkiler geliştirmesi Türkiye'nin çıkarları açısından şart olan Çin Halk Cumhuriyetini karşı karşıya getirmek. Bunun bir Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir faaliyet olduğu çok apaçıktır ve bu neyle ilgilidir? Deniyor ki -resmî olarak Amerikan kaynaklarında göörüyoruz- "Türkiye kriz bölgelerine müdahale gücü olmalıdır." Bu Foreign Reports, Foreign Affairs, Mediterranean Ouarterly diye demin adlarını verdiğim yarı resmî organların hepsinde bu geçiyor. "Türkiye kriz bölgelerine müdahale gücü olmalıdır." Açınız Çiller'in katıldığı hükümetlerin programlarını; hepsinde bu ibare aynen vardır ve 1994 yılına kadar Doğan Güreş tarafından da bu ibare Savunma ve Havacılık Dergisinde yayımlanmıştır -benim verdiğim dosyalarda var- aynen kullanılmıştır; yani, Amerikan yarı resmî organlarında deniyor ki, "Türkiye'nin misyonu kriz bölgelerine müdahale gücü olmalıdır." Neresidir bu kriz bölgeleri? Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya. Bakıyoruz, bizim hükümet programlarımıza giriyor bu; bakıyoruz Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, bu ibareyi aynen kullanıyor. Yani, Türkiye hükümetleri, son Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti Programında aynen bu ibareye rastlamadım; ama, bunu çağrıştıran ibareler var; ama, evvelki hükümet programlarında, Çiller'in bulunduğu, bütün Başbakanlık yaptığı ve daha sonra Anavatan Partisiyle kurduğu Hükümet Programlarında bu aynen var ve işte, bunu Türkiye'ye kabul ettirmek zor. Türkiye'nin geleneksel bir politikası var: "Yurtta barış, cihanda barış" diye Mustafa Kemal Atatürk tarafından tanımlanmış bir politikası var. Sadabat Paktı, Ortadoğu ülkeleriyle dostluk; Balkan Paktı, Balkan hükümetleriyle dostluk; kuzeyimizdeki kim olursa olsun, Sovyetler Birliği, vesaire, çatışmalara girmemek. Bu politika çizilmiş ve sınırların ötesinde, işte sınırları genişletme falan filan gibi hevesler, hayaller içinde olmamak; fakat, 1980'lerden sonra Amerika şunu Türkiye'nin önüne getiriyor -bu o zamanki MİT Başkanı Fuat Doğu tarafından da söylenmiştir- artık biz bunları terk edelim, cihan Türklüğü politikasına ve işte bütün Rusya'daki, Sovyetler Birliğindeki o zaman İslamlarla birleşme politikasına dönelim diye Fuat Doğu formüle etmiştir. Hatta aynen böyle; bırakalım "yurtta sulh, cihanda sulh"u; bu eskimiştir; bugünkü dünya realitesi tarafında geçersizdir. Biz, cihan Türklüğü politikasına ve İslam politikasına dönelim ve Orta Asya'daki Türklerle, şunlarla, bunlarla ilgilenelim şeklinde formüle edilmiştir. Bu, tamamen Amerika'nın planlarıyla bağlantılıdır ve Türkiye'yi, komşuları aleyhine böyle cereyanların içine sokma amacıyla ilgilidir. Bakın, ben, şunu ayırıyorum: Biz, tabiî Türk Cumhuriyetleriyle özel ilişkiler içinde olacağız. Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye Cumhuriyeti kesinlikle -tabiî kültürel bağları, dil bağları, ekonomik çıkarları hepsi mazlum milletlerdir bunlar- ilişki içinde olacak; kardeşlik olacak; onlarla ilişkilerimiz başkalarından farklı da olacak; özel bir yer de verilecek; bunların hepsi doğru politikalardır; ama, bunun, ötesinde buralarla başka, Amerika çıkarları adına ilgilenmek, buralarla komşuları arasında kavgalar çıkarmak. Çünkü, ne Özbekistan ne Kırgızistan ne Türkmenistan ne Kazakistan ne Azerbaycan, Rusya ile veya Çin'le bir çatışma içine girmek istemiyor. "Bizim oralarla sıkı bağlarımız var "diyor. Türkiye, köprü başı olarak Amerika'nın. oralara girip bu tür çatışmaları kışkırttığı zaman benim demin tanımladığım, Türkiye'nin ulusal çıkarlarından farklı bir kanal içine girmektedir. İşte, Çiller özel örgütünün esas, menhus diyeceğim rolü buradadır. Türkiye'yi birtakım oldubittilerle, bütün çevresiyle ve Asya'yla çatışma içine sokmak ve sonunda Amerika'yla kader bağından başka bir alternatif bırakmamak. Çünkü, hatırlayalım, Birinci Dünya Savaşına biz nasıl girdik; Sivastopal'ı gitti, Goben Breslav bombaladı; ondan sonra paldır küldür biz kendimizi savaşın içinde bulduk. Bu sefer Goben Breslav rolünü işte bu örgüt oynamaktadır; Azerbaycan darbesi, falan filan demin saydığım kışkırtmaları ve tertipleri yaparak; Goben Breslav'dır...

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Eşref Bitlis?..

 

DOĞU PERİNÇEK - Evet... Oraya şimdi geleceğim.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben, burada bir hususu öğrenebilir miyim, az önce konu geçmeden. Kuzey Irak'ta da özel örgütün Amerika'ya Guam Adasına CIA ajanlarının taşınmasında rol aldığını, birlikte hareket ettiklerini söylediniz; ancak, ben burada yine bir kurgu sağlayamadım. Kamuoyunda kumarhane, eroin ticareti veya benzeri birtakım işlerle, yasadışı işlerle ilgili olarak malum kişilerin, mesela Topal cinayeti, Behçet Cantürk'ün... Yani PKK'ya finansman desteği noktasında veya PKK'ya şantaj yoluyla para vermek mecburiyetinde kalan şahısların özel örgüt tarafından temizlendiğine dair kamuoyunda, basın yayın organlarında iddialar var. Şimdi, Amerika'nın PKK'ya destek verdiği noktasında, en azından lojistik destek verdiği veya müsamaha gösterdiği noktasında genel bir kanaat var kamuoyunda. Şimdi, bakıyoruz, Amerika PKK'ya lojistik destek veriyor; PKK'nın desteklediği şahıslar veya PKK'ya destek veren şahıslar öldürülüyor. Yine Amerika'yla çıkarları tevlit etmiş, birleştirilmiş şahıslar bu işlerin içinde oluyor. Yani, o zaman, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dışında, tamamen, bu şahısların birbirleriyle bir gösteri maçı yapar gibi uğraşmaları kurgusu ortaya çıkıyor; ben, burada bu bağlantının nasıl kurulduğunu mantıken, zihnimde belki bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor; belki anlatım şeklinizdeki bağlantıları dikkatle dinlerken kaçırmış olabilirim diye düşünüyorum; ama, öldürülen şahıslar PKK sempatizanı olacak veya PKK'ya destek veren şahıslar olacak. Bu şahıslar CIA'in güdümünde olan şahıslar tarafından...

 

DOĞU PERİNÇEK - Yani, iki tarafta CIA, Amerika var, niye birbirlerini öldürüyor diyorsunuz.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şimdi, Amerika, yani bizi seyretsin diye ringe iki tane boksör çıkarmış; bizler de seyredelim. Amerika, acaba sadece şu mantıkla mı yapmaktadır; işte benim gücümü görün, ben kendi kendimle de kavga edebilirim gibi bir pozisyon mu sergilemek istiyor. Böyle bir ... imajı vermek suretiyle, dünya kamuoyunda güç gösterisinde bulunmak için mi bunları yapıyor? İki tane CIA bağlı örgüt, ikisi de CIA tarafından... Bu mu anlatılmak , isteniyor; yoksa Amerika sırf kukla oynatmak için, dünya sahnesinde siyaset yapma yakından bildiğimiz için bunu da kafam pek algılamıyor. Yani, o bağlantılar birinden birisinin yanlış olması gerekir diye düşünüyorum ben. Kusura bakmayın, eğer yanlış yorumladıysam. Benim, anlattığınız şeylerden ortaya çıkarabildiğim kurgu kopuklukları olarak değerlendiriyorum.

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, şimdi, birinci nokta, niye kopukluk olsun. Azerbaycan darbesini Amerika'nın yaptırdığı açık. Burada, karşıda Amerika'nın bir gücü yok.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yok, ben, Azerbaycan'la ilgili demedim. Irak'la bağlantılı olarak...

 

Sağ-Sol Örgütler ve Mafya Eroin Aracılığıyla Kontrol Altında

 

DOĞU PERİNÇEK - Şimdi, onu söyleyeceğim. Bakın, efendim, bu çok önemli. Çiller özel örgütü PKK ile aynı çanaktan beslenmektedir. Nasıl; PKK Suriye'den uyuşturucuyu getirmektedir; bunlar almaktadırlar ve Ege güzergâhı denen yol üzerinden Avrupa'ya sevk etmektedirler. Abdullah Çatlı, burada, Hollanda bağlantısıdır. Hüseyin Kocadağ da Fransa bağlantısıdır. Bunların Hollanda'da ve Fransa'da ayakları vardır ve...

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Özür dilerim, bağlantılarla ilgili olarak; Fransa ve Hollanda bağlantısı derken, müşahhas, bizim için ülkemizde olmayan şahıslar olması hasebiyle, bilinen, maruf olarak bilinen isimler verebilir misiniz?

 

İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK - Efendim, bu, işte Türk mafyası deniyor, şu deniyor, bu deniyor; hatta birtakım sol maskeli örgütler var Fransa'da. Bunlar birtakım sol maskeli örgütleri de kullanıyor. Eroin işinin içine birtakım, kendisinin sol diye tanımlayan örgütler çekilmiştir. Eroin aracılığıyla tamamen kontrol altına alınmıştır. Çünkü, onlara da eroin ihalesi verdiğiniz ve onları buradan beslediğiniz zaman, her türlü ihaleyi de yaptırabilirsiniz. Yani; diyelim "Sabancı'yı öldürt" veyahut da "Sabancı'nın kardeşini öldürt" dediğin zaman o öldürür.

 

BAŞKAN - Biraz toparlarsanız...

 

İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK - Tabiî, ben sorular üzerine... Yani, sonuç itibariyle burada bunlar siz dediniz ki "Amerika PKK'ya müsamaha gösteriyor." Doğru. Amerika PKK'ya müsamaha gösteriyor. Neden...; çünkü, Amerika Türkiye'ye diyor ki "benim kriz bölgelerinde müdahale gücüm olacaksın." Burada da kritik sorun nedir; Kuzey Irak'ta bir Kürdistan kurulacak, sen de bunu himayen altına alacaksın. Amerika'nın Türkiye'ye dayattığı plan budur ve bütün bu kavgalar bilmem neler en sonunda bu eksende oluşmaktadır buraya dikkatinizi çekeceğim. Çiller, burada, Amerika'nın dayattığı -Turgut Özal'da bunun içindeydi- Turgut Özal-Çiller çizgisi Amerika'nın dayattığı Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulsun, biz de bunu himaye altına alalım, Musul Kerkük petrollerinden de yüzde 5- yüzde 6 hisse alalım, Sayın Turgut Özal'ın o zamanki ifadesiyle "1 koyalım 5 alalım" ve Turgut Özal, Baker geldi, 1991 başında Çankaya'da görüştü, hemen arkasından şunu söyledi; Irak halkları, Körfez Savaşı öncesinde ve Kürtleri himaye altına alalım diye Özal söylemedi mi? Kim getirdi ona, Baker getirdi bu planı. Bunun dosyada var. Genel Kurmay istihbarat belgeleri var. Türkiye ile Peletro arasında Türkiye ile Robert Douch arasında gizli görüşmeleri, genelkurmay istihbaratı saptamış, buralarda Amerikalılar açıkça söylüyor. Dışa açıklarken diyorlar ki "Irak'ın toprak bütünlüğü" içeride diyorlar ki "Irak'ı böleceğiz, ya siz geçin bu Kuzey Irak'taki Kürt devletinin başına, onu koruyun veyahut da biz bu işi İran'a vereceğiz. Siz yapmazsanız İran'a vereceğim ve Türkiye bölünecek." Amerika açıkça Türkiye'ye şunu diyor "ya büyüyeceksin, ya küçüleceksin" bunu Cengiz Çandar gibi, Amerika'nın bir numaralı... Şimdi, burada, Çiller'in Amerika ile birlikte olduğu açık. İki; PKK ile aynı eroin işinden gelir sağlarken de Çiller yine var. Onun için burada bir tutarsızlık yok. Bütün sorun Türkiye açısından, bu ABD'nin kriz bölgelerine, müdahale gücü olacak mıyız, olmayacak mıyız sorunudur. Bütün bölünmeler bu noktada cereyan etmektedir ve burada kritik olan da, Kuzey Irak'ta kurulacak, Amerika'nın kuracağı, Kürt devletini himaye altına alacak mıyız, almayacak mıyız sorunudur; bütün bölünmeler... Çünkü, bunu himaye altına aldığınız zaman İran'la da cephe cepheye geleceksiniz, Arap dünyasıyla da cephe cepheye geleceksiniz, Rusya'yla da cephe cepheye geleceksiniz. Bir tek Amerika ile birleşeceksiniz. Hatta, Avrupa'yla da cephe cepheye geleceksiniz; çünkü, orada Amerika'ya bağlı bir Kürdistan, ikinci bir İsrail oluşmasını Avrupa da iyi karşılamayacaktır. 

