Tuzak

  Bekleyis - Erk Acarer

 

Hazir sirasi gelmisken; gokyuzunu paylasabilecegim birileri cagiriyordu beni. "Suna huylu" bir baskaldiris istiyordum. Uzun parmakli, guzel tirnakli, agzi papatya kokan birisi olmaliydi. Bikip usanmadan onsozlerini karaliyordum tutanaklarin. Kentteki butun filmlere ucuz kadin parfumu yayilmisti. Kilden adamlara seytan ucurtmalari yapip yapraklari boyadigim bir sure, "Esas oglan" filmin henuz basinda oldu. Cok kirildim...

Butun mal varligimi; biraz ozlemi, tedbirsizliklerimi ve gozlerini animsamadigim bir bakisi yanima alarak, uzaklasmaya boylece karar verdim. Haberlerin sonunu veren o dingin kadin sesine ve denizlerin aciklarda mutedil calkantili olusuna guvenip, uzaklardaki o kucuk kiyiya yerlestim...

Ona ikinci rastlamam da o olgun sahilde oldu. Aksamdan kalma sarkilar deniz yuzeyinde yakamoz yapiyorlardi. Cok uzakta, karsi kiyilarda bir yerde siralanmis, henuz sonmemis isiklar vardi. Sabahin ilk noktalari kizil saclarinin uc kisminda belli belirsiz patlamalar yaratiyordu. Huzunlu isik, daha cok da yildiz sizan pencerelerden dramatik bir soguk kaciyordu beyazligina... Kucucuk ellerinle denizden kumlara serilen deniz yildizlarini toplayarak yeniden denize attigini gordum. Deniz yildizlarini sadece birkac gun daha fazla yasatmak icin giristigi, bu ovgusel eylem sirasinda beni farketti. Sonra birden; bu ilk karsilasmamizda, urkek, gozlerime bakip kacti. Onu, ilkinde oldugu gibi uzaktan sevmedigime pisman olmustum. Bir sure gorunur diye bekledim. Kacarken unuttugu son deniz yildizini suya birakirken bir daha gorunmesi icin ne yapabilecegimi de dusunuyordum. Elbiselerimi cikarip denize atladim. Deniz, umutsuz ve cilekes bir ask kadar soguktu. Sadece kactigi yere dogru biraz yuzdum.

Gunlerce onu bekledikten sonra, birgun en olmayan duslerdeki "masal kahramani" gibi ortaya cikti. Rastlanti miydi? Sanmiyorum... Bana dogru yuzdu uzun saclari, tasvirlerdeki gibi her iki gogsunde kapatiyordu. Benden baska kimsenin sahilde bulunmadigina emin olduktan sonra yaklasti. Ay isigi beyazligini daha da berraklastirdi. Deniz uzerine yerlestirdigim, kucuk, seffaf birbirlerine ince iplerle tutturulmus toplarin icerisindeki birkac mum sonmustu. Yari belime kadar suyun icerisine girip, onlari yeniden yaktim. Sadece tedirgin oldu ama bu kez kacmadi. Goguslerini kapatan saclarini onemsemeden suya daldi. Bu ince, cevik hareketi, yeryuzunun butun bekaretini bedeninde topladi. Diplere inerken, ayisigi pullarina kesfedilmemis renkler katti. Yuzeyde, yesil, toprak rengi, mor erguvan hareler kaldi. Hareler genisledikce renkler de degisti. Yeniden yuzeye ciktiginda, kapanmis avuclarini, ellerime degdirdi. Ellerimi ona teslim ettim. Birden, carcabuk, simsiki yumruklarini gevseterek bir dolu deniz kabugunu avuclarimin icerisine kaydirdi. Saclarinin deniz, ruhunun aksam ustu koktugunu ayrimsadim. Uzun uzun gozlerine baktim. Gogsunun icindeki camdan durgunluk, peri saydamligindaydi. Gogsum titredi ve bu titreme hic gecmedi. Gozleri ayni anda hem kederli, hem de mutlu olmayi basariyordu. Cok cabuk ve gozlerini kacirmadan bir kez daha suya girdi... Bu kez geri geleceginden emin olarak kumlara ciktim. Saclarindaki deniz, ruhundaki aksamustu kokusu bedenime sindi. Her seferinde onu bekliyecektim...

Dostlugumuz yarali bir gumus baligi sayesinde pekisti. Karaya vuran yarali bir gumus baligini, yarisina kadar suyla doldurdugum, siradan bir siseye koyup, ileriye, onun cikabilecegi yere dogru firlattim. Geri geldiginde, ilkinden daha uzun ve memnun suratima bakti, Suratini, daha onceki karsilasmamizdan daha ayrintili ve guzel buldum. Ona emanet oldugumu hissettim. Islak elimi kaldirip hafifce burnunun kenarina dokundum. Gozleri, bakislari, edindigi bu yipranmamis masumiyet dagarcigimdaki butun mutsuzluklari siliyordu. Kendimi ona biraktim...

