Þifre

  Monatlarin Pencereleri Yoktur - Aliye Kovanlikaya

 

17.yuzyil filozofu Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716), Kant'in felsefenin disinda birakmaya calistigi anlamda metafizik yapan son buyuk filozoftur. Aristotelesci Skolastik gelenek icinde yetismis bir doga bilimcisi, matematikci ve filozof kimligiyle, doneminin bilimsel ve felsefi sorunlarina cozum bulmaya calisir. Basta Descartes felsefesinde tam olarak aciklanamayan hareketin kaynagi meselesi olmak uzere zaman, mekan, hareket ve nufuz edilemezlik* gibi tartismali kavramlari aciklamak icin Aristoteles ve Platon'a doner; gozden dusmus, unutulmus bazi felsefi kavramlari gundeme getirir. Cevher olmak icin parcalanamaz bir birlige sahip olmak ve hareket ilkesini kendi icinde tasimak zorunlulugunu hatirlatir.

Leibniz gorunen dunyadaki herseyin bilesik oldugunu dusunur. Bilesik seyler parcalanabilir, butunlukleri bozulabilir; dolayisiyla birlige sahip olamaz; bu nedenle de cevher olamazlar. Bilesik seyler olduguna gore basit, bolunmez cevherler de olmalidir. Bunlari, hem birligi vurgulamak hem de fiziksel atomlardan (bolunmez) ayirmak icin monat olarak adlandirir. Fiziksel (cisimsel ya da maddi) olan her sey sonsuz bolunebilir. Monatlar, fiziksel olani olusturan bolunmez parcalar (atom) degil, gorunen dunyanin zeminini olusturan cevherlerdir. Monat, basit olmasina ragmen zenginlik icerir. Monatin icindeki zenginligi diger monatlarin idealari olusturur. Leibniz'in monatlarini Platon'un formlariyla benzer bir sekilde dusunebilir; monatin icinde tasidigi idealari da bir tur temsil, iz ya da tab olarak anlayabiliriz. Tanri her monati yaratirken diger monatlarin idealarini icinde tasiyacak sekilde yaratmistir. Bu nedenle, her monat tum evreni (ve Tanri'yi) kendince yansitir.

Monatlar birbirlerini etkilemez. Birbirleriyle iliskili olmalari, birbirlerine bagimli olmalari anlamina geleceginden, cevher olamazlar. unlu ifadeyle, monatin penceresi yoktur; icine bir sey almaz, disina bir sey vermez. Buna ihtiyaci da yoktur. Her seyle, icinde tasidigi idealar sayesinde icsel olarak iliskilidir. Yukarida, Leibniz'e gore monatin hareket ilkesini kendi icinde tasidigindan sozettik. Burada hareket sadece fiziksel hareket degil, insanin bir sey yapabilme, karar verip uygulayabilme gibi etkinlikleri de kapsayacak bicimde anlasilir. Hareket ilkesi, monatin icinde bulunan idealari algilamasi, idrak etmesi ve acimlamasina dayanir. Evrendeki tum etkinligin kaynagi monatlarin bu ilkeye sahip olmalaridir. Sozkonusu ilke ayni zamanda, monatlarin birbirlerinden farkliliginin da temelini ousturur. Monat kendi icindekileri ne kadar aciga cikarabiliyorsa, icinde tasidiklarinin sifresini ne kadar iyi cozebiliyorsa, evreni o kadar iyi yansitir, o kadar yetkindir. Bir monatin evreni yansitmasi o monata ozgudur. Monatlar, evreni ne duzeyde ve ne kadar yansittiklariyla, ya da, ayni anlamda olmak uzere, iclerinde tasidiklari idealari ne kadar acimladiklariyla belirlenip, ayirdedilebilirler. Leibniz felsefesinde cok onemli bir yer tutan yeterli sebep ilkesi geregi, herhangi iki monatin evreni yansitma etkinligi ayni olamaz; baska bir ifadeyle iki monat ayni, ozdes olamaz. Yeterli sebep ilkesi, en genel sekliyle, Tanri'nin her ozelligi ayni (evreni ayni duzeyde ve ayni derecede yansitan) iki farkli monat yaratmasi icin yeterli hic bir sebep olmamasi demektir.

Insan ruhu da bir monatdir; yaratilmis monatlarin en ustunu, Tanri'ya en yakin olanidir. Insani, diger monatlardan farkli kilan, kendi icinde bulunan idealari acimlama, okuma, yansitma ya da sifre cozme fiilinin bilincinde olmasidir. Algi, yargi, karar ve davranislarinin, en temelde de kendinin bilincindedir. Insanin iyiligi-kotulugu, sevabi-gunahi hep bu bilinc yoluyla temellendirilir.

