Tuzak

  Merdivenler - Ahmet Karcililar

 

'Cihan var olmadan ketm-i ademde

Hak ile birlikte yekdas idim ben.'

Siri

 

Ben ve adamlarim haritada bize gosterilen guzergahi izleyerek Suryani ve Yezidi koylerini gecip Merk daglarinin bicakla kesilmis gibi Nusaybin ovasina dondugu yerde, neredeyse hic cikintisiz yalin bir tepenin ustunde, yer yer yikilmis surlariyla dingin zamanin ve sessiz gunun icinde tum yorgunlugu ve kimsesizligiyle bizi bekleyen Besmelek Manastirina vardik. Disarida bir kac adam birakip iceriye girdik. Esyasiz ve kimi duvarlari yikilmis odalari, ikonasiz nisleri, parlak bal rengi mermerleri kirilmis ve parcalari yitmis sunaklari, anlamsizca oraya buraya dagilmis duvar taslarinin susledigi avluyu, sarapsiz kalmis ve hangi madeni kuflendirdigini bilemedigimiz agir nem kokusuyla yuklu karanlik mahzeni dolastik. Karanlik koselerde avini bekleyen orumceklerden, kendini denemek icin hic ates bulamamis semender ve akreplerden, gunesin altinda kapali gozleri ve acik agizlariyla bekleyen iri kertenkele heykellerinden baska canli olmadigini anlayinca bir ates yakip soguk konservelerimizdeki sigir etini isitarak testereli bicaklarimizin ucuyla yemegimizi yedik.

Adamlarima manastirin etrafinda mevzilerini gosterdim. uc bes tasi ustuste koyup tufeklerini karsi tepelere dogrultarak keplerini gozlerine yikip donus saatini beklemeye basladilar. Avluya girip asinmis kabartmalarinin ne anlattiginin anlasilmadigi bir tasa sirtimi verdim. Sicak ovadan yukselip tepelere carpan ruzgari, bocekleri dinledim. Belki biraz uyumustum ki iki adamim avluya girip ovaya bakan duvarlarin dibinde manastirin altina dogru uzanan bir dehliz oldugunu soylediler. Daha onceki islerde boyle yerlere once ben girdigim icin, onlara gore aslinda olasi bir ganimeti yalniz kendim istedigimden ve bu yuzden adimi defineci koyduklarindan, sergileyecegim yeni sarlatanliklari gormek icin heyecanla gelip bana haber veriyorlardi. Onlari gosterisiz birakmaktan cok karsilasabilecegim yeni bir gizin karsi konulmaz cekiciligiyle, cozulmesi beklenen yeni bir bilmecenin basina gecer gibi, yalniz bir insanin girebilecegi genislikteki dehlizin agzina geldim. Sarjor yelegimi cikardim. Tabancamin agzina mermi surup bicak kinimi actim. Cantamdan fenerimi cikarmalarini isteyip dehlize girdim. Butun bunlari adamlarimin istedigi gibi yaptim.

Giristen sonra ayakta durabilecek kadar bir yukseklik olmasina ragmen bes metre sonra ancak emekleyerek ilerleyebilecek durumdaydim. On metre sonra sag tarafa bir odanin acildigini farkettim. Feneri iceriye tutunca birbiri ustune yigilmis karanlik gozleriyle bana bakan yuzlerce iskelet gordum. olulerini gommeyip karanlik dehlizlerin basik odalarina atan belirsiz uygarliklarin yapimi terkedilmis manastirlara daha once de girdigimden, ilk seferinde gosterdigim urpertiyi gostermeden, hatta beni hic bir sey sasirtamaz edasiyla emeklemeyi surdurdum.

Dort tarafi nemli ve dayaniksiz toprak olan dehlizde icleri iskelet dolu baska odalar da gordum. Gectigim yerde bir cokuntu olsa nasil disari cikarim sorusunu, bunca yildir cokmemis, simdi mi cokecek avuntusuyla gecistirdim. Dehlizin sonuna geldigimde girisi belli belirsiz, hatta farkedilmemesi icin ozellikle gizlenmis, ancak surtunerek gecilebilecek yariktan gorulebilen odaya fenerimi tuttugumda kalbimi heyecanla carptiran o lahti gorunce, giriste sallanan ve orada sanki lahtin nobetcisi gibi duran tehditkar yarasaya bicagimi savurdum. Bicak elimden kurtulup yarasayla birlikte odanin karanliginda kayboldu. Icinde iskelet olmayan bir odaydi. Digerlerine gore daha yuksek tavani, bozulmamis ve hatlarini yitirmemis koseleri vardi. Zayif fener isiginda rengi belli olmayan belki de siyah mermerden yapilmis lahtin manastiri yapanlarin kulturune ait olmadigini ama onlar tarafindan istilacilara karsi korumak icin burada tutuldugunu dusundum. Kapaga ve yan yuzeylere ince ince islenmis, havada asili duran ejder basli arabalarda gorunmeyen atlarin gemlerini tutan magrur suruculeri, turlu prizmalar icinde dunyayi yoneten ve her seyi orada gorup orada isiten ve her seyden haberi olan krallarin sarayini, aleviyle ordulari yokeden fil hortumlu, kaplan bedenli celikten savascilari, sapani ve kartal gozleriyle gorulmeyen uzaklari vuran nisancilari, aydaki evleri ve gunesleri birbirine baglayan yollari gosteren kabartmalarabaktim. Kapagin dort kenarini ceviren ince hat ustunde simdiye dek hic gormedigim, hic bir harfi dunyadaki hic bir alfabeye uymayan, yonu ve dogrultusunu kestiremedigim yaziyi inceledim. Kapagin uzerinde birbirine donuk ve acik altin kanatlariyla birbirine bakan iki kartalin yuvasini bos yere aradim.

