Þifre

  Mahzenmezar - Zeynep Direk

 

Demokrasinin Paradoksalligi

Hobbes Leviathan'da toplumsal sozlesmeyi onceleyen hipotetik bir dogal durum one surmustur. Dogal durumda herkes herkesle savas halindedir, hakli haksiz yoktur, herkes elindekine onu koruyabildigi surece sahiptir. Insan surekli olum korkusu ile yasar ve "hayat yalniz, zavalli, ilkel, nahos ve kisadir". Hobbes'un bahsettigi bu dogal durum aslinda gecmiste hic varolmamistir. Dogal durumun tasviri simdiye ickin olan gelecege dair bir tehlikenin tehdididir. Eger toplumsal sozlesme bozulursa dogal durum tekerrur edecektir: Hic gecmis olmamis bir seyin tekrari sozkonudur burada! Bu tehdidin gercekliginin kaniti, Hobbes tarafindan simdiki zamanda herkes tarafindan yapilabilecek bir gozlem sonucunda ortaya serilir: Sivil toplumda, toplumsal sozlesmeyi yapmis oldugumuz varsayilarak yasadigimiz halde, baskalarindan ve hatta komsularimizdan bile suphe icinde yasariz. Yasalara ragmen herkes evinde kilit altinda oturmaktadir ve kiymetli esyalarini yalniz kendisinin bildigi sifreler altinda saklamaktadir.

Politik dusunce alaninda, ornegin Hobbes'da, olum ve sifre arasinda bir bag oldugu sezinlenir. Insan olum korkusuyla yasar. Yasama hakkini savunmak doga yasasinin icabidir. Mulkiyet yasami guvence altina almanin yollarindan birisidir. Toplumsal sozlesmeden sonra gorunurde baris icinde yasasa bile, dogasi onu sifrelerle yasamak zorunda birakir. Hobbes'a ve Kant'a gore devlette de bir takim bilgilerin, ogutlerin gizliligi zorunlu oldugundan sir ya da sifre vazgecilmez bir yere sahiptir. Hobbes'un bakis acisindan, devletler hicbir zaman toplumsal sozlesme yapmamis yapay bireylerdir. Kant uluslararasi bir sozlesme guvenceye alinmadan barisin hep kirilgan ve yapay olacaginda israr etmistir. Gizli servisler, casusluk faaliyetleri vs., bunlardan kurtulus yoktur. Sirlar ve sifrelerin gizliligi altinda kandirilmak yurttasin kaderi oldugu kadar, bunlarin pek cok ahlaksiz ve curuk iliskinin de kilifi olmasi ihtimali ortadan kaldirilamaz. cagimizda seffaf ve acik politika bir demokrasi talebi olarak karsimiza ciksa da sir ve sifre kamusal politik kureden cekip alinamaz. Politik alanin dogasindaki kamusal olana acilamayacak sir boyutu demokrasinin paradoksalligina isaret eder.

 

Desifre Edilme Suphesi ya da Unutma Tehlikesi

Tanidik ve bildik olanin icindeki sifrenin ciddiyeti ve parodisi, insan varolusunun derinlik boyutuna, yani bellege yaklasilabildigi olcude farkedilir, yogunlasir ve ayni zamanda da anlamini kaybederek kendisini ortadan kalkar. En somut anlamiyla sifrenin degerli bir bilgiyi ya da mali baskasindan sakladigi, ulasimdan korumaya calistigi malum. ornegin sifreli kasalarda amac malin serbest dolasiminin ortadan kalktigi, yalnizca bir tekele ya da tek-ellere sunuldugu bir kosulu yaratmaktir. Sifrenin bir mali etkin bir sekilde koruyup saklayabilmesi icin kolay bir akil yurutmeyle cozulemez olmasi gerekir. Insan eger sakladigi seyi iyi saklayacaksa, baskalarinin kendisinden akilli olabilecegini her zaman hesabetmis olmalidir. O zaman, sifrenin ancak kisisel bir mantik uyarinca akli olabilen, aslinda sacma bir mahiyette olmasi daha guvenli olacaktir. Ancak bu durumda sifrenin sahibi belleginde kendinde hicbir anlami olmayan dissal bir takim isaretleri tutmak durumundadir. Bu dissal isaretler egri bugru bir mantikla duzenlenmis bir alt bellegi olustururlar. Alt bellek ise bellek icinde garip, anlamsiz bir karalamaya, sacma bir yanyana getirme teknigi ile yazilmis bir yaziya benzer.

