SUSURLUK DOSYASI                                                                                                   

KUTLU SAVAS'IN SUSURLUK RAPORU                                                       

                                                                                                                       

Okurlarimiza

Elinizde tuttugunuz kitap, Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanvekili Kutlu Savas'in çok tartisilan ve daha tartisilmaya devam edecek olan ünlü "Susurluk Raporu"nun tam metnidir.

Kutlu Savas, bu raporu 55. Hükümet'in Basbakani Mesut Yilmaz'dan 1997 yilinin ortasinda aldigi bir talimatla hazirlamaya basladi, raporun yazimi 1998 Ocak ayi basinda tamamlandi. Rapor, kamuoyuna hiçbir zaman "resmen" açiklanmadi, üstündeki "gizli"lik kaydi resmen kaldirilmadi ama gayri resmi yollardan gazetelere ve televizyonlara da gönderildi.

O yüzden, elinizde tuttugunuz metin, seklen de olsa "gizli" bir metin. Yasalar, bu çesit teftis raporlari ya da devlet belgeleri üzerinde "gizli"lik tasarrufunun uygulanmasinda yetkiyi basbakanlara veriyor ve geçmisten bugüne basbakanlar ellerindeki "gizliligi belirleyebilme" yetkisini alabildigine genis biçimde kullandilar. Bu kural, son raporda da uygulandi, metnin 108 sayfasi "sizdi" ama 12 sayfasi gizlendi.

Orijinali, bir sayfalik "Önsöz" ve 119 sayfalik rapordan olusan bu metnin 12 sayfasi basin kuruluslarina verilmedi. Bu eksik sayfalarin yerleri, raporun orijinal sayfa numaralari belirtilerek elinizdeki kitaba yazildi. O yüzden, eger isterseniz "tahmin hakki"nizi kullanabilir, eksik sayfalarda nelerin yer aldigini bulmaya çalisabilirsiniz.

Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli demokratiklesme, seffaflasma ve hukuk devleti olma tartismalarinin göbegine oturan bu raporun kritik önemde bir belge oldugunu düsünüyoruz, o yüzden de resmen açiklanmak yerine basina "sizdirilan" bu sayfalarin gazete arsivlerinde unutulup gitmesine gönlümüz razi olmadi.

RADIKAL

SUSURLUK RAPORU

Giris

Bu rapor Sayin Basbakan'in 13.08.1997 tarih, TEFTIS. M: 139 sayili onaylarina istinaden hazirlanmistir. Mezkur onaydan da anlasilacagi üzere Sn. Basbakanin konuyla ilgili sifahi talimatlari, sonra da yazili emirleri alinmistir.

Bu konunun kamuoyunda yarattigi heyecan ve ilginin yanisira Teftis Kurullari açisindan degerlendirilmesi önem tasiyacaktir. Çünkü kamuoyunda Susurluk kazasi/olayi adi altinda bilinen ve tartisilan konu hukuken bir trafik kazasindan ibarettir. Bu konu da yargiya intikal etmistir ve yapilacak bir is veya bürokratik islem kalmamistir. Oysa kamuoyu, siyasetçi - Yeralti Dünyasi - Kamu Kuruluslari iliskisi ve kisisel menfaat etrafinda yogunlasan ve büyük ölçüde para, menfaat ve güç saglamaya dönük illegal faaliyetlerden rahatsizdir. Bu faaliyetlerin `terörle mücadele ve ülke menfaatleri' olarak gösterilmesi ve bu perdenin arkasina gizlenmesi ayri bir rahatsizlik konusudur.

Kamuoyunun paylastigi bu çerçeve, gerçekte "Susurluk Olayi"nin da genel çerçevesini olusturmaktadir.

Geçtigimiz aylarda Basbakan Erbakan'in çalistirdigi müfettisler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Arastirma Komisyonu da bu çerçevede çalismis ve raporlarini bu zeminde olusturmuslardir. Beklenti de bu yöndedir. Sayin Basbakan'in temayüllü ve muhtelif konusmalarda altini çizdigi çerçeve de bu kapsamdadir. Baskanligimiz da görev alanini, bu yaklasimin belirledigi bir muhteva içnide düsünmüs ve çabalarini bu noktalara teksif etmistir. Bu yaklasim dogru ve genel kabul gören bir çerçeveyi olusturdugu gibi yeni görevlendirmelerin de hukuki zeminini teskil etmektedir. Aksi takdirde Susurluk olayi ile irtibatli konularin hemen tamaminin yargiya intikal etmis olmasi, Baskanligimizin yeniden görevlendirilmesini imkansiz kilacak bir mahiyet arzedecekti.

Sadece Içisleri Bakanligi Teftis Kurulunca 18, Emniyet Genel Müdürlügü tarafindan 16 adet inceleme - sorusturma yapilmasi. Susurluk kazasinin trafik yönü itibariyle bir mahkemede, çete olusturulmasi yönüyle DGM'de, Topal cinayetine iliskin davanin bir baska mahkemede, konuyla ilgili bir çok davanin da degisik yargi mercilerinde yürümekte olmasi, Maliye, Adalet ve Turizm Bakanliklarinca kendilerini ilgilendiren konularda inceleme - sorusturma yapilmasi, dolayli konularin ilgili kurumlarinca ele alinmis olmasi gözönünde tutularak, gerçekte Susurluk olayina girmek için maddi konularin tümünün ele alinmis olmasi sebebiyle, Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanligi, konunun disinda birakilabilirdi.

Ortada olan tek alan yukarida arzedilen ve kamuoyunun da beklentisine cevap olacak illegal iliskilerdi.

Bu noktada bir özel konuya temas etmekte yarar vardir.

Susurluk Kazasi'nda yeralan kisilerin kazanin olus mahalline kadar degisik yerlerde - Istanbul, Yalova, Izmir, Kusadasi - ayni günlerde birliktelikleri, hatta S.E.Bucak'in beyanina göre koruma polislerinin takip edildiklerine iliskin endiseleri nedeniyle önce Izmir'i, sonra da Kusadasi'ni terketmeye karar vermeleri sonucu Istanbul'a dönerlerken Susurluk'taki trafik kazasi vukubulmus ancak kamuoyunun ve medyanin tepkisi ile kazanin öncesi günlerdeki birliktelikler ve kazanin olusumu önemli ölçüde her yönüyle ele alinarak yargiya intikal ettiginden raporumuzda bu konular, bilindigi ve tekrara yer vermemek için ele alinmamistir. Bu konuda bir baska temel düsüncemiz, `Susurluk Olayi' adi altindaki kapsamli ve çogunlukla illegal iliskiler agini dikkate getirmek oldugundan, özellikle polisiye olaylar noktasinda kaybolmadan, Olay'i bütünüyle takdim etmektir.

Aslinda bir bütünlük içinde ele alinmasi gereken Susurluk konusu, yukarida kisaca sunuldugu üzere, parçalara ayrilmis isin özü ve esasi özellikle yargi safhasinda gözden kaçmistir.

Mehmet Ali Yaprak kaçirilmis, olay adliyeye intikal etmis, Gaziantep Savciligi, Istanbul Savcisinin ifadeleri alip göndermesini talep etmistir. Ifadeler alinmis, gönderilmis ve takipsizlik karari verilmistir. Gaziantep Savcisi ise yüzlestirme kararini yazmis ancak, daha sonraki safhalarda bu husus ta gerçeklestirilmemistir.

Mehmet Ali Yaprak'in kaçirildigi araçta Müfit Sement'in parmak izi bulunmus ama konunun adliyeye intikal etmemesi saglanmistir. Bir kamu kurulusunun üst düzey yetkilisi devreye girmistir. Subat 1997'de Basbakanlik bu konunun takibini Adalet Bakanligi'ndan yazi ile talep etmis, Bakan Sevket Kazan talimat vermis konu Ceza Isleri Genel Müdürlügü'nde beklemeye birakilmis, Eylül 1997'de yazili talebimizle konu ancak hatirlanmistir. Içisleri Bakanligi kayip silahlar konusunda sorusturma yapmis nedense tüm bilgi ve belgeler toplanmis olmasina karsilik konu 10 adet Baretta ile sinirli tutulmustur.

Içisleri Bakanligi'na yazilan ve `bilgileri için' Danistay'a da gönderilen yazimiz, dosyalarin henüz kendilerine intikal etmemis olmasina ragmen, `Danistay'in incelemesi safhasindadir' ibaresi sebebiyle Danistay'in tepkisini çekmistir. (Açiktir ki Fezlekenin Bakanlikta onayini takip eden safha Danasitay incelemesidir.) Neticede suçu ve suçlulugu su götürür 5 emniyet mensubu yargiya sevk edilmis, milyonlarca dolarlik silah alimi konusu ortada kalmis eksik arastirma, hatali degerlendirme yönündeki ikaz Bakanlikça dikkate alinmamis, aksine yeni bir raporla ilk çalismanin dogrulugu iddia edilmisse de Danistay'in özel harekat mensuplari hakkindaki suç duyurusu Bakanligin eksik sorusturmasinin delili olmustur. Ama halen de milyonlarca dolarlik silah alimi konusu Bakanlikça sonuçlandirilmamistir.

Raporun degerlendirme safhasinda bu örnekler çogalacak ve detaye edilecektir. Üzerinde durulan husus, bütün parçalara ayrildigi, hiçbir makam ve merciide birlestirmenin yapilamayacagi bir noktaya gelinmis oldugudur.

Basbakanlik Teftis Kurulu; Yargi alanina girmemege özen göstererek imkan oldugu takdirde yargiya yardimci olmayi da hedefleyerek bu bütünlügü saglamaga dönük bir çalisma yapmistir.

Devletin isleyisinden ve Teftis Kurullarinin çalisma sisteminden haberdar olan herkes, (bu safhada) Susurluk olayini her yönüyle `sorusturmaya' imkan kalmadigini tesbit edecektir.

Isin önemle kaydedilmesi gereken bir diger yönü, bazi konularin ancak polis yetkisinde olan hususlari kapsadigi ve müfettisler eliyle sonuca ulasmanin güçlük arzettigidir.

Ömer Lütfü Topal'in evi cinayetten kisa bir süre sonra aranmistir. Arayanlarin sefi oldugunu iddia eden ve bariz bir Dogu Anadolu sivesi ile konusan bir kisinin mevcudiyeti tesbit edilmistir. Cinayetten uzunca bir süre sonra evin etrafinda herhangi bir güvenlik tedbiri olmadigi da iddia edilmistir.

Bu konu polisiye bir çalismayi gerekli kilmaktaydi. Elde edilecek bilgileri yargiya da iletmek üzere gerekli çalismalarin yapilmasi Emniyet Genel Müdürlügü'nden talep edilmistir.

Emniyetçe yapilan arastirma hata veya eksiklik olmadigi gibi bir sonuç vermistir. Ancak ayni yazimiz içinde yeralan MIT Istanbul Bölge Baskanligi'nin Topal cinayeti konusunda Emniyeti niçin uyardigi ve niçin bir gurup polisi suçladigi iddiasinin cevabi ortaya çikmamistir. Keza Ömer Lütfü Topal'in muhasebe ve gizli kayitlarinin bulundugu bilgisayarlarin polisiye usul ve metotlarla aranmasi ve bulunmasi yine Emniyet Genel Müdürlügünden istenmistir.

Çalismamizin önemle kaydedilmesi gereken bir diger yönü vardir. Hemen hemen her teftis inceleme ve sorusturmada ortaya çikan temel görüntü, Kurumlarin Müfettisler karsisinda sergiledigi tavrin özelligi hususudur. Kurumlar ve Yöneticiler arastirma yapan denetim elemanlarina karsi genellikle zahiri bir açiklik ve seffaflik içinde yaklasiyor görüntüsü altinada gerçekte hiçbir yardim saglamamaya özen gösterirler. Çalisma mekani, sekreter, telefon, araç temin edilir, sadece bilgi vermede çekimserlik gündemdedir.

Arastirilan konunun müsebbibi olanlar haliyle çekimserdir. Konuyla ilgili olmayanlar "bu ise bulasmamak kaygisindadir". Bürokraside herzaman gözlemlenen bu tavir elbette normaldir, tabiidir. Susurluk olayinda ise daha normal ve tabiidir.

Basbakanlik Teftis Kurulu bu tavri hiçbir zaman engelleme, örtme olarak algilamamis ve karsit bir tedbire ihtiyaç duymamistir. Çünkü bu tavri etkisiz kilmanin yolu gerekli gereksiz evraklari dikkatle incelemek ve ilgililerle bikmadan usanmadan sonu gelmez görüsmeler yapmaktan geçmektedir. Dört saatlik bir sohbetin neticesi bazen iki sayfa tutan not olmustur. Genelliklede bir isim, bir iliski, bir hesap numarasi, bir görevlinin olmamasi gereken bir yerde bulunmasi, bir telefon numarasi veya bir banka irtibati takip edilecek ve ulasilacak bilgiye isaret etmistir. Iste bu görüntü içinde Kamu Kurumlari Susurluk olayi patlak verince zahiri bir heyecanla üzerlerine düsen görevi yapma gayreti içine girmislerdir. Içisleri Bakanligi'nin ve Emniyet Genel Müdürlügü'nün inceleme ve sorusturmalari bu cümledendir.

Adalet Bakanligi ise kendilerine 1997'de aktarilan iki konudan birini Bakan Sevket Kazan'in talimatina ragmen inceletmemistir. Turizm Bakanligi, Kumarhaneler (Talih Oyunlari Salonlari) ile ilgili hususlari ele almis rapor tanzim etmis, Ömer Lütfü Topal'a verilen ve kayitlarin gözardi edilmesi ile elde edilen sabikasizlik kaydina dayali ruhsat islerinde Bakanligi yaniltan Adalet Bakanligi adli sicil ilgilileri hakkinda islem yapilmasini talep etmis, ancak Emperyal Sirketinin kanunsuz elde edilmis isletme ruhsatlarini iptal etmeyi - görüsmelerden anladigimiz o ki - hatirlarina bile getirmemislerdir. Kasim 1997'deki uyarimiz da bir sonuç vermemistir.

Eximbank, Türkmenistan'da iki oteli kredilendirmistir. Neticede anlasilmistir ki bu iki oteli Kumarhaneleri ile birlikte isleten Emperyal Sirketidir ve esas borçlu da yine Emperyaldir. Eximbank bu bilgiye ragmen temdit taleplerini uygun karsilamistir. Kendilerine Teftisin icraya karismayacagi, ancak mevcut bilgilere ragmen Emperyal'in kredisini yeniden temdit etmede hassasiyet göstermeleri hatirlatilmistir. Susurluk olayi ile alakali ve ilgi çekici bir husus da kurumlarin kendi kusurlarini unutup bir digerini suçlama konusundaki itinali davranislaridir. Askerler ise tam bir suskunluk ve sessizlik içinde olaylara sadece seyir açisindan bakmislardir. Oysa Jandarmanin söyleyecek çok sözü olmasi gerekirdi. Özellikle de Yesil, itirafçilar konusu ile Cem Ersever'in niçin veya nasil öldürüldügünü arastirip Kamuoyuna degilse bile Basbakanliga duyurabilirlerdi.

Siyaset de Susurluk konusunda tarafsiz olmamistir. Konunun Ülke meselesi mi Hükümet meselesi mi oldugu siyaset sahnesinde anlasilamaz hale getirilmistir.

Bir Sayin Devlet Bakani "Basbakanlik Teftis Kurulunun, bu konudaki birikimine ragmen kendisine müracaat etmemesini' tenkit konusu yapmistir. Hem de gazetelere beyanat vererek.

Kendisinin bakis açisinin farkli oldugu iki gün sonraki beyanatiyla da (Gizli Servisler, CIA vs.) ortaya çiktigi cevabini vermek elbette mümkün olamamistir. Üstelik Basbakan dahi partisinin ve sahsi politikasinin gözlügünü kullanmamizi teklif etmemis, empoze etmeye çalismamisken Sayin Bakanin kisisel bakis açisini empoze etmekten öteye gitmeyecek bir görüsme istegini basinin sayfalarina aktarmasi, Kurulumuzun çekimserliginin hakliligini ortaya koymustur.

Diger bir husus da sudur; Teftis Kurulunda yillardan beri çalisan her müfettis görevi aldiktan sonra yasal imkanlar ve çalisacagi kurumlarla basbasa kalir. Ilk defa - muhtemelen de son defa - Sayin Basbakan, karsilasacagimiz herhangi bir güçlügü asmamiz için kendisine yaptigimiz müracaati aninda karsilamis, dogrudan veya dolayli olarak çalismalarimiza yardimi dokunacak bilgilere ulasmamiz için gerekli her türlü ilgi ve yardimi saglamistir.

Temmuz ayinda görev verirken; Teftis Kurulu'na hiçbir müdahale yapilmamasi, buna tevessül eden olursa ve gerekirse kendilerinin devreye girmesi ve bürokrasiden gelebilecek rahatsizligi gidermesi temennimizi tereddütsüz kabul etmistir. Sayin Basbakan bu sarta gereginden fazla riayet ettigi gibi çalismalarin safhalarinda bilgi dahi istememistir. Bu durum bazi hükümet üyelerinin ve bazi Milletvekillerinin ümitsizligine yol açtigini görmemiz üzerine Sayin Basbakan'a (20 Kasim 1997'de) Devletle alakan pek çok irtibati tesbit ettigimizi ve Devlet kurumlarinda yapilacak pek çok düzenleme oldugunu, Hükümetin ve kamuoyunun önerilecek bu tasarruflar sonucu alinacak tedbirlerle rahatlik duyabilecegini ifade etmek ihtiyaci hissedilmistir.

Kamuoyu Devletteki "Çete" irtibatlarina konsantre olmusken bu konuya da kisaca temas etmekte fayda vardir.

Çetelerin sadece silahli ve insan öldüren görünümü tartisilmakta basta uyusturucu ticareti yapan gruplar gündeme gelmektedir. Bu kanunsuz yapi, Devletin kolayca bas edecegi, dünyanin her tarafinda müsahade edilen, ortaya çikan ve her ciddi Devlette hele de toplumsal reaksiyon dogmusken tasfiyesi mümkün bir görüntüdür. Oysa ülkemizde çete konusu iki ayri gelisme göstermistir; birincisi Ömer Lütfü Topal organizasyonunun Uluslararasi ölçekte ve degerde "Mafya"lasma süreci, ikincisi silahli faaliyetlerin ve zor kullanmanin disinda kalan egitimli, saygin kisilerden olusan, kravatlilar grubu olarak tariflenebilecek gruplasmalardir. Ömer Lütfü Topal, yüzlerce milyar liralik gelir elde etme imkanina kavusarak belli bir dönemde Devlete sizma ve rüsvet vererek is yaptirma seviyesinden, kamu görevlilerine artik emir verme seviyesine yükselirken öldürülmüstür. Böylece Cumhuriyet tarihinin; polisten, jandarmadan, yargidan korkmayan ilk Amerikan tipi mafyalasma süreci yarim kalmistir. Bu seviyeye ulasan bir baska grup da yoktur.

Üstelik "Bitirimhane isleticisi Findikzadeli Ömer" bir süre sonra kumarhanelerini tasfiye edip, yatirimlar yapmaga baslayan, fabrikalar satin alan ve hatta fabrikalar kuran Ömer bey olma tercihini net olarak ortaya koymusken, projelerini tahakkuk ettirme firsatini bulamamistir. Yine de etarfindaki hale, koruyucu bulundurmasini, 3 - 5 arabayla birlikte sokaga çikmasini ve kendini korumak için tedbir almasini gereksiz kilacak kadar genis ve etkiliydi. Adamlarinin habersizce aldigi tedbiri de farkettigi anda çok siddetli reaksiyon göstermistir.

Bu tercih öldürülmesine yol açmamistir. Kendisini öldüren sistem zaten hertürlü tedbiri geçersiz kilacak kadar güçlüydü. Konumuz açisindan üzerinde durulan ikinci ve birincisinden çok daha etkili çete faaliyeti, bizatihi Devlet gücünün ve yetkisinin bu amaçla kulanimi ve organize olusudur.

Örnek olarak Bankalar verilecektir.

Basbakanlik Teftis Kurulu 3 kamu bankasinda bir degerlendirme yapmis ve ortaya ürkütücü bir tablo çikmistir. Milyonlarca dolarin ve milyarlarca TL.'nin bu bankalara dönüsü mümkün görülmemektedir. Uzun vadeli teminat mektuplarinin nakde dönüsecegi muhakkaktir. Bankalar kendi karliliklarini azaltma pahasina belli kisi ve firmalari finanse etmistir. Leasing ve off shore kredileri tam bir batakliktir. Insaatlar asiri derecede pahalidir. Ilerideki bölümlerde bu anlamda olusan siyaset - bürokrat agirlikli grup faaliyetlerine isimlendirilerek yer verilecektir.

Belirtmek gerekir ki buradaki saygin isimler Bankalar Kanunu'na mugayir isler ve islemler yapmamislar, DGM'lerin görev alani kapsaminda faaliyet göstermislerdir. Bankalarda cereyan eden olaylarin parasal boyutu, kamuoyunun "Susurluk" olarak algiladigi olaylar toplamini asacaktir. Ve Banka olaylarini genel kirlenmenin sebebi veya sonucu degil hizlandiricisi olarak kabullenmede isabetsizlik olmayacagina inanilmaktadir. Çünkü kirliligin hedefi para ve paranin saglayacagi güçtür.

Susurluk olayinin çerçevesinin bu oldugu hususunda da irttifak vardir. Bu bölümde yer almasi gereken son bir hususta çalismayi yürüten Basbakanlik Teftis Kurulu hakkindadir. Çalisma safahatinin hemen hemen tamami Baskanligin tercihleri dogrultusunda cereyan etmistir. Muhteva da bu çerçevede belirlenmistir. Zaman zaman kurulun tüm müfettisleri ve Nuri Oduncu mevcut yükün büyük bölümünü tasimis, Basmüfettisler Mehmet Akin ve Aysegül Genç aylar boyu çalismislardir. Yine de tayin edici karar ve tercihler Baskanlikça yapildigi için hata ve eksikliklerin tamami Baskanliga ait olacaktir.

Ancak, bu çalismanin temel iddiasi; bilerek isteyerek ve hatali oldugu asikar hiçbir tercihin yapilmadigi noktasindadir. Adigeçen müfettisler çalismanin her safhasinda en sikintili ve güç incelemeleri yürütmüsler, derleme ve degerlendirmeleri üstlenmislerdir.

SUSURLUK RAPORU

Susurluk'la ilgili gelismeler

Giris bölümünde arz ve izah edildigi üzere Susurluk Olayi bir bütündür ve olaylar zincirinden ibarettir.

Istanbul'da Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanmasi, Behçet Cantürk'ün öldürülmesi, Diyarbakir'da yazar Musa Anter'in öldürülmesi; Istanbul'da Tarik Ümit olayi ile Azerbeycan'da ihtilal denemesi, Bodrum'da Hikmet Babatas cinayeti, Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasi, Bankalarin trilyonluk kredileri gerçekte Ankara'da cereyan eden olayin muhtelif veçheleridir.

Halen Milletvekili Sn. Hayri Kozakçioglu'nun "Ben Olaganüstü Hal Bölge Valisi iken Yesil kod adli Mahmut Yildirim'i bölge sinirlari disina çikarmistim" dedigi olay her ne ise, bizim de Susurluk olayindan anladigimiz ayni seydir. Sn. Kozakçioglu isaret etmektedir ki Yesil adli kisi Olaganüstü Hal Valilik çalismalari için yararli degil zararlidir. Ama ayni kisi Jandarma için, MIT için zararli degil yararli bir kisidir. Hatta o kadar yararlidir ki, Kocaeli Emniyet Müdürü, Hadi Özcan isimli çete reisinin teslim olmasi için Yesil'in araciligina basvurmaktadir.

Bu kisi o kadar yararlidir ki polis tarafindan yanlislikla (veya MIT'e gözdagi vermek için) karakola götürülüp sorgulandiktan sonra - gelip adaminizi alin - denmekte ve serbest birakilmakta, MIT'te kirilan kaburga kemiklerini tedavi ettirmektedir.

Susurluk Olayi nedir? Kasim 1996 dan itibaren faili meçhul olaylar adeta biçakla kesilir gibi durmustur. Susurluk iste budur.

Bir üst görevli Eylül 1997'de; '...yurtdisindan geldi ve basimiza bela oldu. Ortadan kaldirilmasi gerekiyor ama ortam müsait degil!" diyordu. Susurluk olayi bu degilse hangisidir?

Susurluk olayinin baslangici belki de zamanin Basbakani Çiller'in bir cümlesinde gizlidir. "PKK'ya yardim eden isadamlarinin listesi elimizde" diyordu. Sonra da infazlar basladi. Infazlarin kararini kim veriyordu? Bozulmanin baslamasi ve vatan - millet hesaplarinin yerini kisisel hesaplarin almasi kaçinilmazdi ve öyle oldu. Bu rapor, Susurluk olayini iste böyle algilamaktadir.

Dogu ve Güneydogu Anadolu'da zemin çok daha kaygandi. Itirafçilar, korucular, asiret reisleri zaten karmasik bir yapi olusturuyorlardi. PKK'li teröristle sade vatandasi ayirdedecek açik bir ölçü bulmanin güçlügü ilave edilince, o bölgede vatani için canini riske sokan polis - asker gençlerimizin yasadigi zorlugu anlamak kolaylasacaktir. Ancak kisisel hesaplarin gündeme gelisi ve uygulanisi çok sonralaridir. Bölgede yillardir devam eden mücadele ve PKK saldirilari bati bölgelerinde dahi genisleyen bir tepki yaratirken, olaganüstü hal bölgesinde yasayanlarin ve PKK ile mücadele eden devlet güçlerinin tepkisini, öfkesini ve bazi sedit davranislarini anlamak ve mazur görmek mümkündür. Hatta zaruridir. Ancak bu olagan fakat karmasik görünüm içinde yer alan kurumlari ve bu karmasik yapida gelisen bazi olaylari detaye etmek gereklidir. Böylece ülkenin PKK ile mücadelesinden, Ankara'ya - Istanbul'a ve parasal iliskilere uzanan bir güzergahi görmek mümkün olacaktir.

SUSURLUK RAPORU

Emniyet Genel Müdürlügü

PKK ile mücadele 80'li yillar boyunca Silahli Kuvvetler'e terkedilmisti. Siyasi tartismalarda bile, hükümetlerin terör konusunda bir tedbiri olmadigi bu konuyu askerlere tevdi ve terk ettigi tenkit olarak söylenegelmistir. Ardindan ve 1991 sonlarinda iktidar degisince terörle mücadele esasa müteallik bir degisimin gündeme geldigi söylenemez. Asgaride uygulamalarda ve görünümde önemli bir fark ortaya çikmamistir. Zaten 1992 yilinin hakim faaliyetleri; devlette kadro degisiklikleri, Cumhurbaskani ile tartismalar ve özellikle de Koskotas dosyalariydi. Gazetelerin ve basinin en önemli haberleri ve hükümetin dikkati bu noktalardaydi. Daha sonra ve 1993 yili köklü degisiklikleri gündeme getirdi ve terörle mücadelede sahinler devri basladi.

Basbakan terörle mücadeleyi, ön plandaki faaliyeti olarak takdim etti. Emniyet Genel Müdürlügüne Mehmet Agar geldi ve ciddi bir tercih yapildi; polis terörle mücadelede daha aktif olacak bir konuma getirildi ve Özel Harekat Timleri ön plana çikti.

Özel Harekat Timlerinin lehinde - aleyhinde çok sey söylenmistir. Ancak Emniyetin dosyalarindaki rutin yazismalara egilince çok önemli bir görüntü öncelikle tesbit edilmektedir. Il Valileri özel güvenlik gerektiren her önemli olayda Özel Harekat Timlerinin görevi devralmasini, asgaride görevde olmasini talep etmektedirler. Hatta bir çok Vali, tayinler sebebiyle eksilen kadrolarin süratle doldurulmasini talep eden çok sayida yaziyi imzalamislardir.

Özel Harekat önceleri Merkezde Sube Müdürlügü, Ankara - Istanbul - Izmir Illerinde Bölge Grup Amirligi olarak teskilatlanmisti.

Genel Müdürlükte Asayis Daire Baskanligi'ndaki Sube Müdürlügü daha sonra Terörle Mücadele ve Hareket Dairesi Baskanligi bünyesinde yer almis 26.7.1993 tarihli olup ancak Resmi Gazete'de yayimlanmayan Bakanlar Kurulu Karari ile Özel Harekat Daire Baskanligi kurulmustur. Hatta 12.08.1993 tarihinde yayinlanan Kanun Hükmünde Kararname ile kanunda degisiklik yapilarak Özel Harekat Polis Okulu açilmasina ve özel personel yetistirilmesine imkan hazirlanmistir.

Dairenin çalismalarini düzenleyen Yönetmelik "Çok Gizli" isaretini tasimaktadir. Bu yönetmelige göre Daire dogrudan Genel Müdüre baglanmistir.

Özel Harekat Dairesi "Devletin ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki temel Anayasal düzenin yikilmasina, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlügünü bozmaya ve cumhuriyetin temel niteliklerini degistirmeye yönelik baski, cebir, siddet, korkutma, yildirma, sindirme veya tehdit yöntemlerini kullanan terör örgütlerini meskun veya kirsal kesimde etkisiz hale getirmek, rehin aldiklari kisi, uçak, araç ve yerleri kurtarmak için ani müdahale, pusu, kesif, baskin ve operasyon yapmak üzere" kurulmustur. Kurs tamamlayip Özel Harekat birimlerine atanmis personel, atamaya yetkili amirin onayi olmaksizin bransi disinda bir hizmette çalistirilamamaktadir. Özel Harekat Timleri ise en az Yirmi Özel Harekat personelinden olusmakta, sorumluluk bölgeleri ise "illerin polis mintikalari ve polis bölgesi disindaki kirsal alanlardir." Ancak polis sorumluluk bölgeleri disinda askeri birimlerin talebi ve askeri makamlarin sorumlulugunda görev yapmaktadirlar.

Mevcut evraklarin tetkiki ve yazismalar Özel Harekat Dairesi'nin ayricalikli durumu ve konumunu açikça ortaya koymaktadir. Belli basli problemlere ise Dairenin 30.06.1997 tarihli brifing dosyasinda da yer verilmistir.

Yetistirilen toplam personel sayisi 8443 kisidir. 2043 kisi çesitli sebeplerle ayrilmistir.

Timlerin çalisma, dinlenme, yillik izin sartlari genelde çok agir ve zahmetli uygulamalari gerektirir. Bu sebeple de tazminatlar ödenmektedir. (1) <dipnotlar.html>

Özel Harekat personelinin dagiliminda kisa sürede ciddi problemler ortaya çikmistir. Süresini tamamlayan personelin atanmasi sonucu 1998 yilinda Türkiye genelinde ve bölge disinda 5000 personel birikecek, oysa Olaganüstü Hal Bölgesinde sadece 1600 personel kalacaktir. Personel tercihleri dikkate alindiginda ise batida 5 ilde talepler yogunlasmaktadir.

