SUSURLUK DOSYASI
KUTLU
SAVAS'IN SUSURLUK RAPORU
Okurlarimiza
Elinizde tuttugunuz kitap, Basbakanlik Teftis Kurulu
Baskanvekili Kutlu Savas'in çok tartisilan ve daha tartisilmaya devam edecek
olan ünlü "Susurluk Raporu"nun tam metnidir.
Kutlu Savas, bu raporu 55. Hükümet'in Basbakani Mesut
Yilmaz'dan 1997 yilinin ortasinda aldigi bir talimatla hazirlamaya basladi,
raporun yazimi 1998 Ocak ayi basinda tamamlandi. Rapor, kamuoyuna hiçbir zaman
"resmen" açiklanmadi, üstündeki "gizli"lik kaydi resmen
kaldirilmadi ama gayri resmi yollardan gazetelere ve televizyonlara da
gönderildi.
O yüzden, elinizde tuttugunuz metin, seklen de olsa
"gizli" bir metin. Yasalar, bu çesit teftis raporlari ya da devlet
belgeleri üzerinde "gizli"lik tasarrufunun uygulanmasinda yetkiyi
basbakanlara veriyor ve geçmisten bugüne basbakanlar ellerindeki
"gizliligi belirleyebilme" yetkisini alabildigine genis biçimde
kullandilar. Bu kural, son raporda da uygulandi, metnin 108 sayfasi
"sizdi" ama 12 sayfasi gizlendi.
Orijinali, bir sayfalik "Önsöz" ve 119 sayfalik
rapordan olusan bu metnin 12 sayfasi basin kuruluslarina verilmedi. Bu eksik
sayfalarin yerleri, raporun orijinal sayfa numaralari belirtilerek elinizdeki
kitaba yazildi. O yüzden, eger isterseniz "tahmin hakki"nizi
kullanabilir, eksik sayfalarda nelerin yer aldigini bulmaya çalisabilirsiniz.
Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli demokratiklesme,
seffaflasma ve hukuk devleti olma tartismalarinin göbegine oturan bu raporun
kritik önemde bir belge oldugunu düsünüyoruz, o yüzden de resmen açiklanmak
yerine basina "sizdirilan" bu sayfalarin gazete arsivlerinde unutulup
gitmesine gönlümüz razi olmadi.
RADIKAL
SUSURLUK
RAPORU
Giris
Bu rapor Sayin Basbakan'in 13.08.1997 tarih, TEFTIS. M: 139 sayili
onaylarina istinaden hazirlanmistir. Mezkur onaydan da anlasilacagi üzere Sn.
Basbakanin konuyla ilgili sifahi talimatlari, sonra da yazili emirleri
alinmistir.
Bu konunun kamuoyunda yarattigi heyecan ve ilginin yanisira Teftis
Kurullari açisindan degerlendirilmesi önem tasiyacaktir. Çünkü kamuoyunda
Susurluk kazasi/olayi adi altinda bilinen ve tartisilan konu hukuken bir trafik
kazasindan ibarettir. Bu konu da yargiya intikal etmistir ve yapilacak bir is
veya bürokratik islem kalmamistir. Oysa kamuoyu, siyasetçi - Yeralti Dünyasi -
Kamu Kuruluslari iliskisi ve kisisel menfaat etrafinda yogunlasan ve büyük
ölçüde para, menfaat ve güç saglamaya dönük illegal faaliyetlerden rahatsizdir.
Bu faaliyetlerin `terörle mücadele ve ülke menfaatleri' olarak gösterilmesi ve
bu perdenin arkasina gizlenmesi ayri bir rahatsizlik konusudur.
Kamuoyunun paylastigi bu çerçeve, gerçekte "Susurluk Olayi"nin da
genel çerçevesini olusturmaktadir.
Geçtigimiz aylarda Basbakan Erbakan'in çalistirdigi müfettisler, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Arastirma Komisyonu da bu çerçevede çalismis ve
raporlarini bu zeminde olusturmuslardir. Beklenti de bu yöndedir. Sayin
Basbakan'in temayüllü ve muhtelif konusmalarda altini çizdigi çerçeve de bu
kapsamdadir. Baskanligimiz da görev alanini, bu yaklasimin belirledigi bir
muhteva içnide düsünmüs ve çabalarini bu noktalara teksif etmistir. Bu yaklasim
dogru ve genel kabul gören bir çerçeveyi olusturdugu gibi yeni
görevlendirmelerin de hukuki zeminini teskil etmektedir. Aksi takdirde Susurluk
olayi ile irtibatli konularin hemen tamaminin yargiya intikal etmis olmasi,
Baskanligimizin yeniden görevlendirilmesini imkansiz kilacak bir mahiyet arzedecekti.
Sadece Içisleri Bakanligi Teftis Kurulunca 18, Emniyet Genel Müdürlügü
tarafindan 16 adet inceleme - sorusturma yapilmasi. Susurluk kazasinin trafik
yönü itibariyle bir mahkemede, çete olusturulmasi yönüyle DGM'de, Topal
cinayetine iliskin davanin bir baska mahkemede, konuyla ilgili bir çok davanin
da degisik yargi mercilerinde yürümekte olmasi, Maliye, Adalet ve Turizm
Bakanliklarinca kendilerini ilgilendiren konularda inceleme - sorusturma
yapilmasi, dolayli konularin ilgili kurumlarinca ele alinmis olmasi gözönünde
tutularak, gerçekte Susurluk olayina girmek için maddi konularin tümünün ele
alinmis olmasi sebebiyle, Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanligi, konunun disinda
birakilabilirdi.
Ortada olan tek alan yukarida arzedilen ve kamuoyunun da beklentisine cevap
olacak illegal iliskilerdi.
Bu noktada bir özel konuya temas etmekte yarar vardir.
Susurluk Kazasi'nda yeralan kisilerin kazanin olus mahalline kadar degisik
yerlerde - Istanbul, Yalova, Izmir, Kusadasi - ayni günlerde birliktelikleri,
hatta S.E.Bucak'in beyanina göre koruma polislerinin takip edildiklerine
iliskin endiseleri nedeniyle önce Izmir'i, sonra da Kusadasi'ni terketmeye
karar vermeleri sonucu Istanbul'a dönerlerken Susurluk'taki trafik kazasi
vukubulmus ancak kamuoyunun ve medyanin tepkisi ile kazanin öncesi günlerdeki
birliktelikler ve kazanin olusumu önemli ölçüde her yönüyle ele alinarak
yargiya intikal ettiginden raporumuzda bu konular, bilindigi ve tekrara yer
vermemek için ele alinmamistir. Bu konuda bir baska temel düsüncemiz, `Susurluk
Olayi' adi altindaki kapsamli ve çogunlukla illegal iliskiler agini dikkate
getirmek oldugundan, özellikle polisiye olaylar noktasinda kaybolmadan, Olay'i
bütünüyle takdim etmektir.
Aslinda bir bütünlük içinde ele alinmasi gereken Susurluk konusu, yukarida
kisaca sunuldugu üzere, parçalara ayrilmis isin özü ve esasi özellikle yargi
safhasinda gözden kaçmistir.
Mehmet Ali Yaprak kaçirilmis, olay adliyeye intikal etmis, Gaziantep
Savciligi, Istanbul Savcisinin ifadeleri alip göndermesini talep etmistir.
Ifadeler alinmis, gönderilmis ve takipsizlik karari verilmistir. Gaziantep
Savcisi ise yüzlestirme kararini yazmis ancak, daha sonraki safhalarda bu husus
ta gerçeklestirilmemistir.
Mehmet Ali Yaprak'in kaçirildigi araçta Müfit Sement'in parmak izi bulunmus
ama konunun adliyeye intikal etmemesi saglanmistir. Bir kamu kurulusunun üst
düzey yetkilisi devreye girmistir. Subat 1997'de Basbakanlik bu konunun
takibini Adalet Bakanligi'ndan yazi ile talep etmis, Bakan Sevket Kazan talimat
vermis konu Ceza Isleri Genel Müdürlügü'nde beklemeye birakilmis, Eylül 1997'de
yazili talebimizle konu ancak hatirlanmistir. Içisleri Bakanligi kayip silahlar
konusunda sorusturma yapmis nedense tüm bilgi ve belgeler toplanmis olmasina
karsilik konu 10 adet Baretta ile sinirli tutulmustur.
Içisleri Bakanligi'na yazilan ve `bilgileri için' Danistay'a da gönderilen
yazimiz, dosyalarin henüz kendilerine intikal etmemis olmasina ragmen,
`Danistay'in incelemesi safhasindadir' ibaresi sebebiyle Danistay'in tepkisini
çekmistir. (Açiktir ki Fezlekenin Bakanlikta onayini takip eden safha Danasitay
incelemesidir.) Neticede suçu ve suçlulugu su götürür 5 emniyet mensubu yargiya
sevk edilmis, milyonlarca dolarlik silah alimi konusu ortada kalmis eksik
arastirma, hatali degerlendirme yönündeki ikaz Bakanlikça dikkate alinmamis,
aksine yeni bir raporla ilk çalismanin dogrulugu iddia edilmisse de Danistay'in
özel harekat mensuplari hakkindaki suç duyurusu Bakanligin eksik
sorusturmasinin delili olmustur. Ama halen de milyonlarca dolarlik silah alimi
konusu Bakanlikça sonuçlandirilmamistir.
Raporun degerlendirme safhasinda bu örnekler çogalacak ve detaye
edilecektir. Üzerinde durulan husus, bütün parçalara ayrildigi, hiçbir makam ve
merciide birlestirmenin yapilamayacagi bir noktaya gelinmis oldugudur.
Basbakanlik Teftis Kurulu; Yargi alanina girmemege özen göstererek imkan
oldugu takdirde yargiya yardimci olmayi da hedefleyerek bu bütünlügü saglamaga
dönük bir çalisma yapmistir.
Devletin isleyisinden ve Teftis Kurullarinin çalisma sisteminden haberdar
olan herkes, (bu safhada) Susurluk olayini her yönüyle `sorusturmaya' imkan
kalmadigini tesbit edecektir.
Isin önemle kaydedilmesi gereken bir diger yönü, bazi konularin ancak polis
yetkisinde olan hususlari kapsadigi ve müfettisler eliyle sonuca ulasmanin
güçlük arzettigidir.
Ömer Lütfü Topal'in evi cinayetten kisa bir süre sonra aranmistir.
Arayanlarin sefi oldugunu iddia eden ve bariz bir Dogu Anadolu sivesi ile
konusan bir kisinin mevcudiyeti tesbit edilmistir. Cinayetten uzunca bir süre
sonra evin etrafinda herhangi bir güvenlik tedbiri olmadigi da iddia
edilmistir.
Bu konu polisiye bir çalismayi gerekli kilmaktaydi. Elde edilecek bilgileri
yargiya da iletmek üzere gerekli çalismalarin yapilmasi Emniyet Genel
Müdürlügü'nden talep edilmistir.
Emniyetçe yapilan arastirma hata veya eksiklik olmadigi gibi bir sonuç
vermistir. Ancak ayni yazimiz içinde yeralan MIT Istanbul Bölge Baskanligi'nin
Topal cinayeti konusunda Emniyeti niçin uyardigi ve niçin bir gurup polisi
suçladigi iddiasinin cevabi ortaya çikmamistir. Keza Ömer Lütfü Topal'in
muhasebe ve gizli kayitlarinin bulundugu bilgisayarlarin polisiye usul ve
metotlarla aranmasi ve bulunmasi yine Emniyet Genel Müdürlügünden istenmistir.
Çalismamizin önemle kaydedilmesi gereken bir diger yönü vardir. Hemen hemen
her teftis inceleme ve sorusturmada ortaya çikan temel görüntü, Kurumlarin
Müfettisler karsisinda sergiledigi tavrin özelligi hususudur. Kurumlar ve
Yöneticiler arastirma yapan denetim elemanlarina karsi genellikle zahiri bir
açiklik ve seffaflik içinde yaklasiyor görüntüsü altinada gerçekte hiçbir
yardim saglamamaya özen gösterirler. Çalisma mekani, sekreter, telefon, araç
temin edilir, sadece bilgi vermede çekimserlik gündemdedir.
Arastirilan konunun müsebbibi olanlar haliyle çekimserdir. Konuyla ilgili
olmayanlar "bu ise bulasmamak kaygisindadir". Bürokraside herzaman
gözlemlenen bu tavir elbette normaldir, tabiidir. Susurluk olayinda ise daha
normal ve tabiidir.
Basbakanlik Teftis Kurulu bu tavri hiçbir zaman engelleme, örtme olarak
algilamamis ve karsit bir tedbire ihtiyaç duymamistir. Çünkü bu tavri etkisiz
kilmanin yolu gerekli gereksiz evraklari dikkatle incelemek ve ilgililerle
bikmadan usanmadan sonu gelmez görüsmeler yapmaktan geçmektedir. Dört saatlik
bir sohbetin neticesi bazen iki sayfa tutan not olmustur. Genelliklede bir
isim, bir iliski, bir hesap numarasi, bir görevlinin olmamasi gereken bir yerde
bulunmasi, bir telefon numarasi veya bir banka irtibati takip edilecek ve
ulasilacak bilgiye isaret etmistir. Iste bu görüntü içinde Kamu Kurumlari
Susurluk olayi patlak verince zahiri bir heyecanla üzerlerine düsen görevi
yapma gayreti içine girmislerdir. Içisleri Bakanligi'nin ve Emniyet Genel
Müdürlügü'nün inceleme ve sorusturmalari bu cümledendir.
Adalet Bakanligi ise kendilerine 1997'de aktarilan iki konudan birini Bakan
Sevket Kazan'in talimatina ragmen inceletmemistir. Turizm Bakanligi,
Kumarhaneler (Talih Oyunlari Salonlari) ile ilgili hususlari ele almis rapor
tanzim etmis, Ömer Lütfü Topal'a verilen ve kayitlarin gözardi edilmesi ile
elde edilen sabikasizlik kaydina dayali ruhsat islerinde Bakanligi yaniltan
Adalet Bakanligi adli sicil ilgilileri hakkinda islem yapilmasini talep etmis,
ancak Emperyal Sirketinin kanunsuz elde edilmis isletme ruhsatlarini iptal
etmeyi - görüsmelerden anladigimiz o ki - hatirlarina bile getirmemislerdir.
Kasim 1997'deki uyarimiz da bir sonuç vermemistir.
Eximbank, Türkmenistan'da iki oteli kredilendirmistir. Neticede
anlasilmistir ki bu iki oteli Kumarhaneleri ile birlikte isleten Emperyal
Sirketidir ve esas borçlu da yine Emperyaldir. Eximbank bu bilgiye ragmen
temdit taleplerini uygun karsilamistir. Kendilerine Teftisin icraya
karismayacagi, ancak mevcut bilgilere ragmen Emperyal'in kredisini yeniden
temdit etmede hassasiyet göstermeleri hatirlatilmistir. Susurluk olayi ile
alakali ve ilgi çekici bir husus da kurumlarin kendi kusurlarini unutup bir
digerini suçlama konusundaki itinali davranislaridir. Askerler ise tam bir
suskunluk ve sessizlik içinde olaylara sadece seyir açisindan bakmislardir.
Oysa Jandarmanin söyleyecek çok sözü olmasi gerekirdi. Özellikle de Yesil,
itirafçilar konusu ile Cem Ersever'in niçin veya nasil öldürüldügünü arastirip
Kamuoyuna degilse bile Basbakanliga duyurabilirlerdi.
Siyaset de Susurluk konusunda tarafsiz olmamistir. Konunun Ülke meselesi mi
Hükümet meselesi mi oldugu siyaset sahnesinde anlasilamaz hale getirilmistir.
Bir Sayin Devlet Bakani "Basbakanlik Teftis Kurulunun, bu konudaki
birikimine ragmen kendisine müracaat etmemesini' tenkit konusu yapmistir. Hem
de gazetelere beyanat vererek.
Kendisinin bakis açisinin farkli oldugu iki gün sonraki beyanatiyla da
(Gizli Servisler, CIA vs.) ortaya çiktigi cevabini vermek elbette mümkün
olamamistir. Üstelik Basbakan dahi partisinin ve sahsi politikasinin gözlügünü
kullanmamizi teklif etmemis, empoze etmeye çalismamisken Sayin Bakanin kisisel
bakis açisini empoze etmekten öteye gitmeyecek bir görüsme istegini basinin
sayfalarina aktarmasi, Kurulumuzun çekimserliginin hakliligini ortaya
koymustur.
Diger bir husus da sudur; Teftis Kurulunda yillardan beri çalisan her
müfettis görevi aldiktan sonra yasal imkanlar ve çalisacagi kurumlarla basbasa
kalir. Ilk defa - muhtemelen de son defa - Sayin Basbakan, karsilasacagimiz
herhangi bir güçlügü asmamiz için kendisine yaptigimiz müracaati aninda
karsilamis, dogrudan veya dolayli olarak çalismalarimiza yardimi dokunacak
bilgilere ulasmamiz için gerekli her türlü ilgi ve yardimi saglamistir.
Temmuz ayinda görev verirken; Teftis Kurulu'na hiçbir müdahale yapilmamasi,
buna tevessül eden olursa ve gerekirse kendilerinin devreye girmesi ve
bürokrasiden gelebilecek rahatsizligi gidermesi temennimizi tereddütsüz kabul
etmistir. Sayin Basbakan bu sarta gereginden fazla riayet ettigi gibi
çalismalarin safhalarinda bilgi dahi istememistir. Bu durum bazi hükümet
üyelerinin ve bazi Milletvekillerinin ümitsizligine yol açtigini görmemiz
üzerine Sayin Basbakan'a (20 Kasim 1997'de) Devletle alakan pek çok irtibati
tesbit ettigimizi ve Devlet kurumlarinda yapilacak pek çok düzenleme oldugunu,
Hükümetin ve kamuoyunun önerilecek bu tasarruflar sonucu alinacak tedbirlerle
rahatlik duyabilecegini ifade etmek ihtiyaci hissedilmistir.
Kamuoyu Devletteki "Çete" irtibatlarina konsantre olmusken bu
konuya da kisaca temas etmekte fayda vardir.
Çetelerin sadece silahli ve insan öldüren görünümü tartisilmakta basta
uyusturucu ticareti yapan gruplar gündeme gelmektedir. Bu kanunsuz yapi,
Devletin kolayca bas edecegi, dünyanin her tarafinda müsahade edilen, ortaya
çikan ve her ciddi Devlette hele de toplumsal reaksiyon dogmusken tasfiyesi
mümkün bir görüntüdür. Oysa ülkemizde çete konusu iki ayri gelisme
göstermistir; birincisi Ömer Lütfü Topal organizasyonunun Uluslararasi ölçekte
ve degerde "Mafya"lasma süreci, ikincisi silahli faaliyetlerin ve zor
kullanmanin disinda kalan egitimli, saygin kisilerden olusan, kravatlilar grubu
olarak tariflenebilecek gruplasmalardir. Ömer Lütfü Topal, yüzlerce milyar
liralik gelir elde etme imkanina kavusarak belli bir dönemde Devlete sizma ve
rüsvet vererek is yaptirma seviyesinden, kamu görevlilerine artik emir verme
seviyesine yükselirken öldürülmüstür. Böylece Cumhuriyet tarihinin; polisten,
jandarmadan, yargidan korkmayan ilk Amerikan tipi mafyalasma süreci yarim
kalmistir. Bu seviyeye ulasan bir baska grup da yoktur.
Üstelik "Bitirimhane isleticisi Findikzadeli Ömer" bir süre sonra
kumarhanelerini tasfiye edip, yatirimlar yapmaga baslayan, fabrikalar satin
alan ve hatta fabrikalar kuran Ömer bey olma tercihini net olarak ortaya
koymusken, projelerini tahakkuk ettirme firsatini bulamamistir. Yine de
etarfindaki hale, koruyucu bulundurmasini, 3 - 5 arabayla birlikte sokaga
çikmasini ve kendini korumak için tedbir almasini gereksiz kilacak kadar genis
ve etkiliydi. Adamlarinin habersizce aldigi tedbiri de farkettigi anda çok
siddetli reaksiyon göstermistir.
Bu tercih öldürülmesine yol açmamistir. Kendisini öldüren sistem zaten
hertürlü tedbiri geçersiz kilacak kadar güçlüydü. Konumuz açisindan üzerinde
durulan ikinci ve birincisinden çok daha etkili çete faaliyeti, bizatihi Devlet
gücünün ve yetkisinin bu amaçla kulanimi ve organize olusudur.
Örnek olarak Bankalar verilecektir.
Basbakanlik Teftis Kurulu 3 kamu bankasinda bir degerlendirme yapmis ve
ortaya ürkütücü bir tablo çikmistir. Milyonlarca dolarin ve milyarlarca TL.'nin
bu bankalara dönüsü mümkün görülmemektedir. Uzun vadeli teminat mektuplarinin
nakde dönüsecegi muhakkaktir. Bankalar kendi karliliklarini azaltma pahasina
belli kisi ve firmalari finanse etmistir. Leasing ve off shore kredileri tam bir
batakliktir. Insaatlar asiri derecede pahalidir. Ilerideki bölümlerde bu
anlamda olusan siyaset - bürokrat agirlikli grup faaliyetlerine
isimlendirilerek yer verilecektir.
Belirtmek gerekir ki buradaki saygin isimler Bankalar Kanunu'na mugayir
isler ve islemler yapmamislar, DGM'lerin görev alani kapsaminda faaliyet
göstermislerdir. Bankalarda cereyan eden olaylarin parasal boyutu, kamuoyunun
"Susurluk" olarak algiladigi olaylar toplamini asacaktir. Ve Banka
olaylarini genel kirlenmenin sebebi veya sonucu degil hizlandiricisi olarak
kabullenmede isabetsizlik olmayacagina inanilmaktadir. Çünkü kirliligin hedefi
para ve paranin saglayacagi güçtür.
Susurluk olayinin çerçevesinin bu oldugu hususunda da irttifak vardir. Bu
bölümde yer almasi gereken son bir hususta çalismayi yürüten Basbakanlik Teftis
Kurulu hakkindadir. Çalisma safahatinin hemen hemen tamami Baskanligin
tercihleri dogrultusunda cereyan etmistir. Muhteva da bu çerçevede
belirlenmistir. Zaman zaman kurulun tüm müfettisleri ve Nuri Oduncu mevcut
yükün büyük bölümünü tasimis, Basmüfettisler Mehmet Akin ve Aysegül Genç aylar
boyu çalismislardir. Yine de tayin edici karar ve tercihler Baskanlikça
yapildigi için hata ve eksikliklerin tamami Baskanliga ait olacaktir.
Ancak, bu çalismanin temel iddiasi; bilerek isteyerek ve hatali oldugu
asikar hiçbir tercihin yapilmadigi noktasindadir. Adigeçen müfettisler
çalismanin her safhasinda en sikintili ve güç incelemeleri yürütmüsler, derleme
ve degerlendirmeleri üstlenmislerdir.
SUSURLUK
RAPORU
Susurluk'la
ilgili gelismeler
Giris bölümünde arz ve izah edildigi üzere Susurluk Olayi bir bütündür ve
olaylar zincirinden ibarettir.
Istanbul'da Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanmasi, Behçet Cantürk'ün
öldürülmesi, Diyarbakir'da yazar Musa Anter'in öldürülmesi; Istanbul'da Tarik
Ümit olayi ile Azerbeycan'da ihtilal denemesi, Bodrum'da Hikmet Babatas
cinayeti, Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasi, Bankalarin trilyonluk
kredileri gerçekte Ankara'da cereyan eden olayin muhtelif veçheleridir.
Halen Milletvekili Sn. Hayri Kozakçioglu'nun "Ben Olaganüstü Hal Bölge
Valisi iken Yesil kod adli Mahmut Yildirim'i bölge sinirlari disina
çikarmistim" dedigi olay her ne ise, bizim de Susurluk olayindan
anladigimiz ayni seydir. Sn. Kozakçioglu isaret etmektedir ki Yesil adli kisi
Olaganüstü Hal Valilik çalismalari için yararli degil zararlidir. Ama ayni kisi
Jandarma için, MIT için zararli degil yararli bir kisidir. Hatta o kadar
yararlidir ki, Kocaeli Emniyet Müdürü, Hadi Özcan isimli çete reisinin teslim
olmasi için Yesil'in araciligina basvurmaktadir.
Bu kisi o kadar yararlidir ki polis tarafindan yanlislikla (veya MIT'e
gözdagi vermek için) karakola götürülüp sorgulandiktan sonra - gelip adaminizi
alin - denmekte ve serbest birakilmakta, MIT'te kirilan kaburga kemiklerini
tedavi ettirmektedir.
Susurluk Olayi nedir? Kasim 1996 dan itibaren faili meçhul olaylar adeta
biçakla kesilir gibi durmustur. Susurluk iste budur.
Bir üst görevli Eylül 1997'de; '...yurtdisindan geldi ve basimiza bela
oldu. Ortadan kaldirilmasi gerekiyor ama ortam müsait degil!" diyordu.
Susurluk olayi bu degilse hangisidir?
Susurluk olayinin baslangici belki de zamanin Basbakani Çiller'in bir
cümlesinde gizlidir. "PKK'ya yardim eden isadamlarinin listesi
elimizde" diyordu. Sonra da infazlar basladi. Infazlarin kararini kim
veriyordu? Bozulmanin baslamasi ve vatan - millet hesaplarinin yerini kisisel
hesaplarin almasi kaçinilmazdi ve öyle oldu. Bu rapor, Susurluk olayini iste
böyle algilamaktadir.
Dogu ve Güneydogu Anadolu'da zemin çok daha kaygandi. Itirafçilar,
korucular, asiret reisleri zaten karmasik bir yapi olusturuyorlardi. PKK'li
teröristle sade vatandasi ayirdedecek açik bir ölçü bulmanin güçlügü ilave
edilince, o bölgede vatani için canini riske sokan polis - asker gençlerimizin
yasadigi zorlugu anlamak kolaylasacaktir. Ancak kisisel hesaplarin gündeme
gelisi ve uygulanisi çok sonralaridir. Bölgede yillardir devam eden mücadele ve
PKK saldirilari bati bölgelerinde dahi genisleyen bir tepki yaratirken,
olaganüstü hal bölgesinde yasayanlarin ve PKK ile mücadele eden devlet
güçlerinin tepkisini, öfkesini ve bazi sedit davranislarini anlamak ve mazur
görmek mümkündür. Hatta zaruridir. Ancak bu olagan fakat karmasik görünüm
içinde yer alan kurumlari ve bu karmasik yapida gelisen bazi olaylari detaye
etmek gereklidir. Böylece ülkenin PKK ile mücadelesinden, Ankara'ya -
Istanbul'a ve parasal iliskilere uzanan bir güzergahi görmek mümkün olacaktir.
SUSURLUK
RAPORU
Emniyet
Genel Müdürlügü
PKK ile mücadele 80'li yillar boyunca Silahli Kuvvetler'e terkedilmisti.
Siyasi tartismalarda bile, hükümetlerin terör konusunda bir tedbiri olmadigi bu
konuyu askerlere tevdi ve terk ettigi tenkit olarak söylenegelmistir. Ardindan
ve 1991 sonlarinda iktidar degisince terörle mücadele esasa müteallik bir
degisimin gündeme geldigi söylenemez. Asgaride uygulamalarda ve görünümde
önemli bir fark ortaya çikmamistir. Zaten 1992 yilinin hakim faaliyetleri;
devlette kadro degisiklikleri, Cumhurbaskani ile tartismalar ve özellikle de
Koskotas dosyalariydi. Gazetelerin ve basinin en önemli haberleri ve hükümetin
dikkati bu noktalardaydi. Daha sonra ve 1993 yili köklü degisiklikleri gündeme
getirdi ve terörle mücadelede sahinler devri basladi.
Basbakan terörle mücadeleyi, ön plandaki faaliyeti olarak takdim etti.
Emniyet Genel Müdürlügüne Mehmet Agar geldi ve ciddi bir tercih yapildi; polis
terörle mücadelede daha aktif olacak bir konuma getirildi ve Özel Harekat
Timleri ön plana çikti.
Özel Harekat Timlerinin lehinde - aleyhinde çok sey söylenmistir. Ancak
Emniyetin dosyalarindaki rutin yazismalara egilince çok önemli bir görüntü
öncelikle tesbit edilmektedir. Il Valileri özel güvenlik gerektiren her önemli
olayda Özel Harekat Timlerinin görevi devralmasini, asgaride görevde olmasini
talep etmektedirler. Hatta bir çok Vali, tayinler sebebiyle eksilen kadrolarin
süratle doldurulmasini talep eden çok sayida yaziyi imzalamislardir.
Özel Harekat önceleri Merkezde Sube Müdürlügü, Ankara - Istanbul - Izmir
Illerinde Bölge Grup Amirligi olarak teskilatlanmisti.
Genel Müdürlükte Asayis Daire Baskanligi'ndaki Sube Müdürlügü daha sonra
Terörle Mücadele ve Hareket Dairesi Baskanligi bünyesinde yer almis 26.7.1993
tarihli olup ancak Resmi Gazete'de yayimlanmayan Bakanlar Kurulu Karari ile
Özel Harekat Daire Baskanligi kurulmustur. Hatta 12.08.1993 tarihinde
yayinlanan Kanun Hükmünde Kararname ile kanunda degisiklik yapilarak Özel
Harekat Polis Okulu açilmasina ve özel personel yetistirilmesine imkan
hazirlanmistir.
Dairenin çalismalarini düzenleyen Yönetmelik "Çok Gizli"
isaretini tasimaktadir. Bu yönetmelige göre Daire dogrudan Genel Müdüre
baglanmistir.
Özel Harekat Dairesi "Devletin ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki
temel Anayasal düzenin yikilmasina, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügünü
bozmaya ve cumhuriyetin temel niteliklerini degistirmeye yönelik baski, cebir,
siddet, korkutma, yildirma, sindirme veya tehdit yöntemlerini kullanan terör
örgütlerini meskun veya kirsal kesimde etkisiz hale getirmek, rehin aldiklari
kisi, uçak, araç ve yerleri kurtarmak için ani müdahale, pusu, kesif, baskin ve
operasyon yapmak üzere" kurulmustur. Kurs tamamlayip Özel Harekat
birimlerine atanmis personel, atamaya yetkili amirin onayi olmaksizin bransi
disinda bir hizmette çalistirilamamaktadir. Özel Harekat Timleri ise en az
Yirmi Özel Harekat personelinden olusmakta, sorumluluk bölgeleri ise
"illerin polis mintikalari ve polis bölgesi disindaki kirsal
alanlardir." Ancak polis sorumluluk bölgeleri disinda askeri birimlerin
talebi ve askeri makamlarin sorumlulugunda görev yapmaktadirlar.
Mevcut evraklarin tetkiki ve yazismalar Özel Harekat Dairesi'nin
ayricalikli durumu ve konumunu açikça ortaya koymaktadir. Belli basli
problemlere ise Dairenin 30.06.1997 tarihli brifing dosyasinda da yer
verilmistir.
Yetistirilen toplam personel sayisi 8443 kisidir. 2043 kisi çesitli
sebeplerle ayrilmistir.
Timlerin çalisma, dinlenme, yillik izin sartlari genelde çok agir ve
zahmetli uygulamalari gerektirir. Bu sebeple de tazminatlar ödenmektedir. (1) <dipnotlar.html>
Özel Harekat personelinin dagiliminda kisa sürede ciddi problemler ortaya
çikmistir. Süresini tamamlayan personelin atanmasi sonucu 1998 yilinda Türkiye
genelinde ve bölge disinda 5000 personel birikecek, oysa Olaganüstü Hal
Bölgesinde sadece 1600 personel kalacaktir. Personel tercihleri dikkate alindiginda
ise batida 5 ilde talepler yogunlasmaktadir.
