Tuzak

  Emanet - Yekta Kopan

 

Evvel zaman icinde...

Bir bebegin aglayisi kadar saf sularin daglarin tepesinden otlarin koklerini yalaya yalaya evlerin kapisina indigi o guzel gunde, bir yandan kirilgan bir turku soyluyor bir yandan da adet yerini bulsun diye ninemin besigini tingir mingir salliyordum. Isler beni bekliyordu. Mahcup basaklarin dalgalanisina dadanan tarla fareleri icin, tavuklarin ucamamasinin derdini merhametsizce yuzlerine vuran tilkiler icin, gun yuzu gormeden olumun karanligina merhaba diyen guzel kokulu otlarin belalisi domuzlar icin kapanlar hazirlamaliydim. Iste tam da o vakit sevdalardan baska hic bir seye acilmamaya yeminli kapimin nazli nazli inledigini duydum. Bir saatim olsaydi hic dusunmez korkunun kapiyi ne zaman caldigini hayatima yazardim. Ninemin uyudugundan, kapanlarimin sustugundan emin olup turkuyu de el oymasi dolabin rafina kaldirdiktan sonra yatagima saklanmaya karar verdim. Kapiyi acmaya korkuyordum cunku bu sevda olabilirdi. Kapi nazli nazli inlemekten vazgecmeye korkuyordu cunku bu sevdaydi.

Yorgan bedenimi yormaya, hava cigerlerime yetmemeye, gun evimi terketmeye basladiginda kapi nazi niyazi bir kenara birakip aci aci inlemeye basladi. Kus yuregimin ona dogru yurumeye korktugunu anlayinca bir solukta o bana yanasti. Hic bir zaman saatleri olmadigi icin hayatlarini zamansiz yazmis atalarimdan kalma bir cesaretleasildim kapinin tokmagina, actim hayatimin yeni sayfasini. Saatim olsaydi dururdu. Cunku zaman durmustu. Kapim bana tuzak kurmustu. Acilarin bir horoz sekerine gomuldugu an kadar, sicak bir nefesin elleri isittigi an kadar, dededen kalma bir ogudun yerini buldugu an kadar, hadi canim bunlarin hepsi bir yana ayin ondordunun buyuleyiciligi kadar guzel bir kiz, gozlerinden suzulen iki damla yasin bugusunda bana bakiyordu.

"Adim Emanet" dedi. O ses o agizdan cikip geri donulmeyen yolculuklara demir alinan bir alacakaranligin huznu gibi kapimin esigine, evime, kulagima, yuregime oturdu. Bir ses nasil bu kadar uzak, bu kadar yakin olabilirdi. "Adim Emanet, ey kapan ustasi. Bilirim yabansindir yabanciya. Bilirim zamansizsin yolcuya. Bilirim bir sikintidan ote degilim su an kapinda. Bu gozyaslari yumusatmasin yureginin nasirini. Eger salacaksan beni dertli yoluma hemen yap bunu. Yok eger duyuracaksan sesini, bil ki donmem geri." Ah bu tokatlar, ah bu laflar. Her bir sozu nakis oldu isledi icime. Bir ses duymayali, bir sese bir sesle dokunmayali nice zaman olmustu. Hele onca zamandan sonra Emanet'in sesiyle uyanmak dunyaya. Ey dertli ninem benim, ne yurek vermissin torununa ! "Gir" dedim.

O an o gozyaslari kasimpatlara, o huzun cizgileri gelincik tarlalarina, o acili ses dere siriltisina dondu. Kuruyan gozyaslarindaki tuz, ak cizgiler birakmisti yanaklarinda. Onlari opmek istedim.

"Kazak daginin ardindaki sarayda otururum ben. Sultandir babam, nazlidir anam. Halkimiz mutludur, mutludur cocuklar. Tanimayiz - tanimazdim- bir kapan ustasi dort bir yana kurmustur kapanlarini. O bizi bilmez, biz onu. Ama sayesinde fareden, tilkiden, domuzdan korkmayiz. urunumuzun bereketi bitmek bilmez. Baska hangi ulke dort mevsim senlik yasar ey nazli elli usta ?"

"Mutlulugunu anlatip bu yuregin acisini daglamaya gelldiysen, konusmana gerek yoktu. Nefes aldiginda kurumus topraklari yesertirsin ey Emanet. Gel gor ki o gozyaslari, o huzun bana bu bereketin kitliga, bu sagligin hastaliga, bu mutlulugun aciya donustugunu anlatir. Neler oldu varliginla mutlu mutluluk diyarinda ?"

