Mabed ve Alamut - Emre Öktem

 

Muhterem Biraderim,

Geçirdigimiz ugursuz zamanlar boyunca sizinle haberlesebilmek benim için bulunmaz bir nimet oldu. Mektuplarimizi tasiyan Provence'li tacirin yolunu gözlerken içimi korku kapliyor. Ona itimat edebilirsiniz, adamimdir. Ama yakalanirsa ya da sizden kötü bir haber getirirse diye içim içimi yiyiyor. Siz Ispanya'ya siginan biraderleri kiskanmiyor degilim. Ispanyol günesinin altinda Templier'lerin ak cüppesinin özgürce giyilebildigini bilmek güzel sey. Ilerleyen yasim, Ispanya ya da Portekiz'e kaçmama müsaade etmemisti, o yüzden bu kasvetli sehirde adimi ve ünvanlarimi gizleyerek günlerimi tamamlamak zorundayim.

Mukaddes topraklarda Hasasin cemaatiyle olan iliskilerimize dair sorularinizi merakla okudum ve bunlari elimden geldigince cevaplandirmaya çalisacagim. Sorularinizi sorus biçiminizden, bu cemaatin kökenlerini benden iyi tanidiginizi seziyorum, hatta arapça bildiginizi de. Bu dili Ispanya'da ögrenmis olmalisiniz. Bakin sizi yine kiskandim. Beni bagislayin, yasli sövalyelerin elleri kiliç tutmaz olunca çeneleri düser.

Hasasin'leri size tanitmak gereksiz görünüyor, öyle ise yapmam gereken Tarikatimizle Hasasin cemaati arasindaki temaslari size nakletmek. Benim onlarla nasil karsilastigimi anlatmakla ise baslayayim mi? 12** yaziydi, galiba Agustos ayi. Beaufort'dan Saphet'e yollanan müfrezemiz, kizgin Filistin günesinin altinda güç bela ilerliyordu. Bize verilen vazifenin ne oldugunu Commandeur Amaury de Clisson'dan baska bilen yoktu ve insafsiz günes beyaz cüppelerimizi delerek örgü zirhlarimizi akkor haline getirmeye çalisiyordu. Bir pinarin basina vardigimizda Amaury attan inme emri verdi. Susuzlugumuzu dindirip agaç gölgelerine siginmisken aniden etrafimizi Müslüman atlilari sardi. Tam kilica davranacagimiz sirada Amaury sakince Müslümanlara dogru seslendi: Es-Selam aleyküm! Bir atli, gruptan koparak bize yaklasti, nezaketle egildi ve selama karsilik verdi: Pax vobiscum! Hepsi atlarindan indiler. Bunlar benim gördügüm ilk Hasasinlerdi. Pinarin basina oturduk. Müfrezenin vazifesi anlasilmisti: Hasasinlerin yolladiklari hediyeleri teslim almak. Peki neydi bu hediyeler, aziz biraderim? Bizans altinlari? Acem mücevherleri? Sam isi kiliçlar? Günesin dogdugu yönden gelen ipekliler? Hiçbiri. Hasasin atlilarini izleyen katirlar hayalini bile kuramayacagimiz elyazmalariyla yüklüydü. Eski Yunan bilgelerinin özgün eserleri ya da Süryanice çevirileri... Hintli bir peygamberin Yunanca yazilmis yasam öyküsü... Kutsal Incillerin Aramice ve Kopt dilinde yazilmis metinleri... Simya ilminin temel eserleri... Bilmedigim dil ve alfabelerle yazilmis sayisiz hazine!.. Hasasin'ler, ulasilmaz kalelerininde biriktirdikleri Dogu'nun binlerce yillik bilgeligini bize veriyorlardi. Bunu neden yaptilar, hâlâ pek kestiremiyorum. Belki de, günesin üzerine dogdugu topraklarda yetisen bazi bitkilerin tohumlarini günesin battigi topraklara ekmek amaciyla... Bir seyleri kurtarmak ister gibiydiler, zaman ne kadar yanlis bir seçim yaptiklarini gösterdi.

Amaury onlara defalarca tesekkür etti. Uzayan sohbet sirasinda, Templier'lerin elde tutulmasi imkansizlasan bazi müstahkem mevkileri tahliye etmek niyetinde olduklarini ve bunlari Hasasin'lere vermek istediklerini belirtti. Hasasin müfrezesinin reisi, verdikleri hediyelere karsilik beklemediklerini, ve eger "Templier dostunun" niyeti bu ise üzüldügünü söyledi. Amaury, Templier'lerin uzun süredir sözkonusu müstahkem mevkileri tahliye etme niyetinde olduklarini vurguladi, zaten verilen hediyelerin bedelini yeryüzünde kimsenin ödemeye gücünün yetmeyecegini söyleyerek Hasasin'lerin gönlünü aldi. Katirlardan birinin sirtindaki kafes içinden bize gözlerini diken kedi yavrulari dikkatimi çekmisti. Reis bunu farketti ve bu canli hediyelerin mesuliyetini bana verdigini açikladi. O kediciklerin ve onlardan üreyen kedi kolonisinin bakimini ben üstlendim. Filistin'de, dönüs yolculugunda, Kibris'ta ve Fransa'da can yoldasimiz oldular.