Iste bu durum Özel Harekat Dairesi'nin kisa bir dönemde beklenen
fonksiyonunun disina çiktigini ortaya sermektedir.
Brifing raporunda açikça "Illerdeki bu dengesiz dagilimdan dolayi
birimimizin asil görev yogunlugunun bulundugu Dogu ve Güneydogu illerimizde
büyük bir bosluga sebep olacagi gibi Bati Illerimizde de personel sayisi
kabarik sorunlu Subeler yaratacagi gerçektir. Bundan da anlasilacagi gibi yeni
kurslar açarak, Dogudaki ihtiyaci karsilamak mümkün oluyor gibi görünse de Bati
illerinde yigilmanin önüne geçmek mümkün olmayacaktir. Kaldiki, yeni kurslarin
da getirmis oldugu maddi külfet oldukça yüksektir.'
Bu gerçekçi tesbit Özel Harekat Dairesinin genel ve çözümlenemeyen problem
yönünü açiklamaktadir. Ancak bu personel probleminin beraberinde getirdigi ve
bir çok ilgilinin "Güneydogu Sendromu" ifadesiyle tarifledigi daha
derin ve köklü bir baska problem vardir; Güneydogu'da silah elde, teröristlerle
çarpisan, teröre yardim ve yataklik eden kisileri dagda, köyde ve mezrada takip
eden Özel Harekatçi Polis, batiya geldiginde yine ayni insanlari görmektedir.
Hatta arama yaptigi ücra köyden göç etmis insanlarin yeni tasindigi evin bir
alt sokaginda ve yine "bir grup halinde" ikamet ettiklerini görünce
kendisi ve ailesi için 'tedbir' almak zaruretini hissetmektedir.
Bir süre sonra Özel Harekat Tim'leri ama bu defa savunma saikiyle
olusturulmaktadir.
Burada kritik bir baska husus vardir; Emniyet Müdürleri atandiklari illere
kendi ekipleri ile, seçtigi yardimcilar ve "Tim"lerle gitmektedirler.
Böylece Güneydogudaki "Tim" Batida bir ilde de olusmakta eski
dayanisma ve "Iliskiler" aynen sürdürülmektedir.
Iliskilerinin sürdürülmesinde iki önemli unsur vardir; Birincisi korunma ve
güvenlik, ikincisi Olaganüstü Hal Bölgesi'nin yaygin ve tabii hale gelen
kaçinilmazliga bürünmüs isleri.
Açikça ifade ve itiraf etmek gerekir; yakalanan veya ölü ele geçen
PKK'lilarin üzerinde silah, mermi, teçhizat, patlayici, telsiz hatta
barinaklarda çuvallarla yiyecek, giyecek bulunmakta fakat asla para, döviz ele
geçmemektedir. Hiç degilse yakalanan ve kod adi bile teshis edilen bölge ve tim
sorumlularinda dahi acil ihtiyaçlar için para - döviz bulunmamaktadir.
Bölgede görev yapmis görevliler hakli olarak PKK'li teröristin cani da mali
da Devlete helaldir görüsündedirler.
Özellikle Dogudaki korucu ve itirafçi gruplari gelecekleri belirsiz oldugu
için yaygin bir çetelesme sürecindedirler. Bu islerse Yesil'in "Akilli
olun: Yalniz basiniza yemeyin. Paylasin. Aksi halde size bu kazanci
yedirmezler. Kustururlar" anlayisi dogrultusunda paylasmayi gerekli
kilmaktadir.
Böyle bir çetelesme süreci sadece Dogu ve Güneydogu illeriyle sinirli
kalamazdi. Ve kalmadi. Büyük illere dogru genislemeler oldu ve müesseseleri -
devleti tahribeden - çürüten bir veçheye büründü. (2)
<dipnotlar.html>
Aylar süren görüsmelerimizin verdigi bir sonucu Sayin Basbakan'a arz etmek
gerekir. Bu kirlilik içinde yer alan guruplar, mantikli - ama isbata iliskin
bir belge olmaksizin - bir siralamaya tabi tutulabilir. Birkaç yüz kisiden
ibaret olmalarina ragmen itirafçilar yaptiklari itibariyla bir numaradirlar.
Korucular çok kalabalik ve sayica çok fazla illegal faaliyetin sahibi
olmalarina karsilik oransal olarak ikinci sirayi almaktadirlar. Üçüncü sirada
polis daha sonra da Jandarma yer almaktadir.
Burada hassas bir noktaya temas etmek gerekir. MIT'te Sayin Basbakan'in
baskanliginda yapilan toplantida da açikça izah edildigi üzere; görüstügümüz
resmi - sivil hiçbir görevli, sivil ve sahsimiza itimadini teyit eden hiçbir
kisi, Genelkurmay'a bagli - Jandarma disindaki - birliklerin ve kumanda
kademelerinin, bu eylemlerin içinde yer aldigina dair herhangi bir iddiayi
gündeme getirmemislerdir.
Özel Egitim görmüs Özel Harekatçilar bölgeden ayrildiktan sonra bazilari
güneydogu sartlarini batiya tasirken, silahli kuvvetlerin özel egitim görmüs
komandolari terhisten sonra evine - köyüne - isine dönmüstür. Güneydogu
sendromunun, disiplinin hakim oldugu askeri ve düzenli birliklerde ortaya
çikmadigi görülmektedir.
Bu bölümdeki konumuz ise, kisaca Emniyet Teskilatidir. Ancak bazi konulari
detaye etmeden bir genel açiklamaya ihtiyaç duyulmaktadir. Polis teskilatimiz
150 bin kisidir. Çok iyi yetismis uzmanlarin yaninda, fedakarca çalisan ve her
an hayati dahil meslegini ve gelecegini riske eden onbinlerce kisiyi suçlamak
ve töhmet altinda birakmak elbette düsünülemez. Ancak polis teskilatinda
Susurluk olayi baglantisi yoktur demekte realist bir tavir olamaz. Buradaki
ince çizgi, çalismamizin tüm safhalarinda dikkatle göz önünde tutulmustur.
Basbakan degisikliginden sonra 1993 yilinin ikinci yarisinda Polis ve
Istihbarat sisteminde köklü ve kamuoyunun yakin ilgisini çeken degisiklikler
olmustur. Daha sonraki dönemde degisikligin köklü ve derin etkileri olan bir
mahiyet kazandigi ortaya çikmistir.
Emniyet Genel Müdürlügüne parlak ve atak bir isim sahibi getirilmistir;
Mehmet Agar. MIT Müstesarinin degistirilmesi gündeme gelmis ancak bu operasyon
yapilamamis, Mehmet Eymür'ün geri dönmesi pek çok kisiyi hayrete düsürmüstür.
Çünkü Mehmet Eymür de adasi gibi parlak ve atak bir kisiliktir. Ancak her
ikisinin arasi, kapatilamayacak kadar derinden açiktir ve yillar geçince
anlasmazligin derinligi iyice ortaya çikmistir. Bu arada Basbakanligin ilgi
çekici tasarruflari devam etmistir. MIT eski baskanlarindan Nuri Gündes
Basbakan Istihbarat Basmüsavirligine getirilmistir ki Nuri Gündes'le Mehmet
Eymür'ün arasinda dostane olmayan bir geçmis vardir. (3) <dipnotlar.html> Mehmet Agar ise Eymür'ün yakin
dostu E. Yarbay Korkut Eken'i yanina müsavir ve Özel Harekat Timlerinin
egiticisi olarak görevlendirmistir. (K.Eken'in Emniyet'ten önceki geçici görev
yeri Basbakanlik idi.) Böylece Basbakanin etrafinda yepyeni ve etkili, parlak
isimlerden mütesekkil bir çerçeve olusmustur.
MIT Müstesari Sönmez Köksal'in MIT'te gençlestirme projesi bu çevre
tarafindan engellenmistir. Özellikle Nuri Gündes Basbakanin esi ile yakin
iliskisi sayesinde etkili olmustur. Mehmet Eymür'ün ayni kanali kullandigi ise
yaygin bir bilgidir. (4) <dipnotlar.html>
Ibrahim Sahin'in Özel Harekat Daire Baskanligina getirilmesi sonucu Korkut
Eken'in bu dairedeki nüfuzu olaganüstü artmistir. Ibrahim Sahin'in bölümüne
verdigi talimat, `Korkut Eken'in isteklerinin kendi talimati olarak
uygulanmasi' tarzindadir. Daha da önemlisi Korkut Eken'in Genel Müdür Müsaviri
olarak çalisacagi tüm teskilata ve Il Müdürlüklerine de duyurulmustur.
Bu dönemde Özel Harekat Dairesi güçlenmis, sayica artmis, dogu ve
güneydoguda Özel Timlerin basarisi ve etkinligi en yüksek noktaya ulasmistir.
Genel Müdür Mehmet Agar, Basbakan'in sagladigi destek ve emrindeki
Teskilatla gerçekten etkili -zaman zaman bürokrasiden bildigimiz örnekleri gibi
- bir güce ulasmistir. Polis Teskilatinnin ülke genelindeki yaygin fonksiyonu,
bu gücü olaganüstü boyutlara tasimistir.
Polis Teskilatina saglanan imkanlar da artmistir. Ama en önemlisi,
Basbakan'in destek ve güvenidir.
Polis Teskilati bu görünüm içinde önemli bir projeyi ele almistir. PKK
lideri Abdullah Öcalan'in yakalanmasi veya öldürülmesi. Böyle bir projenin
gerçeklesmesi, hem teskilatin prestijini artiracak hem de siyaseten çok fazla
prim yapacaktir. (Bu arada Tarik Ümit'te Ingiltere, Belçika ve Hollanda'da
Dursun Karatas'in izini sürmeye baslamistir. Uyusturucu Taciri ve Hayali
Ihracatçi Nurettin Güven de ayni ekiptedir.)
Bu amaçla `örtülü ödenek'ten fon da ayrilmistir. MIT kendi kaynaklarindan
12,5 milyon dolari defaten Emniyet Genel Müdürlügü'ne nakit olarak tevdi
etmistir. (Bu ödeme, ancak Basbakan'in talimatiyla olabilecegi için niçin
verildigi veya nasil verildigi konusu detaye edilmemistir.) Bu miktar daha
sonra ve yine örtülü ödenek imkanlariyla artirilmistir. Iddialar 70 milyon
dolarlik bir fon olusturuldugu seklindeyse de Baskanligimiz bu meblagin 40 - 50
milyon dolar civarinda olacagi kanaatindedir. Bu kanaat ilgililerle yapilan
görüsmeler ve elde edilen diger bilgiler sonucu edinilmistir.
Silah taciri Ertaç Tinar'in Isviçre'de mukim Genel Müdürü Max Bretscher'in
anlatimiyla `Ertaç Tinar 70 milyon dolar civarinda bir fondan bahsediyor ve
bununla Türk Hükümeti'nin temin edemedigi silah ve araçlarin satin alinacagini
anlatiyor' olsa dahi 70 milyon dolarin tamaminin yurt disina çikmadigi hemen
hemen kesin gibidir.
Ertaç Tinar, Londra'da yerlesik Hospro firmasinin sahibi ve yöneticisidir.
Hospro 100 poundluk sermayeye sahip bir tabela sirketidir. Uzun yillar saglik
sektöründe faaliyet göstermistir. Türk hastanelerine, Istanbul Üniversitesi
saglik kurumlarina milyarlarca liralik teçhizat satmistir. Edinilen kanaat
satin alinan bu cihazlarla hastanelerin özellikle de kalp ve damar cerrahi
ünitelerinin ciddi sekilde suistimal edildigi seklindedir.
Ertaç Tinar 1994 yilina kadar, Kibris pasaportu ile ve yabanci sermayeli
bir sirketin Türkiye temsilcisi yabanci personel statüsünde faaliyette
bulunmustur. Yabanci Sermaye Dairesi - ne hikmetse - Geyve dogumlu bir Türk,
Kibris pasaportu ibraz edince kendisine yabanci personel için düsünülmüs
çalisma iznini vermekte mahzur görmemektedir. Yabanci sermaye Dairesinin
çalisma izni de Emniyet Genel Müdürlügünde adeta otomatik bir sekilde ikamet
iznine dönüsmektedir. (5) <dipnotlar.html>
Neticede Türk vatandasi Ertaç Tinar, ülkemizde çalisan yabanci personel
statüsüne dahil edilmistir. Ertaç Tinar 1994 yilinda hatta 1993 yili sonlarinda
Emniyet Genel Müdürlügüne müracaat ederek silah hibe etmek istedigini belirtmis
ve bu talep uygun görülmüstür. Bu arada birkaç ihaleye de katilmistir.
Kazandigi ihalelerde klasik müfettis gözüyle problem olmadigi ifade edilemezse
de bu konu Baskanligimizca irdelenmemistir. Sadece Emniyet Genel Müdürlügünün,
Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin kurulmasi safhasini ilgilendiren KHK
maddelerine dayanarak ihalelerde klasik ihale metodlarinin disina çikma,
uygulamalarina son verilmesi geregine isaret edilecektir.
Ertaç Tinar'in hibe talebi Genel Müdürlükçe uygun görülmüs silah ve
teçhizat kolileri 1994 yilindan itibaren ülkeye gelmeye baslamistir. (Ertaç
Tinar bu arada sahsi dostu Emniyet Genel Müdür Yardimcisi Ertugrul Ogan'in
tavassutuyla ve hemen hemen bir günde Türk pasaportu da almis ve daha sonra
Kirmizi Pasaport tasimak üzere Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti'nin Cenevre Fahri
Temsilcisi olmaya talip olmustur.)
Emniyet Genel Müdürlügü kayitlarina göre; Hospro 82 milyar TL.lik 154 kalem
malzemeyi hibe etmis, sadece 10 Baretta ve susturucusu kaybolmustur. Ertaç
Tinar'in is arkadasi Max Bretscher'e göre Tinar `Bir yil içinde Divonne'daki
evini ödedi. Versoix'deki apartmanini aldi. 1.7 milyona yeni bir ev, bir 600
Mersedes, bir Crysler Voyager ve karisina bir Mersedes 320 satin aldi. Hepsini
bir yil içinde ve bu 70 milyon dolardan aldi.'
Dipnotlar
(1) Bir çok önemli operasyonda görevlendirilen ve
ödüllendirilen isimlerden sikça rastlananlar dikkati çekmektedir. Ayhan Akça,
Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz, Ziya Bandirmalioglu, Ercan Ersoy. Bu isimler
Susurluk olaylari sebebiyle kamuoyunca da taninmislardir. Özel Harekata
alinanlarin referansi ise çok kere Ibrahim Sahin, Ayhan Akça ve Celal
Ertas'tir.
(2) Özel Harekat Timlerinin operasyonlara sevk
evraklarinda `Bir görevin ifasi' ibaresi kullanilmakta, daha sonra bir not veya
açiklayici bir izah yapilmamakta ve `Merkeze dönüldügü' ifadesiyle
yetinilmektedir.
(3) Nuri Gündes; Basbakanin 16 Agustos 1993 tarihli ve
bizzat imzaladigi yazi ile MIT `Istihbarat Basdanismanligi' kadrosuna atanmasi
ve Basbakanlikta görevlendirilmesi talimati sonucu, MIT Müstesarliginin ayni
tarihli cevabi ile hem atamasi yapilmis hem de Basbakanlikta göreve
baslatilmistir. Bu atamadaki sür'at ve yazilardaki ifade, konunun `Çok özel'
oldugunu ispat etse gerektir. Daha sonra Basbakanlik, 19.02.1997 tarihinde Nuri
Gündes'in durumunu sormus cevap 24.02.1997 de yine sür'atle ama rutin olarak
gönderilmis ve bu yazi Basbakanlik Personel kaydina 28.02.1997 de
girebilmistir.
(4) Dönemin Basbakanlik; Teftis Kurulu Baskani'nin
Basbakanla irtibat noktasinin da ayni oldugu, Basbakana sunulacak onaylari,
Basbakanin esine tevdi ettigi, hatta Teftisteki resmi konut telefon
numaralarinin bile Basbakanin esine ve sekreterine ait oldugu açik bir
bilgidir.
(5) Yabanci Sermaye Dairesi'nin eroin kaçakçilarina,
Güneydogu illerinde Arap asilli kimligi belirsiz kisilere de çalisma izni
verdigi ilk defa 1989 tarihli bir raporumuzda tenkit konusu yapilmisti.
(6) Mehmet Eymür, Içisleri Bakani Meral Aksener'e yazdigi
12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avci'yi sikayet ederken, Ankara Emniyet
Müdürü Orhan Tasanlar'in kendisini gece 03'te arayip Yesil'in teslim alinmasini
istedigini Ankara Bölgesininde kendisinin de ilgileri olmadigini söyledigini
naklediyor.
(7) Topal kumarhane açtigi sehirlerde, muhiti olan etkili
aile ve kisilerle sahsen iliski kuruyor, sosyal faaliyetler için firsatlar
veriyor, para harciyor, dogum günü, evlenme yildönümlerinde sik jestler yapiyor
ve ortakliklar kuruyordu. Alacaklarini aldiktan sonra da ilisikisini kesiyordu.
Kumarhanelerin yogunlugunu artirmak bahanesiyle kisilere bol miktarda fis
verdirerek oynatiyor, sonunda da ortakliklari tasfiye için borç çikariyordu.
Antalya'da bu sekilde elde ettigi bir sirkete yaptirdigi evleri mensuplarina
dolar üzerinden satmis, Ömer Sarlak Pasaya, Emniyet Müdürü Mete Altan'a da yer
tahsis etmisti. Sirket hisselerinin devrinde ise kamu görevilerini kullanmisti.
(8) Türkmenistan'daki Ak Altin kumarhanesini Grand
Türkmen Oteli Kumarhanesi daha sonra da diger kumarhaneler takip etmistir.
SUSURLUK
RAPORU
Hibe,
teçhizat ve Silahlar
Bu konunun iki büyük özelligi vardir;
1. Parasi ödenerek alinan silah, mühimmat ve teçhizat,
2. Israil'le - Mossad'la - kurulan iliskiler.
Her iki konunun çözümü de Hospro firmasi sahibi Ertaç Tinar tarafindan
gelistirilmistir.
Hospro Israil'den satinaldigi silahlari hibe olarak Türkiye'ye sevketmis ve
Emniyet kayitlarina hibe adi altinda geçmistir.
Bu konu üzerinde teferruatiyla durmak ihtiyaci vardir.
Hospro firmasi Ingiltere'de kurulmus bir limited sirkettir.
Sirketin sahibi veya ortagi olarak görünen Ertaç Tinar, Geyve dogumlu bir
Türk vatandasidir. Kendisi bilahare KKTC tabiiyetine girmistir. Türkiye'de
Hospro firmasinin temsilcisi olarak Yabanci Sermaye Dairesi'nden izin alarak
çalismaya baslamistir.
Ertaç Tinar, 1993 yilina kadar saglik alaninda faaliyet göstermis, Saglik
Bakanligi'na çesitli tibbi araçlar satmistir.
Tinar, Istanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Berkarda ile Metsan
adiyla bir sirkette ortaklik kurmus ve muhtemelen yine tibbi cihaz satisinda
yer ve rol almistir.
Adigeçen, daha sonra KKTC'nin Cenevre Fahri Konsoloslugu'na talip oldugunda
referans olarak Adalet Bakani Sn. Mehmet Agar'i göstermistir. Hospro,
Ingiltere'de kurulu bir tabela sirketidir. Sermayesi 100 pound'dur. yillardan
beri de bu sermaye yapisi degismemis hisseler yariyariya Direktör Ertaç Tinar
ve sekreter Nurdan Bergeman - bilahare Tinar - arasinda bölüsülmüstür.
Ingiliz sirketler dairesi Company House'dan detayli bilgi alinmis; 150
sayfayi bulan dökümanlar, teskil edilen bir uzmanlar grubunca, tercüme edilmis
ve ticari - mali yapisi ve faaliyetleri itibariyla degerlendirilmistir.
Uzmanlar grubu, sirketin "100 pound gibi komik bir sermaye ile
kuruldugunu, bugüne kadar sermayesinde herhangi bir artirim yapilmamis
olmasini, sirket adreslerinin sik sik degismesini, hisse dagiliminin bir
idareci ve bir sekreter arasinda bölüsülmesini, bilançolarinda yaptiklari
faaliyetlerle ilgili hiçbir kalemin bulunmamasini, bilançoda sürekli ve artan
oranda zararin yer almasini, borçlarin aktiflerinden daha fazla olmasini"
sirketin gerçek anlamda bir sirket olamayacagini düsündürdügünü belirterek,
Company House'un 4 defa sirketin kayittan çikarilip feshedilecegi ihbarinda
bulundugunu, sonradan (ve muhtemelen yapilan itirazlar üzerine) sarfinazar edildigini,
denetim firmasinin adresi de ayni oldugundan usuli bir denetim yapilmakta
oldugunun ortaya çiktigini, belirtmektedirler.
Sirket 1991 tarihle beyaninda, tibbi cihaz ve ekipmanlarla ilgili
uluslararasi ticaret yaptigini açiklamaktadir. Ancak ticari faaliyetler,
binlerce pound olarak degil yüzlü rakkamlarla bilançoda yer almaktadir. Yine
1991 tarihinde sirket Türkiye'de sube açmak amaciyla 70 milyon Tl.lik bir
tutari uzun vadeli sermayeye aktarmistir. Ve Istanbul'da 70 milyon Tl. ile
sirket tesis edilmistir.
Muhtelif yillara ait bilançolarda sirket faaliyetlerine iliskin bir kaleme
rastlanmamaktadir. 31 Aralik 1995 tarihli beyannamede kar - zarar hesabinda
7046 pound görünmekte, 1 yil vadeli alacaklari ise 135.446 pound olarak yer
almaktadir.
Saglik Bakanligi'ndan edinilen bilgilere göre Hospro'nun Saglik Sektörü ile
iliskisi 1978 yillarina kadar gitmektedir. Dr. Mürsit Koryak Astim Hastanesi
1978 - 1983 döneminde bu firmadan müteaddit kere tibbi cihaz almistir. Daha
sonra bu hastane Kosuyolu Kalp - Damar Cerrahi Merkezi olunca iliskiler, Dr.
Koryak'in bashekim oldugu sürece devam etmistir. Üniversite Hastaneleri de
Hospro ile iliski kurmus, Akdeniz Üniversitesi firmadan Akciger Pompasi
satinalmistir. Daha sonralari firma Ingiltere'ye hasta götürmeye baslamistir.
Siyasi Ersek Kalp Damar Cerrahi Merkezi 1988 - 1992 yillarinda Hospro'ya
çesitli ihaleler vermistir.
Saglik Bakanligi'nin tüm ihaleleri arastirilmamis sadece Merkezde Ankara'da
mevcut kayitlar bir hekim tarafindan incelenmistir. Önemli olan husus sudur;
saglik sektöründe faaliyette olan Hospro 1992 yilini takiben bu sektörde
görünmemektedir. Bu tarihten sonra firma ve Ertaç Tinar Emniyet Genel Müdürlügü
kayitlarinda ortaya çikmaktadir. Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin
23.2.1994 tarihinde `çok acele' kaydiyla bazi malzemelere ihtiyaç duydugunu
belirtmis, 285 sayili Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesindeki
muafiyetlerden yararlanarak ve pazarlik usulüyle Hospro firmasindan alimi için
Genel Müdür Mehmet Agar 27.2.1994 tarihinde onay vermistir. Ilgili Daire
yetkilileri Hospro'yu ve Ertaç Tinar'i tanimadiklarini isimlerin `makam'dan
verildigini söylemislerdir.
Olaganüstü Hal Bölge Valiligi'nin kurulmasi hakkindaki 285 sayili Kanun
Hükmünde Kararname'nin 3. maddesi, Valilik teskilatinin kurulmasini ve kamu
kurumlarinin bu konudaki talepleri yerine getirmesini düzenlemektedir. Bu
maddenin Emniyet Genel Müdürlügü'ne her türlü dis alimi tek firmadan, pazarlik
yoluyla ve uygun görecekleri fiattan satinalmalarina imkan verdigi söylenemez.
Ayrica Hospro Limited'in nasil ve nereden bulundugu da belli degildir.
Ertesi günü 28.2.1994 te toplanan ihale komisyonu 1.040.850 dolar olarak
yapilmis teklifi %3 indirimle 1.009.000 dolar olarak hadde layik bulmus ve
satinalinmasina karar verilmistir. Karar Mart 1994 te Genel Müdür Mehmet Agar
tarafindan onaylanmis firma Israil menseili teçhizati temin etmis, Merkez
Bankasi 18.06.1994 te ithalat bedeli olan 1.009.000 dolari toplam 32.5 milyar
TL. karsiligi olarak transfer etmistir. Bu satinalmanin bu kadar süratle yürümesi
takdire sayansa da ayni hiz diger konularda görülememektedir.
Yine ayni tarihte yapilan bir talep, yukaridaki seyri takibederek 28.2.1994
te bu defa 1.211.214 dolarlik bir baska alima konu olmustur. Bir diger alim ise
203 bin dolarliktir. Her üç alim Hospro firmasindan yapilmis ve standart %3
indirime tabi olmustur.
Ihale Komisyonu kararlari da 150, 151 ve 152 olarak birbirini takip etmis
Genel Müdür Mehmet Agar her 3 karari ayni tarihte imzalamistir. Burada dikkati
çeken temel husus, Hospro firmasinin aniden devreye girisidir. Bir tabela
sirketinin Türk Emniyet Teskilatina milyarlarca liralik silah ve teçhizati hibe
etmesi de ilgi çekicidir. Eger hibe, Israil Devleti tarafindan yapiliyor ise bu
sistemin devletin diger kuruluslarinca olusturulmasi gerekirdi. Eger hibe
olarak gösterilen islem, gerçekte bir satin almaysa hiçbir gerekçe bu durumu
izah edemez. Emniyet Teskilatinda gelisigüzel islemleri, terörle mücadele veya
vatan için dögüsmekle de izah etmek mümkün olamaz. Kaldi ki süratli alim yapmanin
bir çok yolu yukarida açiklandigi üzere vardir ve süratle hareket etmek
mümkündür.
Silahlarla ilgili sorunlar bitmemistir. Ülkeye gelen silah ve malzeme
miktari belli degildir. Özel Harekat Dairesi, naklettigi silahlarin kaydini
tutmadigi gibi, Bakim - Ikmal Dairesi'nden kolilerin `orijinal ambalajlari
açilmadan' kendilerine teslim edilmesini istemis aradan aylar geçtikten sonra
sayim yapilmis ve bize göre `istedikleri sekilde' kayit tutulmustur.
Yapilan sorusturmalarda ise konu; Susurluk kazasinda ortaya çikan
susturuculu Baretta'ya iliskin kamuoyu baskisi sebebiyle, 10 adet kayip Baretta
ile sinirli tutulmustur. Hangi silahlarin ve malzemenin geldigi de bugüne kadar
aydinlatilamamistir.
Hibe teçhizatin, temininden kayda alinmasina kadar bir seri hatali islem
vardir. Emniyet Genel Müdürlügünün o dönemde üzerinde durdugu esas konu ise
Mossad'la iliski kurmaktir. Ödemelerin, Ertaç Tinar'in devreye girmesinin,
Israil'e yapilan ziyaretlerin esas amaci, Mossad iliskisi ve Abdullah Öcalan'a
karsi yapilacak operasyondur. Hatta hibe malzemelerin gerekçesinin de Öcalan
karsiligi yapilan ve yapilacak ödemelerin kamufle edilmesi amacina dönük oldugu
ifade edilmektedir. Ancak bu noktada da bir açiklik vardir. Ödemeler Ertaç
Tinar'a yapilmakta hizmet Israil'den beklenmektedir.
Bu arada Milli Istihbarat Teskilati'ndan alinan bilgilere göre Ertaç Tinar
halen tahsil edemedigi 10 - 15 milyon dolarin pesindedir. Hizmet görülmedigine
göre, bu ödemenin yapilmamis olmasini tabii karsilamak gerekmektedir.
Ancak burada da bir problem vardir; bir baska ülkeden Hospro'nun teminat
mektubuyla elde edilen silahlar, ödeme yapilmadigi için sevkedilememis ve
teminat mektubu nakte tahvil edilmis ve Ertaç Tinar tarafindan ödenmistir.
Degisen sartlar sebebiyle Türk tarafi ödemeyi yapmamakta, yapamamakta, parasi
ödenmis silahlar Tinar'in elinde kalmaktadir.
Ödemelerin, Israil'den elde edilecek destek Mossad istihbarati için
yapildigi iddialari da güvenilirligini kaybetmektedir.
Buradaki önemli nokta, polisin yurtdisi önemli bir operasyonu
üstlenmesindeki tercihtir. Böyle bir tercih yapildigina, kaynak tahsis
edildigine göre Hükümet yetkililerinin bu konuda bilgisi ve onayi olmak
gerekir. Bu tip isler için MIT'in devreden çakarilmasindaki isabetsizlige de
isaret etmek icab eder. Kaldi ki MIT'te bu yönde operasyon hazirligi içindedir
ve hazirliklar uzun bir zaman almis, ancak Öcalan yapilan operasyondan sag
olarak kurtulmustur. Suriye'deki tesis havaya uçurulmus o sirada telefonla
konusan Öcalan'in konusmasi yarim kalmissa da 20 dakika sonra telsizle
konustugu tesbit edilince kurtuldugu ortaya çikmistir. Suriye askeri birlikleri
operasyon mahallini ablukaya almis, bu operasyon Suriyeli ilgililer tarafindan
CIA veya Mossad'a mal edilmistir.
Gücün ve imkanlarin bölünmesi, öncelikle basarisizligi tevlit etmistir.
Daha sonralari da her iki teskilat digerinin çabalarini küçümsemis ve bu hal
her iki teskilatin isbirligi imkanlarini belki de yok etme noktasina kadar
sinirlamistir.
Mossad Baskani'nin Emniyet Genel Müdürü'nü, keza CIA yetkililerinin Emniyeti
ziyareti bir baska olumsuzlugun sebebi olmustur. Istihbarat Teskilatlari
arasinda, görevin MIT'e degil Emniyete verildiginin Basbakan tarafindan ifade
edildiginin iddia edilmesi ise, karsilikli çekismenin boyutlarini büyütmüs ve
görev yapilmasini sinirlayan bir unsur haline gelmistir.
Bu arada Askeri istihbaratin da yurtdisina açildigi bir baska iddia halinde
söylenmis, bu durum birbirini tamamlama amacinin ziddi gelismelerin ne kadar
derin oldugunu ortaya koymustur.
Bu ayirim, teçhizat ve teknik yatirim ve harcamalarda da tekrarlara yol
açmistir. Bir taraftan asiri kaynak israfi gündeme gelmis, öte yandan kurumlar
birbirlerini geri kalmakla, beceri noksanligiyla itham etmeye baslamislardir.
MIT'in ifadesiyle `icra karmasasi istihbarat alaninda daha da
boyutlanmakta' sorunlar polis - jandarma - MIT baglaminda sekillenmektedir.
"MIT kaynaklarina yönelik olarak günümüze dek yapilan uygulamalarda;
açiga çikarma, baski ve tehdit ile göreve sevketme, tutuklama gibi olaylarin
yanisira faili meçhul cinayetlere kurban gitme des sikça görülmektedir. Söz
konusu baskilarin OHAL bölgesinde yogunlastigi, baski ve öldürme olaylarinin
1992 yilindan itibaren tirmanisa geçtigi, 1994 - 1995 - 1996 yillarinda dikkati
çekecek düzeyde arttigi, 1997 yilinda ise trendin önemli oranda düstügü
gözlenmektedir.
