Tuzak

  Ad Buyusu - Deniz Ekin Ozsoysal

 

Hersey basit bir 'ad verme' olarak basladi:

'O her kir hayvanini, ve goklerin her kusunu topraktan yapti; ve onlara ne ad koyacagini gormek icin adama getirdi; ve adam her birinin adini ne koydu ise, canli mahlukun adi o oldu.'

Oylesine buyulu seylerdi ki adlar, bu adlari verdiginiz sey her neyse kaskati kesilir, donar kalirdi. Boylece kolaylikla onu tutar, bulundugu yerden alir, evirir cevirir, seklini degistirir, boler, parcalar, oyunlar oynar, istediginiz yere koyar, begenmezseniz firlatir atardiniz. Artik sonsuza kadar, gormek istediginiz bicimde size ait bir sey olarak var olurdu ad verdiginiz sey. Iste onun da bu buyulu oyun karsisinda zevkten basi doner, sarhos olur ve bu zevki surdurmek icin verdigi 'ad'a da ad verir, sonra ona da ad verir, elindeki tum bu adlari birbiriyle iliskilendirir, kafasina gore benzerlikler, karsitliklar kurar, onlari siniflandirir ve bu siniflandirdiklarina da ad verir ve bu boyle surup giderdi. Doymak bilmeyen zevk acligini giderecek oyle cok sey vardi ki etrafinda tukenmesi mumkun gorunmuyordu. Zaten o da doymak istemiyordu, hep basini donduren bu zevk aleminde kalmak istiyordu. Durmadan yeni adlar uretmesi gerekiyordu ve bu konuda hic sikinti cekmiyordu.

Tabii zaman zaman verdigi adlari unuttugu da oluyordu. O zaman biraz sinirleniyordu da. Cunku etrafta daha oynayacak bin turlu sey varken, adini unuttugu seye yeniden donmesi kurdugu oyunu bozuyor, sahip olduklarinin sayisini artirmasini engelliyordu. Dahasi adini unuttugu seyin ad buyusu bozuluyor, katiligi birdenbire gidiyor, kayganlasiyor, ele alinmaz, oynanmaz birsey oluveriyor, ad verilmeden onceki haline donuyordu ama onu yilmiyordu. Yine de bir sure sonra adlar oylesine cogalmislardi ki bazilari aklindan kayboluveriyor, bir daha da gelmiyorlardi. Aldigi haz da bu korkunc durum yuzunden yavas yavas yitip gidiyordu. Donup dolasip ayni seylere adlar vermek zorunda kaliyor, hem onunla onceden iliskilendirdiklerine de yeniden ad vermesi gerekiyor ve bu durum ilerledikce inanilmaz bir yorgunluk sariyordu vucudunu. Ad buyusuyle gormek istedigi bicimde katilastirdigi seylerin sayisi azalmaya bile baslamisti. Sahip olduklari elinden gidiyordu. Tek basina altindan kalkilacak gibi bir is degildi bu.