 

 

Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis'in Katledilme Nedeni:

 

Türkiye ile Amerika arasındaki kader bağları sıkılaştırılacak, Türkiye'nin Amerika'dan başka hiçbir seçeneği kalmayacak; tabiî, bunun sonuçlarını hepimiz düşünebiliriz. İşte, bu soruşturmanın gelip dayandığı nokta, bu nedenle Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis'in katledilmesidir. Bence, Ömer Lütfü Topal cinayetinden giderek... Tabiî, bunun üzerine gidilmeli, araştırılmalı, açığa çıkarılmalı, çok önemli; ama, esas sorun, Eşref Bitlis'in ve Uğur Mumcu'nun öldürülmesidir ve orayı aydınlattığımız zaman, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı tertipler, dayatmalar aydınlanmış olacaktır ve Türkiye'nin bağımsızlık ve güvenliği açısından önemli mesafeler alınmış olacaktır. Şimdi, Eşref Bitlis Jandarma Genel Komutanımız; bakıyoruz,Genelkurmay Başkanı olacak. Muhittin Füsunoğlu emekliye ayrılacak, 94 Eylülünde Doğan Güreş emekliye ayrıldığı zaman, geleceğin genelkurmay başkanı. İkincisi; Eşref Bitlis, demin söylediğim Amerikan dayatmasına, orduda kahramanca direnen bir orgenaralimiz. Bütün bu Amerikan planlarını ortaya çıkarıyor. Hatta, bizim elimize şimdi, yeni belgeleri geldi; Amerika'nın bölge ilkelerinden, Türkiye'den Irak, İran Suriye'den gizli, bilmem ne bayrak diye gizli birtakım tatbikatları var. Bu gizli tatbikatta işte o CIA peşmergeleri falan diye hepimizin hayret içinde kaldığı 5 bin tane Amerika'nın orada adamları var falan. Bu 5 bin tane peşmerge aslında bir askeri kuvvet. Bunlar CIA ajanı değil Barzani'yi de oradan temizleyecek bir, kuvvet. Hiçbir güç, 5 bin tane iyi eğitilmiş bir kuvvete Kuzey Irak'ta karşı koyamaz ne Barzani, ne Talabani. Hepsini temizleyecek ve Amerikan Kürt devletinin çekirdek gücünü oluşturmuş. Bunu, Eşref Bitlis saptıyor. Hatta, birtakım Amerikan askerî istihbaratının kanallarına vesaire girerek de belgeler saptıyor. Bunu, çeşitli raporlar halinde, aynı zamanda Çekiç Güç'ün faaliyetlerini saptıyor. Çekiç Güç'ün gıda yardımı, insanî yardım adı altında Kuzey Irak'a nasıl birtakım silahlar götürdüğünü. Çekiç Güç'ün oraya tamamen bir Kürt devletinin kurulması amacıyla Kuzey Irak'ta yerleştirildiğini, Irak'ın bölünmesine hizmet ettiğini ve Irak'ın bölündükten sonrada orada bir hançer yerleştireceğini, bu hançerin bazen İran'a bazen Türkiye'ye bazen Irak'a bazen Suriye'ye yani İsrail gibi bütün bölge ülkelerine karşı kullanılacağını da Eşref Bitlis saptıyor. Bu saptamalarını raporlar halinde Genelkurmay Başkanlığına veriyor. Hatta o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "aranızda Doğan Güreş'le ne var; bunu bana bildirir misin demesi" üzerine, bu Doğan Güreş'le ayrılıklarını da Orgeneralimiz Eşref Bitlis -toprağı bol olsun- Özal'a bir rapor halinde, bir mektup halinde sunuyor. O mektup da basında, 93 Eylülünde Aydınlık Gazetesinde özet olarak çıkmıştı. Bu mektubun Semra Özal'da olduğunu duyduk, mutlaka Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde vardır; komisyonunuz getirtebilir, son derece önemli.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Farklılaşma nerede?

 

DOĞU PERİNÇEK - Farklılaşma şurada. Doğan Güreş, Amerika'nın kriz bölgelerine müdahale gücü misyonunu benimsiyor. Bu bir rivayet değil, Savunma ve Havacılık dergisini açarsanız, orada iki defa Doğan Güreş tarafından bunun ifade edildiğini resmî olarak görürsünüz. Savunma ve Havacılık dergisi askeriyenin çıkardığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkardığı bir dergidir. Eşref Bitlis ise bunun karşısında. Biz diyor Amerika'nın kriz bölgelerine müdahale gücü olursak parçalanırız. Sayın Orgeneral Eşref Bitlis'te bunun Sevr olduğunu tespit ediyor haklı olarak; bölünme burada. Bu bölünme biliniyor.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bu Millî Güvenlik Kurulunda konuşulması gerekecek kadar önemli bir konu.

 

DOĞU PERİNÇEK - Tabiî konuşulmuştur.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bu fikir ayrılığı bir yerden bir yere tercihte bulunulması gerekir. İki farklı görüş varsa eğer. Bu iki farklı görüş, Millî Güvenlik Kurulunda tercih olarak...

 

DOĞU PERİNÇEK - Doğan Güreş hakim. Doğan Güreş-Çiller. Bakın, o zaman Türkiye'yi kim yönetiyor. Başbakan Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş. Mediterranean Quarterly ve Foreign Reports'ta aynen şöyle yazıyor "1994 Eylülüne kadar, Türkiye'de Doğan Güreş-Tansu Çiller ikilisi hakimdi ve Türk Ordusu tamamen Amerika'nın anlayışlarıyla uyum içindeydi: 1994 Eylülünden sonra bu bozuldu. Türk generalleri hizadan çıktı" aynen bu ifade. Doğan Güreş'in emekliye sevk edilmesinden sonra, Türk generallerinin hizadan çıktığını Amerikan kaynakları yazıyor, biz oralardan öğreniyoruz.

 

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, dediğiniz konuda o zaman Millî Güvenlik Kurulu, Doğan Güreş, Başbakan Tansu Çiller; yani, devleti, tamamen yönlendirecek olan şahısların ve kurumların bu hususta Amerika'nın kriz bölgelerine müdahale noktasındaki politikalarını aynen benimsediklerini ve tabi olacaklarına dair bir...

 

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım da biraz kendisi anlatsın. O zaman akşama kadar sürer.

 

DOĞU PERİNÇEK - Aynen bu şekilde, buna Eşref Bitlis karşı koyuyor ve buna karşı koyduğu için katlediliyor.

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yalnız bir şey var burada. Sanıyorum zaman da daralıyor. Sayın Genel Başkanın konuşmasının tabiî ki sınırı yok, akşama kadar da konuşabilir.

 

DOĞU PERİNÇEK- Efendim, ben, çok konuşma meraklısı değilim.

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben ondan dolayı söylemiyorum. Bir şey arz edeyim izin verirseniz.

 

DOĞU PERİNÇEK - Ben size şunu arz ettim; dedim ki, ben 15 dakikada açıklayabilirim. Müsaade edin 10 dakikada bitireyim veyahut 3 dakikada, hatta 2 dakikada bile bitirebilirim bu size kalmış. Eğer, rahatsızsanız bu konuşmamdan...

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, rahatsız olmak değil. Anlatılan bahsettiğiniz konular zaten bize verdiğiniz bilgi ve belgeler içerisinde var. Ben, hepsini dikkatle okudum; onun için, birçok anlattığınızı oralardan da biliyorum. Konu, sanıyorum Komisyonun araştırmasıyla ilgili konunun şeyi kayboldu; yani, polis-mafya-siyasetçi üçgeni içerisindeki kısmına öncelik versek de bilahare bunları tekrar anlatmak istiyorsanız anlatsanız; çünkü, mesela, benim programın var gitmek zorundayım. Yani, şimdi, daha henüz oraya gelmedik. O kısmına gelmedik onun için söylüyorum.

 

DOĞU PERİNÇEK - Oraya gelmeyeceğim zaten.

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu alalım sizden. Onları alalım da ..

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, ben onları size 300 küsur sayfa vermişim.

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Eğer uygun görürseniz bir yöntem tespit edelim. Sayın Genel Başkan konuşsun, biz sonra soru soralım.

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben soru sormuyorum, soru değil. Ben diyorum ki, Komisyonun çalışma alanıyla ilgili konuyu evvela alsak da diğerlerini...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu da alanı Sayın Başkan.

 

DOĞU PERİNÇEK - Sayın Başkan, ben sizden şunu rica ediyorum; bana deyin ki, 3 dakikada konuşmanı bitir, ben 3 dakikada bitiririm.

 

BAŞKAN - Hayır, hayır...

 

DOĞU PERİNÇEK - Ben buraya 20 dakika konuşma düşüncesiyle geldim. Sayın Başkan, ben buraya 20 dakika konuşma planlayarak geldim. Buraya oturduğum zaman benim kafamdaki şuydu...

 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte ben diyorum ki onu öncelikle alsak da ondan sonra kalan zaman içerisinde Sayın Genel Başkan arzu ediyorsa konuşsun.

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yalnız tabiî bu tartışmayla da zaman kaybediliyor; bana kalırsa siz devam edin.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTAC) (Gaziantep) - Gerekirse bir oturum daha yapacağız, biz çok önemli bir şey yapıyoruz bunun zamanla sınırlandırması yok yani.

 

DOĞU PERİNÇEK - Ben size tâbiyim. Ben ne diyorum size, evden çıkarken kafamdaki plan şuydu: Ben 20 dakikada sayın komisyon üyelerine bir analiz sunacağım ve gideceğim. Siz sorular sordunuz yayılıyor. Siz bana dersiniz ki, o analizini 5 dakikada bitir, ben 5 dakikada bitirecek yeteneğe sahibim, bitiririm.

 

BAŞKAN - Hayır bir süre vermiyoruz da; ama, programımız belli 14.00'a kadar sizi dinleyeceğiz, saat 14'ten sonra başka arkadaşı dinleyeceğiz. Tabiî soru sorma şeyini sona bırakalım. Zamanımız var şöyle bir saat kadar zaman içerisinde bize...

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim ben bunu söyledim zaten, bu işi Ömer Lütfü Topal falan düzeyinde tutarsanız, bunu bir savcılığa verin, bunu yapsın; Mecliste boş yere komisyon falan kurmayın. Verin savcılığın bir tanesi araştırsın. Ben zaten bir partinin genel başkanı olarak böyle bilmem iki tane mafya birbirini öldürmüş falan buralara fazla dalmam ve buralara fazla emek ve zaman da harcamam. Bu, bir bağımsızlık ve güvenlik sorunu olduğu için biz İşçi Partisi olarak üzerine gidiyoruz ve Çeçenistan falan filan nasıl ilgisi yok, esas onun ilgili var. Azerbaycan darbesini yapıyor onun ilgisi var. Azerbaycan darbesinde Abdullah Çatlılar var. Diğer yerlerde hepsi var; Çiller var. Çiller'in parmağı orada çıkıyor ortaya ve Türkiye içinde niçin tehlikelidir; bir Amerikan tertibi ve kriz bölgelerine müdahale gücü olma tehlikesi yüzünden bence bu olay tehlikelidir yoksa eroinmiş, mafyaymış maalesef, Irak'a ambargonun boşluğunu Türkiye devleti eroin ticaretiyle doldurmuştur. Evet, nedir resmi rakamlar; biz diyor Irak'a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettik, ben size şimdi vakit kaybetmiyorum bunun hepsinin altını açarım. Bugün tartışılıyor bakın Veysi Seviğ, Güngör Uras bütün ekonomistler diyorlar ki, Türkiye'nin dışa satımıyla, dış alımı arasında 20 milyar dolar fark var. Merkez Bankası kasaları dolu. Tartışmalar yapılıyor; Türkiye, 8 ilâ 15 milyar dolar yılda eroinden giriyor. Yani, Irak'a fasulye, mercimek, buzdolabı satmaktan kazandığımızı kaybetmişiz, onun yerine eroin satarak dolduruyoruz. Türkiye ekonomisi eroine bağımlı hale gelmiş. Bu, son derece önemli, kendi gençliğini zehirliyor bu ülke, bu devlet, bu hükümet, bu hükümetler ve bundan vazgeçecek kolay kolay bir babayiğit yok. Siz, 8-10 milyar dolar yıllık gelir Türkiye'nin temel meselesi budur ve Amerika'ya bağımlılık işte Türkiye'yi bu hale getirmiş, eroine bağımlı bir ekonomi yaratmış; bunlardan konuşmadan bu mesele çözülebilir mi? Çiller'in rolleri de burada önemlidir. Yoksa, ben bunlara vakit harcamam. Şimdi, bu bakımdan Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis... Bakın, Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 günü öldürülüyor, Eşref Bitlis ondan 24 gün sonra 17 Şubat 1993 günü. İkisi de Sevr'in karşısında olan iki insan. Birisi ordunun içinde silahla... Evet, Millî Güvenlik Kuruluna Doğan Güreş hakim, Başbakan Tansu Çiller; ama, önemli bir general ve Kuvayı Milliyeyi ordu içinde temsil eden bir general ve yarının genelkurmay başkanı ve hep Amerikan planlarının önüne taş koyan bir jandarma genel komutanı. 