Insanin anlama, kavrama, bilme ya da sifre cozme yetisi sonsuz degildir. Bununla kastedilen, bir monat olarak insanin icinde tasidigi idealarin sonsuz iliskisel zenginligini kavramaya gucu yetmeyecegidir. Tanri'nin kavrama gucu ve iradesi sonsuzdur; tum mumkun dunyalari kavrar. Bu dunyanin secilip yaratilmis olmasinin nedeni de, Tanri'nin tum mumkun dunyalarin bilgisine bir arada sahip olarak, bir butun olarak en iyi dunyanin bu dunya oldugunu gormesidir. Bir monat olarak insanin kavrama yetisi sonsuz olsaydi, tum idealari sonsuz iliskisel zenginligi icinde, kendi icinden, bir arada ve bir anda ya da zamana ve mekana bagli olmadan kavrayabilirdi.

Tanri'nin kavrama gucu sonsuz olmakla birlikte bazi ilkelere tabidir. Iki kere iki Tanri katinda da dorttur; Tanri bunu degistiremez. Iki kere ikinin dort olmamasi celismezlik ilkesiyle celisir. Bu tur yargilar ve dogrular zorunlu dogrulardir; insan ve Tanri icin gecerlidir. Ancak Tanri, mumkun ve fiili dunyalarda olup biten zorunlu veya olumsal herseyin bilgisine sahiptir. Bu dunyalari birbirinden ayiran zorunlu olmayan seylerdir. Tanri bu dunyada olan biten herseyin bilgisine onceden sahipir. Dunyada olup biten, monatlarin iclerinde tasidiklari idealarin acimlanmasindan ibarettir. Zorunlu olmayan ancak Tanri tarafindan bilinen ve ideada yazili olanlarin, bu dunya bir kez secilip yaratildiktan sonra, olmamasi ya da baska turlu olmasi mumkun degildir. Buradaki imkansizlik celismezlik ilkesine dayanan bir imkansizlik degil, Tanri'nin herseyi onceden bilerek yaratmasindan kaynaklanan bir imkansizliktir. Baska bir dunya, fiili dunya olarak secilseydi, celismezlik ilkesi geregi zorunlu olmayan, Tanri'nin onbilgisi nedeniyle kesin olan seyler baska turlu olabilirdi.

Mumkun dunyalari bir yana birakip fiili dunyaya, bizim dunyamiza bakarsak, burada olan biten her sey zorunlu olmasa da kesindir. Bir insanin hayatinin nasil gececegi, neler yasayacagi hepsi onceden belirlenmistir. Olan biten her seyin baska turlu degil de boyle olmasinin sebebi mumkun dunyalarin en iyisi olan bu dunyanin ahengine katkida bulunmak; daha dogru bir ifadeyle, Tanri tarafindan onceden saglanan ahengin bir parcasi olmaktir.

Boyle bir resimde iradenin yeri nedir? Tanri'nin iradesi sonsuzdur. Tanri'nin bu dunyayi secmesinin nedeni zorunluluk degil, sonsuz iyiligidir. Tanri, tanriligin geregini yapar; en iyi dunyayi secer. Dunya bir kez yaratildiktan sonra, Tanri'nin tek tek olaylara mudahale etmesi, olaylarin akisini degistirmesi imkansizlasir. Bu her-seye-gucu-yeten Tanri imajiyla celisir, ancak Leibniz acisindan her-seyi-bilen imaji daha onemlidir. Ayrica, Tanri'nin filleri zaman ve mekan icinde olmadigindan, zaman ve mekan icinde tezahur edenin seyrini degistirmesi de mumkun degildir. Tanri'nin iradesi en iyinin secilip yaratilmasina yoneliktir. Boyle bakildiginda, Tanri'ya herhangi bir seyi degistirmesini icin dua etmenin Leibniz felsefesinde hic bir teorik zemini yoktur.