Iste bu durum Özel Harekat Dairesi'nin kisa bir dönemde beklenen fonksiyonunun disina çiktigini ortaya sermektedir.

Brifing raporunda açikça "Illerdeki bu dengesiz dagilimdan dolayi birimimizin asil görev yogunlugunun bulundugu Dogu ve Güneydogu illerimizde büyük bir bosluga sebep olacagi gibi Bati Illerimizde de personel sayisi kabarik sorunlu Subeler yaratacagi gerçektir. Bundan da anlasilacagi gibi yeni kurslar açarak, Dogudaki ihtiyaci karsilamak mümkün oluyor gibi görünse de Bati illerinde yigilmanin önüne geçmek mümkün olmayacaktir. Kaldiki, yeni kurslarin da getirmis oldugu maddi külfet oldukça yüksektir.'

Bu gerçekçi tesbit Özel Harekat Dairesinin genel ve çözümlenemeyen problem yönünü açiklamaktadir. Ancak bu personel probleminin beraberinde getirdigi ve bir çok ilgilinin "Güneydogu Sendromu" ifadesiyle tarifledigi daha derin ve köklü bir baska problem vardir; Güneydogu'da silah elde, teröristlerle çarpisan, teröre yardim ve yataklik eden kisileri dagda, köyde ve mezrada takip eden Özel Harekatçi Polis, batiya geldiginde yine ayni insanlari görmektedir. Hatta arama yaptigi ücra köyden göç etmis insanlarin yeni tasindigi evin bir alt sokaginda ve yine "bir grup halinde" ikamet ettiklerini görünce kendisi ve ailesi için 'tedbir' almak zaruretini hissetmektedir.

Bir süre sonra Özel Harekat Tim'leri ama bu defa savunma saikiyle olusturulmaktadir.

Burada kritik bir baska husus vardir; Emniyet Müdürleri atandiklari illere kendi ekipleri ile, seçtigi yardimcilar ve "Tim"lerle gitmektedirler. Böylece Güneydogudaki "Tim" Batida bir ilde de olusmakta eski dayanisma ve "Iliskiler" aynen sürdürülmektedir.

Iliskilerinin sürdürülmesinde iki önemli unsur vardir; Birincisi korunma ve güvenlik, ikincisi Olaganüstü Hal Bölgesi'nin yaygin ve tabii hale gelen kaçinilmazliga bürünmüs isleri.

Açikça ifade ve itiraf etmek gerekir; yakalanan veya ölü ele geçen PKK'lilarin üzerinde silah, mermi, teçhizat, patlayici, telsiz hatta barinaklarda çuvallarla yiyecek, giyecek bulunmakta fakat asla para, döviz ele geçmemektedir. Hiç degilse yakalanan ve kod adi bile teshis edilen bölge ve tim sorumlularinda dahi acil ihtiyaçlar için para - döviz bulunmamaktadir.

Bölgede görev yapmis görevliler hakli olarak PKK'li teröristin cani da mali da Devlete helaldir görüsündedirler.

Özellikle Dogudaki korucu ve itirafçi gruplari gelecekleri belirsiz oldugu için yaygin bir çetelesme sürecindedirler. Bu islerse Yesil'in "Akilli olun: Yalniz basiniza yemeyin. Paylasin. Aksi halde size bu kazanci yedirmezler. Kustururlar" anlayisi dogrultusunda paylasmayi gerekli kilmaktadir.

Böyle bir çetelesme süreci sadece Dogu ve Güneydogu illeriyle sinirli kalamazdi. Ve kalmadi. Büyük illere dogru genislemeler oldu ve müesseseleri - devleti tahribeden - çürüten bir veçheye büründü. (2) <dipnotlar.html>

Aylar süren görüsmelerimizin verdigi bir sonucu Sayin Basbakan'a arz etmek gerekir. Bu kirlilik içinde yer alan guruplar, mantikli - ama isbata iliskin bir belge olmaksizin - bir siralamaya tabi tutulabilir. Birkaç yüz kisiden ibaret olmalarina ragmen itirafçilar yaptiklari itibariyla bir numaradirlar.

Korucular çok kalabalik ve sayica çok fazla illegal faaliyetin sahibi olmalarina karsilik oransal olarak ikinci sirayi almaktadirlar. Üçüncü sirada polis daha sonra da Jandarma yer almaktadir.

Burada hassas bir noktaya temas etmek gerekir. MIT'te Sayin Basbakan'in baskanliginda yapilan toplantida da açikça izah edildigi üzere; görüstügümüz resmi - sivil hiçbir görevli, sivil ve sahsimiza itimadini teyit eden hiçbir kisi, Genelkurmay'a bagli - Jandarma disindaki - birliklerin ve kumanda kademelerinin, bu eylemlerin içinde yer aldigina dair herhangi bir iddiayi gündeme getirmemislerdir.

Özel Egitim görmüs Özel Harekatçilar bölgeden ayrildiktan sonra bazilari güneydogu sartlarini batiya tasirken, silahli kuvvetlerin özel egitim görmüs komandolari terhisten sonra evine - köyüne - isine dönmüstür. Güneydogu sendromunun, disiplinin hakim oldugu askeri ve düzenli birliklerde ortaya çikmadigi görülmektedir.

Bu bölümdeki konumuz ise, kisaca Emniyet Teskilatidir. Ancak bazi konulari detaye etmeden bir genel açiklamaya ihtiyaç duyulmaktadir. Polis teskilatimiz 150 bin kisidir. Çok iyi yetismis uzmanlarin yaninda, fedakarca çalisan ve her an hayati dahil meslegini ve gelecegini riske eden onbinlerce kisiyi suçlamak ve töhmet altinda birakmak elbette düsünülemez. Ancak polis teskilatinda Susurluk olayi baglantisi yoktur demekte realist bir tavir olamaz. Buradaki ince çizgi, çalismamizin tüm safhalarinda dikkatle göz önünde tutulmustur.

Basbakan degisikliginden sonra 1993 yilinin ikinci yarisinda Polis ve Istihbarat sisteminde köklü ve kamuoyunun yakin ilgisini çeken degisiklikler olmustur. Daha sonraki dönemde degisikligin köklü ve derin etkileri olan bir mahiyet kazandigi ortaya çikmistir.

Emniyet Genel Müdürlügüne parlak ve atak bir isim sahibi getirilmistir; Mehmet Agar. MIT Müstesarinin degistirilmesi gündeme gelmis ancak bu operasyon yapilamamis, Mehmet Eymür'ün geri dönmesi pek çok kisiyi hayrete düsürmüstür. Çünkü Mehmet Eymür de adasi gibi parlak ve atak bir kisiliktir. Ancak her ikisinin arasi, kapatilamayacak kadar derinden açiktir ve yillar geçince anlasmazligin derinligi iyice ortaya çikmistir. Bu arada Basbakanligin ilgi çekici tasarruflari devam etmistir. MIT eski baskanlarindan Nuri Gündes Basbakan Istihbarat Basmüsavirligine getirilmistir ki Nuri Gündes'le Mehmet Eymür'ün arasinda dostane olmayan bir geçmis vardir. (3) <dipnotlar.html> Mehmet Agar ise Eymür'ün yakin dostu E. Yarbay Korkut Eken'i yanina müsavir ve Özel Harekat Timlerinin egiticisi olarak görevlendirmistir. (K.Eken'in Emniyet'ten önceki geçici görev yeri Basbakanlik idi.) Böylece Basbakanin etrafinda yepyeni ve etkili, parlak isimlerden mütesekkil bir çerçeve olusmustur.

MIT Müstesari Sönmez Köksal'in MIT'te gençlestirme projesi bu çevre tarafindan engellenmistir. Özellikle Nuri Gündes Basbakanin esi ile yakin iliskisi sayesinde etkili olmustur. Mehmet Eymür'ün ayni kanali kullandigi ise yaygin bir bilgidir. (4) <dipnotlar.html>

Ibrahim Sahin'in Özel Harekat Daire Baskanligina getirilmesi sonucu Korkut Eken'in bu dairedeki nüfuzu olaganüstü artmistir. Ibrahim Sahin'in bölümüne verdigi talimat, `Korkut Eken'in isteklerinin kendi talimati olarak uygulanmasi' tarzindadir. Daha da önemlisi Korkut Eken'in Genel Müdür Müsaviri olarak çalisacagi tüm teskilata ve Il Müdürlüklerine de duyurulmustur.

Bu dönemde Özel Harekat Dairesi güçlenmis, sayica artmis, dogu ve güneydoguda Özel Timlerin basarisi ve etkinligi en yüksek noktaya ulasmistir.

Genel Müdür Mehmet Agar, Basbakan'in sagladigi destek ve emrindeki Teskilatla gerçekten etkili -zaman zaman bürokrasiden bildigimiz örnekleri gibi - bir güce ulasmistir. Polis Teskilatinnin ülke genelindeki yaygin fonksiyonu, bu gücü olaganüstü boyutlara tasimistir.

Polis Teskilatina saglanan imkanlar da artmistir. Ama en önemlisi, Basbakan'in destek ve güvenidir.

Polis Teskilati bu görünüm içinde önemli bir projeyi ele almistir. PKK lideri Abdullah Öcalan'in yakalanmasi veya öldürülmesi. Böyle bir projenin gerçeklesmesi, hem teskilatin prestijini artiracak hem de siyaseten çok fazla prim yapacaktir. (Bu arada Tarik Ümit'te Ingiltere, Belçika ve Hollanda'da Dursun Karatas'in izini sürmeye baslamistir. Uyusturucu Taciri ve Hayali Ihracatçi Nurettin Güven de ayni ekiptedir.)

Bu amaçla `örtülü ödenek'ten fon da ayrilmistir. MIT kendi kaynaklarindan 12,5 milyon dolari defaten Emniyet Genel Müdürlügü'ne nakit olarak tevdi etmistir. (Bu ödeme, ancak Basbakan'in talimatiyla olabilecegi için niçin verildigi veya nasil verildigi konusu detaye edilmemistir.) Bu miktar daha sonra ve yine örtülü ödenek imkanlariyla artirilmistir. Iddialar 70 milyon dolarlik bir fon olusturuldugu seklindeyse de Baskanligimiz bu meblagin 40 - 50 milyon dolar civarinda olacagi kanaatindedir. Bu kanaat ilgililerle yapilan görüsmeler ve elde edilen diger bilgiler sonucu edinilmistir.

Silah taciri Ertaç Tinar'in Isviçre'de mukim Genel Müdürü Max Bretscher'in anlatimiyla `Ertaç Tinar 70 milyon dolar civarinda bir fondan bahsediyor ve bununla Türk Hükümeti'nin temin edemedigi silah ve araçlarin satin alinacagini anlatiyor' olsa dahi 70 milyon dolarin tamaminin yurt disina çikmadigi hemen hemen kesin gibidir.

Ertaç Tinar, Londra'da yerlesik Hospro firmasinin sahibi ve yöneticisidir. Hospro 100 poundluk sermayeye sahip bir tabela sirketidir. Uzun yillar saglik sektöründe faaliyet göstermistir. Türk hastanelerine, Istanbul Üniversitesi saglik kurumlarina milyarlarca liralik teçhizat satmistir. Edinilen kanaat satin alinan bu cihazlarla hastanelerin özellikle de kalp ve damar cerrahi ünitelerinin ciddi sekilde suistimal edildigi seklindedir.

Ertaç Tinar 1994 yilina kadar, Kibris pasaportu ile ve yabanci sermayeli bir sirketin Türkiye temsilcisi yabanci personel statüsünde faaliyette bulunmustur. Yabanci Sermaye Dairesi - ne hikmetse - Geyve dogumlu bir Türk, Kibris pasaportu ibraz edince kendisine yabanci personel için düsünülmüs çalisma iznini vermekte mahzur görmemektedir. Yabanci sermaye Dairesinin çalisma izni de Emniyet Genel Müdürlügünde adeta otomatik bir sekilde ikamet iznine dönüsmektedir. (5) <dipnotlar.html> Neticede Türk vatandasi Ertaç Tinar, ülkemizde çalisan yabanci personel statüsüne dahil edilmistir. Ertaç Tinar 1994 yilinda hatta 1993 yili sonlarinda Emniyet Genel Müdürlügüne müracaat ederek silah hibe etmek istedigini belirtmis ve bu talep uygun görülmüstür. Bu arada birkaç ihaleye de katilmistir. Kazandigi ihalelerde klasik müfettis gözüyle problem olmadigi ifade edilemezse de bu konu Baskanligimizca irdelenmemistir. Sadece Emniyet Genel Müdürlügünün, Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin kurulmasi safhasini ilgilendiren KHK maddelerine dayanarak ihalelerde klasik ihale metodlarinin disina çikma, uygulamalarina son verilmesi geregine isaret edilecektir.

Ertaç Tinar'in hibe talebi Genel Müdürlükçe uygun görülmüs silah ve teçhizat kolileri 1994 yilindan itibaren ülkeye gelmeye baslamistir. (Ertaç Tinar bu arada sahsi dostu Emniyet Genel Müdür Yardimcisi Ertugrul Ogan'in tavassutuyla ve hemen hemen bir günde Türk pasaportu da almis ve daha sonra Kirmizi Pasaport tasimak üzere Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti'nin Cenevre Fahri Temsilcisi olmaya talip olmustur.)

Emniyet Genel Müdürlügü kayitlarina göre; Hospro 82 milyar TL.lik 154 kalem malzemeyi hibe etmis, sadece 10 Baretta ve susturucusu kaybolmustur. Ertaç Tinar'in is arkadasi Max Bretscher'e göre Tinar `Bir yil içinde Divonne'daki evini ödedi. Versoix'deki apartmanini aldi. 1.7 milyona yeni bir ev, bir 600 Mersedes, bir Crysler Voyager ve karisina bir Mersedes 320 satin aldi. Hepsini bir yil içinde ve bu 70 milyon dolardan aldi.'

Dipnotlar

(1) Bir çok önemli operasyonda görevlendirilen ve ödüllendirilen isimlerden sikça rastlananlar dikkati çekmektedir. Ayhan Akça, Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz, Ziya Bandirmalioglu, Ercan Ersoy. Bu isimler Susurluk olaylari sebebiyle kamuoyunca da taninmislardir. Özel Harekata alinanlarin referansi ise çok kere Ibrahim Sahin, Ayhan Akça ve Celal Ertas'tir.

(2) Özel Harekat Timlerinin operasyonlara sevk evraklarinda `Bir görevin ifasi' ibaresi kullanilmakta, daha sonra bir not veya açiklayici bir izah yapilmamakta ve `Merkeze dönüldügü' ifadesiyle yetinilmektedir.

(3) Nuri Gündes; Basbakanin 16 Agustos 1993 tarihli ve bizzat imzaladigi yazi ile MIT `Istihbarat Basdanismanligi' kadrosuna atanmasi ve Basbakanlikta görevlendirilmesi talimati sonucu, MIT Müstesarliginin ayni tarihli cevabi ile hem atamasi yapilmis hem de Basbakanlikta göreve baslatilmistir. Bu atamadaki sür'at ve yazilardaki ifade, konunun `Çok özel' oldugunu ispat etse gerektir. Daha sonra Basbakanlik, 19.02.1997 tarihinde Nuri Gündes'in durumunu sormus cevap 24.02.1997 de yine sür'atle ama rutin olarak gönderilmis ve bu yazi Basbakanlik Personel kaydina 28.02.1997 de girebilmistir.

(4) Dönemin Basbakanlik; Teftis Kurulu Baskani'nin Basbakanla irtibat noktasinin da ayni oldugu, Basbakana sunulacak onaylari, Basbakanin esine tevdi ettigi, hatta Teftisteki resmi konut telefon numaralarinin bile Basbakanin esine ve sekreterine ait oldugu açik bir bilgidir.

(5) Yabanci Sermaye Dairesi'nin eroin kaçakçilarina, Güneydogu illerinde Arap asilli kimligi belirsiz kisilere de çalisma izni verdigi ilk defa 1989 tarihli bir raporumuzda tenkit konusu yapilmisti.

(6) Mehmet Eymür, Içisleri Bakani Meral Aksener'e yazdigi 12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avci'yi sikayet ederken, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Tasanlar'in kendisini gece 03'te arayip Yesil'in teslim alinmasini istedigini Ankara Bölgesininde kendisinin de ilgileri olmadigini söyledigini naklediyor.

(7) Topal kumarhane açtigi sehirlerde, muhiti olan etkili aile ve kisilerle sahsen iliski kuruyor, sosyal faaliyetler için firsatlar veriyor, para harciyor, dogum günü, evlenme yildönümlerinde sik jestler yapiyor ve ortakliklar kuruyordu. Alacaklarini aldiktan sonra da ilisikisini kesiyordu. Kumarhanelerin yogunlugunu artirmak bahanesiyle kisilere bol miktarda fis verdirerek oynatiyor, sonunda da ortakliklari tasfiye için borç çikariyordu. Antalya'da bu sekilde elde ettigi bir sirkete yaptirdigi evleri mensuplarina dolar üzerinden satmis, Ömer Sarlak Pasaya, Emniyet Müdürü Mete Altan'a da yer tahsis etmisti. Sirket hisselerinin devrinde ise kamu görevilerini kullanmisti.

(8) Türkmenistan'daki Ak Altin kumarhanesini Grand Türkmen Oteli Kumarhanesi daha sonra da diger kumarhaneler takip etmistir.

 

SUSURLUK RAPORU

Hibe, teçhizat ve Silahlar

Bu konunun iki büyük özelligi vardir;

1. Parasi ödenerek alinan silah, mühimmat ve teçhizat,

2. Israil'le - Mossad'la - kurulan iliskiler.

Her iki konunun çözümü de Hospro firmasi sahibi Ertaç Tinar tarafindan gelistirilmistir.

Hospro Israil'den satinaldigi silahlari hibe olarak Türkiye'ye sevketmis ve Emniyet kayitlarina hibe adi altinda geçmistir.

Bu konu üzerinde teferruatiyla durmak ihtiyaci vardir.

Hospro firmasi Ingiltere'de kurulmus bir limited sirkettir.

Sirketin sahibi veya ortagi olarak görünen Ertaç Tinar, Geyve dogumlu bir Türk vatandasidir. Kendisi bilahare KKTC tabiiyetine girmistir. Türkiye'de Hospro firmasinin temsilcisi olarak Yabanci Sermaye Dairesi'nden izin alarak çalismaya baslamistir.

Ertaç Tinar, 1993 yilina kadar saglik alaninda faaliyet göstermis, Saglik Bakanligi'na çesitli tibbi araçlar satmistir.

Tinar, Istanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Berkarda ile Metsan adiyla bir sirkette ortaklik kurmus ve muhtemelen yine tibbi cihaz satisinda yer ve rol almistir.

Adigeçen, daha sonra KKTC'nin Cenevre Fahri Konsoloslugu'na talip oldugunda referans olarak Adalet Bakani Sn. Mehmet Agar'i göstermistir. Hospro, Ingiltere'de kurulu bir tabela sirketidir. Sermayesi 100 pound'dur. yillardan beri de bu sermaye yapisi degismemis hisseler yariyariya Direktör Ertaç Tinar ve sekreter Nurdan Bergeman - bilahare Tinar - arasinda bölüsülmüstür.

Ingiliz sirketler dairesi Company House'dan detayli bilgi alinmis; 150 sayfayi bulan dökümanlar, teskil edilen bir uzmanlar grubunca, tercüme edilmis ve ticari - mali yapisi ve faaliyetleri itibariyla degerlendirilmistir.

Uzmanlar grubu, sirketin "100 pound gibi komik bir sermaye ile kuruldugunu, bugüne kadar sermayesinde herhangi bir artirim yapilmamis olmasini, sirket adreslerinin sik sik degismesini, hisse dagiliminin bir idareci ve bir sekreter arasinda bölüsülmesini, bilançolarinda yaptiklari faaliyetlerle ilgili hiçbir kalemin bulunmamasini, bilançoda sürekli ve artan oranda zararin yer almasini, borçlarin aktiflerinden daha fazla olmasini" sirketin gerçek anlamda bir sirket olamayacagini düsündürdügünü belirterek, Company House'un 4 defa sirketin kayittan çikarilip feshedilecegi ihbarinda bulundugunu, sonradan (ve muhtemelen yapilan itirazlar üzerine) sarfinazar edildigini, denetim firmasinin adresi de ayni oldugundan usuli bir denetim yapilmakta oldugunun ortaya çiktigini, belirtmektedirler.

Sirket 1991 tarihle beyaninda, tibbi cihaz ve ekipmanlarla ilgili uluslararasi ticaret yaptigini açiklamaktadir. Ancak ticari faaliyetler, binlerce pound olarak degil yüzlü rakkamlarla bilançoda yer almaktadir. Yine 1991 tarihinde sirket Türkiye'de sube açmak amaciyla 70 milyon Tl.lik bir tutari uzun vadeli sermayeye aktarmistir. Ve Istanbul'da 70 milyon Tl. ile sirket tesis edilmistir.

Muhtelif yillara ait bilançolarda sirket faaliyetlerine iliskin bir kaleme rastlanmamaktadir. 31 Aralik 1995 tarihli beyannamede kar - zarar hesabinda 7046 pound görünmekte, 1 yil vadeli alacaklari ise 135.446 pound olarak yer almaktadir.

Saglik Bakanligi'ndan edinilen bilgilere göre Hospro'nun Saglik Sektörü ile iliskisi 1978 yillarina kadar gitmektedir. Dr. Mürsit Koryak Astim Hastanesi 1978 - 1983 döneminde bu firmadan müteaddit kere tibbi cihaz almistir. Daha sonra bu hastane Kosuyolu Kalp - Damar Cerrahi Merkezi olunca iliskiler, Dr. Koryak'in bashekim oldugu sürece devam etmistir. Üniversite Hastaneleri de Hospro ile iliski kurmus, Akdeniz Üniversitesi firmadan Akciger Pompasi satinalmistir. Daha sonralari firma Ingiltere'ye hasta götürmeye baslamistir.

Siyasi Ersek Kalp Damar Cerrahi Merkezi 1988 - 1992 yillarinda Hospro'ya çesitli ihaleler vermistir.

Saglik Bakanligi'nin tüm ihaleleri arastirilmamis sadece Merkezde Ankara'da mevcut kayitlar bir hekim tarafindan incelenmistir. Önemli olan husus sudur; saglik sektöründe faaliyette olan Hospro 1992 yilini takiben bu sektörde görünmemektedir. Bu tarihten sonra firma ve Ertaç Tinar Emniyet Genel Müdürlügü kayitlarinda ortaya çikmaktadir. Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin 23.2.1994 tarihinde `çok acele' kaydiyla bazi malzemelere ihtiyaç duydugunu belirtmis, 285 sayili Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesindeki muafiyetlerden yararlanarak ve pazarlik usulüyle Hospro firmasindan alimi için Genel Müdür Mehmet Agar 27.2.1994 tarihinde onay vermistir. Ilgili Daire yetkilileri Hospro'yu ve Ertaç Tinar'i tanimadiklarini isimlerin `makam'dan verildigini söylemislerdir.

Olaganüstü Hal Bölge Valiligi'nin kurulmasi hakkindaki 285 sayili Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesi, Valilik teskilatinin kurulmasini ve kamu kurumlarinin bu konudaki talepleri yerine getirmesini düzenlemektedir. Bu maddenin Emniyet Genel Müdürlügü'ne her türlü dis alimi tek firmadan, pazarlik yoluyla ve uygun görecekleri fiattan satinalmalarina imkan verdigi söylenemez.

Ayrica Hospro Limited'in nasil ve nereden bulundugu da belli degildir. Ertesi günü 28.2.1994 te toplanan ihale komisyonu 1.040.850 dolar olarak yapilmis teklifi %3 indirimle 1.009.000 dolar olarak hadde layik bulmus ve satinalinmasina karar verilmistir. Karar Mart 1994 te Genel Müdür Mehmet Agar tarafindan onaylanmis firma Israil menseili teçhizati temin etmis, Merkez Bankasi 18.06.1994 te ithalat bedeli olan 1.009.000 dolari toplam 32.5 milyar TL. karsiligi olarak transfer etmistir. Bu satinalmanin bu kadar süratle yürümesi takdire sayansa da ayni hiz diger konularda görülememektedir.

Yine ayni tarihte yapilan bir talep, yukaridaki seyri takibederek 28.2.1994 te bu defa 1.211.214 dolarlik bir baska alima konu olmustur. Bir diger alim ise 203 bin dolarliktir. Her üç alim Hospro firmasindan yapilmis ve standart %3 indirime tabi olmustur.

Ihale Komisyonu kararlari da 150, 151 ve 152 olarak birbirini takip etmis Genel Müdür Mehmet Agar her 3 karari ayni tarihte imzalamistir. Burada dikkati çeken temel husus, Hospro firmasinin aniden devreye girisidir. Bir tabela sirketinin Türk Emniyet Teskilatina milyarlarca liralik silah ve teçhizati hibe etmesi de ilgi çekicidir. Eger hibe, Israil Devleti tarafindan yapiliyor ise bu sistemin devletin diger kuruluslarinca olusturulmasi gerekirdi. Eger hibe olarak gösterilen islem, gerçekte bir satin almaysa hiçbir gerekçe bu durumu izah edemez. Emniyet Teskilatinda gelisigüzel islemleri, terörle mücadele veya vatan için dögüsmekle de izah etmek mümkün olamaz. Kaldi ki süratli alim yapmanin bir çok yolu yukarida açiklandigi üzere vardir ve süratle hareket etmek mümkündür.

Silahlarla ilgili sorunlar bitmemistir. Ülkeye gelen silah ve malzeme miktari belli degildir. Özel Harekat Dairesi, naklettigi silahlarin kaydini tutmadigi gibi, Bakim - Ikmal Dairesi'nden kolilerin `orijinal ambalajlari açilmadan' kendilerine teslim edilmesini istemis aradan aylar geçtikten sonra sayim yapilmis ve bize göre `istedikleri sekilde' kayit tutulmustur.

Yapilan sorusturmalarda ise konu; Susurluk kazasinda ortaya çikan susturuculu Baretta'ya iliskin kamuoyu baskisi sebebiyle, 10 adet kayip Baretta ile sinirli tutulmustur. Hangi silahlarin ve malzemenin geldigi de bugüne kadar aydinlatilamamistir.

Hibe teçhizatin, temininden kayda alinmasina kadar bir seri hatali islem vardir. Emniyet Genel Müdürlügünün o dönemde üzerinde durdugu esas konu ise Mossad'la iliski kurmaktir. Ödemelerin, Ertaç Tinar'in devreye girmesinin, Israil'e yapilan ziyaretlerin esas amaci, Mossad iliskisi ve Abdullah Öcalan'a karsi yapilacak operasyondur. Hatta hibe malzemelerin gerekçesinin de Öcalan karsiligi yapilan ve yapilacak ödemelerin kamufle edilmesi amacina dönük oldugu ifade edilmektedir. Ancak bu noktada da bir açiklik vardir. Ödemeler Ertaç Tinar'a yapilmakta hizmet Israil'den beklenmektedir.

Bu arada Milli Istihbarat Teskilati'ndan alinan bilgilere göre Ertaç Tinar halen tahsil edemedigi 10 - 15 milyon dolarin pesindedir. Hizmet görülmedigine göre, bu ödemenin yapilmamis olmasini tabii karsilamak gerekmektedir.

Ancak burada da bir problem vardir; bir baska ülkeden Hospro'nun teminat mektubuyla elde edilen silahlar, ödeme yapilmadigi için sevkedilememis ve teminat mektubu nakte tahvil edilmis ve Ertaç Tinar tarafindan ödenmistir. Degisen sartlar sebebiyle Türk tarafi ödemeyi yapmamakta, yapamamakta, parasi ödenmis silahlar Tinar'in elinde kalmaktadir.

Ödemelerin, Israil'den elde edilecek destek Mossad istihbarati için yapildigi iddialari da güvenilirligini kaybetmektedir.

Buradaki önemli nokta, polisin yurtdisi önemli bir operasyonu üstlenmesindeki tercihtir. Böyle bir tercih yapildigina, kaynak tahsis edildigine göre Hükümet yetkililerinin bu konuda bilgisi ve onayi olmak gerekir. Bu tip isler için MIT'in devreden çakarilmasindaki isabetsizlige de isaret etmek icab eder. Kaldi ki MIT'te bu yönde operasyon hazirligi içindedir ve hazirliklar uzun bir zaman almis, ancak Öcalan yapilan operasyondan sag olarak kurtulmustur. Suriye'deki tesis havaya uçurulmus o sirada telefonla konusan Öcalan'in konusmasi yarim kalmissa da 20 dakika sonra telsizle konustugu tesbit edilince kurtuldugu ortaya çikmistir. Suriye askeri birlikleri operasyon mahallini ablukaya almis, bu operasyon Suriyeli ilgililer tarafindan CIA veya Mossad'a mal edilmistir.

Gücün ve imkanlarin bölünmesi, öncelikle basarisizligi tevlit etmistir. Daha sonralari da her iki teskilat digerinin çabalarini küçümsemis ve bu hal her iki teskilatin isbirligi imkanlarini belki de yok etme noktasina kadar sinirlamistir.

Mossad Baskani'nin Emniyet Genel Müdürü'nü, keza CIA yetkililerinin Emniyeti ziyareti bir baska olumsuzlugun sebebi olmustur. Istihbarat Teskilatlari arasinda, görevin MIT'e degil Emniyete verildiginin Basbakan tarafindan ifade edildiginin iddia edilmesi ise, karsilikli çekismenin boyutlarini büyütmüs ve görev yapilmasini sinirlayan bir unsur haline gelmistir.

Bu arada Askeri istihbaratin da yurtdisina açildigi bir baska iddia halinde söylenmis, bu durum birbirini tamamlama amacinin ziddi gelismelerin ne kadar derin oldugunu ortaya koymustur.

Bu ayirim, teçhizat ve teknik yatirim ve harcamalarda da tekrarlara yol açmistir. Bir taraftan asiri kaynak israfi gündeme gelmis, öte yandan kurumlar birbirlerini geri kalmakla, beceri noksanligiyla itham etmeye baslamislardir.

MIT'in ifadesiyle `icra karmasasi istihbarat alaninda daha da boyutlanmakta' sorunlar polis - jandarma - MIT baglaminda sekillenmektedir.

"MIT kaynaklarina yönelik olarak günümüze dek yapilan uygulamalarda; açiga çikarma, baski ve tehdit ile göreve sevketme, tutuklama gibi olaylarin yanisira faili meçhul cinayetlere kurban gitme des sikça görülmektedir. Söz konusu baskilarin OHAL bölgesinde yogunlastigi, baski ve öldürme olaylarinin 1992 yilindan itibaren tirmanisa geçtigi, 1994 - 1995 - 1996 yillarinda dikkati çekecek düzeyde arttigi, 1997 yilinda ise trendin önemli oranda düstügü gözlenmektedir.