 

 

Doğan Güreş Yalan Beyanda Bulunmuştur

 

Bu, son derece önemli ve şimdi biz o zaman, yayınlar yapmışız size bir dosya halinde sundum. Bize gelen bilgiler üzerine kafamızda bazı şüpheler doğduğu için arkadaşlarımıza demişiz ki "bu Eşref Bitlis suikastını bütün detayına kadar araştıracaksınız." 7 ay araştırmışlar. Ne yapmışlar; gitmişler Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Uzay ve Havacılık Fakültesi öğretim üyeleri, İTÜ Havacılık Fakültesi öğretim üyeleri, F-16 projesini yapan mühendisler, efendim o zaman Güvercinlik Havaalanında çalışan personel, Amerika'da bu uçağı yapan B-200'ü yapan firma, hepsine gitmişiz ve sonunda şunu saptamışız; bu uçak, buzlanmadan dolayı düşmedi. Ordunun içinden insanlar mesela; emekli korgeneral Arslan Önem, emekli bir hava tümgenerali vesaire. Ordunun içinden de insanlarla konuşmuşuz. Bu uçak buzlanmadan düşmedi; bir. Bu uçak pilot hatasından düşmedi; iki. Bu uçak yapım hatasından düşmedi; üç. Bu üç gerçeği bütün teknik, bilimsel açıklamalarıyla o zaman saptamışız ve demişiz ki -daha doğrusu bize bütün bunlar söylemiş sabotaj dışında bir şey- bu sabotajdır. Sabotaj yapıldığını gösteren bütün parçalar da ortadan kaldırılmıştır. Motor aksamı ortadan yok edilmiştir; dahası son derece anlamlı, uçağın düştüğünün ertesi günü o zamanki Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş alelacele hiçbir ciddî araştırma yaptırmadan ve uzman olmayan Güvercinlikteki 3-5 tane, 7 kişilik; üç astsubay, 4 subaydan oluşan ve uzman olmadığı, uzmanlar tarafından belirtilen personelden bir heyet kurularak onlara bir rapor tanzim ettirmiştir. Kendi silah arkadaşının ortadan kaldırılması hakkında, yalan bir beyanda bulunmuştur; buzlanma oldu diye. Buzlanma yok, buzlanma olduğuna dair en ufak ibare yok. Demek ki, burada bir kasıt vardır. Doğan Güreş'in ertesi günkü beyanatının kasıtlı olduğu çok açıktır. Biliyordu demek. Bakın, ben, bu olayın, tertibin içindeydi hazırladı demiyorum; ama, Doğan Güreş'in bu olay hakkında bilgisi olduğunu, göreceksiniz tarih en sonunda yazacaktır. Kasıt nedeniyle. Niçin bir Genelkurmay başkanı araştırmadan yalan bir tespit yapsın. Yalan bir tespit yapmıştır ve bunu kamuoyunda açıklamıştır. Biz, Eşref Bitlis'in uçağının bir sabotajla düşürüldüğünü o zaman saptadık; fakat, bu sabotajı kim yaptı, arkasında kim var, falan filan bunları aydınlatamadık; ama, bunları size verdiğimiz dosyada gördüğünüz gibi, kampanya halinde yayınladık. Eylül’den Aralık’a kadar süren üç ay içerisinde; fakat, şu sırada bize ek bilgiler gelmektedir. Genelkurmay istihbaratı kaynaklı ek bilgiler gelmektedir. O ek bilgilerde de şunlar vardır: Bu uçak, Amerikan bu günkü Adana Başkonsolosu Elizabeth Shelton'un bulunduğu, Adana'da ve İncirlik'te yapılan iki toplantıda, Genelkurmay istihbaratının izleyerek, bizim bunları izleyebilme kabiliyetimiz yok. Tarihleri de verilmektedir. 8-9-10 Şubat tarihlerinde Çekiç Güç Komutanı General Neab, Elizabeth Shelton, Amerika'dan gelen -onların hepsinin isimleri dosyalarda var, hatta rütbeleri vesaire- subaylar vesaire toplantılar yapmışlardır, Amerikan haberleşmesinden izleniyor, devamlı bir Eşref Bitlis olayı var o sırada Amerikan haberleşmesinde. Sayın Orgeneral Muhittin Füsünoğlu diyor ki "4 kişi biliyordu bu uçağı bineceğini; ben, Doğan Güreş, o zamanki Savunma ve Kara Havacılık Okulu Komutanı Tümgeneral Armağan Kuloğlu ve Eşref Bitlis'in kendisi." Aslında burada tarihe karşı bir konuşma var. Muhittin Füsunoğlu bence mert olmalı ve çıkıp daha açık şeyler söylemelidir ve biz, araştırdık, Armağan Kuloğlu Amerika'yla çok sıkı ilişkileri olan ve ordu içinde de Amerikancı diye bilinen bir general olduğunu tespit ettik; ama, bu işte ne kadar dahli var o kadarını bilmiyoruz; ama, 

 

 

Eşref Bitlis'in Abdullah Çatlı'lar Kullanılarak Öldürüldüğü Kesin

 

Eşref Bitlis'in bir Amerikan planıyla ve bu Abdullah Çatlıların kullanılarak öldürüldüğü kesin. Abdullah Çatlı'nın buradaki rolü şu; onu da söyleyeceğim: Eşref Bitlis, Cem Ersever'e ve Cem Ersever'in çevresinde 20 kadar subayın dahil olduğu bir ekip tarafından ortadan kaldırılıyor. Cem Ersever büyük suçlar işlemiş, büyük açıkları var, üzerine gidilmesi söz konusu ve o sırada ordudan istifa ediyor bu çok önemli ve Aydınlık'a koşarak geliyor haziran ayında. Bakın çok ilginç, binbaşı Cem Ersever kendisini -Aydınlık- teşhir ettiği, açığa çıkardığı, ilk defa onun faili meçhul cinayetlerin başında, eroin kaçakçılığının başındaki adamdır diye çıkardığı halde, haziran ayında Aydınlık'a geliyor ve Aydınlık Gazetesine açıklamalar yapıyor; açıklamaları okuyun hiçbir şey yok; ama, oradan bir mesaj veriyor; yani, ben Aydınlık'a açıklarım ve önemli birtakım sırları bantlara söylüyor, yakınlarına bırakıyor ve o zaman Aydınlık'a şu da söyleniyor: "Eşref Bitlis suikastını açıklarsam, yer yerinden oynar." Yani, kendisine Eşref Bitlis suikastında rol veriliyor ve ondan sonra da kendisini emniyete almak için, yani beni ortadan kaldırırsanız bunlar açıklanır bantlar vesaire bırakılmıştır, Aydınlık gibi bunu açıklayabilecek bir kuvvet de vardır, sizin kumanda edemeyeceğiniz ve açıklanmasını önleyemeyeceğiniz bir kuvvet de vardır şeklinde bir mesajı veriyor. Çok ilginç, bu, haziranda Aydınlık'a geliyor, kasım ayında cesetleri biliyorsunuz yollarda bulundu ekibin 5 kişi. Niye öldürüldü falan, bizde o zaman kafa patlattık; fakat, genelkurmayın bildirdiğine göre Abdullah Çatlılar tarafından Başbakanlık poligonunda sorguya çekiliyor ve Eşref Bitlis suikast indeki rolü nedeniyle ortadan kaldırılıyor.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) -Nerede sorguya çekiliyor efendim?

 

Başbakanlık Poligonu'nda Sorgu

 

DOĞU PERİNÇEK; - Başbakanlık poligonunda. Abdullah Çatlı'nın Başbakanlık poligonuna giriş kimlik mi artık izni veyahut elinde bir kartı olduğu da söylenmektedir. Uğur Mumcu da, bu işin basındaki temsilcisi. Yani Kuzey Irakta kurulacak bir Kürt devletine direnen, basında bunun mücadelesini veren bir insandır; o bakımdan, bu iki suikast aydınlatılmalıdır . Uğur Mumcu suikastında bizim elimizde bir MİT bilgi notu var; o bilgi notu, sahte olarak düzenlenmiş, araştırdık içindeki bilgiler doğru. Doğru bilgiyi sahte belgeyle düzenlemişler ve bu bilgi notunda şu tespitler var: Uğur Mumcu'nun öldürülmesinde İran devletinin MOD adlı yeraltı kuruluşunun bir rolü var. Bu MOD, Sivil Savunma Bakanlığına bağlı bir örgüt, eroin işi yapmak, yeraltı faaliyet yapmak için kurulmuş. Nasıl, Türk devleti bu işler için birtakım yeraltı örgütleri kuruyor, İran da kurmuş; fakat gerek İran devletinin saptaması gerek Türk devletinin saptaması, bu MOD, Amerika Birleşik Devletlerinin büyük ölçüde kontrol ettiği bir örgüt. Eroin işine girdiği için bir. İkincisi; eski Şah'dan kalma Savak ajanları içinde çalıştığı için. İşte bu, Lazım İsmaili ve Simitkov diye öldürülen İranlılar da bu örgütteler. Bu yeni MİT raporunda adları geçen Lazım İsmail ve Simitkov var. Bu örgüt, Uğur Mumcu'nun suikastında önemli bir rol oynuyor; fakat, o bilgi notu MİT'e ait bilgi notu iki üç yerde şu vurguyu yapıyor. "Bu örgüt Amerikalıların kontrolü altında." Yani şu demeye getiriliyor, Amerika bu isi kendisine bulaşmayacak şekilde, İran'ın üzerine atacak şekilde, bunlara yaptırmış şeklide bir tespit var. Bizim analizimize bu çok iyi denk düşüyor. Biz bunun .İran devletinin politikası olmadığı kanısındayız. Neden; çünkü, ertesi gün, Uğur Mumcu öldürüldükten sonra, Türkiye'ye İran Dışişleri Bakanı geliyor. Ben, bunu, o zaman Sayın İran Büyükelçisiyle de konuştum biz diyor enayi miyiz diyor, yarın diyor dışişleri bakanımız geliyor, önüne tak diye Uğur Mumcu suikastı konuyor diyor. Basında İran'a yöneltilen kampanyalar açılıyor; yani, İran'ın bunda ne çıkarı var. "Biz, 25 milyar doları -beş yıla yayıldığı zaman- kapsayan bir doğalgaz ve petrol anlaşması yapmak için Türkiye'ye geliyoruz; tam geldiğimizden bir gün önce, böyle bir suikast yapıp, bütün Türkiye ile ilişkilerimizi berhava etmenin hangi mantığa sığdığını açıklamak lazım" diyor ve biz bunun doğru olduğu kanısındayız; yani, burada İran'ın bir çıkarı yok. Ayrıca şunu söyleyeyim, öldürülen kimler; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, bunlar dikkat ederseniz aslında bir tiptir. Nedir bunlar; Cumhuriyet devrimini, Kurtuluş Savaşını savunan, Kemalizm’in bugünkü temsilcileridir. Amerika Birleşik Devletlerinin raporlarına bakıyoruz Graham Fuller bunu devamlı söylüyor; Kemalizm’in modası geçti, Türkiye'ye ılımlı İslam gerekli, Türkiye'nin kimliği ılımlı İslam olmalı; yani, bizim kültürel kimliğimizi Amerika belirliyor ve bu da ılımlı İslam. Fethullah Hoca buna zaten... Bu işte, Fethullah Hocaya verilmiş. Bu nedenle, Amerika'nın bu Kemalizm’i savunan bunun önde gelen temsilcilerine karşı bir gözdağı, birbiri ardınca bunları öldürerek bir gözdağı operasyonunu yürüttüğü tahlilini biz doğru buluyoruz. Şimdi, sonuca geleyim: 

 

 

CIA İstasyon Şefi Kamil Yüceoral

 

Bütün bu işlerde Başbakanlık müşaviri, galiba şimdi bizim yayınımız üzerine görevden âlınmış. Başbakanlık Bağımsız Türk Toplumlarıyla ilişkilerle görevli Müşavir Kamil Yüceoral. Bunun, özel bir rolü var. Bunun, Çiller bağlantısı da şöyledir: 1993 yılında Temmuz ayında Çiller Başbakan oluyor. Eylül ayında bir genelgesi var; o genelge bizde aynen var fotokopisi. Genelgede diyor ki, -iki ay olmuş daha geleli- dış Türkler arasında Koordinasyonu sağlamak için, Başbakanlığa bağlı bir müşavirlik kurulmuştur. Bu, Dışişleri Bakanlığının işi. Niye Dışişleri Bakanlığının devre dışı bırakılmasıyla, bu işle görevli bir Başbakanlık Müşavirliği kuruluyor; çünkü, siz, Dışişleri Bakanlığını CIA'nın kontrolüne alamazsınız, koskoca bir Bakanlıktır; ama, bir müşavirlik kurarsınız, bütün dış Türkler koordinasyonunu ona verirsiniz, bununda başına kayınpederi CIA ajanı olan, bir sürü o Orta Asyalarda dolaşmış emekli bir kıdemli bir deniz yüzbaşısı Amerika bağlantıları bilinen bir Kamil Yüceoral'ı geçirirsiniz. Bunun eline, muazzam devlet olanakları verirsiniz. 500 milyar liralık örtülü ödeneği de bunun üzerinden kullanırsınız ve daha vahimi, eylülden sonra ekimde bir genelgesi daha var Çiller'in; Bunun da fotokopisi var elimizde. Bunlar tabiî Başbakanlıktan da istenebilir, resmî evraktır -siz isteyin, eğer göndermezlerse ben size sunacağım- orada da diyor ki, bütün devlet kurumları, bütün kamu kurumları bu Başbakanlık Müşavirliğine rapor bilgi vermekle yükümlüdür. Bakınız, bir CIA istasyonu kuruluyor Çiller tarafından ve arkasından bütün Dışişleri Bakanlığı by-pass ediliyor, devre dışı bırakılıyor ve arkasından devlet kurumlarına da bütün ilgi belge ve bilgilerin de oraya aktarılması görevi veriliyor. Bu Kamil Yüceoral hem Azerbaycan darbesinde var, Abdullah Çatlılarla falan ilişkisi de ortaya çıkacaktır önünde sonunda. Belki yan yana gelip fotoğraf çektirmemiştir; ama, beraber bu tertibin içindedirler, artık hangi bağlantılarla, o bizim görevimiz değil. 