1992 yilindan günümüze kadar 100'ün üzerinde MIT kaynagi güvenlik
birimlerince sorguya alinmis, önemli bir kismi siddet dahil baskiya tabi
tutulmus, 25 civarinda kaynak demaske edilmis, bunlardan 15'i bu sebeple veya
faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri sonucu hayatlarini
kaybetmistir."
Bu cümlelerde Polise yönelmis açik bir suçlama vardir. Ayrica isbirliginin
hangi noktalara kadar gerilemis oldugu da ortaya çikmaktadir.
MIT tarafindan cevaplandirilmasi istenn sorulara karsilik görüslerini
detaye eden Teskilat, MIT - Siyasetçi iliskisinde ise önceki sayfalardaki
ifadelerimizi teyit eden görüslere yer vermektedir.
MIT'in, baskilara kendi yöntemleri ile direndigi ancak bu titizlige ragmen
istenmeyen müdahalelerin olabildigi anlatildiktan sonra örnek olarak Mehmet
Eymür, Tolga Sakir Atik, Nuri Gündes ve Korkut Eken'in adi zikredilmektedir.
Emniyet Genel Müdürlügü, siyasetin tercihini net olarak ortaya koymasi ile
MIT'in önüne geçmistir. Teknik cihazlanmada bile Emniyet ilgilileri, müstehzi
bir eda ile "bizden ögrendiler" "bizden sonra basladilar"
demektedirler.
SUSURLUK
RAPORU
Milli
Istihbarat Teskilati
MILLI ISTIHBARAT TESKILATI Susurluk olayinda MIT'in de yer aldigi görüsü ve
iddiasi Teskilat üst yönetimini ciddi olarak incitmektedir. Teskilat mensuplari
da hakli bir alinganlik ve üzüntü izhar etmektedirler.
Ancak kamuoyunda bu yönde olusan kanaatin de MIT tarafindan ciddiye
alinmadigi görülmektedir. Çünkü bu kanaatin olusma sebebi yine MIT'tir.
Susurluk kazasindan 15 dakika sonra TV'lerin Mehmet Özbay kimligiyle ölen
sahsin Abdullah Çatli oldugunu açiklamasi, MIT'in verdigi bir haber olarak
söylenmis, yazilmis, kulaktan kulaga fisildanmistir. Daha sonraki gelismelerde
MIT'in Mehmet Özbay'in gerçek hüviyetini çok uzun süreden beri bildigi
ispatlanmistir. Hatta Temmuz 1996'da Mehmet Eymür'ün, hazirladigi bir rapordan
gazetecilerin not almasina izin verdigi de tesbit edilmistir.
Yine Mehmet Eymür'ün Yesil kod adli Mahmut Yildirim'la yaptigi
görüsmelerde; Çatli'dan bahsettikleri, Çatli'nin Baysa sirketinin yapacagi
"Petrol isi" için Hadi Özcan'la görüstügü, Kocaeli çetesi olan Hadi
Özcan'in Belediye Baskani'ni öldürmeye karar verdigi, Emniyet Müdürü Affan
beyin Hadi Özcan'in artik teslim olmasi gerektigini söyledigini ve karsilikli
bilgilendirme için sayisiz görüsmeler yaptiklari bilinmektedir. MIT
Müstesari'nin bilgisine ancak Aralik 1997'de sunulan Ekim 1996 tarihli bir
görüsme notunda, MIT elemanlarindan Duran Firat'in Fatih Bucak'la yaptigi bir
görüsmede, Ömer Lütfi Topal'i polislerin öldürdügünün iddia edildigi
kayitlidir.
Yine Mehmet Eymür ve gurubu Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilisinda araçta
parmak izi bulunan (Drej Ali grubundan) Müfit Sement'in kurtarilmasi için
Yaprak grubuyla görüsmekte hatta Müfit Sement MIT'de Eymür'ün telefonuyla
Yaprak'in yetkili adamiyla müzakere ve pazarlik yürütmektedir. Görüsmenin
detayi ülke için hüzün vericidir. Yaprak çetesinin yetkilisi, "mütecaviz
ve tehditkar bir edayla, Eymür'e söz verdiklerini polis vs.nin isi olamayacagini,
kendilerinin sözlerini tutacaklari, kendi bölgelerinde sadece kendilerinin
hakim oldugunu" belirtir bir tarzda konusmaktadir. MIT yetkilileri bu
rezalete katlanmakta, Yaprak'in telefonlarini dinleyen polis ise ses
çikarmamakla bu devlet ayibinin içinde yer almaktadir. Yesil'in nasil bir
kisilik oldugu; etrafina topladigi itirafçilarla haraç, gasp, haneye tecavüz,
irza tecavüz, soygun, öldürme, iskence, adam kaçirma v.b. gibi çesitli
olaylarin faili oldugu bilinirken kamu otoritelerinin kendisiyle isbirligi
yapmaya devam etmesini izah etmek güçlesmektedir. MIT gibi saygin bir kurulusun
saygin olmayan kisileri de kullanmasini anlamak elbette mümkündür. Ancak
samimiyet ve isbirligine varan yakinligin izahi gerekir.
MIT'in hangi yurtdisi proje veya eylem olursa olsun Yesil'i birkaç defa
kullanmasi kabul edilebilir nitelikte bir uygulama olamaz. Çünkü Yesil'in Özel
Istihbarat Dairesiyle Iliskisi Teskilata saygi, korku, boyun egme ölçeginde
degil samimiyet noktasindadir.
OHAL Bölgesinde Asayis Kolordusunun gözü önünde akla gelebilecek her türlü
rezaletin yapilmasi ne kadar vahimse, Merkezi Hükümette Yesil'in Ziraat Bankasi
Heykel Subesinde Ahmet Demir adina açtirdigi hesabi haraç toplamak için
kullanmasi da o kadar vahimdir.
Bu hesabin mevcudiyeti, Devlet Arsivindeki bilgilerden ögrenilmistir. Eroin
kaçakçilarinin dahi bu hesaba para yatirmasi, Yesil'in "yalniz
yememek" mantigi ile birlikte degerlendirildiginde akla bir tek sual
gelmektedir; Yesil kimlerle ortakti? Kimlerle paylasiyordu? Cevap mantikli ve
kisi olacaktir; kendisini kimler koruyor, kimler kolluyor ise...
Antalya'da Metin Günes (Sakilli Haci), Ankara'da Metin Atmaca, Ahmet Demir
adiyla icrayi faaliyet eden Yesil hem polisin hem MIT'in varligini,
faaliyetlerini bildigi bir kisidir. Her iki taraf Yesil'i takibeder,
telefonlarini dinlerken, karsi tarafin irtibatlarini - istemese de - tesbit
etmis olmaktadir. Devletin Güvenlik teskilatlari olaylari, irtibatlari
bilmekte, TCK'na göre suç teskil eden fiilleri tespit etmekte ve...
susmaktadir. Susurluk olayi da iste budur.
Devlet sustugu için de meydan çetelere terkedilmektedir.
Herseyden haberdar olan MIT'e, 150 bin kisilik ve asayisten sorumlu polise
ragmen, etrafina 15 - 20 kisi toplamis kabadayilara yaptiklarinin hesabini
sormak mümkün olamamistir.
Kurumlar kendilerini inkar ederek, sonunda bir kamyona çarpmislardir.
Jandarma
JANDARMA Dogu ve Güneydogu Anadolu Asayis Kolordusunun
kontrolündedir. Terörün askeri mücadele yönü ilgi, bilgi ve yetki alanimiz
disindadir. Ama bölgede cereyan eden olaylari da Jandarmadan bagimsiz bir
sekilde ele almanin mümkün olmadigi bir gerçektir. Susurluk olayi bir trafik
kazasi olmadigi, Ankara merkezli bir dizi olusturdugu cihetle karisikligin had
safhada oldugu OHAL yöresi ve yörede bulunan görevlilerin dikkate alinmamasi
ciddi bir eksiklik olurdu.
Jandarma Genel Komutaligi reddetse de JITEM'in varligi
unutulabilir bir gerçek degildir.
JITEM kaldirilmis, tasfiye edilmis, personeli baska
birimlerde görevlendirilmis, evraklari arsive gönderilmis olabilir. Ama
JITEM'de görev yapan pek çok görevli hayattadir. Ayrica JITEM'in mevcudiyeti
bir kusur da olusturmamaktadir. Aslinda JITEM bir ihtiyaçtan dogmustur.
Korucular ve itirafçilar, PKK ile mücadelede ilk dönemde Güvenlik Kuvvetlerine
büyük kolayliklar saglayarak etkili görev yapmislardir. Bu durum Güvenlik
Kuvvetlerinin sempatisini arttirmistir.
Özel Timlerin kirsal kesimde yetkili, etkili ve serbestçe
hareket edebilmeleri giderek görev disi davranislara yönelmelerini ve içlerinde
suç isleyenleri hosgörü ile karsilama egilimlerini artirmistir. Özel Timlerin
sevk ve idaresini koordine etmek için Jandarma içinde JITEM olarak adlandirilan
gurubun faaliyete geçirildigi görülmüstür. JITEM bölgede etkili çalismalar
yapmistir. Bunlarin çogundan da mahalli Jandarma birliklerinin dahi haberi
olmamistir. Zaman içinde, JITEM bünyesinde görev alan sivil ve askeri
sahislarin faaliyetleri yörede dikkati çeker hale gelmistir. Bünyesinde çok
miktarda korucu ve itirafçi bulunmasi sebebiyle ferdi suç orani yükselmistir.
Bölgeden zaman içinde ayrilan bu unsurlar, faaliyetlerine
uygun ortamlarda devam etmislerdir.
Bu guruptan iki kisi kamu oyunda olaganüstü taninmistir.
Birisi, Binbasi A. Cem Ersever, digeri Mahmut Yildirim - Yesil - dir.
Cem
Ersever
CEM ERSEVER Cem Ersever, kisaca JITEM olarak anilan
Jandarma Genel Komutanliginin Güneydogu Anadoludaki Istihbarat Biriminin
kurucusu ve uzun süre yöneticisi olan bir Jandarma Subayidir. Mart 1993 te
istifa etmistir.
Ersever, Güneydogu Anadolu da uzun süren görevi esnasinda
PKK ile yapilan gerilla ve istihbarat çalismalarinin tümünde yer almistir.
Silahli çatismalara bizzat girmis, tüm faaliyetleri yönetmis, PKK'ya karsi ve
yandas olan kisi ve guruplarla irtibatlar kurmus, bütün bunlari tam yetkiyle ve
Komutanliga dogrudan bagli olarak yürütmüstür.
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm
faaliyetlerin ya içinde bulunmus ya da içerigi hakkinda bilgi sahibi olmustur.
Ersever, önceleri normal bir Jandarma subayi olarak görev
yapmis, sonralari çok önemli yetkilerle donatildigi için tüm kuruluslar ve
yöredeki gayri kanuni guruplarla iliskiler gelistirmistir. Iliskileri sinir
ötesine de tasmis, IKPP lideri Barzani ve KYB lideri Talabani arasinda sürekli
olarak Barzani'ye yakin olmus, ancak her ikisinin Ankara'yla iliski kurmasinda
etkili rol oynamistir.
Kerküklü olmasi sebebiyle Irakli Türkmenlerle de yakin
iliskileri vardir. Irak Istihbarat Servisi ile de irtibat içinde olmustur. Bu
iliskinin bölgede görev yaptigi 1976 yillarindan itibaren basladigini kendisi
de reddetmemis, irtibati PKK ile mücadeleye baglamistir. Sik sik gittigi Kuzey
Irak'ta Ingiliz ve ABD istihbarat guruplariyla da irtibati hep düsünülmüstür.
Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmis, PKK ile mücadelede aksaklik,
eksiklik ve yetersizlik olarak belirledigi hususlarda kamuoyu olusturma
faaliyetlerine baslamistir. Tempo dergisi, Aydinlik, Tercüman ve Daily News
gazetelerinde röportajlari ve açiklamalari yayinlanmistir.
Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten
partinin büro olarak kullandigi daireyi kiralamis (veya kullanmis) ve bir
siyasi dergi çikarma hazirliklarina baslamis, Ahmet Aydin adiyla iki kitap
yazmis, Tempo dergisindeki açiklamalari sebebiyle aleyhinde Askeri Mahkemede
dava açilmistir. Ersever bölgeye ve kürt problemine iliskin çesitli görüsleri yaninda
Jandarma Genel Komutanligi'nin ve Asayis Kolordu Komutanligi'nin atama, çalisma
tarzi ve icraatlarini ayrintili sekilde elestiren açiklamalarda bulunmustur.
Ancak gelismeler bekledigi yönde olmamis, destek
görmemis, Silahli Kuvvetler tepki göstermis, mali yönden ve güvenlik açisindan
sikintiya girmistir.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar
arasindadir. MIT'e göre; Hanefi Avci "Mahmut Yildirim"i çagirarak
gerekli yerlerle görüstügünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü
Cem Ersever'in ortadan kaldirilmasi gerektigini bildirmis, daha sonra Mustafa
Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karisi) yönelerek onlarin isbirligini saglamis
onlar da Avci'nin talimatiyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim
etmislerdir,"
Aydinlik Dergisi Ersever'in öldürülüsünü kendi mantigi
içinde bir yere yerlestirmekte ve "Kasim 1994'te, uyusturcu trafiginin
elemani ve tanigi olmasi sebebiyle, Abdullah Çatli ve ekibi tarafindan
Basbakanlik Poligonunda sorgulandi ve arkadaslari Mustafa Deniz ve Neval Boz
ile birlikte öldürüldü" seklinde açiklamalar yapmaktadir. MIT'in
açiklamalari gerçeklerden uzaktir.
Mantikli ve tutarli açiklamayi ise - nedense MIT'in
sürekli olarak itham ettigi - Hanefi Avci yapmistir.
Avci, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde
yaptigi açiklamada "Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in soförü (Jandarma
elemani) Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arsivinin muhafaza edildigini,
Jandarmanin Kemal'in evindeki malzemeleri, arsivi aldigi, Kemal'le randevulasan
Ersever'i yakaladigi, eve gelen Mustafa Deniz ve Neval Boz'u da ele
geçirdigini" anlatmaktadir.
Sorgulamayi yapanlar arasinda Mahmut Yildirim'in (Yesil)
oldugu iddiasi yaygindir.
MIT'te sonunda mantikli bir izah yapmakta ve
"Ersever ve arkadaslarinin teröristlerin hareket tarzi konusunda çok
tecrübeli, kendi güvenlikleri yönünden de çok dikkatli olduklari bilinmektedir.
Buna ragmen herhangi bir mücadele emaresi olmadan cinayeti isleyenlerce ele
geçirilmis olmalari dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve arkadaslarinin
kendileri açisindan "Güvenilir" saydiklari kisilerce veya bunlarin
araciligi ile yakalanmis olduklari ihtimaline kuvvet kazandirmaktadir"
demektedir. Eylemin gerçeklesme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya maruz
kalmamalari, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nin çok sey bilen bu
kisileri "konusturmadan" öldürmesi beklenemez.
Basinin, devlet içinde bir hesaplasma oldugu veya
devletin çok etkili görevlerde bulunanlar, dahi koruyamadigi veya kolayca feda
ettigi kanaatine yol açan yayinlarini da bu vesileyle dogruluk payi olan
yorumlar olarak kabul etmek yaniltici degildir. Bir çok polis görevlisi
"Cem'in öldürülmesini degil, son zamanlardaki faaliyetleri dolayisiyla
sorglunacagini, korkutulacagini tahmin ediyorduk" ifadesiyle olaya isik
tutmuslardir.
Görüstügümüz Gümrük Teskilati soförü Kemal Uzuner, Cem'in
evine geldigini, kapali valizini aldigini, diger kisilerin de eve geldigini,
sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yillara dayali iliskisini açiklamakta,
ancak silahli mücadeleye aliskin ve yatkin Cem ve arkadaslarinn o saatlerde ve
ev disinda kaybolmasina hiçbir açiklik getirememektedir. Aslinda görüstügümüz
onlarca kisiden sonra olayin cereyan tarzi hakkinda bir süphe duymamak gerekir.
Ersever'in zararli olmaya basladigi, giderek devleti ve kurumlarini hedef
tuttugu, iliskilerinin yanlis boyutunun büyüdügü ve yargi önünde bir cezayi hak
ettigi muhakkaktir. Burada ve olayi uzunca anlatarak Sn.Basbakanin dikkatine
sunmak istedigimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da olusan havanin göstergesi
olmasi itibariyla bu konunun tasidigi önemdir.
MIT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaslarini
`infaz grubuna teslim' etmislerdi. "Infaz gurubu" ibaresi
kanaatimizce birçok olayin dügüm noktasidir. "Infaz gurubu"na kim
emir verebilir? Böyle bir gurubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa
sistem nasil isleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalistirilacaktir?
Su husus bilinmektedir. OHAL Bölgesinde bu karar mercii
Basçavuslara, Komiser yardimcilarina çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist
yarinki potansiyel suçlu itirafçilara kadar inmistir. 1996 yilinda Kolordu
Komutani'nin her türlü düzensizlige son vermek için harekete geçmesi bu adam
öldürmedeki keyfiligi de bir noktaya kadar önlemistir. Çünkü mahkemelere kadar
gitmis bir konu nedeniyle elden ele teslim edilmis kisilerin devlet elindeyken
köprü altinda ölü olarak bulunmasinin faili meçhul olamayacagi asikardir.
OHAL Bölgesinde bunlar olurken, Cem Ersever ve
arkadaslarinin Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban olmalari artik kamu
yararinin disinda kamu zarari tevlit eder boyutlara gelindigini ispat eden bir
örnek olusturmaktadir.
Mahmut
Yildirim (Yesil)
Sn.Basbakan'a hiçbir açiklama yapmadan, MIT'in Yesil
hakkindaki tesbitlerini oldugu gibi takdim etmekte fayda görülmüstür. Burada
yer almayan ancak devlet kurumlarimizin üzüntü verici ve mutlaka tashih
edilmesi gereken tutumlarinin delili olan farkli iliskilere daha ileride temas
edilecektir.
Asagidaki ifadelerin tamami, degistirilmeden Milli
Istihbarat Teskilatimizin cümleleriyle sunulmaktadir.
YESIL KOD MAHMUT
YILDIRIM
Gerçek Adi: Mahmut
Yildirim
Kod Adi: Ahmet Yesil - Mehmet Kirmizi
Tire - Sakalli - Terminatör
- Salih - Derdi oglu, BINGÖL / Solhan 1953 dogumludur.
08.04.1973 tarihi itibariyle / Genç Ilçe Jandarma Komutanligi tarafindan
faydalanilmistir. Ayni tarih itibariyle, verdigi bilgilerin anilan komutanlikça
degerlendirilmesinde güçlük çekildigi gerekçesiyle teskilatimiza
devredilmistir.
·
Anilan tarihte Tatvan Bölge Müdürlügümüz
tarafindan faydalanilmaya baslanmistir.
·
Ekim 1973 - Kasim 1975 tarihleri arasinda askerde
olmasi nedeniyle temas kurulmayan adigeçenden askerligi sonrasi Milli Görüs
konusunda istifade edilmeye baslanilmistir. Ancak Mayis 1989 ayinda yaratmis
oldugu çesitli komplikasyonlar nedeniyle teskilatimizla ilgisi yeniden
kesilmistir.
·
Bilahare sahis, Tunceli J.Blg.Komutani'nin
emirleriyle ve anilan komutanlik adina, Nazimiye ve Ovacik bölgelerinde
istihbari bilgiler toplayarak, güvenlik kuvvetleriyle birlikte uygulamalara
katilmistir.
·
Bu çalismalar sonucunda bölgedeki vatandaslar
nezdinde desifre olmasi nedeniyle, Jandarma Asayis Komutani tarafindan
Diyarbakir'a çekilmistir. Bu dönemde Tunceli J.A.K.liginda bir personelimizle
tanisan adigeçen, Diyarbakir'daki Jandarma Asayis Komutani'na bagli olarak kirsal
alanlarda çalismalar yaptigini ifade etmistir.
·
Mart 1992 ayinda Tunceli Güvenlik Komutanina bagli
olarak faaliyet yürüten sahis; ilgili birimimiz personeli ile yaptigi bir
sohbette, Tunceli'deki PKK faaliyetini drije eden Aysel Dogan'i illegal olarak sorguya
alacagini, konusmadigi takdirde ortadan kaldiracagini, ifade etmesi üzerine,
personelimiz tarafindan "böyle bir eylemi yapmamasi" yönünde ikna
edilmistir. 17.03.1993 tarihinde ilgili birimlerimize, "adigeçen ile
komplikasyonlara neden olabilecek bir kisi olmasi nedeniyle, kati surette
temasta bulunulmamasina azami özen gösterilmesi" yönünde talimat
verilmistir.
·
27.05.1992 tarihinde Mus ilinde güvenlik
kuvvetlerince yakalanan 5 PKK mensubu, sorgu amaciyla Özel Harekat Sb.Md.ne
götürülmeleri sisasinda adigeçen tarafindan öldürülmüslerdir. Bingöl
Birimimizde görevli 2 personelin de adinin geçtigi olayla ilgili olarak,
28.05.1995 tarihli Ahmet Yesil adi, imzasi ve "Asayis Kolordu Komutanligi
Görevlisi" ibareli bir yazi bulunmaktadir.
·
Olay sonrasi sahisla ilgili olarak intikal eden
bilgilere göre, adigeçen Bingöl Birimimiz tarafindan, Asayis Kolordu K.
Yrdc.nin da bulundugu bir ortamda, Bingöl Il Jandarma Komutaninin makam
odasinda taninmis ve anilanin (M. Yildirim) para talebi üzerine Asayis Kolordu
K.Yrde. tarafindan para verilmesinin emredildigi hususu müsahade edilmistir.
·
Adigeçen, 05.05.1992 tarihinde Mus Valisi,
Emn.Md.Il Jan.K. ve Bingöl Blg.Md.nün hazir bulundugu Il Emniyet komisyonu
toplantisina katilmistir. Toplantida Bingöl Birimimizden yardim görmedigini
ifade etmistir.
·
07.12.1992 tarihinde Elazig Emn. Md.lügü sorgu
bürosunda karsilasilan sahsin israrli talebi üzerine yapilan görüsmede; 1991
yili içerisinde Mus - Bulanik ilçesi arasinda bulunan Jandarma Karakolu'na
eylem yapma hazirligindaki 3 teröristi Jandarma timleri ile birlikte ölü olarak
ele geçirdiklerini, yine ayni yil Mus'ta tespit ettigi A. Öcalan'in kuryesi
olan Hatay'li bir bayani (muhtemelen Neval Boz) angaje ederek, Ankara'da
JITEM'de görevli bir Binbasi (Cem Ersever) ile tanistirdigini belirterek,
teskilatimiz ile çalismak istedigini ifade etmistir. Sahsin bu teklifi kabul
edilmemistir.
·
27.01.1993 tarihinde Tunceli'de PKK'nin para
istedigi sahislar arasinda yeralmasi nedeniyle gözaltina alinan ve bilahare
serbest birakilan Celal Yasar adli sahistan, PKK militani maskesi ile
gönderdigi iki adami vasitasiyla para talebinde bulunmustur.
·
16.02.1993 tarihinde Diyarbakir JITEM Grup Komutan
Vekili, ilgili birimimizle yaptigi görüsmede; adigeçenin teskilatimizla iliski
kurmak istedigini, yaninda Mus Alan Sorumlusu bulundugunu, Semdin Sakik'i
öldürmeyi plandigini ve eylemden sonra Isviçre'ye gitme garantisi istedigini
belirtmistir. Alinan teklif kabul edilmemistir.
·
07.08.1993 tarihinde Elazig / Karakoçan'da
Jandarmaya teslim olan PKK mensubu Salih Dervis adli sahsin ifadesinde;
Jandarma Komutani tarafindan tanistirildigi Mahmut Yildirim'in "MIT'te
çalistigini, Güneydogu Anadolu Sorumlulugunu yürüttügünü, kendisini egiterek
MIT'e alacagina söyledigini" belirtmistir.
·
1994 yili itibariyle Diyarbakir Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adi: Kekeç - Pepe - Metin), 22.07.1994 -
16.08.1994 tarihleri arasinda Diyarbakir Cinayet Büro Amirligi'nde verdigi
ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak; "
·
06.04.1994 tarihinde Diyarbakir Sehitlik Mahallesi
75. Sokak 31 No'lu adresinden kaçirilan ve 01.06.1994 tarihinde Mardin yolu 10
Gözlü Köprü altinda cesedi bulunan Bayram Kanat'in, Diyarbakir Jandarma'da
görevli bulunan Ahmet Demir'in planlamsiyla kaçirildigini,
·
Bayram Kanat'in kaçirilisi sirasinda Star marka
bir tabanca ile Uzi marka otomatik bir tabancanin da adigeçenin evinden gasp
edildigini, bu olayda Ahmet Demir'in yanisira Jandarma'da görevli Ali ve Kemal
kod isimli sahislarin da yeraldigini, kendisinin de (Muhsin Gül) zaman zaman
Jandarma'nin bazi görevlerinde çalistigini,
·
Ankara Elmadag Ilçesi yakinlarinda öldürülen
Emekli Binbasi Ahmet Cem Ersever'i (Yesil kod) Ahmet Demir, itirafçi (General
Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) Ibrahim Babat ile Hoca kod (ismi
bilinmeyen) Antep sivesi ile konusan gözlüklü 35 yaslarinda, kisa boylu
sahislarin öldürdügünü, Daha sonra A. C. Ersever'in arkadasi Mustafa Deniz ve
sevgilisi Neval Boz'un da ayni sekilde öldürülmelerini müteakip, adigeçenlerin
silahlarini Ankara Aydinlikevler semtindeki Jandarma Istihbaratina
biraktiklarini ve otobüsle gidecekleri yerlere gönderildiklerini,
·
Yesil kod'un her zaman "23 yildir bu isleri
yaptigini, öldürdügü ve öldürüttügü kisilerin komünist oldugunu" sürekli
olarak kendilerine söyledigini, bu suretle her öldürecegi kisilere komünist
damgasi vurarak, çevresinde topladigi itirafçi ve diger sahislarin beynini
yikadigini,
·
Ayrica C. Ersever olayinda kullanilmak üzere Mesut
Mehmetoglu ve Serdar Od isimli itirafçilarin da ayni günlerde uçakla Ankara'ya
götürüldügünü, ancak adigeçenlerin "bu olaya girmeyeceklerini"
söylemeleri üzerine silahlarinin alinip, geriye gönderildiklerini, bu
bilgilerin uçak kayitlarindan teyid edilebilecegini,
·
Diyarbakir Jandarma sorgu bölümünden Devlet
Güvenlik Mahkemesine sevkedilen Mus Bulanik Hosgeldi Köyü muhtarinin,
Istanbul'da dolmusçuluk yapan agabeyinin kizi Zeynep Baba ile, Bitlis Ili
Tatvan Ilçesinde (babasi marangozluk yapar) Sükran Mizgin'in, ilk sorgulamalarindan
sonra (serbest birakilmalarini müteakip, A. Demir ile Elazig'da ikamet eden
Rezzak kodun, bu sahislari alarak bir müddet iskence ve zorla tecavüz
ettiklerini, Sükran Mizgin'i Mus girisinde bulunan köprünün altinda
öldürüklerini, Zeynep Baba'ya ise ne yaptiklarinin bilinmedigini),
·
A. Demir ile A. Kanat'in 1994 Mart ayi içinde
Diyarbakir'da halk otobüsü sirketi kurmak amaciyla Yildiz Yapi Koop.nde Md.lük
yapan Ahmet Kaya ile ayni kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan'dan, sirkete
üye yapmak bahanesiyle para aldiklarini, bunun yanisira kandirdiklari
kisilerden de toplam 3 Milyar lira topladiklarini, MHP Dyb.Il Baskani Ibrahim
Yigit'in de 600.000.000.- TL.sini aldiklarini, ilk etapta topladiklari bu
paranin 600.000.000.- Tl.sini A. Demir'in Elazig Ziraat Bankasinda, A. Demir
adina kayitli (3003 - 30) nolu hesabina yatirdiklarini, adigeçenin bu hesabinda
trilyonlari bulan parasinin bulundugunu,
·
Mart 1994 ayi itibarilye A. Kanat'in kendisini MHP
Güneydogu sorumlusu olarak tanitmaya basladigini, bu dönemde Diyarbakir MHP il
Baskani Ibrahim Yigit ile arasinin bozuldugunu, o tarihlerde A. Demir ile A.
Kanat'in I. Yigit'i kalmakta oldugu turistik otelden alarak öldürmek amaciyla
götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen bir nedenle serbest biraktiklarini, söz
konusu sirket ile ilgili bir miktar parayi I. Yigit'den bu sekilde aldiklarini,
·
Söz konusu olaya Devegeçidi'nde uzman çavus ve
Kürsad kod (Gültkin Sütçü), itirafci Ismail Yesilmen ve itirafçi Burhan
Sare'nin tanik olduklarini,
·
(Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'i Alaattin
Kanat, Mesut Mehmetoglu, Ismail Yesilmen ve Yesil kod Ahmet Demir'in birlikte
planlayip öldürdüklerini,) bu olaydan sonra A. Kanat'in "kendisinde
garantili imzali kagit oldugunu" söyledigini,
·
A. Demir'in zaman zaman kendisi (M. Gül) ve diger
arkadaslarina "Istanbul mafyasini çökerttigini, Behçet Cantürk ve ayni
sekilde öldürülen diger mafya ve PKK yanlilarini kendisinin planlayip
öldürttügünü" söyledigini,
·
Vedat Aydin ve Musa Anter'in öldürülme olaylarini
da bizzat A. Demir'in planlayip uyguladigini,
·
A. Demir ve A. Kanat grubunun PKK damgali tehdit
mektuplariyla Diyarbakir ve çevre illerden çok miktarda para tahsil
ettiklerini, bu tahsilatlardan 1993 yilinda Melikahmet Caddesi'nde bulunan ve
beyaz esya ticareti yapan "Cezayir Ticaret, Öz Diyarbakir, Diyarbakir Sur,
Diyarbakir Itimat" firmalari ile "Ceylan Insaat, Intim Insaat
sirketleri"ne tehdit mektuplarini kendisinin (M.Gül) verdigini, tahsilatin
ise Mesut Mehmetoglu ve A. Kanat tarafindan yapildigini,
·
1993 yilinda PKK davasindan Diyarbakir E. Tipi
Cezaevinde tutuklu bulunan "Sedef Ticaret Sirketi" sahibinin kardesi
Abdulkerim Avsar'in, itirafci kogusuna alinmasini sebep gösteren A.Kanat
tarafindan, Sedef Ticaret'ten 1 Milyar Tl. tahsil edildigini, 1994 yilinda bu
taleplerini yinelediklerini, ancak istenilen para verilmeyince, sirket
ortaklarindan M. Serif Avsar'i öldürdüklerini, bu olayin bilinmeyen bir
nedenden dalayi ortaya çikarildigini,
·
Yesil kod Ahmet Demir'in planlamasi dogrultusunda,
10 Ekim 1993 tarihinde Lokman Zuhurli (Abdurrahman oglu 1977 Lice dogumlu) ve
amcasinin oglu Zana Zuhurli (18 yasinda) ile PKK militani maskesi altinda
irtibat kuruldugunu, adigeçen sahislarin daha sonra Mesut Mehmetoglu, Alaattin
Kanat ve sivil kiyafetli iki asker tarafindan kendilerinde bulunan "81
·
82 telsiz kod"unu kullanmak suretiyle,
Sehitlik Mahallesindeki evlerinden alindigini, kasa bir sorgulamadan sonra
Pagivar beldesi, Saran Tugla Fabrikasi'nin Bismil istikametini 4 km. geçtikten
sonra öldürüldüklerini,
·
20 Ekim 1993 tarihinde Av. Hüsniye Ölmez'in Bismil
yolunda öldürülmesi ile ilgili Serdar Od, M. Mehmetoglu ve kendisine (M. Gül)
görev verildigini, H. Ölmez'in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M. Gül)
tarafindan gerçeklestirilmesi emrini aldigini, ancak eylemi
gerçeklestiremediklerini,
·
Diyarbakir Baro Baskani Fethi Gümüs ile Elazig /
Karsiyaka Fen Lisesinde görevlendirilen ögretmen Suphi Koç'un öldürülmesi
yönünde de talimat aldigini, ancak her iki eylemi de gerçeklestiremediklerini,
·
Bahsekonu olaylarin planlayicisi ve yürürlüge
koyucularinin J. Isth.da Kerim Binbasi olarak taninan Abdülkerim Kirca, Ahmet
Demir ve Alaattin Kanat oldugunu,
·
Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden
temizlemek amaciyla kendisi gibi itirafçilari kandiran bu sahislarin, daha
sonra bu isleri sahsi amaçlari için yaptiklarini, kadin ve kizlara tecavüz
ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat yasayip mülk edindiklerini
ögrendikten sonra, kendisi ile birlikte itirafçilardan Adil Timurtas, Ismail
Yesilmen, Burhan Sare ve Serdar Od'un gruptan ayrildiklarini,
·
Ancak geçim kaynaklari olmadigi için gasp ve
soygun gibi olaylara karistiklarini,
·
Her infaz sonrasinda Kerim Binbasi, Yesil ve A.