1992 yilindan günümüze kadar 100'ün üzerinde MIT kaynagi güvenlik birimlerince sorguya alinmis, önemli bir kismi siddet dahil baskiya tabi tutulmus, 25 civarinda kaynak demaske edilmis, bunlardan 15'i bu sebeple veya faili meçhul cinayetlere kurban gitmeleri sonucu hayatlarini kaybetmistir."

Bu cümlelerde Polise yönelmis açik bir suçlama vardir. Ayrica isbirliginin hangi noktalara kadar gerilemis oldugu da ortaya çikmaktadir.

MIT tarafindan cevaplandirilmasi istenn sorulara karsilik görüslerini detaye eden Teskilat, MIT - Siyasetçi iliskisinde ise önceki sayfalardaki ifadelerimizi teyit eden görüslere yer vermektedir.

MIT'in, baskilara kendi yöntemleri ile direndigi ancak bu titizlige ragmen istenmeyen müdahalelerin olabildigi anlatildiktan sonra örnek olarak Mehmet Eymür, Tolga Sakir Atik, Nuri Gündes ve Korkut Eken'in adi zikredilmektedir.

Emniyet Genel Müdürlügü, siyasetin tercihini net olarak ortaya koymasi ile MIT'in önüne geçmistir. Teknik cihazlanmada bile Emniyet ilgilileri, müstehzi bir eda ile "bizden ögrendiler" "bizden sonra basladilar" demektedirler.

 

SUSURLUK RAPORU

Milli Istihbarat Teskilati

MILLI ISTIHBARAT TESKILATI Susurluk olayinda MIT'in de yer aldigi görüsü ve iddiasi Teskilat üst yönetimini ciddi olarak incitmektedir. Teskilat mensuplari da hakli bir alinganlik ve üzüntü izhar etmektedirler.

Ancak kamuoyunda bu yönde olusan kanaatin de MIT tarafindan ciddiye alinmadigi görülmektedir. Çünkü bu kanaatin olusma sebebi yine MIT'tir. Susurluk kazasindan 15 dakika sonra TV'lerin Mehmet Özbay kimligiyle ölen sahsin Abdullah Çatli oldugunu açiklamasi, MIT'in verdigi bir haber olarak söylenmis, yazilmis, kulaktan kulaga fisildanmistir. Daha sonraki gelismelerde MIT'in Mehmet Özbay'in gerçek hüviyetini çok uzun süreden beri bildigi ispatlanmistir. Hatta Temmuz 1996'da Mehmet Eymür'ün, hazirladigi bir rapordan gazetecilerin not almasina izin verdigi de tesbit edilmistir.

Yine Mehmet Eymür'ün Yesil kod adli Mahmut Yildirim'la yaptigi görüsmelerde; Çatli'dan bahsettikleri, Çatli'nin Baysa sirketinin yapacagi "Petrol isi" için Hadi Özcan'la görüstügü, Kocaeli çetesi olan Hadi Özcan'in Belediye Baskani'ni öldürmeye karar verdigi, Emniyet Müdürü Affan beyin Hadi Özcan'in artik teslim olmasi gerektigini söyledigini ve karsilikli bilgilendirme için sayisiz görüsmeler yaptiklari bilinmektedir. MIT Müstesari'nin bilgisine ancak Aralik 1997'de sunulan Ekim 1996 tarihli bir görüsme notunda, MIT elemanlarindan Duran Firat'in Fatih Bucak'la yaptigi bir görüsmede, Ömer Lütfi Topal'i polislerin öldürdügünün iddia edildigi kayitlidir.

Yine Mehmet Eymür ve gurubu Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilisinda araçta parmak izi bulunan (Drej Ali grubundan) Müfit Sement'in kurtarilmasi için Yaprak grubuyla görüsmekte hatta Müfit Sement MIT'de Eymür'ün telefonuyla Yaprak'in yetkili adamiyla müzakere ve pazarlik yürütmektedir. Görüsmenin detayi ülke için hüzün vericidir. Yaprak çetesinin yetkilisi, "mütecaviz ve tehditkar bir edayla, Eymür'e söz verdiklerini polis vs.nin isi olamayacagini, kendilerinin sözlerini tutacaklari, kendi bölgelerinde sadece kendilerinin hakim oldugunu" belirtir bir tarzda konusmaktadir. MIT yetkilileri bu rezalete katlanmakta, Yaprak'in telefonlarini dinleyen polis ise ses çikarmamakla bu devlet ayibinin içinde yer almaktadir. Yesil'in nasil bir kisilik oldugu; etrafina topladigi itirafçilarla haraç, gasp, haneye tecavüz, irza tecavüz, soygun, öldürme, iskence, adam kaçirma v.b. gibi çesitli olaylarin faili oldugu bilinirken kamu otoritelerinin kendisiyle isbirligi yapmaya devam etmesini izah etmek güçlesmektedir. MIT gibi saygin bir kurulusun saygin olmayan kisileri de kullanmasini anlamak elbette mümkündür. Ancak samimiyet ve isbirligine varan yakinligin izahi gerekir.

MIT'in hangi yurtdisi proje veya eylem olursa olsun Yesil'i birkaç defa kullanmasi kabul edilebilir nitelikte bir uygulama olamaz. Çünkü Yesil'in Özel Istihbarat Dairesiyle Iliskisi Teskilata saygi, korku, boyun egme ölçeginde degil samimiyet noktasindadir.

OHAL Bölgesinde Asayis Kolordusunun gözü önünde akla gelebilecek her türlü rezaletin yapilmasi ne kadar vahimse, Merkezi Hükümette Yesil'in Ziraat Bankasi Heykel Subesinde Ahmet Demir adina açtirdigi hesabi haraç toplamak için kullanmasi da o kadar vahimdir.

Bu hesabin mevcudiyeti, Devlet Arsivindeki bilgilerden ögrenilmistir. Eroin kaçakçilarinin dahi bu hesaba para yatirmasi, Yesil'in "yalniz yememek" mantigi ile birlikte degerlendirildiginde akla bir tek sual gelmektedir; Yesil kimlerle ortakti? Kimlerle paylasiyordu? Cevap mantikli ve kisi olacaktir; kendisini kimler koruyor, kimler kolluyor ise...

Antalya'da Metin Günes (Sakilli Haci), Ankara'da Metin Atmaca, Ahmet Demir adiyla icrayi faaliyet eden Yesil hem polisin hem MIT'in varligini, faaliyetlerini bildigi bir kisidir. Her iki taraf Yesil'i takibeder, telefonlarini dinlerken, karsi tarafin irtibatlarini - istemese de - tesbit etmis olmaktadir. Devletin Güvenlik teskilatlari olaylari, irtibatlari bilmekte, TCK'na göre suç teskil eden fiilleri tespit etmekte ve... susmaktadir. Susurluk olayi da iste budur.

Devlet sustugu için de meydan çetelere terkedilmektedir.

Herseyden haberdar olan MIT'e, 150 bin kisilik ve asayisten sorumlu polise ragmen, etrafina 15 - 20 kisi toplamis kabadayilara yaptiklarinin hesabini sormak mümkün olamamistir.

Kurumlar kendilerini inkar ederek, sonunda bir kamyona çarpmislardir.

Jandarma

JANDARMA Dogu ve Güneydogu Anadolu Asayis Kolordusunun kontrolündedir. Terörün askeri mücadele yönü ilgi, bilgi ve yetki alanimiz disindadir. Ama bölgede cereyan eden olaylari da Jandarmadan bagimsiz bir sekilde ele almanin mümkün olmadigi bir gerçektir. Susurluk olayi bir trafik kazasi olmadigi, Ankara merkezli bir dizi olusturdugu cihetle karisikligin had safhada oldugu OHAL yöresi ve yörede bulunan görevlilerin dikkate alinmamasi ciddi bir eksiklik olurdu.

Jandarma Genel Komutaligi reddetse de JITEM'in varligi unutulabilir bir gerçek degildir.

JITEM kaldirilmis, tasfiye edilmis, personeli baska birimlerde görevlendirilmis, evraklari arsive gönderilmis olabilir. Ama JITEM'de görev yapan pek çok görevli hayattadir. Ayrica JITEM'in mevcudiyeti bir kusur da olusturmamaktadir. Aslinda JITEM bir ihtiyaçtan dogmustur. Korucular ve itirafçilar, PKK ile mücadelede ilk dönemde Güvenlik Kuvvetlerine büyük kolayliklar saglayarak etkili görev yapmislardir. Bu durum Güvenlik Kuvvetlerinin sempatisini arttirmistir.

Özel Timlerin kirsal kesimde yetkili, etkili ve serbestçe hareket edebilmeleri giderek görev disi davranislara yönelmelerini ve içlerinde suç isleyenleri hosgörü ile karsilama egilimlerini artirmistir. Özel Timlerin sevk ve idaresini koordine etmek için Jandarma içinde JITEM olarak adlandirilan gurubun faaliyete geçirildigi görülmüstür. JITEM bölgede etkili çalismalar yapmistir. Bunlarin çogundan da mahalli Jandarma birliklerinin dahi haberi olmamistir. Zaman içinde, JITEM bünyesinde görev alan sivil ve askeri sahislarin faaliyetleri yörede dikkati çeker hale gelmistir. Bünyesinde çok miktarda korucu ve itirafçi bulunmasi sebebiyle ferdi suç orani yükselmistir.

Bölgeden zaman içinde ayrilan bu unsurlar, faaliyetlerine uygun ortamlarda devam etmislerdir.

Bu guruptan iki kisi kamu oyunda olaganüstü taninmistir. Birisi, Binbasi A. Cem Ersever, digeri Mahmut Yildirim - Yesil - dir.

 

Cem Ersever

CEM ERSEVER Cem Ersever, kisaca JITEM olarak anilan Jandarma Genel Komutanliginin Güneydogu Anadoludaki Istihbarat Biriminin kurucusu ve uzun süre yöneticisi olan bir Jandarma Subayidir. Mart 1993 te istifa etmistir.

Ersever, Güneydogu Anadolu da uzun süren görevi esnasinda PKK ile yapilan gerilla ve istihbarat çalismalarinin tümünde yer almistir. Silahli çatismalara bizzat girmis, tüm faaliyetleri yönetmis, PKK'ya karsi ve yandas olan kisi ve guruplarla irtibatlar kurmus, bütün bunlari tam yetkiyle ve Komutanliga dogrudan bagli olarak yürütmüstür.

Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm faaliyetlerin ya içinde bulunmus ya da içerigi hakkinda bilgi sahibi olmustur.

Ersever, önceleri normal bir Jandarma subayi olarak görev yapmis, sonralari çok önemli yetkilerle donatildigi için tüm kuruluslar ve yöredeki gayri kanuni guruplarla iliskiler gelistirmistir. Iliskileri sinir ötesine de tasmis, IKPP lideri Barzani ve KYB lideri Talabani arasinda sürekli olarak Barzani'ye yakin olmus, ancak her ikisinin Ankara'yla iliski kurmasinda etkili rol oynamistir.

Kerküklü olmasi sebebiyle Irakli Türkmenlerle de yakin iliskileri vardir. Irak Istihbarat Servisi ile de irtibat içinde olmustur. Bu iliskinin bölgede görev yaptigi 1976 yillarindan itibaren basladigini kendisi de reddetmemis, irtibati PKK ile mücadeleye baglamistir. Sik sik gittigi Kuzey Irak'ta Ingiliz ve ABD istihbarat guruplariyla da irtibati hep düsünülmüstür. Emekli olduktan sonra bir tepki içine girmis, PKK ile mücadelede aksaklik, eksiklik ve yetersizlik olarak belirledigi hususlarda kamuoyu olusturma faaliyetlerine baslamistir. Tempo dergisi, Aydinlik, Tercüman ve Daily News gazetelerinde röportajlari ve açiklamalari yayinlanmistir.

Bu arada, IKPP'nin Ankara Temsilcisi Hayrullah Salih'ten partinin büro olarak kullandigi daireyi kiralamis (veya kullanmis) ve bir siyasi dergi çikarma hazirliklarina baslamis, Ahmet Aydin adiyla iki kitap yazmis, Tempo dergisindeki açiklamalari sebebiyle aleyhinde Askeri Mahkemede dava açilmistir. Ersever bölgeye ve kürt problemine iliskin çesitli görüsleri yaninda Jandarma Genel Komutanligi'nin ve Asayis Kolordu Komutanligi'nin atama, çalisma tarzi ve icraatlarini ayrintili sekilde elestiren açiklamalarda bulunmustur.

Ancak gelismeler bekledigi yönde olmamis, destek görmemis, Silahli Kuvvetler tepki göstermis, mali yönden ve güvenlik açisindan sikintiya girmistir.

Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasindadir. MIT'e göre; Hanefi Avci "Mahmut Yildirim"i çagirarak gerekli yerlerle görüstügünü söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldirilmasi gerektigini bildirmis, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karisi) yönelerek onlarin isbirligini saglamis onlar da Avci'nin talimatiyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim etmislerdir,"

Aydinlik Dergisi Ersever'in öldürülüsünü kendi mantigi içinde bir yere yerlestirmekte ve "Kasim 1994'te, uyusturcu trafiginin elemani ve tanigi olmasi sebebiyle, Abdullah Çatli ve ekibi tarafindan Basbakanlik Poligonunda sorgulandi ve arkadaslari Mustafa Deniz ve Neval Boz ile birlikte öldürüldü" seklinde açiklamalar yapmaktadir. MIT'in açiklamalari gerçeklerden uzaktir.

Mantikli ve tutarli açiklamayi ise - nedense MIT'in sürekli olarak itham ettigi - Hanefi Avci yapmistir.

Avci, TBMM Susurluk Komisyonu'na 4.2.1997 tarihinde yaptigi açiklamada "Gümrük Müdürü Ali Balkan Metel'in soförü (Jandarma elemani) Kemal Uzuner'in evinde Cem'in arsivinin muhafaza edildigini, Jandarmanin Kemal'in evindeki malzemeleri, arsivi aldigi, Kemal'le randevulasan Ersever'i yakaladigi, eve gelen Mustafa Deniz ve Neval Boz'u da ele geçirdigini" anlatmaktadir.

Sorgulamayi yapanlar arasinda Mahmut Yildirim'in (Yesil) oldugu iddiasi yaygindir.

MIT'te sonunda mantikli bir izah yapmakta ve "Ersever ve arkadaslarinin teröristlerin hareket tarzi konusunda çok tecrübeli, kendi güvenlikleri yönünden de çok dikkatli olduklari bilinmektedir. Buna ragmen herhangi bir mücadele emaresi olmadan cinayeti isleyenlerce ele geçirilmis olmalari dikkati çekmektedir. Bu durum Ersever ve arkadaslarinin kendileri açisindan "Güvenilir" saydiklari kisilerce veya bunlarin araciligi ile yakalanmis olduklari ihtimaline kuvvet kazandirmaktadir" demektedir. Eylemin gerçeklesme biçimi, her üçünün fiziki bir zorlanmaya maruz kalmamalari, cinayette PKK ihtimalini yok etmektedir. PKK'nin çok sey bilen bu kisileri "konusturmadan" öldürmesi beklenemez.

Basinin, devlet içinde bir hesaplasma oldugu veya devletin çok etkili görevlerde bulunanlar, dahi koruyamadigi veya kolayca feda ettigi kanaatine yol açan yayinlarini da bu vesileyle dogruluk payi olan yorumlar olarak kabul etmek yaniltici degildir. Bir çok polis görevlisi "Cem'in öldürülmesini degil, son zamanlardaki faaliyetleri dolayisiyla sorglunacagini, korkutulacagini tahmin ediyorduk" ifadesiyle olaya isik tutmuslardir.

Görüstügümüz Gümrük Teskilati soförü Kemal Uzuner, Cem'in evine geldigini, kapali valizini aldigini, diger kisilerin de eve geldigini, sonra gittiklerini, anlatmakta ve Cem'le yillara dayali iliskisini açiklamakta, ancak silahli mücadeleye aliskin ve yatkin Cem ve arkadaslarinn o saatlerde ve ev disinda kaybolmasina hiçbir açiklik getirememektedir. Aslinda görüstügümüz onlarca kisiden sonra olayin cereyan tarzi hakkinda bir süphe duymamak gerekir. Ersever'in zararli olmaya basladigi, giderek devleti ve kurumlarini hedef tuttugu, iliskilerinin yanlis boyutunun büyüdügü ve yargi önünde bir cezayi hak ettigi muhakkaktir. Burada ve olayi uzunca anlatarak Sn.Basbakanin dikkatine sunmak istedigimiz temel husus; bu dönemde Ankara'da olusan havanin göstergesi olmasi itibariyla bu konunun tasidigi önemdir.

MIT'in tabiriyle yakalayanlar Cem'i ve arkadaslarini `infaz grubuna teslim' etmislerdi. "Infaz gurubu" ibaresi kanaatimizce birçok olayin dügüm noktasidir. "Infaz gurubu"na kim emir verebilir? Böyle bir gurubu kimler kurabilir? Devlette bu yetki olacaksa sistem nasil isleyecektir? Ve hangi amaçla bu sistem çalistirilacaktir?

Su husus bilinmektedir. OHAL Bölgesinde bu karar mercii Basçavuslara, Komiser yardimcilarina çok daha önemlisi bu yetki dünkü terörist yarinki potansiyel suçlu itirafçilara kadar inmistir. 1996 yilinda Kolordu Komutani'nin her türlü düzensizlige son vermek için harekete geçmesi bu adam öldürmedeki keyfiligi de bir noktaya kadar önlemistir. Çünkü mahkemelere kadar gitmis bir konu nedeniyle elden ele teslim edilmis kisilerin devlet elindeyken köprü altinda ölü olarak bulunmasinin faili meçhul olamayacagi asikardir.

OHAL Bölgesinde bunlar olurken, Cem Ersever ve arkadaslarinin Ankara'da faili meçhul bir cinayete kurban olmalari artik kamu yararinin disinda kamu zarari tevlit eder boyutlara gelindigini ispat eden bir örnek olusturmaktadir.

 

 

 

Mahmut Yildirim (Yesil)

Sn.Basbakan'a hiçbir açiklama yapmadan, MIT'in Yesil hakkindaki tesbitlerini oldugu gibi takdim etmekte fayda görülmüstür. Burada yer almayan ancak devlet kurumlarimizin üzüntü verici ve mutlaka tashih edilmesi gereken tutumlarinin delili olan farkli iliskilere daha ileride temas edilecektir.

Asagidaki ifadelerin tamami, degistirilmeden Milli Istihbarat Teskilatimizin cümleleriyle sunulmaktadir.

YESIL KOD MAHMUT YILDIRIM

Gerçek Adi: Mahmut Yildirim

Kod Adi:    Ahmet Yesil - Mehmet Kirmizi

            Tire - Sakalli - Terminatör

- Salih - Derdi oglu, BINGÖL / Solhan 1953 dogumludur. 08.04.1973 tarihi itibariyle / Genç Ilçe Jandarma Komutanligi tarafindan faydalanilmistir. Ayni tarih itibariyle, verdigi bilgilerin anilan komutanlikça degerlendirilmesinde güçlük çekildigi gerekçesiyle teskilatimiza devredilmistir.

·        Anilan tarihte Tatvan Bölge Müdürlügümüz tarafindan faydalanilmaya baslanmistir.

·        Ekim 1973 - Kasim 1975 tarihleri arasinda askerde olmasi nedeniyle temas kurulmayan adigeçenden askerligi sonrasi Milli Görüs konusunda istifade edilmeye baslanilmistir. Ancak Mayis 1989 ayinda yaratmis oldugu çesitli komplikasyonlar nedeniyle teskilatimizla ilgisi yeniden kesilmistir.

·        Bilahare sahis, Tunceli J.Blg.Komutani'nin emirleriyle ve anilan komutanlik adina, Nazimiye ve Ovacik bölgelerinde istihbari bilgiler toplayarak, güvenlik kuvvetleriyle birlikte uygulamalara katilmistir.

·        Bu çalismalar sonucunda bölgedeki vatandaslar nezdinde desifre olmasi nedeniyle, Jandarma Asayis Komutani tarafindan Diyarbakir'a çekilmistir. Bu dönemde Tunceli J.A.K.liginda bir personelimizle tanisan adigeçen, Diyarbakir'daki Jandarma Asayis Komutani'na bagli olarak kirsal alanlarda çalismalar yaptigini ifade etmistir.

·        Mart 1992 ayinda Tunceli Güvenlik Komutanina bagli olarak faaliyet yürüten sahis; ilgili birimimiz personeli ile yaptigi bir sohbette, Tunceli'deki PKK faaliyetini drije eden Aysel Dogan'i illegal olarak sorguya alacagini, konusmadigi takdirde ortadan kaldiracagini, ifade etmesi üzerine, personelimiz tarafindan "böyle bir eylemi yapmamasi" yönünde ikna edilmistir. 17.03.1993 tarihinde ilgili birimlerimize, "adigeçen ile komplikasyonlara neden olabilecek bir kisi olmasi nedeniyle, kati surette temasta bulunulmamasina azami özen gösterilmesi" yönünde talimat verilmistir.

·        27.05.1992 tarihinde Mus ilinde güvenlik kuvvetlerince yakalanan 5 PKK mensubu, sorgu amaciyla Özel Harekat Sb.Md.ne götürülmeleri sisasinda adigeçen tarafindan öldürülmüslerdir. Bingöl Birimimizde görevli 2 personelin de adinin geçtigi olayla ilgili olarak, 28.05.1995 tarihli Ahmet Yesil adi, imzasi ve "Asayis Kolordu Komutanligi Görevlisi" ibareli bir yazi bulunmaktadir.

·        Olay sonrasi sahisla ilgili olarak intikal eden bilgilere göre, adigeçen Bingöl Birimimiz tarafindan, Asayis Kolordu K. Yrdc.nin da bulundugu bir ortamda, Bingöl Il Jandarma Komutaninin makam odasinda taninmis ve anilanin (M. Yildirim) para talebi üzerine Asayis Kolordu K.Yrde. tarafindan para verilmesinin emredildigi hususu müsahade edilmistir.

·        Adigeçen, 05.05.1992 tarihinde Mus Valisi, Emn.Md.Il Jan.K. ve Bingöl Blg.Md.nün hazir bulundugu Il Emniyet komisyonu toplantisina katilmistir. Toplantida Bingöl Birimimizden yardim görmedigini ifade etmistir.

·        07.12.1992 tarihinde Elazig Emn. Md.lügü sorgu bürosunda karsilasilan sahsin israrli talebi üzerine yapilan görüsmede; 1991 yili içerisinde Mus - Bulanik ilçesi arasinda bulunan Jandarma Karakolu'na eylem yapma hazirligindaki 3 teröristi Jandarma timleri ile birlikte ölü olarak ele geçirdiklerini, yine ayni yil Mus'ta tespit ettigi A. Öcalan'in kuryesi olan Hatay'li bir bayani (muhtemelen Neval Boz) angaje ederek, Ankara'da JITEM'de görevli bir Binbasi (Cem Ersever) ile tanistirdigini belirterek, teskilatimiz ile çalismak istedigini ifade etmistir. Sahsin bu teklifi kabul edilmemistir.

·        27.01.1993 tarihinde Tunceli'de PKK'nin para istedigi sahislar arasinda yeralmasi nedeniyle gözaltina alinan ve bilahare serbest birakilan Celal Yasar adli sahistan, PKK militani maskesi ile gönderdigi iki adami vasitasiyla para talebinde bulunmustur.

·        16.02.1993 tarihinde Diyarbakir JITEM Grup Komutan Vekili, ilgili birimimizle yaptigi görüsmede; adigeçenin teskilatimizla iliski kurmak istedigini, yaninda Mus Alan Sorumlusu bulundugunu, Semdin Sakik'i öldürmeyi plandigini ve eylemden sonra Isviçre'ye gitme garantisi istedigini belirtmistir. Alinan teklif kabul edilmemistir.

·        07.08.1993 tarihinde Elazig / Karakoçan'da Jandarmaya teslim olan PKK mensubu Salih Dervis adli sahsin ifadesinde; Jandarma Komutani tarafindan tanistirildigi Mahmut Yildirim'in "MIT'te çalistigini, Güneydogu Anadolu Sorumlulugunu yürüttügünü, kendisini egiterek MIT'e alacagina söyledigini" belirtmistir.

·        1994 yili itibariyle Diyarbakir Cezaevi'nde tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adi: Kekeç - Pepe - Metin), 22.07.1994 - 16.08.1994 tarihleri arasinda Diyarbakir Cinayet Büro Amirligi'nde verdigi ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak; "

·        06.04.1994 tarihinde Diyarbakir Sehitlik Mahallesi 75. Sokak 31 No'lu adresinden kaçirilan ve 01.06.1994 tarihinde Mardin yolu 10 Gözlü Köprü altinda cesedi bulunan Bayram Kanat'in, Diyarbakir Jandarma'da görevli bulunan Ahmet Demir'in planlamsiyla kaçirildigini,

·        Bayram Kanat'in kaçirilisi sirasinda Star marka bir tabanca ile Uzi marka otomatik bir tabancanin da adigeçenin evinden gasp edildigini, bu olayda Ahmet Demir'in yanisira Jandarma'da görevli Ali ve Kemal kod isimli sahislarin da yeraldigini, kendisinin de (Muhsin Gül) zaman zaman Jandarma'nin bazi görevlerinde çalistigini,

·        Ankara Elmadag Ilçesi yakinlarinda öldürülen Emekli Binbasi Ahmet Cem Ersever'i (Yesil kod) Ahmet Demir, itirafçi (General Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) Ibrahim Babat ile Hoca kod (ismi bilinmeyen) Antep sivesi ile konusan gözlüklü 35 yaslarinda, kisa boylu sahislarin öldürdügünü, Daha sonra A. C. Ersever'in arkadasi Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'un da ayni sekilde öldürülmelerini müteakip, adigeçenlerin silahlarini Ankara Aydinlikevler semtindeki Jandarma Istihbaratina biraktiklarini ve otobüsle gidecekleri yerlere gönderildiklerini,

·        Yesil kod'un her zaman "23 yildir bu isleri yaptigini, öldürdügü ve öldürüttügü kisilerin komünist oldugunu" sürekli olarak kendilerine söyledigini, bu suretle her öldürecegi kisilere komünist damgasi vurarak, çevresinde topladigi itirafçi ve diger sahislarin beynini yikadigini,

·        Ayrica C. Ersever olayinda kullanilmak üzere Mesut Mehmetoglu ve Serdar Od isimli itirafçilarin da ayni günlerde uçakla Ankara'ya götürüldügünü, ancak adigeçenlerin "bu olaya girmeyeceklerini" söylemeleri üzerine silahlarinin alinip, geriye gönderildiklerini, bu bilgilerin uçak kayitlarindan teyid edilebilecegini,

·        Diyarbakir Jandarma sorgu bölümünden Devlet Güvenlik Mahkemesine sevkedilen Mus Bulanik Hosgeldi Köyü muhtarinin, Istanbul'da dolmusçuluk yapan agabeyinin kizi Zeynep Baba ile, Bitlis Ili Tatvan Ilçesinde (babasi marangozluk yapar) Sükran Mizgin'in, ilk sorgulamalarindan sonra (serbest birakilmalarini müteakip, A. Demir ile Elazig'da ikamet eden Rezzak kodun, bu sahislari alarak bir müddet iskence ve zorla tecavüz ettiklerini, Sükran Mizgin'i Mus girisinde bulunan köprünün altinda öldürüklerini, Zeynep Baba'ya ise ne yaptiklarinin bilinmedigini),

·        A. Demir ile A. Kanat'in 1994 Mart ayi içinde Diyarbakir'da halk otobüsü sirketi kurmak amaciyla Yildiz Yapi Koop.nde Md.lük yapan Ahmet Kaya ile ayni kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan'dan, sirkete üye yapmak bahanesiyle para aldiklarini, bunun yanisira kandirdiklari kisilerden de toplam 3 Milyar lira topladiklarini, MHP Dyb.Il Baskani Ibrahim Yigit'in de 600.000.000.- TL.sini aldiklarini, ilk etapta topladiklari bu paranin 600.000.000.- Tl.sini A. Demir'in Elazig Ziraat Bankasinda, A. Demir adina kayitli (3003 - 30) nolu hesabina yatirdiklarini, adigeçenin bu hesabinda trilyonlari bulan parasinin bulundugunu,

·        Mart 1994 ayi itibarilye A. Kanat'in kendisini MHP Güneydogu sorumlusu olarak tanitmaya basladigini, bu dönemde Diyarbakir MHP il Baskani Ibrahim Yigit ile arasinin bozuldugunu, o tarihlerde A. Demir ile A. Kanat'in I. Yigit'i kalmakta oldugu turistik otelden alarak öldürmek amaciyla götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen bir nedenle serbest biraktiklarini, söz konusu sirket ile ilgili bir miktar parayi I. Yigit'den bu sekilde aldiklarini,

·        Söz konusu olaya Devegeçidi'nde uzman çavus ve Kürsad kod (Gültkin Sütçü), itirafci Ismail Yesilmen ve itirafçi Burhan Sare'nin tanik olduklarini,

·        (Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'i Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoglu, Ismail Yesilmen ve Yesil kod Ahmet Demir'in birlikte planlayip öldürdüklerini,) bu olaydan sonra A. Kanat'in "kendisinde garantili imzali kagit oldugunu" söyledigini,

·        A. Demir'in zaman zaman kendisi (M. Gül) ve diger arkadaslarina "Istanbul mafyasini çökerttigini, Behçet Cantürk ve ayni sekilde öldürülen diger mafya ve PKK yanlilarini kendisinin planlayip öldürttügünü" söyledigini,

·        Vedat Aydin ve Musa Anter'in öldürülme olaylarini da bizzat A. Demir'in planlayip uyguladigini,

·        A. Demir ve A. Kanat grubunun PKK damgali tehdit mektuplariyla Diyarbakir ve çevre illerden çok miktarda para tahsil ettiklerini, bu tahsilatlardan 1993 yilinda Melikahmet Caddesi'nde bulunan ve beyaz esya ticareti yapan "Cezayir Ticaret, Öz Diyarbakir, Diyarbakir Sur, Diyarbakir Itimat" firmalari ile "Ceylan Insaat, Intim Insaat sirketleri"ne tehdit mektuplarini kendisinin (M.Gül) verdigini, tahsilatin ise Mesut Mehmetoglu ve A. Kanat tarafindan yapildigini,

·        1993 yilinda PKK davasindan Diyarbakir E. Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan "Sedef Ticaret Sirketi" sahibinin kardesi Abdulkerim Avsar'in, itirafci kogusuna alinmasini sebep gösteren A.Kanat tarafindan, Sedef Ticaret'ten 1 Milyar Tl. tahsil edildigini, 1994 yilinda bu taleplerini yinelediklerini, ancak istenilen para verilmeyince, sirket ortaklarindan M. Serif Avsar'i öldürdüklerini, bu olayin bilinmeyen bir nedenden dalayi ortaya çikarildigini,

·        Yesil kod Ahmet Demir'in planlamasi dogrultusunda, 10 Ekim 1993 tarihinde Lokman Zuhurli (Abdurrahman oglu 1977 Lice dogumlu) ve amcasinin oglu Zana Zuhurli (18 yasinda) ile PKK militani maskesi altinda irtibat kuruldugunu, adigeçen sahislarin daha sonra Mesut Mehmetoglu, Alaattin Kanat ve sivil kiyafetli iki asker tarafindan kendilerinde bulunan "81

·        82 telsiz kod"unu kullanmak suretiyle, Sehitlik Mahallesindeki evlerinden alindigini, kasa bir sorgulamadan sonra Pagivar beldesi, Saran Tugla Fabrikasi'nin Bismil istikametini 4 km. geçtikten sonra öldürüldüklerini,

·        20 Ekim 1993 tarihinde Av. Hüsniye Ölmez'in Bismil yolunda öldürülmesi ile ilgili Serdar Od, M. Mehmetoglu ve kendisine (M. Gül) görev verildigini, H. Ölmez'in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M. Gül) tarafindan gerçeklestirilmesi emrini aldigini, ancak eylemi gerçeklestiremediklerini,

·        Diyarbakir Baro Baskani Fethi Gümüs ile Elazig / Karsiyaka Fen Lisesinde görevlendirilen ögretmen Suphi Koç'un öldürülmesi yönünde de talimat aldigini, ancak her iki eylemi de gerçeklestiremediklerini,

·        Bahsekonu olaylarin planlayicisi ve yürürlüge koyucularinin J. Isth.da Kerim Binbasi olarak taninan Abdülkerim Kirca, Ahmet Demir ve Alaattin Kanat oldugunu,

·        Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden temizlemek amaciyla kendisi gibi itirafçilari kandiran bu sahislarin, daha sonra bu isleri sahsi amaçlari için yaptiklarini, kadin ve kizlara tecavüz ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat yasayip mülk edindiklerini ögrendikten sonra, kendisi ile birlikte itirafçilardan Adil Timurtas, Ismail Yesilmen, Burhan Sare ve Serdar Od'un gruptan ayrildiklarini,

·        Ancak geçim kaynaklari olmadigi için gasp ve soygun gibi olaylara karistiklarini,

·        Her infaz sonrasinda Kerim Binbasi, Yesil ve A. Kanat tarafindan kendilerine 10.000.000 TL. Harçlik verildigini, geri kalanlarinin ise teskilata mal edildiginin anilan sahislarca söylenildigini,

·        Kendisi (M. Gül), A. Demir, I. Yesilmen ve B. Sare'nin ikamet etmeleri amaciyla, "Ofis Gevran Cad. Yeniçeri Apt. Kat. 2 No:6" adresinde ev tutuldugunu, ayni evde bulunan siyah ajanda da Yesil'e ait birçok sirlarin sakli oldugunu,

·        ERNK mühürlü bloknot seklindeki para tahsil makbuzlarinin ise 1.5 yil önce Ankara'da uçakta yakalanan bir PKK'lidan ele geçirilen makbuzlar oldugunu, bu makbuzlarin Ank.J.Isth. tarafindan A. Demir'e intikal ettirildigini, anilanin da bu koçanlari kendisi ve diger arkadaslarinin vasitasiyla tahsil ettigini, bu makbuzlarda tehdit sekli ve istenecek para miktarini, Yesil, Kanat, Yesilmen ve M. Memetoglu'nun belirlediklerini,

·        Cezaevine konuldugunun 2. günü A. Demir'in kendisinin (M. Gül) yanina gelerek "Çekoslavak marka 16'li silah konusunu emniyet müdürlügüne niçin söyledigini" ve "benim hakkimda baska neler söyledin" diye sordugunu, kendisinin ise iskenceye dayanamadigi için söyledigini beyan ettigini,

·        Yesil kodun açik kimligini bilmedigini, ancak emekli Albay oldugunu tespit ettigini,

·        Halk otobüsü için yardim edilen parayi A. Kanat, Yesil ve Ibrahim Yigit'in aldiklarini, bu paranin görgü sahitlerinin ise kendisi (M. Gül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve Mustafa Pamuk'un oldugunu, - dalyan Ay'in 05.08.1994 günü satirla öldürüldügünü" beyan etmistir.