Zaman boylece durdu. Gunlerin ismi, aylarin uzunlugu, hatta yillar silinmisti. Aksamlari, gunes battiktan hemen sonra gelip, sabahin ilk isiklarina kadar yanimda kaliyordu. Saatlerce gozlerine bakip, geceler boyu, firsat buldukca da gunduzleri genis zamanli hik�yeler anlatiyor siirler sunuyordum. O konusmayi hic bilmiyordu. Konusmamiz gozlerimizdi. Bu yuzden sanirim o da benim gibi kor olmaktan cok korkardi.

Her sey onunla surdu. Saclarini kokladim yumusakligina dokunup, narin ellerini seyrettim. Guldugunde gamze cukurlarina geciveren, ilik mevsimlere uzandim. Uzun bir aski, cabuk, yakin, kusursuz ve parcalanmamis duyumsadik birlikte. Butun yildiz kaymalarini, dalga seslerini, ruzg�rin agirligini, ayni kapta damitip tek bir koyda agladik.

Bana kenti ve butun kentli tehlikeleri unutturuyordu. O bunun, benim ve bu kirilgan sahilin sonu oldu... O bile sinirli icguduleriyle, yakin tehlikeleri seziyordu. Ben, benden baska birilerinin de onu bulabilecegini hic dusunmedim ya da dusunmek istemedim sucluydum... Iste bir gun bu yuzden, Ay ve av tanrisi "Diana"nin bizi koruyamadigi bir sirada kentli adamlarin tuzaklarina gafil avlandik. Onu birkac balikci gordu. Sonra hic sure gecmeden kudurmus gibi digerleri geldiler. Butun cabalarima ragmen onu ince aglardan kurtaramadim. Kuzguni aglarin icinde cirpinan bedenini sarip sarmalamadan ve itinasiz disari cikardilar. Onu goturmelerine engel olamadim. Onun cok fazla disari cikmasini saglamak benim sucum olmustu. Kendimi affetmedim... Umutsuz gece usumelerine sivazlandim.

Onu aylar sonra, permali saclari, boyali tirnaklari ve makyajli suratiyla bir klipte gordum. Butun bu yapistirilmis satafatina ragmen, gozleri mutsuz ve derin bakiyordu. Engellemek icin cok ugrastimama yinede onu, o mutsuz kiligiyla, muzik kliplerinde reklam filmlerinde oynattilar. Hatta cildirmis bir corap firmasi onunla birkac yillik bir sozlesme bile imzaladi. Oysa o bu iklimlere, bu hava kosullarina, ici bos suslere ait degildi. Olasilik fazla yasamiyacakti. Secenegiyse yoktu. Bense kahroluyordum... Uzun bir sure gecti.

Bir gun, onu bu kez bir fuarda, icerisinde halojen bir isik yanan dev bir fanusta gordum. Etrafinda soguk, merakli, rahatsiz edici bir kalabalik vardi. olu gibi bakan ve h�l� yalvaran gozlerinin altindaki boyalar, yanaklarinin ust kismina kadar yayilmisti. Aglamanin evrensel oldugunu animsadim. Bundan sonraysa ona bakamadim. Arkami dondugumde siddetli bir kirilma sesi duydum. Ters bir kuyruk darbesiyle buyuk cam fanusu kirdigini anladim. O yerde yatan kimsesiz halini gormemek icin kactim... Bogazima cam kiriklari dolmustu.

Hazir sirasi gelmisken, gokyuzunu paylasabilecegim birileri cagiriyordu beni. "Suna huylu" bir baskaldiris istiyordum. Uzun parmakli, guzel tirnakli, agzi papatya kokan birisi olmaliydi. Bikip usanmadan onsozlerini karaliyordum tutanaklarin. Kentteki butun filmlere ucuz kadin parfumu yayilmisti. Kilden adamlara seytan ucurtmalari yapip, yapraklari boyadigim bir sira, "Esas oglan" filmin henuz basinda oldu. Cok kirildim...

Butun mal varligimi; biraz ozlemi, tedbirsizliklerimi ve gozlerini animsamadigim bir bakisi yanima alarak, uzaklasmaya boylece karar verdim. Haberlerin sonunu dinlemeden ve denizlerin mutedil calkantili olup olmadigini onemsemeyerek uzaktaki o kiyiya geri dondum...

Bulustugumuz yere, tahtadan iptidai bir iskele yapilmisti. Ayagima bir bir tas baglayip kendimi ona firlattim. Son gordugum iskelenin hemen yanina acilmis, bir balik restoraninin mor isikli reklam neonuydu. "DENIZ KIZI" Bundan sonra gozlerim kor oldu. Kumlarin uzerine dogru kahredici bir anason kokusu yayildi..

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1