"Uzak ormanin icinde bir buyucu yasar. Gecelerden daha karanlik bakislari ulkemizin ustundedir. Mutlulugumuz, dirligimiz nefret dolu yuregine yeni nefretler eklemektedir. Bir suredir ulkemin ustune oyle bir dert yolladi ki o gulen yuzlerden, sen seslerden, ates sacan gozlerden eser kalmadi. Artik ne topragimizda bereket var ne de rahmimizde. Soyumuz da kuruyor gunumuz gibi."

Emanet'in guzelliginde kaybolan bedenim bir anda kendine geldi: Bu anlattiklarinin benimle ne ilgisi olabilirdi ki? Ben ki kapisini sevdalara kapamis, gucsuzun naifligini guclunun hainligine ustun kilacak kapanlar yapmaktan baska birsey bilmeyen yorgun bir kapan ustasiyim. Ey dedem benim, ne ister bu vakitten sonra sevda benden ? "Ne yapabilirim ki?" dedim.

Ummanlar kadar buyuk bir sikinti yuregimin divanina bagdas kurup oturmustu. Cok uzaklardan bir ses gelip yerlesivermisti kulagima. Dinledim ama ne dedigini duyamadim. "Buyucu haber salmistir ulkeme. Firtinalar, seller, depremler senin adini fisildamistir. Herkes birbirine seni sormustur. Bir caresi vardir elbet kok salan mutsuzlugumuzun, o care yine sendedir. Buyucu seni ister ey sessizligin ustasi"

Iste o anda dunya baska renge burundu. Falcatam yanimda olsaydi damarlarima islerdim korkunun rengini. Korkuyordum. Buyucuyle yuzyuze gelmekten degil, bu evden disari cikmaktan. Emanet'in mutlulugu icin savasmaktan degil, kendimle yuzyuze gelmekten. Her bir kapani mutluluk sacan kapan ustasini el oymasi dolabin rafina kaldirip kendim olmaktan korkuyordum. Bendeki korkuyu gorunce, kirpiklerini parmaklik yapip gozundeki huznu yuregine hapsetti Emanet.

"Yuzun sikintiyi resmediyor, kimbilir belki de yuregin korkuyu. Eger, gelmem, dersen anlayisla karsilarim. Eger, yoluna git dersen donup bakmam ardima. Sana ulkem insanlarinin karanligini uzun uzun anlatip yuregini daglamaya, aklini celmeye de niyetim yok. Ama unut bakislarimi, def et yureginden evimin kokusunu dersen nefretim pesini hic birakmaz ey yalnizligin ustasi."

Hic bir sey diyemedim. Emanet'in gozlerine bakamadim. Bir saatim olsaydi hemen oracikta hayatimin degirmen taslarinda ufalanmaya basladigi ani kagida dokerdim. Ayaga kalktim. Suslemelerini yapmaya ugrastigim ayi kapanina uzun uzun baktim. Bir daha hic bir seye bu kadar uzun bakmamaya karar verdigimi hissettigim anda kapiya dondum. "Gidelim."

* * *

Cokmekte olan gecenin alasinda Emanet onde ben arkada Uzak ormanlara dogru yurumeye basladik. Ayaklarim bedenimi bilmedigi yola suruklerken yuregimle beynim duyamayacagim bir sesle konusuyorlardi. Benim gectigimi goren tilkiler kuyruklarini dikip kosturuyor, domuzlar toynaklariyla yerleri eseliyor, baykuslar gozlerini kapayip gormemeyi tercih ediyor, sincaplar agac kovuklarina kacisiyordu. Emanet yaldizdan bir iz birakarak yolumu aydinlatmaya, aydinlik yolda attigim her adim icimi karartmaya devam ediyordu.

Neden sonra kucucuk bir kulubenin onunde durduk. Hayalimdeki gibi kasvetli, korkutucu bir yer degildi burasi. Soran gozlerle Emanet'e baktim, o da onaylarcasina kapiyi gosterdi.

O an donebilirdim. Yorganimin altina saklanip, gun agarana kadar her seyi unutmaya calisirdim. Yemin olsun ki unuturdum da. Unuturdum. Ama sadece bu evi, bu yolculugu, bu korkuyu unuturdum. Ya sultanlarin sultaninin sutten kesilmemis enik misali bakislarini. Ah sutninem benim, bu ne comert bir bellektir boyle!