 

 

Koza Sokak ve Hoşdere Caddesinde Gizli Dinleme İstasyonu

 

Efendim, bu Raşit Dostum'la 5 tane gizli belge var, üzerinde "gizli" yazıyor. Raşit Dostum'la ilişkiler,-bizim elimize onlar geçti, başka kim bilir daha ne belgeler var- Raşit Dostum'a gönderilen para 3 milyon dolar. 4 milyon doları kayıp. Onunda bir gazete, Enver Altaylı tarafından iç edildiğini yazdı. Enver Altaylı'nın da bir CIA ajanı olduğu herkes tarafından bilinir. Enver Altaylı, CIA'nın Orta Asya şeflerindendir, Liberty Radyosunda çalışmıştır; bunlar, çok iyi bilinir. Bu, Kamil Yüceoral da bir CIA istasyonu olarak çalışıyor. MİT'teki Özer Çiller'in adamı Tolga Atik ile birlikte çalışıyorlar . Bunların Gaziosmanpaşa Koza Sokak'ta bir yerleri var bir de Hoşdere Caddesi'nde yerleri var. Buralarda olağanüstü donatım, dinleme araçları ve bu Sayın Mesut Yılmaz’ın evi dahil , çeşitli yerlerin dinlenmesinin bu istasyon tarafından yürütüldüğünü öğrendik. Bu tür faaliyetlerin içindedirler ve biz bunu yazdıktan sonra da, basında okuduğumuza göre, Kamil Yüceoral Başbakanlık Müşavirliği'nden alındı . Bu da bizim yazdığımızın, açıkladığımızın doğruluğuna işaret eden önemli bir bilgidir; şu bakımdan: Eğer biz iftira atacak olsak herhalde kimse onu görevden almayacaktı. Şunu söyleyeyim; tarih önünde konuşuyoruz; 

 

 

Çiller ABD Dışişleri'nin "Çağrılı Personeli"

 

Çiller Amerika bağlantılıdır. Amerikan vatandaşıdır. Amerikan vatandaşlığının kendisine teklif edildiğini kendisi zaten kamuoyuna açıklamıştır. Sonradan "otomatik vatandaş" olduğundan söz etmiştir. Tarihte otomatik vatandaş görülmemiştir. Geçen gün Almanya'nın Z.Zeitung Gazetesinde 4 Aralık günü Amerikan pasaport numaraları da yayınlanmıştır. Size zaten Çiller'in Amerikan vatandaşlığıyla ilgili bütün bilgi ve belgeleri içeren kitabı da vereceğim; fakat , bugün daha önemli bir şey söylemek istiyorum. Çiller, 1971 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda "çağrılı personel " hizmeti yapmaktadır. Nereden öğrendin diyeceksiniz; biz, bunu belge olarak dosyaya konması için bırakacağım. Dışişleri Bakanlığı istihbaratı adına bize bu bilgi getirilmiştir, yani bizzat Çiller'in başında bulunduğu bakanlığın istihbaratı adına bilgi getirilmiştir. Bilgi şudur: "1971 yılından beri ABD Dışişleri Bakanlığı’nda hizmet veren çağrılı görevlidir. Davet edilen görevliler diye bir statü vardır; bu, sürekli personel değildir ama bakanlığa çağırılır, kendilerinden bilgi alınır. Görev alanı , savunma sanayi projelerinin ekonomik boyutudur". Bu görev, 1971 yılında, Çiller'in Amerika'da bulunduğu sırada kendisine verilmiş oluyor. Sözleşmeli veya kadrolu değil, fakat davet üzerine görev yapmaktadır. "Güvenilir eleman olarak nitelendirildiği için ihtiyaç üzerine görevlendirilmektedir. Bu konumda olarak ABD Dışişleri Bakanlığı'nda üst düzeyde hizmet veren, Türkiye'de üç kişi vardır. Resmi görevi Ortadoğu dairesi savunma sanayinden sorumlu sekreterya görevlisidir. Ücreti Amerika'da örtülü ödenekten verilmektedir" deniliyor. "Son dört ay içinde de Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın Çiller ile özel görüşmeler yapmadığı, soğuk durduğu" gibi bilgiler var .

 

DURMUŞ Fİ KRİ SAĞLAR (İçel )- Resmî görevini bir daha söyler misiniz?

 

DOĞU PERİNÇEK- Resmî görevi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Dairesi Savunma Sanayiinden Sorumlu Sekreteryada Davetli Görevli Personel. Bunları, Türkiye Dışişleri Bakanlığı istihbaratı biliyor. Türkiye Dışişleri, eskiden beri biliyor. Çiller'in bağlantısı, Adana - Amerika, Elisabeth Shelton; bunu, Milliyet Gazetesi Washington Muhabiri Sayın Turan Yavuz, Milliyet Gazetesinde 1993 yılında Haziran ayında yazdı; Elizabeth Shelton'u ekonomik istihbarat götürüyor, İstanbul'da, onu yazdı.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Elizabeth Shelton ile ilişkileri dönemi?

 

DOĞU PERİNÇEK - İstanbul'da olduğu yıllarda.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Siyasete girmeden evvel yani ?

 

DOĞU PERİNÇEK- Evet. Turan Yavuz'un kendisi çağırtılıp dinlenilebilir. Burada, şu ortaya çıkmaktadır: Türkiye'de Başbakanlık görevi yapmış bir insan, Amerikan konsolosluğuyla bilgi alışverişi olan bir insandır. Shelton ile Bucak'ın ilişkisi vardır deniyor. Bucak, GAP Bölgesinde geniş arazileri kapatmaktadır. Öyle bir bilgi veriliyor İsrail adına. Shelton, Bitlis suikastinde rol almıştır. Bunu da Genel kurmay istihbaratı...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- O arazi alma meselesini tam olarak anlayamadım.

 

DOĞU PERİNÇEK- GAP Bölgesinde İsrail ile ilişkili olarak Bucak'ın araziler aldığı, Elizabeth Shelton'un burada rol oynadığı belirtiliyor. Bunlar, Dışişleri Bakanlığı istihbaratından gelen bilgilerdir. Yurt sever insanlar artık isyan etmektedir; Türkiye'nin bu hallere düşmesine halk tahammül etmeyecek

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Nasıl bir bilgi bu; resmî bir bilgi mi, yoksa ..

 

ABD Bağlantılı JİTEM Subay Grubu

 

DOĞU PERİNÇEK- Bize diyorlar ki, Dışişleri Bakanlığı'nda... Biz daha bunu yazmadık; ama, bunu basına vereceğim. Şimdi imzalı olarak size veriyorum. Azerbaycan darbesinde de ben böyle açıklamıştım, 6 ay sonra bunları resmî olarak bir yerden duyar, çıkar; iki ay sonra da çıkar üç ay sonra da çıkar; ama, ben bunları size sunuyorum. Doğru çıkacağını bilerek bunları size veriyorum. Burada, Sayın Komisyonunuzdan, bu uluslararası boyutu üzerinde yoğunlaşmasını arz ediyorum. Yine bizim dosyada, bir atıf yaparak bağlayacağım, bir subay grubu var; Yüzbaşı Pepekal çevresinde ABD ile bağlantılı bir JİTEM subay grubudur bunlar. Bu konuda çok önemli tanıklar var. Biz bunları tanıklardan öğrendik. O iki subayla yakın ilişki de olan, gönül ilişkisi olan ve beraber yaşayan iki bayan kendilerini güvenlik altında hissetmeyince bunların karanlık ilişkileriyle, ellerinde olmadan yüz yüze geliyorlar ve kendi hayatlarından korkmaya başlıyorlar ve bir gazeteciye bunları anlatıyorlar. O gazeteci, kendi gazetesinde bunları bilgisayara yazıyor. O gazeteci ile de bu subaylar tesadüfen tanışıyorlar ve gazetecinin de bazı şeyleri öğrendiğini anlıyorlar. Bunlar kendi güvenlikleri için, bir gün öldürülürsek bunlar bilinsin diye bilgisayara yazıyorlar. Biz onları ikna ettik ve bir yayın yaptık. Hatta onların kanaatine göre bu subayların Sabancı suikastıyla ilişkisi olduğuna dair bazı olaylar anlatıyorlar; ama, bu subaylar, ilginç, şapkanın içinde Emre Adıgüzel yazıyor, kıza, "Hüseyin Pepekal" diyor, gittik. Trafik Müdürlüğü'nden arabasının plakasını saptadık, Adana Trafik Müdürlüğünden araştırdık, buradan başka bir isim bulduk; "Hüseyin Tepekal ". Adresten evini bulduk, oradan, en sonunda bunun gerçek adının Hüseyin Pepekal olduğunu öğrendik; ama, Emre Dinç adını kullanıyor. Düzeltiyorum; Emre Dinç adını kullanıyor. Hüseyin Tepekal adını kullanıyor, Hüseyin Pepekal adını kullanıyor ama nüfus kağıdındaki adı Hüseyin Pepekal. Genelkurmay, bizim yayınlarımızdan sonra bu subay hakkında bir soruşturma açtı, sonuçları açıklanır. Bizim tespitimiz, bu subaylar çok karanlık ilişkiler içindedir; hiçbir zaman subay kıyafetiyle dolaşmıyorlar, bıyıklı geziyorlar, Amerikalılarla ilişkileri var, Şaziye bar adında birtakım tetikçi ülkücülerin de bulunduğu İstanbul'da bir barda, o karargahtan yönetiliyorlar, oralarla ilişkileri var; iki de bir Çeçenistan'a, Azerbaycan'a gidiyorlar. Avrasya Feribotunun kaçırılması işinde bunlar vs. Yani, uluslararası tertiplerde kullanılan subaylardır. Resmini de size verdik. O resmi nereden bulduk; bir seferinde kıza, "Ben Show TV'de gözüktüm" diyor, "Çiller bana şilt verirken" diyor, biz bütün resimleri araştırdık, onları Adana'da o subayı görenlere sorduk, teşhis ettik ve yayınladık. Bu subay grubu ile ilgili herşey basında örtbas ediliyor, bunun üzerine gidilmiyor. Biz şimdi bu iki bayanı ve gazeteciyi ikna etmeye çalışıyoruz. Eğer ikna edebilirsek, gelsinler komisyonunuza açıklamada bulunsunlar. Bugün sabah 9.30'a kadar onlardan bir cevap bekliyordum, aramadılar ama ben ikna edeceğimizi zannediyorum. Size de bunları söyleyecektir. Anlattıkları şeyler son derece canlıdır ve maalesef ordunun içindeki bazı unsurlar da bu işe bulaştırılmıştır. 

 

 

HAVAŞ Çiller ve Ağar'ın Eroin Aktarma İstasyonu

 

Bütün bunlar var, fakat bir de dün çıkan Aydınlık gazetesinde, "Çiller ve Ağar'ın eroin aktarma istasyonu HAVAŞ" diye son derece somut ve önemli bilgiler vardır. Türk Hava Yolları aracılığı ile eroin ticareti yapıyorlar ve HAVAŞ'ı kullanıyorlar.

 

BAŞKAN- Yakalanan kurye kız bu işle alakalı mı?

 

DOĞU PERİNÇEK- Büyük bir ihtimalle alakası olabilir.

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - HAVAŞ' ı daha önce Topal alıyor ona müdahale ediyorlar, ona vermiyorlar...

 

DOĞU PERİNÇEK - Bunların hepsi var haberde. Komisyona şunu öneririm; her hafta gönderebiliriz Aydınlık'ı .

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - HAVAŞ'ın şimdiki ortaklarından bir tanesi Mehmet Ağar'ın kardeşi midir?

 

DOĞU PERİNÇEK- Tabiî. Şunu da söyleyeyim; Yunus Ağar , eroin işinde kilit bir insandır. Turgay veya Tugay Ciner'in yakın ilişkisi vardır Yunus Ağar ile. 

 

 

Yunus Ağar Almanya'da Eroin İle Yakalandı

 

Yunus Ağar Almanya'da eroin ile yakalanmıştır. Bunu ben Almanya'da öğrendim, arkadaşlarım aracılığıyla, Gürgen Roth benimle görüşmeye geldiğinde, ZDF TV'nin kaçakçılıkla ilgili önemli uzmanı , kendisine rica ettim, Yunus Ağar'ın yakalandığını gösteren Alman Devletinin hangi istasyonu ise, belgesini istedim, vereceğini söyledi , bulduğunu söyledi , arkadaşımıza ertesi gün vereceğim dedi, "maalesef alamıyorum" dedi . Böyle bir şey vardır. Bu bilinir. Eroin kaçakçısı Baybaşin, Mehmet Ağar ile birlikte eroin kaçakçılığı yaptığını çok ayrıntılı bir şekilde, ince ayrıntılarına kadar Aydınlık Gazetesine, teybe anlatmıştır... Orada eksik; buraya getirdim ben; daha sonra sizlere sunacağım. 

 

 

Özer Çiller Nükleer Madde Kaçakçısı

 

Başka birtakım belgeleri de elden geçireceğim. Daha iyi düzenlenmesi lazım, onları size sunacağım. Özer Çiller'in eroin işinde olduğunu gösteren belgeler, bilgiler göreceksiniz önümüzdeki dönemde çıkacaktır. Nükleer madde kaçakçılığında Özer Çiller vardır. Almanya'da, Lakoza adında Deguza denen büyük Alman kimya sanayi tekelinin paravan şirketiyle anlaşmalar yapmışlardır; Osmiyum, Uranyum gibi nükleer maddeleri satmışlardır. İran'a da bunu satmışlardır. İran'a satıştaki ilişkileri Lazım İsmail ve Simitkov adında (öldürülen) İran MOD örgüt ajanı üzerinden olmuştur, bu konuda bize bilgiler vermiştir. Bunların önümüzdeki dönem açığa çıkacağını tahmin ediyorum, çünkü bunları ,bu bilgileri gönderen kuvvet devamını gönderecektir; bir amaçla bunların üzerine gitmektedir.

 

BAŞKAN- Nedir o amaç?

 

DOĞU PERİNÇEK- O amaç şudur kanımca: Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun üzerine kararlılıkla gitmelidir. Mesele bir siyasi irade meselesidir. Savcılık meselesi değildir. Eğer Türkiye, bu karanlık faaliyetleri yasal yollardan özellikle TBMM'nin meseleye el koymasıyla halledemez ve temizleyemezse o zaman Türkiye'de rejime kast eden kuvvetlere de çok önemli kozlar verilmiş olacaktır. Ben Sayın Cumhurbaşkanının Çankaya toplantısını başka türlü yorumlamıyorum; o toplantıda kanımca şu söylenmiştir: Burada askeriye çok rahatsızdır. Rahatsız olduğu zaten belli ve TBMM bu işi halletmelidir. Siz de TBMM'nde bulunan partilerin liderleri olarak bu konuda artık kökten kararlı tavırlar içinde olmalısınız. Ben o toplantının gündeminin o olduğu kanısındayım. Burada Sayın Komisyonunuza büyük tarihi sorumluluk düşmektedir. Bugün Türkiye'de mesele, vatanseverlerle ABD kuvvetlerinin uzantıları arasında büyük bir çarpışma ve hesaplaşma sorunudur. Bu eksende görüldüğü zaman bu meseleler çözülebilir.

 

BAŞKAN- Teşekkür ederiz.

 

DOĞU PERİNÇEK- Size, Çiller'in ABD vatandaşlığı konusundaki yayını ve size sunduğum dosyayı kitap yaptım, ondan da bir tane sunacağım. Ben size devamlı belgeler göndereceğim.