Kanat tarafindan kendilerine 10.000.000 TL. Harçlik verildigini, geri
kalanlarinin ise teskilata mal edildiginin anilan sahislarca söylenildigini,
·
Kendisi (M. Gül), A. Demir, I. Yesilmen ve B.
Sare'nin ikamet etmeleri amaciyla, "Ofis Gevran Cad. Yeniçeri Apt. Kat. 2
No:6" adresinde ev tutuldugunu, ayni evde bulunan siyah ajanda da Yesil'e
ait birçok sirlarin sakli oldugunu,
·
ERNK mühürlü bloknot seklindeki para tahsil
makbuzlarinin ise 1.5 yil önce Ankara'da uçakta yakalanan bir PKK'lidan ele
geçirilen makbuzlar oldugunu, bu makbuzlarin Ank.J.Isth. tarafindan A. Demir'e
intikal ettirildigini, anilanin da bu koçanlari kendisi ve diger arkadaslarinin
vasitasiyla tahsil ettigini, bu makbuzlarda tehdit sekli ve istenecek para
miktarini, Yesil, Kanat, Yesilmen ve M. Memetoglu'nun belirlediklerini,
·
Cezaevine konuldugunun 2. günü A. Demir'in
kendisinin (M. Gül) yanina gelerek "Çekoslavak marka 16'li silah konusunu
emniyet müdürlügüne niçin söyledigini" ve "benim hakkimda baska neler
söyledin" diye sordugunu, kendisinin ise iskenceye dayanamadigi için
söyledigini beyan ettigini,
·
Yesil kodun açik kimligini bilmedigini, ancak
emekli Albay oldugunu tespit ettigini,
·
Halk otobüsü için yardim edilen parayi A. Kanat,
Yesil ve Ibrahim Yigit'in aldiklarini, bu paranin görgü sahitlerinin ise
kendisi (M. Gül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve Mustafa Pamuk'un oldugunu, - dalyan
Ay'in 05.08.1994 günü satirla öldürüldügünü" beyan etmistir.
·
Bingöl Birimimizde görevli bir personel araciligi
ile 1994 Haziran ayi içerisinde getirdigi bir teklifte, çesitli Avrupa
ülkelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildigi takdirde, yurtdisinda
bazi eylemleri taseron olarak gerçeklestirilmesinin kendisi (M. Yildirim)
araciligi ile saglanabilecegini belirtmis, bu konunun Mehmet Eymür'e
iletilerek, görüsmesinin saglanmasini talep etmistir. Bunun üzerine adigeçen
ile Eylül 1994 ayinda iliskiye geçilmistir.
·
Sahis, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet
Müdürlügü tarafindan gözaltina alinmis, yapilan sorgusunda sürekli olarak,
kendisinin Teskilatimizla olan iliskileri, iliskide bulundugu kisilerin kimler
oldugu, verdigi bilgilerin neler oldugu, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan
Tasanlar tarafindan bizzat sorulmustur. Sorgu sirasinda adigeçen Orhan
Tasanlar'a nerede sorgulandigini bilmek istedigini, Türk Emniyet Teskilati'na
ait bir birimde, Türkiye'nin güvenligi ile ilgili diger kuruluslar hakkinda
sualler yöneltilmesini yadirgadigini ifade etmistir. Bahsekonu sorgu esnasinda
ayrica, sahsin kendisine ait silahin kullanilmasi suretiyle bos yere atis
yapilmis, bilahare sorgucular, bu atislar sirasinda silahtan çikan kovanlarin,
meydana gelebilecek bir eylem sonrasinda olay mahalline birakilabilecegini
söyleyerek sahsi tehdit etmislerdir. Sahsin sorgu sirasinda kirilan kaburga
kemigi, Teskilatimizi konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere geldigi
sirada tarafimizca tedavi ettirilmistir. (6)
<dipnotlar.html>
Adigeçenle 30 Kasim 1996
tarihden itibaren irtibatimiz kalmamistir. MIT'in açiklamalari bunlardir ve
oldukça ketum bir anlatimin hakim oldugu asikardir.
Sn. Basbakan'a bir husus
tekraren arzedilmelidir. Açiklamalarimiz asla MIT'in, Jandarmanin, Emniyet'in
veya Turizm Bakanliginin yahut kisilerin tenkidi yoluyla yipratilmalari
anlaminda degildir. Türk halki sagduyusu ile Susurluk olayinda Devletin bazi yanlislarini
tesbit etmistir. Bu yanlislarin kabulünü ve galiba özür dilenmesini
beklemektedir. Bizim amacimiz da Sn. Basbakan'a bu konuda sadece dogruyu - veya
kabiliyetimiz nisbetinde tesbit ettigimiz dogruyu sunmaktan ibarettir.
.............. Yukarida bahsi geçen Mahmut Yildirim'in
takdim edilen 10 sayfada bahsedilmeyen baska isleri de vardir.
Etibank Teftis Kurulunca düzenlenen 27.11.1997 tarih, 3 /
29 sayili rapora göre "Yesil kod Mahmut Yildirim" Subat 1977
tarihinden itimaren Subat 1997 tarihine kadar Etibank Elazig Ferrokrom
Tesislerinde isçi olarak çalismis, maas almis, emeklilik primi ödenmistir.
Puantör olarak çalisan Yesil, 1981 tarihinde Elazig
irtibat bürosunda görevlendirilmistir. Mesai akadaslari ve amirleri (!)
görevine muntazam sekilde geldigini söylüyor olmalarina ragmen, her tesis
müdürünün, atandiktan kisa bir süre sonra Mahmut Yildirim'in dosyasina baktigi,
hiçbir islem yapmadan dosyayi iade ettigi, bir daha da Mahmut Yildirim'in adini
telaffuz etmedikleri bilinmektedir. Isten çikarma karari da teblig
edilememistir.
..............
Ahmet Demir adina Ziraat Bankasi Heykel Subesi'nde
açilmis bir hesapta tehdit, santaj ve cinayet sonucu toplanan haraçlarin bir
bölümü yer almaktadir.
Ziraat Bankasi Teftis Kurulu yaptigi bir degerlendirmede
su hususlari tesbit etmistir.
"Ahmet Demir isimli sahis Ziraat Bankasi Heykel /
Ankara Subesine müracaat ederek ve 50 bin Tl. yatirarak bir hesap açtirmis,
Aydinlikevler'de bilahare Bahçelievler'de adres göstererek ve Nüfus Hüviyet
Cüzdani ile çesitli islemler yapmistir."
Hesaba, 20.06.1994 tarihinden itibaren adeta para
yagmistir.
Mustafa Ank 200 milyon, Aga Yildiz 250 milyon, Hursit Han
(uyusturucu kaçakçisi) 250 milyon, Salih Ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250
milyon, Memet Isen Kul 659 milyon, Saban Bala 100 milyon, Ahmad Esma Eyili 300
bin DM ve 50 bin USD, Elazig Yapi Kredi Bankasinda görevli oldugunu belirten
bir sahis 500 milyon, Diyarbakir Subesi havaleli ve Dicle Turizm Sirketi
tarafindan 110 milyon, Mehmet Isen Kul 995.6 milyon ve 737.2 milyon Tl.
yatirmislardir. Yesil bu paralari çesitli tarihlerde tahsil etmistir. Bazen
Ankara'dan bazen Elazig'dan sahsen ve tamami nakit olmak üzere çekilmistir.
(Heykel Subesi No: 301009 - 39782 - 9)
Yesil'in cebinde milyar Tl. ile gezdigi düsünülmelidir.
Ankara Polisi tarafindan gözlem altina alindiginda cebinden çikan kartlarda
Bosch Buzdolaplarinin fiati ve indirimleriyle ilgili notlar da çikmisti. Iki -
üç milyon Tl. için bu kadar yogun bir mesai vermesi ve milyarlik tahsilatlari
yaptigi tarihte bu kadar ugrasmasi tahsilatin kendisinde kalmadiginin
delilidir.
Polis tarafindan gözlem altina alindiginda üzerinde pek
çok telefon numarasi çimistir. Mehmet Eymür (Ev, is ve Cep), Ibrahim Sahin (Is,
Oto, Oto özel, Cep, Çagri ve Istanbul ev), muhtelif il ve ilçe jandarma
komutanlari, Sultan Tekstil Aydin Ipekli ve ayni numaralardan Mehmet Özbey
(Çatli olarak ilave edilmis), Sirri Sakik (Ev ve büro), Farma Tip Malzemeleri
A.S. gibi. (Yesil'in kullandigi 542 - 211 89 82 nolu telefon irtibatlari
arastirilmis, MIT ve Jandarma ile yogun bir telefon irtibati görülmüstür.
Emniyet Genel Müdürlügü'nün temizligini yapan Ertem firmasiyla da iliskisi
vardir.
Bir tarafta mafya üyeleri, bir tarafta kamunun özellik
arzeden kurumlarinin özelligi olan kisileri...
Yesil'in Ankara, Antalya, Elazig, Mobil ve Cep telefon
irtibatlarinin dökümü kalin bir kitap halindedir. Yesil'i sadece yukarida
verilen numaradan arayanlarin listesi (Ek: 2)'de yer almakta ve Sn. Basbakan'in
tetkikine özellikle sunulmaktadir.
Yesil'in üzerinde baska belgeler de vardir. Hasan
Tanrikulu adina Sürücü Belgesi ve Içisleri Bakanligi Istihbarat Dairesi kimlik
karti. Bu kartin istihbarat uzmani sifatiyla, emekliligine kadar geçerli oldugu
da kayitlidir. Ayrica bos ve Basbakanlik Istihbarat Dairesi karti da
üzerindedir.
Antalya Emniyet Müdürlügü izleme biriminin kaydettigi
telefon konusmalarinda Yesil, Mehmet Eymür'le Duran Firat'la bol küfürlü
konusmalarinda bir kamu görevlisinin utanacagi bir çerçevede konusmakta, Çatli
ile Topal'in (eski Sheraton) otelinin kumarhanesinde ortak olduklarini, Veli
Küçük'ün islerine mani olabilecegini tartismaktadirlar. Emniyet Teskilati, MIT
ve Jandarma bu kisiyi yakindan tanimakta, takibetmekte, dinlemekte, bilgileri
arsivlemekte sadece adami frenleyip, durdurmamaktadirlar. Neden? Bu hakli
sualin en mantikli cevabini Yesil'in is ve eylemlerinin kamu kurumlarinin genel
tercihlerine aykiri olmamasi, ters düsmemesinde bulmak gerekir. Dolayisiyla Cem
Ersever'e karsi alinan tedbirin bir örnegini Yesil için düsünmenin bir geregi
yoktur.
u alan MIT'in hangi Devlet problemini çözdügü de
arastirilabilir. Daha sonra 23 Kasim 1996'da MIT'in Diplomatik Pasaport tasiyan
Murat Tunç ve Gürcan Bora kod isimli mensuplarinin beraberinde Metin Atmaca
(Yesil) ve Vahdet Özer'le TK. 137 sefer sayili Istanbul uçaginda 3 A.B.C ve D
numarali koltuklarda oturan, Istanbul'dan da TK 320 sefer sayili uçakla
Beyrut'a giden ve ViP - Basbakanlik isaretiyle uçan 5 B.C.D ve 5 F de oturan bu
4 kisinin hangi devlet görevini ifa ettigi sorusu, hakli ve yerinde bir
sualdir.
30 Kasim 1997 tarihinde Sn. Basbakan'in baskanliginda ve
MIT'te yapilan toplantida, bu noktadaki tenkidimiz ve MIT'in saygin bir kurum
oldugu, bu tip islerinden üzüntü duyuldugu belirtilince Müstesar Sn.Sönmez
Köksal; "-Siz MIT'in her zaman
saygin kisilerle mi çalistigini saniyorsunuz?" seklinde bir soru
sormustu.
Kendilerine açiklanmaya çalisilmisti; MIT uygun kisilerden, o alani bilen
kisilerden bilgi toplayacaktir. Ancak kisiler MIT'e hizmet etmekle sayginlik
kazanamayacagi gibi, MIT'te o kisilerin seviyesine inmis olamaz. Oysa
Yesil'in Mehmet Eymür'e Baba, Babacagim demesi, Kocaeli Emniyet Müdürüyle Hadi
Özcan'in durumunu tartismasi problemin varligina isaret eden bir iliskidir.
Çesitli iddialar ise problemin ciddiyetine isaret etmektedir.
Son yillarda ortaya çikan ve susurluk olayi dedigimiz
olay da iste budur. Bunca bilgiye ragmen itlaf edilmesi gereken bir kisinin VIP
salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayisi da Susurluktur.
.........
Konu ve irtibatlar sadece Yesil'le de sinirli degildir.
Hadi Özcan'in bir MIT görevlisiyle yaptigi telefon görüsmesinin bir bölümü, bu
sahifelerde yazilanlardan daha etkili olsa gerektir.
... - Efendim.
Hadi - Nasilsin... abi?
... - Aaa Hadi hocam senmisin?
Hadi - Benim abi...
.........
Hadi - Abi bir ricam var senden.
.... - Söyle
Hadi - Bu Veli Albay anormal derecede yükleniyor simdi.
Özellikle bu Kürsat hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim Sedat Peker bag
kurdular herhalde. Veya Kürsat kendisi ona bir seyler dedi.
.... - Sedatin kanaliyla olmustur.
Hadi - Belkide. Buna bir sey söylettiremezmiyiz abi ya.
.... - Simdi Veli Albayla Hacinin (Yesil) durumu nasil,
iyimi onunla?
.....
Hadi - Burda abi 30 - 40 kisiyiz biz. Tombala davasina
bir ay içinde en az 10 milyar lira kazandik. Simdi biliyor bunu. Kadin satmak
serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Simdi kis günü. 50'ser milyon versen 40
kisiye 2 milyar yapiyor. 4 milyar para dagittim. Kimsede bir lira yok, vallahi
billahi abi.
..... - sen haciya söyle. Onun jandarmada tanidigi çok.
Benim yok valla.
Hadi - Kasit yapiyo bu Veli Albay bunu.
Bu telefon konusmasi Sn. Müstesar'in sayginlik
konusundaki sualinin de cevabidir.
Ömer
Lütfü Topal
Geçmisini tombalacilikla saglayan ve kokaini Türkiye'ye
getiren adam olarak taninan, sonralari Kumarhaneler Krali olan Topal, 1978 -
1981 yillarinda Belçika'da, 1981 - 1984 arasida ABD'de uyusturucu
kaçakçiligindan hapis yatmistir. Geçimini kaçak kumarhaneler isleterek temin
eden ve Istanbul - Yesilyurt'taki kumarhanesiyle taninan Topal 1990 yilindan
itibaren Caddebostan Büyük Kulübü isletmeye baslamistir. Bu tarihten sonra
Israil'li kisilerle ortak olarak sirketler kurmus ve Emperyal Sirketi
bünyesinde senelik kazanci 1.1 milyar dolarlik bir servetin sahibi haline
gelmistir. (Gayrimenkul ve menkul degerlerle ilgili, sahifeler dolusu
malvarligina iliskin liste Hesap Uzmanlari Kurulunca belirlenmistir.)
Topal, yurt içinde ve disinda gazino isletmeciligi,
seyahat acentaligi, sigorta, menkul degerler araciligi, döviz alim - satimi,
gida, enerji, petrol, insaat ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren çok
sayida sirketin de kurucusu ve sahibidir. (7)
<dipnotlar.html> (Sirketlere ait bir liste Ek: 5'tedir.)
Topal'in ticari faaliyetleri 90'li yillar boyunca
inanilmaz bir gelisme göstermistir. Ancak uyusturucu ticaretinin devam ettigi
de bilinmektedir. Hatta 1993 - 1994 yillarinda Avrupa havaalanlarinda
uyusturucu ile yakalanan dört Türk Havayollari Teknisyeni (Senol Tunç, Sadik
Kara, Süleyman Hanilci, Mustafa Akman) verdikleri ifadelerde Ömer Lütfü Topal
adina çalistiklarini söylemislerdir.
Kurye bulmanin zorlugu ve problemi, Topal'i gelismis bir
çözüm bulmaya sevketmis ve özellestirilen Havas'in yüzde 60 hissesi için en
yüksek teklifi vermistir.
Ancak Emniyet Genel Müdürlügü'nün Enterpolden Topal'in
uyusturucu kaçakçisi oldugu seklindeki belgeyi temin ettigi ve Topal'i
engelledigi iddialari vardir. Neticede Havas'in Park Holding bünyesinde
Yazeks'e satildigi ancak gerekli paranin bir bölümünün Topal tarafindan temin
edildigi de iddia edilmektedir. (ABD yetkililerinin yazi ve müracaatlari
Özellestirme Idaresi dosyalarindadir.)
Havas'in özellestirme safhasindaki Genel Müdürü Ahmet
Kutlu'dur. Adigeçen Topal'in yakin ve mutermet yöneticilerindendir.
Topal'in özellikle kumarhaneleri ön plandadir.
Kumarhanelerin biri Bakü'de, diger Kibris'ta ve Türkmenistan'da (8) <dipnotlar.html> olmak üzere toplam 17
adettir. Ancak, Türkmenistan'daki kumarhane adetinin süratle arttigi da bu
çalismalarimiz safhasinda ortaya çikmistir. Ayrica Izmir, Eskisehir ve Adana'da
Emperland Eglence Merkezleri mevcuttur.
Ömer Lütfü Topal'la ilgili olarak verilebilecek çok fazla
bilgi vardir. Burada sadece konuyu aydinlatacak hususlar üzerinde durulacaktir.
Topal'in kumarhaneler krali olmasi, 1991 yili sonrasidir. Ilk kumarhane, Turizm
Bakani Ilhan Aküzüm'ün Bakanligi dönemindedir. Asagidaki liste bazi fikirler
verir ve topal kralliginin gelisimini gösterir mahiyettedir. (9) <dipnotlar.html> Grup sirketleri 23
adettir. Bu sirketlerden sadece Emperyal Turizm Ticaret A.S. bünyesindeki
isletmeler 24 adettir. Menkul degerlerle ugrasan 3 ayri sirket, her sirketin
muhtelif yerlerde subeleri mevcuttur.
EMPERYAL OTELCILIK TURIZM VE TICARET A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH
OYUNLARI SALONLARI:
ISLETMENIN ADI IZIN
TARIHI
Adana Seyhan Oteli 06.03.1991
Antalya Saray Regency
Oteli 19.11.1991
Antalya Oto Oteli 22.10.1992
Istanbul Akgün Oteli 02.10.1992
Aydin Kusadasi Onura
Oteli 02.10.1992
Antalya Grand Kaptan
Oteli 22.04.1993
Istanbul Polat
Rönessance Oteli 01.07.1993
Antalya Seven Seas Oteli 17.06.1994
- 28.01.1997
Istanbul Hyatt Regency
Oteli 08.07.1994
Mersin Hilton Oteli 09.03.1994
REGAL TURIZM VE TICARET A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH OYUNLARI SALONLARI
Mugla Bodrum Park Resort
Oteli 29.08.1995
Istanbul Eresin Topkapi
Oteli 14.02.1996
LEISURE INVESTMENTS TURIZM A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH OYUNLARI SALONU
Istanbul Ceylan
Intercontinantel Oteli 17.11.1996
Kumarhanelerle ilgili olarak önemli bir gelisme de
yurtdisi faaliyetlerdir.
Topal'in Israil'li ortagi Ruven ve yardimcisi bay Eli
kumarhanelere gelen Israilli ve diger yatirimcilarin ödemelerini yurtdisinda
yapmalarini saglamaktadir. Belli ve uzun olmayan bir dönemde Ruven'in 17 milyon
dolari topladigi ve yurtdisinda kendi hesabina yatirdigi ögrenilmistir.
Hesap Uzmanlari da yürütmekte olduklari çalismalarda
"Banka hesaplarindan mutemetler oldugunu tahmin ettigimiz sahislar
tarafindan çok fazla adet ve büyük miktarlardaki nakit paralarin talimatlara
istinaden çekildigi, ayrica dogrudan banka hesaplariyla iliskilendirilmeyen
(kasa havalesi seklinde) özellikle 50.000 USD'nin altinda görünmeyen islemler
kaleminden degisik isimler altinda yurtdisi transferlerinin, yapildigini"
tespit etmislerdir.
Topal'in banka hesap hareketlerini gösteren ekstrelerin
tetkiki fevkalade ilgi çekicidir. Akbank'in bir subesinde ve 7 aylik dönemdeki
para hareketi (sadece Emperyal Sirketine ait olmak üzere) 1.3 trilyon TL.dir.
Sirket yetkililerinden birinin Ahmet Kara'nin sahsi hesabi ise 7 ayda 855 milyar
TL.dir. Bir diger subedeki hesabi ise 840 milyar TL.dir. Bir kisinin adina
açilmis pek çok hesap, adina hesap açilmis pek çok kisi vardir.
Mesela Ahmet Kara'nin sadece Akbank'ta açilmis TL. hesap
ekstreleri birkaç trilyon TL.ye ulasmaktadir. Birçok kisinin TL. dolar ve mark
hesaplarinin incelenmesi müteaddit kredi kartlari hesaplarinin yine TL. dolar
ve mark olarak takibi gerekmektedir.
Kapsali vergi ve diger islem incelemelerinin yillarca
yapilmamis olusu ilgi çekicidir.
Kumarhanelerin gelirini azaltmak için önce masraflar
gösterilmemis, yatak, yemek ve diger ikramlar Topal'in mutemedi kisilere ait
kredi kartlari ile karsilanmistir. Vergi vs. minimize edilerek farkli
yerlerdeki muhasebe kayitlariyla sistem sirketin lehine çalistirilmistir. Tuzim
Bakanligi'nin yaptigi incelemelerde bazi oyun makine ve teçhizatinin illegal
yollardan elde edildigini gösterir bilgiler derlenmisse de hiçbir islem
yapilamamistir.
Emperyal sirketi Kibris'ta ve Azerbaycan'da da etkili
olmustur. Bakü'de yaptirilan konukevinin yapimindaki finansman sikintisi
üzerine insaatin otel olarak tamamlanmasi, otele bitisik bir kumarhane
yapilmasi kararlastirilarak isletmeciligi Emperyal üstlenmistir. Topal bu proje
için 8 milyon dolar harcamistir.
Bu projeyi gerçeklestiren Cumhurbaskaninin oglu Ilhan
Aliyev'dir. Kendisinin Topal'a 500.000 dolar kumar borcu ve otelin gizli ortagi
oldugu iddialari da öne sürülmektedir.
Topal'in Kibris'taki kumarhaneyi büyüttügü ve gelecekteki
talebi karsilamak üzere büyük bir yatirim yaptigi da ifade edilmektedir.
Türkmenistan ise adeta Emperyal tarafindan isgal edilmis gibidir. Emperyal,
Türkmenistan'da iki adet bes yildizli otel, büyük bir is merkezi ve poliklinik
isletmesini üstlenmistir. Askabat merkezindeki bes yildizli Grand Türkmen Oteli
on bes yilligina 15 milyon dolar karsiligi kiralanmis ve ilk kumarhane
açilmistir.
Akaltin Oteli yanindaki kumarhane Topal'in en büyük
rakibi Sudi Özkan tarafindan yaptirilmissa da, mevcut mukavelelere ragmen Özkan
dislanmis, kumarhane 1996 yilinda 22 milyon dolar karsiliginda Emperyal'e
satilmistir.
Emperyal kisa bir zaman içinde Türkmenistan'da pek çok is
ve isletmeye sahip olmus, Basbakan Yardimcisi Gurbanmurodov'un tabiriyle
"Türkmenistanin Sosyal Programinin icracisi" durumuna gelmistir. Ilgi
çekici olan husus; Grand Türkmen Otel, Türk Eximbank kanali ve kerdesi ile
finanse edilmis, ayrica Türkmenistan'a açilan 75 milyon dolarlik kredi
içerisinden 10.6 milyon dolarlik ödeme Ak Altin Oteli'nin yapimindaki
malzemeler için kullanilmis ve dolayisiyla Emperyal firmasinin is ve
islemlerini gelistirecek bir uygulamaya konu olmustur.
Emperyal borcunu Türkmenistan'a ödemedigi için
Türkmenistan kredisi de ertelenmis, neticede Eximbank açikça - ve ancak
arastirildiginda ortaya çikacak sekilde - Emperyal'i finanse etmistir.
Türkmenistan'in en üst düzey yetkilileri Istanbul'da
agirlanmis, kisisel iliskiler kurulmus, hediyeler verilmis ve Emperyal
Türkmenistan'a açikça ve tam olarak yerlesmistir.
Topal'in Türkmenistan'da islettigi otellerin kredisini
temin eden Türk Eximbank dosyalarini inceleyen Basbakanlik Müfettisi,
kredilerin verilis usulü bakimindan mevzuatta aykirilik tespit etmemistir.
Ancak Basbakanlik Müfettisi ilgi çekici diger tespitlerine de yer vermektedir.
"Dikkati çeken diger bir husus ise, kredi borcu
ertelemelerinin seklidir. Ilk ertelemede, Türkmenistn tarafindan gelen yazili
bir istem bulunmamakta, aksine Bankanin bu yönde birgörüsme istemine iliskin
mesaji mevcut bulunmaktadir.
Ikinci ertelemede ise Türkmenistan'in sadece 75 milyon
dolalik bölüm ile ilgili bir yazili istemi bulunmakta olup, Banka Yönetim
Kurulu bu istemi 75 milyon dolarin üzerine 16 milyon dolarlik kredi miktarini
da ekleyerek 91 milyon dolar üzerinden uygulamistir.
Diger taraftan Ak - Altin Oteli'nin 1994 yilinin 10.
ayinda, Grand Türkmen Otelinin ise 1995 yilinin 6. ayinda açildigi ifade
edilmekle birlikte, her ikisinin isletilmesinin de daha sonra Emperyal turizm
ve Otelcilik A.S.'ye verildigi anlasilmaktadir... Ayrica isletme
sözlesmelerinde isletmecinin Türkmenistan disina para çikarmasi konusunda,
malikin saglayacagi kolaylik yönündeki maddeler de dikkati çekmistir. Ak -
Altin Oteli'nin yönetim ve isletilmesi ile ilgili sözlesmede yer alan,
taraflarin gizliligi bozmasinin akdin iptal nedeni sayilmis olmasi da bir o
kadar dikkat çekicidir.
Bütün bu hususlarin disinda; Grand Türkmen Oteli'nin
renovasyonunu gerçeklestiren Mensel JV'nin (Metis, Nurol, Yüksel ortakligi)
Yönetim Kurulu Üyelerinden Güven Sazak ile Abdullah Çatli'nin ortagi oldugu
Baysa Sirketi kurucularindan (Meclis Susurluk Arastirma Komisyonu Raporu'nda,
Baysa sirketinin kuruculari, T. Ticaret Sicili Gazetesi'nin 2.10.1992 tarih,
3127 sayili nüshasinda yayinlanan Istanbul 1. Ticaret Mahkemesi'nin 24.9.1992
tarih, E. 1992 / 3924, K: 1992 / 3674 sayili kararina göre, Ant Güven Sazak,
Ahmet Baydar, Silva Sazak, Mine Baydar ve Alper Baydar olarak görülmektedir)
bazilarinin soyadlarinin ayni olmasi da ilgi çekici bulunmustur.
Yüksel A.S.'nin ortagi oldugu Ay - Sel Sirketi'nin, diger
Türki Cumhuriyetlerinde yatirimlar yaptigi, Eximbank'tan temin edilen
listelerde görülmektedir."
Çatli'nin Güven Sazak'in çiftligine gittigine, ilgili
bölümde temas edilecektir.
Burada ilgi çekici bir husus daha vardir; Otellerin
insaati veya yenilenmesi için kullanilan kredi ertelemelerinde Emperyal Sirketi
devreye girmis ve Eximbank'a muhatap olmustur.
Yurtdisinda is yapan bir Türk firmasinin o ülke ile
ilgili bir konuyu Türk makamlari nezdinde takibinde bir yanlislik oldugu iddia
edilemez. Ancak Türkmen tarafinin 1997 tarihli ve kabul edilmeyen yeni erteleme
müracatindaki ifadeler gerçek borçlunun Emperyol oldugunu ispat etmektedir.
(Ek: 3)
Ek: (3)'ün ikinci sayfasi, Granda Türkmen Hotel
projesinin 'Constructed by the Emperial Otelcilik ve Turizm ve Ticaret A.S.'
oldugunu göstermektedir. Dolayisiyla Mensel JV ile Emperyal iliskisi
arastirilmaya deger görülmektedir.
Basbakanlik Müfettisi, ertelemeler sebebiyle Garanti
Bankasi'na - teminat mektubu sebebiyle - yapilmis ödemeler ve Eximbank
zararinin olusmasi ihtimalini de gündeme getirmektedir.
Ak - Altin Otelini yapan Üçgen A.S.'nin bir insaat
mühendisi ise tanidik bir soyadi tasimaktadir: Emrah Tinar.
Devlet Bakani Ekrem Ceyhun'un kredi için Eximbank'a
talimat verdigi tarihten itibaren iliskilerin ve belirlenen bu hususlarin
kapsamli bir sorusturmaya ihtiyaç gösterdigi düsünülmektedir.
Önemli olan husus sudur; Türkmenistan dogal gaz ve petrol
projelerine Emperyal de müdahil olacak konuma gelmis ve Türkmen yetkililer
vasitasiyla etkili olmaya baslamistir.
Ömer Lütfü Topal'in öldürülmesi genis yankilar bulmus
özellikle Susurluk kazasindan sonra daha da önem kazanmistir.
Bu konu Yargida görülmekte olan bir dava oldugu için
çalismalarimiz esnasinda irdelenmemistir. Ancak Topal'la ilgili olarak yapilan
bazi ilgi çekici tespitler vardir ve bunlarin bu raporda yer almasinin zaruri
oldugu düsünülmektedir.