Benim onlari tanimamdan çok önce Hasasinler Tarikatimizle temas içindeymisler. Bizleri yakinlastiran neydi? Her iki topluluk da, mensubu bulunduklari dünyanin uçlarini bekliyordu. Biz, Filistin'deki Haçli devletlerinin ileri karakollarindaydik, onlar ise Islam aleminin. Ve aramizda, Ingiliz biraderlerin no man's land dedikleri bir toprak dilimi uzaniyordu. Onlar, dinlerine göre açikça sapkinlik-haeresis sayilan bir inanca sahiptiler. Biz ise... Hakikati Tanri bilir ya, Dogu ile temas çogumuzun aklini fazlasiyla karistirmisti. Pek çok Hristiyan, Templier'lerin imanina süphe ile bakiyordu, bu süphelerin basimiza ne isler açtigini hatirlatmama gerek yok. Kutsal topraklara din ugruna vurusmaya gelmistik, bu isi kötü yaptigimiz da söylenemez; ama sehadet pesinde kosan Hasasinlerin savasçiligi bizi hayran birakti. Satolarimizin mazgallarinda nöbet bekledigimiz soguk çöl gecelerinde, bakislarimiz Hasasin kalelerini aradi ve karsimizdaki alemden bize göz kirpan kandillerin isiklarina daldik gittik. Sonradan ögrendik ki merakimiz karsiliksiz degilmis.

Müslüman Sultanlari, atabegleri ve vezirleri kadar Hristiyan soylulari için de Hasasin kelimesi dehset ile esanlamliydi. Saraylara, camilere, kalelere akilalmaz biçimde sizarak sayisiz müslüman büyügünün canina kiyan cemaat, Haçlilara da uykusuz geceler geçirtiyordu. Kullandiklari yöntemler ürperti vericidi. Dogulularin bizim dillerimizi ögrenmek konusunda isteksizliklerini iyi bilirsiniz. Düsünün ki; iki hasasin dillerimizi ve adetlerimizi mükemmel bir biçimde ögrenerek kesis kiligina girmisler ve bir ziyafet sirasinda Conrad de Monferrat'yi hançerlemislerdi. Issiz çöl ve tepelerdeki komsularimiz iste böyle insanlardi.

Bir gün onlarin kapisini çalmamiz kaçinilmazdi. Karsimiza bilmedigimiz bir alem çikti ve gizemleriyle bizi büyüledi. Dogunun, kökleri tarihin karanliginda kaybolan gizli bilgeliginin kaynaklarini önümüze döktüler. Bizimkiler de bu ikramin altinda kalmadi. Putperest atalari birkaç nesil önce vaftiz edilmis Cermen kökenli biraderlerde ne cevher varmis! Kilisenin yeraltindan sökemedigi paganizmden sizan okült inanislar ve bilgiler bir anda bohçadan çikiverdi.

Iki cemaatin bulusmasi her zaman böyle çilgin bir simya laboratuari dogurmadi. Kimimizi de derin bir süphe ve sorgulama arzusu kapladi. Arkamizda, savunmakla mükellef oldugumuz alem bize kusku ile bakiyordu, Hasasin'ler ise kendi alemleri ile köprüleri çoktan atmisti. Haçli devleti son topraklarini de birer birer kaybederken artik bize düsen vazifenin ne olacagini pek kestiremiyorduk, Avrupa'da bizi neyin bekledigini de. Hasasinler ise ümitsiz ve amaçsiz bir savasi -basariyla da olsa- sürüklemekten yilmislardi. Her iki taraf da süphe duyuyordu: Arkasindaki alemden, misyonundan, geleceginden, hatta varlik sebebinden... Süphe bizi daha da yaklastirdi.

Gün geldi ve son haçli sövalyesi de kutsal topraklardan ayagini çekti. Yillar boyu Kibris ile Akdenizin sayisiz limani arasinda açgözlü Venediklilerin gemileri ile sürüklendik durduk. Sonra memleketlerimizdeki satolarimiza çekildik. Iste bu dönemde, savasçiligi birakip isi iyice sarrafliga döktük. Siz ne yazik ki bu dönemin sonlarina dogru Temple'a kabul edildiniz, Temple'in sanli günlerini ve Filistin günesini tanimadan...