Tam bir karabasan icine girmisti ki birdenbire o geldi. Nereden geldigi belli degildi ama henuz adi verilmemis bir yerden geldigi asik�rdi. Cunku sekli semali bozuktu. Ilk is bu seye ad vererek 'oteki' dedi ve ona bir sekil kazandirdi. Boylece oteki'ni 'ad buyusu dunyasina' konuk ediverdi, ne de olsa bu buyulu dunyanin ev sahibive tek h�kimi kendisiydi. Ama bu konuk hic de buyunun kaskati yapma ozelliginden etkilenmise benzemiyordu. Buyunun etkisine girmesine ragmen tuhaf bir bicimde buyuyle beraber hareket etme yetenegine de sahipti. Adlar arasinda dolasiyor onlari evirip ceviriyor hatta yerlerini degistirip, onun duzenini sasirtiyordu. Boylece, oteki'yle benzer bir yaninin oldugunu kesfetti. oteki'ni konuk etmekle, adlarin aklindan kaybolmasindan da kotu bir durumun basina geldigine uzulurken, birden parlak bir fikir olarak oteki'ni, adlarin kaybolmasi sorununu cozmede kendine yardimci yapmaya karar verdi. O zaman ici rahatlamis bir vaziyette oteki'ne yakin hissetti kendini. Ne var ki oteki'yle anlasmak pek de kolay degildi, cunku verdigi adlarin buyusune kapilmis oldugundan surekli bu adlarla konusmaya baslamisti ve ad vermeye baslamadan once nasil konustugunu ya da ne yapiyor oldugunu unutmustu. Artik yapmasi gereken oteki'ne de adlari ogretmekti. Basta canini sikan bu durum, zaman ilerledikce, unuttuklarini oteki'nin hatirliyor olmasiyla eglenceli bir hal aldi, ama, oteki'ni bu hatirlama yeteneginden dolayi kiskandigi da oluyordu. Ya unuttuklarina, oteki kafasina gore adlar verir de seyleri baska buyulu bicimlerde dondurursa hali ne olurdu. Onca zaman ozenle kurdugu duzeni altust olurdu sonra. O zaman buyunun etkisi tersine doner dusunemez, ad veremez hale bile gelebilirdi. Bu yuzden oteki'ni hos tutmasi gerekiyordu. Yine de oteki'ne oyle bir ogretmisti ki nasil ad verilecegini, oteki de seyleri onun gibi gormeye, onun gibi dusunerek yeni adlar turetmeye baslamisti. Boylece kontrol yine kendisinde kaliyordu ve oteki'yle birlikte oyunu daha kolay surduruyorlardi. Buyunun gucu ikisini de sarmisti ve yine o hos sarhosluk dolasiyordu havada.

Derken bir gun oteki gitti ve uzun bir sure de gorunmedi. Geri geldigindeyse onun icin sikici gunler yine baslayacakti, cunku oteki, yaninda 'otekiler' getirmisti. Artik kontrolu elden birakmamak icin verdigi adlari tum otekilere ezberletiyor, nasil ad verilecegini onlara da ogretiyordu. Kisa zamanda otekiler de her seye ad vermeye basladilar. Adlarin buyulu dunyasina kapilanlar cogaldikca, onun isi hafiflemeye, verilen adlardan ve sahip olduklarinin artisindan duydugu zevk de artmaya basladi. Simdi o ve oteki degisik heyecanlar pesinde kosabilirlerdi. Boylece duygularina ve duslerine de ad verme isine giristiler. Ne var ki bunlar cok kaygan seylerdi ve ad buyusuyle kaskati kesilip, sekillendirilseler bile en ufak bir catlaktan sizinti yapabiliyorlardi. Bu yuzden cok dikkatli olmalari gerekiyordu. Duygu ve duslere verdikleri adlara yedek adlar da verdiler ki sizinti yapanin ici yeniden kolayca doldurulabilsin. Yine de en zorlandiklari is buydu. Sonunda zahmetlerinin karsiliginda duygu adlari ve dus adlari icin guzel bir yontem olusturdular ve ozenle adlar verdiler onlara. Artik hepsi kendisinin istedigi bicimlerde dondurulabiliyordu. Sonra karsisina gecip uzun uzun seyrettiler onlari. Ad buyusuyle yasamak ne muthis bir seydi. otekiler arasindan bazilarina da yeni yontemlerini ogrettiler coskuyla. Basta biraz zorlandilar, cunku ayni duyguyu ya da dusu otekilere anlatmak icin onlarla ilintili yeni adlar da bulmak gerekiyordu. Ama ad verme konusunda maharetleri artmis oldugundan kisa zamanda bu sorunu da cozduler.

Gel zaman git zaman otekiler yeni otekileri, adlar yeni adlari getirdi durdu. Ad buyusune kapilanlar bu buyulu dunyadan cikmak istemediler ve onlarla birlikte adlar cogaldi, hepsi icice gecti. Bir ad oteki adi dogurdu, o da bir baskasini ve o da daha bir baskasini. Zaman gectikce hepsi buyulu adlarla oyle icice girmislerdi ki artik adi verilmemis hic bir seyi tanimaz, gormez olmuslar, bu yuzden bu dunyaya nereden geldiklerini, seylerin ve kendilerinin adlardan once nasil olduklarini bilemez hale gelmisler, sonra da 'dus adlari'ndan yararlanarak, bu goremedikleri, bilemediklerini de buyu dunyasi icinde tanimlamaya, adlandirmaya baslamislardi. Bundan sonra, buyu dunyasinda olmayanlari da kurgulama gelenegi basladi, boylece olanlar olmayanlarla karisip, birbirlerinin icine girdi, yeni bicimlere burunerek varedildi. Olan ancak olmayanla, olmayan da ancak olanla kendi seklini kazaniyordu.