Antik cagda bellek, bir alt bellege karsitligi icinde ele alinir: Platon'a gore sofistler bellegi egitirken aslinda gercek bellegi tekil, sacma bir alt bellekle desteklemeyi hedeflemislerdir. ozel alt bellek teknik bir bicimde, evrensele acilan bellegin yerini aldigi zaman etkileyici retorik gosterileri yapilabiliyordu. ornegin, arka arkaya elli arkhontun adini sayabilmek icin bu adlari keyfi bir bicimde bellekte baska isaretlerle eslemek, tamamen kisiye ozgu, baska birisi icin islemeyecek sifresel bir alt bellek kurmak teknigini ogrenmek yeterliydi. Ama teorik bakis acisindan bu gosterinin ve teknigin gercek bilgiyle ilgisi yoktu. Bellek, alt bellegin destegine muhtac olunca unutusa mahkum olur. Bilginin yoneldigi sifre yorumlanmaya ve anlasilmaya muhtactir, ancak bu sifrenin cozumu bellege dissal yollarla ele gecirilebilir ve teknik bir sekilde anlasilmadan kullanilabilir. Formulleri uygulayarak problemleri cozme ve derinine anlamadan kullanma yetenegimiz (teknolojik yetenek), unutma yetenegimiz ile dogru orantili olarak artar.

Insanin varolusundaki sifresel boyut sacmaligin inayetiyle hayati idame ettirebilme kapasitesini de gozler onune serer. Alt bellek hizlanan ritm icinde zaten akilci bir duzeni olamayan cagrisimsal, keyfi isaretler tamamen karman corman hale gelir. Sahib olunan seylerin sayisi, detaylari dikkati iyice dagitirken, sakladigimiz bir seyi gunlerce ve bazen asla bulamama aczi icinde yasamak ihtimalimiz artiyor. Hatirlanmasi gereken bir cok 4 ya da 5 ya da daha fazla haneli sifre sayisinin yarattigi yukun altinda ezilmeye baslayan modern insan artik basit cozum yollarina sapmaya mahkum hale gelir. Bu numaralar, ornegin dogum tarihi, kac kardes oldugunuz, araba plakaniz, evinizin numarasi vs. kasa ya da kart hirsizlari tarafindan kolayca kesfedilebilirler. Hakim olamadigimiz bir sifreler dunyasinda ya kolayca desifre edilme suphesiyle ya da unutma tehlikesiyle huzursuz yasariz.

 

Yazinin Gerekliligi

Sifrenin dusuncede oynadigi rol, cozulecek problemlerle, acilacak kasalarla sinirlandirilamaz. Sifre, cozulecek bir problem olarak ele alindiginda hem cozumu zorlastiran bir paravandir, hem de bir cozum sozunu icinde tasimaktadir. Sifresi bulunarak acilan bir kasa, her problem gibi, bir olcude durgunlastirilabilmis, kurallarinca isleyen, dengelenebilmis evcil bir dunyayi varsayar. Varsayimlar ortadan kaldirildiginda bu evcillik kaybolur; ve dunyanin sifresi hakim olunamayan bir cok anlamlilik icinde, kendisini vahsi bir bicimde sunar. Zorunlu olarak bir alt bellege yaslanan gunluk yasamdan,kendisini canli bellegin alani olarak ilan eden metafizige gectigimizde hakiki sifresellik alani da baslamis oluyor. Metafizik tarihi sifre tarihinin bir parcasidir; ya da, sifrenin tarihi, hakiki olanin dunyada bir sifre ile yazili oldugu metaforuyla baslayan bir metafizigin de tarihidir. Logos'un icindeki varliklarla ilgili bilgi ifade edildigi andan itibaren zaten sifreseldir. Bir sey anlasildigi anda sifresi cozulmez, kurulur. cunku o, bir seye gore anlasilacak, bir gonderme yapacaktir. Bilginin tarihselligini sifreselliginin olusturdugu soylenebilir. Tarihsel olarak teorik bilginin dogumunun pratik kaynakli oldugu ancak kismen dogru olabilir. Pratik bilgi dunyada kalir. Teorik bilgi ise kendisini dunyadan koktenci bir cikisla kurar. Kisacasi, pratik, teorik bilginin hic durmadan sorgulanmasi gereken metaforik kaynaklarini aciklamaz. Eger metafizik bilgi ilk felsefi temelini Platon'da bulduysa, bu temel Platon'un kullandigi temel metaforda aranacaktir. Platon Parmenides'in mitik siirinde ele aldigi ontoloji kurucu metaforu yeniden yorumlar. Hakikate dogru yolculuk ederken, gozlerimizi -yani dogal olarak sahib oldugumuz, gormemizi saglayan organlarimizi- icinde yasadigimiz gorunusler (kopyalar) dunyasindan cevirmek, hatta bu gozlerin yerine degismez olan varligi ya da varliklari kavramaya muktedir aklin gozunu koymaliyiz. Bilginin temel sifresi, sifrenin kendisi, iki ayri tur dunya, iki ayri tur goz, iki ayri tur isik ayrimina dayanir. Hakikat ile kopyasi arasindaki bolunme, bilginin temeli olan metaforun kendisidir. Bu bolunme gerceklesmeden once insanlik, teorik tavira gecememistir. Yoneldigi nesneyi mevcut hale getiren gercek bir yaratici yonelim olan metaforik olma durumu hakikatin sifresine yonelmis olan teorik tavrin kaynagidir.

