Þifre

  Cennet Hemen Simdi - Nazli Okten

 

"ve Her seye Kadir Tanri yayini ve siddetli ofkesini sehre cevirecek ve elini o korkunc gucuyle sehrin ustune indirerek onu avcunun icine alacaktir. Gucunun oragi sehrin altindaki topragi bicecek ve yuzyillardir onu yasatmis sulara sehri basma buyrugunu verecektir; korkudan bu buyruga uyan sular deli bir hiz ve korkunc bir gumburtuyle her yandan fiskiracaktir(...)

Epifainos soyle der: "(..) kimileri derler ki, Tanri'ya aranmis buyuk kilise sehirle birlikte sulara gomulmeyip gorunmez bir guc sayesinde havada asili kalacaktir". Ve dil ona soyle cevap verdi: "Sen ne diyorsun, oglum? Butun sehir sulara gomulmusken kilise nasil ayakta kalabilir?Zaten ona kimin ihtiyaci var ki? Tanrinin insan eliyle yapilmis tapinaklarda yasadigini mi sanirsin? (...)"

X.yuzyil Bizans elyazmalari. Yerasimos S., Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri,

Bir Hollywood yildizi, Xenu adinda bir galaksi prensi ve Nazilik suclamalari...Tum bunlari ayni cumlede kulanabilmemizin nedeni bir bilim-kurgu romani degil (aslinda tam da oyle); son iki yildir Bati'da "Scientology" diye yeni bir dinin, bir kilisenin ya da kimilerine gore bir sahtekarligin ortaya cikip Hristiyanligin guc alanini tehdit eder hali gelmesi. Daha once de Hollywood yildizlari uzakdogu dinlerine meylederek California kokenli mistik arayislari tartismaya acmislardi ama cin'in zaten yillardir ezdigi Tibet'le dayanisma icin simdi uyanip Dalai Lama'yla fotograf cektirmek ve "made in China" urunleri protestoya davet etmek disinda pek de yanki yaratmamislardi. Oysa bir scientolog oldugu bilinen Tom Cruise basrolunde oynadigi icin "Mission impossible" adli film Almanya'da yasaklandiginda insan haklari, inanc ve vicdan hurriyeti konusundaki tartismalar onumuzdeki yuzyilin tartismalarinin sanildigi gibi sadece Islamiyetle sinirli olmayacagini gosterdi. Tom Cruise'un avukati Almanya'yi "Nazilerin Yahudilere yaptigi gibi, scientologlari once marjinalize etmek, sonra da yok etmeye niyetlenmekle" sucladi ki Nazi suclamasinin Almanya'da yaratabilecegi etki hepimizin malumu.

Bilim-kurgu yazari L. Ron Hubbard -eger biyografisi dogru soyluyorsa- yuzyilimizin belki de en ileri goruslu adami: 1948 yilinda bir bilim-kurgu yazarlari toplantisinda eger para kazanmak istiyorlarsa hikaye yazmak yerine "bir din baslatmalari"nin daha iyi olacagini soylemis. Bundan iki yil sonra yayinladigi Dianetics adli kitabinda da gecmis yasamlarimizda, ya da bu yasamimizin onceki kisimlarinda yasadigimiz aci olaylarin bizi yaraladigini one suren teorisini baslatiyor. Hubbard bu yaralara "engram" adini veriyor ve dinin takipcilerinin iQ sunu yukseltmeye ve ic huzurlarini arttirmaya yonelik bir danismanlik sistemiyle yok edilebileceklerini one suruyor. Bir tur pop-psikoloji ve mistisizm karisimi sizin anlayacaginiz. ozel seminerler ve danismanlik seanslari icin para oduyorsunuz ama yeni bir uye kazandirmissaniz cemaate, bedava seanslara ve hatta uste para almaya hak kazaniyorsunuz. Scientologlar sokaklarda insanlara bedava kisilik testi yapma ya da "E-meter" adini verdikleri aletle "engram"larini, yani gecmis yaralarini olcme teklifiyle yaklasiyorlar.

Bir "ustun varlik" inancini da barindiran ogretinin temellerini Hubbard'in gizli elyazmalari olusturuyor. Bu elyazmalarina ulasmak icin tabii ki binlerce dolar odeniyor ama bundan baska derece olarak ta cok yukselmis olmak gerekiyor. Yukselmek icin gerekli seanslar da parali oldugundan sorun yok, cennetin anahtarini satin aldiniz ama unutmayin bu bir ote dunya cenneti degil, hemen burada. Cennet, hemen simdi! Bu slogan pek hos, zaten gunumuz dunyasinin materyalist gerceginde elle tutulur olmayan bir cennet vaadi ancak caresiz alt siniflarin kanabilecegi bir yalan olarak tasarlanmiyor mu? Alin iste size ust siniftaki batililar icin yeni bir vaat. ustelik kiliselerine yilda 400 milyon dolar kazandiran bir vaat. oyle ya, Incil de bir kitapsa modasi gecemez mi? Herneyse, 1995 yilinda Washington Post bu elyazmalarini ele gecirip yayinladiginda anlasildi ki bundan 75 milyon yil once galaksi federasyonunun kotu kalpli lideri Xenu nufus fazlasi sorununu cozmek icin insanlarin bir kismini dondurarak Teegeeak uzay gemisine koyup dunyaya gondermis. Sonra dunyada bunlari bir volkana baglamis ve hidrojen bombalariyla patlatmis. Bu olu "vucut tetanlari"nin ruhlari bugunku insanligin kotu durumunun baslica kaynagiymis. Aslinda hikaye varoluscu bir dunyaya firlatilmislik -ayni atilmislik tabii ki ilk gunah dusuncesini merkez alan Hristiyanlikta var -Adem ve Havva gunahlari yuzunden cennetten kovulup dunyaya atilirlar- imgesini surdurmesi bakimindan ilginc, ustelik insani -kimi zaman varlikli ve rahati yerinde olanlarini bile- kemiren "bu dunya neden boyle berbat" dusuncesini de cevaplamadan gecmiyor: Tetanlarin ruhlari bizi rahat birakmiyor!