Kapiyi caldim. Iceriden o ana ait olmayan bir ses "Gir" dedi. "Kapi acik." Korkuyordum. Av boyunca en keskin nisancilardan kacmayi basardiktan sonra, kapana yakalanip sonunu olmeden goren bir ceylan kadar korkuyordum. Askin kasiklarima bicagini saplamasindan korkuyordum.

Uzak ormanin buyucusu hic de oyle ninemin masallarda anlattigi gibi dissiz, uzun tirnakli, benli, kara cubbeli biri degildi. Aksine edasinda bir sabah yeli cocuksulugu vardi. Kocaman bir kazanin basinda kum yigininda igne ararcasina ozenle kepce ceviriyor, dikkatle kazanin icindeki karisimi seyrediyordu. oylesine duzenli ve temizdi ki evi sasirdim. Her yerde hayvan sekli verilmis tahtadan kutular, iclerinde reng�renk sivilar olan cam siseler, agaclarin altindaki uyku guzelliginde bitkilere ev sahipligi yapan toprak saksilar vardi. Basini kaldirmadi buyucu, yuzume bile bakmadi. Sut kokan agzindan cikan nefes, cok uzaklarda bir kurdun ulumasina karisti, eridi gitti.

"Hepimizin icinde bir oteki vardir, bilir misin bunu ey sirrini sinirlarda saklayan kapan ustasi. Her gun bir kosesinde gecesini de tasir. Her kadin erkegini, her insan hayvanini. Bir yerlere sikistiririz aslinda biz olani. Bana oteki'ni vermeni isterim senden. Bereketini, mutlulugunu, neseni en onemlisi yalnizligini sana birakip icindekini isterim senden." Midem bulanmaya baslamisti, basim donuyordu. Yan gozle Emanet'e baktim. Bir koseye oturmus yerde uzayip giden bir cizgiye gozlerini dikmis bekliyordu. Neyi bekler bilirsen kulagima fisilda ey maral gozlu anam!

"Neden istersin bunu, neden benden gecip icimdekini istersin."

Buyucu bir an kafasini kazandan kaldirir gibi oldu ama bunu bana bakmak icin yapmadi. Gidip fil biciminde oyulmus bir kutudan kurumus otlar aldi, kazandaki karisima katti. Sanki kazanina sevgisi bir kat daha artti. Kepcesini askla daldirdi yeniden kazana. Yuzunu goremiyordum ama atalarim askina yemin edebilirdim ki sicacik bir gulumseme yayilmisti dudaklarina.

"Mutlulugu sevmem sessizligin ustasi. Tipki senin gibi. Yoo yoo itiraz etmeyi dusunme bile. Bilirim sen de sevmezsin mutlulugu. Kendini kandirirsin bunca zamandir. Dunyanin en guzel kapanlarini yapip, Kazak daginin insanlarini mutlu edersin. Kendi mutsuzlugundandir bu. Kendi mutsuzlugunu buyutmek icin daha da guzellestirirsin kapanlarini, daha da gelistirirsin sanatini. Yalan diyebilir misin buna? Diyemezsin ya... Insanlar mutlu oldukca sevdan buyumektedir. Sevdayla dokundugunda tahtaya daha da gorkemli olmaktadir hunerin. Kendi mutsuzlugunu buyutmek icin verdigin mutluluk beni mutsuz etmektedir ama. Simdi anladin mi seni neden buraya cagirttigi mi, neden icindekini istedigimi ?"

Ufaciktim. Koyun yakininda senlik yapilmisti, butun cocuklar oraya dolusmustuk. Sirayla esege bindiriyorlardi butun bebeleri. Esek durmadan aci aci bogurdukce kahkahalarimiz semaya karisiyordu. Bana sira gelmeden yagmur indirmisti. Ben esege binip kahkahami goge savuramadim. Ben agladim. Gozyasi goge savrulmuyor ki...