Kapagi ummadigim bir kolaylikla actim. Pek zorlanmadigim halde basimin dondugunu, lahtin icine feneri tuttugumda altinin bos oldugunu ve cok asagilarda akan bir nehrin dalgalarini ya da bir merdivenin basamaklarini gordugumu, belki de isteyerek kendimi biraktigim bosluga duserken o an hala elimde olan fenerin aydinlattigi tas duvarlari, dalgalarin ya da basamaklarin ustunde yuvarlanirken elimden kurtulup hizla uzaklasan fenerin aydinligini, kendimi kaybetmeden once hic istemedigim karanliktan kurtulmak icin o ana dek hic umurumda olmayan tanriya, altimda akan, kipir kipir oynasan seyin nehir degil de merdiven olmasi icin dua ettigimi animsiyorum.

Bundan sonrasi benim icin karanlik ve tastan olusan zayif gercekle caresiz bir beynin urettigi yasanmasi dusunulemez zengin duslerin birbirine kaynastigi, kimi zaman son anda tanridan diledigim merdiven istemimle onun bana ongordugu merdivenden bir cehennem cezasi dusuncelerimin yogunlastigi, kimi zaman sonsuz yasam icinde kalan dusuncenin dinginligi ve nasil gectigini bilemedigim ve belki yillarca suren devinimsizligin yer aldigi bir yasam oldu. Tanri diledigim merdiveni bana oyle bir sundu ki surekli cikildiginda hangisi olduguna karar veremedigim ya da hepsi oldugunu sandigim ilk basamaga cikiyordu. Bunu, her seyi toza donusturen zaman icinde esyalarim yok olmadan once anladim. Palaskami bir basamaga koyup surekli merdivenden asagi indigimde, sayamadigim, saymaktan yoruldugum kadar basamak sonra palaskamla tekrar karsilastim. Bir basamaga oturup bir mermi cekirdegini asagiya yuvarladigimda cekirdek defalarca ve her seferinde azalan bir sesle yanimdan gecerek yolculugunu surdurdu, sonra kayboldu.

Lahtin ustundeki kabartmalarin ic ice gecmis varolmasi olanaksiz parabollerini, isiklari birbirini kesen prizmalarin akilalmaz kisirdongulerini, dort olduguna inanilan ve besincisini merak ettigim meleklerin -ki sonradan iblis oldugunu anladim, cunku iblis de melekti bir zamanlar, oyleyse manastirin adi iblisin tanriya baskaldirisindan once konmus olmaliydi- ates danslarini, tahtlarindaki parlak kurelerle ulkelerini yoneten krallarin tum dunyayi dolasip yine saraya donen yollarini animsadigimda, merdivenin bilinmeyen bir sanatci tarafindan o lahitte tasvir edildigini anladim. Icine dustugum sonsuzluk tuzaginin lahit kapaginda gosterildigine ve tuzaga yaklasanlarin lahitle uyarildiklari fikrine inandim.

Devinimsizlik duslere donustugunde, duslerimde gordugum isveli ve davetkar kadinlarin kivrak, atesli ve yuvarlak bedenlerini orten ipek tulu, binlerce koleli kral, dunyayi tasiyan Herkul, elimde yildirimlarla Zeus olduktan sonra, Tac Mahal onunde dilencilik yaparken, Bagdat'da hirsizken ya da koca bir kayayi caresiz bir tepeye cikarmak isterken degistirdim. Ipek tul binlerce metre yukseklikteki demir duvara binlerce yilda bir gelip bir defa surterek duvari eritmeye calisan meleklerin elindeki tul oldu. Duvar eridi ama ne tanri oldu ne ben. Para, kadin, kiskanclik ve arzu dusleri zamanla ucsuz bucaksiz yesil kirlara, sonsuz ve dalgasiz olu denizlere donustu. Sonra her sey gibi isigi ve renkleri de unuttum.

En sonunda ya da en basinda sonsuz zamanin esiri ve icinde caresiz kendine oyunlar arayan, sonsuz varyasyonlariyla bitmeyecek bir satrancin oyuncusu tanrinin oyunu benimle oynamak istedigini dusundum. Simdi ikimizin de cozumunu bulamadigi bu problemin onu sasirtacak dogru hamlesini ariyorum.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1