Topal, tombalaciliktan ve uyusturucu kaçakçiligindan,
Findikzadeli Ömer lakabindan inanilmaz bir güç ve servet sahibi olmayi basaran
ilginç bir kisiliktir.
Günlük 3 milyon dolari asan net gelirine, öldürttügü,
zarar verdigi çok sayida insana ragmen koruma bulundurmayan, adamlari
tarafindan hiçbir sekilde korunmayan bir evde oturan, özel soför kullanmayan,
karisinin veya kendisinin kullandigi arabayla seyahat eden, zirhli bir araca
binmeyi reddeden bir kisidir Topal. Tripleks bir kösk - evde oturmasina ve
dünyanin her yeriyle haberlesmesine ragmen ev'inde tek bir telefon hatti
vardir. Esinin cep telefonunu hiçbir sekilde kullanmadigi da bilinmektedir.
Imam nikahiyla yasadigi genç esi Hilal hanimla 7 yillik
birlikteligi olmustur. Sosyal hayati, karisinin kullandigi bir araçla gittigi
Pazar yemekleridir. Esini is hayatina asla sokmamis, is hayatindaki zalimligi,
evde karisi ve çocuklariyla sakalasan munis bir insana dönüsmektedir. Evde
silah bile yoktur. Ölümünden kisa bir süre önce çelik yelek ve yatak odasindaki
dolabin üzerine gizledigi bir tabanca edinmis, ancak her ikisini de kullanmamis
ve tasimamistir.
Yemeklerini sürekli olarak evinde yemis, (10) <dipnotlar.html> öldürüldügü gece,
evine geceyarisi civarinda dönecek olmasina ragmen, masanin hazir tutulmasini,
ancak kayinvalidesinin kendisini beklemeyip yatmasini, ahçibasina hazirlatacagi
yiyecekleri evinde yiyecegini söylemistir. Esinin aksam yemegi organizasyonunu
ise Hilal hanim, yattigi hastane odasinda kendisiyle sürekli haberleserek
yapmistir. Ilgi çekici olan husus. Ömer Lütfü Topal'in mayis ayindan itibaren
içinde oldugu stresli durumun Temmuz ayinda giderek yogunlasmasi ve 27 Temmuzda
dogum yapmasi yakinlasmis esini adeta zorla hastaneye yatirmasidir.
Topal'inöldürülmesinin birçok sebebi olabilir. Ancak
hiçbir gerekçe insanlarin Topal'a kendisini öldürmek üzere yaklasmalarina imkan
vermemistir.
Cinayetten sonra Ankara'da bir polis yetkilisinin
"adim gibi eminim bu onlarin isi" diyerek Çatli ve bir grup Özel
Harekatçiyi hedef aldigi, Istanbul Emniyet Müdürlügü'nde gözetim altina alinan
polislerden birinin konusma esnasinda, "Bize vatan için hedef gösterdiler.
Sonra bizim hedeflerimizle kendileri salonlarda kadeh tokusturdular. Ilk defa
kendi basimiza bir is yaptik onu da yüzümüze gözümüze bulastirdik" dedigi
ve Istanbul Emniyet Müdürlügü'nün MIT'ten tek sayfalik bir not aldiktan sonra
telefon irtibatlari üzerine teknik bir çalisma yaptigi bilgisi ile
birlestirildiginde Topal olayina kismi bir açiklik getirilebildigi ortaya
çikmaktadir. Ancak bunlarin hiçbiri yargi için yeterli delil olmamaktadir. Koli
bandina sarili sarjör üzerinde Çatli'nin parmak izinin çikmasina ragmen
kendisinin ölümü olayi karanliga sokmaktadir.
Sariyer Cumhuriyet Bassavciliginca kullanilan asagidaki
tablo, saniklarin Topal'in ölüm saatindeki irtibatlarini ve yerlerini belirten
kapsamli bir çalismanin özetidir. (Detaylar Ek: 4 dedir)
Bu konuda Istanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazicioglu'nun
sergiledigi tavir, Çankaya'da Cumhurbaskani'nin baskanliginda yapilan liderler
zirve toplantisinda en açik kelimelerle tenkit edilmistir. Bu sebeple kendisine
bu çalisma kapsaminda yer verilmemistir.
Polislerin sorgulanmadan Genel Müdürlük tarafindan
Ankara'ya alinmasi konusuna ise bir Istanbul Emniyet yetkilisi tarafindan
açiklik getirilmis ve - "Polisleri Ankara almadi. Yöneticilerimiz korktu
ve biz onlari Ankara istedi diyerek basimizdan attik" demistir. Gerçekten
Kemal Yazicioglu'nun hesabi sonradan degismis, Ankara'ya haber verince bakanlik
ve Genel Müdürlük polisleri istemis ve Istanbul Emniyeti bir dertten
kurtulmustur. Çünkü polisler 'alindiktan' sonra Emniyet Müdürü Makamina
gelmemis, gece 22:00'ye kadar bir sorgulama yapilmamis, Müdür Muavinleri de
odalarindan çikmamistir. Gece 22:00'den sonra Emniyet bosaltilmis ve ilgililer
istirahate gitmislerdir. Bu saatten sonra bir sorgu olup olmadigini da
Yazicioglu bilebilir.
Topal'in öldürülmesiyle ilgili pek çok iddia vardir.
Birinci esinden olma çocuklari Murat ve Elif'in babalarinin ölümünden en büyük
yarari sagladiklari süphesizdir. Ama genel kanaat Topal'in böylesine bir
tehditle kolayca basedecegi seklindedir.
PKK'ya yardim eden kürt isadamlari listesi olusturuldugu
ve listeden çikabilmek için haraç ödedigi ancak para konusunda çikan
anlasmazlik sebebiyle öldürüldügü de iddia edilmistir.
Topal'in namaz kilan ve oruç tutan bir kisi oldugu,
mazbut bir aile hayati bulundugu ve kürt ayirimci ve teröristlerle isbirligi
yapmadigi yaygin bir bilgidir. Bu iddialar gündeme gelmisse de konunun Topal'dan
haraç almak ve külliyetli miktarda para sizdirmak amacina yönelik oldugu
bilinmektedir. Üstelik büyük haraçlar ödeyen Topal'in bu sekilde öldürülmesi
tavugun kesilmesi anlamina geleceginden buna ihtiyaç olmadigi süphesizdir.
Bir diger iddia, Kibris'ta açilacak gazinoyla ilgilidir.
Çatli, A. Fevzi Bir ve Sami Hostan Emperyal'in gayri resmi ortagi olmuslar,
ancak Kibris kumarhanesi için gerekli finansmani saglayamamislardir. Topal da
kendilerine hisse vermeyi reddedince bu ortaklar Özel Tim Polisleriyle eylemi
gerçeklestirmislerdir. Ancak bu iddia da tutarli görünmemekte taraflar bu
ölümden yarar saglayamamaktadirlar. Imparatorluk Murat ve Elif Topal'a, Hilal
hanima intikal etmektedir.
Baska iddialar da ileri sürülmektedir. Murat ve Elif
Topal'in Çatli'ya 535.000 dolar ödedikleri, Emperyal Gazinolarina ait hesaptan
ve Garanti Bankasina ait 012157 nolu çek tanzim edildigi ,vadesinden bir gün
önce Çatli'nin bir yakinina elden ödeme yapildigi da belli olmustur. Bu ödeme
cinayetin maddi bir anlasmazliktan islendiginin delili olamaz. Topal'i
öldürmenin taseronluk ücreti de olamaz. Ölümden iki ay sonra yapilan bu
ödemenin bir baska gerekçesi olmasi gerekir.
Topal'in ölümünden sonra esi Hilal hanima 105 milyon
dolarlik bir borç toplami gösterildigi basinda da yer almistir. (Ek: 5)
Gerçekten bazi tefecilere dahi borçlandigi ve Topal'in
zaman zaman inanilmaz sekilde nakit para sikintisi çektigi, 1995 yilindan
itibaren bu sikintinin arttigi, önceleri bankalardan borç aldigi ve Necati
Kurmel'in kendisine kefil oldugu bilinmektedir. Sonralari ve 1996'da zaman
zaman para sikintisinin had safhaya ulastigi ve Topal'in evine 50 milyon TL.
birakamadigi günlerin geldigi anlatilmaktadir. (Hesap Uzmanlarinin aldigi
ifadeler iddialari teyit etmektedir.)
Günlük 3 milyon dolari asan gelir; yeni yatirimlara,
gayrimenkul alimina, yurtdisina külliyetli meblaglarin kaçirilmasina elbette
yetmemektedir. Turizm Bakanligi'nin memurlarindan baslayan yurtdisinda
Aliyev'e, Niyazov'a ulasan bir haraç zinciri çok genis bir camiayi kapmaktadir.
(11) <dipnotlar.html> Siyasi
irtibatlarini gelistirmek için de çok para harcamistir. Hatta bu irtibatlar bir
siyasi partiye ve liderine cephe almasina kadar varmistir. Topal'i Sipahi
Ocagina götürüp hakim ve savcilarla samimiyetini de ispat eden bir milletvekili
adayi, Rize'de Mesut Yilmaz'i seçtirmeyecek kadar güçlü olmak için Topal'in
yogun para destegine mazhar olmustur.
Topal'in kullandigi bazi telefon numaralariyla ilgli
olarak ve kalin bir kitap halini alan bir çalisma yaptirilmistir. Ilgi çekici
sonuçlari gösterir özet semalar (Ek: 6)'dadir.
Topal 1996 yili içinde DYP Genel Merkezine ait 419 23 63
ve 417 87 49 nolu telefonlari bilmekte ve kullanmaktadir. DYP Istanbul Il
Yönetimine ait 213 28 27 numarayi ve nedense Rize Il Baskanligina ait 464 - 213
28 27 numarali telefonlari da bilmekte ve kullanmaktadir.
Topal'in en sik görüstügü kisi ortagi Sami Hostan'dir.
Hakim Akman Akyürek'te ayni numaradan Sami Hostan'la irtibatlidir.
Sami Hostan incelenen tek bir telefon numarasindan 7 ayda
ve 1996 yilinda Albay Veli Küçük'le 34 kere, Abdullah Çatli ile 13, korkut
Eken'le 6 kere görüsmüstür.
Mayis 1996'da Mehmet Agar'in Adalet Bakani oldugu dönemde
ani bir haber ortaligi karistirmistir. Iddialara göre Mehmet Agar, Topal
hakkinda kürtçülük dosyasi açtirmis ve geregi için emir vermistir. Tipki Orhan
Tasanlar'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne atandiktan sonra TV'ye çikip
"buraya kafa koparmaya geldim" dedigi tarihte, Istanbul'da bazi kirli
is sahiplerinin Emniyete götürülüp tartaklanmasi üzerine Topal önce Sedat
Demir'e ulasmis ve polisteki yeni ekiple irtibatlanmis oldugu gibi, bu defa da
çok daha üst seviyede koruyucular aramistir. Fatura da o nisbette yüksek
olmustur. (Topal'in Orhan Tasanlar'a 250 milyar TL.'lik hediye gönderdigi fakat
reddedildigi söylentisi kendi muhitinde panik yasanmasina yol açmistir.)
Topal'in kendini korumak saikiyle ilk önce siyasi
kisilere ulasarak dosyasini kontrol ettirdigi ve korkmasini gerektirecek bir
husus olmadigina inandirildigi anlasilmaktadir. Hatta bu arada bazi Özel Tim
mensuplariyla görüstügü ve o cenahtan da uygun reaksiyonlar aldigi iddia
edilmektedir. Mayis 1996'da baslayan tedirginlik ayni ay içinde son bulmus ve
etrafina "adini listeden çikarttigini" nakletmistir. Bütün bu
iliskilerin çok önemli bagis ve ödemelere yol açtigi da ifade edilmektedir.
Ancak Haziran ayinda tedirginlik avdet etmis ve Temmuz'da
Topal'in gerginligi had safhaya ulasmistir.
Bu arada Ankara'dan 17 milyon dolar talep edilmis, Topal
bu paranin toplanmasi için mehil istemistir. Olayi nakleden kisi "Karsi
taraf mal mi vermisti ki süre tanimayi uygun görmesin. Bu süre verildi, para
ödendi ancak PARA YERINE ULASMADI. ÖDEME YAPILAN MUTEMET KISILER, 17 MILYON
DOLAR IÇIN TOPAL'I ÖLDÜRMEYE KARAR VERDILER" demis ve olayin bu sektörde
bu sekilde yorumlanmakta oldugunu nakletmistir.
Ömer Lütfü Topal hakkinda ifade edilmesi gereken çok
önemli bir husus vardir.
Emniyet ve MIT ilgilileri Ülkemizde Amerikanvari Mafya
Teskilati olmadigi, bazi kabadayilarin etraflarina topladiklari 10 - 20 - 40 -
50 kisi ile çetelestikleri, rüsvet vererek, zor kullanarak, devletin ilgili
kurumlarinin bilgisi dahilinde pek çok kanunsuz is yaptiklari, etkili bir
hükümet, hatta cesur - atak ve namuslu bir mahalli yöneticiyle o bölgeyi terk
etmek zorunda kaldiklari hususunda hem fikirdiler. En önemlisi bu çetelerle
ilgili olarak her türlü bilgi mevcut oldugundan kendilerini tasfiye etmek her
zaman için kolaydir.
Ancak devletle bütünlesmis, devletin ilgili kurumlarina
entegre olmus, mahallinde Valiyi, Emniyet Müdürünü, Mecliste ve hükümette
yeterince üyeyi kendisine baglamis ve bu kisilere adeta emir verebilir duruma
gelmis bir yapilanma mevcut degildir. Bu konuda ve Cumhuriyet tarihi boyunca en
önemli mesafeyi katetmis kisi Ömer Lütfü Topal'dir.
Eger öldürülmeseydi ülkenin en etkili iliskileri içinde,
istedigi yere ve makama nüfuz edebilme imkanini bulacak ve birkaç yil sonra da
gerçek manada dokunulmazliga kavusacakti. Bu noktada ilgili her uzman fikir
birligi içinde görünmüstür.
Topal, kirli geçmisine ragmen bir süre sonra Kumarhaneleri
tasfiye etmek ve saygin bir isadami olmak için stratejik bir karar verebilme
becerisini de göstermis, Türkmenistan'i, oradan elde ettigi Diplomatik
pasaportun da gösterdigi gibi rezerv ülke olarak seçmis, kendini birçok açidan
gelecegi hazirlayabilmistir. Sadece kazandigi paranin büyüklügü, Kibris'ta ve
Antalya'da agirladigi bunca devlet büyügüne ve elinin açikligina ragmen kendi
sonunu getirmesine mani olamamistir.
Haraç vermekten nefret etmesine ragmen, sadece yetkililer
degil, onlarin adamlari, korumalari, adamlarin adamlari da Topal'in paralarina
ortak olmuslardir. Sayani sükrandir ki gelismeler Topal'in hedefledigi noktaya
uzanmasini engellemistir. Ancak bu durum, devletin çetelerle irtibati
noktasindaki üzüntü verici tespitleri yok etmeye yetmemistir.
Zaten islerin bu karmasik yapisi, devlet kurumlarinin
içine girdigi laubalilik, gevseklik ve ciddiyetsizlikten kaynaklanmaktadir.
Sagci ve solcularin, sivilin, üniformalinin, dogruyla egrinin bu kadar ve bir
noktada bulusmasinin hikmeti de bu kargasanin yarattigi verimli fakat kirli
faaliyet alanlarini ortaya çikarmasindandir.
Bu noktada yetkililer de olaylari engellememis hatta
tesvik etmistir. Ülke içinde cereyan edenler Susurluk kazasina kadar
kamuoyundan gizlenebilmis, bu arada yurtdisina açilmalar baslamistir.
Mehmet
Ali Yaprak ve Kaçirilmasi
Topal'in öldürülmesiyle ilgili olarak Park Holding, Havas
ihalesi, Turgay Ciner'in servetinin kaynaklari, Topal'in Havas ihalesine Park
Holding arkasina gizlenerek ve gizli ortak olarak katildigi ve Holding'in gizli
ve kirli islerinin bulundugu iddialariyla da çesitli yorumlar getirilmeye
çalisilmaktadir.
Ancak Topal'in öldürülmesi ile Gaziantep'te Mehmet Ali
Yaprak'in kaçirilmasiyla gelisen olaylar arasinda irtibat vardir. Mehmet Ali
Yaprak bir is adamidir. Radyo ve TV.si ve sirketleri vardir. Gerçekte ise
fevkalade güçlü bir çete reisidir.
Yaprak Holding'e ait bilgiler ilisikte sunulmaktadir.
Captagon'un dagitiminin ise Hidayet Turizm tarafindan yapildigi
anlasilmaktadir.
Mehmet Ali Yaprak gibi güçlü bir reisin kaçirilmasi kolay
ve herhangi bir çetenin üstesinden gelebilecegi bir is degildir.
30 Kasim 1997 tarihli toplantida MIT ve Yaprak grubu
iliskilerine atif yapilmis daha önce de Eymür - Haluk Koral görüsmeleri
nakledilmisti. Mehmet Ali Yaprak olayi ile ilgili olarak MIT'in takdimi
asagidiadir.
"Mehmet Ali Yaprak 24 Aralik 1995 seçimlerinden önce
seçim masraflari olarak Mehmet Agar'a dolayisiyla DYP'ne 500 milyar lira
yardimda bulunmus, konuyu bilen Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin de
bilahare ayni sahistan 100 milyar lira rüsvet almistir. M. A. Yaprak
Gaziantep'deki Yaprak TV ve Hidayet Turizm Firmasi'nin sahibi olup, esas
gelirini Suriye ve Suudi Arabistan baglantili uyusturucu ticaretinden
saglamaktadir. M. A. Yaprak'in seçimlerden önce Mehmet Agar ve Ibrahim Sahin'e
verdigi paralardan haberdar olan Abdullah Çatli, adigeçenden kendilerinin de
para almalari için Ercan (Ersoy) ve Ayhan isimli polis memurlarinin da
aralarinda bulundugu bir ekibe M. A. Yaprak'i kaçirtmis, olayda 6 - 7 sahis
polis maskesiyle görev almistir. M. A. Yaprak'in evi ve isyeri ile ilgili
istihbarat, Abdullah Çatli'nin istegi dogrultusunda, Gaziantep'te hali saha
isleten ve Mehmet Ali Yaprak'la geçmisten sorunlari bulunan Ülkücü görüse
mensup Yahya... adli sahsa verilen talimatla temin edilmis ve anilan ile
yapilacak pazarlik sirasinda olayin videoya kaydedilmesi planlanmistir.
Kaçirilma olayini erken saatlerde gerçeklestiren sahislar, M. A. Yaprak'i
Siverek'e götürmüslerdir. Olayin polise intikalini müteakip, olayin
istihbaratini yapan Yahya (Efe) adli sahsin kardesi, polis tarafindan
Gaziantep'te gözaltina alinmistir.
Bunun yani sira, söz konusu olayla ilgili olarak Mehmet
Eymür tarafindan; "Gaziantep'li Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasindan
sonra, Gaziantep'te ikamet eden Haluk Koral isimli bir tanidiginin telefonla
kendisini arayarak, kaçirilan Gaziantep'li zengin isadaminin yakin tanidigi
oldugunu belirterek yardim istedigini,
Adigeçene (H. Koral) "direkt bir yardiminin
olamayacagini, ayrica kaçirilan sahis hakkinda da müsbet seyler söylenmedigini,
ancak M. Ali Yaprak'in Abdullah Çatli tarafindan kaçirildigina dair bir duyum
alindigini, adigeçenin Siverek'e götürüldügünün söylendigini, bu nedenle
Bucak'larla görüsmesinin yararli olabileceginin" belirtildigini, Bir süre
sonra H. Koral'in tekrar kendisini (M. Eymür) arayarak, M. A. Yaprak'in serbest
birakildigini söylenenlerin dogru çiktigini bildirdigini,
Olaydan bir müddet sonra Operasyon Baskanligi'dna bir
personelin gelerek, "eski elemanlarimizdan Müfit Sement'in isminin de
kaçirilma olayina karistirildigini, Müfit'in bize bilgi getirmek için olay
tarihinde Gaziantep'e gittigini, olayda aktif rol almadigini bildirdigini,
Abdullah Çatli'nin kendisinden (M. Sement) video kamerasini alip Gaziantep'e
gelmesini istedigini, Gaziantep gittiginde kaçirilma olayinin gidisinden önce
oldugunu ögrendigini, bu nedenle ayni gün Istanbul'a geri döndügünü" ifade
ettigini,
Bu bilgiler üzerine H. Koral'la temasa geçilerek ilk
görüsmede verilen bilgilerin M. Sement'ten alindigini, bu nedenle yardimci olan
anilan sahsi olayin içine katmamalarinin yararli olacagini söyledigini, H.
Koral'in da bunu kabul ettigini,
15.02.1997 tarihinde ise personelimiz yeni ögrendigi
hususlarla ilgili olarak yaptigi açiklamada; "M. Sement'in olaya
anlattigindan daha fazla girdigini, Siverek'e gidip M. A. Yaprak'in
sorgulanmasi sirasinda videoya kaydettigini, ayrica M. A. Yaprak'in iki kez
kaçirildigini, ilk kaçirmaya Ibrahim Sahin'in ekibi ile Cengiz Cömert (Geçmis
dönemde bilgilerinden istifade edilmistir) ve Hasan Aydostlu'nun (Ingitere'de
Nafiz Bostanci isine karisan ve geçmis dönemde Mugla'da bilgilerinden istifade
edilen) da katildigini, Cengiz Cömert'in kaçiran gruba, M. Eymür'ün de isin
içinde oldugunu söyleyerek M. A. Yaprak'tan gasp edilen paradan namina para
aldigini, olayin polisler arasinda da böyle bilindigini söyledigi,"
hususlari iddia edilmistir.
Bu anlatimda çesitli yanlislar ve olayi farkli mecraya
götüren ifadeler vardir. Yaprak, Hidayet Turizm'in sahibi degildir. Yaprak'in
kaçirilmasini Hidayet Turizm ilgililerinin organize ettigi, hedefin, Captagon
imalathanesinin yerini ögrenmek ve orijinal captagon'un içine ilave edilen ve
Hacinin mali olarak Arap aleminde meshur olan uyusturucunun formülünü zorla
almak oldugu bilinmektedir.
Kaçirma olayini Çatli'nin bir grup polisle organize
ettigi, Yaprak'tan serbest birakilma karsiligi 1 - 2 milyon Mark alindigi,
aslinda Hidayet Turizm'in 10 milyon Mark ödedigi, fakat bu miktardan
kaçiranlarin haberdar olmadigi ve pay alamadiklari, gerçek ödemenin miktarinin
ögrenilmesi - duyulmasi üzerine Çatli ve ekibinin Ankara ile iliskilerinin
bozuldugu hatta koptugu iddia edilmektedir.
Bu durum karsisinda polislerin ve Çatli'nin Yaprak'i
ikinci kere kaçirdiklari, konusturduklari, konusmalari videoya kaydettikleri,
bandin bir suretinin Bucak'lara, bir suretinin Mehmet Eymür'e (Mütfit Sement
vasitasiyla) teslim edildigi, orijinal bandin ise Ankara'yla yapilan pazarlik
sonucu imha edildigi de iddialar arasindadir.
Haluk Koral'in Eymür'ü aradigi ve yardim istedigi de
dogru degildir. Eymür Müfit Sement'i kurtarmak için devreye girmis, yüzlestirme
yapilmasi, araçta bulunan parmak izinin Sement'e ait olmasi sebebiyle olayin
kapatilmasi yönünde gayret sarfetmistir.
Ikinci kaçirma olayinin, Ankara'nin bilgisi ve tasvibi
disinda olmasi, polisin sert reaksiyonunu çekmesi üzerine Eymür, Sement'in
adinin ortaya çikmamasi için Yaprak grubunun etkili isimlerinden Haluk Koral'la
temasa geçmistir.
Netice'de savcinin 'yüzlestirme' karari da uygulanmamis,
taraflarin olayin büyümemesi, kendi hesaplarini kendilerinin zaman içinde görme
arzusu ile kapatilmistir.
Basbakanlik, Gaziantep Savcisi'nin islemlerindeki
eksikligi Adalet Bakanligi'na Ocak 1997'de bildirmis olmasina ragmen Eylül
1997'deki tekit yazimiza kadar Bakanlik, eski Bakan Sevket Kazan'in talimatina
ragmen harekete geçmemistir.
Bu kisa takdim, Devlet ilgili ve yetkililerinin
uyusturucu konusunu, kaçakçiligi, kirli parayi, Devletin tahribi pahasina nasil
ele aldiklarini gösteren ilgi çekici bir örnektir.
Bu arada saygin bir kurulus olan MIT'in eski
mensuplarinin (Müfit Sement, Hasan Aydostlu) gibi sahislarin nasil bir iliski
içinde olduklari, yine saygin bir kurulus olan Emniyet Teskilati'nin uyusturucu
imalatini durdurmak degil, diger uyusturucu tacirlerinin hizmetine girdigini
göteren aci bir örnek oldugu belirtilmelidir.
Kaçiran gruplarin her defasinda isin içinden
siyrilabilmeleri ancak bu iliskilerle mümkün olabilirdi.
Her iki kaçirma olayinda güvenli bölge olan Bucaklarin
kontrolündeki topraklara gidilmesi, üzerinde durulmasi gereken bir noktadir.
Osmanli döneminin Beylerbeyligi ünvani kullanilmiyorsa da Asiret beyliginin
devam ettigi ve Siverek yöresinin Devletin kontrolünün disina terkedildigi
asikardir.
Bu vesileyle ve durumun vehametini ortaya koymak üzere
bir parantez açarak Yaprak ve Hidayet ailelerinin semasini Sayin Basbakan'a
takdim etmek ihtiyaci duyulmustur.
Teknik olarak bu bilgilerin ek'te sunulmasi gerekirse de,
yer alti dünyasinin bu kara, kirli ve kanli paradan beslenerek nasil legalize
olmaya gittiginin delili sunulmak istenmektedir.
Söylemezler çetesiyle ilgili gelismeler daha ilgi
çekicidir. Söylemezler ve M. Sena Söylemez, Bucak asireti ileri gelenlerinden
Osman Bucak'i öldürmek amaciyla, beraberlerinde Siirt Il Jandarma
Komutanliginda görevli Üstegmen Can Köksal ve tetikçi Fevzi Sahin oldugu halde
Mersin'e giderken 11.06.1996'da Adana - Pozanti mevkiinde, Istanbul ve Adana
Emniyet Müdürlükleri ekipleriyle girdikleri silahli çatisma sonucunda
yakalanmislardir.
Söylemezlerle ilgili tahkikat genisletilirken aralarinda
3'ü Emniyet 7'si TSK mensubu 20 kisi daha yakalanmistir.
Neticede Söylemez kardeslerin büyük bir organize suç
sebekesi olusturduklari, sebeke içinde istihbarat, silah ve korunma saglamak
için bazi Emniyet ve TSK mensuplarini maddi menfaat karsiligi istihdam
ettikleri, yasadisi yollardan kazandiklari kara parayi aklamak amaciyla, gayri
menkul alimina yöneldikleri belirlenmis, muhtelif davalar birlestirilerek
Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne intikal ettirilmistir.
Ek: (12)'de yapilan operasyonlarda ele geçen silah ve
mühimmat ile çete tarafindan gerçeklestirilen eylem listesi ve diger bilgiler
sunulmustur. Listenin tetkiki ile olaylarin `gizlice' cereyan edemeyecegi,
irtibat, iltisak, isbirligi ve korunmanin boyutlarini açikça gösterdigi
anlasilacaktir. Ve böylesine bir grubun ilgili tüm birimlerin bilgisinden ve
ilgisinden kaçirilarak tesekkül ettirilebildigine inanmak için hiçbir makul
sebep yoktur. Çetelesme süreci güvenlik birimlerinin gözünden kaçmis ise
Devletin tüm iç güvenlik sistemini revize etmesi ihtiyaci ortaya çikmis
demektir. Bu sürece göz yumulmus ise revizyon ihtiyaci daha farkli ama daha
yüksek boyutlarda olmak gerekir.
Yüksekova Çetesi Güneydogu'da cereyan eden olaylarin en
somut örnegini olusturmustur.
Olaylarin gelisimi kisaca asagidaki gibidir.
Hakkari / Yüksekova'da odaklasan olaylarin tirmanma
süreci özellikle PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in 1994 yilinin ilk
aylarinda güvenlik güçlerine teslim olarak itirafçi statüsünde Yüksekova dDag
Komando Tabur Komutanligi ve Sinir Tabur Komutanligi ile birlikte PKK'ya
yönelik operasyonlara katilmasiyla baslamistir.
Adigeçen Diyarbakir DGM tarafindan alinan ifadesinde;
"Yüksekova Sinir Tabur Komutani Kanber Ogur'un kendisine bir ekip kurarak
PKK adina para toplama teklifini getirdigini fakat kabul etmedigini, devaminda
Yüksekova'ya gelerek Dag ve Komando Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik
operasyonlara katildigini ve bu operasyonlar esnasinda tanistigi bazi GKK'lar
tarafindan ayni paralelde bir teklifte bulunuldugunu" dile getirmistir.
Yine ayni ifade de, "bölgede PKK adi altinda para
toplama faaliyetlerinin yürütüldügü, uyusturucu kaçakçiligina yönelik
operasyonlarda sahsi çikar karsiliginda kanunsuz uygulamalarin yapildigini,
bölgenin ileri gelen aile mensuplarinin kaçirilarak fidye istendigi, K.
Irak'tan Türkiye'ye yönelik olarak mensei belli olmayan küçükbas hayvan
kaçakçiligi gerçeklestirildigi ve bu faaliyetlerin bizzat Yüksekova Tugay
Komutanligi eski Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz, Yüksekova Sinir Tabur
Komutani Yarbay Kanber Ogur ve Dag Komando eski Tabur Komutani M. Emin
Yurdakul'un bilgisi dahilinde cereyan ettigi" belirtilmektedir.
Hakkari CHP eski Milletvekili Esat Canan'in yegeni
Abdullah Canan'in, 17.01.1996 tarihinde Yüksekova'dan Hakkari'ye giderken
kaybolmasi, 21.02.1996 tarihinde de Yüksekova yakinlarinda ölü olarak bulunmasi
ile birlikte Canan ailesinin ve bölge halkinin Abdullah Canan'in ölümünden
binbasi M. Emin Yurdakul'u sorumlu tutmasini müteakip olaylar kamuoyuna yansimaya
baslamistir.
Anilan dönemde bölgede görev yapan Ast. Sb. Kd. Bsçvs.
Hüseyin Oguz'un iltisakli oldugu Tahir Baskin isimli sahsin, Eylül 1996
tarihinde Yüksekova Sinir Jandarma Tabur Komutanligi'na gelerek "Yüksekova
Çetesi"ne iliskin ihbarda bulunmasi ile birlikte, TBMM Susurluk
Komisyonu'na ifade veren Hüseyin Oguz ve Diyarbakir DGM tarafindan sorgulanan
itirafçi PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleriyle olaylar resmiyet
kazanarak yariya intikal etmistir.
Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleri dogrultusunda,
Diyarbakir Emniyet Müdürlügü Narkotik Subesi tarafindan 02.03.1997 tarihinde
Hakkari / Yüksekova'da gerçeklestirilen operasyon neticesinde, Ismet Ölmez,
Kemal Ölmez, Hasan Öztunç, Abdullah Ölmez isimli sahislar çesitli çap ve
markadaki kisa ve uzun namlulu silahlarla ele geçirilmistir.