Yine de ortada, anlamak ne mumkun, bir garip hal vardi. Adlarin ilk sira duzenini tasarlamis oldugundan kendini ad dunyasinin h�kimi sanarak ve kontrolun hep elinde oldugu dusuncesiyle gogsunu kabartarak ortalikta gezinirken, adlarin birbirini nasil dogurdugu konusunda kucuk bir noktayi gozunden kacirmisti. O, adlarin, alt ve ust katmanlariyla ne kadar cogalirlarsa cogalsinlar ozunde ilk duzeni koruyan, degismez bir yonde gittiklerinisanadursun, dikkatsizlik bu ya, daha isin basinda seylere kafasina gore ad verirken, buyunun icinde kendini gostermeden her adin icine sizan bir musibetin var oldugunun farkina varamamisti. Iste bu sey nihai bir sekli olmadigi icin onceleri sizdigi adin sekline burunup kendini gizlemis, sonradan adlarin sekilleri icinde oynamaya, kiprasmaya, derken adlarin ilk hallerini bozmaya baslamisti. Dahasi adlar cogaldikca, adlarin adlari dogurmasi da, bunlarin icice girmesi, karsitlarini, benzerlerini yaratmasi da yine bu seyin oynakliginin maharetiydi. Sekilden sekile giren, ne oldugu belirsiz bu ugursuz sey, onun degismez sandigi duzeninin altindan girip ustunden cikmaya, ilk duzeni karistirmaya, adlar dunyasinin uzlasmali birlikteligini bozmaya coktan baslamisti bile. Bu oynak sey yuzunden sekilleri durmadan degismeye baslayan adlar, buyu dunyasinda yasayanlarin her birinin elinde baska baska gorunur ve bu goruntunun cagristirdigi adlarla daha da baska bicimlere burunur olmuslardi. Bir zaman sonra kimse kimseyle anlasamaz hale geldi. Birisi eline aldigi adlarin gordugu seklinin dogru oldugunu soylerken, otekisi kiprasan bu sey yuzunden ayni adlari farkli goruyor kendi gordugu biciminin asil olduguna yemin ediyordu. Derken herkes kendi gordugu bicimden yeni adlar turetmeye, bunlari oyle bilmeye basladi. otekiler de onun gibi buyuyle beraber hareket edebiliyorlardi ve zaman icinde ad verme maharetleri de artmisti. Dahasi ahali kendi kendilerini ve birbirlerini de onun onlara verdigi adlardan ayirmaya, adlarin icinde gizlenen bu oynak musibetin onlara gosterdigi sekillerle gormeye basladi. Herhangi bir adla, bu adin verildigi sey arasinda olduguna inanilan, ama gercekte olmayan dolaysiz bag kopmus, artik birbirlerinden uzaklasmislardi. Adlar dunyasini bir kargasadir aldi yurudu.

Bu arada durumun ciddiyetini, herkes onu farkli adla tanimlar olduktan cok sonra farkedip o zamana kadar her seye ad verip de kendine ad vermemis oldugunu, kendini oteki'yle ve verdigi adlarla arasina koydugu ayirim sayesinde varettigini, oteki ve adlar olmasa hic bir sekli semali olamayacagini anlayip agir bir sikinti icine dusmustu. Bu da yetmiyormus gibi, o ana kadar ad verilen butun seylerin sekillerini uzerinde tasidigini gorup, onmaz bir yeise kapilmisti. Bundan kurtularak adlar uzerindeki kontrolunu yeniden saglamanin ve kendi seklini bulmanin, kendine verecegi 'yeg,ne ad' ile mumkun olacagi dusuncesine vardi. Ancak kendine bir ad vermeye kalkistiginda ise, iste o ugursuz sey her neyse, onun oyununa geldi. Artik kendi de bu buyulu dunyanin adlariyla icice girmis oldugundan, kendine her buldugu ad bir baskasiyla, o da daha bir baskasiyla ve o da daha daha bir baskasiyla sonsuz bir bicimde icice girdiginden, hangi adi kaldirsa altinda bir digerinin izine rastliyor, bu izlerin de bir cok baska ad izlerinin izi oldugunu goruyor, dahasi butun bunlarin her defasinda o ugursuz sey yuzunden bambaska sekillere girmis olduguna tanik oluyor ve 'yeg,ne ad'ina bir turlu ulasamiyordu. Buyuyu bozmak icin tum adlari unutmak istedi, l,kin zevk dolu bir oyun olarak tasarladigi ve buyusune kapilip gitmemenin elde olmadigi bu adlardan kurtulmak da elde degildi. Adlarla orulen dunyada 'nihai ad'a varamiyordu ki buyuyu bozabilsin.