·        Bingöl Birimimizde görevli bir personel araciligi ile 1994 Haziran ayi içerisinde getirdigi bir teklifte, çesitli Avrupa ülkelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildigi takdirde, yurtdisinda bazi eylemleri taseron olarak gerçeklestirilmesinin kendisi (M. Yildirim) araciligi ile saglanabilecegini belirtmis, bu konunun Mehmet Eymür'e iletilerek, görüsmesinin saglanmasini talep etmistir. Bunun üzerine adigeçen ile Eylül 1994 ayinda iliskiye geçilmistir.

·        Sahis, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlügü tarafindan gözaltina alinmis, yapilan sorgusunda sürekli olarak, kendisinin Teskilatimizla olan iliskileri, iliskide bulundugu kisilerin kimler oldugu, verdigi bilgilerin neler oldugu, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Tasanlar tarafindan bizzat sorulmustur. Sorgu sirasinda adigeçen Orhan Tasanlar'a nerede sorgulandigini bilmek istedigini, Türk Emniyet Teskilati'na ait bir birimde, Türkiye'nin güvenligi ile ilgili diger kuruluslar hakkinda sualler yöneltilmesini yadirgadigini ifade etmistir. Bahsekonu sorgu esnasinda ayrica, sahsin kendisine ait silahin kullanilmasi suretiyle bos yere atis yapilmis, bilahare sorgucular, bu atislar sirasinda silahtan çikan kovanlarin, meydana gelebilecek bir eylem sonrasinda olay mahalline birakilabilecegini söyleyerek sahsi tehdit etmislerdir. Sahsin sorgu sirasinda kirilan kaburga kemigi, Teskilatimizi konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere geldigi sirada tarafimizca tedavi ettirilmistir. (6) <dipnotlar.html>

Adigeçenle 30 Kasim 1996 tarihden itibaren irtibatimiz kalmamistir. MIT'in açiklamalari bunlardir ve oldukça ketum bir anlatimin hakim oldugu asikardir.

Sn. Basbakan'a bir husus tekraren arzedilmelidir. Açiklamalarimiz asla MIT'in, Jandarmanin, Emniyet'in veya Turizm Bakanliginin yahut kisilerin tenkidi yoluyla yipratilmalari anlaminda degildir. Türk halki sagduyusu ile Susurluk olayinda Devletin bazi yanlislarini tesbit etmistir. Bu yanlislarin kabulünü ve galiba özür dilenmesini beklemektedir. Bizim amacimiz da Sn. Basbakan'a bu konuda sadece dogruyu - veya kabiliyetimiz nisbetinde tesbit ettigimiz dogruyu sunmaktan ibarettir.

.............. Yukarida bahsi geçen Mahmut Yildirim'in takdim edilen 10 sayfada bahsedilmeyen baska isleri de vardir.

Etibank Teftis Kurulunca düzenlenen 27.11.1997 tarih, 3 / 29 sayili rapora göre "Yesil kod Mahmut Yildirim" Subat 1977 tarihinden itimaren Subat 1997 tarihine kadar Etibank Elazig Ferrokrom Tesislerinde isçi olarak çalismis, maas almis, emeklilik primi ödenmistir.

Puantör olarak çalisan Yesil, 1981 tarihinde Elazig irtibat bürosunda görevlendirilmistir. Mesai akadaslari ve amirleri (!) görevine muntazam sekilde geldigini söylüyor olmalarina ragmen, her tesis müdürünün, atandiktan kisa bir süre sonra Mahmut Yildirim'in dosyasina baktigi, hiçbir islem yapmadan dosyayi iade ettigi, bir daha da Mahmut Yildirim'in adini telaffuz etmedikleri bilinmektedir. Isten çikarma karari da teblig edilememistir.

..............

Ahmet Demir adina Ziraat Bankasi Heykel Subesi'nde açilmis bir hesapta tehdit, santaj ve cinayet sonucu toplanan haraçlarin bir bölümü yer almaktadir.

Ziraat Bankasi Teftis Kurulu yaptigi bir degerlendirmede su hususlari tesbit etmistir.

"Ahmet Demir isimli sahis Ziraat Bankasi Heykel / Ankara Subesine müracaat ederek ve 50 bin Tl. yatirarak bir hesap açtirmis, Aydinlikevler'de bilahare Bahçelievler'de adres göstererek ve Nüfus Hüviyet Cüzdani ile çesitli islemler yapmistir."

Hesaba, 20.06.1994 tarihinden itibaren adeta para yagmistir.

Mustafa Ank 200 milyon, Aga Yildiz 250 milyon, Hursit Han (uyusturucu kaçakçisi) 250 milyon, Salih Ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250 milyon, Memet Isen Kul 659 milyon, Saban Bala 100 milyon, Ahmad Esma Eyili 300 bin DM ve 50 bin USD, Elazig Yapi Kredi Bankasinda görevli oldugunu belirten bir sahis 500 milyon, Diyarbakir Subesi havaleli ve Dicle Turizm Sirketi tarafindan 110 milyon, Mehmet Isen Kul 995.6 milyon ve 737.2 milyon Tl. yatirmislardir. Yesil bu paralari çesitli tarihlerde tahsil etmistir. Bazen Ankara'dan bazen Elazig'dan sahsen ve tamami nakit olmak üzere çekilmistir. (Heykel Subesi No: 301009 - 39782 - 9)

Yesil'in cebinde milyar Tl. ile gezdigi düsünülmelidir. Ankara Polisi tarafindan gözlem altina alindiginda cebinden çikan kartlarda Bosch Buzdolaplarinin fiati ve indirimleriyle ilgili notlar da çikmisti. Iki - üç milyon Tl. için bu kadar yogun bir mesai vermesi ve milyarlik tahsilatlari yaptigi tarihte bu kadar ugrasmasi tahsilatin kendisinde kalmadiginin delilidir.

Polis tarafindan gözlem altina alindiginda üzerinde pek çok telefon numarasi çimistir. Mehmet Eymür (Ev, is ve Cep), Ibrahim Sahin (Is, Oto, Oto özel, Cep, Çagri ve Istanbul ev), muhtelif il ve ilçe jandarma komutanlari, Sultan Tekstil Aydin Ipekli ve ayni numaralardan Mehmet Özbey (Çatli olarak ilave edilmis), Sirri Sakik (Ev ve büro), Farma Tip Malzemeleri A.S. gibi. (Yesil'in kullandigi 542 - 211 89 82 nolu telefon irtibatlari arastirilmis, MIT ve Jandarma ile yogun bir telefon irtibati görülmüstür. Emniyet Genel Müdürlügü'nün temizligini yapan Ertem firmasiyla da iliskisi vardir.

Bir tarafta mafya üyeleri, bir tarafta kamunun özellik arzeden kurumlarinin özelligi olan kisileri...

Yesil'in Ankara, Antalya, Elazig, Mobil ve Cep telefon irtibatlarinin dökümü kalin bir kitap halindedir. Yesil'i sadece yukarida verilen numaradan arayanlarin listesi (Ek: 2)'de yer almakta ve Sn. Basbakan'in tetkikine özellikle sunulmaktadir.

Yesil'in üzerinde baska belgeler de vardir. Hasan Tanrikulu adina Sürücü Belgesi ve Içisleri Bakanligi Istihbarat Dairesi kimlik karti. Bu kartin istihbarat uzmani sifatiyla, emekliligine kadar geçerli oldugu da kayitlidir. Ayrica bos ve Basbakanlik Istihbarat Dairesi karti da üzerindedir.

Antalya Emniyet Müdürlügü izleme biriminin kaydettigi telefon konusmalarinda Yesil, Mehmet Eymür'le Duran Firat'la bol küfürlü konusmalarinda bir kamu görevlisinin utanacagi bir çerçevede konusmakta, Çatli ile Topal'in (eski Sheraton) otelinin kumarhanesinde ortak olduklarini, Veli Küçük'ün islerine mani olabilecegini tartismaktadirlar. Emniyet Teskilati, MIT ve Jandarma bu kisiyi yakindan tanimakta, takibetmekte, dinlemekte, bilgileri arsivlemekte sadece adami frenleyip, durdurmamaktadirlar. Neden? Bu hakli sualin en mantikli cevabini Yesil'in is ve eylemlerinin kamu kurumlarinin genel tercihlerine aykiri olmamasi, ters düsmemesinde bulmak gerekir. Dolayisiyla Cem Ersever'e karsi alinan tedbirin bir örnegini Yesil için düsünmenin bir geregi yoktur.

u alan MIT'in hangi Devlet problemini çözdügü de arastirilabilir. Daha sonra 23 Kasim 1996'da MIT'in Diplomatik Pasaport tasiyan Murat Tunç ve Gürcan Bora kod isimli mensuplarinin beraberinde Metin Atmaca (Yesil) ve Vahdet Özer'le TK. 137 sefer sayili Istanbul uçaginda 3 A.B.C ve D numarali koltuklarda oturan, Istanbul'dan da TK 320 sefer sayili uçakla Beyrut'a giden ve ViP - Basbakanlik isaretiyle uçan 5 B.C.D ve 5 F de oturan bu 4 kisinin hangi devlet görevini ifa ettigi sorusu, hakli ve yerinde bir sualdir.

30 Kasim 1997 tarihinde Sn. Basbakan'in baskanliginda ve MIT'te yapilan toplantida, bu noktadaki tenkidimiz ve MIT'in saygin bir kurum oldugu, bu tip islerinden üzüntü duyuldugu belirtilince Müstesar Sn.Sönmez Köksal; "-Siz MIT'in her zaman saygin kisilerle mi çalistigini saniyorsunuz?" seklinde bir soru sormustu.

Kendilerine açiklanmaya çalisilmisti; MIT uygun kisilerden, o alani bilen kisilerden bilgi toplayacaktir. Ancak kisiler MIT'e hizmet etmekle sayginlik kazanamayacagi gibi, MIT'te o kisilerin seviyesine inmis olamaz. Oysa Yesil'in Mehmet Eymür'e Baba, Babacagim demesi, Kocaeli Emniyet Müdürüyle Hadi Özcan'in durumunu tartismasi problemin varligina isaret eden bir iliskidir. Çesitli iddialar ise problemin ciddiyetine isaret etmektedir.

Son yillarda ortaya çikan ve susurluk olayi dedigimiz olay da iste budur. Bunca bilgiye ragmen itlaf edilmesi gereken bir kisinin VIP salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayisi da Susurluktur.

.........

Konu ve irtibatlar sadece Yesil'le de sinirli degildir. Hadi Özcan'in bir MIT görevlisiyle yaptigi telefon görüsmesinin bir bölümü, bu sahifelerde yazilanlardan daha etkili olsa gerektir.

... - Efendim.

Hadi - Nasilsin... abi?

... - Aaa Hadi hocam senmisin?

Hadi - Benim abi...

.........

Hadi - Abi bir ricam var senden.

.... - Söyle

Hadi - Bu Veli Albay anormal derecede yükleniyor simdi. Özellikle bu Kürsat hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim Sedat Peker bag kurdular herhalde. Veya Kürsat kendisi ona bir seyler dedi.

.... - Sedatin kanaliyla olmustur.

Hadi - Belkide. Buna bir sey söylettiremezmiyiz abi ya.

.... - Simdi Veli Albayla Hacinin (Yesil) durumu nasil, iyimi onunla?

.....

Hadi - Burda abi 30 - 40 kisiyiz biz. Tombala davasina bir ay içinde en az 10 milyar lira kazandik. Simdi biliyor bunu. Kadin satmak serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Simdi kis günü. 50'ser milyon versen 40 kisiye 2 milyar yapiyor. 4 milyar para dagittim. Kimsede bir lira yok, vallahi billahi abi.

..... - sen haciya söyle. Onun jandarmada tanidigi çok. Benim yok valla.

Hadi - Kasit yapiyo bu Veli Albay bunu.

Bu telefon konusmasi Sn. Müstesar'in sayginlik konusundaki sualinin de cevabidir.

Ömer Lütfü Topal

Geçmisini tombalacilikla saglayan ve kokaini Türkiye'ye getiren adam olarak taninan, sonralari Kumarhaneler Krali olan Topal, 1978 - 1981 yillarinda Belçika'da, 1981 - 1984 arasida ABD'de uyusturucu kaçakçiligindan hapis yatmistir. Geçimini kaçak kumarhaneler isleterek temin eden ve Istanbul - Yesilyurt'taki kumarhanesiyle taninan Topal 1990 yilindan itibaren Caddebostan Büyük Kulübü isletmeye baslamistir. Bu tarihten sonra Israil'li kisilerle ortak olarak sirketler kurmus ve Emperyal Sirketi bünyesinde senelik kazanci 1.1 milyar dolarlik bir servetin sahibi haline gelmistir. (Gayrimenkul ve menkul degerlerle ilgili, sahifeler dolusu malvarligina iliskin liste Hesap Uzmanlari Kurulunca belirlenmistir.)

Topal, yurt içinde ve disinda gazino isletmeciligi, seyahat acentaligi, sigorta, menkul degerler araciligi, döviz alim - satimi, gida, enerji, petrol, insaat ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren çok sayida sirketin de kurucusu ve sahibidir. (7) <dipnotlar.html> (Sirketlere ait bir liste Ek: 5'tedir.)

Topal'in ticari faaliyetleri 90'li yillar boyunca inanilmaz bir gelisme göstermistir. Ancak uyusturucu ticaretinin devam ettigi de bilinmektedir. Hatta 1993 - 1994 yillarinda Avrupa havaalanlarinda uyusturucu ile yakalanan dört Türk Havayollari Teknisyeni (Senol Tunç, Sadik Kara, Süleyman Hanilci, Mustafa Akman) verdikleri ifadelerde Ömer Lütfü Topal adina çalistiklarini söylemislerdir.

Kurye bulmanin zorlugu ve problemi, Topal'i gelismis bir çözüm bulmaya sevketmis ve özellestirilen Havas'in yüzde 60 hissesi için en yüksek teklifi vermistir.

Ancak Emniyet Genel Müdürlügü'nün Enterpolden Topal'in uyusturucu kaçakçisi oldugu seklindeki belgeyi temin ettigi ve Topal'i engelledigi iddialari vardir. Neticede Havas'in Park Holding bünyesinde Yazeks'e satildigi ancak gerekli paranin bir bölümünün Topal tarafindan temin edildigi de iddia edilmektedir. (ABD yetkililerinin yazi ve müracaatlari Özellestirme Idaresi dosyalarindadir.)

Havas'in özellestirme safhasindaki Genel Müdürü Ahmet Kutlu'dur. Adigeçen Topal'in yakin ve mutermet yöneticilerindendir.

Topal'in özellikle kumarhaneleri ön plandadir. Kumarhanelerin biri Bakü'de, diger Kibris'ta ve Türkmenistan'da (8) <dipnotlar.html> olmak üzere toplam 17 adettir. Ancak, Türkmenistan'daki kumarhane adetinin süratle arttigi da bu çalismalarimiz safhasinda ortaya çikmistir. Ayrica Izmir, Eskisehir ve Adana'da Emperland Eglence Merkezleri mevcuttur.

Ömer Lütfü Topal'la ilgili olarak verilebilecek çok fazla bilgi vardir. Burada sadece konuyu aydinlatacak hususlar üzerinde durulacaktir. Topal'in kumarhaneler krali olmasi, 1991 yili sonrasidir. Ilk kumarhane, Turizm Bakani Ilhan Aküzüm'ün Bakanligi dönemindedir. Asagidaki liste bazi fikirler verir ve topal kralliginin gelisimini gösterir mahiyettedir. (9) <dipnotlar.html> Grup sirketleri 23 adettir. Bu sirketlerden sadece Emperyal Turizm Ticaret A.S. bünyesindeki isletmeler 24 adettir. Menkul degerlerle ugrasan 3 ayri sirket, her sirketin muhtelif yerlerde subeleri mevcuttur.

EMPERYAL OTELCILIK TURIZM VE TICARET A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH OYUNLARI SALONLARI:                                                                                   

ISLETMENIN ADI                                          IZIN TARIHI                                                   

Adana Seyhan Oteli                                                 06.03.1991                                                           

Antalya Saray Regency Oteli                                   19.11.1991                                                           

Antalya Oto Oteli                                                    22.10.1992                                                           

Istanbul Akgün Oteli                                                02.10.1992                                                           

Aydin Kusadasi Onura Oteli                                    02.10.1992                                                           

Antalya Grand Kaptan Oteli                                    22.04.1993                                                           

Istanbul Polat Rönessance Oteli                               01.07.1993                                                           

Antalya Seven Seas Oteli                                         17.06.1994 - 28.01.1997                                      

Istanbul Hyatt Regency Oteli                                    08.07.1994                                                           

Mersin Hilton Oteli                                                  09.03.1994                                                           

REGAL TURIZM VE TICARET A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH OYUNLARI SALONLARI                                                                                                                      

Mugla Bodrum Park Resort Oteli                             29.08.1995                                                           

Istanbul Eresin Topkapi Oteli                                   14.02.1996                                                           

LEISURE INVESTMENTS TURIZM A.S. TARAFINDAN ISLETILEN TALIH OYUNLARI SALONU                                                                                                       

Istanbul Ceylan Intercontinantel Oteli                       17.11.1996                                                           

Kumarhanelerle ilgili olarak önemli bir gelisme de yurtdisi faaliyetlerdir.

Topal'in Israil'li ortagi Ruven ve yardimcisi bay Eli kumarhanelere gelen Israilli ve diger yatirimcilarin ödemelerini yurtdisinda yapmalarini saglamaktadir. Belli ve uzun olmayan bir dönemde Ruven'in 17 milyon dolari topladigi ve yurtdisinda kendi hesabina yatirdigi ögrenilmistir.

Hesap Uzmanlari da yürütmekte olduklari çalismalarda "Banka hesaplarindan mutemetler oldugunu tahmin ettigimiz sahislar tarafindan çok fazla adet ve büyük miktarlardaki nakit paralarin talimatlara istinaden çekildigi, ayrica dogrudan banka hesaplariyla iliskilendirilmeyen (kasa havalesi seklinde) özellikle 50.000 USD'nin altinda görünmeyen islemler kaleminden degisik isimler altinda yurtdisi transferlerinin, yapildigini" tespit etmislerdir.

Topal'in banka hesap hareketlerini gösteren ekstrelerin tetkiki fevkalade ilgi çekicidir. Akbank'in bir subesinde ve 7 aylik dönemdeki para hareketi (sadece Emperyal Sirketine ait olmak üzere) 1.3 trilyon TL.dir. Sirket yetkililerinden birinin Ahmet Kara'nin sahsi hesabi ise 7 ayda 855 milyar TL.dir. Bir diger subedeki hesabi ise 840 milyar TL.dir. Bir kisinin adina açilmis pek çok hesap, adina hesap açilmis pek çok kisi vardir.

Mesela Ahmet Kara'nin sadece Akbank'ta açilmis TL. hesap ekstreleri birkaç trilyon TL.ye ulasmaktadir. Birçok kisinin TL. dolar ve mark hesaplarinin incelenmesi müteaddit kredi kartlari hesaplarinin yine TL. dolar ve mark olarak takibi gerekmektedir.

Kapsali vergi ve diger islem incelemelerinin yillarca yapilmamis olusu ilgi çekicidir.

Kumarhanelerin gelirini azaltmak için önce masraflar gösterilmemis, yatak, yemek ve diger ikramlar Topal'in mutemedi kisilere ait kredi kartlari ile karsilanmistir. Vergi vs. minimize edilerek farkli yerlerdeki muhasebe kayitlariyla sistem sirketin lehine çalistirilmistir. Tuzim Bakanligi'nin yaptigi incelemelerde bazi oyun makine ve teçhizatinin illegal yollardan elde edildigini gösterir bilgiler derlenmisse de hiçbir islem yapilamamistir.

Emperyal sirketi Kibris'ta ve Azerbaycan'da da etkili olmustur. Bakü'de yaptirilan konukevinin yapimindaki finansman sikintisi üzerine insaatin otel olarak tamamlanmasi, otele bitisik bir kumarhane yapilmasi kararlastirilarak isletmeciligi Emperyal üstlenmistir. Topal bu proje için 8 milyon dolar harcamistir.

Bu projeyi gerçeklestiren Cumhurbaskaninin oglu Ilhan Aliyev'dir. Kendisinin Topal'a 500.000 dolar kumar borcu ve otelin gizli ortagi oldugu iddialari da öne sürülmektedir.

Topal'in Kibris'taki kumarhaneyi büyüttügü ve gelecekteki talebi karsilamak üzere büyük bir yatirim yaptigi da ifade edilmektedir. Türkmenistan ise adeta Emperyal tarafindan isgal edilmis gibidir. Emperyal, Türkmenistan'da iki adet bes yildizli otel, büyük bir is merkezi ve poliklinik isletmesini üstlenmistir. Askabat merkezindeki bes yildizli Grand Türkmen Oteli on bes yilligina 15 milyon dolar karsiligi kiralanmis ve ilk kumarhane açilmistir.

Akaltin Oteli yanindaki kumarhane Topal'in en büyük rakibi Sudi Özkan tarafindan yaptirilmissa da, mevcut mukavelelere ragmen Özkan dislanmis, kumarhane 1996 yilinda 22 milyon dolar karsiliginda Emperyal'e satilmistir.

Emperyal kisa bir zaman içinde Türkmenistan'da pek çok is ve isletmeye sahip olmus, Basbakan Yardimcisi Gurbanmurodov'un tabiriyle "Türkmenistanin Sosyal Programinin icracisi" durumuna gelmistir. Ilgi çekici olan husus; Grand Türkmen Otel, Türk Eximbank kanali ve kerdesi ile finanse edilmis, ayrica Türkmenistan'a açilan 75 milyon dolarlik kredi içerisinden 10.6 milyon dolarlik ödeme Ak Altin Oteli'nin yapimindaki malzemeler için kullanilmis ve dolayisiyla Emperyal firmasinin is ve islemlerini gelistirecek bir uygulamaya konu olmustur.

Emperyal borcunu Türkmenistan'a ödemedigi için Türkmenistan kredisi de ertelenmis, neticede Eximbank açikça - ve ancak arastirildiginda ortaya çikacak sekilde - Emperyal'i finanse etmistir.

Türkmenistan'in en üst düzey yetkilileri Istanbul'da agirlanmis, kisisel iliskiler kurulmus, hediyeler verilmis ve Emperyal Türkmenistan'a açikça ve tam olarak yerlesmistir.

Topal'in Türkmenistan'da islettigi otellerin kredisini temin eden Türk Eximbank dosyalarini inceleyen Basbakanlik Müfettisi, kredilerin verilis usulü bakimindan mevzuatta aykirilik tespit etmemistir. Ancak Basbakanlik Müfettisi ilgi çekici diger tespitlerine de yer vermektedir.

"Dikkati çeken diger bir husus ise, kredi borcu ertelemelerinin seklidir. Ilk ertelemede, Türkmenistn tarafindan gelen yazili bir istem bulunmamakta, aksine Bankanin bu yönde birgörüsme istemine iliskin mesaji mevcut bulunmaktadir.

Ikinci ertelemede ise Türkmenistan'in sadece 75 milyon dolalik bölüm ile ilgili bir yazili istemi bulunmakta olup, Banka Yönetim Kurulu bu istemi 75 milyon dolarin üzerine 16 milyon dolarlik kredi miktarini da ekleyerek 91 milyon dolar üzerinden uygulamistir.

Diger taraftan Ak - Altin Oteli'nin 1994 yilinin 10. ayinda, Grand Türkmen Otelinin ise 1995 yilinin 6. ayinda açildigi ifade edilmekle birlikte, her ikisinin isletilmesinin de daha sonra Emperyal turizm ve Otelcilik A.S.'ye verildigi anlasilmaktadir... Ayrica isletme sözlesmelerinde isletmecinin Türkmenistan disina para çikarmasi konusunda, malikin saglayacagi kolaylik yönündeki maddeler de dikkati çekmistir. Ak - Altin Oteli'nin yönetim ve isletilmesi ile ilgili sözlesmede yer alan, taraflarin gizliligi bozmasinin akdin iptal nedeni sayilmis olmasi da bir o kadar dikkat çekicidir.

Bütün bu hususlarin disinda; Grand Türkmen Oteli'nin renovasyonunu gerçeklestiren Mensel JV'nin (Metis, Nurol, Yüksel ortakligi) Yönetim Kurulu Üyelerinden Güven Sazak ile Abdullah Çatli'nin ortagi oldugu Baysa Sirketi kurucularindan (Meclis Susurluk Arastirma Komisyonu Raporu'nda, Baysa sirketinin kuruculari, T. Ticaret Sicili Gazetesi'nin 2.10.1992 tarih, 3127 sayili nüshasinda yayinlanan Istanbul 1. Ticaret Mahkemesi'nin 24.9.1992 tarih, E. 1992 / 3924, K: 1992 / 3674 sayili kararina göre, Ant Güven Sazak, Ahmet Baydar, Silva Sazak, Mine Baydar ve Alper Baydar olarak görülmektedir) bazilarinin soyadlarinin ayni olmasi da ilgi çekici bulunmustur.

Yüksel A.S.'nin ortagi oldugu Ay - Sel Sirketi'nin, diger Türki Cumhuriyetlerinde yatirimlar yaptigi, Eximbank'tan temin edilen listelerde görülmektedir."

Çatli'nin Güven Sazak'in çiftligine gittigine, ilgili bölümde temas edilecektir.

Burada ilgi çekici bir husus daha vardir; Otellerin insaati veya yenilenmesi için kullanilan kredi ertelemelerinde Emperyal Sirketi devreye girmis ve Eximbank'a muhatap olmustur.

Yurtdisinda is yapan bir Türk firmasinin o ülke ile ilgili bir konuyu Türk makamlari nezdinde takibinde bir yanlislik oldugu iddia edilemez. Ancak Türkmen tarafinin 1997 tarihli ve kabul edilmeyen yeni erteleme müracatindaki ifadeler gerçek borçlunun Emperyol oldugunu ispat etmektedir. (Ek: 3)

Ek: (3)'ün ikinci sayfasi, Granda Türkmen Hotel projesinin 'Constructed by the Emperial Otelcilik ve Turizm ve Ticaret A.S.' oldugunu göstermektedir. Dolayisiyla Mensel JV ile Emperyal iliskisi arastirilmaya deger görülmektedir.

Basbakanlik Müfettisi, ertelemeler sebebiyle Garanti Bankasi'na - teminat mektubu sebebiyle - yapilmis ödemeler ve Eximbank zararinin olusmasi ihtimalini de gündeme getirmektedir.

Ak - Altin Otelini yapan Üçgen A.S.'nin bir insaat mühendisi ise tanidik bir soyadi tasimaktadir: Emrah Tinar.

Devlet Bakani Ekrem Ceyhun'un kredi için Eximbank'a talimat verdigi tarihten itibaren iliskilerin ve belirlenen bu hususlarin kapsamli bir sorusturmaya ihtiyaç gösterdigi düsünülmektedir.

Önemli olan husus sudur; Türkmenistan dogal gaz ve petrol projelerine Emperyal de müdahil olacak konuma gelmis ve Türkmen yetkililer vasitasiyla etkili olmaya baslamistir.