Ancak bu temel metaforik olma durumu goz ardi edilmis ve sifre hep bir dunyaya dagilma ve yayilma sorunu olarak gorulmustur. Bu dagilma daha az onemli degildir. Ilkesel olarak gerekli donanima sahip olan kisi bilgiye kendisi ulasacaktir. Bilgi yutulacak bir hap degildir. Ama tek kisinin tekelindeki bilgi, o kisinin zihninde hapsolup, onunla beraber olecek olan tekillik oldugu zaman bilim olamaz. Bilginin bilim icinde bir yer sahibi olabilmesi icin onun degisik zaman ve mekanda ona kafa yoran, yeterince donanimli herkes tarafindan kavranabilir, sifresinin cozulebilir olmasi gerekmektedir. Burada bilimsel bilgi diye birseyin ortaya cikisiyla, ona es zamanli olarak, zaman asiri bir cemaat kurgusu yapildigini gozden kacirmamaliyiz. Bilgi onu tasiyacak olan bu zaman asiri cemaatin korudugu mulkiyettir. Herkes kendisi ulasir bu bilgiye ama eger bilim projesi gerceklesecekse hakikate ulasmis olanlarin olumuyle mezara giren bilgi, o cemaatin yeni uyeleri icin hep sifirdan baslamayi gerektirecek, bir insan omru surecinde dongu tamamlanacak, ilerleme kaydedilemeyecektir. Cemaatin binlerce yil sonra dogacak olan uyelerine aktarilamayan bilgi bilinmez bir sey olur. Demek ki teorik tavrin kaynaginda ikili bir sorunsal yatar: bilgi bu cemaatin onu ilerletecek olan gelecek kusaklarina nasil aktarilir? Bilgi onu dejenere edecek ve kotuye kullanacak olan cahil halktan nasil korunur? Bilenler cemaati konusmaya dayali bir cemaat olamaz, boyle bir cemaat her turlu yokolma tehlikesine fazlasiyla aciktir. Bu yuzden bilgi kisiden kisiye kulaktan kulaga anlami aciklanacak ve aktarilacak sifreler altinda korunamaz. O halde, yaziya gerek vardir. Hakikatin bilgisinin evrensel bir bilim projesi icinde yer aldigi andan itibaren sifrelerin de tesadufi ve keyfi bir isaretler toplami olamayacagi aciktir.

 

Simdiki Zamanin Sifreselligi

Metafizik alandaki sifre, Varligin sifresi, butunun aydinlanmasina ramak kaldigini hissettirecek gibi goz kirpar, bir anlasilma sozu verir ama o aslinda butunsellestirmeye cabalayan sonlu anlayisi yutan bir seydir. Bu sifrenin deneyimi bilgiyi, anlasilirligi, inanci, olumu, politikayi, anlasilmazi, imkansizi, deliligi, sonsuzlugu, tarihi ve simdiki zamani ve vucudu ilgilendirir. Bu sifre devinir, cogalir, teklesir, yogunlasir, kendisini tekrarlar ve alanini genisletir: sanki bir bakisa benzer, ancak bu durum da gorulenden, bakilandan da bakana bakilmaktadir. Herseyin anlasilmis oldugu o bir an, az sonra korkunc bir kaybolmuslugu ifsa edecektir.