Zaman ve mekan Leibniz'e gore gercek seyler olmadiklari gibi, gercek seylerin ozellikleri de degildir. Insanin icinde tasidigi idealarin birbirleriyle iliskili olarak algilanmasindan dogan gercek olmayan ama insani gorunen dunyayin parcasi oldugu olcude baglayan seylerdir. Zaman ve mekan icinde ortaya cikanlar sozkonusu oldugunda, zaman ve mekan monatin icinde tasidiklarinin aciga cikmasina iliskin seyler olduklari icin insanin iradesiyle degistirebilecegi bir sey yoktur. Leibniz insanin ozgur iradesine yer acmak icin cok ugrasir. cesitli kavramsal incelikler yaratarak bu meseleyi cozumlemeye calisir. Burada temel dayanagi, bir monat olarak insanin hareket ilkesini kendi icinde tasimasi olusturur. ozgur olmak hic bir sey tarafindan belirlenmemis olmak degil, daha sonra Kant'in one surecegi gibi, kendi icinden belirlenmis olmaktir. Insanin mutlulugu, ahengin bir parcasi olarak yerini ve boylelikle de kendini bilerek zaman ve mekanin otesindeki iyilige yonelmesinde yatar. Dunyadaki kotulukler Tanri'dan degil, insanin gorunurdeki bu kotuluklerin otesine gecip, bir butun olarak iyiyi gorememesinden kaynaklanir.

Gorunen dunyanin parcasi olarak insan zaman ve mekanla sinirlidir. Insan yasanmisi degistiremez, ama gelecegini az cok degistirebilecegini dusunur. Gelecek simdi oldugunda ancak ve ancak bir seyi ya da onun tersini yasabilir. Tek bir anda bir tek davranisi gerceklestirebilir. Sonra geriye donup, ben bunu boyle yapmayabilirdim diye dusunebilir, pismanlik duyabilir. Ancak geri donup hatasini duzeltemez, yasanmisi yasanmamis yapamaz. Bunun nedeni de, zamanin monatin icinde bulunanlarin idrak edilmesine bagli olmasidir. Bu etkinligin otesinde ne zaman vardir ne de mekan.

Insanin zaman ve mekana bagimli tum etkinligi icindeki sifrelerin cozulmesi, aciga cikarilmasi olunca, insani yaptiklarindan sorumlu tutmak; hak, suc, ceza ve mukafat gibi kavramlarin teorik zeminini aciklayabilmek imkansizlasiyor. Bu kavramlar ancak insanin soyle ya da boyle ozgur olabilmesiyle temellendirilebilecek seyler. Insanin ozgur olan yonu de zamana ve mekana bagli olmayan, zaman ve mekanda acimlanmayan, ortaya cikmayan, ancak buna zemin olan yonu. Leibniz bunu saglayabilmek icin insana bir tanrisallik atfediyor. Tanri nasil herseyi zamana ve mekana bagli olmadan bilebiliyorsa, insan da entelektuel goru denilen yetisiyle seyleri kendi iclerinde oldugu gibi bilme olanagina sahip. Bu bilgiye ulasmanin yolu da iyilige yonelmekten geciyor.

Leibniz'in felsefesini bu haliyle anlamak ve sindirmek cok guc. Ama 'modern insan' kavraminin olusmasinda cok etkili olan Kant ve Hegel'de de durum pek farkli degil. Kant'in elestirel felsefesinde insan bilgisi acisindan zaman ve mekanda ortaya cikabilecek olanla sinirli. Fiilleri acisindan ise, zaman ve mekana bagli olmayan yonuyle ozgur olabiliyor. Ancak, Kant'a gore insan hic bir seyi kendindeki haliyle bilemiyor. Kant'in insani bilebilecegi alan itibariyla Leibniz'inden daha sinirli. Ayrica teorik ve pratik aklin faaliyet alanlari neredeyse tamamen (Kant surekli aklin iki kullaniminin birliginden sozetse de) ayri. Kant'in insani Leibniz'inkinden biraz daha sizofren. Hegel'in felsefesi de bir tek monatin (Geist) kendini acimlamasi olarak gorulebilir. Soyut Bir'in kendini aciga cikartma surecinde degisik evrelerden gecerek somutluk ya da fiiliyat kazanmasindan ibaret.

Insanin kendini, dogayi ve bilme etkinligininin mekanizmasini aciklama cabasi bir sifre cozme etkinligi olarak anlasilabilir. Burada filozoflari ayiran temel sey, insandaki sifre cozuculerin neler oldugu, neye uygulanabilecegi ve buna bagli olarak da neyi ne kadar cozebilecegine farkli imkanlar tanimalaridir.

*Nufuz edilmezlik ya da girilmezlik: Herhangi iki ayri nesnenin zaman ve mekan icinde hic bir zaman birbirleriyle tam olarak ortusememesi.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1