Ömer Lütfü Topal'in öldürülmesi genis yankilar bulmus özellikle Susurluk kazasindan sonra daha da önem kazanmistir.

Bu konu Yargida görülmekte olan bir dava oldugu için çalismalarimiz esnasinda irdelenmemistir. Ancak Topal'la ilgili olarak yapilan bazi ilgi çekici tespitler vardir ve bunlarin bu raporda yer almasinin zaruri oldugu düsünülmektedir.

Topal, tombalaciliktan ve uyusturucu kaçakçiligindan, Findikzadeli Ömer lakabindan inanilmaz bir güç ve servet sahibi olmayi basaran ilginç bir kisiliktir.

Günlük 3 milyon dolari asan net gelirine, öldürttügü, zarar verdigi çok sayida insana ragmen koruma bulundurmayan, adamlari tarafindan hiçbir sekilde korunmayan bir evde oturan, özel soför kullanmayan, karisinin veya kendisinin kullandigi arabayla seyahat eden, zirhli bir araca binmeyi reddeden bir kisidir Topal. Tripleks bir kösk - evde oturmasina ve dünyanin her yeriyle haberlesmesine ragmen ev'inde tek bir telefon hatti vardir. Esinin cep telefonunu hiçbir sekilde kullanmadigi da bilinmektedir.

Imam nikahiyla yasadigi genç esi Hilal hanimla 7 yillik birlikteligi olmustur. Sosyal hayati, karisinin kullandigi bir araçla gittigi Pazar yemekleridir. Esini is hayatina asla sokmamis, is hayatindaki zalimligi, evde karisi ve çocuklariyla sakalasan munis bir insana dönüsmektedir. Evde silah bile yoktur. Ölümünden kisa bir süre önce çelik yelek ve yatak odasindaki dolabin üzerine gizledigi bir tabanca edinmis, ancak her ikisini de kullanmamis ve tasimamistir.

Yemeklerini sürekli olarak evinde yemis, (10) <dipnotlar.html> öldürüldügü gece, evine geceyarisi civarinda dönecek olmasina ragmen, masanin hazir tutulmasini, ancak kayinvalidesinin kendisini beklemeyip yatmasini, ahçibasina hazirlatacagi yiyecekleri evinde yiyecegini söylemistir. Esinin aksam yemegi organizasyonunu ise Hilal hanim, yattigi hastane odasinda kendisiyle sürekli haberleserek yapmistir. Ilgi çekici olan husus. Ömer Lütfü Topal'in mayis ayindan itibaren içinde oldugu stresli durumun Temmuz ayinda giderek yogunlasmasi ve 27 Temmuzda dogum yapmasi yakinlasmis esini adeta zorla hastaneye yatirmasidir.

Topal'inöldürülmesinin birçok sebebi olabilir. Ancak hiçbir gerekçe insanlarin Topal'a kendisini öldürmek üzere yaklasmalarina imkan vermemistir.

Cinayetten sonra Ankara'da bir polis yetkilisinin "adim gibi eminim bu onlarin isi" diyerek Çatli ve bir grup Özel Harekatçiyi hedef aldigi, Istanbul Emniyet Müdürlügü'nde gözetim altina alinan polislerden birinin konusma esnasinda, "Bize vatan için hedef gösterdiler. Sonra bizim hedeflerimizle kendileri salonlarda kadeh tokusturdular. Ilk defa kendi basimiza bir is yaptik onu da yüzümüze gözümüze bulastirdik" dedigi ve Istanbul Emniyet Müdürlügü'nün MIT'ten tek sayfalik bir not aldiktan sonra telefon irtibatlari üzerine teknik bir çalisma yaptigi bilgisi ile birlestirildiginde Topal olayina kismi bir açiklik getirilebildigi ortaya çikmaktadir. Ancak bunlarin hiçbiri yargi için yeterli delil olmamaktadir. Koli bandina sarili sarjör üzerinde Çatli'nin parmak izinin çikmasina ragmen kendisinin ölümü olayi karanliga sokmaktadir.

Sariyer Cumhuriyet Bassavciliginca kullanilan asagidaki tablo, saniklarin Topal'in ölüm saatindeki irtibatlarini ve yerlerini belirten kapsamli bir çalismanin özetidir. (Detaylar Ek: 4 dedir)

Bu konuda Istanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazicioglu'nun sergiledigi tavir, Çankaya'da Cumhurbaskani'nin baskanliginda yapilan liderler zirve toplantisinda en açik kelimelerle tenkit edilmistir. Bu sebeple kendisine bu çalisma kapsaminda yer verilmemistir.

Polislerin sorgulanmadan Genel Müdürlük tarafindan Ankara'ya alinmasi konusuna ise bir Istanbul Emniyet yetkilisi tarafindan açiklik getirilmis ve - "Polisleri Ankara almadi. Yöneticilerimiz korktu ve biz onlari Ankara istedi diyerek basimizdan attik" demistir. Gerçekten Kemal Yazicioglu'nun hesabi sonradan degismis, Ankara'ya haber verince bakanlik ve Genel Müdürlük polisleri istemis ve Istanbul Emniyeti bir dertten kurtulmustur. Çünkü polisler 'alindiktan' sonra Emniyet Müdürü Makamina gelmemis, gece 22:00'ye kadar bir sorgulama yapilmamis, Müdür Muavinleri de odalarindan çikmamistir. Gece 22:00'den sonra Emniyet bosaltilmis ve ilgililer istirahate gitmislerdir. Bu saatten sonra bir sorgu olup olmadigini da Yazicioglu bilebilir.

Topal'in öldürülmesiyle ilgili pek çok iddia vardir. Birinci esinden olma çocuklari Murat ve Elif'in babalarinin ölümünden en büyük yarari sagladiklari süphesizdir. Ama genel kanaat Topal'in böylesine bir tehditle kolayca basedecegi seklindedir.

PKK'ya yardim eden kürt isadamlari listesi olusturuldugu ve listeden çikabilmek için haraç ödedigi ancak para konusunda çikan anlasmazlik sebebiyle öldürüldügü de iddia edilmistir.

Topal'in namaz kilan ve oruç tutan bir kisi oldugu, mazbut bir aile hayati bulundugu ve kürt ayirimci ve teröristlerle isbirligi yapmadigi yaygin bir bilgidir. Bu iddialar gündeme gelmisse de konunun Topal'dan haraç almak ve külliyetli miktarda para sizdirmak amacina yönelik oldugu bilinmektedir. Üstelik büyük haraçlar ödeyen Topal'in bu sekilde öldürülmesi tavugun kesilmesi anlamina geleceginden buna ihtiyaç olmadigi süphesizdir.

Bir diger iddia, Kibris'ta açilacak gazinoyla ilgilidir. Çatli, A. Fevzi Bir ve Sami Hostan Emperyal'in gayri resmi ortagi olmuslar, ancak Kibris kumarhanesi için gerekli finansmani saglayamamislardir. Topal da kendilerine hisse vermeyi reddedince bu ortaklar Özel Tim Polisleriyle eylemi gerçeklestirmislerdir. Ancak bu iddia da tutarli görünmemekte taraflar bu ölümden yarar saglayamamaktadirlar. Imparatorluk Murat ve Elif Topal'a, Hilal hanima intikal etmektedir.

Baska iddialar da ileri sürülmektedir. Murat ve Elif Topal'in Çatli'ya 535.000 dolar ödedikleri, Emperyal Gazinolarina ait hesaptan ve Garanti Bankasina ait 012157 nolu çek tanzim edildigi ,vadesinden bir gün önce Çatli'nin bir yakinina elden ödeme yapildigi da belli olmustur. Bu ödeme cinayetin maddi bir anlasmazliktan islendiginin delili olamaz. Topal'i öldürmenin taseronluk ücreti de olamaz. Ölümden iki ay sonra yapilan bu ödemenin bir baska gerekçesi olmasi gerekir.

Topal'in ölümünden sonra esi Hilal hanima 105 milyon dolarlik bir borç toplami gösterildigi basinda da yer almistir. (Ek: 5)

Gerçekten bazi tefecilere dahi borçlandigi ve Topal'in zaman zaman inanilmaz sekilde nakit para sikintisi çektigi, 1995 yilindan itibaren bu sikintinin arttigi, önceleri bankalardan borç aldigi ve Necati Kurmel'in kendisine kefil oldugu bilinmektedir. Sonralari ve 1996'da zaman zaman para sikintisinin had safhaya ulastigi ve Topal'in evine 50 milyon TL. birakamadigi günlerin geldigi anlatilmaktadir. (Hesap Uzmanlarinin aldigi ifadeler iddialari teyit etmektedir.)

Günlük 3 milyon dolari asan gelir; yeni yatirimlara, gayrimenkul alimina, yurtdisina külliyetli meblaglarin kaçirilmasina elbette yetmemektedir. Turizm Bakanligi'nin memurlarindan baslayan yurtdisinda Aliyev'e, Niyazov'a ulasan bir haraç zinciri çok genis bir camiayi kapmaktadir. (11) <dipnotlar.html> Siyasi irtibatlarini gelistirmek için de çok para harcamistir. Hatta bu irtibatlar bir siyasi partiye ve liderine cephe almasina kadar varmistir. Topal'i Sipahi Ocagina götürüp hakim ve savcilarla samimiyetini de ispat eden bir milletvekili adayi, Rize'de Mesut Yilmaz'i seçtirmeyecek kadar güçlü olmak için Topal'in yogun para destegine mazhar olmustur.

Topal'in kullandigi bazi telefon numaralariyla ilgli olarak ve kalin bir kitap halini alan bir çalisma yaptirilmistir. Ilgi çekici sonuçlari gösterir özet semalar (Ek: 6)'dadir.

Topal 1996 yili içinde DYP Genel Merkezine ait 419 23 63 ve 417 87 49 nolu telefonlari bilmekte ve kullanmaktadir. DYP Istanbul Il Yönetimine ait 213 28 27 numarayi ve nedense Rize Il Baskanligina ait 464 - 213 28 27 numarali telefonlari da bilmekte ve kullanmaktadir.

Topal'in en sik görüstügü kisi ortagi Sami Hostan'dir. Hakim Akman Akyürek'te ayni numaradan Sami Hostan'la irtibatlidir.

Sami Hostan incelenen tek bir telefon numarasindan 7 ayda ve 1996 yilinda Albay Veli Küçük'le 34 kere, Abdullah Çatli ile 13, korkut Eken'le 6 kere görüsmüstür.

Mayis 1996'da Mehmet Agar'in Adalet Bakani oldugu dönemde ani bir haber ortaligi karistirmistir. Iddialara göre Mehmet Agar, Topal hakkinda kürtçülük dosyasi açtirmis ve geregi için emir vermistir. Tipki Orhan Tasanlar'in Istanbul Emniyet Müdürlügüne atandiktan sonra TV'ye çikip "buraya kafa koparmaya geldim" dedigi tarihte, Istanbul'da bazi kirli is sahiplerinin Emniyete götürülüp tartaklanmasi üzerine Topal önce Sedat Demir'e ulasmis ve polisteki yeni ekiple irtibatlanmis oldugu gibi, bu defa da çok daha üst seviyede koruyucular aramistir. Fatura da o nisbette yüksek olmustur. (Topal'in Orhan Tasanlar'a 250 milyar TL.'lik hediye gönderdigi fakat reddedildigi söylentisi kendi muhitinde panik yasanmasina yol açmistir.)

Topal'in kendini korumak saikiyle ilk önce siyasi kisilere ulasarak dosyasini kontrol ettirdigi ve korkmasini gerektirecek bir husus olmadigina inandirildigi anlasilmaktadir. Hatta bu arada bazi Özel Tim mensuplariyla görüstügü ve o cenahtan da uygun reaksiyonlar aldigi iddia edilmektedir. Mayis 1996'da baslayan tedirginlik ayni ay içinde son bulmus ve etrafina "adini listeden çikarttigini" nakletmistir. Bütün bu iliskilerin çok önemli bagis ve ödemelere yol açtigi da ifade edilmektedir.

Ancak Haziran ayinda tedirginlik avdet etmis ve Temmuz'da Topal'in gerginligi had safhaya ulasmistir.

Bu arada Ankara'dan 17 milyon dolar talep edilmis, Topal bu paranin toplanmasi için mehil istemistir. Olayi nakleden kisi "Karsi taraf mal mi vermisti ki süre tanimayi uygun görmesin. Bu süre verildi, para ödendi ancak PARA YERINE ULASMADI. ÖDEME YAPILAN MUTEMET KISILER, 17 MILYON DOLAR IÇIN TOPAL'I ÖLDÜRMEYE KARAR VERDILER" demis ve olayin bu sektörde bu sekilde yorumlanmakta oldugunu nakletmistir.

Ömer Lütfü Topal hakkinda ifade edilmesi gereken çok önemli bir husus vardir.

Emniyet ve MIT ilgilileri Ülkemizde Amerikanvari Mafya Teskilati olmadigi, bazi kabadayilarin etraflarina topladiklari 10 - 20 - 40 - 50 kisi ile çetelestikleri, rüsvet vererek, zor kullanarak, devletin ilgili kurumlarinin bilgisi dahilinde pek çok kanunsuz is yaptiklari, etkili bir hükümet, hatta cesur - atak ve namuslu bir mahalli yöneticiyle o bölgeyi terk etmek zorunda kaldiklari hususunda hem fikirdiler. En önemlisi bu çetelerle ilgili olarak her türlü bilgi mevcut oldugundan kendilerini tasfiye etmek her zaman için kolaydir.

Ancak devletle bütünlesmis, devletin ilgili kurumlarina entegre olmus, mahallinde Valiyi, Emniyet Müdürünü, Mecliste ve hükümette yeterince üyeyi kendisine baglamis ve bu kisilere adeta emir verebilir duruma gelmis bir yapilanma mevcut degildir. Bu konuda ve Cumhuriyet tarihi boyunca en önemli mesafeyi katetmis kisi Ömer Lütfü Topal'dir.

Eger öldürülmeseydi ülkenin en etkili iliskileri içinde, istedigi yere ve makama nüfuz edebilme imkanini bulacak ve birkaç yil sonra da gerçek manada dokunulmazliga kavusacakti. Bu noktada ilgili her uzman fikir birligi içinde görünmüstür.

Topal, kirli geçmisine ragmen bir süre sonra Kumarhaneleri tasfiye etmek ve saygin bir isadami olmak için stratejik bir karar verebilme becerisini de göstermis, Türkmenistan'i, oradan elde ettigi Diplomatik pasaportun da gösterdigi gibi rezerv ülke olarak seçmis, kendini birçok açidan gelecegi hazirlayabilmistir. Sadece kazandigi paranin büyüklügü, Kibris'ta ve Antalya'da agirladigi bunca devlet büyügüne ve elinin açikligina ragmen kendi sonunu getirmesine mani olamamistir.

Haraç vermekten nefret etmesine ragmen, sadece yetkililer degil, onlarin adamlari, korumalari, adamlarin adamlari da Topal'in paralarina ortak olmuslardir. Sayani sükrandir ki gelismeler Topal'in hedefledigi noktaya uzanmasini engellemistir. Ancak bu durum, devletin çetelerle irtibati noktasindaki üzüntü verici tespitleri yok etmeye yetmemistir.

Zaten islerin bu karmasik yapisi, devlet kurumlarinin içine girdigi laubalilik, gevseklik ve ciddiyetsizlikten kaynaklanmaktadir. Sagci ve solcularin, sivilin, üniformalinin, dogruyla egrinin bu kadar ve bir noktada bulusmasinin hikmeti de bu kargasanin yarattigi verimli fakat kirli faaliyet alanlarini ortaya çikarmasindandir.

Bu noktada yetkililer de olaylari engellememis hatta tesvik etmistir. Ülke içinde cereyan edenler Susurluk kazasina kadar kamuoyundan gizlenebilmis, bu arada yurtdisina açilmalar baslamistir.

 

Mehmet Ali Yaprak ve Kaçirilmasi

Topal'in öldürülmesiyle ilgili olarak Park Holding, Havas ihalesi, Turgay Ciner'in servetinin kaynaklari, Topal'in Havas ihalesine Park Holding arkasina gizlenerek ve gizli ortak olarak katildigi ve Holding'in gizli ve kirli islerinin bulundugu iddialariyla da çesitli yorumlar getirilmeye çalisilmaktadir.

Ancak Topal'in öldürülmesi ile Gaziantep'te Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasiyla gelisen olaylar arasinda irtibat vardir. Mehmet Ali Yaprak bir is adamidir. Radyo ve TV.si ve sirketleri vardir. Gerçekte ise fevkalade güçlü bir çete reisidir.

Yaprak Holding'e ait bilgiler ilisikte sunulmaktadir. Captagon'un dagitiminin ise Hidayet Turizm tarafindan yapildigi anlasilmaktadir.

Mehmet Ali Yaprak gibi güçlü bir reisin kaçirilmasi kolay ve herhangi bir çetenin üstesinden gelebilecegi bir is degildir.

30 Kasim 1997 tarihli toplantida MIT ve Yaprak grubu iliskilerine atif yapilmis daha önce de Eymür - Haluk Koral görüsmeleri nakledilmisti. Mehmet Ali Yaprak olayi ile ilgili olarak MIT'in takdimi asagidiadir.

"Mehmet Ali Yaprak 24 Aralik 1995 seçimlerinden önce seçim masraflari olarak Mehmet Agar'a dolayisiyla DYP'ne 500 milyar lira yardimda bulunmus, konuyu bilen Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin de bilahare ayni sahistan 100 milyar lira rüsvet almistir. M. A. Yaprak Gaziantep'deki Yaprak TV ve Hidayet Turizm Firmasi'nin sahibi olup, esas gelirini Suriye ve Suudi Arabistan baglantili uyusturucu ticaretinden saglamaktadir. M. A. Yaprak'in seçimlerden önce Mehmet Agar ve Ibrahim Sahin'e verdigi paralardan haberdar olan Abdullah Çatli, adigeçenden kendilerinin de para almalari için Ercan (Ersoy) ve Ayhan isimli polis memurlarinin da aralarinda bulundugu bir ekibe M. A. Yaprak'i kaçirtmis, olayda 6 - 7 sahis polis maskesiyle görev almistir. M. A. Yaprak'in evi ve isyeri ile ilgili istihbarat, Abdullah Çatli'nin istegi dogrultusunda, Gaziantep'te hali saha isleten ve Mehmet Ali Yaprak'la geçmisten sorunlari bulunan Ülkücü görüse mensup Yahya... adli sahsa verilen talimatla temin edilmis ve anilan ile yapilacak pazarlik sirasinda olayin videoya kaydedilmesi planlanmistir. Kaçirilma olayini erken saatlerde gerçeklestiren sahislar, M. A. Yaprak'i Siverek'e götürmüslerdir. Olayin polise intikalini müteakip, olayin istihbaratini yapan Yahya (Efe) adli sahsin kardesi, polis tarafindan Gaziantep'te gözaltina alinmistir.

Bunun yani sira, söz konusu olayla ilgili olarak Mehmet Eymür tarafindan; "Gaziantep'li Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasindan sonra, Gaziantep'te ikamet eden Haluk Koral isimli bir tanidiginin telefonla kendisini arayarak, kaçirilan Gaziantep'li zengin isadaminin yakin tanidigi oldugunu belirterek yardim istedigini,

Adigeçene (H. Koral) "direkt bir yardiminin olamayacagini, ayrica kaçirilan sahis hakkinda da müsbet seyler söylenmedigini, ancak M. Ali Yaprak'in Abdullah Çatli tarafindan kaçirildigina dair bir duyum alindigini, adigeçenin Siverek'e götürüldügünün söylendigini, bu nedenle Bucak'larla görüsmesinin yararli olabileceginin" belirtildigini, Bir süre sonra H. Koral'in tekrar kendisini (M. Eymür) arayarak, M. A. Yaprak'in serbest birakildigini söylenenlerin dogru çiktigini bildirdigini,

Olaydan bir müddet sonra Operasyon Baskanligi'dna bir personelin gelerek, "eski elemanlarimizdan Müfit Sement'in isminin de kaçirilma olayina karistirildigini, Müfit'in bize bilgi getirmek için olay tarihinde Gaziantep'e gittigini, olayda aktif rol almadigini bildirdigini, Abdullah Çatli'nin kendisinden (M. Sement) video kamerasini alip Gaziantep'e gelmesini istedigini, Gaziantep gittiginde kaçirilma olayinin gidisinden önce oldugunu ögrendigini, bu nedenle ayni gün Istanbul'a geri döndügünü" ifade ettigini,

Bu bilgiler üzerine H. Koral'la temasa geçilerek ilk görüsmede verilen bilgilerin M. Sement'ten alindigini, bu nedenle yardimci olan anilan sahsi olayin içine katmamalarinin yararli olacagini söyledigini, H. Koral'in da bunu kabul ettigini,

15.02.1997 tarihinde ise personelimiz yeni ögrendigi hususlarla ilgili olarak yaptigi açiklamada; "M. Sement'in olaya anlattigindan daha fazla girdigini, Siverek'e gidip M. A. Yaprak'in sorgulanmasi sirasinda videoya kaydettigini, ayrica M. A. Yaprak'in iki kez kaçirildigini, ilk kaçirmaya Ibrahim Sahin'in ekibi ile Cengiz Cömert (Geçmis dönemde bilgilerinden istifade edilmistir) ve Hasan Aydostlu'nun (Ingitere'de Nafiz Bostanci isine karisan ve geçmis dönemde Mugla'da bilgilerinden istifade edilen) da katildigini, Cengiz Cömert'in kaçiran gruba, M. Eymür'ün de isin içinde oldugunu söyleyerek M. A. Yaprak'tan gasp edilen paradan namina para aldigini, olayin polisler arasinda da böyle bilindigini söyledigi," hususlari iddia edilmistir.

Bu anlatimda çesitli yanlislar ve olayi farkli mecraya götüren ifadeler vardir. Yaprak, Hidayet Turizm'in sahibi degildir. Yaprak'in kaçirilmasini Hidayet Turizm ilgililerinin organize ettigi, hedefin, Captagon imalathanesinin yerini ögrenmek ve orijinal captagon'un içine ilave edilen ve Hacinin mali olarak Arap aleminde meshur olan uyusturucunun formülünü zorla almak oldugu bilinmektedir.

Kaçirma olayini Çatli'nin bir grup polisle organize ettigi, Yaprak'tan serbest birakilma karsiligi 1 - 2 milyon Mark alindigi, aslinda Hidayet Turizm'in 10 milyon Mark ödedigi, fakat bu miktardan kaçiranlarin haberdar olmadigi ve pay alamadiklari, gerçek ödemenin miktarinin ögrenilmesi - duyulmasi üzerine Çatli ve ekibinin Ankara ile iliskilerinin bozuldugu hatta koptugu iddia edilmektedir.

Bu durum karsisinda polislerin ve Çatli'nin Yaprak'i ikinci kere kaçirdiklari, konusturduklari, konusmalari videoya kaydettikleri, bandin bir suretinin Bucak'lara, bir suretinin Mehmet Eymür'e (Mütfit Sement vasitasiyla) teslim edildigi, orijinal bandin ise Ankara'yla yapilan pazarlik sonucu imha edildigi de iddialar arasindadir.

Haluk Koral'in Eymür'ü aradigi ve yardim istedigi de dogru degildir. Eymür Müfit Sement'i kurtarmak için devreye girmis, yüzlestirme yapilmasi, araçta bulunan parmak izinin Sement'e ait olmasi sebebiyle olayin kapatilmasi yönünde gayret sarfetmistir.

Ikinci kaçirma olayinin, Ankara'nin bilgisi ve tasvibi disinda olmasi, polisin sert reaksiyonunu çekmesi üzerine Eymür, Sement'in adinin ortaya çikmamasi için Yaprak grubunun etkili isimlerinden Haluk Koral'la temasa geçmistir.

Netice'de savcinin 'yüzlestirme' karari da uygulanmamis, taraflarin olayin büyümemesi, kendi hesaplarini kendilerinin zaman içinde görme arzusu ile kapatilmistir.

Basbakanlik, Gaziantep Savcisi'nin islemlerindeki eksikligi Adalet Bakanligi'na Ocak 1997'de bildirmis olmasina ragmen Eylül 1997'deki tekit yazimiza kadar Bakanlik, eski Bakan Sevket Kazan'in talimatina ragmen harekete geçmemistir.

Bu kisa takdim, Devlet ilgili ve yetkililerinin uyusturucu konusunu, kaçakçiligi, kirli parayi, Devletin tahribi pahasina nasil ele aldiklarini gösteren ilgi çekici bir örnektir.

Bu arada saygin bir kurulus olan MIT'in eski mensuplarinin (Müfit Sement, Hasan Aydostlu) gibi sahislarin nasil bir iliski içinde olduklari, yine saygin bir kurulus olan Emniyet Teskilati'nin uyusturucu imalatini durdurmak degil, diger uyusturucu tacirlerinin hizmetine girdigini göteren aci bir örnek oldugu belirtilmelidir.

Kaçiran gruplarin her defasinda isin içinden siyrilabilmeleri ancak bu iliskilerle mümkün olabilirdi.

Her iki kaçirma olayinda güvenli bölge olan Bucaklarin kontrolündeki topraklara gidilmesi, üzerinde durulmasi gereken bir noktadir. Osmanli döneminin Beylerbeyligi ünvani kullanilmiyorsa da Asiret beyliginin devam ettigi ve Siverek yöresinin Devletin kontrolünün disina terkedildigi asikardir.

Bu vesileyle ve durumun vehametini ortaya koymak üzere bir parantez açarak Yaprak ve Hidayet ailelerinin semasini Sayin Basbakan'a takdim etmek ihtiyaci duyulmustur.

Teknik olarak bu bilgilerin ek'te sunulmasi gerekirse de, yer alti dünyasinin bu kara, kirli ve kanli paradan beslenerek nasil legalize olmaya gittiginin delili sunulmak istenmektedir.

Söylemezler çetesiyle ilgili gelismeler daha ilgi çekicidir. Söylemezler ve M. Sena Söylemez, Bucak asireti ileri gelenlerinden Osman Bucak'i öldürmek amaciyla, beraberlerinde Siirt Il Jandarma Komutanliginda görevli Üstegmen Can Köksal ve tetikçi Fevzi Sahin oldugu halde Mersin'e giderken 11.06.1996'da Adana - Pozanti mevkiinde, Istanbul ve Adana Emniyet Müdürlükleri ekipleriyle girdikleri silahli çatisma sonucunda yakalanmislardir.

Söylemezlerle ilgili tahkikat genisletilirken aralarinda 3'ü Emniyet 7'si TSK mensubu 20 kisi daha yakalanmistir.

Neticede Söylemez kardeslerin büyük bir organize suç sebekesi olusturduklari, sebeke içinde istihbarat, silah ve korunma saglamak için bazi Emniyet ve TSK mensuplarini maddi menfaat karsiligi istihdam ettikleri, yasadisi yollardan kazandiklari kara parayi aklamak amaciyla, gayri menkul alimina yöneldikleri belirlenmis, muhtelif davalar birlestirilerek Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne intikal ettirilmistir.

Ek: (12)'de yapilan operasyonlarda ele geçen silah ve mühimmat ile çete tarafindan gerçeklestirilen eylem listesi ve diger bilgiler sunulmustur. Listenin tetkiki ile olaylarin `gizlice' cereyan edemeyecegi, irtibat, iltisak, isbirligi ve korunmanin boyutlarini açikça gösterdigi anlasilacaktir. Ve böylesine bir grubun ilgili tüm birimlerin bilgisinden ve ilgisinden kaçirilarak tesekkül ettirilebildigine inanmak için hiçbir makul sebep yoktur. Çetelesme süreci güvenlik birimlerinin gözünden kaçmis ise Devletin tüm iç güvenlik sistemini revize etmesi ihtiyaci ortaya çikmis demektir. Bu sürece göz yumulmus ise revizyon ihtiyaci daha farkli ama daha yüksek boyutlarda olmak gerekir.

Yüksekova Çetesi Güneydogu'da cereyan eden olaylarin en somut örnegini olusturmustur.

Olaylarin gelisimi kisaca asagidaki gibidir.

Hakkari / Yüksekova'da odaklasan olaylarin tirmanma süreci özellikle PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in 1994 yilinin ilk aylarinda güvenlik güçlerine teslim olarak itirafçi statüsünde Yüksekova dDag Komando Tabur Komutanligi ve Sinir Tabur Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik operasyonlara katilmasiyla baslamistir.

Adigeçen Diyarbakir DGM tarafindan alinan ifadesinde; "Yüksekova Sinir Tabur Komutani Kanber Ogur'un kendisine bir ekip kurarak PKK adina para toplama teklifini getirdigini fakat kabul etmedigini, devaminda Yüksekova'ya gelerek Dag ve Komando Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik operasyonlara katildigini ve bu operasyonlar esnasinda tanistigi bazi GKK'lar tarafindan ayni paralelde bir teklifte bulunuldugunu" dile getirmistir.

Yine ayni ifade de, "bölgede PKK adi altinda para toplama faaliyetlerinin yürütüldügü, uyusturucu kaçakçiligina yönelik operasyonlarda sahsi çikar karsiliginda kanunsuz uygulamalarin yapildigini, bölgenin ileri gelen aile mensuplarinin kaçirilarak fidye istendigi, K. Irak'tan Türkiye'ye yönelik olarak mensei belli olmayan küçükbas hayvan kaçakçiligi gerçeklestirildigi ve bu faaliyetlerin bizzat Yüksekova Tugay Komutanligi eski Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz, Yüksekova Sinir Tabur Komutani Yarbay Kanber Ogur ve Dag Komando eski Tabur Komutani M. Emin Yurdakul'un bilgisi dahilinde cereyan ettigi" belirtilmektedir.

Hakkari CHP eski Milletvekili Esat Canan'in yegeni Abdullah Canan'in, 17.01.1996 tarihinde Yüksekova'dan Hakkari'ye giderken kaybolmasi, 21.02.1996 tarihinde de Yüksekova yakinlarinda ölü olarak bulunmasi ile birlikte Canan ailesinin ve bölge halkinin Abdullah Canan'in ölümünden binbasi M. Emin Yurdakul'u sorumlu tutmasini müteakip olaylar kamuoyuna yansimaya baslamistir.

Anilan dönemde bölgede görev yapan Ast. Sb. Kd. Bsçvs. Hüseyin Oguz'un iltisakli oldugu Tahir Baskin isimli sahsin, Eylül 1996 tarihinde Yüksekova Sinir Jandarma Tabur Komutanligi'na gelerek "Yüksekova Çetesi"ne iliskin ihbarda bulunmasi ile birlikte, TBMM Susurluk Komisyonu'na ifade veren Hüseyin Oguz ve Diyarbakir DGM tarafindan sorgulanan itirafçi PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleriyle olaylar resmiyet kazanarak yariya intikal etmistir.

Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleri dogrultusunda, Diyarbakir Emniyet Müdürlügü Narkotik Subesi tarafindan 02.03.1997 tarihinde Hakkari / Yüksekova'da gerçeklestirilen operasyon neticesinde, Ismet Ölmez, Kemal Ölmez, Hasan Öztunç, Abdullah Ölmez isimli sahislar çesitli çap ve markadaki kisa ve uzun namlulu silahlarla ele geçirilmistir.

Bilahare anilanlarla iltisakli ve DYP Hakkari Milletvekili Mustafa Zeydan'in yegeni Yüksekova Belediye Baskani Ali Ihsan Zeydan, Esendere Belediye Baskani Tahir Akarsu ve Et - Balik Kurumu Müdürü Fahrettin Akarsu 03.03.1997, Binbasi M. Emin Yurdakul 15.03.1997, Albay Hamdi Poyraz 18.03.1997 tarihlerinde yapilan uygulamalarla gözlem altina alinmislardir. Bu sahislardan Ali Ihsan Zeydan'in 1993 yilina kadar EBK'da çalistigi maddi durumunun iyi olmadigi, Bedeliye Baskani seçildikten sonra durumunun hizla düzeldigi, Belediye, Köy Hizmetleri, Tarim Müdürlügü ve PTT araçlari ile uyusturucu sevkiyati yaptigi tesbit edilmistir.

Bu çeteyle ilgili olarak yapilan operasyonda ele geçen silah ve malzemelerin listesi, güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde neler yapilabildiginin çarpici bir örnegidir.

Behçet Cantürk

Ermeni asilli Behçet Cantürk'ün geçmisiyle ilgili kisa istihbarat bilgisi asagidadir.

Resit - Hatun oglu, 1950 Diyarbakir / Lice dogumlu olan adigeçenin;

·        20.11.1975 tarihinde Lice bölgesinde meydana gelen deprem sonr·asinda devletin yöreye yeterli yardim yapmadigini ileri sürerek, halki ayaklandirmaya çalisan Kürtçü sahislardan oldugu,

·        1981 yili itibariyle Suriye'de bulunan Asala mensuplari ile siki iliskiler içerisinde bulundugu,

·        16.06.1983 tarihinde Istanbul / Kapaliçarsi'da gerçeklestirilen Ermeni terör eylemini organize eden sahislardan oldugu,

·        Temmuz 1984 tarihi itibariyle sorgulanan sahsin; uyusturucu madde faaliyetlerini DDKD (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisinin yan kurulusu) örgütü namin yaptigini ve bu örgütün üyesi oldugunu itiraf ettigini,

·        1984 sonunda uyusturucu madde kaçakçiligi suçundan tutuklandigi ve 1985 yilinda beraat ettigi,

·        1990 yilinda bazi Kürt aydinlariyla birleserek 'Ulusal Platform' adli bir birlik olusturduklari, bilahare Mezopotamya A.S. adli bir sirketi kurduklari ve Mezopotamya isimli bir gazete yayinlamak üzere girisimde bulunduklari,

·        1992 yili itibariyle PKK'ya aktarilmak üzere uyusturucu kaçakçilarindan para toplanmasina aracilik yaptigi,

·        Nisan 1992 tarihinde Türkiye'ye Pakistan'dan 6 ton baz morfin, 5 ton esrar getirdigi ve bu uyusturucularin Savas Buldan, Hursit Han, Adnan Yildirim, Cahit Kocakaya, Eyüp Kocakaya, Ferda Seven isimli sahislar tarafindan satin alindigi, B. Cantürk'ün yine bu sahislardan muhtelif tarihlerde PKK'ya verilmek üzere para topladigi,

·        1992 tarihi itibariyle Özgür Gündem Gazetesi'nin finansörlerinden oldugu...

Bu özet bilgi adi geçenin kimligi hakkinda yeteri kadar aydinlaticidir. Kim oldugu ve ne yaptigi asikar olmasina ragmen Devlet, Cantürk'le basedememistir. Yasal yollar yetmemis neticede 'Özgür Gündem gazetesi plastik patlayicilarla havaya uçurulmus, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adigeçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teskilati tarafindan öldürülmesi kararlastirilmis ve karar infaz edilmistir.'

Böylece 100 kisiye yakin oldugu tesbit edilen ve zamanin Basbakan'inin ifade ettigi 'PKK finansörü is adamlarinin elde olan listesi'nden bir kisi eksilmistir.

Behçet Cantürk'ün öldürülmesinin dogrulugu yanlisligi veya gerekli olup, olmadigi tartismasina girilmemistir. Ancak zaruri bazi sualleri sormak gerekir. Cantürk'ün öldürülmesi emrini kim vermistir? Bu yetki kim tarafindan kullanilabilir? Ve hangi ahvalde kullanilabilir? Kim kime karsi sorumludur? Sistem nasil çalismali sorumluluk nasil paylasilmalidir? "Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz' itirazi da kanaatimizce geçerli degildir ve realiteye uygun düsmez. Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde olduguna göre bizde de olacaktir. Ama (cümle Sayin Basbakana ters gelse de) Hukuk Devleti kurallari içinde bu tip kararlar alinacak ve Devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktir.

Yoksa Yesil ve benzerlerinin Türk Ordusunun bir subayini (Cem Ersever olayi) sorgulamasi ve öldürdügünü etrafa söylemesi, Tarik Ümit gibi gerçekte karanlik bir kaçakçinin 'falancayi aldik, sorgulayip, öldürdük' gibi bayagi ve kendini adam yerine koymalarini saglayici çirkinliklerini, Abdullah Çatli gibi devletin emrinde çalisan bir kisinin, kaçakçilik yapip etrafa korku salmasini ve bundan istifade edip baskalarinin da haraç'tan pay almasini temin eden alaturkalik, basitlik, geri kalmis bi rülkenin ciddiyetten uzak operasyonlarina izin veren bir yapi, ülkemizin gerçekten haketmedigi bir durumdur.

Bu davranislara izin veren anlayis bir gurup insanin - sivil ve kamu görevlilerinin - kisa sürede çizgiyi asip vatan - millet hizmetinden kisisel menfaata dönmelerine yol açmistir.

Devletin ilgili tüm kurumlari bu is ve eylemlerden haberdardir. Basibosluk, neticede ve Susurluk kazasinin bardagi tasirmasiyla etrafa yayilmis ve devlet sirri olacak konular gazete makalelerinin ve haberlerinin ana konusu haline gelmistir.

Her seyin bu kadar kolay ortaya çikmasi ve duyulmasi ise devlet adina yapilan islerdeki ciddiyetsizligin en önemli göstergesidir.

Mesela Izmit - Adapazari - Bolu ekseninde meydana gelen cinayetlerin gerçeklesmesinde ortak noktalardan biri de, Polis - Jandarma - Itirafçi örgüt mensuplari faaliyetlerinin yörede yogunlasmis olmasidir. Uygulayicilar, bu ekseni degistirmek ihtiyacini dahi duymamislar, yarattiklari ürküntü, güçlerinin delili olmustur.

Söz konusu eylemlerde öldürülen sahislarin özellikleri dikkate alindiginda; OHAL bölgesinde öldürülen Kürtçü sahislar ile digerlerinin farkinin ekonomik bakimdan arzettikleri finansman gücü oldugu ortaya çikmaktadir.

Yukarida ifade edilen hususlarin benzer konularda mesela Savas Buldan'in öldürülmesi için de geçerli oldugunu ifade edebiliriz. Adi geçen kaçakçiligi, PKK yanlisi bölücü eylemleri ile tescilli bir sahistir. Medet Serhat Yös, Metin Can, Vedat Aydin için de ayni hususlar geçerlidir. Ülkenin birligine, bütünlügüne aykiri eylem sahipleri agir bir cezayi haketmislerdir. Yapilanlarla aramizdaki tek ihtilaf uygulamanin sekline ve neticelerine iliskindir.

Nitekim Musa Anter'in öldürülmesinden - tüm olaylari tasvip edenlerin dahi - pisman oldugu tesbit edilmistir. Musa Anter'in silahli bir eylem içinde olmadigi, daha çok isin filozofisi ile mesgul oldugu, öldürülmesinin yarattigi etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtigi ve öldürülme kararinin hatali oldugu söylenmektedir. (Adigeçenler hakkinda bilgi Ek: 9 dadir.) Öldürülen baska gazeteciler de vardir.

75. SAYFA SANSÜRLENMISTIR.

...güvenerek Diyarbakir'a gittim. Bu arada JITEM çatisi altinda illegal bir olusuma gidildi. Diyarbakir ve çevresinde PKK ile iliskili oldugundan süphelendigimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardi. Bu insanlari yakalayip suçu varsa tesbit edilip, adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir sekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemistik. Bizden istenen buydu bu tarzda talimat aliyorduk. Bu grup içerisinde eski itirafçilardan Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdulkadir Aygan, Hayrettin Toka, Recep Tiriz, Adil Timurtas ve eski tikkocu Fatih adindaki kisiler vardi. Antalyada örgüt tarafindan öldürülen Numan kod (Salahattin Görgülü) adindaki kisi bizim grubumuzun istihbaratçisiydi. Örgütle iliskilidir tarzinda bize gösterdigi ve getirdigi kisilerin hepsini degisik dönem ve zamanlarda infaz ettik. Bismilde benzinci Talat, Diyarbakir Bismil yol kavsaginda bir vatandasi ayni gerekçelerle infaz ettik. Batmanda iki kisiyi birini evinden, digerini evin önünden alarak Batman Silvan arasinda infaz ettik. Yine Hazro'da bir vatandas infaz edildi. Bu çalismalar 5 ay sürdü. Yine o dönemde Salahattin Görgülü verdigi istihbarat dogrultusunda bir sahis Celil kod Aytekin Özel binbasiyla Abdülkadir Aygan birlikte gidip infaz ettiler.'... (Ek: 10) (12) <dipnotlar.html>

BURADA YENI BIR BÖLÜM BASLAMAKTADIR. 77 - 78 - 79 - 80. SAYFALAR SANSÜRLENDIGINDEN, BÖLÜM 81. SAYFADAN DEVAM ETMEKTEDIR.

Buradaki acimasizlik, gerçekten üzerinde durulmasi gereken bir husustur. "Çatli'ya pekala yeni bir profil, yeni bir hüviyet ve yerüstünde yasama firsati - eger hak etmisse - verilebilir veya - hak etmemisse verilmez, yargiya teslim edilebilirdi."

Bunlarin hiç biri yapilmamistir. Çatli Ankara'ya geldiginde eski - yeni Bakanlarla, Milletvekilleriyle beraber olabiliyor, Meclis kulisinde çay içip restoranda yemek yiyebiliyordu ama Erdek'te çakirkeyif oldugunda havaya iki el ates edince karakoldan iki polis, hakkinad hemen yasal islem yapmislar, parmak izini alip kendisini de nezarethaneye atmislardir.

Bilahare telefonlar çalismis, serbest birakilmissa da haleti ruhiyesini anlamak zor degildir. Devletin savcisi, hakimi bir yana, tanimasi imkansiz her polis ve karakol dahi kendisi için potansiyel bir tehditti. Devletin zirveleri ile irtibatlanmis bir kisi bu çeliskiler yumagi içinde ne yapmaliydi, ne yapabilirdi?

Güven Sazak'in çiftligine gittiginde Ahmet Baydar'la, Drej Ali'yle, Hazine Müstesari Osman Ünsal'la birlikte olabiliyor, Sedat Bucak'in yazihanesinde siyasilerle bir araya geliyor ama Botas Boru hatti temizligi için ihaleye girmek üzere Hadi Özcan'la finansman problemini konusmak zorunda kaliyordu. (14) <dipnotlar.html>

Susurluk olayinin pek çok görüntüsünde Abdullah Çatli vardir. Ama Çatli'nin net resminin zemini, Ankara'nin silueti ile tamamlanmaktadir. Topal cinayetinde Çatli'nin parmak izi ortaya çikmistir. Ama Çatli'nin ailesine biraktigi toplam paranin 2 milyon DM. oldugu dikkate alinirsa, sadece Topal'dan sizdirilan milyonlarca dolarin akibetini sormak gerekir. (Bu tahmin Baskanligimiza degil Çatli sempatizani bazi kisilere aittir.) Çatli'nin dosyasi yeniden açilmalidir. Tüm iliskileri, irtibatlari bilinmektedir. Isviçre'den Türkiye'ye nasil geldigi arastirilmali, görevlendirilmeleriyle ilgili tüm bilgiler derlenmeli, Topal'i Çatli'nin ve polislerin öldürdügü bilgisini MIT'in nasil elde ettigini ve Istanbul Emniyet Müdürünü tek sayfalik bir not'la nasil uyardigini, niçin bu sonuca vardiklarini, hüviyeti hala sisler içinde kalan uyusturucu irtibatlisi gerçek Mehmet Özbay - Çatli iliskisinin detaylari ortaya konmalidir.

Hatta Abdullah Çatli'nin kullandigi 12 ayri hüviyet, pasaport, muhtemelen sürücü belgesi vs.nin nasil elde edildigi de ortaya çikarilmali, Çatli'nin hangi tarihten itibaren, kimlerin emrinde hangi islerde bulundugu tesbit edilmelidir.

Böylece kamuoyunun Çatli hakkinda objektif bir karara varmasi ve devlet kurumlarinin hata ve sevaplariyla - caydirici olmaksizin - yikanip aklanmasi saglanmalidir.

Bu konudaki öneriler son bölümde sunulacaktir.

Çatli'dan bahsederken, kamuoyunun ilgisini çekmemis bir konuya iliskin tesbitler (EK: 11) de Sn. Basbakan'in dikkatine sunulmustur. Ek: 11'de yer alan konu, hukuk sisteminin tabii bir sonucu olarak ortaya çikmis, sag ve sol teröristler, eylemciler veya guruplar için kayda deger bir farklilik yaratmistir.

Bir Ceza Hukuku Profesörünün ve bir Yüksek Yargicin katkisiyla hazirlanan not'un Adalet Bakanliginca degerlendirilmesi temenni edilecektir.

Sedat Bucak ve asireti

Bucak Asireti hakkindaki bilgiler asagida takdim edilmektedir. Ancak bu bilgileri rapor haline getiren kamu görevlilerinin, çok dikkatli ve itinali bir üslup kullandiklari dikkatten uzak tutulmamalidir.

Köken olarak Diyarbakir'li olan Bucak'lar, 200 yil kadar önce Diyarbakir'dan Siverek'e gelmislerdir. Cumhuriyet'in kurulusundan sonra, Seyh Sait isyani sirasinda, Cumhuriyet'ten yana tavir almis ve isyancilara karis savasmislardir.

Bucak'lar üç kez (Atatürk zamaninda, I. Inönü zamaninda ve 27 Mayis'tan sonra) sürülmekten kurtulamamislardir. Ancak, Seyh Sait isyanindan bu yana Devletin yaninda yeralmislardir.

27 Mayis'tan sonra asiretin lideri Celal Bucak ve Sedat Bucak'in babasi Hakki Bucak, Yassiada'da bir süre tutuklu kalmalarina ragmen Siverek'deki iktidarlarini muhafaza etmislerdir.

S.Urfa/Siverek Ilçesinde 1980 yili öncesinde de asiretler arasi çatismalarin yasandigi bilinmektedir. Dolayisiyla Siverek, PKK ve KUK gibi iki kürtçü örgütün asiretleri yanlarina alarak olaylari tirmandirmaya çalistiklari bir yöredir.

Bucak asireti 'Zaza' olup, Demokrat Parti zamanindan bu yana TBMM'nde temsilci bulundurmaktadir.

Sedat Bucak amcasi Mehmet Celal Bucak'in ölümünden sonra, Bucak Asireti reisi olmustur.

S. Urfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'in liderligini yaptigi 'Bucak Asireti', Siverek ve Hilvan Ilçelerine büyük ölçüde hakim olup, asiret içerisinde kayda deger bir ayrilik/hizip bulunmamaktadir.

PKK'nin S.Urfa/Siverek'e verdigi önem ve bu alanda hakimiyet saglama arayislarina paralel olarak 1993 Eylül ayindan itibaren Bucak asiretinin de 350 - 400 civarinda mensubunu silahlandirdigi bilinmektedir.

PKK'ya karsi sürdürülen mücadelede Eylül 1993 ayindan itibaren tamamen Devlet yaninda yeralan asiretin, Siverek ve Hilvan'da 1000 civarinda korucusu bulunmakta olup, bunlardan 350 kadari Devletten maas alan 'Geçici Köy Korucusu' statüsündedir.

Çogunlukta olan ve Devletin izni ile silah tasiyip, görev yapan korucular ise, 'Gönüllü Köy Korucusu olarak siniflandirilmaktadirlar. Ayrica, asiretin özel koruma olarak adlandirilan silahli mensuplari da bulunmaktadir. Özel koruma ve gönüllü korucular devletten maas almamaktadirlar. (15) <dipnotlar.html>

Sedat Bucak'in 1993 Eylül ayindan itibaren Siverek'e bagli köyleri tek tek gezerek, PKK mensuplarini barindirmamalari uyarisinda bulundugu, yöredeki ikinci büyük asiret olan IZOL asiretinin de Bucak'larin kararini benimseyerek silahlandiklari mevcut bilgilerdendir.

Bucak asireti liderliginde baslatilan bahse konu çalismalar, bölge halkinda, asiret mensuplarinin güvenlik kuvvetlerinin kontrolü disinda hareket edebilecegi endisesini dogurmustur. Bazi eski suçlu ve issizlerin Bucak grubuna sizdigi iddialari, zaman zaman bazi mahallere gereksiz yere ates açilmasi, halk üzerinde korku ve panik yaratmistir.

S. Bucak Devlet Güvenlik Güçleri ile yakin isbirligi içerisinde asiretini silahlandirmis, muhtelif tarihlerde Siverek'teki evinde yetkililerle toplantilar gerçeklestirmistir.

Aralik 1993 ayinda yine Siverek'teki evde yapilan bir toplantida; S. Bucak, Korkut Eken'e kisa bir brifing vererek, Devletten özellikle roketatar ve benzeri güçte silah istedigini dile getirmistir. Keza S. Bucak, Il J.A.K. Alb. Seral Saral'dan da Jandarma bölgesinde 'illegal adam alma yetkisi' istemistir. Anilan, ayrica PKK faaliyetlerinin Diyarbakir/ Çermik'te yogunlastigi, Çermik'e de müdahale etmek istedikleri, ancak Çermik J. Blg. K. liginin Bucak'lara zorluk çikardigini, benzer olumsuzluklarin Viransehir Ilçe J.BI.K.ligi ile de yasandigini belirtmistir. Bunun üzerine Alb. S. Saral ve K.Eken bu olumsuzluklarin süratle halli için girisimde bulunacaklarini taahhüd etmislerdir. Mezkur dönemi müteakip Siverek ve çevresinde PKK'ya önemli darbeler vurulmustur. Ancak bölgede mahalli güvenlik güçlerinin operasyonlari tamamen Bucak asiretine devretme egilimine girmesi, operasyonlarin asiret ileri gelenlerince planlanmasi ve uygulanmasi, bölgede Devlet kontrolünün zayiflamakta oldugunu da ortaya koymustur.

Bilahare, asiret mensuplarinca ilçe merkezinde gelisi güzel ates açilmasi, bazi sahislarin güvenlik güçlerinin bilgisi disinda evlerinden alinip, sorgulanmalari, 29.11.1993 tarihinde Siverek'de bazi isyerlerinin Bucak'lilar tarafindan taranmasi, 07.12.1993 günü Siverek yakinlarinda 2 teröristin ölü ele geçtigi olayda yakalanan ve yer göstermesi gereken Hatun Taskaya adli milisin, Bucak'lilarin otosunda trafik kazasi sonucu 3 asiret mensubu ile birliket ölmesi, Bucak asiretinin bölgedeki Kirvar, Karakeçili gibi asiretleri de hakimiyeti altina alma girisimleri, Bucak asiretinin kontrol disi gelisimini ortaya koyar mahiyettedir.

Asiretin Siverek Bölgesinde PKK'ya karsi etkin olmasi, asirete bazi ayricaliklarin taninmasini beraberinde getirmistir. Kaçakçiliga adi karisanlara müsamahali davranilmis, silah talepleri büyük ölçüde yerine getirilmis, hatta havaya ates ederek yaptiklari gövde gösterileri hosgörü ile karsilanmistir.

Keza, Bucak - Devlet iliskileri mahalli üst düzey temaslarla sinirli kalmamis, zamanin Emn. Gnl. Md. Mehmet Agar ve OHALl Valisi Ünal Erkan ile çok samimi iliskiler gelistirilmistir. (Asiret reisinin siyasi iliskileri nedense zikredilmemektedir.)

Diger taraftan, asiret mensuplarindan uyusturucu ve silah kaçakçiligina adi karisanlarin sayisal olarak fazlaligi dikkat çekmektedir. Dönem içerisinde, Bucak asireti'nin korucu baslarindan Adil Akpirinç adli sahsin, S.Urfa Emn. Md.lügü Narkotik Sb. ekiplerince yüklü miktarda eroinle yakalandigi ögrenilmistir. (17.11.1997 Radikal)

Ancak, tüm yakalanmalarda konu asiretten uzak tutulmakta, bireysel faaliyet olarak yansitilmaktadir. Esasen bu tavrin disina, asiret yapisi itibariyle, çikmak mümkün olmamaktadir.

Asiret ile PKK arasinda husumet dogmasi ve çatisma çaikmasinin, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nin asiret dokusunu bozar tarzda propagandaya yönelmesi ve asiretten 'Vergi adi altinda yüksek miktarda para talep etmesinden kaynaklandigi belirtilebilecektir.

Bucak asireti koruculari, 1993 son dönemi itibariyle polis veya jandarma ile pusu faaliyetlerne katilmaya baslamistir. Ayrica asiret mensuplari kendi aralarinda haberlesmeyi saglamak amaciyla merkezi Sedat Edip Bucak'in evi olmak üzere telsiz sistemi olusturmuslardir.

"Bucak Asireti Korucubasi Bedir Yigitbay'in Ocak 1997 ayi itibariyle çevresinde yaptigi konusmalarda "Bucaklar Devlettir, Devlet Siverek / Çaylarbasi - Siksik (Bükeç 09 - 72) köyünde bulunmaktadir. Devlet sorusturmasi da bir sey yapamaz" seklinde beyanda bulundugu yolunda duyumlar alinmistir.

Ayrica Siverek'teki Kejan asireti'nin reisi Ahmet Kiran'in, Bahçelievler katliami ve Topal cinayetine adi karisan Haluk Kirci'nin Sedat Bucak'in evinde saklandigini ve kendisine yeni bir kimlik hazirlandigini açiklamasi (21.10.1997 Radikal) üzerine, evinin bir bölümü DYP Siverek Belediye'sinde yiktirilmistir. (01.11.1997 Milliyet)

(Kejan asiretinin Kirvar asireti, Ahmet Kiran'in da Ahmet Kirvar oldugu degerlendirilmektedir.)

Bu durum, asirette yer alan sahislarin kendilerini ayricalikli gördüklerinin bir göstergesi olarak belirtilebilecektir.

Öte yandan, Bucak asireti ileri gelenlerinin Devletten toplu veya aylik para aldiklari hakkinda bir belirlememiz mevcut degildir. Gönüllü korucular da asiretten para aldiklarini kesinlikle beyan etmemektedirler. Ancak asiret gelirlerinin Özel ve Gönüllü korucularin istihdaminda kullanildigi bir vakiadir. Baska bir deyisle asiret, varligini ve yapisini muhafaza için PKK ile yaptigi silahli mücadeleyi Devlete çok iyi pazarlayabilmis, yasadisi davranislarini da bu sayede örtebilmistir. Susurluk olayini müteakip Devlet kuruluslari nezdindeki itibari bir ölçüde sarsilan Bucak camiasi ile yöresel iliskilerin daha ihtiyatli sürdürüldügü gözlenmektedir.

Bunun yanisira, Güneydogu Anadolu Projesi (GAP)'nin devreye girmesi ile birlikte toprak agaligindan vazgeçmek isteyen bölgedeki asiret reisleri, artik sanayi tesisleri kurma yarisina girmislerdir.

GAP, bölgedeki asiretlerin toplumsal rolünü de degistirmeye baslamis, asiretler ve reisleri artik sahip olduklari köy sayisi ve arazilerinin büyüklügü ile degil, kurduklari sanayi tesisi sayisi ile yarisir duruma gelmislerdir.

Bucak asireti reisi ve DYP Sanliurfa Milletvekili S.Edip Bucak'in kardesi Murat Bucak da, özellestirilen bir teneke fabrikasini satin alarak sanayicilige baslamistir.

Bu durum, yüzyillardir bölgede birden fazla köye ve onbinlerce dönüm araziye sahip olarak bilinen bazi asiret reisinin, yatirimlar nedeni ile köylerini terk ederek, 'Agaliklarina' son verip, çesitli merkezlere yerlesmelerine neden olmustur.

Sonuç olarak, bölgesel nitelikte de olsa asiretin ve silahli mensuplarinin 'Devlet Içinde Devlet' görünümünden süratle uzaklastirilmalari ancak, iyilestirme girisimleri müddetince gönüllü koruculari dagitma ve silahlarini kisa zamanda toplama gibi asireti PKK'ya yakinlastirici radikal uygulamalardan kaçinilmasinin yararli olacagi mütalaa edilmektedir.

Yukaridaki satirlarda; 'Devletten maas alan 350 - 400 Geçici Köy Korucusu, Devletin izni ile silah tasiyan Gönüllü Köy Korucusu, ayrica asiretin özel koruma olarak adlandirilan silahli mensuplari ibareleri ile 'Sedat Bucak Il Jandarma Alay Komutani Albay Seral Saral'dan Jandarma Bölgesinde 'Illegal adam alma yetkisi' istemistir cümlesi, bölgede güvenlik güçlerinin operasyonlari tamamen Bucak asiretine devretme egilimine girmesi, operasyonlarin asiret ileri gelenlerince planlanmasi ve uygulanmasi, Bucak asiretinin bölgedeki Kirvar, Karakeçili gibi asiretleri de hakimiyeti altina alma girisimleri, kaçakçiliga adi karisanlara müsamahali davranilmasi, silah taleplerinin büyük ölçüde yerine getirilmesi, Asiret mensuplarindan uyusturucu ve silah kaçakçiligina adi karisanlarin sayisal olarak fazlaligi, Korucubasi Adil Akpirinç'in yüklü miktarda eroinle yaklanmasi' gibi ifadeler Bucak asiretinin durumunu yansitmaktadir.

"Asiret ile PKK arasinda husumet dogmasi ve çatisma çikmasinin, ideolojik olmaktan ziyade, PKK'nin asiret dokusunu bozar tarzda propagandaya yönelmesi ve 'vergi' adi altinda yüksek miktarlarda para talep etmesinden kaynaklandigi' seklindeki degerlendirme özellikle Sayin Basbakan'in dikkatine sunulmalidir.

Bilhassa 'asiret, varligini ve yapisini muhafaza için PKK ile yaptigi silahli mücadeleyi Devlete çok iyi pazarlayabilmis, yasadisi davranislarini da bu sayede örtebilmistir." yorumu dikkate deger bir ifadedir.

Sonuç olarak ta asiretin ve silahli mensuplarinin "Devlet içinde Devlet' görünümünden süratle uzaklastirilmalari ancak asireti PKK'ya yakinlastirici radikal uygulamalardan kaçinilmasi gerektigi asikârdir. Asiretin, asiret yöneticilerinin devletle iliskilerinin gözden geçirilmesi, yasadisi tüm is ve islemlerinin özel bir çalismayla ortaya konmasi gerektigi düsünülmektedir.

Çeteler

Kamuoyu'nun gündemine gelen çesitli çeteler olusmustur. Bunlardan Kocaeli Çetesi (Hadi Özcan), Söylemezler Çetesi ve Yüksekova Çetesi dikkatleri çok fazla çekmistir.

Her üç çete olusumu da yargiya intikal etmistir. Ancak olaylar bitmemistir. Hadi Özcan'in tutuklanmasi ve çete reisi oldugu iddialari ve yapilan yayinlar kendisinin önemini ortaya çikarmis, hapishanede olmasi bile haber gönderip adamlari vasitasiyla haraç toplamasini ve Alaattin Çakici gibi gücünü arttirmasini engellememistir. Hadi Özcan gibi garip ve hasta ruhlu bir kisinin bu duruma gelmesi ilgi çekicidir. Emniyetin de, MIT'ten Eymür grubunun da, Jandarmanin da adi geçenle iliskileri, irtibatlari vardir. Kocaeli Emniyet Müdür Muavini Cemal Sencan'in dosyasi incelendiginde olaylarin kamufle edilmesi için Cemal Sencan'in kurban seçildigi ortaya çikacaktir.

Afganistan ve Iran üzerinde yurda giren ve Adapazari - Bolu - Istanbul üçgeninde islendikten sonra mamul olarak Avrupa'ya gönderilen uyusturucu trafiginde geçis noktasi olan Kocaeli'nde çetelerin ortaya çikisi, ayrica Jandarma Alay Komutani Veli Küçük, Emniyet Müdürü Nihat Camadan ve Affan Keçeci'nin adlarinin çesitli olaylara karistirilmis olmasi, yorum ve spekülasyonlari artirmis, bölgenin `seytan üçgeni' olarak adlandirilmasina sebep olmustur.

Bölgeyle ilgili olarak kapsamli degerlendirmelere basvurulmamasi, adi çesitli iddialara karistirilmis görevliler hakkinda tatminkâr açiklamalarin ve sorusturmalarin yapilmamasi, Çete'nin varliginin ve devaminin en büyük delili olarak algilanmasina yol açmistir. Yabanci pasaportlu olmalari sebebiyle Yabanci Sermaye Dairesi'nin verdigi izinle Türkiye'de çalisan ve faili meçhul bir cinayete kurban giden Asgar Smitko ve Lazem Esmaeili'nin durumu da çesitli istifhamlara yol açmaktadir.

Her ikisi, kumarhaneden çikip gece 3.40'da 34 RZU 47 nolu Mersedes'e binmislerdir. Ataköy'de tepe lambasi yanan bir polis otosu tarafindan durdurulmus, kontrol edilmis, araç Yesilyurt demiryolu köprüsü altinda bos olarak bulunmustur.

Adi geçenlerin 1989'dan beri uyusturucu ticareti yaptiklari, sahte pasaport düzenlemekten yakalandiklari, Emniyetçe müteaddit kereler ülkeden çikarilmak istendikleri, her defasinda MIT'in müdahalesiyle ikametlerinin uzatildigi, ayni aileye mensup Ahmad Esmaeili'nin "uyusturucu kaçakçiligini üst düzeyde yürüten kisilerle birlikte oldugu" ve vatandasliga alinmasinin sakincali bulundugu Emniyet dosyalarindan elde ettigimiz bilgilerdir. Her ikisinin kaybolmasindan sonra fakat öldürülmelerinden önce ailenin Yesil'e haraç ödedigi de hatirlatilmalidir. Asgar Smitko, Emniyet istihbaratinin yazilarina ve tespitlerine göre birçok yasadisi faaliyetinin yani sira Iran'in Humeyni Rejimi'nden o günün sartlarina göre çok büyük meblag ile çok miktarda silah almis, Istanbul'daki rejim muhaliflerini Iran Gizli Servise'ne haber vererek öldürtmüstür. Bu bilgiler üzerine, Emniyet, adigeçen kisiyi bulundugu yerden derhal sinirdisi etmek istemis, tüm valiliklere çekilen faksla bu emir bildirilmis olmasina ragmen MIT Müstesarligi bu girisimlere, kendisinden istifade edildigi gerekçesiyle, 5 - 6 yil devamli yazismalarla engel olmustur ama Ocak 1995'te kaçirilmasi ve öldürülmesine kimse engel olmamis veya olamamistir.