 

BAŞKAN- Arkadaşlarımızın soruları olacak, onları alalım.

Fabrikatör Perinçek TBMM Susurluk Araştırma Komisyonundaki ifadesine devam ediyor. (Önceki bölüm)

 

MAHMUT YILBAŞ (Van)- Sayın Perinçek, çok kısa olarak iki konuda değerlendirmenizi almak istiyorum. Son üç-dört aydır özellikle Genelkurmaydan bir bilgi beslenişi içinde olduğunuzu ifade ettiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz? İki, 1980 yılındaki darbe sonunda o kişinin ifade ettiği tablo bugün de mevcut mu? Bir diğeri, Kuzey Irak'ta bu sene yaşanan olaylar sonunda görünürde öyle, sonu ne gelir bilemiyoruz, Amerika'nın Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurma niyetinden vazgeçtiğini mi gösteriyor; oradaki 5 bin kişiyi alıp götürmesi ve daha birtakım başka yaklaşımlar, Çevik Güç meselesinin yeni bir boyuta dönüştürülme istemi. ABD'nin böyle bir isteği varsa, sizin bahsettiğiniz, Türkiye'nin kriz alanlarına müdahale ki, bunun anladığım kadarıyla önemli unsurlarından bir tanesi de orada Kürt devletinin kurulması ...

 

DOĞU PERİNÇEK- Çekirdeği , özü o.

 

MAHMUT YILBAŞ (Devamla)- Çekirdeği olacak, evet, bu konularda değerlendirmenizi alabilir miyim?

 

DOĞU PERİNÇEK- Bugünkü Genelkurmayın, 1980 yılındaki Genelkurmay olmadığı gözüküyor. Gerek ABD raporları böyle, gerekse niye bu Genelkurmay bu olayların üzerine gidiyor? Bence bu Kuzey Irak meselesi . Genelkurmay eğer en sonunda...

 

MAHMUT YILBAŞ (Van)- Yani şimdi Boyslar yok.

 

Şimdi Genelkurmay'ın Zirvesinde "Boys'lar" Yok

 

DOĞU PERİNÇEK - Yok; benim gördüğüm, yok. Zirvesinde olmadığı kanısındayım. Belki içinde bir iki general , sağda solda, mutlaka vardır, belki demeyeyim ama bugün Genelkurmaya yurt sever ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı geleneğine bağlı generallerin hakim olduğunu düşünebiliriz; ama, şöyle bir tehlike vardır: Bu sorunlar çözülmez ve askeriye bir müdahaleye itilirse, o müdahalenin süreci içinde birtakım ekonomik zorluklarla falan tekrar Amerika’ya kaymaları sağlanabilir; bir askeri müdahale o bakımdan güvensizdir. Bunu, bugünkü Genelkurmay yapsa bile, o tür süreçler içine girme tehlikeleri vardır. Bu bakımdan, bizim bu kadar cansiperâne, her şeyi göze alarak, çabalarımızdan biri de tamamen bu kaygılar nedeniyledir, yani Türkiye bir askeri müdahale tehlikesiyle karşı karşıya gelmesin. Bence bugün böyle bir tehlike var. Bakın, Cumhurbaşkanı da bunu böyle saptamaktadır. Bu tehlikeyi önleyecek kuvvet de Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir ve sizin burada çok büyük sorumluluğunuz vardır ve burada partileri falan bırakalım; hangimiz hangi partiye mensup olursak olalım, rejimi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığını koruyalım, bir; Türkiye'nin bağımsızlığını, güvenliğini koruyalım, iki. İkincisi, bu Kürt devletinden vazgeçilmedi; ama ağır darbeler yediler . Aslında burada bizim için de ipuçları var; bakın, Barzani Amerika'nın yanındaydı ve bir açmaz vardı, Türkiye için de büyük bir tehlike vardı. Barzani, Irak ile anlaşınca oradaki Amerikan varlığı ağır darbeler yedi, bu, Türkiye için de aynı zamanda dikkate alınması gereken bir süreçtir. Biz kendi halkımızın bir parçası olan kendi Kürt vatandaşımızı Amerika'ya kaptırmamalıyız. Amerika'nın kucağından kurtarmalıyız PKK’yı. Bu, bence son derece önemlidir. Sizin tespitiniz doğru; Amerika'nın hoşgörüsü altındadır ve PKK Başkanı da bu politikaları açıkça oynamaktadır; ABD Başkanı’na mektup yazıyor, Amerika’ya dayanarak varlığını sürdürmeye çalışıyor falan ama bu Türkiye için tehlike oluşturuyor. Nasıl ki Barzani'yi Irak oradan kurtararak kendi sorunlarını çözme yönünde bir adım atmıştır, bence işin çözümü, bölge kuvvetleri ve Türkiye kuvvetleri, Kürt meselesindeki dış müdahaleleri keserek mesafe alabilir.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Sayın Genel Başkan, Hiram Abas ve Abdullah Çatlı görüşmesi, 1981 yılında yapıldı ve Çatlı'nın 80 öncesinde Doğan Öz, Abdi İpekçi, Karafakioğlu'nun öldürülmesi gibi cinayetlerin tetikçisi veya o grubun başında olduğunu devletin de bildiğini söylediniz.

 

DOĞU PERİNÇEK- Sıkıyönetim mahkemelerinde...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Buna dönemin Başbakanı da dahil mi efendim? "Devlet biliyor" derken neyi kastettiniz?

 

DOĞU PERİNÇEK- Başbakan Demirel'di. Ben Demirel'in falan veya bugünkü başbakanların. Kastettiğim şudur: O zaman Çatlı'nın avukatı olan Can Özbay, sıkıyönetim mahkemelerinde ısrarla diyor ki, "İbrahim Çiftçi, Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı vs. bunlar devlet görevlisidir, bunları Genel Kurmaydan, MİT'ten sorun cevaplarını alın" diyor.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- O zamanki hükümetin bilgisi dahilinde midir, değil midir?

 

Demirel Amerikan Komplosunu Bilse Tedbir Alırdı

 

DOĞU PERİNÇEK- MİT'in veya Genelkurmayın bildiği her şeyi hükümet bu kadar ayrıntıyı izleyecek ve bilecek diye bir şey söylemiyorum. Bunu söylemek için illiyet rabıtasını ayrıca bulmak lazım. Bunu söyleyemiyorum hatta bilmediğini zannediyorum çünkü Sayın Demirel, kendisini de Zincirliadaya gönderecek bir Amerikan komplosunu bilse, herhalde buna karşı bazı tedbirler alırdı. Şu tarafı önemlidir: Amerika biliyor, Hiram Abas'lar biliyor; Mehmet Eymür'ü buraya çağıracaksınız, bunu sorun.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Sayın Genel Başkan, kazadan 15 dakika sonra, televizyonlarda Abdullah Çatlı olarak duyuruldu. Bunu neye bağlıyorsunuz?

 

DOĞU PERİNÇEK- Bence bu bir kaza değil ; kaza olmadığını düşünüyorum. Kaza olmadığına dair bazı duyumlar da alıyoruz.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Bizdeki raporlara göre, gece 12'de düzenlenen otopsi raporlarında hâlâ Mehmet Özbay diye geçiyor.

 

DOĞU PERİNÇEK- Ben kaza değil diye kesin söylemiyorum ama bakın benim belgelerimin hiçbirisinde "kaza" sözcüğünü geçirmiyor dikkatle "olay" diyorum.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Yani bu hadisenin, Abdullah Çatlı olarak açıklanmasını, olayın kaza olmadığı şeklinde bağlıyorsunuz, öyle mi ?

 

DOĞU PERİNÇEK- Efendim, kamu makamları ve yargı makamları bu olaylara karşı kayıtsız kalır, bunların üzerine gitmez, ülkenin İçişleri Bakanı, bir zaman Başbakan, şimdiki Başbakan Yardımcılığı görevindekiler, Abdullah Çatlı'yı himaye eden kuvvetler tarafından işgal edilirse, en sonunda bazı kuvvetler Türkiye'yi bu gerçekle, bu şekilde karşı karşıya bırakma ihtiyacını duymuş olabilirler. Benim kanaatim bu.

 

MEHMET BEDRI İNCETAHTACI (Devamla)- Son bir sorum var; Türkiye'deki olaylarla ilgili ABD'nin MİT'i kullanmasını makul görüyorum, olabilir diyorum ama ..

 

DOĞU PERİNÇEK- Ama isyan etmemiz lâzım.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Ayrı konu, "makul " derken olabilir diyorum; kullanmış olabilir diyorum...

 

MİT'in 3.ncü Adamı Savaşman'ın Açıklamaları Var

 

DOĞU PERİNÇEK- Bunu söylüyorlar efendim; Savaşman'ın açıklamaları var, MİT'in üçüncü adamı ; "Biz, CIA ile içli dışlı çalışıyoruz" diyor.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Sorum şu; Papa suikastı gibi, uluslararası boyutlarda olan hadiselerde de CIA'nın Türkiye'de görev yapan Abdullah Çatlı gibi insanları kullanmasını neye bağlıyorsunuz?.. CIA'nın kendi elemanları var, her ülkenin kendi ...

 

DOĞU PERİNÇEK- Akıllılık yapıyor; bakın, bu tür tertipler daima ters kuvvetlere yapılıyor. Sabancı'yı öldürtürken solcuya öldürtüyor ve ne oluyor; Sabancı büyük sermayedar, solcular onu öldürdü oluyor; ama, bitişik odada Sakıp Sabancı varken onu öldürmüyor da, solcu öldürse, onu öldürür, daha büyük eylem ..

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Papanın öldürülmesiyle...

 

DOĞU PERİNÇEK- Bizim Devlet veya MİT zirvelerinde bu bilinmez; ama nedir, CIA'nın eline bu çocuklar düşmüş zaten, götürüp oralarda eğitiyor. Avucunda olan adamlar. Burada illaki MİT'in hiyerarşisinden hareketle bu işleri yapmaya lüzum yok; bir yerde o bağlantı kurulmuş; eroin işinde çalıştırıyor falan filan, onların aklına bunu sokmak çok kolay.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Son bir sorum var efendim. Çetenin, Sayın Turgut Özal zamanında kurulduğunu söylediniz...

 

"Çete" Denince Bu İş Çok Küçültülüyor

 

DOĞU PERİNÇEK- "Çete" demiyorum, "özel büro" diyorum. "Çete" dendiği zaman bu iş çok küçültülüyor.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Devlet anlayışımızda varolan bir davranış biçimi midir, yani bunu ittihat terakki ye kadar götürebilir miyiz?

 

DOĞU PERİNÇEK- Efendim, kanunsuzdur; Turgut Özal'ın yaptığı bu iş kanunlara tamamen aykırıdır. Türkiye'de Başbakan durumunda olan bir insan, kanunsuz bir yeraltı örgütü kuramaz. Maalesef bu gelenek başlatılmıştır.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Orada mı başlamıştır, yoksa çok eski bir...

 

DOĞU PERİNÇEK- Bunu ittihat terakkilere bağlamıyorum; şu nedenle bağlamıyorum: Görünüşte bazı şeklî benzerlikler olabilir ama, Turgut Özal, liberalleşme denen, Türkiye'yi tamamen dünya sermayesine açan ve kendi ifadeleriyle, dünya sermayeleriyle sınırsız bütünleştirme operasyonunun temsilcisi, ittihatçılar ise ulusalcı adamlar.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla)- Anlayışı soruyorum; böyle bir uygulama anlayışı bizim devletimizin geleneklerinde var mı?

 

DOĞU PERİNCEK- Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyet meşruiyetçi; böyle şeylerden kaçınılıyor, yani Mustafa Kemal'in çok dikkatli bir tavrı var; yasalcı, meşruiyetçi . Böyle yeraltı örgütleri falan kurmaktan kaçınıyor. O bakımdan ben cumhuriyet ..

 

MEHMET BEDRI İNCETAHTACI (Devamla)- Mesela Ali Şükrü Paşa cinayeti vesaire...

 

DOĞU PERINÇEK- Cumhuriyet geleneğini yıkıyorlar. Şunu söyleyeyim; Ali Şükrü'yü cevapsız bırakmayayım; Mustafa Kemal çok meşruiyetçi bir insan. Komploların dışında olan bir insan. Çok kesin yani . Onun bence farkı budur. Teşekkür ederim.

 

BAŞKAN- Buyurun Sayın İlgün.

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Sayın Başkan, sayın Perinçek'ten şunu öğrenmek istiyorum: Abdullah Çatlı'dan bahsederken, Çatlı'nın 1977 yılında Bahçelievler katliamıyla ortaya çıktığı, mahkeme safahatını geçiyorum, 1981 yılında da Hiram Abas'la buluşmasından sonra Çatlı'nın Türk kamuoyundaki görüntüsünü kapatıyorsunuz, 1993'te Çiller'e kadar .. Bu geçen 12 yıllık süreyi adeta hiç bilgilenmemiş, bu kadar geniş bilgilere, belgelere sahip olma imkanı olan sizler, nedense o dönemi bir tek Papa suikastında ortaya çıkarıyorsunuz. Şimdi sormak istiyorum: Sayın Çatlı, 1981, bu görüşmeden sonra, Papa olayı arasında ve Papadan sonraki dönemde hangi siyasî kişi ve liderlerle teması olmuştur veya siyasî partilerle ilgili olmuştur? Sayın Çatlı'nın, dosyalardaki silah ruhsatının alınmasında bir siyasî parti mensubuyla ilişkisi gibi belgeler var. Bunlar açık ve sabit belgeler. Sizden öğrenmek istiyorum; bu kadar geniş bilgi edinen bir kişi olarak, bunu hep geçtiniz veya üstü örtülü bir döneme getirdiniz, birinci sualim bu. İkinci sualim de; "kumarhane rantının dağılımındaki kavga" dediniz, son olayı. Onu kabullenmek, tasvip etmek mümkün değil. Biz buraya beynimizi silerek geldik; bilgisayarımızı silerek geldik; siyasî kanaatlerimiz, partilerimiz ne olursa olsun; ama, kumarhane rantının, Topal ile simgeleşen rantın, paylaşımdan evvel nerelere aktığı, nerelere gittiği konusunda da, bilhassa Topal ile ilgili olan kumarhaneler, Emperyal kumarhanelerinin, bu hususta duyumlarınız, bilgileriniz, belgeleriniz var mı? Üçüncü sorum şu: Azerbaycan darbesinde, diyorsunuz ki, iki cumhurbaşkanı arasında; Sayın Haydar Aliyev ve Sayın Süleyman Demirel arasındaki bu telefon konuşması bize intikal etti

 

DOĞU PERİNÇEK - İntikal etmiş gibi...