Bilahare anilanlarla iltisakli ve DYP Hakkari
Milletvekili Mustafa Zeydan'in yegeni Yüksekova Belediye Baskani Ali Ihsan
Zeydan, Esendere Belediye Baskani Tahir Akarsu ve Et - Balik Kurumu Müdürü
Fahrettin Akarsu 03.03.1997, Binbasi M. Emin Yurdakul 15.03.1997, Albay Hamdi
Poyraz 18.03.1997 tarihlerinde yapilan uygulamalarla gözlem altina
alinmislardir. Bu sahislardan Ali Ihsan Zeydan'in 1993 yilina kadar EBK'da
çalistigi maddi durumunun iyi olmadigi, Bedeliye Baskani seçildikten sonra
durumunun hizla düzeldigi, Belediye, Köy Hizmetleri, Tarim Müdürlügü ve PTT
araçlari ile uyusturucu sevkiyati yaptigi tesbit edilmistir.
Bu çeteyle ilgili olarak yapilan operasyonda ele geçen
silah ve malzemelerin listesi, güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde neler
yapilabildiginin çarpici bir örnegidir.
Behçet
Cantürk
Ermeni asilli Behçet Cantürk'ün geçmisiyle ilgili kisa
istihbarat bilgisi asagidadir.
Resit - Hatun oglu, 1950 Diyarbakir / Lice dogumlu olan
adigeçenin;
·
20.11.1975 tarihinde Lice bölgesinde meydana gelen
deprem sonr·asinda devletin yöreye yeterli yardim yapmadigini ileri sürerek,
halki ayaklandirmaya çalisan Kürtçü sahislardan oldugu,
·
1981 yili itibariyle Suriye'de bulunan Asala
mensuplari ile siki iliskiler içerisinde bulundugu,
·
16.06.1983 tarihinde Istanbul / Kapaliçarsi'da
gerçeklestirilen Ermeni terör eylemini organize eden sahislardan oldugu,
·
Temmuz 1984 tarihi itibariyle sorgulanan sahsin;
uyusturucu madde faaliyetlerini DDKD (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisinin yan
kurulusu) örgütü namin yaptigini ve bu örgütün üyesi oldugunu itiraf ettigini,
·
1984 sonunda uyusturucu madde kaçakçiligi suçundan
tutuklandigi ve 1985 yilinda beraat ettigi,
·
1990 yilinda bazi Kürt aydinlariyla birleserek
'Ulusal Platform' adli bir birlik olusturduklari, bilahare Mezopotamya A.S.
adli bir sirketi kurduklari ve Mezopotamya isimli bir gazete yayinlamak üzere
girisimde bulunduklari,
·
1992 yili itibariyle PKK'ya aktarilmak üzere
uyusturucu kaçakçilarindan para toplanmasina aracilik yaptigi,
·
Nisan 1992 tarihinde Türkiye'ye Pakistan'dan 6 ton
baz morfin, 5 ton esrar getirdigi ve bu uyusturucularin Savas Buldan, Hursit
Han, Adnan Yildirim, Cahit Kocakaya, Eyüp Kocakaya, Ferda Seven isimli sahislar
tarafindan satin alindigi, B. Cantürk'ün yine bu sahislardan muhtelif
tarihlerde PKK'ya verilmek üzere para topladigi,
·
1992 tarihi itibariyle Özgür Gündem Gazetesi'nin
finansörlerinden oldugu...
Bu özet bilgi adi geçenin
kimligi hakkinda yeteri kadar aydinlaticidir. Kim oldugu ve ne yaptigi asikar
olmasina ragmen Devlet, Cantürk'le basedememistir. Yasal yollar yetmemis
neticede 'Özgür Gündem gazetesi plastik patlayicilarla havaya uçurulmus, Cantürk'ün
devlete biat etmesi beklenirken adigeçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete
geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teskilati tarafindan öldürülmesi kararlastirilmis
ve karar infaz edilmistir.'
Böylece 100 kisiye yakin oldugu
tesbit edilen ve zamanin Basbakan'inin ifade ettigi 'PKK finansörü is
adamlarinin elde olan listesi'nden bir kisi eksilmistir.
Behçet Cantürk'ün
öldürülmesinin dogrulugu yanlisligi veya gerekli olup, olmadigi tartismasina
girilmemistir. Ancak zaruri bazi sualleri sormak gerekir. Cantürk'ün
öldürülmesi emrini kim vermistir? Bu yetki kim tarafindan kullanilabilir? Ve
hangi ahvalde kullanilabilir? Kim kime karsi sorumludur? Sistem nasil çalismali
sorumluluk nasil paylasilmalidir? "Hukuk devletinde bu suallerin yeri
olamaz' itirazi da kanaatimizce geçerli degildir ve realiteye uygun düsmez. Bu
uygulama tüm dünya ülkelerinde olduguna göre bizde de olacaktir. Ama (cümle
Sayin Basbakana ters gelse de) Hukuk Devleti kurallari içinde bu tip kararlar
alinacak ve Devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktir.
Yoksa Yesil ve benzerlerinin
Türk Ordusunun bir subayini (Cem Ersever olayi) sorgulamasi ve öldürdügünü
etrafa söylemesi, Tarik Ümit gibi gerçekte karanlik bir kaçakçinin 'falancayi
aldik, sorgulayip, öldürdük' gibi bayagi ve kendini adam yerine koymalarini
saglayici çirkinliklerini, Abdullah Çatli gibi devletin emrinde çalisan bir kisinin,
kaçakçilik yapip etrafa korku salmasini ve bundan istifade edip baskalarinin da
haraç'tan pay almasini temin eden alaturkalik, basitlik, geri kalmis bi
rülkenin ciddiyetten uzak operasyonlarina izin veren bir yapi, ülkemizin
gerçekten haketmedigi bir durumdur.
Bu davranislara izin veren
anlayis bir gurup insanin - sivil ve kamu görevlilerinin - kisa sürede çizgiyi
asip vatan - millet hizmetinden kisisel menfaata dönmelerine yol açmistir.
Devletin ilgili tüm kurumlari
bu is ve eylemlerden haberdardir. Basibosluk, neticede ve Susurluk kazasinin
bardagi tasirmasiyla etrafa yayilmis ve devlet sirri olacak konular gazete
makalelerinin ve haberlerinin ana konusu haline gelmistir.
Her seyin bu kadar kolay ortaya
çikmasi ve duyulmasi ise devlet adina yapilan islerdeki ciddiyetsizligin en
önemli göstergesidir.
Mesela Izmit - Adapazari - Bolu
ekseninde meydana gelen cinayetlerin gerçeklesmesinde ortak noktalardan biri
de, Polis - Jandarma - Itirafçi örgüt mensuplari faaliyetlerinin yörede
yogunlasmis olmasidir. Uygulayicilar, bu ekseni degistirmek ihtiyacini dahi
duymamislar, yarattiklari ürküntü, güçlerinin delili olmustur.
Söz konusu eylemlerde öldürülen
sahislarin özellikleri dikkate alindiginda; OHAL bölgesinde öldürülen Kürtçü
sahislar ile digerlerinin farkinin ekonomik bakimdan arzettikleri finansman
gücü oldugu ortaya çikmaktadir.
Yukarida ifade edilen
hususlarin benzer konularda mesela Savas Buldan'in öldürülmesi için de geçerli
oldugunu ifade edebiliriz. Adi geçen kaçakçiligi, PKK yanlisi bölücü eylemleri
ile tescilli bir sahistir. Medet Serhat Yös, Metin Can, Vedat Aydin için de
ayni hususlar geçerlidir. Ülkenin birligine, bütünlügüne aykiri eylem sahipleri
agir bir cezayi haketmislerdir. Yapilanlarla aramizdaki tek ihtilaf uygulamanin
sekline ve neticelerine iliskindir.
Nitekim Musa Anter'in
öldürülmesinden - tüm olaylari tasvip edenlerin dahi - pisman oldugu tesbit
edilmistir. Musa Anter'in silahli bir eylem içinde olmadigi, daha çok isin
filozofisi ile mesgul oldugu, öldürülmesinin yarattigi etkinin, kendisinin
gerçek etkisini geçtigi ve öldürülme kararinin hatali oldugu söylenmektedir.
(Adigeçenler hakkinda bilgi Ek: 9 dadir.) Öldürülen baska gazeteciler de
vardir.
75.
SAYFA SANSÜRLENMISTIR.
...güvenerek Diyarbakir'a gittim. Bu arada JITEM çatisi altinda
illegal bir olusuma gidildi. Diyarbakir ve çevresinde PKK ile iliskili
oldugundan süphelendigimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardi. Bu
insanlari yakalayip suçu varsa tesbit edilip, adalete teslim etmek yerine faili
meçhul bir sekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemistik. Bizden istenen
buydu bu tarzda talimat aliyorduk. Bu grup içerisinde eski itirafçilardan Ali
Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdulkadir Aygan, Hayrettin Toka, Recep Tiriz, Adil
Timurtas ve eski tikkocu Fatih adindaki kisiler vardi. Antalyada örgüt
tarafindan öldürülen Numan kod (Salahattin Görgülü) adindaki kisi bizim
grubumuzun istihbaratçisiydi. Örgütle iliskilidir tarzinda bize gösterdigi ve
getirdigi kisilerin hepsini degisik dönem ve zamanlarda infaz ettik. Bismilde
benzinci Talat, Diyarbakir Bismil yol kavsaginda bir vatandasi ayni
gerekçelerle infaz ettik. Batmanda iki kisiyi birini evinden, digerini evin
önünden alarak Batman Silvan arasinda infaz ettik. Yine Hazro'da bir vatandas
infaz edildi. Bu çalismalar 5 ay sürdü. Yine o dönemde Salahattin Görgülü
verdigi istihbarat dogrultusunda bir sahis Celil kod Aytekin Özel binbasiyla
Abdülkadir Aygan birlikte gidip infaz ettiler.'... (Ek: 10) (12) <dipnotlar.html>
BURADA
YENI BIR BÖLÜM BASLAMAKTADIR. 77 - 78 - 79 - 80. SAYFALAR SANSÜRLENDIGINDEN,
BÖLÜM 81. SAYFADAN DEVAM ETMEKTEDIR.
Buradaki acimasizlik, gerçekten üzerinde durulmasi
gereken bir husustur. "Çatli'ya pekala yeni bir profil, yeni bir hüviyet
ve yerüstünde yasama firsati - eger hak etmisse - verilebilir veya - hak etmemisse
verilmez, yargiya teslim edilebilirdi."
Bunlarin hiç biri yapilmamistir. Çatli Ankara'ya
geldiginde eski - yeni Bakanlarla, Milletvekilleriyle beraber olabiliyor,
Meclis kulisinde çay içip restoranda yemek yiyebiliyordu ama Erdek'te
çakirkeyif oldugunda havaya iki el ates edince karakoldan iki polis, hakkinad
hemen yasal islem yapmislar, parmak izini alip kendisini de nezarethaneye
atmislardir.
Bilahare telefonlar çalismis, serbest birakilmissa da
haleti ruhiyesini anlamak zor degildir. Devletin savcisi, hakimi bir yana,
tanimasi imkansiz her polis ve karakol dahi kendisi için potansiyel bir
tehditti. Devletin zirveleri ile irtibatlanmis bir kisi bu çeliskiler yumagi
içinde ne yapmaliydi, ne yapabilirdi?
Güven Sazak'in çiftligine gittiginde Ahmet Baydar'la,
Drej Ali'yle, Hazine Müstesari Osman Ünsal'la birlikte olabiliyor, Sedat
Bucak'in yazihanesinde siyasilerle bir araya geliyor ama Botas Boru hatti
temizligi için ihaleye girmek üzere Hadi Özcan'la finansman problemini konusmak
zorunda kaliyordu. (14) <dipnotlar.html>
Susurluk olayinin pek çok görüntüsünde Abdullah Çatli
vardir. Ama Çatli'nin net resminin zemini, Ankara'nin silueti ile
tamamlanmaktadir. Topal cinayetinde Çatli'nin parmak izi ortaya çikmistir. Ama
Çatli'nin ailesine biraktigi toplam paranin 2 milyon DM. oldugu dikkate
alinirsa, sadece Topal'dan sizdirilan milyonlarca dolarin akibetini sormak
gerekir. (Bu tahmin Baskanligimiza degil Çatli sempatizani bazi kisilere
aittir.) Çatli'nin dosyasi yeniden açilmalidir. Tüm iliskileri, irtibatlari
bilinmektedir. Isviçre'den Türkiye'ye nasil geldigi arastirilmali,
görevlendirilmeleriyle ilgili tüm bilgiler derlenmeli, Topal'i Çatli'nin ve
polislerin öldürdügü bilgisini MIT'in nasil elde ettigini ve Istanbul Emniyet
Müdürünü tek sayfalik bir not'la nasil uyardigini, niçin bu sonuca
vardiklarini, hüviyeti hala sisler içinde kalan uyusturucu irtibatlisi gerçek
Mehmet Özbay - Çatli iliskisinin detaylari ortaya konmalidir.
Hatta Abdullah Çatli'nin kullandigi 12 ayri hüviyet,
pasaport, muhtemelen sürücü belgesi vs.nin nasil elde edildigi de ortaya
çikarilmali, Çatli'nin hangi tarihten itibaren, kimlerin emrinde hangi islerde
bulundugu tesbit edilmelidir.
Böylece kamuoyunun Çatli hakkinda objektif bir karara
varmasi ve devlet kurumlarinin hata ve sevaplariyla - caydirici olmaksizin -
yikanip aklanmasi saglanmalidir.
Bu konudaki öneriler son bölümde sunulacaktir.
Çatli'dan bahsederken, kamuoyunun ilgisini çekmemis bir
konuya iliskin tesbitler (EK: 11) de Sn. Basbakan'in dikkatine sunulmustur. Ek:
11'de yer alan konu, hukuk sisteminin tabii bir sonucu olarak ortaya çikmis,
sag ve sol teröristler, eylemciler veya guruplar için kayda deger bir farklilik
yaratmistir.
Bir Ceza Hukuku Profesörünün ve bir Yüksek Yargicin
katkisiyla hazirlanan not'un Adalet Bakanliginca degerlendirilmesi temenni
edilecektir.
Sedat
Bucak ve asireti
Bucak Asireti hakkindaki bilgiler asagida takdim
edilmektedir. Ancak bu bilgileri rapor haline getiren kamu görevlilerinin, çok
dikkatli ve itinali bir üslup kullandiklari dikkatten uzak tutulmamalidir.
Köken olarak Diyarbakir'li olan Bucak'lar, 200 yil kadar
önce Diyarbakir'dan Siverek'e gelmislerdir. Cumhuriyet'in kurulusundan sonra,
Seyh Sait isyani sirasinda, Cumhuriyet'ten yana tavir almis ve isyancilara
karis savasmislardir.
Bucak'lar üç kez (Atatürk zamaninda, I. Inönü zamaninda
ve 27 Mayis'tan sonra) sürülmekten kurtulamamislardir. Ancak, Seyh Sait
isyanindan bu yana Devletin yaninda yeralmislardir.
27 Mayis'tan sonra asiretin lideri Celal Bucak ve Sedat
Bucak'in babasi Hakki Bucak, Yassiada'da bir süre tutuklu kalmalarina ragmen
Siverek'deki iktidarlarini muhafaza etmislerdir.
S.Urfa/Siverek Ilçesinde 1980 yili öncesinde de asiretler
arasi çatismalarin yasandigi bilinmektedir. Dolayisiyla Siverek, PKK ve KUK
gibi iki kürtçü örgütün asiretleri yanlarina alarak olaylari tirmandirmaya
çalistiklari bir yöredir.
Bucak asireti 'Zaza' olup, Demokrat Parti zamanindan bu
yana TBMM'nde temsilci bulundurmaktadir.
Sedat Bucak amcasi Mehmet Celal Bucak'in ölümünden sonra,
Bucak Asireti reisi olmustur.
S. Urfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'in liderligini
yaptigi 'Bucak Asireti', Siverek ve Hilvan Ilçelerine büyük ölçüde hakim olup,
asiret içerisinde kayda deger bir ayrilik/hizip bulunmamaktadir.
PKK'nin S.Urfa/Siverek'e verdigi önem ve bu alanda
hakimiyet saglama arayislarina paralel olarak 1993 Eylül ayindan itibaren Bucak
asiretinin de 350 - 400 civarinda mensubunu silahlandirdigi bilinmektedir.
PKK'ya karsi sürdürülen mücadelede Eylül 1993 ayindan
itibaren tamamen Devlet yaninda yeralan asiretin, Siverek ve Hilvan'da 1000
civarinda korucusu bulunmakta olup, bunlardan 350 kadari Devletten maas alan
'Geçici Köy Korucusu' statüsündedir.
Çogunlukta olan ve Devletin izni ile silah tasiyip, görev
yapan korucular ise, 'Gönüllü Köy Korucusu olarak siniflandirilmaktadirlar.
Ayrica, asiretin özel koruma olarak adlandirilan silahli mensuplari da
bulunmaktadir. Özel koruma ve gönüllü korucular devletten maas almamaktadirlar.
(15) <dipnotlar.html>
Sedat Bucak'in 1993 Eylül ayindan itibaren Siverek'e
bagli köyleri tek tek gezerek, PKK mensuplarini barindirmamalari uyarisinda
bulundugu, yöredeki ikinci büyük asiret olan IZOL asiretinin de Bucak'larin
kararini benimseyerek silahlandiklari mevcut bilgilerdendir.
Bucak asireti liderliginde baslatilan bahse konu
çalismalar, bölge halkinda, asiret mensuplarinin güvenlik kuvvetlerinin
kontrolü disinda hareket edebilecegi endisesini dogurmustur. Bazi eski suçlu ve
issizlerin Bucak grubuna sizdigi iddialari, zaman zaman bazi mahallere gereksiz
yere ates açilmasi, halk üzerinde korku ve panik yaratmistir.
S. Bucak Devlet Güvenlik Güçleri ile yakin isbirligi
içerisinde asiretini silahlandirmis, muhtelif tarihlerde Siverek'teki evinde
yetkililerle toplantilar gerçeklestirmistir.
Aralik 1993 ayinda yine Siverek'teki evde yapilan bir
toplantida; S. Bucak, Korkut Eken'e kisa bir brifing vererek, Devletten
özellikle roketatar ve benzeri güçte silah istedigini dile getirmistir. Keza S.
Bucak, Il J.A.K. Alb. Seral Saral'dan da Jandarma bölgesinde 'illegal adam alma
yetkisi' istemistir. Anilan, ayrica PKK faaliyetlerinin Diyarbakir/ Çermik'te
yogunlastigi, Çermik'e de müdahale etmek istedikleri, ancak Çermik J. Blg. K.
liginin Bucak'lara zorluk çikardigini, benzer olumsuzluklarin Viransehir Ilçe
J.BI.K.ligi ile de yasandigini belirtmistir. Bunun üzerine Alb. S. Saral ve
K.Eken bu olumsuzluklarin süratle halli için girisimde bulunacaklarini taahhüd
etmislerdir. Mezkur dönemi müteakip Siverek ve çevresinde PKK'ya önemli
darbeler vurulmustur. Ancak bölgede mahalli güvenlik güçlerinin operasyonlari
tamamen Bucak asiretine devretme egilimine girmesi, operasyonlarin asiret ileri
gelenlerince planlanmasi ve uygulanmasi, bölgede Devlet kontrolünün
zayiflamakta oldugunu da ortaya koymustur.
Bilahare, asiret mensuplarinca ilçe merkezinde gelisi
güzel ates açilmasi, bazi sahislarin güvenlik güçlerinin bilgisi disinda
evlerinden alinip, sorgulanmalari, 29.11.1993 tarihinde Siverek'de bazi
isyerlerinin Bucak'lilar tarafindan taranmasi, 07.12.1993 günü Siverek
yakinlarinda 2 teröristin ölü ele geçtigi olayda yakalanan ve yer göstermesi
gereken Hatun Taskaya adli milisin, Bucak'lilarin otosunda trafik kazasi sonucu
3 asiret mensubu ile birliket ölmesi, Bucak asiretinin bölgedeki Kirvar,
Karakeçili gibi asiretleri de hakimiyeti altina alma girisimleri, Bucak
asiretinin kontrol disi gelisimini ortaya koyar mahiyettedir.
Asiretin Siverek Bölgesinde PKK'ya karsi etkin olmasi,
asirete bazi ayricaliklarin taninmasini beraberinde getirmistir. Kaçakçiliga
adi karisanlara müsamahali davranilmis, silah talepleri büyük ölçüde yerine
getirilmis, hatta havaya ates ederek yaptiklari gövde gösterileri hosgörü ile
karsilanmistir.
Keza, Bucak - Devlet iliskileri mahalli üst düzey
temaslarla sinirli kalmamis, zamanin Emn. Gnl. Md. Mehmet Agar ve OHALl Valisi
Ünal Erkan ile çok samimi iliskiler gelistirilmistir. (Asiret reisinin siyasi
iliskileri nedense zikredilmemektedir.)
Diger taraftan, asiret mensuplarindan uyusturucu ve silah
kaçakçiligina adi karisanlarin sayisal olarak fazlaligi dikkat çekmektedir.
Dönem içerisinde, Bucak asireti'nin korucu baslarindan Adil Akpirinç adli
sahsin, S.Urfa Emn. Md.lügü Narkotik Sb. ekiplerince yüklü miktarda eroinle
yakalandigi ögrenilmistir. (17.11.1997 Radikal)
Ancak, tüm yakalanmalarda konu asiretten uzak tutulmakta,
bireysel faaliyet olarak yansitilmaktadir. Esasen bu tavrin disina, asiret
yapisi itibariyle, çikmak mümkün olmamaktadir.
Asiret ile PKK arasinda husumet dogmasi ve çatisma
çaikmasinin, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nin asiret dokusunu bozar tarzda
propagandaya yönelmesi ve asiretten 'Vergi adi altinda yüksek miktarda para
talep etmesinden kaynaklandigi belirtilebilecektir.
Bucak asireti koruculari, 1993 son dönemi itibariyle
polis veya jandarma ile pusu faaliyetlerne katilmaya baslamistir. Ayrica asiret
mensuplari kendi aralarinda haberlesmeyi saglamak amaciyla merkezi Sedat Edip
Bucak'in evi olmak üzere telsiz sistemi olusturmuslardir.
"Bucak Asireti Korucubasi Bedir Yigitbay'in Ocak
1997 ayi itibariyle çevresinde yaptigi konusmalarda "Bucaklar Devlettir,
Devlet Siverek / Çaylarbasi - Siksik (Bükeç 09 - 72) köyünde bulunmaktadir.
Devlet sorusturmasi da bir sey yapamaz" seklinde beyanda bulundugu yolunda
duyumlar alinmistir.
Ayrica Siverek'teki Kejan asireti'nin reisi Ahmet
Kiran'in, Bahçelievler katliami ve Topal cinayetine adi karisan Haluk Kirci'nin
Sedat Bucak'in evinde saklandigini ve kendisine yeni bir kimlik hazirlandigini
açiklamasi (21.10.1997 Radikal) üzerine, evinin bir bölümü DYP Siverek
Belediye'sinde yiktirilmistir. (01.11.1997 Milliyet)
(Kejan asiretinin Kirvar asireti, Ahmet Kiran'in da Ahmet
Kirvar oldugu degerlendirilmektedir.)
Bu durum, asirette yer alan sahislarin kendilerini
ayricalikli gördüklerinin bir göstergesi olarak belirtilebilecektir.
Öte yandan, Bucak asireti ileri gelenlerinin Devletten
toplu veya aylik para aldiklari hakkinda bir belirlememiz mevcut degildir.
Gönüllü korucular da asiretten para aldiklarini kesinlikle beyan
etmemektedirler. Ancak asiret gelirlerinin Özel ve Gönüllü korucularin
istihdaminda kullanildigi bir vakiadir. Baska bir deyisle asiret, varligini ve
yapisini muhafaza için PKK ile yaptigi silahli mücadeleyi Devlete çok iyi
pazarlayabilmis, yasadisi davranislarini da bu sayede örtebilmistir. Susurluk
olayini müteakip Devlet kuruluslari nezdindeki itibari bir ölçüde sarsilan
Bucak camiasi ile yöresel iliskilerin daha ihtiyatli sürdürüldügü
gözlenmektedir.
Bunun yanisira, Güneydogu Anadolu Projesi (GAP)'nin
devreye girmesi ile birlikte toprak agaligindan vazgeçmek isteyen bölgedeki
asiret reisleri, artik sanayi tesisleri kurma yarisina girmislerdir.
GAP, bölgedeki asiretlerin toplumsal rolünü de
degistirmeye baslamis, asiretler ve reisleri artik sahip olduklari köy sayisi
ve arazilerinin büyüklügü ile degil, kurduklari sanayi tesisi sayisi ile
yarisir duruma gelmislerdir.
Bucak asireti reisi ve DYP Sanliurfa Milletvekili S.Edip
Bucak'in kardesi Murat Bucak da, özellestirilen bir teneke fabrikasini satin
alarak sanayicilige baslamistir.
Bu durum, yüzyillardir bölgede birden fazla köye ve
onbinlerce dönüm araziye sahip olarak bilinen bazi asiret reisinin, yatirimlar
nedeni ile köylerini terk ederek, 'Agaliklarina' son verip, çesitli merkezlere
yerlesmelerine neden olmustur.
Sonuç olarak, bölgesel nitelikte de olsa asiretin ve
silahli mensuplarinin 'Devlet Içinde Devlet' görünümünden süratle
uzaklastirilmalari ancak, iyilestirme girisimleri müddetince gönüllü koruculari
dagitma ve silahlarini kisa zamanda toplama gibi asireti PKK'ya yakinlastirici
radikal uygulamalardan kaçinilmasinin yararli olacagi mütalaa edilmektedir.
Yukaridaki satirlarda; 'Devletten maas alan 350 - 400
Geçici Köy Korucusu, Devletin izni ile silah tasiyan Gönüllü Köy Korucusu,
ayrica asiretin özel koruma olarak adlandirilan silahli mensuplari ibareleri
ile 'Sedat Bucak Il Jandarma Alay Komutani Albay Seral Saral'dan Jandarma
Bölgesinde 'Illegal adam alma yetkisi' istemistir cümlesi, bölgede güvenlik
güçlerinin operasyonlari tamamen Bucak asiretine devretme egilimine girmesi,
operasyonlarin asiret ileri gelenlerince planlanmasi ve uygulanmasi, Bucak
asiretinin bölgedeki Kirvar, Karakeçili gibi asiretleri de hakimiyeti altina
alma girisimleri, kaçakçiliga adi karisanlara müsamahali davranilmasi, silah
taleplerinin büyük ölçüde yerine getirilmesi, Asiret mensuplarindan uyusturucu
ve silah kaçakçiligina adi karisanlarin sayisal olarak fazlaligi, Korucubasi
Adil Akpirinç'in yüklü miktarda eroinle yaklanmasi' gibi ifadeler Bucak
asiretinin durumunu yansitmaktadir.
"Asiret ile PKK arasinda husumet dogmasi ve çatisma
çikmasinin, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nin asiret dokusunu bozar tarzda
propagandaya yönelmesi ve 'vergi' adi altinda yüksek miktarlarda para talep
etmesinden kaynaklandigi' seklindeki degerlendirme özellikle Sayin Basbakan'in
dikkatine sunulmalidir.
Bilhassa 'asiret, varligini ve yapisini muhafaza için PKK
ile yaptigi silahli mücadeleyi Devlete çok iyi pazarlayabilmis, yasadisi
davranislarini da bu sayede örtebilmistir." yorumu dikkate deger bir
ifadedir.
Sonuç olarak ta asiretin ve silahli mensuplarinin
"Devlet içinde Devlet' görünümünden süratle uzaklastirilmalari ancak
asireti PKK'ya yakinlastirici radikal uygulamalardan kaçinilmasi gerektigi
asikârdir. Asiretin, asiret yöneticilerinin devletle iliskilerinin gözden
geçirilmesi, yasadisi tüm is ve islemlerinin özel bir çalismayla ortaya konmasi
gerektigi düsünülmektedir.
Çeteler
Kamuoyu'nun gündemine gelen çesitli çeteler olusmustur.
Bunlardan Kocaeli Çetesi (Hadi Özcan), Söylemezler Çetesi ve Yüksekova Çetesi
dikkatleri çok fazla çekmistir.
Her üç çete olusumu da yargiya intikal etmistir. Ancak
olaylar bitmemistir. Hadi Özcan'in tutuklanmasi ve çete reisi oldugu iddialari
ve yapilan yayinlar kendisinin önemini ortaya çikarmis, hapishanede olmasi bile
haber gönderip adamlari vasitasiyla haraç toplamasini ve Alaattin Çakici gibi
gücünü arttirmasini engellememistir. Hadi Özcan gibi garip ve hasta ruhlu bir
kisinin bu duruma gelmesi ilgi çekicidir. Emniyetin de, MIT'ten Eymür grubunun
da, Jandarmanin da adi geçenle iliskileri, irtibatlari vardir. Kocaeli Emniyet
Müdür Muavini Cemal Sencan'in dosyasi incelendiginde olaylarin kamufle edilmesi
için Cemal Sencan'in kurban seçildigi ortaya çikacaktir.
Afganistan ve Iran üzerinde yurda giren ve Adapazari -
Bolu - Istanbul üçgeninde islendikten sonra mamul olarak Avrupa'ya gönderilen
uyusturucu trafiginde geçis noktasi olan Kocaeli'nde çetelerin ortaya çikisi,
ayrica Jandarma Alay Komutani Veli Küçük, Emniyet Müdürü Nihat Camadan ve Affan
Keçeci'nin adlarinin çesitli olaylara karistirilmis olmasi, yorum ve
spekülasyonlari artirmis, bölgenin `seytan üçgeni' olarak adlandirilmasina
sebep olmustur.
Bölgeyle ilgili olarak kapsamli degerlendirmelere
basvurulmamasi, adi çesitli iddialara karistirilmis görevliler hakkinda
tatminkâr açiklamalarin ve sorusturmalarin yapilmamasi, Çete'nin varliginin ve
devaminin en büyük delili olarak algilanmasina yol açmistir. Yabanci pasaportlu
olmalari sebebiyle Yabanci Sermaye Dairesi'nin verdigi izinle Türkiye'de
çalisan ve faili meçhul bir cinayete kurban giden Asgar Smitko ve Lazem
Esmaeili'nin durumu da çesitli istifhamlara yol açmaktadir.
Her ikisi, kumarhaneden çikip gece 3.40'da 34 RZU 47 nolu
Mersedes'e binmislerdir. Ataköy'de tepe lambasi yanan bir polis otosu
tarafindan durdurulmus, kontrol edilmis, araç Yesilyurt demiryolu köprüsü
altinda bos olarak bulunmustur.
Adi geçenlerin 1989'dan beri uyusturucu ticareti
yaptiklari, sahte pasaport düzenlemekten yakalandiklari, Emniyetçe müteaddit
kereler ülkeden çikarilmak istendikleri, her defasinda MIT'in müdahalesiyle
ikametlerinin uzatildigi, ayni aileye mensup Ahmad Esmaeili'nin
"uyusturucu kaçakçiligini üst düzeyde yürüten kisilerle birlikte
oldugu" ve vatandasliga alinmasinin sakincali bulundugu Emniyet
dosyalarindan elde ettigimiz bilgilerdir. Her ikisinin kaybolmasindan sonra
fakat öldürülmelerinden önce ailenin Yesil'e haraç ödedigi de
hatirlatilmalidir. Asgar Smitko, Emniyet istihbaratinin yazilarina ve
tespitlerine göre birçok yasadisi faaliyetinin yani sira Iran'in Humeyni
Rejimi'nden o günün sartlarina göre çok büyük meblag ile çok miktarda silah
almis, Istanbul'daki rejim muhaliflerini Iran Gizli Servise'ne haber vererek
öldürtmüstür. Bu bilgiler üzerine, Emniyet, adigeçen kisiyi bulundugu yerden
derhal sinirdisi etmek istemis, tüm valiliklere çekilen faksla bu emir
bildirilmis olmasina ragmen MIT Müstesarligi bu girisimlere, kendisinden
istifade edildigi gerekçesiyle, 5 - 6 yil devamli yazismalarla engel olmustur
ama Ocak 1995'te kaçirilmasi ve öldürülmesine kimse engel olmamis veya
olamamistir.