"Bu gunden gayri, kapanlarina sevgiyi naksedemeyeceksin ey huznun ustasi. Sevgini aldim, kendi ruhuma yazdim. Kapanlarin mutsuzluktan kirik dokuk olacak. Kazak daginin insanlari mutsuzlugunla mutsuz olacak, mutsuzlugun bana mutluluk salacak. Bilirim acidir bu ama ne yapalim ben bir buyucuyum. Ama ne yapalim onlarin mutsuzlugu, acisi, kitligi beni mutlu edecek. Bir senin sevdan engeldi bana onu da aldim senden. Icindeki benimdir artik. Sevdan benimdir."

O vakit bakislarini kazandan ayirip gozlerime dikti. O vakit her seyi anladim. O vakit ben benden cikip o kazanda kaynadim. Ey elma kurtlariyla bile dost babam, neden uyarmadin beni !

Oyle guzel gozleri vardi ki Buyucunun. oyle tanidik gozleri vardi ki. Sevdamin bittigini anladim. Emanet'e donup uzun uzun, evet uzun uzun baktim. Ayni gozler O'nda ve oteki'nde nasil bu kadar ayni, nasil bu kadar farkli olabiliyordu. Gozlerini gozlerimden kacirmadi Emanet. Uzun uzun bakti bana. Ah sevdalara acilmamaya yeminli kapim, neden merhaba dedin boylesi guzel bir aciya.

"Emanet'ten daha guzel bir kapan yapabilir misin ustalarin ustasi... Sevdanin kapanini yapabilir misin? Kendi mutlulugum icin senin mutsuzlugunu yazmaliydim dunyaya, bunu anlayabilir misin? Emanet'i burada birakip gideceksin ocagina, tekrar isitabilir misin? Kimseden af dilemem, ama beni affeder misin ?"

Vucudumdan bir seyin cekildigini hissettim. Cok uzaklarda bir yerde bir ses bir sese karisti. Baykus gozlerini acti. Sincaplar kovuklarindan cikti. Kazak dagina gri, Uzak ormana siyah coktu. Icim zaten yillardir mordu.

Sesim titremedi. Maharetim el oymasi tahta dolabin rafindaydi artik. Yuregim depreme dur demek icin son bir sir istiyordu beynimden. Onu da Emanet'ten alacaktim. Tasli tarladan bir avuc bereketli toprak calacaktim.

"Mutsuzlugumla mutluluklar dilerim ey guzel gozlu Buyucu. Nasil cikardiysam bu bedeni yorganin altindan, oyle sokarim gerisin geriye. Nasil verdiysem bu sevdayi �teki'ne, oyle birakir giderim sende. Ama bir sey isterim Emanet'ten. Dilerim cok gormezsin bunu bana." "Al senin olsun ne istersen, biraktigin ruhun bedelidir."

Dondum, onunde diz coktum Emanet'in. Ellerini tuttum artik hic bir tahta parcasina can veremeyecek ellerimle. Gozlerine baktim, bugunun ardinda can gordum. Bana ait olmayan bir sesle sordum : "Gitmeden yoluma son bir sey almak isterim senden. Her gece yatagina yattiginda ilk dusundugun seyi ver bana. Artik yoldasim o olsun bu zamanini yitirmis hayatta."

Emanet'in elleri elimin icinde titredi. Ruhu gozlerinden uzaklara firar etti. Sonmeyecek bir yanginla dinmeyecek bir yagmurun orta yerinde parildamaya calisan gokkusaginin urkek sesi cikti opulesi agzindan.

"Olum."

* * *

Ruhum nereye gidiyordu, bedenim nereye bilemiyordum. Nice yurudukten sonra ayaklarimin beni Yazik denizin kenarina getirdigini farkettim. Uzun uzun, evet uzun uzun baktim denizin lacivertine. Ninemin besigi paramparca olmustu, bedenim lime lime. Uzaklarda bir yerde guzel gozlu bir esegin aci bogurmeleri kahkahalara karisiyordu.

Birden ayaklarimÞin dibinde bir deniz yildizinin cirpinmakta oldugunu farkettim. Egilip aldim onu. "Ey sevda gozlu, dalgalarin adaletsizligine ugradim, karaya vurdum. At beni denize yoksa kurur giderim. olum senin ellerinle uzaklassin benden, can bulsun bedenim." Bir an dusunmeden denizin sonsuzluguna firlativerdim guzelim deniz yildizini. Ardima bile bakmadan yurumeye devam ettim.

Ardima baksaydim gorecektim deniz yildizinin balikci aglarina takilip kaldigini.

Ardima baksaydim gorecektim gokten dusen uc elmanin sonsuzluga karistigini.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1