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sonunda da teyit edildi; yani, üç ay beş ay sonra bu da teyit edildi. Şimdi, Sayın Aliyev, Sayın Çiller'in de içinde olduğu bu darbe hazırlığı konusunu, sizin de ispat edildi dediğiniz şekilde öğrenmişse, bize karşı veya Sayın Çiller'e karşı, Türk Hükümetine karşı tutumu ne olabiliyor şu anda? Bunu tasvip etmek mümkün mü? Başka sualler de var; ama, artık, onları arkadaşlarıma da imkân...

 

MİT Çürümüş ve Bitmiştir

 

DOĞU PERİNÇEK - Sayın Başkan, sayın üyeler, sayın milletvekilim; ben size bazı nirengi noktalarını verdim; yani, aradaki olayları atlamıyorum. Bakın, nedir nirengi noktaları; 1980 öncesinde bunlar 12 Eylül darbesine karışmışlar, arkada CIA var, 1981'de bir MİT buluşması, MİT buluşması demiyorum, Hiram Abas diyorum, MİT'in bütün örgütü bunun içinde mi dışında mı bilemiyorum ama, MİT bitmiştir onu söyleyeyim. MİT çürümüş ve bitmiştir, MİT'ten hiçbir şey beklenemez Türkiye açısından. Bu olayda da tamamen Çiller'in yanındadır onu da söyleyeyim .. Şimdi, 0 1981 buluşması anlamlı. Turgut Özal -yine atlamıyorum- 1987 yılında, bakın, 1981'den sonra bir önemli nirengi noktası daha var, Turgut Özal bir özel büro kuruyor, MİT'i sivilleştirme teşebbüsünde bulunuyor ve bir özel büro kuruyor, bu işin ilk mucidi ve başlangıç noktası Turgut Özal'dır, Çiller, onun yarattığı bu örgütü daha sonra devralıyor. Çatlı ile siyasal liderler arasında ilişkiler...

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - 1991... Bir siyasî partimizin kongresinde sahneye çıkıyor tekrar.

 

DOĞU PERİNÇEK - Şimdi onu söyleyeceğim. Dün bir haber aldım, bir iki gün içinde, hatta, bu sabah Akşam Gazetesinde Çatlı ile Sayın Mesut Yılmaz'ın fotoğrafları yayınlanacak dendi, bana bilgi geldi, belki bir iki gün içinde çıkar, yayınlanabilir de; yan yana fotoğrafları da olabilir. Bakın, burada Sayın Mesut Yılmaz'ın da çok açık, dürüst davranması lazım. Ben Sayın Mesut Yılmaz ile Abdullah Çatlı arasında bu tür karanlık faaliyetlerle ilgili bir ilişki olduğuna dair bir bilgiye sahip değilim; ama, nedir; Sayın Mesut Yılmaz, etrafına eski ülkücülerden önemli bir kuvveti toplamıştır. Ondan sonra, bu Abdullah Çatlı'lar -çok önemli bu- devlet görevi ve devlet işi yapıyor diye MİT tarafından istihdam edilmiştir, birtakım devlet işi adı altında 1 milyon dolara işler yaptırılmıştır. Bu karanlık faaliyetler... O ilişkiler içerisinde yan yana gelinmiş olabilir, hatta, benim yadırgadığım bir olay değil, Abdullah Çatlı'lar Mesut Yılmaz'ı kongrede desteklemiştir de...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu bilgi mi efendim?

 

DOĞU PERİNÇEK - Yok bilgi değil; ama, ben bunu yadırgamam. Neden yadırgamam; çünkü, Agah Oktay Güner, Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz'ın. Ben sevinç duyuyorum Yaşar Okuyan'ın falan bu olayların üzerine gitmesinden. Yani, şunu da söyleyeyim; bir tarihî intikam anlayışıyla hareket etmememiz lazım hepimizin; kim bu olayın üzerine bugün gidiyorsa, ben onu dost olarak görüyorum. Yaşar Okuyan gidiyorsa, kendisini tebrik ederim, Agah Oktay Güner giderse onu da tebrik ederim; ama, onların bu Abdullah Çatlı`ları Mesut Yılmaz ile falan tanıştırdığı, kongrelerde destek aldıkları gibi bilgiler de hiç yadırganacak, bu olayın doğasına aykırı bilgiler değil, onu da söyleyeyim. Burada şunu yapmak lazım; vatanperver bir tavırda birleşmemiz lazım ve mesela; ben, Mesut Yılmaz'dan da şunu beklerim: Evet, ben kongrede -bu adamdan destek aldıysa, almıştır demiyorum- destek aldım; ama, bana o şekilde geldi falan... Bunu demek lazım. Burada, böyle bir şeyler olabilir; çünkü, adama devlet görevi verildi deniliyor, devlet işidir bunlar deniliyor, devlet işi olmayan şeyler devlet işiymiş gibi gösteriliyor. Türkiye Devleti şunu belirlemek zorunda; Abdi İpekçi'yi öldürdü mü Türkiye Devleti, 12 Eylül’ü hazırladı mı; efendim, Eşref Bitlis generalini Türkiye Devleti öldürdü mü?.. Madem devlet işi deniyor; yani, bu olay PKK ve Asala değil ki. PKK ve Asala diye gösterilerek, öbür işlerin üzeri örtülüyor. Buralarda berraklaşmamız lazım. Kumarhane rantı paylaşımı; ben bu konuda çok derin bilgilere sahip değilim, yeni bir paylaşım olduğu kesin, burada bir kavga olduğu da açık. Bunlar eklemleniyor olaya; yani, bir yukarıda çok kapsamlı, uluslararası politikayı ilgilendiren bir eksen var ki, bunun merkezini Kuzey Irak’taki Kürt devleti oluşturuyor; ama, bir de buna eklemlenen uyuşturucu işi, kumarhaneler işi, paylaşım işleri var ve bizim üstlendiğimiz rol İşçi Partisi olarak, bu kumarhane falan filanlardan çok öbür tarafa dikkatleri çekmek. 

 

 

Haydar Aliyev Çiller'in Darbe İlişkisini Biliyor

 

Haydar Aliyev, şunu söyleyeyim; bir özel görüşmesinde bizim Aydınlık'tan bir arkadaşımızı ısrarla davet ettiler, bu son gazetecileri çağırırken, mutlaka siz gelin; çünkü, Türkiye'de bunu ilk açıklayan sizsiniz... İşte, ısrar ediyorlar Çiller var mı bu darbede falan... Özel görüşmesinde diyor ki: Şimdi, ben -Çiller, bugün Türkiye'nin Başbakan Yardımcısı- bunu açıklayıp, Türkiye Azerbaycan ilişkilerini bir krize sokamam ki. Bizim bildiğimizi Haydar Aliyev bilmez olur mu, bu işin içinde olduğunu Haydar Aliyev tabiî biliyor ama Çiller’i, biz, Mehmet Ağar'da olduğu gibi, istifa ettiririz, Yüce Divana göndeririz ve göndermemiz gerekir, ondan sonra, bakın, Haydar Aliyev Çiller olduğunu söyleyecektir; ama, bugünkü Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanını bu işlerin içinde diye suçlayamaz tabiî; ama, biliyor, bildiğini bizim arkadaşımıza orada söyledi.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Genel Başkan, ben üç konuyu toparlayarak sizden rica edeceğim. Kafamızda soru işareti olarak kaldı, bir tanesi sizinle ilgili. Geçenlerde Türkiye Gazetesinde Abdullah Öcalan ile bir resminiz çıktı.

 

DOĞU PERİNÇEK - Evet.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bu konudaki oradaki yaklaşımınız ve bakış açınız ne idi? Onu öğrenmek istiyorum. Bir de, bu kadar derinlemesine, uzun zamandır bilgi akışını, daha ziyade MİT kaynakları da olsa, Genelkurmay kaynakları da olsa, geldiğini size biliyoruz ve tabiî, çok değişik kesimlerin değişik değer yargıları içerisinde sizin MİT ile olan ilişkiniz konusunda bazı sözler var. Bu konuda sizin şahsınızla ilgili olarak bu iki soruyu rica edeceğim. Bir diğer konu, Hollanda'da şu anda hapiste olan, biraz önce de bahsettiğimiz kişi...

 

DOĞU PERİNÇEK - Baybaşin...

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - ...zannediyorum, hâlâ daha yatıyor. Elimizdekiler sizin yayımlamış olduklarınızdan ibaret; ancak, Komisyon o kişiyi dinleyecek olsa, acaba hakikaten Abdullah Çatlı ve Mehmet Ağar üzerinde yoğunlaştırdığı, beraber iş yaptığı, sonradan bunların ayrıldığı konusundaki iddialarını bize tekrarlar mı, söyler mi?

 

DOĞU PERİNÇEK - Eder, eder, kesin eder; çünkü, böyle bir fırsat umuyor; ama, tabiî onun verdiği bilgileri kontrol etmemiz lazım, onun söylediği her şey doğrudur diye bir şey yok.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Çıkacağım diye de mesajı var.

 

DOĞU PERİNÇEK - Bunların size belgesini sunuyoruz; ama, başlığına şunu yazıyoruz: "Baybaşin bunu demiştir..." Biz, altındaki her şey doğrudur demiyoruz, bunun büyük bir kısmının doğru olduğu kanısındayız.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir üçüncü konu olarak getireceğim de tabiî, devletin başında bizim güvenmemiz gereken, Türkiye Cumhuriyetinin bekası için bazı kişiler var, gayet tabiî, onu söylememiz lazım; ancak, izlediğim kadarıyla, Genelkurmay, Başbakan Yardımcısı Çiller ve Demirel üzerinde yoğunlaştırarak sizin görüşünüzü almak istiyorum. Demirel, Aliyev olayını öğrendikten sonra, daha önce bilgisi vardı yoktuyu hiç tartışmadan; yani, böyle konularda bilginin olmaması da çok komik kaçıyor artık belli bir şeyden sonra; ancak, en azından böyle bir darbenin yapılacağı ve bu darbenin hükümet kesimlerinden gelmiş olduğunu söylüyor, öğreniyor ve bunu bildiriyor; ama, kendisinin bu ülke için ne yapması gerekirdi; yapması gereken bir şey var mıydı; Genelkurmay olarak şu anda boyslar yok belki; ama, çok iyi biliyoruz ki, Çiller Hükümeti kurulduğu zaman, Doğan Güreş de hemen hemen ayrıldıktan sonra, hâlâ daha belli bir süre Genelkurmayın -ordunun- Çiller'in arkasında bir desteği vardı; bunu izliyor gibi gördük, o konudaki düşünceniz...

 

DOĞU PERİNÇEK - Amerikan kaynakları böyle söylemiyor...

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, onu da tespit edilmesi için soruyorum. Ve bir kişisel kanaatini, Sayın Çiller'in Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olduğu, pasaportu olduğu, orada tahsil yaptığı vesairesinin dışında, tabiî, bilemediğim için öğrenmek istiyorum sizin görüşünüzü, Sayın Çiller, buradaki, gerek Boğaziçi Üniversitesindeki yaşam biçimi, gerek Boğaziçi Üniversitesindeki akademik kariyer alma ve akademik kariyere sahip olma biçimi, gerekse kendisinin politikada çok eski bir özgeçmişinin olmadan belli bir şekilde gelmiş olması yönleriyle, bu kadar devletin; yani, son zamanı kastetmiyorum, ikinci hükümeti veya Abdullah Çatlı, o ilişkileri kastetmiyorum; ama, ondan evvel, belli bir hazırlık devresini hakikaten bu kadar hazmetmiş olarak mı geldi, yoksa çevresinde, etrafında bu ilişkide ondan daha etkin olan kişiler özel hazırlanmış mıydı? Sanki, Özer Çiller'in de bir ifadesinde, ben Rusya ile... Nasıl söylemişti?..

 

DOĞU PERİNÇEK - Evet, Çar...

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - "Rus Çarıyım" şeklinde bir ifadesi vardı. Orada böyle tam ABD ve Rusya'ya karşı karşıya bir saptırma var mı; sizin görüşünüz konusunda? Teşekkür ederim.