Iste bir umut diyerek, herkesi biraraya toplayip, adlarin icinde kiprasip durdugu bilindigi halde, gorunmedigi icin yakalanip dondurulamayan bu gizli seye, aranmasi kolay olsun diye 'anlam' adini verdigini ve herkesin, adlar icinde bu musibetin izini surerek, nihai olani ve bunun degismez anlamini bulup ancak boylece yeniden huzura kavusabileceklerini anlatti. Bu kargasa icinde derdini ne kadar anlatabildi bilinmez ama adlar dunyasinda coktan her seyi birbirlerinden farkli sekillerde gormeye baslamis olan ahali her adin icinde o nihai anlami arayip durdu ve her biri onu baska bir sekilde buldu. Anlamlar bir turlu adlarla ozdes kilinamiyordu. Bu karmasada birbirini doguran inanilmaz adlar arasinda canhiras cabalarla aradigi kendi izini bulamadi ve yavas yavas gorunmez oldu. Artik kimse ne kendini, ne bir baskasini, ne adlar dunyasini, ne de ad aglarinin disinda kalan dunyayi anlayamiyor, herkes her seye kendine gore bir anlam veriyordu. Bu anlamlar, etrafi aynalarla cevrili bir odada ic ice gecerek sonsuza kadar uzayip giden, ama her seferinde bir baska bicimde gorunen hayaller gibi ic ice gecmis sekilde ucusup duruyordu. Bunlardan hangisi o pesinde kosulan nihai anlamdi? Hangisi merkeze konulacak olandi, ve bir merkez var miydi? Katlanarak buyuyen ve buyudukce bulaniklasan bir karmasadir aldi yurudu.

Sonra ne mi oldu? Adlar adlar icin varolmaya basladi. Adlar olmadan bir sey dusunulemiyor, yapilamiyor, bir yerden bir yere gidilemiyordu. Kimse adlar kurgusunun dunyasindan disari cikamiyordu cunku bu dunyanin disi da yine adlarla varedilmisti. Hep adlarla gorecekler, kendilerini onlarin kurgusundagorunur kilacaklardi. O yuzden de herbiri, buldugunu sandigi nihai adina siki siki sarildi. Sonra da 'ad'in ve 'anlam'in tanimini yine adlarla yaptilar:

'Evrendeki butun canli ve cansiz varliklari, duygulari, dusunceleri, durumlari, olaylari, bunlarin birbiriyle olan iliskilerini anlatan sozcuk turu: AD!'

'Bir sozcugun, bir sozun, bir simgenin, bir simgeler sisteminin, bir davranisin ya da bir olgunun belirttigi, anlattigi, cagristirdigi sey ya da nesne: ANLAM!'

Boylece adlarin buyu gucu, goklerin ve yerin ve yeryuzundeki tum canlilarin ve cansizlarin ve duygularin ve dusuncelerin ve durumlarin ve olaylarin ve bunlarin birbiriyle olan iliskilerinin ve bunlarin sonsuz bicimde anlattiklarinin ve cagristirdiklarinin h�kimi oldu.

Simdilerde onu artik kimse hatirlamiyor. O da kendinihatirlamiyor zaten. H,l, yanilsamalari icinde kendini varedecek yeg,ne adini, nihai anlamini ariyor. Arada bir kendi kendine aglar ordugunden, kurtulamayacagi bir oyuna geldiginden soz ediyor ve sik sik verdigi adlardan birini mirildaniyor: 'TUZAK!'

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1