Bu tespitler Sn. Basbakan'a yorumsuz sunulacak kadar açiktir. Söylemezler çetesiyle ilgili gelismeler daha ilgi çekicidir. Söylemezler ve M. Sena Söylemez, Bucak asireti ileri gelenlerinden Osman Bucak'i öldürmek amaciyla, beraberlerinde Siirt Il Jandarma Komutanliginda görevli Üstegmen Can Köksal ve tetikçi Fevzi Sahin oldugu halde Mersin'e giderken 11.06.1996'da Adana - Pozanti mevkiinde, Istanbul ve Adana Emniyet Müdürlükleri ekipleriyle girdikleri silahli çatisma sonucunda yakalanmislardir.

Söylemezlerle ilgili tahkikat genisletilirken aralarinda 3'ü Emniyet 7'si TSK mensubu 20 kisi daha yakalanmistir.

Neticede Söylemez kardeslerin büyük bir organize suç sebekesi olusturduklari, sebeke içinde istihbarat, silah ve korunma saglamak için bazi Emniyet ve TSK mensuplarini maddi menfaat karsiligi istihdam ettikleri, yasadisi yollardan kazandiklari kara parayi aklamak amaciyla, gayri menkul alimina yöneldikleri belirlenmis, muhtelif davalar birlestirilerek Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne intikal ettirilmistir.

Ek: (12)'de yapilan operasyonlarda ele geçen silah ve mühimmat ile çete tarafindan gerçeklestirilen eylem listesi ve diger bilgiler sunulmustur. Listenin tetkiki ile olaylarin `gizlice' cereyan edemeyecegi, irtibat, iltisak, isbirligi ve korunmanin boyutlarini açikça gösterdigi anlasilacaktir. Ve böylesine bir grubun ilgili tüm birimlerin bilgisinden ve ilgisinden kaçirilarak tesekkül ettirilebildigine inanmak için hiçbir makul sebep yoktur. Çetelesme süreci güvenlik birimlerinin gözünden kaçmis ise Devletin tüm iç güvenlik sistemini revize etmesi ihtiyaci ortaya çikmis demektir. Bu sürece göz yumulmus ise revizyon ihtiyaci daha farkli ama daha yüksek boyutlarda olmak gerekir. Yüksekova Çetesi Güneydogu'da cereyan eden olaylarin en somut örnegini olusturmustur.

Olaylarin gelisimi kisaca asagidaki gibidir.

Hakkari / Yüksekova'da odaklasan olaylarin tirmanma süreci özellikle PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in 1994 yilinin ilk aylarinda güvenlik güçlerine teslim olarak itirafçi statüsünde Yüksekova dDag Komando Tabur Komutanligi ve Sinir Tabur Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik operasyonlara katilmasiyla baslamistir.

Adigeçen Diyarbakir DGM tarafindan alinan ifadesinde; "Yüksekova Sinir Tabur Komutani Kanber Ogur'un kendisine bir ekip kurarak PKK adina para toplama teklifini getirdigini fakat kabul etmedigini, devaminda Yüksekova'ya gelerek Dag ve Komando Komutanligi ile birlikte PKK'ya yönelik operasyonlara katildigini ve bu operasyonlar esnasinda tanistigi bazi GKK'lar tarafindan ayni paralelde bir teklifte bulunuldugunu" dile getirmistir.

Yine ayni ifade de, "bölgede PKK adi altinda para toplama faaliyetlerinin yürütüldügü, uyusturucu kaçakçiligina yönelik operasyonlarda sahsi çikar karsiliginda kanunsuz uygulamalarin yapildigini, bölgenin ileri gelen aile mensuplarinin kaçirilarak fidye istendigi, K. Irak'tan Türkiye'ye yönelik olarak mensei belli olmayan küçükbas hayvan kaçakçiligi gerçeklestirildigi ve bu faaliyetlerin bizzat Yüksekova Tugay Komutanligi eski Kurmay Baskani Albay Hamdi Poyraz, Yüksekova Sinir Tabur Komutani Yarbay Kanber Ogur ve Dag Komando eski Tabur Komutani M. Emin Yurdakul'un bilgisi dahilinde cereyan ettigi" belirtilmektedir.

Hakkari CHP eski Milletvekili Esat Canan'in yegeni Abdullah Canan'in, 17.01.1996 tarihinde Yüksekova'dan Hakkari'ye giderken kaybolmasi, 21.02.1996 tarihinde de Yüksekova yakinlarinda ölü olarak bulunmasi ile birlikte Canan ailesinin ve bölge halkinin Abdullah Canan'in ölümünden binbasi M. Emin Yurdakul'u sorumlu tutmasini müteakip olaylar kamuoyuna yansimaya baslamistir.

Anilan dönemde bölgede görev yapan Ast. Sb. Kd. Bsçvs. Hüseyin Oguz'un iltisakli oldugu Tahir Baskin isimli sahsin, Eylül 1996 tarihinde Yüksekova Sinir Jandarma Tabur Komutanligi'na gelerek "Yüksekova Çetesi"ne iliskin ihbarda bulunmasi ile birlikte, TBMM Susurluk Komisyonu'na ifade veren Hüseyin Oguz ve Diyarbakir DGM tarafindan sorgulanan itirafçi PKK mensubu Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleriyle olaylar resmiyet kazanarak yariya intikal etmistir.

Havar kod Kahraman Bilgiç'in ifadeleri dogrultusunda, Diyarbakir Emniyet Müdürlügü Narkotik Subesi tarafindan 02.03.1997 tarihinde Hakkari / Yüksekova'da gerçeklestirilen operasyon neticesinde, Ismet Ölmez, Kemal Ölmez, Hasan Öztunç, Abdullah Ölmez isimli sahislar çesitli çap ve markadaki kisa ve uzun namlulu silahlarla ele geçirilmistir.

Bilahare anilanlarla iltisakli ve DYP Hakkari Milletvekili Mustafa Zeydan'in yegeni Yüksekova Belediye Baskani Ali Ihsan Zeydan, Esendere Belediye Baskani Tahir Akarsu ve Et - Balik Kurumu Müdürü Fahrettin Akarsu 03.03.1997, Binbasi M. Emin Yurdakul 15.03.1997, Albay Hamdi Poyraz 18.03.1997 tarihlerinde yapilan uygulamalarla gözlem altina alinmislardir. Bu sahislardan Ali Ihsan Zeydan'in 1993 yilina kadar EBK'da çalistigi maddi durumunun iyi olmadigi, Bedeliye Baskani seçildikten sonra durumunun hizla düzeldigi, Belediye, Köy Hizmetleri, Tarim Müdürlügü ve PTT araçlari ile uyusturucu sevkiyati yaptigi tesbit edilmistir.

Bu çeteyle ilgili olarak yapilan operasyonda ele geçen silah ve malzemelerin listesi, güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde neler yapilabildiginin çarpici bir örnegidir

Operasyonda ele geçen silah ve malzemeler

Ismet Ölmez'in ikametgahinda:

·        4 adet ruhsatli Kalesnikof piyade tüfegi,

·        1 adet Kubi marka ruhsatli silah,

·        1 adet tamburali sarjör,

·        1460 adet kalesnikof mermisi,

·        3 adet çesitli çap ve markalarda tabanca ile 5 adet sarjörü ve 41 adet mermisi,

·        2 adet uzun namlulu silahlara ait dürbün,

·        2 adet PKK'nin kullanmis oldugu el telsizi,

·        2 adet Rus yapisi parça tesirli el bombasi,

·        1 adet Ericson marka cep telefonu,

Kemal Ölmez'in ikametgahinda;

·        3 adet kalesnikof piyade tüfegi (biri ruhsatsiz), 15 adet sarjörü ve 1040 adet mermisi ile birlikte,

·        4 adet çesitli çap ve markalarda ruhsatli tabanca ile 7 sarjörü ve 11 adet mermisi,

·        2 adet M.K.E. yapimi parça tesirli el bombasi,

·        1 adet Ericson marka cep telefon,

Abdullah Ölmez'in ikametgahinda:

·        1 adet Kalesnikof piyade tüfegi, 4 adet sarjörü ve 120 adet mermisi,

Cemal Ölmez'in ikametgahinda:

·        4 adet Kalesnikof marka piyade tüfegi (ikisi ruhsatsiz), 18 adet sarjörü ve 500 adet mermisi ile birlikte,

·        1 adet law silahi,

Hasan Öztunç'un ikametgahinda;

·        5 adet Kalesnikof piyade tüfegi (dördü ruhsatsiz), 18 adet sarjörü ve 1672 adet mermisi,

·        1 adet Kubi marka silah,

·        2 adet çesitli çap ve markalarda ruhsatli tabanca, 2 sarjörü ve 25 adet mermisi,

·        1 adet el telsizi,

·        1 adet telsiz sarj kutusu,

·        1 adet mobil telefon,

·        3 Gram afyon sakizi,

Ali Ihsan Zeydan'in ikametgahinda;

·        12 adet Kalesnikof marka piyade tüfegi, 8 adet sarjörü ve 1660 adet mermisi,

·        1 adet G - 3 marka piyade tüfegi, 2 adet sarjörü ve 33 adet mermisi,

·        3 adet roketatar,

·        12 adet roketatar mermisi,

·        1 adet bombaatar,

·        1 adet Star marka tabanca,

·        1 adet Uzi marka makineli tabanca ve 6 adet sarjörü,

·        1 adet av tüfegi,

·        2 adet degisik çap ve markalarda tabanca, 5 adet sarjörü ve 21 adet mermisi,

·        2 adet Thomson marka silah ve 50 adet mermisi,

·        320 adet bcs mermisi,

·        1 adet dürbün,

·        1 adet kama,

·        1 adet seyyar dipçik,

A. I. Zeydan'in korumasi Ömer Agirbas'in ikametgahinda: - 1 adet Kalesnikof marka tüfek. A. I. Zeydan'in soförü Oguz Baygünes'in ikametgahinda;

·        1 adet 14'lü tabanca,

·        14 adet mermi, ele geçirilmistir.

Böylesine bir gelismenin münferit bir olay oldugunu ifade etmek mümkün degildir.

Önceki bölümlerde bazi telefon numaralariyla ilgili olarak ayrinti bilgileri çerçevesinde tesbitler yaptirildigi hususu nakledilmisti. Bu tesbitlerde yargi için delil olmasa dahi, tedbir almaya ve çeteleri dagitmaya kararli bir idare için yeteri kadar isik vardir.

Ömer Lütfü Topal'in en fazla aradigi ikinci kisi, ortagi Ali Fevzi Bir'dir. A. F. Bir ise Polisler Oguz Yorulmaz, Mustafa Altunok ve Abdullah Çatli ile irtibatlidir.

Topal'in resmi islerini takibeden bir kisi, Maliye Bakanligi'nda Bakan özel numarasindan asagi dogru her kademeyle temastadir.

Saray Hali - Kurmel grubuyla, Susurluk denince akla gelen herkesin irtibati görünmektedir.

Mehmet Eymür telefonu ile Meral Aksener'i ve DYP Genel Merkezini, Gazeteci Nurcan Akad'i, Tolga Sakir Atik'i, Özer Çiller'i, Mehmet Agar'i, Adil Öngen'i aramaktadir.

Sedat Peker, (Memis Tavukçu adina kayitli) 532 - 243 61 11 nolu telefonu ile Jandarma Istihbaratina kayitli numaralari ariyor. Ali Yildiz adina kayitli 532 - 264 27 01 ve 262 83 14 numarali telefonlardan Sedat Peker araniyor.

Sedat Peker, Veli Küçük'ü pek çok kere ariyor. Telefon ayrinti faturalarinin toplaminin ise, bu kisilerin legal gelirlerini astigi görülecektir.

Yesil, Ankara'dan Jandarma Istihbaratini, JITEM komutani Nurettin Ata'yi aradigi gibi ayni numaradan Macaristan'da Sn. Yilmaz'a saldiranlari da ariyor.

Incelemeleri sürdürünce Sedat Peker, Sami Hostan, Abdullah Çatli, gerçek Mehmet Özbay ve Topal'a ait gazino telefonlari, Hadi Özcan ve daha pek çok telefonun Yesil'e ait 542 - 214 50 21'i aradigi ortaya çikiyor.

Bir diger konu, pek çok kisiye verilen polis kimligidir. Ankara emniyetinden verilen ehliyetlere ve pasaportlara da arastirma kapsaminda bakmak gerektigi iddia edilmektedir. Sonralari Cemil Serhatli'nin bunlari toplattigi da önemli bir iddiadir. Tarik Ümit'e verilen yesil pasaportlari adigeçenin sahiplerine dagittigi da bir tanigin anlatimidir.

Macaristan'da Sn. Basbakan'a vaki saldirida kullanilan telefon numaralariyla irtibatli ve yogun bir telefon trafigine iliskin bir bilgisayar disketi baskanligimizdadir. Yapilacak bir arastirmanin, sasirtici irtibatlari ortaya çikacaragi düsünülmektedir.

Bütün bu çete faaliyetleri Susurluk olayi adiyla vasiflandirmaz ve topyekün islah projeleri ele alinmazsa, mahalli çetelerin ve kabadayilarin devlete diklenecekleri zamanin çok uzakta olmadigini söylemek kehanet sayilmayacaktir.

Çetelerden sözedilirken Susurluk'la baglantisi hiç kurulmayan bir diger konudan, Çete denemese bile bir gruplasmadan bahsetmekte zaruret vardir. Bastanberi zirredilen olaylar, kisiler ve faaliyetleri müstakil veya birbirinden bagimsiz isler olarak algilamak son derece yanilticidir. Tarlanin bir kösesinde beliren yabani ot'un diger kösedeki yabanci ot'la cins ve tür benzerligi olmayabilir. Çiftçinin tarlasini kaplayan yabani ot'lari görüp bunlarin niçin belirdigine sasirmasi yerine tarlasini bakimsiz biraktigini kabullenmesi gerekir. Ülkede cereyan eden olaylarin da, Güneydogu'daki sartlardan etkilenip, kamu yönetimindeki tercihlerden beslendigi asikardir.

Bu tercihlerin müsahhas bir örnegi kamu bankalarinda görülmektedir. Sekerbank menseili bir grup bürokrat 1992 ve sonrasinda kamu bankalarinda yönetici olarak çalismislardir. Bu grup 1992 - 1996 döneminde bir aile Holdinginde görülebilecek bir sekilde Bankadan bankaya dolastirilmislardir.

Bu tablo ilk nazarda sadece ilgi çekicidir. Ve fazla yorum yapmaya imkan vermez. Ancak Nurettin Senözlü'nün yasalarin imkan vermemesine ragmen Yüksek Denetleme Kuruluna önce üye, sonra da Baskan yapilmaya tesebbüs edilmesi ilgi çekicidir. Halkbank, Ziraat Bankasi, Vakifbank ve Emlakbank, Yüksek Denetleme Kurulu tarafindan denetlenmektedir. Böylece islemler ve denetleme, ayni ekibin eline terkedilmis olacakti. Bankacilik islemlerinde son bes yilda önemli problemler ortaya çikmamis ise bu bürokratik tasarruflari kaygi ile degerlendirmek uygun olmazdi. Gerçekte ise son yillarda, Kamu Bankalarinda kaygi verici gelismeler olmustu. Kamu Bankalari belirli gruplara ve Holdinglere, firmalara ödeyebileceklerinden çok daha fazla krediler açmis, limitlerin zorlanmasi gündeme gelince of - shore Bankalar kredilendirmeye devam etmis, birçok firmaya leasing islemleri yapilmis, bu da yetmemis ve yurtdisi ortaklik olan Bankalardan krediler açilmistir.

Bazi bankalar, belli sayidaki firmanin bankasi görünümü almis, plâsmanlar az sayida firma üzerine toplanmis, banka riski arttirilmis olmaktadir. Banka limitlerinin zorlanmasi bir diger islemi gündeme getirmistir. Türk Bankalarinin verdigi teminat mektuplari ile yurtdisi kredilere müracaat edilmis ve on milyonlarca dolarlik krediler kullanilmistir. Vadesi geldiginde taminat mektuplarinin çok büyük kismi bankalarca ödenecektir. Firma bazinda verilecek sayisiz örnek vardir. Mesela Vakiflar bankasi plasmanlarinin büyük bölümünü az sayidaki firmaya tahsis etmistir. Emlakbank, zararda olmasina, yüksek maliyetli konutlarini pazarlayamamasina ragmen konut üretimine devam etmis, Banka zarari pahasina firmalar kârlarini sürdürmüslerdir. Halbank küçük ve orta ölçekli isletmeler yerine yine belli firmalara yönelmis, sayisiz ve bankacilikla telif edilmeyecek islem yapmislardir.

Bankalardan kamunun kaybinin ne oldugu belli bile degildir. Kamu bankasindan döviz olarak alinan kredi, piyasa rayicinin üzerindeki bir orandan yine ayni bankaya TL. mevduati olarak yatirilmis, banka her iki noktadan zarara ugratilirken firma avantajina bilerek sebep olunmustur. Vakifbanktan libor + 2 ile kredi kullanan bir grup, kendi bankasinda dövizi libor + 7 ile satmaktadir.

99. SAYFA SANSÜRLENMISTIR.

DEGERLENDIRME (16) <dipnotlar.html>

Susurluk olayinin genel degerlendirmesi sikinti veren bir görünüm arzetmektedir. Bir tarafta olaylar gruplasmalar, kabadayilar, kanunsuz kazançlar ve yasa disi isler, sikayetler vardir, bir tarafta da kamu kurumlari. Üstelik kamu kurumlarinin içinde Türk Halkinin ve kamu yönetiminin her zaman hassas oldugu, gelisigüzel bir tartismaya konu etmemeye çalistigi Silahli Kuvvetler mevcuttur.

Önce bu konuya açiklik getirmede isabet olacagi düsünülmüstür.

Susurluk olayi ile Silahli Kuvvetlerin irtibati nereden dogmaktadir? Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmis, OHAL bölgesinde gelismis ve Ülkenin büyük merkezlerine tasinmis, oralardaki uygun olay, kisi ve gruplari bünyesine alarak genislemistir. Neticede çok yönlü ve derinligine bir iliskiler yumagi olusmus, devlet kurumlari ve yöneticiler bilerek bilmeyerek devrede olmuslardir. Bu olay devlet kurumlari ve yöneticilerle ilgili olmasa, sadece önemli bir polisiye hadise haline gelecek, basinin 3 - 5 günlük ilgisinin disinda sansasyonel bir etkisi olmayacakti.

Silahli Kuvvetler'in, özellikle Jandarma'nin adinin sik sik geçmesi ilgiyi ve kamuoyunun tereddütlerini yogunlastirmaktadir.

Jandarmanin yaninda Özel Harp Dairesi ve kamuoyunca çok bilinmese de Özel Kuvvetler Komutanligi tartisilir olmustur.

Bu konuyu kisaca degerlendirmeye almak gerektigi düsünülmektedir.

Özel Harp

Askeri Istihbaratta emir - komuta zinciri, siki askeri hiyerarsi içinde hiçbir zaman kopmamistir. Dolayisiyla Askeri Istihbarat, Jandarmada, Poliste hatta - zaman zaman - MIT'te müsahade edilen kontrol disi eylem ve faaliyetlerden zaafa ugramamistir.

Özel Harp Dairesi, zaman içinde Özel Kuvvetler Komutanligi olarak gelismis, daha çok rütbeli görevliler esas alindigindan geçici erat pek az sayida olagelmistir. Halen de birkaç alay halinde, profesyonel bir ordunun çekirdegi olacak sekilde tesis edilmistir.

Bu yapinin, sivil yan unsurlarla desteklenmesi cihetine de gidilmemis, askeri disiplin hiçbir noktada zayiflamadigi için ihtilatlar ortaya çikmamistir.

Jandarma

Jandarma Istihbarati geçmiste, çok küçük, güçsüz hatta illerdeki asayis istihbarati mertebesindeydi. Hulusi Sayin Pasa'nin Kurmaybaskanligi döneminde JITEM gelistirilmistir. Mahalli lisanlari konusan insanlarla takviye edilmis ve yavas yavas güçlenmistir. Ama hiçbir zaman MIT veya Askeri Istihbarat seviyesine ulasamamistir. Zaten buna ihtiyaç da yoktu. PKK'nin 80'li yillarda yarattigi silahli mücadele ortami, Jandarma Istihbarati'nin kaynagi olmustur. Dolayisiyla JITEM büyük ölçüde varlik sebebi olan Güneydogu problemine bagli olarak bir gelisme çizgisi takibetmistir.

Ancak JITEM'e alinan itirafçilar ve mahalli unsurlar zaman içinde basibos ve serbest kalinca, basli basina bir büyük problemin kaynagini olusturmuslardir.

Sadece mahalli unsurlar degil istihbaratta çalisanlar da askeri hiyerarsinin disinda kalmislardir. Binbasi Cem Ersever, daha yüksek rütbelilerin bulundugu bir ortamda müstakilen hareket edebilmistir.

Mahalli unsurlarin ve itirafçilarin teskil ettigi gruplar ise, jandarma tarafindan her zaman kullanilmislardir. "Atesi masayla tutmak" hakli ve yerinde bir davranis olsa da, olusan hava içinde itirafçi gruplari zaman içinde serbest ve basibos kalmislardir. Alaattin Kanat bu gruptan taninmis bir itirafçidir. En meshuru ise zalimligi ve öldürdügü insan sayisinin fazlaligi ile taninan Mahmut Yildirim - Yesil'dir. Yesil Safii Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasim olarak görür ve kabul eder.

Çocuklugundan beri teneffüs ettigi bu hava Yesil'i Alevi Kürtlere karsi sadece menfaat, haraç vs. kaygilariyla degil dini motiflerin de etkisinde asiriliklara yöneltmistir.

Jandarma Istihbarati'nda çalisan personel, subay ve astsubaylar Güneydogu'dan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri Bati bölgelerinde de eski elemanlarla gruplasmak, emekli olduktan sonra da iliskileri sürdürme aliskanligi içinde olmuslardir. (17)

Dikkati çeken husus, Güneydogu'da savasan degil özellikle istihbarat yapan unsurlarin, ögrendiklerini daha sonraki yillarda ve yasantilarinda kullaniyor olmalaridir. (18)

Kullanilan araçlarin sertligi ve PKK'nin basvurdugu metodlarin acimasizligi, mücadeleyi yürütenlerin bazilarinin daha sonra da benzer metodlari kullanmalarina sebebiyet vermektedir.

Ibrahim Babat Basbakanlik Teftis Kurulu'na basvurmus ve 7 yil ile kurtulacaginin kendisine garanti edildigini, ancak 17 yila mahkum olunca konusmaya karar verdigini anlatmistir. Basbakanlik Müfettisleri kendisinin bilgisine basvurmadan önce Emniyet Il Istihbarat Sube Müdürü ile Jandarma Alay Komutani ziyaret etmis ve Babat'a "heyecana kapilip yanlis bir sey yapmamasini, gereksiz konusmamasini" ögütlemislerdir.(!)

103 - 104. SAYFALAR SANSÜRLENMISTIR.

...gibilerine yönelik olarak amacina ulasmis ve PKK'ya sicak çatismalardan fazla zarar verdirilmistir. Ancak Güneydogu Illerindeki siradan kisilerle, sadece kürtçü olarak taninan ve PKK'yla dogrudan iliskisi olmayan sahislara yapilanlar ise tüm çalismalara zarar vermistir.

Özellikle Güneydogu'da bu tür çalismalarin içinde yer alan bazi görevlilerin ve itirafçilarin büyük merkezlere kaymalari, maddi menfaate düsüp yozlasmalari ile iliskili olmustur.

Yukarida özetlenen gelismeler, 1993 ve sonrasini özetleyen bölüm, devlet üst yönetiminin tercihlerini aksettirdigi kadar sorunlari da, çok kisa da olsa aksettirmektedir.

Aslinda çizilmis olan çerçeve ve kamu kurumlarinin isbirligini anlatan satirlar gerçekle fazla uyusmamaktadir.

Terörde basarilar saglandigi, PKK'nin geri çekilmeye basladigi ve PKK için zor günlerin geldigi asikardir. Bu neticenin topyekün bir mücadeleyle istihsal olundugu süphesizdir.

Ancak daha önceki bölümde takdim edilen olay ve gelismelerle birlestirildiginde ciddi farkliliklarin ortaya çiktigi ve kamu kurumlari arasinda belli tavirlarin gelistigi ve kamplasmalar oldugu bilinmektedir. Temel soru sudur; Polisin, Jandarmanin hatta MIT'in örtülü faaliyetlerle ilgili çalismalari, basta Emniyet olmak üzere bu kurumlari kamuoyu'nun önüne sermis, hatta çalismalarini engelleyecek duruma getirmistir.

Güvenlikle ilgili kurumlarda ise itici ve yönlendirici güç Silahli Kuvvetlerdir. Özel Harp Kuvvetleri ise Özel Harekat Timleriyle örtülü diger etkili çalismalari yürütmüslerdir. Fakat maddi menfaate yönelik islere (Senar ER olayinda Nafiz Karacan gibi örnekler hariç) askerler karismamistir. Karisanlar da tasfiye edilmistir. Farklilik herhalde yönetimde, yönetende ve anlayistadir.

Konunun sadece disiplinle izah edilebilecegi düsünülebilirse de Jandarmanin niçin diger askeri birliklere degil de polise yakin oldugunu izah etmek gerekir.

. Illegal Faaliyetlerin kaynaklarindan, sebep, gelisme ve neticelerinden bahsederken ifade edilen temel tesbit; illegal faaliyetlerin, PKK ile mücadele baglaminda gelisme gösterdigidir. PKK tehdidinin kontrol altina alinabilmesi için öncelikle Devlet yanlisi olarak taninan asiretlerden yararlanma yoluna gidilmis, Pismanlik Yasasi çerçevesinde itirafçilar ve Geçici Köy Koruculari sistemi de PKK'ya karsi mücadele unsurlari haline getirilmistir.

Suça yatkin kamu görevlilerinin devreye girmesi ve kisisel çikarlarin, merkezi tercihlerle bagdasmasi ile bugün `çete' olarak vasiflandirilmis yozlasmis iliskiler ortaya çikmistir.

"Dogu ve Güneydogu'da feodal yapinin mevcudiyeti, asiretler arasi çeliskiler, GKK sisteminin özünün feodal yapiya dayanmasi, asiretlerin Iran ve Kuzey Irak'ta uzantilarinin bulunmasi, bölge ekonomisinin geçmisten bu yana basat uyusturucu olmak üzere kaçakçilik temelinde sekillenmesi gibi unsurlar da illegal faaliyetlere kaynak yaratmada etkili olmustur.

OHAL Bölgesinde illegal faaliyetler içinde yer alan sahislarin ve itirafçilarin desifre olmalari, güvenlik kuvvetlerinin kendilerinden istifadeden vazgeçmeleri veya kendilerine görev verenlerin Bati Illerine atanmalari halinde bu sahislarin da büyük sehirlere kaydiklari görülmektedir. Kisa bir dönemde mevcutlara ilaveten yeni ve illegal olusumlar meydana çikmaya baslamistir. Emniyet ve Adliye kayitlarinda bu konuda çok sayida bilgi ve dosya mevcuttur."

Yapilacak is bu noktada sekillenmektedir. Mevcut ve halen devam eden illegal faaliyet ve olusumlara engel olmak, bu amaçla da konularin üzerine cesaret ve kararlilikla gitmek.

Ancak önce koordinasyonu saglamak veya yeniden tesis etmek gereklidir. Uzmanlar öncelikle istihbarat alanindaki koordine noksanligina isaret etmektedirler. Bu alandaki sorunlari 1. Kaynaklarla, 2. Ortak çalismayi gerektiren konularla, 3. Teknik çalismalarla ilgili olanlari ayri ayri tasnif ederek incelemektedirler. Fakat bu sorunlar Polis - Jandarma ve MIT arasinda icra karmasasi olarak da yasanmaktadir. Dolayisiyla öncelikle hedef, yetki - sorumluluk sinirlarinin netlestigi koordinasyon olmalidir.

Uyusturucu Kaçakçiligi

Çetelerden bahsederken Uyusturucu Madde Kaçakligi'ndan mutlaka söz etmek gerekir. Bu sektörde inanilmaz kar oranlari vardir. Kaçakçilar artik kazançlarini aklamak ve toplumda saygin kisiler olma yolunda da oldukça mesafe almislardir.

Bu konuda uzmanlar tarafindan hazirlanmis dökümandan kisa bir bölüm aynen sunulmaktadir.

"Ülkemizde meydana gelen uyusturucu madde yakalamalari ile ilgili olarak mevcut bilgilerin degerlendirilmesi sonucu; yakalanan sahislarin yakin akraba olduklari, aralarinda ortaklik baginin bulundugu ve ayni yerin nüfusuna kayitli olduklari dikkati çekmistir. Bu sahislarin organize bir faaliyet içerisine girdikleri görülmüs olup uluslararasi kisi ve gruplarla irtibata geçerek sinir tanimaz organizasyonlar kurmak suretiyle, özellikle terör örgütlerinin finans kaynagini olusturan Aile Organizasyonlari halini aldiklari anlasilmistir.

Ülkemizde faaliyet gösteren Organizasyonlarin büyük çogunlugu Güneydogu ve Dogu Anadolu Bölgesi kökenlidirler. Eskiden küçük miktarlarda esrar kaçakçiligi ile ise baslayan gruplar 1980'li yillardan itibaren eroine talebin artmasi ve karinin yüksek olmasi sebebiyle organize olarak kaçakçilik faaliyetlerini bu yöne kaydirmislardir.

Genel olarak uyusturucu madde organizasyonlari ele alindiginda; a) Organizasyonlarin iç içe faaliyet gösterdikleri ve diger suç organizasyonlari ile irtibatli olduklari anlasilmaktadir. Bu organizasyonlar birbirleri arasinda güçbirligi yapmak ve güveni pekistirmek düsüncesiyle kiz alip vermek suretiyle akrabalik bagi olusturma veya mevcut olan bagi daha da güçlendirme cihetine gitmektedirler. Ayrica organizasyonlar arasindaki iliskileri saglayan diger bir unsur ise organizasyonlar içerisinde dikkati çeken kilit isimlerdir. Bu kisiler organizasyonlar arasinda baglantiyi saglayip faaliyete geçmede önemli rol oynamaktadirlar.

b) Organizasyonlar kendi aralarinda görev dagilimi yapma egilimine girmisler, böylece faaliyetlerinin risk oranini azaltarak uyusturucu madde kaçakçiligini daha güvenli sekilde yürütmektedirler.