 

Öcalan'la Amerika'nın Eline Düşmesin Diye Görüştüm

 

DOĞU PERİNÇEK - Şimdi, efendim, 1989 ve 1991 yıllarında iki kez Abdullah Öcalan ile görüştüm. Giderken, başvurumu yaptım, ilan ederek gittim 1989 ve 1991 yılında, geldim, geldikten sonra da bütün görüşmeleri banda aldım ve olduğu gibi Türkiye kamuoyuna açıkladım. Peki, ben niye gittim Abdullah Öcalan ile görüştüm; şunun için görüştüm: Baktım ki, Türkiye'de köylülerimizi, emekçilerimizi, halkımızı etkileyen bir Kürt hareketi var ve bunun şiddet yoluyla çözülmesi mümkün değil, en tehlikeli şey de bu Kürt hareketinin dış etkilere maruz kalması ve küreselleşmesidir, ben nasıl etkileyebilirim ve nasıl bunun tam gerçeğini öğrenebilirim, hem öğrenmek için hem de etkilemek için gittim. Benimle Abdullah Öcalan'ın görüşmelerinin kitaplarını size yollayacağım. Ben Abdullah Öcalan'a şunları söylettim: Bir: Kürt'e sevdalı değilim; ortak ev kuralım; Türkiye'nin keloğlanına, Türkiye halkına aşığım; Mustafa Kemal'in aydınlanma hareketi içerisinde ben kendimi buldum; dış müdahalelere karşıyım; Amerika’ya karşıyım... Yani, ben onu... Batı'nın eline düşmemesi, Amerika'nın eline düşmemesi amacıyla gittim, öyle bir görüşme yaptım. Zaten bütün görüşmenin de ekseni budur ve Türkiye Devleti benim politikamı benimseseydi ve o zamanlar akıllı tavırlar alsaydı, bu hiçbir zaman ben Abdullah Öcalan ile Türkiye Devletinin karşı karşıya gelip oturmasına taraftar değilim, bunu yaparlarsa ben karşı çıkarım; çünkü, bu bir anayasa içerisinde çözülecek sorundur, Abdullah Öcalan ile anlaşarak çözülmeli. Abdullah Öcalan ile anlaştığınız zaman bu olmaz, çok büyük bir hatadır; ama, Türkiye Devleti, Kurtuluş Savaşında Sivas ve Erzurum Kongrelerinin birinci maddesine, Amasya Protokolüne yazılmış olan ve Lozan'da savunulmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde Mustafa Kemal Atatürk tarafından ifade edilmiş olan ilk anayasal belgelerdeki formülasyonları bugün anayasasına yazarsa, Kürt meselesini kanımca çözer. Eğer, buna Abdullah Öcalan uymazsa, o zaman onu ezmek, hem geçerlidir hem gereklidir hem de kolay olur; benim politikam budur ve bu politikanın hizmetinde gittim ve kendisine de bu yönde telkinlerde bulundum; fakat, ne oldu; Körfez Savaşından sonra Abdullah Öcalan şunu gördü; Mesut Barzani ve Talabani orada Amerika'nın desteğiyle bir Kürt devletçiği kurdular. Ha, demek ki, Amerikan desteğiyle bu iş oluyor ve Amerika geldi Ortadoğu’ya büyük bir güç olarak oturdu, ben de Amerika'ya ve Batı'ya yaslanarak, işte, insan hakları heyetleri, bilmem neler falan filan bunları tahrik ederek bir durum yaratabilir miyim politikasına girdi ve o politikaya girdiği andan itibaren de zaten aramızda düşmanca bir durum ortaya çıkmıştır. Bugün ne yapmak lazım: 

 

Öcalan'ın Suriye İle Bağlantısı Memurluk Düzeyinde

 

Bence, bugün PKK’yı, Abdullah Öcalan'ı kurtarmak zordur, Suriye'nin elindedir, rehindir, hiçbir yere çıkamaz, Suriye devletinin resmî politikalarının dışında hiçbir şey yapamaz, onu söyleyeyim ve Suriye devletiyle bağlantısı memurluk düzeyindedir. O bakımdan, Abdullah Öcalan Suriye'nin iradesi dışında şu veya buraya çekilemez; ama, bunun örgütünün, PKK'nın mümkün olduğu kadar Batı ve Amerika kontrolünden çıkarılmasını esas alan politikalar izlemek gerekir; bunu savundum. İkincisi; niye bize geliyor? 

 

 

İsteseydim Başbakanınız veya Cumhurbaşkanınız Olurdum.

 

İlk önce şunu söyleyeyim: Bakın, ben kimin oğluyum; Sadık Perinçek'in oğluyum. Sadık Perinçek, Adalet Partisinin Genel Başkan Yardımcısıydı, Süleyman Demirel'in yardımcısıydı ben sosyalist olduğum zaman. Benim dayım Tümgeneral Turhan Olcaytu'dur. Onun sicilinde geleceğin genelkurmay başkanı diye yazılır. Ben, bir genel başkan yardımcısının -Adalet Partisinin, Türkiye'nin hükümetinin- oğlu olarak ve ileride Genelkurmay Başkanı olacak Tümgeneral Turhan Olcaytu'nun yeğeni olarak sosyalist oldum. Biz üç kardeşiz,-iki kardeşimle birlikte-üçümüzde işkenceler gördük, üçümüz de hapislerde yattık. Babam ben sosyalist olduğum için politik kariyerini kaybetti, 16 yıl milletvekilliği yaptı, işte, "sosyalisttir oğlu" falan denildi ve hem genel başkan yardımcılığını kaybetti hem milletvekilliğini kaybetti. Dayım, benim yüzümden, Tümgenerallikten sonra terfi ettirilmedi. Bana, ne babam ne dayım bunları söylememiştir; ama, bunları niçin anlatıyorum. Ben bu düzenin içinde kalsaydım herhalde bir MİT ajanı olmam, bunu alçaklık olarak görürüm. Siz, tabiî, devletin önemli yerlerindesiniz, benimle bu görüşü paylaşmayabilirsiniz; ama, benim bulunduğum yerden MİT ajanı olmak şerefsizlik ve alçaklıktır. Kaldı ki, ben düzen içinde bir yer tutsam, sizin Başbakanınız veya Cumhurbaşkanınız olurdum. Yani, önünde her türlü şey açık olan, babası Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı, dayısı tümgeneral, üniversitede parlak bir öğretim üyesiyim; yani, ben bu düzenin içinde kalarak, herhalde hapislerde, işkence hanelerde niye sürüneyim, gelirdim sizin Başbakanınız olurdum, sizlerin Başbakanlarından, Cumhurbaşkanlarından daha az yetenekli ve birikimli insan değilim, birçok bakımdan onlardan çok üstünüm. Ben, neyi seçtim; bir hesaplaşma yaptım ve halkın yanını, emekçi halkın yanını seçtim. Hiç benim konumumda olan bir MİT ajanını gördünüz mü? Yani, önünde tepelere tırmanma olanağı olan bir adam gidip niye MİT ajanı olsun, düzenin içinde kalacaksak. Değil mi, bunlar çok yanlış şeyler..

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, sorunun cevabını lütfen...

 

DOĞU PERİNÇEK - Ayrıca, bakın belgelere, ne diyor Hiram Abas ve Mehmet Eymür: "Doğu Perinçek 1978 ve 1988 yılında iki defa MİT'i felce uğrattı." Sabah Gazetesinde var bu. Hiram Abas yaptı mı bunu diyor Güngör Mengü; evet, maalesef başardı. Şimdi, nasıl MİT ajanı oluyor,iki defa, MİT'i ikişer sene, dört yıl, felce uğratmış. Bugün, niye MİT benim aleyhime bir psikolojik savaş yürütüyor? Siz diyorsunuz ki, Türkiye Gazetesinde...

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o anlaşıldı...Zamanımız dar, arkadaşlarımızın daha başka soruları da olacak...

 

DOĞU PERİNÇEK - Anlaşıldı olur mu, bu son derece önemli. Bugün, MİT bana karşı bir operasyon yürütüyor. Bu sorunuz bile, yaratılan bu rivayetler bile tamamen MİT tarafından yürütülen bir operasyonun bir parçasıdır. Kim yollamış o resimleri, o resimler Abdullah Öcalan'ın çektiği resimler, bizim çektiğimiz resimler değil. Aynı zamanda, bu MİT ile Abdullah Öcalan arasında bir ilişkiyi de gösterir...

 

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Rahat olun efendim, burada taraf değilsiniz siz.

 

DOĞU PERİNÇEK - Ben, bunun niçin sorulduğunu çok iyi biliyorum. Şimdi, Demirel ne yapabilirdi; Demirel yapacağını yapmış, o yeraltı örgütleri tarafından bir Azerbaycan darbesi tezgâhlandığını görmüş, telefon etmiş, önlemiş. Başka neler yaptı bilmiyoruz, mutlaka başka şeyler de yapmıştır; ama, onu önlemiş. Genelkurmay, Amerikan kaynaklarına göre ve bizim de gözlemlediğimiz bu Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasını istemiyor, Amerika'nın bu yöndeki baskılarına göğüs geriyor, bunun belgeleri sizde var, teferruata girmiyorum ve zaten Genelkurmayın bugünkü bu tutumu da tamamen bununla bağlantılıdır. Yani, Susurluk olayının üzerine gitmiyor Genelkurmay. Bence, esas gittiği şey, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti planını bozmaktır. Zaten, Irak'la Barzani de Eşref Bitlis planına göre, bu Türkiye Genelkurmayı tarafından ittifaka yöneltilmiştir. Bu Barzani-Irak ittifakında bizim Genelkurmayın ve Türkiye Devletinin, Dışişleri Bakanlığının ve Türkiye Devletinin de bir rolü olduğu çok açık. Burada Çiller'ler yönetemedi Türkiye'yi. Nasıl Turgut Özal yöneltemedi kuzeyden güneye doğru Türk Ordusunu sokamadı kara harekâtına, bugün de Çiller'ler bu tertiplerinde başarılı olamadılar. Çiller, siz daha yakından tanıyorsunuz, bence son derece yeteneksiz, birikimsiz ..

 

BAŞKAN - Bu şahsî şeyler...

 

DOĞU PERİNÇEK - Şahsî değil efendim. Diyor ki, etrafında kimler var. Çiller, etrafı tarafından yönetilmektedir.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, o kadar...

 

DOĞU PERİNÇEK - Hatta, şunu söyleyeyim; Çiller'in etrafında Amerikalı uzmanlar var, birtakım, o, demin Süleyman Yüceoral'dan bahsettim. Tamamen Amerikalı uzmanlarla ilişkili bir şekilde çalışmaktadırlar. Çiller'i imal eden bunlardır. Çiller de, benim gördüğüm, bu işin vitrinini oluşturmaktadır.

 

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yalnız, bir konu var, kısa da olsa bunu sormak istiyorum. Şu anda siyasal partilerden Anavatan Partisinin içerisinde, biraz önce görüşüldüğü kadarıyla, bu konuların açığa çıkarılmasını, kendileri milliyetçi kanattan olan kişiler de, Agah Oktay Güner olsun, Yaşar Okuyan olsun istemekte; ancak, Anavatan Partisi’nin içerisinde bu seçimlerde Büyük Birlik ekibi de girdi. Dolayısıyla, MİT'in içerisinde olsun, yapılanmaların içerisinde olsun iki farklı grupların çatışması, sapanlar sapmayanlar arasındaki sıkıntılar var. Her ikisinin birden aynı yerde bulunması, her ikisinin bir yerdeki bu olayların gidişindeki etkisi yönünden sizce bir rolü var mı?

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, Anavatan Partisi geçmiş yanlışlarının faturasını ödüyor. Anavatan Partisi, bugün olumlu bir rol oynuyor benim gördüğüm; ama, geçmişte hangi yanlış, Büyük Birlik Partisiyle ittifak, falan filan, ülkücülerle arasına sınır çekmemek, onların desteğiyle kongrelere girmek vesaire; bu büyük ağır yanlışların faturasını ödüyor. Bugün öyle bir saflaşma içindeyiz ki, vatanseverler, Amerikancılar... Burada Susurluk olayının üzerine gidenlerle bunun üzerini örtenler arasındaki saflaşmaya oturuyor. Kim üzerine gidiyorsa, ben onları olumlu görüyorum.

 

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

 

DOĞU PERİNÇEK- Bir mesele daha söyleyeyim. Niye bana geliyor; sizin partilerinizle gelebilir mi?! Hepiniz, sırayla, Çiller'le Türkiye'yi yönettiniz... Bana bunlar niye geliyor şimdi, bir dakika... Şimdi, Çiller örgütünü açığa çıkarıyoruz. Şimdi, Çiller meselesini getirsek, sizin partiniz Demokratik Sol Parti, daha iki ay önce, Sayın Pişkinsüt, sizin Genel Başkanınız Ecevit, Çiller ile birlikte bir hükümet kurma tasavvuru içindeydi; yani, Refahyol İktidarını, Çiller ile birleşerek, bir DSP-Anavatan Partisi-Çiller partisi koalisyonuyla yıkma stratejisini ortaya koydunuz. Şimdi, Ecevit'e bütün bu bilgileri getirseler Ecevit, ortaya çıkıp; Çiller Amerika ile bağlantılıdır, Elizabeth Shelton'la bilmem ne yapıyor; Türkiye'nin kriz bölgelerine müdahale, bilmem ne diyebilir mi?! Deniz Baykal'a sorarlar, derler ki: Sen dört senedir Türkiye'yi Çiller ile beraber yönetiyorsun, koalisyon yaptın. Peki, ben bilmiyordum... Nasıl bilmiyordun, İşçi Partisi bunları açıklıyordu. İşçi Partisi Susurluk olayından beri bunları açıklamıyor ki, ta 1991 yılından beri bunları açıklıyor, daha öncesinden açıklıyor, Çiller'i de 1993'ten beri açıklıyor, o zamandan savcılığa suç duyuruları yapıyoruz. CHP'nin bundan haberi var, bunların üzerine gitmemiş, onlarla ittifak kurmuş, Anavatan Partisi, daha dün Çiller ile birlikte hükümetti, şimdi, sıraya Refahyol girdi, yani, hepiniz, bir nöbete girmişiniz, sırayla, Çiller'i kurtarma nöbeti içindesiniz. Şimdi, sizlere bu bilgiler gelir mi?!.

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, lütfen... Şimdi, verdi mi vermedi mi; yani, o türlü değerlendirmeleri...

 

Belgelerin Sağlığı Konusunda Birbirinizi Zehirliyorsunuz

 

DOĞU PERİNÇEK - Bunların niçin söylendiğini ben biliyorum. Siz, kendi aranızda bile, İşçi Partisinin getirdiği belgelerin sağlığı konusunda birbirinizi zehirliyorsunuz.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunları nereden teyit edebiliriz Sayın Başkan.

 

DOĞU PERİNÇEK - İşte olaylar teyit ediyor.

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hadiselerden teyit ediyorsunuz. Başka bir teyit yeriniz var mı efendim?

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, nereden teyit ederiz; Mercedes'in içinden ne çıktı? Ben size söylemiştim...

 

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Anlıyorum efendim.

 

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım...

 

DOĞU PERİNÇEK - Azerbaycan darbesi, efendim, Çeçenistan'a gönderilen bilmem ne, Çin'in Uygur bölgesine ajanlar göndermişler, sabotaj timlerini Genelkurmay Başkanı...

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o yönleri anlaşıldı...