Gercekten de 1954 yilinda Los Angeles'te kurdugu ruhani felsefe, yani scientology (-logie soneki bilim dallarini tanimlamakta kullanildigina, science da bilim demek olduguna gore varin kelimeyi siz tercume edin) taraftarlari bunu, gecmis hayatlarimizda ve bu hayatimizda almis oldugumuz duygusal yaralari sarmamiza, iyilestirmemize yarayan bir din olarak gorurken, karsitlari zehirleyici bir beyin yikama kultunden, bir para sizdirma, guc elde etme aracindan baska bir sey olmadigini haykiriyorlar. Peki varolan dinler icin bunlari soyleyenler yok mu? Bir dinin din sifatini tasimaya layik gorulmesinin olcusu ne? Bir peygamber, bir kitap, takipciler ve kurumlasma...Bugune kadar ortaya atilan tum yeni dinler gibi scientoloji de bunlara sahip, ustelik giderek gucleniyor, guc sahibi insanlari yanina cagiriyor ve daha da cok guc vadediyor. Yirminci yuzyilin sonuna yakisir bir din. Somutlasmis iktidarin ve gucun dini. Soz kalabaligindan uzak, dogrudan hedefine gidiyor, belki de bu yuzden bu denli rahatsiz ediyor Bati'yi; guc hirsina kilif aramiyor. Zaten bin yil sonunda sevgi ve baris cagrilari ancak birkac saf genci baglamayi basarirken intikam cigliklari ve guc vaatleri kitleleri pesinden surukluyor. Gectigimiz yillarda Gunes tarikati uyelerinin topluca intihari Bati Avrupa'yi derinden etkilemisti. Yeni dinler ve tarikatlerin, yalnizlik ve yabancilasma icinde gunluk hayatin rutininin kurbani olmaktan cikmaya, bir anlama sarilip onun ugruna herseylerini feda etmeye hazir insanlari kolayaca yanina cekivermesi urkutuyor herkesi. Asagi yukari her buyuk bati kentinde varolan, cumartesi gunleri verdikleri bedava vejetaryen ogle yemekleriyle gencleri kendilerine cekmeye calisan "hare krisnalar" bunlarin yaninda masum bir oyalanma olarak gorulmeye basladilar. Gunluk hayatin merkezinden ve orgutlenmesinden kovulan inanc geri donup oc aliyor simdi. Bireysel etik sorgulamalarin urpertici yalnizligindan uzaklasip vaatlerin sicakligina yaklasiyor insanlar. Dunyanin cilgin bilgisiyle basa cikamayip bir baska dunyadan gelen mesajlarin sifresini cozduklerine inandiklari insanlarin eteklerine sariliyorlar her ulkede.

Papa II. Jean Paul'un bundan birkac yil once Afrika'ya yaptigi geziden once herkes merakla bekliyordu: acaba Papa prezervatif kullanimi konusunda ne diyecek? oyle ya Katolik kilisesi dogum kontrolune karsi ama ote yandan her yil Afrika'da binlerce insan AIDS'den oluyor. Papa binlerce katolik Afrikalinin olum fermanini imzalarcasina bir kez daha prezervatif kullanimini kinadi. akildisilik mi istiyorsunuz, iste size akildisilik!

Insan tacirleri her yil, Hac mevsiminden once, Bati Bengal'de Mursidebad eyaletine gidip sakat cocuklari topluyor (Burasi Hindistan'in en yoksul bolgelerinden biri). cocugun ailesinin eline 100-200 dolar tutusturup "sevindiriyorlar". Hac'ca giden Musluman bir aile ikna edilip cocuk onlarin pasaportuna yaziliyor. Arabistan'a varildiginda cocuklar ailelerin yanindan alinip Mekke ve Medine'de dilendiriliyor. Inananlar sadaka verip dua alsinlar diye! Hac mevsiminin sonunda cocuklar yol masraflarinin iki katini kazanmis oluyorlar ve insan tacirleri cocuklari geri almadan Hindistan'a donuyor. Dehset mi istiyorsunuz, iste size dehset! Insanoglunun dunyayi nasil bir hale getirdigine baktiginizda ne aklin ne inancin kalesi saglam kaliyor. Delirmemek icin ya bir yerlere tutunuyoruz ya da varolusumuzun gundelik tikirtilarindan baska seslere kulaklarimizi tikiyoruz. Nietzche'nin alintilandigini duydugumda artik benim de yuzume bikkin bir gulumseme yayiliyor ama dogru soylemiyor mu? one, sola, saga, arkaya surekli dusmuyor muyuz?

 

Hosted by www.Geocities.ws

1