Bu tespitler Sn. Basbakan'a yorumsuz sunulacak kadar
açiktir. Söylemezler çetesiyle ilgili gelismeler daha ilgi çekicidir.
Söylemezler ve M. Sena Söylemez, Bucak asireti ileri gelenlerinden Osman
Bucak'i öldürmek amaciyla, beraberlerinde Siirt Il Jandarma Komutanliginda
görevli Üstegmen Can Köksal ve tetikçi Fevzi Sahin oldugu halde Mersin'e
giderken 11.06.1996'da Adana - Pozanti mevkiinde, Istanbul ve Adana Emniyet
Müdürlükleri ekipleriyle girdikleri silahli çatisma sonucunda yakalanmislardir.
Söylemezlerle ilgili tahkikat genisletilirken aralarinda
3'ü Emniyet 7'si TSK mensubu 20 kisi daha yakalanmistir.
Neticede Söylemez kardeslerin büyük bir organize suç
sebekesi olusturduklari, sebeke içinde istihbarat, silah ve korunma saglamak
için bazi Emniyet ve TSK mensuplarini maddi menfaat karsiligi istihdam
ettikleri, yasadisi yollardan kazandiklari kara parayi aklamak amaciyla, gayri
menkul alimina yöneldikleri belirlenmis, muhtelif davalar birlestirilerek
Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne intikal ettirilmistir.
Ek: (12)'de yapilan operasyonlarda ele geçen silah ve
mühimmat ile çete tarafindan gerçeklestirilen eylem listesi ve diger bilgiler
sunulmustur. Listenin tetkiki ile olaylarin `gizlice' cereyan edemeyecegi,
irtibat, iltisak, isbirligi ve korunmanin boyutlarini açikça gösterdigi
anlasilacaktir. Ve böylesine bir grubun ilgili tüm birimlerin bilgisinden ve
ilgisinden kaçirilarak tesekkül ettirilebildigine inanmak için hiçbir makul
sebep yoktur. Çetelesme süreci güvenlik birimlerinin gözünden kaçmis ise
Devletin tüm iç güvenlik sistemini revize etmesi ihtiyaci ortaya çikmis
demektir. Bu sürece göz yumulmus ise revizyon ihtiyaci daha farkli ama daha
yüksek boyutlarda olmak gerekir. Yüksekova Çetesi Güneydogu'da cereyan eden
olaylarin en somut örnegini olusturmustur.
Olaylarin gelisimi kisaca asagidaki gibidir.
Hakkari / Yüksekova'da odaklasan olaylarin tirmanma
süreci özellikle PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in 1994 yilinin ilk
aylarinda güvenlik güçlerine teslim olarak itirafçi statüsünde Yüksekova dDag
Komando Tabur Komutanligi ve Sinir Tabur Komutanligi ile birlikte PKK'ya
yönelik operasyonlara katilmasiyla baslamistir.
Adigeçen Diyarbakir DGM tarafindan alinan ifadesinde;
"Yüksekova Sinir Tabur Komutani Kanber Ogur'un kendisine bir ekip kurarak
PKK adina para toplama teklifini getirdigini fakat kabul etmedigini, devaminda
Yüksekova'ya gelerek Dag ve Komando Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik
operasyonlara katildigini ve bu operasyonlar esnasinda tanistigi bazi GKK'lar
tarafindan ayni paralelde bir teklifte bulunuldugunu" dile getirmistir.
Yine ayni ifade de, "bölgede PKK adi altinda para
toplama faaliyetlerinin yürütüldügü, uyusturucu kaçakçiligina yönelik
operasyonlarda sahsi çikar karsiliginda kanunsuz uygulamalarin yapildigini,
bölgenin ileri gelen aile mensuplarinin kaçirilarak fidye istendigi, K.
Irak'tan Türkiye'ye yönelik olarak mensei belli olmayan küçükbas hayvan
kaçakçiligi gerçeklestirildigi ve bu faaliyetlerin bizzat Yüksekova Tugay
Komutanligi eski Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz, Yüksekova Sinir Tabur
Komutani Yarbay Kanber Ogur ve Dag Komando eski Tabur Komutani M. Emin
Yurdakul'un bilgisi dahilinde cereyan ettigi" belirtilmektedir.
Hakkari CHP eski Milletvekili Esat Canan'in yegeni
Abdullah Canan'in, 17.01.1996 tarihinde Yüksekova'dan Hakkari'ye giderken
kaybolmasi, 21.02.1996 tarihinde de Yüksekova yakinlarinda ölü olarak bulunmasi
ile birlikte Canan ailesinin ve bölge halkinin Abdullah Canan'in ölümünden
binbasi M. Emin Yurdakul'u sorumlu tutmasini müteakip olaylar kamuoyuna
yansimaya baslamistir.
Anilan dönemde bölgede görev yapan Ast. Sb. Kd. Bsçvs.
Hüseyin Oguz'un iltisakli oldugu Tahir Baskin isimli sahsin, Eylül 1996
tarihinde Yüksekova Sinir Jandarma Tabur Komutanligi'na gelerek "Yüksekova
Çetesi"ne iliskin ihbarda bulunmasi ile birlikte, TBMM Susurluk
Komisyonu'na ifade veren Hüseyin Oguz ve Diyarbakir DGM tarafindan sorgulanan
itirafçi PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleriyle olaylar resmiyet
kazanarak yariya intikal etmistir.
Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleri dogrultusunda,
Diyarbakir Emniyet Müdürlügü Narkotik Subesi tarafindan 02.03.1997 tarihinde
Hakkari / Yüksekova'da gerçeklestirilen operasyon neticesinde, Ismet Ölmez,
Kemal Ölmez, Hasan Öztunç, Abdullah Ölmez isimli sahislar çesitli çap ve
markadaki kisa ve uzun namlulu silahlarla ele geçirilmistir.
Bilahare anilanlarla iltisakli ve DYP Hakkari
Milletvekili Mustafa Zeydan'in yegeni Yüksekova Belediye Baskani Ali Ihsan
Zeydan, Esendere Belediye Baskani Tahir Akarsu ve Et - Balik Kurumu Müdürü
Fahrettin Akarsu 03.03.1997, Binbasi M. Emin Yurdakul 15.03.1997, Albay Hamdi
Poyraz 18.03.1997 tarihlerinde yapilan uygulamalarla gözlem altina
alinmislardir. Bu sahislardan Ali Ihsan Zeydan'in 1993 yilina kadar EBK'da
çalistigi maddi durumunun iyi olmadigi, Bedeliye Baskani seçildikten sonra durumunun
hizla düzeldigi, Belediye, Köy Hizmetleri, Tarim Müdürlügü ve PTT araçlari ile
uyusturucu sevkiyati yaptigi tesbit edilmistir.
Bu çeteyle ilgili olarak yapilan operasyonda ele geçen
silah ve malzemelerin listesi, güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde neler
yapilabildiginin çarpici bir örnegidir
Operasyonda
ele geçen silah ve malzemeler
Ismet
Ölmez'in ikametgahinda:
·
4 adet ruhsatli Kalesnikof piyade tüfegi,
·
1 adet Kubi marka ruhsatli silah,
·
1 adet tamburali sarjör,
·
1460 adet kalesnikof mermisi,
·
3 adet çesitli çap ve markalarda tabanca ile 5
adet sarjörü ve 41 adet mermisi,
·
2 adet uzun namlulu silahlara ait dürbün,
·
2 adet PKK'nin kullanmis oldugu el telsizi,
·
2 adet Rus yapisi parça tesirli el bombasi,
·
1 adet Ericson marka cep telefonu,
Kemal
Ölmez'in ikametgahinda;
·
3 adet kalesnikof piyade tüfegi (biri ruhsatsiz),
15 adet sarjörü ve 1040 adet mermisi ile birlikte,
·
4 adet çesitli çap ve markalarda ruhsatli tabanca
ile 7 sarjörü ve 11 adet mermisi,
·
2 adet M.K.E. yapimi parça tesirli el bombasi,
·
1 adet Ericson marka cep telefon,
Abdullah
Ölmez'in ikametgahinda:
·
1 adet Kalesnikof piyade tüfegi, 4 adet sarjörü ve
120 adet mermisi,
Cemal
Ölmez'in ikametgahinda:
·
4 adet Kalesnikof marka piyade tüfegi (ikisi
ruhsatsiz), 18 adet sarjörü ve 500 adet mermisi ile birlikte,
·
1 adet law silahi,
Hasan
Öztunç'un ikametgahinda;
·
5 adet Kalesnikof piyade tüfegi (dördü ruhsatsiz),
18 adet sarjörü ve 1672 adet mermisi,
·
1 adet Kubi marka silah,
·
2 adet çesitli çap ve markalarda ruhsatli tabanca,
2 sarjörü ve 25 adet mermisi,
·
1 adet el telsizi,
·
1 adet telsiz sarj kutusu,
·
1 adet mobil telefon,
·
3 Gram afyon sakizi,
Ali
Ihsan Zeydan'in ikametgahinda;
·
12 adet Kalesnikof marka piyade tüfegi, 8 adet
sarjörü ve 1660 adet mermisi,
·
1 adet G - 3 marka piyade tüfegi, 2 adet sarjörü
ve 33 adet mermisi,
·
3 adet roketatar,
·
12 adet roketatar mermisi,
·
1 adet bombaatar,
·
1 adet Star marka tabanca,
·
1 adet Uzi marka makineli tabanca ve 6 adet
sarjörü,
·
1 adet av tüfegi,
·
2 adet degisik çap ve markalarda tabanca, 5 adet
sarjörü ve 21 adet mermisi,
·
2 adet Thomson marka silah ve 50 adet mermisi,
·
320 adet bcs mermisi,
·
1 adet dürbün,
·
1 adet kama,
·
1 adet seyyar dipçik,
A. I.
Zeydan'in korumasi Ömer Agirbas'in ikametgahinda: - 1
adet Kalesnikof marka tüfek. A. I. Zeydan'in soförü Oguz Baygünes'in
ikametgahinda;
·
1 adet 14'lü tabanca,
·
14 adet mermi, ele geçirilmistir.
Böylesine bir gelismenin münferit bir olay oldugunu ifade
etmek mümkün degildir.
Önceki bölümlerde bazi telefon numaralariyla ilgili
olarak ayrinti bilgileri çerçevesinde tesbitler yaptirildigi hususu
nakledilmisti. Bu tesbitlerde yargi için delil olmasa dahi, tedbir almaya ve
çeteleri dagitmaya kararli bir idare için yeteri kadar isik vardir.
Ömer Lütfü Topal'in en fazla aradigi ikinci kisi, ortagi
Ali Fevzi Bir'dir. A. F. Bir ise Polisler Oguz Yorulmaz, Mustafa Altunok ve
Abdullah Çatli ile irtibatlidir.
Topal'in resmi islerini takibeden bir kisi, Maliye
Bakanligi'nda Bakan özel numarasindan asagi dogru her kademeyle temastadir.
Saray Hali - Kurmel grubuyla, Susurluk denince akla gelen
herkesin irtibati görünmektedir.
Mehmet Eymür telefonu ile Meral Aksener'i ve DYP Genel
Merkezini, Gazeteci Nurcan Akad'i, Tolga Sakir Atik'i, Özer Çiller'i, Mehmet
Agar'i, Adil Öngen'i aramaktadir.
Sedat Peker, (Memis Tavukçu adina kayitli) 532 - 243 61
11 nolu telefonu ile Jandarma Istihbaratina kayitli numaralari ariyor. Ali
Yildiz adina kayitli 532 - 264 27 01 ve 262 83 14 numarali telefonlardan Sedat
Peker araniyor.
Sedat Peker, Veli Küçük'ü pek çok kere ariyor. Telefon
ayrinti faturalarinin toplaminin ise, bu kisilerin legal gelirlerini astigi
görülecektir.
Yesil, Ankara'dan Jandarma Istihbaratini, JITEM komutani
Nurettin Ata'yi aradigi gibi ayni numaradan Macaristan'da Sn. Yilmaz'a
saldiranlari da ariyor.
Incelemeleri sürdürünce Sedat Peker, Sami Hostan,
Abdullah Çatli, gerçek Mehmet Özbay ve Topal'a ait gazino telefonlari, Hadi
Özcan ve daha pek çok telefonun Yesil'e ait 542 - 214 50 21'i aradigi ortaya
çikiyor.
Bir diger konu, pek çok kisiye verilen polis kimligidir.
Ankara emniyetinden verilen ehliyetlere ve pasaportlara da arastirma kapsaminda
bakmak gerektigi iddia edilmektedir. Sonralari Cemil Serhatli'nin bunlari
toplattigi da önemli bir iddiadir. Tarik Ümit'e verilen yesil pasaportlari
adigeçenin sahiplerine dagittigi da bir tanigin anlatimidir.
Macaristan'da Sn. Basbakan'a vaki saldirida kullanilan
telefon numaralariyla irtibatli ve yogun bir telefon trafigine iliskin bir
bilgisayar disketi baskanligimizdadir. Yapilacak bir arastirmanin, sasirtici
irtibatlari ortaya çikacaragi düsünülmektedir.
Bütün bu çete faaliyetleri Susurluk olayi adiyla
vasiflandirmaz ve topyekün islah projeleri ele alinmazsa, mahalli çetelerin ve
kabadayilarin devlete diklenecekleri zamanin çok uzakta olmadigini söylemek
kehanet sayilmayacaktir.
Çetelerden sözedilirken Susurluk'la baglantisi hiç
kurulmayan bir diger konudan, Çete denemese bile bir gruplasmadan bahsetmekte
zaruret vardir. Bastanberi zirredilen olaylar, kisiler ve faaliyetleri müstakil
veya birbirinden bagimsiz isler olarak algilamak son derece yanilticidir.
Tarlanin bir kösesinde beliren yabani ot'un diger kösedeki yabanci ot'la cins
ve tür benzerligi olmayabilir. Çiftçinin tarlasini kaplayan yabani ot'lari
görüp bunlarin niçin belirdigine sasirmasi yerine tarlasini bakimsiz biraktigini
kabullenmesi gerekir. Ülkede cereyan eden olaylarin da, Güneydogu'daki
sartlardan etkilenip, kamu yönetimindeki tercihlerden beslendigi asikardir.
Bu tercihlerin müsahhas bir örnegi kamu bankalarinda
görülmektedir. Sekerbank menseili bir grup bürokrat 1992 ve sonrasinda kamu
bankalarinda yönetici olarak çalismislardir. Bu grup 1992 - 1996 döneminde bir
aile Holdinginde görülebilecek bir sekilde Bankadan bankaya
dolastirilmislardir.
Bu tablo ilk nazarda sadece ilgi çekicidir. Ve fazla
yorum yapmaya imkan vermez. Ancak Nurettin Senözlü'nün yasalarin imkan
vermemesine ragmen Yüksek Denetleme Kuruluna önce üye, sonra da Baskan
yapilmaya tesebbüs edilmesi ilgi çekicidir. Halkbank, Ziraat Bankasi, Vakifbank
ve Emlakbank, Yüksek Denetleme Kurulu tarafindan denetlenmektedir. Böylece
islemler ve denetleme, ayni ekibin eline terkedilmis olacakti. Bankacilik
islemlerinde son bes yilda önemli problemler ortaya çikmamis ise bu bürokratik
tasarruflari kaygi ile degerlendirmek uygun olmazdi. Gerçekte ise son yillarda,
Kamu Bankalarinda kaygi verici gelismeler olmustu. Kamu Bankalari belirli
gruplara ve Holdinglere, firmalara ödeyebileceklerinden çok daha fazla krediler
açmis, limitlerin zorlanmasi gündeme gelince of - shore Bankalar
kredilendirmeye devam etmis, birçok firmaya leasing islemleri yapilmis, bu da
yetmemis ve yurtdisi ortaklik olan Bankalardan krediler açilmistir.
Bazi bankalar, belli sayidaki firmanin bankasi görünümü
almis, plâsmanlar az sayida firma üzerine toplanmis, banka riski arttirilmis
olmaktadir. Banka limitlerinin zorlanmasi bir diger islemi gündeme getirmistir.
Türk Bankalarinin verdigi teminat mektuplari ile yurtdisi kredilere müracaat
edilmis ve on milyonlarca dolarlik krediler kullanilmistir. Vadesi geldiginde
taminat mektuplarinin çok büyük kismi bankalarca ödenecektir. Firma bazinda
verilecek sayisiz örnek vardir. Mesela Vakiflar bankasi plasmanlarinin büyük
bölümünü az sayidaki firmaya tahsis etmistir. Emlakbank, zararda olmasina,
yüksek maliyetli konutlarini pazarlayamamasina ragmen konut üretimine devam
etmis, Banka zarari pahasina firmalar kârlarini sürdürmüslerdir. Halbank küçük
ve orta ölçekli isletmeler yerine yine belli firmalara yönelmis, sayisiz ve
bankacilikla telif edilmeyecek islem yapmislardir.
Bankalardan kamunun kaybinin ne oldugu belli bile
degildir. Kamu bankasindan döviz olarak alinan kredi, piyasa rayicinin
üzerindeki bir orandan yine ayni bankaya TL. mevduati olarak yatirilmis, banka
her iki noktadan zarara ugratilirken firma avantajina bilerek sebep olunmustur.
Vakifbanktan libor + 2 ile kredi kullanan bir grup, kendi bankasinda dövizi
libor + 7 ile satmaktadir.
99.
SAYFA SANSÜRLENMISTIR.
DEGERLENDIRME
(16) <dipnotlar.html>
Susurluk olayinin genel degerlendirmesi sikinti veren bir
görünüm arzetmektedir. Bir tarafta olaylar gruplasmalar, kabadayilar, kanunsuz
kazançlar ve yasa disi isler, sikayetler vardir, bir tarafta da kamu kurumlari.
Üstelik kamu kurumlarinin içinde Türk Halkinin ve kamu yönetiminin her zaman
hassas oldugu, gelisigüzel bir tartismaya konu etmemeye çalistigi Silahli
Kuvvetler mevcuttur.
Önce bu konuya açiklik getirmede isabet olacagi
düsünülmüstür.
Susurluk olayi ile Silahli Kuvvetlerin irtibati nereden
dogmaktadir? Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmis, OHAL bölgesinde
gelismis ve Ülkenin büyük merkezlerine tasinmis, oralardaki uygun olay, kisi ve
gruplari bünyesine alarak genislemistir. Neticede çok yönlü ve derinligine bir
iliskiler yumagi olusmus, devlet kurumlari ve yöneticiler bilerek bilmeyerek
devrede olmuslardir. Bu olay devlet kurumlari ve yöneticilerle ilgili olmasa,
sadece önemli bir polisiye hadise haline gelecek, basinin 3 - 5 günlük
ilgisinin disinda sansasyonel bir etkisi olmayacakti.
Silahli Kuvvetler'in, özellikle Jandarma'nin adinin sik
sik geçmesi ilgiyi ve kamuoyunun tereddütlerini yogunlastirmaktadir.
Jandarmanin yaninda Özel Harp Dairesi ve kamuoyunca çok
bilinmese de Özel Kuvvetler Komutanligi tartisilir olmustur.
Bu konuyu kisaca degerlendirmeye almak gerektigi
düsünülmektedir.
Özel
Harp
Askeri Istihbaratta emir - komuta zinciri, siki askeri
hiyerarsi içinde hiçbir zaman kopmamistir. Dolayisiyla Askeri Istihbarat,
Jandarmada, Poliste hatta - zaman zaman - MIT'te müsahade edilen kontrol disi
eylem ve faaliyetlerden zaafa ugramamistir.
Özel Harp Dairesi, zaman içinde Özel Kuvvetler
Komutanligi olarak gelismis, daha çok rütbeli görevliler esas alindigindan
geçici erat pek az sayida olagelmistir. Halen de birkaç alay halinde,
profesyonel bir ordunun çekirdegi olacak sekilde tesis edilmistir.
Bu yapinin, sivil yan unsurlarla desteklenmesi cihetine
de gidilmemis, askeri disiplin hiçbir noktada zayiflamadigi için ihtilatlar
ortaya çikmamistir.
Jandarma
Jandarma Istihbarati geçmiste, çok küçük, güçsüz hatta
illerdeki asayis istihbarati mertebesindeydi. Hulusi Sayin Pasa'nin
Kurmaybaskanligi döneminde JITEM gelistirilmistir. Mahalli lisanlari konusan
insanlarla takviye edilmis ve yavas yavas güçlenmistir. Ama hiçbir zaman MIT
veya Askeri Istihbarat seviyesine ulasamamistir. Zaten buna ihtiyaç da yoktu.
PKK'nin 80'li yillarda yarattigi silahli mücadele ortami, Jandarma
Istihbarati'nin kaynagi olmustur. Dolayisiyla JITEM büyük ölçüde varlik sebebi
olan Güneydogu problemine bagli olarak bir gelisme çizgisi takibetmistir.
Ancak JITEM'e alinan itirafçilar ve mahalli unsurlar
zaman içinde basibos ve serbest kalinca, basli basina bir büyük problemin
kaynagini olusturmuslardir.
Sadece mahalli unsurlar degil istihbaratta çalisanlar da
askeri hiyerarsinin disinda kalmislardir. Binbasi Cem Ersever, daha yüksek
rütbelilerin bulundugu bir ortamda müstakilen hareket edebilmistir.
Mahalli unsurlarin ve itirafçilarin teskil ettigi gruplar
ise, jandarma tarafindan her zaman kullanilmislardir. "Atesi masayla
tutmak" hakli ve yerinde bir davranis olsa da, olusan hava içinde itirafçi
gruplari zaman içinde serbest ve basibos kalmislardir. Alaattin Kanat bu
gruptan taninmis bir itirafçidir. En meshuru ise zalimligi ve öldürdügü insan
sayisinin fazlaligi ile taninan Mahmut Yildirim - Yesil'dir. Yesil Safii
Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasim olarak görür ve kabul eder.
Çocuklugundan beri teneffüs ettigi bu hava Yesil'i Alevi
Kürtlere karsi sadece menfaat, haraç vs. kaygilariyla degil dini motiflerin de
etkisinde asiriliklara yöneltmistir.
Jandarma Istihbarati'nda çalisan personel, subay ve
astsubaylar Güneydogu'dan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri Bati
bölgelerinde de eski elemanlarla gruplasmak, emekli olduktan sonra da
iliskileri sürdürme aliskanligi içinde olmuslardir. (17)
Dikkati çeken husus, Güneydogu'da savasan degil özellikle
istihbarat yapan unsurlarin, ögrendiklerini daha sonraki yillarda ve
yasantilarinda kullaniyor olmalaridir. (18)
Kullanilan araçlarin sertligi ve PKK'nin basvurdugu
metodlarin acimasizligi, mücadeleyi yürütenlerin bazilarinin daha sonra da
benzer metodlari kullanmalarina sebebiyet vermektedir.
Ibrahim Babat Basbakanlik Teftis Kurulu'na basvurmus ve 7
yil ile kurtulacaginin kendisine garanti edildigini, ancak 17 yila mahkum
olunca konusmaya karar verdigini anlatmistir. Basbakanlik Müfettisleri
kendisinin bilgisine basvurmadan önce Emniyet Il Istihbarat Sube Müdürü ile
Jandarma Alay Komutani ziyaret etmis ve Babat'a "heyecana kapilip yanlis
bir sey yapmamasini, gereksiz konusmamasini" ögütlemislerdir.(!)
103 -
104. SAYFALAR SANSÜRLENMISTIR.
...gibilerine yönelik olarak amacina ulasmis ve PKK'ya
sicak çatismalardan fazla zarar verdirilmistir. Ancak Güneydogu Illerindeki
siradan kisilerle, sadece kürtçü olarak taninan ve PKK'yla dogrudan iliskisi
olmayan sahislara yapilanlar ise tüm çalismalara zarar vermistir.
Özellikle Güneydogu'da bu tür çalismalarin içinde yer
alan bazi görevlilerin ve itirafçilarin büyük merkezlere kaymalari, maddi
menfaate düsüp yozlasmalari ile iliskili olmustur.
Yukarida özetlenen gelismeler, 1993 ve sonrasini
özetleyen bölüm, devlet üst yönetiminin tercihlerini aksettirdigi kadar
sorunlari da, çok kisa da olsa aksettirmektedir.
Aslinda çizilmis olan çerçeve ve kamu kurumlarinin
isbirligini anlatan satirlar gerçekle fazla uyusmamaktadir.
Terörde basarilar saglandigi, PKK'nin geri çekilmeye
basladigi ve PKK için zor günlerin geldigi asikardir. Bu neticenin topyekün bir
mücadeleyle istihsal olundugu süphesizdir.
Ancak daha önceki bölümde takdim edilen olay ve
gelismelerle birlestirildiginde ciddi farkliliklarin ortaya çiktigi ve kamu
kurumlari arasinda belli tavirlarin gelistigi ve kamplasmalar oldugu
bilinmektedir. Temel soru sudur; Polisin, Jandarmanin hatta MIT'in örtülü
faaliyetlerle ilgili çalismalari, basta Emniyet olmak üzere bu kurumlari
kamuoyu'nun önüne sermis, hatta çalismalarini engelleyecek duruma getirmistir.
Güvenlikle ilgili kurumlarda ise itici ve yönlendirici
güç Silahli Kuvvetlerdir. Özel Harp Kuvvetleri ise Özel Harekat Timleriyle
örtülü diger etkili çalismalari yürütmüslerdir. Fakat maddi menfaate yönelik
islere (Senar ER olayinda Nafiz Karacan gibi örnekler hariç) askerler
karismamistir. Karisanlar da tasfiye edilmistir. Farklilik herhalde yönetimde,
yönetende ve anlayistadir.
Konunun sadece disiplinle izah edilebilecegi
düsünülebilirse de Jandarmanin niçin diger askeri birliklere degil de polise
yakin oldugunu izah etmek gerekir.
. Illegal Faaliyetlerin kaynaklarindan, sebep, gelisme ve
neticelerinden bahsederken ifade edilen temel tesbit; illegal faaliyetlerin,
PKK ile mücadele baglaminda gelisme gösterdigidir. PKK tehdidinin kontrol
altina alinabilmesi için öncelikle Devlet yanlisi olarak taninan asiretlerden
yararlanma yoluna gidilmis, Pismanlik Yasasi çerçevesinde itirafçilar ve Geçici
Köy Koruculari sistemi de PKK'ya karsi mücadele unsurlari haline getirilmistir.
Suça yatkin kamu görevlilerinin devreye girmesi ve
kisisel çikarlarin, merkezi tercihlerle bagdasmasi ile bugün `çete' olarak
vasiflandirilmis yozlasmis iliskiler ortaya çikmistir.
"Dogu ve Güneydogu'da feodal yapinin mevcudiyeti,
asiretler arasi çeliskiler, GKK sisteminin özünün feodal yapiya dayanmasi,
asiretlerin Iran ve Kuzey Irak'ta uzantilarinin bulunmasi, bölge ekonomisinin
geçmisten bu yana basat uyusturucu olmak üzere kaçakçilik temelinde
sekillenmesi gibi unsurlar da illegal faaliyetlere kaynak yaratmada etkili
olmustur.
OHAL Bölgesinde illegal faaliyetler içinde yer alan
sahislarin ve itirafçilarin desifre olmalari, güvenlik kuvvetlerinin
kendilerinden istifadeden vazgeçmeleri veya kendilerine görev verenlerin Bati
Illerine atanmalari halinde bu sahislarin da büyük sehirlere kaydiklari
görülmektedir. Kisa bir dönemde mevcutlara ilaveten yeni ve illegal olusumlar
meydana çikmaya baslamistir. Emniyet ve Adliye kayitlarinda bu konuda çok
sayida bilgi ve dosya mevcuttur."
Yapilacak is bu noktada sekillenmektedir. Mevcut ve halen
devam eden illegal faaliyet ve olusumlara engel olmak, bu amaçla da konularin
üzerine cesaret ve kararlilikla gitmek.
Ancak önce koordinasyonu saglamak veya yeniden tesis
etmek gereklidir. Uzmanlar öncelikle istihbarat alanindaki koordine
noksanligina isaret etmektedirler. Bu alandaki sorunlari 1. Kaynaklarla, 2.
Ortak çalismayi gerektiren konularla, 3. Teknik çalismalarla ilgili olanlari
ayri ayri tasnif ederek incelemektedirler. Fakat bu sorunlar Polis - Jandarma
ve MIT arasinda icra karmasasi olarak da yasanmaktadir. Dolayisiyla öncelikle
hedef, yetki - sorumluluk sinirlarinin netlestigi koordinasyon olmalidir.
Uyusturucu
Kaçakçiligi
Çetelerden bahsederken Uyusturucu Madde Kaçakligi'ndan
mutlaka söz etmek gerekir. Bu sektörde inanilmaz kar oranlari vardir.
Kaçakçilar artik kazançlarini aklamak ve toplumda saygin kisiler olma yolunda
da oldukça mesafe almislardir.
Bu konuda uzmanlar tarafindan hazirlanmis dökümandan kisa
bir bölüm aynen sunulmaktadir.
"Ülkemizde meydana gelen uyusturucu madde
yakalamalari ile ilgili olarak mevcut bilgilerin degerlendirilmesi sonucu;
yakalanan sahislarin yakin akraba olduklari, aralarinda ortaklik baginin
bulundugu ve ayni yerin nüfusuna kayitli olduklari dikkati çekmistir. Bu
sahislarin organize bir faaliyet içerisine girdikleri görülmüs olup
uluslararasi kisi ve gruplarla irtibata geçerek sinir tanimaz organizasyonlar
kurmak suretiyle, özellikle terör örgütlerinin finans kaynagini olusturan Aile
Organizasyonlari halini aldiklari anlasilmistir.
Ülkemizde faaliyet gösteren Organizasyonlarin büyük
çogunlugu Güneydogu ve Dogu Anadolu Bölgesi kökenlidirler. Eskiden küçük
miktarlarda esrar kaçakçiligi ile ise baslayan gruplar 1980'li yillardan
itibaren eroine talebin artmasi ve karinin yüksek olmasi sebebiyle organize
olarak kaçakçilik faaliyetlerini bu yöne kaydirmislardir.
Genel olarak uyusturucu madde organizasyonlari ele
alindiginda; a) Organizasyonlarin iç içe faaliyet gösterdikleri ve diger suç
organizasyonlari ile irtibatli olduklari anlasilmaktadir. Bu organizasyonlar
birbirleri arasinda güçbirligi yapmak ve güveni pekistirmek düsüncesiyle kiz
alip vermek suretiyle akrabalik bagi olusturma veya mevcut olan bagi daha da
güçlendirme cihetine gitmektedirler. Ayrica organizasyonlar arasindaki
iliskileri saglayan diger bir unsur ise organizasyonlar içerisinde dikkati
çeken kilit isimlerdir. Bu kisiler organizasyonlar arasinda baglantiyi saglayip
faaliyete geçmede önemli rol oynamaktadirlar.
b) Organizasyonlar kendi aralarinda görev dagilimi yapma
egilimine girmisler, böylece faaliyetlerinin risk oranini azaltarak uyusturucu
madde kaçakçiligini daha güvenli sekilde yürütmektedirler.