 

DOĞU PERİNÇEK - Anlaşıldı değil, bunlar çok önemli, olayları teyit ediyoruz ve bakın şu var: Bu bir siyasî irade sorunudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ne yapın yapın şu Çiller'i aşağı indirin, Doğru Yol Partisi de bunu yapsın. Evet, efendim gelip dayandığı nokta budur. Siz bunu yapamadığınız sürece, Refah Partisi, büyük sorumluluk içindesiniz, Çiller ile beraber Türkiye'yi yöneterek büyük sorumluluk içindesiniz. Bu sorumluluğu Doğu Perinçek'e...

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o bizim meselemiz. Bizim akıla da ihtiyacımız yok, lütfen.

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Perinçek, biz burada tarafsız bir Komisyon olarak bir araştırma yapıyoruz, bir açıkoturumda değiliz. Açıkoturumda buyurun, dışarıda bunları uzun uzun tartışırız.

 

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, açıkoturum diyerek hafife aldırmayın olayı.

 

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sizin babanızla beraberdik...

 

BAŞKAN - Sayın İlgün...

 

DOĞU PERİNÇEK - Siyasi irade sorunudur. Çiller, hükümette olduğu müddetçe bunlar aydınlanmaz. Çiller'i hükümette tutanlar sorumludur. Ben bunları söyleyeceğim tabiî. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasama organı, burası bir savcılık kurumu veya mahkeme değil ki. Ben mahkemeye gelmedim, savcılığa da gelmedim, Türkiye'nin en büyük siyasî otoritesine geldim, siyasî otoritede siyasî otorite konuşulur.

 

BAŞKAN - Onun için çağırdık zaten.

 

Mesajım Var: Çiller'i İndirmezseniz Darbe Gelir

 

DOĞU PERİNÇEK - Benim size bir mesajım var, hepsini silin, Çiller'i indirmezseniz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, büyük sorumluluklar altına girersiniz, ben de tarih önünde konuşuyorum, darbeye de sürüklersiniz Türkiye'yi. Bunları bilin, bilerek hareket edin ve bırakın küçük çıkarları. Refah Partisine sesleniyorum, bıraksın bu Çiller ile ortaklığı. Doğru Yol Partisine sesleniyorum, tepesinden atsın bunları.

 

BAŞKAN - Sayın Perinçek, onlar sizin meseleniz değil...

 

DOĞU PERİNÇEK - Benim meselem, ben bir siyasî parti genel başkanıyım. Eğer, beni siyasî parti genel başkanı olarak çağırmadıysanız, zaten bu toplantıda bulunmam ben.

 

BAŞKAN - Biz, akıl alacak değiliz, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yapacağını biliyor. Siz, sadece bizim sorularımıza...

 

DOĞU PERİNÇEK - Ne yapacağını bilmiyor, bilmediği için söylüyorum. Bilmediği için büyük tehlikelere sürüklüyorsunuz...

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Genel Başkan, haklısınız, biz, sizi, bir siyasî partinin genel başkanı olarak, burada, bilginize başvurmak üzere davet ettik, çok teşekkür ederiz.

 

DOĞU PERİNÇEK - Ben, size kalkıp da ufak tefek bilgiler için buraya gelmem.

 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok teşekkür ederiz. Gerçekten, hem bir siyaset bilimcisi hem de bu konuda ciddî analizleri olan bir kişi olarak sizin bilgilerinizden çok yararlandık. Başka türlü algılatmışsak size, bunda bizim kusurumuz varsa, siz de bunu anlayışla karşılayın; ama, bizim sizle birlikte olmamızın, bu kadar saattir sizi çok dikkatle izlememizin nedeni, Türkiye'nin bir siyasî partisinin genel başkanı olarak, bazı düşüncelerinizi ve iddialarınızı bilgilendirme doğrultusunda bize aktarmanızdır. Bundan da çok yararlandığımızı belirtmek istiyorum. Ben, şimdi, sizin bu ince analizlerinize dayanarak, birkaç şey daha -belki açıklığa kavuşturulması adına- sormak istiyorum, konuşmalarınızın satır aralarında esaslı noktalara değindiği için. Bir tanesi; konuşmalarınızın sonucunda da özetlediğiniz gibi, bunun Türkiye'nin bir bağımsızlık ve güvenlik meselesi olduğunu dile getiriyorsunuz ve bu açıdan bakıyorum ve bu açıdan olayları birleştirerek, arkasındaki gizlerini de görebildiğimiz kadar, bilgilendirebildiğimiz kadar yorumlayarak, bunu, bu şekilde üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyorsunuz; ama, basından aldığımız konularla ve arkadaşlarımızın sorularıyla da size hissettirdikleri kadarıyla, benim de algıladığım kadarıyla, Sayın Yılmaz, bunu bir Topal cinayetine ve bir uyuşturucu kumarhane çatışmasına getiriyor. O da onun yorumu, biraz sonra zannediyorum, onu da aynı şekilde dinleyeceğiz. Şimdi, bu, sizin çok iddialı ve geniş kapsamlı, bizim, aslında Komisyonumuzun da görevleri içine giren, aslında, Komisyonumuzun da görevleri içerisine giren, sadece, münhasıran Topal'ın öldürülmesi değil, devletin içerisinde oluşmuş, girmiş olan odakların, devletin bağımsızlığıyla, devlet olma, hukuk devleti olmayla doğrudan ilişkili bu odakların varlığını tespit edebilmek ve bunları yok etme doğrultusunda ne yapabilirizi araştıran bir Komisyon. Bu anlayışla, şimdi, Çatlı'nın, 1980 öncesinden başlayan bir devlet ilişkisi içerisinde olduğunu görebildiğinizi ortaya koydunuz, bir fotoğraf var bu şekilde dendi. Ondan sonra, bunun uluslararası bağlantıları da devreye getirildi. Şimdi, şurada, devletin, ülkücü ideolojiyle üst üste oturmuşluğu mu söz konusu? Yani, bunu alıp, devlet bu ideolojiyi kendisine benimseyerek, bunu 1980 öncesinde kullanmış, başkaları bunu fark ederek, devletin bu politikasını yönlendirmiş, kendi çıkarı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetini de kullanmış mı; yoksa, bu ideolojiye mensup olan insanların içerisinden kendine uygun adamları seçmiş mi? Bu konuda bir analizinizi almak istiyorum. İkincisi, Mesut Yılmaz'ın yanında, Agâh Oktay Güner veya Yaşar Okuyan gibi arkadaşlarımızın isimlerini bahsettiler. Bu konunun üzerine gidilmesinden dolayı da mutluluk duydunuz, biz de mutluluk duyuyoruz; kamuoyunu, en azından 50 gündür böyle bir devletin içerisine girmiş olan urun varlığından haberdar etti; ama, baştaki sorduğunu, eğer, ülkücü ideoloji, devletin içerisinde, devletin ana politikası olarak alınmışsa, bu ideolojiyi belirleyen Agâh Oktay, Yaşar Okuyan veya benzeri gibi insanlarla oluşmuş olan bir siyasî partinin, bu çalışmalarında, sizin söylediğiniz bağımsızlık ve güvenlik sorununun da doğru çözümleri gösterebileceği ya da doğru hedefleri koyabileceği mümkün mü? Bunu bir sormak istiyorum. Çiller bu işin başından giderse, Türkiye kurtuluş noktasına gelmiş gibi bir son konuşma ortaya çıktı; ama, 1980-1991'den önce de Çiller yoktu, yine, benzeri olayların olduğunu biliyoruz. Çiller'in, belki, 1991 yılından sonra siyasete sokularak, daha hızlı gelişen dünya içerisinde Türkiye'yi yönlendirmek adına başka yerlerden görevlendirilmiş bir kişi olduğu mesajı da en son verdiğiniz belgelerle çıkıyor; bunu mu doğrudan doğruya söylemek istiyorsunuz? Yani, şu anda, hemen bu şapkayı kaldırırsak Türkiye belki rahatlayacak demekle. Azerbaycan olayındaki kastınız, yanlış hatırlamıyorsam, Ayvaz Gökdemir'in filan da karıştığı ve dolayısıyla, Aliyev'in Ayvaz Gökdemir'e bir ziyaretinin... O mudur, o mudur bilemiyorum, o mesele midir?

 

DOĞU PERİNÇEK - Koordinatör rolü oynuyor Ayvaz Gökdemir, zaten, devlet bakanı o sırada ve Orta Asya ilişkilerinden...

 

FİKRİ SAĞLAR (Devamla) - Yani, ben bilemiyorum, o mudur diye soruyorum? Benim söylemek istediğim, Sayın Çiller'i Doğru Yol Partisine alan Sayın Cumhurbaşkanı’dır, bakan yapan da Sayın Cumhurbaşkanı’dır. O zaman, daha geniş, daha yüksek mi bakacağız? Bu konuda kısaca bir açıklama yapar mısınız?

 

Baltayı Budağa Vuracaksınız

 

DOĞU PERİNÇEK - Şimdi, bakın, bu son sorudan başlayayım. Hepimizin birbirimizi bu tür siyasal mesuliyetlerden dolayı itham etme ve eleştirme olanakları vardır ve bu eleştiriler de tabiî yapılmalı; ama, ben, şöyle bakıyorum: Bugün, bu olayın üzerine kim gidiyorsa onunla işbirliği yapmak. Cumhurbaşkanı gidiyorsa işbirliği yapmalıyız. Şimdi, Cumhurbaşkanı’nı, sen bu Çiller'i Türkiye'nin başına bela ettin diye sorgulamanın çok fazla faydasını görmüyorum; ama, bu tür eleştirmeler yapılır. Aynı şekilde, Agâh Oktay Güner'i, Sayın Yaşar Okuyan'ı, diğerlerini, bu konuda tabiî eleştirebiliriz, herkes kendi tarihinden sorumludur; ama, bugün, üzerine gittiği ölçüde onlara teşekkür etmemiz lazım. Eğer, üzerine gidilirken çelme takıyorlarsa, Mesut Yılmaz'ı başka yönlere çekmek istiyorlarsa sorumlu olurlar. Mesela, geçen gün, Sayın Agâh Oktay Güner'in bir beyanatına rastladım, hâlâ eski ülkücülüğü savunuyor falan... Bunlar, tabiî, bu kafada olursak, bu işin üzerine çok kararlı gidemeyiz anlamına gelir. Niçin Çiller? Ağaç budaktan yarılır; bakın, bir ağacı yarmak istiyorsanız, baltayı budağa vuracaksınız. Bu olayın merkezinde Çiller olduğu apaçık ortada. Onun için, Çiller giderse Türkiye kurtulmaz; ama, bunlardan temizlenmek için bir başlangıç olabilir ve önü açılır ve bugün de, önemli bir devlet makamında olduğu için bunu önlemektedir. Bakın, Ağar'ın gitmesi bir ferahlık yarattı ve birçok şeyin açığa çıkmasını sağladı. Başına isterse Çiller ailesinin İçişleri Bakanı gelsin; ama, Çiller'in gitmesi, tahkikatın genişlenmesi aydınlanması bakımından son derece olumlu şartlar yaratacaktır. Ülkücülük, Türkiye'de, daha devlet ideolojisi olamadı. Yani, 1946'dan 1950'den beri olan süreci görüyoruz, ülkücüler, tam olarak devlete hakim olamadılar; ama, çok önemli yuvalanmaları oldu, koalisyonlarla oldu, en son, Türk-İslam Sentezinin 1986 yılında Atatürk Yüksek Kurulunda, Kenan Evren'in katıldığı, resmî ideoloji olarak saptanmasıyla oldu, Milliyetçi Cephe Hükümetlerindeki ortaklıklarla oldu, bugünkü yönetimin etkileriyle oldu; ama, tam, yüzde yüz bu ülkücü denen ideoloji Türk Devletini yüzde yüz ele geçiremedi, onu saptamamız lazım. Ülkücülük, NATO konsepti içerisinde Türkiye'de, NATO'nun yan örgütü olarak geliştirilmiştir ve bir faaliyeti vardır. Bugün de görüyoruz, esas olarak, Amerika'nın Orta Asya'daki faaliyetleriyle sıkı işbirliği içindeler; ama ülkücülerin rolü ne, devletin kirli işleri bunlara ihale edildi. 

 

İslamî Cihad, İBDA-C,  TİT Hep Kontrgerilla İlişkili Örgütler

 

Bakın, bunlar devlete tam hakim olamadılar; ama, devlet, karanlık işlerini, Abdi İpekçi, hangi devletse o, Abdi İpekçi'yi öldürenler, biraz Amerikan Devleti, biraz Türk Devletinin içerisindeki bazı unsurlar, vesaire, bu tür karanlık işlerini bunlara yaptırıyorlar. Bu da, NATO yan örgütler kavrayışıyla ilgili, bütün NATO ülkelerinde bir resmi örgütler var, bir de kirli işler için üretilen yan örgütler var. Efendim, Komünizmle Mücadele Derneği, İslamî Yumruk, İslamî Cihad, İBDA-C İslamî Büyük Doğu Akıncıları Cephesi, bu tür ETKO, TİT bakıyoruz, bunlar, hep kontrgerilla ilişkili örgütler, İslamcılara da zarar veriyor, öbürüne de zarar veriyor, bu tür örgütler kullanılıyor, ülkücü de bunlardan biri olarak rol oynuyor. Ben, bir cümleyle şuraya bağlayayım. Diyorum ki, biz, birbirimiz arasındaki siyasal kapışmaları çok ön plana çıkarmayalım, bu işin üzerine yürümede bir yurtseverler cephesi yaratalım. Benin önerim bu. Biz, size, sürekli elimize gelen bilgileri, belgeleri aktaracağız, göndereceğiz ve Komisyona büyük başarılar diliyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu olayı siyasî bir olay olarak ele almasını, bir savcılık veya mahkeme gibi ele almamasını, siyasî bakmasını talep ediyorum, hem bir parti genel başkanı hem de yurttaş olarak.

 

BAŞKAN - Geldiğiniz için çok teşekkür ederim Sayın Perinçek.

 

Uyuşturucudan Susurluk'a 34-1

Hosted by www.Geocities.ws

1