Hasasinlerden hediye gelen kitaplara gözüm gibi baktim, anlayabildigim dillerde yazilmis olanlari okudum. Bu kitaplara gömülen kimi biraderler çilgina döndüler ve mukaddes ayinleri dahi ihmale basladilar. Hasasinlerin ektikleri tohumlar, manastir kütüphanelerinde yesrmeye baslamisti. Kedilere gelince; hayatimizi kurtardiklarini söylemek abartili olmaz, zira 12** yilindaki veba salgininda kara ölüm bizim satoya ugramadi. Kediler ortalikta fare birakmamislardi!

Mektubun burasina saçilan mürekkep lekeleri konusunda sizi merakta birakmayacagim: Ugursuz 13 Ekim 1307 sabahini ne zaman düsünsem ellerim titriyor. Ugursuz, bin defa lanetli sabah! Günesin ilk isiklari, biraderlerimizi tutuklamaya gelen Kral'in adamlarinin yolunu aydinlatti. Ser, tüm kralligi kaplayarak Alpleri ve Ren'i de asti, Pirenelerde durdu. Kirmizi haçli beyaz cüppeyi serefle tasiyan sövalyeler akilalmaz iftiralarla sorgulandilar, kirildilar, katledildiler. Temple çöktü. Pireneler'in ötesine kaçabilen sizler en talihlilersiniz. Mamafih ben de halime sükrediyorum. Büyük zulümden birkaç gün önce ****'deki commanderie'nin sapelini insa eden duvarci ustalarini denetlemeye gitmistim. 13 Ekim sabahi, haber duyulur duyulmaz beni kaçirip Paris'teki kilise insaatlarindan birinde sakladilar. Ustura yüzü görmemis sakalimi tras edip bana Paris'li burjuva elbiseleri giydirdiler. O zamandan beri, üzerimde egreti gibi duran bu elbiseler ve bu suratla duvarcilarin muhasebecisi rolünü oynuyorum. Yillar boyu Temple'a kaleler, kiliseler insa eden bu insanlar, en az benim kadar keder ve isyan ile yüklüler ve Temple'in fikri mirasina sahip çikiyorlar.

1308'in Ocak ayinda, benim bagli bulundugum commanderie'nin akibeti hakkinda bilgi edinmeye basladim. Sorgu baslayinca, gerçekten okültizme bulasmis biraderler birbirlerini elevermisler. Mel'un Philippe le Bel ve Nogaret'ye usaklikla mükellef sorgu heyeti elbette bu kadarcik seyle tatmin olamazdi, tüm tarikati kirletmek lazimdi. Elde tutulmasi imkansizlasan birkaç müstahkem mevkiyi Hasasinlere devretmis olmamiz, gizlice ìdüsmanin dinineî geçmekle suçlanmamiza bahane olmus. iman ve namusundan süphe edilmeyecek biraderler de binbir ahlaksizligin yaninda büyücülükle suçlanmislar ve suç delili olarak da Hasasinlerin hediye ettigi bazi astronomi kitaplari ile kediler gösterilmis! Evet, kediler... Sorgucularin seytani zekasi, cahil halkin kediler hakkinda ürettigi batil inançlardan ustalikla yararlanmis. Bu gülünç iftirayi kabul etmeye biraderlerin vicdani elvermemis, o yüzden sorgu heyeti onlarin bedenlerini ikna etmek zorunda kalmis.

Hepsi odun yiginlari üzerinde törenle yakildi: Biraderler, kitaplar ve kediler. Hasasinler'le olan dostlugumuza taniklik edecek ne bir kitap, ne de bir hayvan kaldi, -benim gibi birkaç istisnayi saymazsak- ne de bir insan . Biraderlerin intikamini birileri aliyor: Rivayetler ne derse desin Kral ve Nogaret zehirlenerek öldüler. Kedilerin intikamini bir gün nasil olsa Kara Veba alir. Kitaplara gelince: Bana kalirsa, o kitaplari yakanlar aslinda bir gün üzerlerine çökecek intikami da hazirliyorlardi. Cehalet, geç etki gösteren ama agir bir cezadir.

Sorularinizi cevaplayabildim mi, genç biraderim? Karanlik kalan noktalar varsa tereddüt etmeden tekrar sorun. Sizi bilgilendirmeye çalisirken, geçmisin tatli hatiralari ile dehset ve keder zihnimde bulustu, birlikte yoguruldu ve mürekkebin kara cüppesine büründü. Lafi fazlaca uzattiysam beni bagislayin; dedim ya yasli sövalyelerin elleri kiliç tutmaz olunca çeneleri düser. Yazisirken lütfen tedbiri elden birakmayip gizlilik kurallarina uyun. Ve ne olur bana yazmaya devam edin, mektuplariniz yasli günlerime biraz olsun isik getiriyor. Dominus vobiscum.

Fr. Foulques de La Couvertoirade, Militia Templi

Anno Domini 13** 3 Mart, Vespra, Paris

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1