Organizasyonlarin çogunlugu kendi aralarinda Asitçiler
(uyusturucu imalatinda kullanilan asetikasitanhidrit maddesini temin eden
sahislar) Tasimacilar (uyusturucu maddeyi yurtiçi ve yurtdisina naklini yapan
sahislar), Aracilar (uyusturucu madde olusturulduktan sonra satmak amaciyla
pazarlar arayan, alici ile saticinin temasini saglayan sahislar), Temin
Ediciler (uyusturucu madde imalinde kullanilan hammaddeleri temin eden
sahislar), Karapara Aklayicilar seklinde sektörlesmeye yöneldikleri ve
birbirleriyle isbirligi içerisine girdikleri görülmektedir.
Organizasyonlar önceleri uyusturucu madde kaçakçiligini
ülke sinirlari içerisinde yapmakta iken sonralari kar marjlarini arttirmak
amaciyla yurtdisindan (Iran, Irak, Afganistan, Suriye) temin ettikleri
bazmofrinleri kendileri eroine dönüstürerek elde ettikleri uyusturucu maddeleri
Avrupa piyasalarinda pazarlamalariyla, uyusturucu kaçakçiliginin üretim,
tasimacilik ve dagitim boyutunu ele almislardir.
Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin, uyusturucu
madde kaçakçiligini en önemli gelir kaynagi olarak kullandiklari bilinmektedir.
Özellikle Terör Örgütü PKK'nin; ülkemizde silahli eylemlere basladigi 1984
yilindan itibaren artan militan kadrolarinin silah ve lojistik ihtiyaçlarini
karsilamak amaciyla Ortadogu, Türkiye ve Avrupa hattinda organize bir
uyusturucu ticaretine yöneldigi gözlenmistir. Bu faaliyetleri yürüten
organizasyonlarin karismis olduklari uyusturucu madde kaçakçiligi olaylari
incelendiginde; BAYBASIN, BAYRAM, KASAR, AY ve SITOÇI Organizasyonlarinin Terör
Örgütü PKK ile iliski içerisinde olduklari ve Örgüte maddi destek sagladiklari
tesbit edilmistir.
Organizasyonlar, bulunduklari bölge içerisinde hem
güçlerini pekistirmek hem de yürütecekleri illegal isleri devlet kademesi
üzerinden resmi bir vasifla takip ettirmek amaciyla, aile mensubu olan ve
siyasi platform üzerinde söz sahibi olacak kisileri belirleyip, yürütmüs
olduklari faaliyetlerden elde ettikleri paralari çesitli yollarla aklayarak
isadami görüntüsü kazanmalari sonucu toplum tarafindan saygiyla karsilanmakta
olup, oy potansiyeli saglayarak devletin üst düzeylerine kadar sokmak çabasi
göstermektedirler. Ayrica kendi organizasyonlari disindan siyasi platformda ve
devletin idari yapisinda yetkili olan kisileri organizasyonlarina kazanarak
amaçlari dogrultusunda kullanma düsüncesindedirler."
Kaçakçilik organizasyonlari gelisir, milli ve
milletlerarasi gelismelere ayak uydururken ülkemiz hala iller ölçeginde
yürütülen mücadele yapisiyla gerilerde kalmaya baslamistir.
Asagida bu noktadaki görüslerini yazan bir diger kamu
görevlisi raporumuzun ana çerçevesine ulasmakta ve tecrübelerini
nakletmektedir. "Esas çalismalar Il Emniyet Müdürlüklerinde yapilmaktadir.
Il tahkikati ne derecede etkili yapiyor, mahalli veya siyasi baskilar
mücadeleyi ne ölçüde yönlendiriyor veya delilleri karartiyor, bunu takip
edebilmemiz yahut önlememiz mümkün mü? Il Emniyet Müdürlügü yapmis bir kisi
olarak açiklikla söyleyebilirim ki, bu mücadeleyi tavizsiz yapan memur, amir
veya Il Müdürü görevden aldiriliyor, yerine kendilerine yakin biri atanmasa da
yeni gelenler, onlarin bu gücü karsisinda genellikle etkisizlestiriliyor. Bence
Devlet bu noktada mücadeleyi etkilemeye basliyor. Savci tahkikati ben yapacagim
diyerek olayin ayrintilarinin / baglantilarinin ögrenilmesi istemese de
sinirliyor veya uyusturucu un/ kina oluyor. Uzayan davada deliller hakimin önüne
kararmis olarak geliyor, neticede suç sadece kurye üzerinde kaliyor. Siyaset
kisiyi görevden aldiriyor veya mücadeleci bir kadro olusmasini engelliyor,
idare bütün bunlara seyirci kaliyor. Hukuk düzeni de idarenin istedigini
yapmasina, savunma yapacak sekilde çalismasina imkan veriyor. Mesela Susurluk
Jandarma bölgesinde bir trafik kazasi degil mi? Bu sorusturma yapilmis görev
yerine getirilmistir. (Ek: 13)
Iktidarlara bagli olmayan, bu kabil hukuki yapiya ek
olarak takdirlerin getirdigi hukuki düzeni göz önüne aldigimizda, yasa disi
olaylarla mücadelenin güçlestigini görüyoruz. Mesela Anamur - Bozyazi arasi 10
Km.dir. Anamur korunmasiz bir hudut kapisidir ama Bozyazi Ilçesinde de hudut
kapisi açilmistir. Tasucu, Seka Iskelesi 5 Km.dir. Tasucu yol geçen hani
seklinde hudut kapisidir ama Seka Iskelesi de hudut kapisi yapilmak
istenmektedir. Kapinin gecekondu oldugu biline biline yasadisi islere zayif,
yeni mekanlar açilmasi acaba bir koruma, kollama, bazilarina yasadisi isler
için firsat yaratma degil midir?... Bu durum memurda bozulmanin önemli bir
sebebidir. Idare bunu bilmez mi?...
Geçmiste hakimiyetlerine darbe vurulan asiretlerin,
siyasetçi veya devlet yanlisi korucu olarak yönetime ortak olmalari ayri bir
devlet kusuru olarak belirtilmelidir. Güneydogudaki bu kadar silahin uyusturucu
giris yeri olarak bilinen Van özellikle Hakkari Illerimizdeki mücadelemizin
etkisiz kalmasi o bölgedeki yöneticilerin kisisel zafiyeti mi yoksa devletçe
yaratilan bir göz yumma mi? Bence sorgulanmasi gereken önemli bir husustur...
Sistemdeki bu ariza ve aksakliklarin kisisel mücadele
anlayisini gelistirdigini düsünüyorum. Devletini, Milletini düsünen bürokrat,
kendine özel çikar yollari bulsun bulmasin kendi dogrularini uygulamaya
basliyor. Bence bu sebeple, Askerler, MIT ve Emniyetin ayri dogrulari var ve
çatisma bu yüzden. Ama giderek devlet için yapilanlar karakter degistirerek,
kisisel veya siyasi çikarlar için yapilmaya baslaniyor."
Üst düzey bir kamu görevlisinin mevcut sisteme iliskin bu
görüsleri, aci yakinmalari, kismen ümitsizligi hatta bazi degerlendirme
hatalarini ihtiva etse de tasidigi perspektif dolayisiyla Sn. Basbakan'a
arzedilmeye deger bulunmustur.
Teklifler
Önceki bölümlerde sunulan ve detaye edilen hususlar;
kisisel kanaat ve bilgiler degil büyük ölçüde ilgili ve yetkililerin
anlattiklarina, arsiv bilgilerine ve kurumlardan yazili olarak gelen resmi
kayitlara dayandirilmistir.
Bir sorusturma raporu hazirlamadigimiz, yargiya tevdi
edilecek dökümanlari gelistirmek gibi temel bir görevimiz olmadigi, dogru tesbit,
dogru bilgi hedefini güttügümüz için, önce Sayin Basbakan'a tutarli ve
gerçekleri sunan bir döküman hazirlama ve tedbirler önerme hedefi esas
alindigindan, tirnak içinde sunulan bölümlerin dahi, hangi kamu kurumuna ait
oldugunu belirtmek gibi teknik bir noktada israrli olunmamistir.
Giris bölümünde arzedildigi gibi kamu kurumlari bilgi
vermede istekli ve arzulu olmamislardir. Bu direnç, kisiler ve yetkililerle
yapilan uzun ve saatler süren, dostane ve güven veren görüsmelerle asilmistir.
Kendilerini veya dostlarini suçlama hedefinden çok, olay ve gerçekleri tesbit
hedefinin ön planda tutuldugu hususu herkese anlatilmistir. Kamuoyunun
reaksiyon gösterdigi, ancak MIT ve Emniyet gibi kuruluslarin itibarlariyla
basarili olabilecekleri ve itibarin iade edilmesi için kamuoyunca da bu hususun
kabulü gerektigi konusulmus, tartisilmis ve anlatilmistir.
Bu anlayis, karsilik bulmus ve mesafe kaydedilmistir.
Raporun tamami bu anlayis çerçevesinde yazilmis, teklifler ancak bu güvenli
çerçevenin sagladigi veriler isiginda gelistirilmistir.
Teklif:1
Sayin Basbakan'a arzedilecek birinci teklif; Emniyet Genel Müdürlügü'nün çete
olusumlarina karsi genel bir mücadeleye sevkedilmesidir. Bu konuda kesin karar
alinmali ve gelismeler Basbakanlikça periyodik olarak izlenmeli, Teskilatin bu
konudaki acil, gündelik ve çogu hemen karsilanabilir ihtiyaçlari
giderilmelidir.
Bu amaçla; Emniyet Genel Müdürlügü'nde özel ve üst
yöneticilerden mütesekkil bir gurup görevlendirilmeli, Genel Müdür hatta Bakan
adina hareket edebilme ve yetki kullanip koordinasyonu saglama konusunda teçhiz
edilmelidirler. Il Asayis, Istihbarat ve Terörle Mücadele Sube Müdürlerinden
çalismalara uyum saglayamayanlar derhal ve 3 ay süreyle Ankara'da merkezde
çalistirilmali, yerlerine sözü edilen gurubun uygun görecegi genç ve saibesiz
kisiler görevlendirilebilmelidir.
Emniyet Genel Müdürlügü üst yönetimine verilecek zaman
tablosunda basari süresi de sadece 3 ay olmalidir.
Ciddi ve kamuoyunu tatmin edecek gelismelerin olmadiginin
tesbiti halinde Genel Müdürlük üst yönetiminin büyük ölçüde degistirilecegi
ifade ve uygun sekilde kamuoyuna karsi taahhüt edilmelidir.
Bakanligimizin yazili talebi ile baslayan ancak henüz
sonuçlanmamis olan Emperyal Sirketiyle ilgili tesbit çalismasi da Polis
Teskilatinca tamamlanmalidir.
Teklif:2
Emniyet Genel Müdürlügü merkezli çalismalarin, basari için MIT'in tüm
imkanlariyla desteklenmesini saglamak üzere ciddi ve Basbakanlikça gözetilen ve
kontrol edilen bir koordinasyon kanali da açilmalidir.
Bunun için;
Basbakanligin da temsil edildigi bir koordinasyon
komitesi kurulmali, ortaya çikan kopukluk ve problem, yaziya dökülmeden
görüsmelerle aninda çözülmelidir.
Koordinasyondaki kopuklugun her iki kurulusa da
mes'uliyet getirecegi hususu kesin bir karar olmalidir.
Genelkurmay Istihdam Baskanligindan bilgi akisi da
saglanmalidir. Teklif:3
Polisiye çalismalar çeteleri ve guruplari bir süre sessizlige itecektir. Ancak
ortada olan ve bilinen finansman kaynaklarinin da yok edilmesi ve hesabinin
sorulmasi icabeder.
Polisiye çalismalarin Mali Arastirmalarla takviye
edilmesi gerekmektedir. Basbakanligin yazili istegi ile baslatilan ve Ömer
Lütfü Topal'in ve sirketlerinin incelenmesi çalismalari genisletilerek
neticelendirilmeli ve diger çete, mafya ve baba'lara da yöneltilmelidir.
Bu amaçla;
Koordinasyonu saglayan merkez grubunun talepleri, Maliye
Bakanligi, Gümrük Müstesarligi, Sanayi ve Ticaret Bakanligi basta olmak üzere
tüm denetim birimleri tarafindan öncelikle ele alinmalidir. Bakanlar Kurulu'nun
bu 3 konuyu karara baglamasi ve bu kararin ilgili Bakanlar tarafindan tamim
edilmesi gerekmektedir.
Teklif:4
Susurluk merkezli, çete ve illegal kazançlarla ilgili sinirli bir itiraf yasasi
çikarilmali,
Ancak;
Güneydoguda problemlere yol açan itiraf yasasi
tecrübesinden faydalanilmalidir.
Teklif:5
Ilgili bölümde Özel Harekat Dairesi çalismalari takdim edilmis, sorunlara atif
yapilmisti.
Bu sebeple Özel Harekat Dairesi sadece OHAL bölgesiyle
sinirli kalacak sekilde daraltilmali, Özel Harekat Personeli sadece OHAL
bölgesinde bu sifati tasiyabilmeli, bölge disindaki tüm Özel Harekat birimleri
lagvedilerek, Polis Teskilatina entegre olmalari saglanmalidir.
Ilk uygulamalar idari kararlarla yapilmali, gerekiyorsa
yasal degisiklige gidilmelidir. Ilk uygulamanin Antalya'da gerçeklesmesi
saglanmalidir.
Teklif:6
Basbakanlik Genelgesi ile Enterpol iliskileri hariç Emniyet Genel Müdürlügü'nün
dis servis veya teskilatlarla iliskilerin Disisleri Bakanligi ve MIT kanaliyla
tesis edilebilecegi, Dis Istihbarat ve Operasyonlarin bu kanallar disinda yasaklandigi
ve durduruldugu emir olarak iletilmelidir.
Öncelikle;
Yukarda sunulan teklifin realizasyonu Genelkurmay, MIT ve
Emniyet Genel Müdürlügü'nün görüsleri dogrultusunda hazirlanacak bir Genelge
ile saglanmali, gerekiyorsa yasal düzenlemeye gidilmelidir.
Teklif: 7
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri tarafindan birkaç yil önce hazirlanmis
olan `Kamu Güvenligi Kurumu' Kanun taslagi, incelenmeli ve hükümetin
degerlendirmesine sunulmalidir.
Kamu Güvenligi Kurumu Basbakanliga bagli, illerde
teskilati olmayan, sinirli sayida kadrolu ancak operasyonel yetkilerle techiz
edilmis, devletin tüm birimleriyle iliskili ve kamu düzenini, asayisi ve genel
ahlaki bozucu, yeralti - yerüstü çetelere, olusumlara yönelecek bir Teskilat
olarak düsünülmelidir.
Simdilik;
Idari bir karar olarak bu teskilatin' nüvesi MIT'te
olusturulabilir. Sür'atli bir inceleme ve MGK'nun önceden yapilmis hazirliklari
isiginda kisa sürede yasal çerçeve olusturularak bu konuda nihai karara varmak
mümkün olabilir.
Teklif:8
Uyusturucu kaçakçiligi ile mücadele, Emniyet Genel Müdürlügü'nün rutin
faaliyetlerinden biri olarak degil, öncelikli ve acil konularindan en önde
geleni olarak ele alinmalidir.
Bu çalismalar sürdürülürken mücadelenin il ölçeginden
ülke seviyesine genisletilmesinin yasal ve idari çerçevesi belirlenmelidir.
Bu sebeple;
Çesitli saiklerle Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakçilik ve
Organize Suçlar Dairesinde ve Il Sube Müdürlüklerinde istihdam edilen personel,
gerekli oldugu ölçüde derhal ve sür'atle degistirilmeli, dikkatli ve itinali
bir seçimle yeni kadrolar olusturulmalidir.
Sonra da bu Dairenin çalismalari, ilk üç teklif
çerçevesinde genisletilerek sürdürülmelidir.
Teklif: 9
Uyusturucu kaçakçiligi konusu, özelligi olan bir mücadele alani olarak
seçilmeli ve mali arastirmalarla birlikte kisi ve aileleri hedef alan özel bir
çalismaya öncelikle baslanmalidir.
Arsivlerde yeteri kadar bilgi vardir. Koordineli bir
çalismayla bu bilgiler kisa sürede birlestirilmeli ve sür'atle harekete geçmek
üzere bir uygulama plani hazirlanmalidir.
Teklif:10
Devlet Arsivlerinde çesitli kaçakçilik ve illegal faaliyetlerin bilgisi hatta
semalari vardir.
Bu illegal çalismalarin devam edebilmesi basli basina bir
problemdir. Bu konuda devletin ilgili birimleri (Maliye, MIT, Emniyet, Gümrük,
Tesvik - Hazine) isbirligini gelistirmek zorundadirlar. Bu isbirliginin
esaslari tesbit edilmelidir.
Teklif:11
Jandarma Genel Komutanligi'nin, MIT'in ve Emniyet'in kayit ve bilgileri
koordineli bir sekilde degerlendirilerek; her üç Teskilatta mevcut ve Bati
bölgelerinde de illegal iliski ve olusumlara dahil olmus personel kisa sürede
tasfiye edilmelidir.
Itiraf yasasi bu konudaki gelismeyi hizlandiracaktir.
Zaten yeteri kadar bilgi vardir. Bu bilgilerin toplanmasi ve teatisi problemi
çözmeye yeterlidir.
Öncelikle Emniyet Genel Müdürlügü'nün ve MIT'in kendi iç
bünyelerine dönerek bu çalismayi yapmalari problemin çözümünde hem teskilatlari
onore edecek hem de sür'at kazandiracaktir.
Teklif:12
Itirafçi kullanilmasi sür'atle sinirlandirilmali, itirafçilarin sinirli sayida
ve sadece belli konularda kullanilabilmesine izin verilmeli, her Il Valisinden
ve OHAL Bölge Valisinden mevcut durum, alinan tedbir, yapilan uygulamalar
hakkinda tafsilatli bir rapor istenerek bu konu 15 gün içinde kesin bir karara
dönüstürülmelidir.
Itirafçinin eski bir suçlu oldugu, kontrol disina
çiktiginda çikarlari dogrultusunda inisiyatif kullanacagi ve kullandiklari
unutulmamalidir. Bu sebeple itirafçilarin spekülasyonlara yol açabilecek
çalismalara dahil edilmemesi gerekmektedir.
Teklif: 13
Mevcut GKK kadrolari sayi olarak dondurulmali, bos veya bosalan kadrolar iptal
edilmelidir.
GKK'dan isteyen ve durumu uygun olanlarin Özel Güvenlik
Görevlisi olarak çalistirilmalari saglanmalidir.
Ekim 1986 tarihli Geçici Köy Koruculari Yönetmeligi'nin
göreve son vermeyi düzenleyen 22. maddesinin uygulanmasinda hassasiyet
göstermesi saglanmali, azami yas siniri 65 ten 45 e indirilmeli, 45 yasin
üzerindekilere 24. maddede yer alan tazminatin iki kati ödenerek 2 ay içinde
ayrilmalari saglanmali, uygun olanlarin isçi statüsünde kamu kurumlarinda
çalistirilmalari özendirilmelidir.
Bölgede mevcut yari - feodal yapinin daha da güçlenmesine
sebep olan, asiretlere dayali GKK sistemi sebebiyle bölgede asiret yapisinin
çözülmesi durmus hatta daha tesirli hale gelmistir. Asiret beyleri ve aile
reisleri saglanan bu gelirle daha da güçlenmisler ve farkli suç ve terör
organizasyonlari ortaya çikmistir.
Bölgede yerlesik belli aile ve asiretlerin sistemdeki
etkinligini kirmak gereklidir.
Uygulamalara Urfa yöresinden baslanmasi önerilecektir.
Teklif:14
Turizm Bakanligi'nin Talih Oyunlari Salonlariyla ilgili islemleri kapsamli bir
sorusturmaya konu olmalidir.
Bakanlik kumarhanelere hangi prosedürle izin vermistir?
Izin verilen kisilerin kimlikleri kamu adina utanç vericidir. Bütün
kumarhanelerde darp, hürriyeti tahdit, zorla senet imzalatmak, dolandiricilik,
gasp suçlari yargiya kadar intikal etmistir. Bakanligin, can güvenliginin bu
derece ortadan kalktigi bir kumarhaneler zincirinde ne yaptigi ortaya
çikarilmalidir.
Teklif:15
Kumarhane isleticilerinin vergi ve muhasebe kayitlari da incelenmelidir. Topal
iki nolu Istanbul DGM'ye 1991/412 sayili dosyada 1989 itibariyla mal varligini
açiklamistir. Digerleri için de bu bilgiler vardir. Bugüne kadar olusan
trilyonlarin durumu ancak bu yolla açiklanabilecektir.
Teklif:16
TBMM Susurluk Arastirma Komisyonu'nun suçu ve sorusturmayi belirleyen
tesbitleri Basbakanlikça ilgili mercilere duyurulmali ve geregi
takibedilmelidir.
Susurluk Komisyonu raporunda neticesi ortada kalan pek çok
tesbit ve öneri vardir. Bunlarin geregi önem tasidigi cihetle ele alinmalari
gerekecektir. Teklif:17
Emniyet Genel Müdürlügünün hibe silahlari konusunda, Genel Müdürlükte ve Gümrük
Müstesarliginda mevcut karmasik bilgi yiginini aydinlatmak üzere kapsamli bir
inceleme - degerlendirme yapilmalidir.
Örtülü ödenekten yapilmis aktarmalar hariç tutulsa bile
muhtelif fonlardan yapilmis aktarmalar yüzlerce milyar liradir. Bu meblaglarin
harcanma sekilleri degilse bile harcama yerlerinin netlesmesine ihtiyaç vardir.
Alinan - hibe olan - silahlar konusunun spekülatif amaçla istismarini önlemek
de gereklidir.
Ayrica raporun muhtelif sayfalarinda açiklanan olay ve
kisilerle ilgili olarak;
18 - Abdullah Çatli'nin durumu ve konumu bir sorusturma
kapsaminda ele alinmalidir. Çatli'nin - varsa - 80'li yillar öncesi ve sonrasi
iliskileri arastirilmalidir.
19 - Azerbaycan'da Darbe Girisimi ve Türk tarafinin
tutumu ayri bir sorusturmaya konu olmalidir.
20 - Korucularla, yapilan ödemeler ve bu ödemelerin
yöneldigi kisi, asiret ve aileler detaye edilmeli ve aksakliklar kapsamli bir
çalismayla degerlendirilmeli, gerekirse yöre Üniversitelerinden
yararlanilmalidir.
21 - Talih Oyunlari Salonlarini isletenlerle ilgili
kapsamli bir gelir vergi arastirmasi koordineli bir sekilde baslatilmali, kara
para islemleri Mali Polis'in de desteginde takibedilmelidir.
22 - Mehmet Ali Yaprak ve kaçirilmasi olayi - tekrar ve
Mali Arastirmalarla birlikte yürütülmek üzere sorusturulmali, Captagon ticareti
ve imalati konusu özel bir polis ekibince ele alinmalidir.
23 - Nesim Malki ve Yener Kaya'nin öldürülmesi olaylari
mali arastirmalarla birlikte tekrar sorusturulmali, adigeçen tefecilerin
alacakli oldugu kisi ve firmalar cinayet sorusturmasi ve mali arastirmalar
kapsamina alinmalidir.
24 - Yeteri kadar bilgi toplanan ve itirafçi Ibrahim
Babat'in açiklamalariyla da ortaya çikan bilgiler çerçevesinde, Bodrum Sun Club
olaylari ve 40 bin dolar'in haraç olarak alinmasi ve paylasimi iddialari ile
Hikmet Babatas cinayeti yeniden sorusturulmalidir.
25 - Ilgili bölümde yer aldigi üzere, Eximbank -
Türkmenistan ve Emperyal sirketi iliskileri detayi ile arastirilmali ve
gerekiyorsa sorusturulmalidir.
26 - Ömer Lütfü Topal'in ölümünden sonra ortaya çikan 105
milyon $'lik borcun sebebi ve hangi sirket bilançosunda yer aldigi müstakilen
arastirilmali, Emperyal yöneticilerinin açiklama yapmalari saglanmalidir.
27 - Bankalarla ilgili sorusturmalarin sonucu için yasal
düzenleme yapilmasi hususu karara baglanmalidir.
Dipnotlar
(1) Bir çok önemli operasyonda görevlendirilen ve
ödüllendirilen isimlerden sikça rastlananlar dikkati çekmektedir. Ayhan Akça,
Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz, Ziya Bandirmalioglu, Ercan Ersoy. Bu isimler
Susurluk olaylari sebebiyle kamuoyunca da taninmislardir. Özel Harekata
alinanlarin referansi ise çok kere Ibrahim Sahin, Ayhan Akça ve Celal
Ertas'tir.
(2) Özel Harekat Timlerinin operasyonlara sevk
evraklarinda `Bir görevin ifasi' ibaresi kullanilmakta, daha sonra bir not veya
açiklayici bir izah yapilmamakta ve `Merkeze dönüldügü' ifadesiyle
yetinilmektedir.
(3) Nuri Gündes; Basbakanin 16 Agustos 1993 tarihli ve
bizzat imzaladigi yazi ile MIT `Istihbarat Basdanismanligi' kadrosuna atanmasi
ve Basbakanlikta görevlendirilmesi talimati sonucu, MIT Müstesarliginin ayni
tarihli cevabi ile hem atamasi yapilmis hem de Basbakanlikta göreve
baslatilmistir. Bu atamadaki sür'at ve yazilardaki ifade, konunun `Çok özel'
oldugunu ispat etse gerektir. Daha sonra Basbakanlik, 19.02.1997 tarihinde Nuri
Gündes'in durumunu sormus cevap 24.02.1997 de yine sür'atle ama rutin olarak
gönderilmis ve bu yazi Basbakanlik Personel kaydina 28.02.1997 de
girebilmistir.
(4) Dönemin Basbakanlik; Teftis Kurulu Baskani'nin
Basbakanla irtibat noktasinin da ayni oldugu, Basbakana sunulacak onaylari,
Basbakanin esine tevdi ettigi, hatta Teftisteki resmi konut telefon
numaralarinin bile Basbakanin esine ve sekreterine ait oldugu açik bir
bilgidir.
(5) Yabanci Sermaye Dairesi'nin eroin kaçakçilarina,
Güneydogu illerinde Arap asilli kimligi belirsiz kisilere de çalisma izni
verdigi ilk defa 1989 tarihli bir raporumuzda tenkit konusu yapilmisti.
(6) Mehmet Eymür, Içisleri Bakani Meral Aksener'e yazdigi
12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avci'yi sikayet ederken, Ankara Emniyet
Müdürü Orhan Tasanlar'in kendisini gece 03'te arayip Yesil'in teslim alinmasini
istedigini Ankara Bölgesininde kendisinin de ilgileri olmadigini söyledigini
naklediyor.
(7) Topal kumarhane açtigi sehirlerde, muhiti olan etkili
aile ve kisilerle sahsen iliski kuruyor, sosyal faaliyetler için firsatlar
veriyor, para harciyor, dogum günü, evlenme yildönümlerinde sik jestler yapiyor
ve ortakliklar kuruyordu. Alacaklarini aldiktan sonra da ilisikisini kesiyordu.
Kumarhanelerin yogunlugunu artirmak bahanesiyle kisilere bol miktarda fis
verdirerek oynatiyor, sonunda da ortakliklari tasfiye için borç çikariyordu.
Antalya'da bu sekilde elde ettigi bir sirkete yaptirdigi evleri mensuplarina
dolar üzerinden satmis, Ömer Sarlak Pasaya, Emniyet Müdürü Mete Altan'a da yer
tahsis etmisti. Sirket hisselerinin devrinde ise kamu görevilerini kullanmisti.
(8) Türkmenistan'daki Ak Altin kumarhanesini Grand
Türkmen Oteli Kumarhanesi daha sonra da diger kumarhaneler takip etmistir.
(9) Talihoyunlari salonlarinin açilmasi, düzeni, kontrolü
konusunda sik sik degisiklikler yapilmis, solanlarin açilmasi kolaylastirilmis
adeta tesvik edilmistir. Milyonlarca dolarlik gelire ragmen gerçek manada ne
denetim, ne de vergi incelemesi vardir. Bakanligin fon olarak aldigi birkaç
milyar lira göze batmakta ve tartisilmaktadir. Kumarhaneler ve isletenler
devletin tüm mekanizmalarini etkisizlestirebilmislerdir.
(10) Sadece Bodrum'da Hikmet Babatas'in öldürüldgü gece
Antalya'daki herkesin içinde oturmus yemek yiyerek içki içmistir.
(11) Aldigi kredilerin karsiliginda Demirbank Zeytinburnu
Subesine 145 milyar, Toprakbank Merkez Subesine 100 milyar, Sekerbank Istanbul
Subesine 270 milyar, Yurtbank Merkez Subesine 1 trilyon TL gayrimenkul ipotegi
veren Topal varlik içinde yokluk çekmektedir.
(12) Itirafçi Ibrahim Babat, kendisine 7 yil ceza alacagi
vaadine ragmen 17 yil'a mahkum olunca Istanbul DGM Bassavciligi'na ve
Basbakanlik Teftis Kurulu'na ifade vermek için dilekçe ile müracaat etmistir.
Müfettislerin kendisiyle görüsmesinden önce (19.12.1997) de Kirklareli
Istihbarat Sube Müdürü ile Jandarma Alay Komutani I. Babat'i ziyaret edip
'hatirini sorup, geçmis olsun' derken 'dikkatli olmasini, devlete zarar
vermemesini, davanin Yargitay safhasinda oldugunu' da söylemek ihtiyacini
duymuslardir.
(14) Boru hattindaki petrol artigi 20 bin ton çökeltiye
tonu 10 dolara ihaleyle alip Iskenderun Demir Çelik Fabrikalari'na tonu 250
dolara satmak için yapilan organizasyonun boyutlarini da düsünmek gerekir.
(15) Yörede uzun yillar çalismis bir hukukçu Bucaklar'in
emrindeki korucularin sayisinin 20 bin oldugunu, adambasi 10 milyon ödense bu
kaynagin nereden geldiginin sorulmasi geregine isaret etmektedir.
(16) Gelismeler bölümünde kisiler ve olaylar tesbit ve
yorumlarla takdim edildiginden -tekrarlardan sakinmak üzere- degerlendirme
bölümü kisa ve birkaç önemli hususla sinirli tutulmustur.
(17) Bodrum Gümbet'te Sun Clup Hotel'in sahibi Ahmet
Nedim Basmisirli ile arkadasi Vasfi Ahmet Köseoglu arasindaki ihtilaf, Jandarma
Subay ve Astsubaylari ile itirafçi ve mayfa arasinda çözümlenmis, alinan çekler
tahsil edilmistir. Çikan ihtilafta itirafçi Ibrahim Babat arkadaslarini
vurmustur.
(18) Alaattin Kanat Polise verdigi ifadede (26.08.1994)
"geçmis yasantimdan tanidigim ve kendilerinin eroin kaçakçiligi islerine
bulastiklarini bildigim Abdülkadar Akbiyik ve Senar Er isimli Güneydogu kökenli
kisilerden onlari korkutarak para sizdirmayi düsündüm. Eroin kaçakçisi olarak
taninan ünlü kisilerden (öldürülen) Behçet Cantürk, Savas Buldan gibi kisilerin
de isimlerini vererek korkutabilecegimi düsünerek tesebbüse geçtim."
"Müstekiye ettigim telefonlarda baska isim kullanmam ve kendimi
kontrgerilla olarak tanitmam tamamen onlari korkutabilmeye matuftur"
demistir.