Organizasyonlarin çogunlugu kendi aralarinda Asitçiler (uyusturucu imalatinda kullanilan asetikasitanhidrit maddesini temin eden sahislar) Tasimacilar (uyusturucu maddeyi yurtiçi ve yurtdisina naklini yapan sahislar), Aracilar (uyusturucu madde olusturulduktan sonra satmak amaciyla pazarlar arayan, alici ile saticinin temasini saglayan sahislar), Temin Ediciler (uyusturucu madde imalinde kullanilan hammaddeleri temin eden sahislar), Karapara Aklayicilar seklinde sektörlesmeye yöneldikleri ve birbirleriyle isbirligi içerisine girdikleri görülmektedir.

Organizasyonlar önceleri uyusturucu madde kaçakçiligini ülke sinirlari içerisinde yapmakta iken sonralari kar marjlarini arttirmak amaciyla yurtdisindan (Iran, Irak, Afganistan, Suriye) temin ettikleri bazmofrinleri kendileri eroine dönüstürerek elde ettikleri uyusturucu maddeleri Avrupa piyasalarinda pazarlamalariyla, uyusturucu kaçakçiliginin üretim, tasimacilik ve dagitim boyutunu ele almislardir.

Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin, uyusturucu madde kaçakçiligini en önemli gelir kaynagi olarak kullandiklari bilinmektedir. Özellikle Terör Örgütü PKK'nin; ülkemizde silahli eylemlere basladigi 1984 yilindan itibaren artan militan kadrolarinin silah ve lojistik ihtiyaçlarini karsilamak amaciyla Ortadogu, Türkiye ve Avrupa hattinda organize bir uyusturucu ticaretine yöneldigi gözlenmistir. Bu faaliyetleri yürüten organizasyonlarin karismis olduklari uyusturucu madde kaçakçiligi olaylari incelendiginde; BAYBASIN, BAYRAM, KASAR, AY ve SITOÇI Organizasyonlarinin Terör Örgütü PKK ile iliski içerisinde olduklari ve Örgüte maddi destek sagladiklari tesbit edilmistir.

Organizasyonlar, bulunduklari bölge içerisinde hem güçlerini pekistirmek hem de yürütecekleri illegal isleri devlet kademesi üzerinden resmi bir vasifla takip ettirmek amaciyla, aile mensubu olan ve siyasi platform üzerinde söz sahibi olacak kisileri belirleyip, yürütmüs olduklari faaliyetlerden elde ettikleri paralari çesitli yollarla aklayarak isadami görüntüsü kazanmalari sonucu toplum tarafindan saygiyla karsilanmakta olup, oy potansiyeli saglayarak devletin üst düzeylerine kadar sokmak çabasi göstermektedirler. Ayrica kendi organizasyonlari disindan siyasi platformda ve devletin idari yapisinda yetkili olan kisileri organizasyonlarina kazanarak amaçlari dogrultusunda kullanma düsüncesindedirler."

Kaçakçilik organizasyonlari gelisir, milli ve milletlerarasi gelismelere ayak uydururken ülkemiz hala iller ölçeginde yürütülen mücadele yapisiyla gerilerde kalmaya baslamistir.

Asagida bu noktadaki görüslerini yazan bir diger kamu görevlisi raporumuzun ana çerçevesine ulasmakta ve tecrübelerini nakletmektedir. "Esas çalismalar Il Emniyet Müdürlüklerinde yapilmaktadir. Il tahkikati ne derecede etkili yapiyor, mahalli veya siyasi baskilar mücadeleyi ne ölçüde yönlendiriyor veya delilleri karartiyor, bunu takip edebilmemiz yahut önlememiz mümkün mü? Il Emniyet Müdürlügü yapmis bir kisi olarak açiklikla söyleyebilirim ki, bu mücadeleyi tavizsiz yapan memur, amir veya Il Müdürü görevden aldiriliyor, yerine kendilerine yakin biri atanmasa da yeni gelenler, onlarin bu gücü karsisinda genellikle etkisizlestiriliyor. Bence Devlet bu noktada mücadeleyi etkilemeye basliyor. Savci tahkikati ben yapacagim diyerek olayin ayrintilarinin / baglantilarinin ögrenilmesi istemese de sinirliyor veya uyusturucu un/ kina oluyor. Uzayan davada deliller hakimin önüne kararmis olarak geliyor, neticede suç sadece kurye üzerinde kaliyor. Siyaset kisiyi görevden aldiriyor veya mücadeleci bir kadro olusmasini engelliyor, idare bütün bunlara seyirci kaliyor. Hukuk düzeni de idarenin istedigini yapmasina, savunma yapacak sekilde çalismasina imkan veriyor. Mesela Susurluk Jandarma bölgesinde bir trafik kazasi degil mi? Bu sorusturma yapilmis görev yerine getirilmistir. (Ek: 13)

Iktidarlara bagli olmayan, bu kabil hukuki yapiya ek olarak takdirlerin getirdigi hukuki düzeni göz önüne aldigimizda, yasa disi olaylarla mücadelenin güçlestigini görüyoruz. Mesela Anamur - Bozyazi arasi 10 Km.dir. Anamur korunmasiz bir hudut kapisidir ama Bozyazi Ilçesinde de hudut kapisi açilmistir. Tasucu, Seka Iskelesi 5 Km.dir. Tasucu yol geçen hani seklinde hudut kapisidir ama Seka Iskelesi de hudut kapisi yapilmak istenmektedir. Kapinin gecekondu oldugu biline biline yasadisi islere zayif, yeni mekanlar açilmasi acaba bir koruma, kollama, bazilarina yasadisi isler için firsat yaratma degil midir?... Bu durum memurda bozulmanin önemli bir sebebidir. Idare bunu bilmez mi?...

Geçmiste hakimiyetlerine darbe vurulan asiretlerin, siyasetçi veya devlet yanlisi korucu olarak yönetime ortak olmalari ayri bir devlet kusuru olarak belirtilmelidir. Güneydogudaki bu kadar silahin uyusturucu giris yeri olarak bilinen Van özellikle Hakkari Illerimizdeki mücadelemizin etkisiz kalmasi o bölgedeki yöneticilerin kisisel zafiyeti mi yoksa devletçe yaratilan bir göz yumma mi? Bence sorgulanmasi gereken önemli bir husustur...

Sistemdeki bu ariza ve aksakliklarin kisisel mücadele anlayisini gelistirdigini düsünüyorum. Devletini, Milletini düsünen bürokrat, kendine özel çikar yollari bulsun bulmasin kendi dogrularini uygulamaya basliyor. Bence bu sebeple, Askerler, MIT ve Emniyetin ayri dogrulari var ve çatisma bu yüzden. Ama giderek devlet için yapilanlar karakter degistirerek, kisisel veya siyasi çikarlar için yapilmaya baslaniyor."

Üst düzey bir kamu görevlisinin mevcut sisteme iliskin bu görüsleri, aci yakinmalari, kismen ümitsizligi hatta bazi degerlendirme hatalarini ihtiva etse de tasidigi perspektif dolayisiyla Sn. Basbakan'a arzedilmeye deger bulunmustur.

 

Teklifler

Önceki bölümlerde sunulan ve detaye edilen hususlar; kisisel kanaat ve bilgiler degil büyük ölçüde ilgili ve yetkililerin anlattiklarina, arsiv bilgilerine ve kurumlardan yazili olarak gelen resmi kayitlara dayandirilmistir.

Bir sorusturma raporu hazirlamadigimiz, yargiya tevdi edilecek dökümanlari gelistirmek gibi temel bir görevimiz olmadigi, dogru tesbit, dogru bilgi hedefini güttügümüz için, önce Sayin Basbakan'a tutarli ve gerçekleri sunan bir döküman hazirlama ve tedbirler önerme hedefi esas alindigindan, tirnak içinde sunulan bölümlerin dahi, hangi kamu kurumuna ait oldugunu belirtmek gibi teknik bir noktada israrli olunmamistir.

Giris bölümünde arzedildigi gibi kamu kurumlari bilgi vermede istekli ve arzulu olmamislardir. Bu direnç, kisiler ve yetkililerle yapilan uzun ve saatler süren, dostane ve güven veren görüsmelerle asilmistir. Kendilerini veya dostlarini suçlama hedefinden çok, olay ve gerçekleri tesbit hedefinin ön planda tutuldugu hususu herkese anlatilmistir. Kamuoyunun reaksiyon gösterdigi, ancak MIT ve Emniyet gibi kuruluslarin itibarlariyla basarili olabilecekleri ve itibarin iade edilmesi için kamuoyunca da bu hususun kabulü gerektigi konusulmus, tartisilmis ve anlatilmistir.

Bu anlayis, karsilik bulmus ve mesafe kaydedilmistir. Raporun tamami bu anlayis çerçevesinde yazilmis, teklifler ancak bu güvenli çerçevenin sagladigi veriler isiginda gelistirilmistir.

Teklif:1
Sayin Basbakan'a arzedilecek birinci teklif; Emniyet Genel Müdürlügü'nün çete olusumlarina karsi genel bir mücadeleye sevkedilmesidir. Bu konuda kesin karar alinmali ve gelismeler Basbakanlikça periyodik olarak izlenmeli, Teskilatin bu konudaki acil, gündelik ve çogu hemen karsilanabilir ihtiyaçlari giderilmelidir.

Bu amaçla; Emniyet Genel Müdürlügü'nde özel ve üst yöneticilerden mütesekkil bir gurup görevlendirilmeli, Genel Müdür hatta Bakan adina hareket edebilme ve yetki kullanip koordinasyonu saglama konusunda teçhiz edilmelidirler. Il Asayis, Istihbarat ve Terörle Mücadele Sube Müdürlerinden çalismalara uyum saglayamayanlar derhal ve 3 ay süreyle Ankara'da merkezde çalistirilmali, yerlerine sözü edilen gurubun uygun görecegi genç ve saibesiz kisiler görevlendirilebilmelidir.

Emniyet Genel Müdürlügü üst yönetimine verilecek zaman tablosunda basari süresi de sadece 3 ay olmalidir.

Ciddi ve kamuoyunu tatmin edecek gelismelerin olmadiginin tesbiti halinde Genel Müdürlük üst yönetiminin büyük ölçüde degistirilecegi ifade ve uygun sekilde kamuoyuna karsi taahhüt edilmelidir.

Bakanligimizin yazili talebi ile baslayan ancak henüz sonuçlanmamis olan Emperyal Sirketiyle ilgili tesbit çalismasi da Polis Teskilatinca tamamlanmalidir.

Teklif:2
Emniyet Genel Müdürlügü merkezli çalismalarin, basari için MIT'in tüm imkanlariyla desteklenmesini saglamak üzere ciddi ve Basbakanlikça gözetilen ve kontrol edilen bir koordinasyon kanali da açilmalidir.

Bunun için;

Basbakanligin da temsil edildigi bir koordinasyon komitesi kurulmali, ortaya çikan kopukluk ve problem, yaziya dökülmeden görüsmelerle aninda çözülmelidir.

Koordinasyondaki kopuklugun her iki kurulusa da mes'uliyet getirecegi hususu kesin bir karar olmalidir.

Genelkurmay Istihdam Baskanligindan bilgi akisi da saglanmalidir. Teklif:3
Polisiye çalismalar çeteleri ve guruplari bir süre sessizlige itecektir. Ancak ortada olan ve bilinen finansman kaynaklarinin da yok edilmesi ve hesabinin sorulmasi icabeder.

Polisiye çalismalarin Mali Arastirmalarla takviye edilmesi gerekmektedir. Basbakanligin yazili istegi ile baslatilan ve Ömer Lütfü Topal'in ve sirketlerinin incelenmesi çalismalari genisletilerek neticelendirilmeli ve diger çete, mafya ve baba'lara da yöneltilmelidir.

Bu amaçla;

Koordinasyonu saglayan merkez grubunun talepleri, Maliye Bakanligi, Gümrük Müstesarligi, Sanayi ve Ticaret Bakanligi basta olmak üzere tüm denetim birimleri tarafindan öncelikle ele alinmalidir. Bakanlar Kurulu'nun bu 3 konuyu karara baglamasi ve bu kararin ilgili Bakanlar tarafindan tamim edilmesi gerekmektedir.

Teklif:4
Susurluk merkezli, çete ve illegal kazançlarla ilgili sinirli bir itiraf yasasi çikarilmali,

Ancak;

Güneydoguda problemlere yol açan itiraf yasasi tecrübesinden faydalanilmalidir.

Teklif:5
Ilgili bölümde Özel Harekat Dairesi çalismalari takdim edilmis, sorunlara atif yapilmisti.

Bu sebeple Özel Harekat Dairesi sadece OHAL bölgesiyle sinirli kalacak sekilde daraltilmali, Özel Harekat Personeli sadece OHAL bölgesinde bu sifati tasiyabilmeli, bölge disindaki tüm Özel Harekat birimleri lagvedilerek, Polis Teskilatina entegre olmalari saglanmalidir.

Ilk uygulamalar idari kararlarla yapilmali, gerekiyorsa yasal degisiklige gidilmelidir. Ilk uygulamanin Antalya'da gerçeklesmesi saglanmalidir.

Teklif:6
Basbakanlik Genelgesi ile Enterpol iliskileri hariç Emniyet Genel Müdürlügü'nün dis servis veya teskilatlarla iliskilerin Disisleri Bakanligi ve MIT kanaliyla tesis edilebilecegi, Dis Istihbarat ve Operasyonlarin bu kanallar disinda yasaklandigi ve durduruldugu emir olarak iletilmelidir.

Öncelikle;

Yukarda sunulan teklifin realizasyonu Genelkurmay, MIT ve Emniyet Genel Müdürlügü'nün görüsleri dogrultusunda hazirlanacak bir Genelge ile saglanmali, gerekiyorsa yasal düzenlemeye gidilmelidir.

Teklif: 7
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri tarafindan birkaç yil önce hazirlanmis olan `Kamu Güvenligi Kurumu' Kanun taslagi, incelenmeli ve hükümetin degerlendirmesine sunulmalidir.

Kamu Güvenligi Kurumu Basbakanliga bagli, illerde teskilati olmayan, sinirli sayida kadrolu ancak operasyonel yetkilerle techiz edilmis, devletin tüm birimleriyle iliskili ve kamu düzenini, asayisi ve genel ahlaki bozucu, yeralti - yerüstü çetelere, olusumlara yönelecek bir Teskilat olarak düsünülmelidir.

Simdilik;

Idari bir karar olarak bu teskilatin' nüvesi MIT'te olusturulabilir. Sür'atli bir inceleme ve MGK'nun önceden yapilmis hazirliklari isiginda kisa sürede yasal çerçeve olusturularak bu konuda nihai karara varmak mümkün olabilir.

Teklif:8
Uyusturucu kaçakçiligi ile mücadele, Emniyet Genel Müdürlügü'nün rutin faaliyetlerinden biri olarak degil, öncelikli ve acil konularindan en önde geleni olarak ele alinmalidir.

Bu çalismalar sürdürülürken mücadelenin il ölçeginden ülke seviyesine genisletilmesinin yasal ve idari çerçevesi belirlenmelidir.

Bu sebeple;

Çesitli saiklerle Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakçilik ve Organize Suçlar Dairesinde ve Il Sube Müdürlüklerinde istihdam edilen personel, gerekli oldugu ölçüde derhal ve sür'atle degistirilmeli, dikkatli ve itinali bir seçimle yeni kadrolar olusturulmalidir.

Sonra da bu Dairenin çalismalari, ilk üç teklif çerçevesinde genisletilerek sürdürülmelidir.

Teklif: 9
Uyusturucu kaçakçiligi konusu, özelligi olan bir mücadele alani olarak seçilmeli ve mali arastirmalarla birlikte kisi ve aileleri hedef alan özel bir çalismaya öncelikle baslanmalidir.

Arsivlerde yeteri kadar bilgi vardir. Koordineli bir çalismayla bu bilgiler kisa sürede birlestirilmeli ve sür'atle harekete geçmek üzere bir uygulama plani hazirlanmalidir.

Teklif:10
Devlet Arsivlerinde çesitli kaçakçilik ve illegal faaliyetlerin bilgisi hatta semalari vardir.

Bu illegal çalismalarin devam edebilmesi basli basina bir problemdir. Bu konuda devletin ilgili birimleri (Maliye, MIT, Emniyet, Gümrük, Tesvik - Hazine) isbirligini gelistirmek zorundadirlar. Bu isbirliginin esaslari tesbit edilmelidir.

Teklif:11
Jandarma Genel Komutanligi'nin, MIT'in ve Emniyet'in kayit ve bilgileri koordineli bir sekilde degerlendirilerek; her üç Teskilatta mevcut ve Bati bölgelerinde de illegal iliski ve olusumlara dahil olmus personel kisa sürede tasfiye edilmelidir.

Itiraf yasasi bu konudaki gelismeyi hizlandiracaktir. Zaten yeteri kadar bilgi vardir. Bu bilgilerin toplanmasi ve teatisi problemi çözmeye yeterlidir.

Öncelikle Emniyet Genel Müdürlügü'nün ve MIT'in kendi iç bünyelerine dönerek bu çalismayi yapmalari problemin çözümünde hem teskilatlari onore edecek hem de sür'at kazandiracaktir.

Teklif:12
Itirafçi kullanilmasi sür'atle sinirlandirilmali, itirafçilarin sinirli sayida ve sadece belli konularda kullanilabilmesine izin verilmeli, her Il Valisinden ve OHAL Bölge Valisinden mevcut durum, alinan tedbir, yapilan uygulamalar hakkinda tafsilatli bir rapor istenerek bu konu 15 gün içinde kesin bir karara dönüstürülmelidir.

Itirafçinin eski bir suçlu oldugu, kontrol disina çiktiginda çikarlari dogrultusunda inisiyatif kullanacagi ve kullandiklari unutulmamalidir. Bu sebeple itirafçilarin spekülasyonlara yol açabilecek çalismalara dahil edilmemesi gerekmektedir.

Teklif: 13
Mevcut GKK kadrolari sayi olarak dondurulmali, bos veya bosalan kadrolar iptal edilmelidir.

GKK'dan isteyen ve durumu uygun olanlarin Özel Güvenlik Görevlisi olarak çalistirilmalari saglanmalidir.

Ekim 1986 tarihli Geçici Köy Koruculari Yönetmeligi'nin göreve son vermeyi düzenleyen 22. maddesinin uygulanmasinda hassasiyet göstermesi saglanmali, azami yas siniri 65 ten 45 e indirilmeli, 45 yasin üzerindekilere 24. maddede yer alan tazminatin iki kati ödenerek 2 ay içinde ayrilmalari saglanmali, uygun olanlarin isçi statüsünde kamu kurumlarinda çalistirilmalari özendirilmelidir.

Bölgede mevcut yari - feodal yapinin daha da güçlenmesine sebep olan, asiretlere dayali GKK sistemi sebebiyle bölgede asiret yapisinin çözülmesi durmus hatta daha tesirli hale gelmistir. Asiret beyleri ve aile reisleri saglanan bu gelirle daha da güçlenmisler ve farkli suç ve terör organizasyonlari ortaya çikmistir.

Bölgede yerlesik belli aile ve asiretlerin sistemdeki etkinligini kirmak gereklidir.

Uygulamalara Urfa yöresinden baslanmasi önerilecektir.

Teklif:14
Turizm Bakanligi'nin Talih Oyunlari Salonlariyla ilgili islemleri kapsamli bir sorusturmaya konu olmalidir.

Bakanlik kumarhanelere hangi prosedürle izin vermistir? Izin verilen kisilerin kimlikleri kamu adina utanç vericidir. Bütün kumarhanelerde darp, hürriyeti tahdit, zorla senet imzalatmak, dolandiricilik, gasp suçlari yargiya kadar intikal etmistir. Bakanligin, can güvenliginin bu derece ortadan kalktigi bir kumarhaneler zincirinde ne yaptigi ortaya çikarilmalidir.

Teklif:15
Kumarhane isleticilerinin vergi ve muhasebe kayitlari da incelenmelidir. Topal iki nolu Istanbul DGM'ye 1991/412 sayili dosyada 1989 itibariyla mal varligini açiklamistir. Digerleri için de bu bilgiler vardir. Bugüne kadar olusan trilyonlarin durumu ancak bu yolla açiklanabilecektir.

Teklif:16
TBMM Susurluk Arastirma Komisyonu'nun suçu ve sorusturmayi belirleyen tesbitleri Basbakanlikça ilgili mercilere duyurulmali ve geregi takibedilmelidir.

Susurluk Komisyonu raporunda neticesi ortada kalan pek çok tesbit ve öneri vardir. Bunlarin geregi önem tasidigi cihetle ele alinmalari gerekecektir. Teklif:17
Emniyet Genel Müdürlügünün hibe silahlari konusunda, Genel Müdürlükte ve Gümrük Müstesarliginda mevcut karmasik bilgi yiginini aydinlatmak üzere kapsamli bir inceleme - degerlendirme yapilmalidir.

Örtülü ödenekten yapilmis aktarmalar hariç tutulsa bile muhtelif fonlardan yapilmis aktarmalar yüzlerce milyar liradir. Bu meblaglarin harcanma sekilleri degilse bile harcama yerlerinin netlesmesine ihtiyaç vardir. Alinan - hibe olan - silahlar konusunun spekülatif amaçla istismarini önlemek de gereklidir.

Ayrica raporun muhtelif sayfalarinda açiklanan olay ve kisilerle ilgili olarak;

18 - Abdullah Çatli'nin durumu ve konumu bir sorusturma kapsaminda ele alinmalidir. Çatli'nin - varsa - 80'li yillar öncesi ve sonrasi iliskileri arastirilmalidir.

19 - Azerbaycan'da Darbe Girisimi ve Türk tarafinin tutumu ayri bir sorusturmaya konu olmalidir.

20 - Korucularla, yapilan ödemeler ve bu ödemelerin yöneldigi kisi, asiret ve aileler detaye edilmeli ve aksakliklar kapsamli bir çalismayla degerlendirilmeli, gerekirse yöre Üniversitelerinden yararlanilmalidir.

21 - Talih Oyunlari Salonlarini isletenlerle ilgili kapsamli bir gelir vergi arastirmasi koordineli bir sekilde baslatilmali, kara para islemleri Mali Polis'in de desteginde takibedilmelidir.

22 - Mehmet Ali Yaprak ve kaçirilmasi olayi - tekrar ve Mali Arastirmalarla birlikte yürütülmek üzere sorusturulmali, Captagon ticareti ve imalati konusu özel bir polis ekibince ele alinmalidir.

23 - Nesim Malki ve Yener Kaya'nin öldürülmesi olaylari mali arastirmalarla birlikte tekrar sorusturulmali, adigeçen tefecilerin alacakli oldugu kisi ve firmalar cinayet sorusturmasi ve mali arastirmalar kapsamina alinmalidir.

24 - Yeteri kadar bilgi toplanan ve itirafçi Ibrahim Babat'in açiklamalariyla da ortaya çikan bilgiler çerçevesinde, Bodrum Sun Club olaylari ve 40 bin dolar'in haraç olarak alinmasi ve paylasimi iddialari ile Hikmet Babatas cinayeti yeniden sorusturulmalidir.

25 - Ilgili bölümde yer aldigi üzere, Eximbank - Türkmenistan ve Emperyal sirketi iliskileri detayi ile arastirilmali ve gerekiyorsa sorusturulmalidir.

26 - Ömer Lütfü Topal'in ölümünden sonra ortaya çikan 105 milyon $'lik borcun sebebi ve hangi sirket bilançosunda yer aldigi müstakilen arastirilmali, Emperyal yöneticilerinin açiklama yapmalari saglanmalidir.

27 - Bankalarla ilgili sorusturmalarin sonucu için yasal düzenleme yapilmasi hususu karara baglanmalidir.

 

Dipnotlar

(1) Bir çok önemli operasyonda görevlendirilen ve ödüllendirilen isimlerden sikça rastlananlar dikkati çekmektedir. Ayhan Akça, Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz, Ziya Bandirmalioglu, Ercan Ersoy. Bu isimler Susurluk olaylari sebebiyle kamuoyunca da taninmislardir. Özel Harekata alinanlarin referansi ise çok kere Ibrahim Sahin, Ayhan Akça ve Celal Ertas'tir.

(2) Özel Harekat Timlerinin operasyonlara sevk evraklarinda `Bir görevin ifasi' ibaresi kullanilmakta, daha sonra bir not veya açiklayici bir izah yapilmamakta ve `Merkeze dönüldügü' ifadesiyle yetinilmektedir.

(3) Nuri Gündes; Basbakanin 16 Agustos 1993 tarihli ve bizzat imzaladigi yazi ile MIT `Istihbarat Basdanismanligi' kadrosuna atanmasi ve Basbakanlikta görevlendirilmesi talimati sonucu, MIT Müstesarliginin ayni tarihli cevabi ile hem atamasi yapilmis hem de Basbakanlikta göreve baslatilmistir. Bu atamadaki sür'at ve yazilardaki ifade, konunun `Çok özel' oldugunu ispat etse gerektir. Daha sonra Basbakanlik, 19.02.1997 tarihinde Nuri Gündes'in durumunu sormus cevap 24.02.1997 de yine sür'atle ama rutin olarak gönderilmis ve bu yazi Basbakanlik Personel kaydina 28.02.1997 de girebilmistir.

(4) Dönemin Basbakanlik; Teftis Kurulu Baskani'nin Basbakanla irtibat noktasinin da ayni oldugu, Basbakana sunulacak onaylari, Basbakanin esine tevdi ettigi, hatta Teftisteki resmi konut telefon numaralarinin bile Basbakanin esine ve sekreterine ait oldugu açik bir bilgidir.

(5) Yabanci Sermaye Dairesi'nin eroin kaçakçilarina, Güneydogu illerinde Arap asilli kimligi belirsiz kisilere de çalisma izni verdigi ilk defa 1989 tarihli bir raporumuzda tenkit konusu yapilmisti.

(6) Mehmet Eymür, Içisleri Bakani Meral Aksener'e yazdigi 12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avci'yi sikayet ederken, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Tasanlar'in kendisini gece 03'te arayip Yesil'in teslim alinmasini istedigini Ankara Bölgesininde kendisinin de ilgileri olmadigini söyledigini naklediyor.

(7) Topal kumarhane açtigi sehirlerde, muhiti olan etkili aile ve kisilerle sahsen iliski kuruyor, sosyal faaliyetler için firsatlar veriyor, para harciyor, dogum günü, evlenme yildönümlerinde sik jestler yapiyor ve ortakliklar kuruyordu. Alacaklarini aldiktan sonra da ilisikisini kesiyordu. Kumarhanelerin yogunlugunu artirmak bahanesiyle kisilere bol miktarda fis verdirerek oynatiyor, sonunda da ortakliklari tasfiye için borç çikariyordu. Antalya'da bu sekilde elde ettigi bir sirkete yaptirdigi evleri mensuplarina dolar üzerinden satmis, Ömer Sarlak Pasaya, Emniyet Müdürü Mete Altan'a da yer tahsis etmisti. Sirket hisselerinin devrinde ise kamu görevilerini kullanmisti.

(8) Türkmenistan'daki Ak Altin kumarhanesini Grand Türkmen Oteli Kumarhanesi daha sonra da diger kumarhaneler takip etmistir.

(9) Talihoyunlari salonlarinin açilmasi, düzeni, kontrolü konusunda sik sik degisiklikler yapilmis, solanlarin açilmasi kolaylastirilmis adeta tesvik edilmistir. Milyonlarca dolarlik gelire ragmen gerçek manada ne denetim, ne de vergi incelemesi vardir. Bakanligin fon olarak aldigi birkaç milyar lira göze batmakta ve tartisilmaktadir. Kumarhaneler ve isletenler devletin tüm mekanizmalarini etkisizlestirebilmislerdir.

(10) Sadece Bodrum'da Hikmet Babatas'in öldürüldgü gece Antalya'daki herkesin içinde oturmus yemek yiyerek içki içmistir.

(11) Aldigi kredilerin karsiliginda Demirbank Zeytinburnu Subesine 145 milyar, Toprakbank Merkez Subesine 100 milyar, Sekerbank Istanbul Subesine 270 milyar, Yurtbank Merkez Subesine 1 trilyon TL gayrimenkul ipotegi veren Topal varlik içinde yokluk çekmektedir.

(12) Itirafçi Ibrahim Babat, kendisine 7 yil ceza alacagi vaadine ragmen 17 yil'a mahkum olunca Istanbul DGM Bassavciligi'na ve Basbakanlik Teftis Kurulu'na ifade vermek için dilekçe ile müracaat etmistir. Müfettislerin kendisiyle görüsmesinden önce (19.12.1997) de Kirklareli Istihbarat Sube Müdürü ile Jandarma Alay Komutani I. Babat'i ziyaret edip 'hatirini sorup, geçmis olsun' derken 'dikkatli olmasini, devlete zarar vermemesini, davanin Yargitay safhasinda oldugunu' da söylemek ihtiyacini duymuslardir.

(14) Boru hattindaki petrol artigi 20 bin ton çökeltiye tonu 10 dolara ihaleyle alip Iskenderun Demir Çelik Fabrikalari'na tonu 250 dolara satmak için yapilan organizasyonun boyutlarini da düsünmek gerekir.

(15) Yörede uzun yillar çalismis bir hukukçu Bucaklar'in emrindeki korucularin sayisinin 20 bin oldugunu, adambasi 10 milyon ödense bu kaynagin nereden geldiginin sorulmasi geregine isaret etmektedir.

(16) Gelismeler bölümünde kisiler ve olaylar tesbit ve yorumlarla takdim edildiginden -tekrarlardan sakinmak üzere- degerlendirme bölümü kisa ve birkaç önemli hususla sinirli tutulmustur.

(17) Bodrum Gümbet'te Sun Clup Hotel'in sahibi Ahmet Nedim Basmisirli ile arkadasi Vasfi Ahmet Köseoglu arasindaki ihtilaf, Jandarma Subay ve Astsubaylari ile itirafçi ve mayfa arasinda çözümlenmis, alinan çekler tahsil edilmistir. Çikan ihtilafta itirafçi Ibrahim Babat arkadaslarini vurmustur.

(18) Alaattin Kanat Polise verdigi ifadede (26.08.1994) "geçmis yasantimdan tanidigim ve kendilerinin eroin kaçakçiligi islerine bulastiklarini bildigim Abdülkadar Akbiyik ve Senar Er isimli Güneydogu kökenli kisilerden onlari korkutarak para sizdirmayi düsündüm. Eroin kaçakçisi olarak taninan ünlü kisilerden (öldürülen) Behçet Cantürk, Savas Buldan gibi kisilerin de isimlerini vererek korkutabilecegimi düsünerek tesebbüse geçtim." "Müstekiye ettigim telefonlarda baska isim kullanmam ve kendimi kontrgerilla olarak tanitmam tamamen onlari korkutabilmeye matuftur" demistir.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1