Sifrenin icinde kaybolmak nasil betimlenir? Tinin Gorungubilimi'nin onsozunun sonunda Hegel spekulatif onermenin, Kavramin kendisine donusunu ifade eden genis anlamda bir diyalektik sunuma ait oldugunu yazar. Bu tur onerme asli olani aydinlatma gorevini ustlenmistir. Spekulatif onermenin hem bicimi hem de icerigi bakimindan taleb ettigi okuma tarzi, cumlelerin genelgecer okunus bicimlerini bozacaktir. Normal okuma biciminde okuyucu oznede saglam bir zemin bulur ve bu zeminden yukleme dogru hareket etmeye baslar. Oysa, spekulatif onermeyi okurken oznedeki bu saglam zemin kaybedilmistir ve baska hic bir noktada da bulunamamistir. Okuyucu, yuklemin, oznenin bir ilinegini degil de ozunu sundugunu ongoremediginden; bir yonelim duzensizligi deneyimi yasamaya baslar. Birbirine karisan ozne ile yuklem arasinda gidip gelmeye baslar. Bir sonraki cumleye gecerek okumaya devam edemez, bir akil yurutme ile onermenin disina da cikamaz. Tekrar ve tekrar ayni onermeyi okumaya takilmistir. Bu yuzden onermede soz konusu olanin iceriginde ve bu icerikle beraber kalir. Hegel "ozne kaybolmustur" (das Subject verloren geht) dedigi zaman, kastedilen sey hem gramatik cumlenin oznesinin yukleme dogru kaydigi, hem de dusunen oznenin kayboldugudur. Aslinda kaybolan ozne, soylenen seyde kendisine, ozune donmustur. Hegel'e gore, kendisine donen dusunceden daha hareketli bir sey yoktur; ancak spekulatif dusuncede dusunce etkinligi azalmadan bir durgunluga erismistir. Okuma deneyimi, simdiki zamandaki butunlugu ve tamligi icinde mevcudu yakalayabilme ve elinde tutabilme atilimi icindedir. Spekulatif onermenin okuyusu tam da bu normal okumayi kesintiye ugratmistir. simdiki zaman mumkun tum bilincin yeri oldugundan sifreseldir. Kaybolan benin kendisi oteki zamanla bolunen zamandir.

 

Mahzenmezar

Sifre, gizlemekle gizlememek arasinda oynanan bir oyundur. Sifrenin anahtari yazidir. Cryptogramme sifreli yazi anlamina gelir. Genis anlamiyla yazi, potansiyel olarak, sifreyi icinde tasir. Yazi herkesin eline gecmesi tehlikeli olani koruyabilir, kilitleyebilir, gizleyebilir, muhurleyebilir. Ama o yaziysa eger, korudugu seyin alinmasina da imkan verecek gibi kendisini sunmak durumundadir. Sifreli yazi gosterir ama aciklamaz, soyler ama bildirmez. Burada sifre-cozumu bilgisine (crytptanalysis) girmeyecegim; bu sozcugun koku olan crypt ayni zamanda mahzenmezar demek. oldurmek gizlemenin en guvenli seklidir; sifreyi cozmek icin mezari acmak gerek. Derrida'nin ilk eserlerinde gostermis oldugu gibi, geleneksel olarak dar anlamiyla ele alinmis olan yazi sozle karsitlik icinde dusunulmustur. Bu karsitlik icinde ayricalikli durumda olan soz dur. cunku soz hakikatin, yani gosterilenin dokusunu gosterenlerle dokuyup gozler onune serendir. Geleneksel olarak yazinin soze ikincil oldugu, yazinin sozun soylediklerini bire bir kaydeden usagindan baska bir sey olmadigi dusunulmustur. Yazi, icinde bir zamanlar canli nefesi ya da sozun kadavrasini barindiran bir mahzenmezardir. Elbette, gelenege gore, hakikatin dusuncesinin kendisine dissal oldugu kabul edilen isaretlere ve gosterenlere ihtiyacin olmadigi durum en idealidir. O zaman "iletisim", ruhun kendi kendisiyle soylesisinden ibaret olur; ve baskalarina iletilebilirligi varsayan bilim asla baslayamaz.

Soz ve yazi arasinda basit bir karsitlik ve hiyerarsi kurmaya calisan bati dusuncesi gelenegine gore, yazi soyleneni ruhtan cikartir ve onu dissal isaretlerde anitlastirir. Hakikat, soyleyen soylediginin arkasinda durabildigi, onun hesabini simdi ve burada vererek onu destekledigi surece yasar. Soylenen baskalarina aktarilmaliysa, soyleyen sonlu, olumlu bir varliksa , soylenenin dissal isaretlere emanet edilmesi zorunlulugu ortaya cikar. Soz zorunlu olarak sessizce yaziya gomuldugunde buyuk bir unutus tehlikesi baslar. Hakikatin cesedi kalipsal olarak sonsuz kere cansiz olarak tekrar edilebilir, yanlis yorumlarla ustu ortulerek unutusa atilabilir. Yazida gomulu olan soz ancak hermeneutik (yorumbilimsel) bir etkinlikle bir baskasi tarafindan ozgun bir sekilde ifade edildiginde, canlandirildiginda sifre cozulecek, olu olan yasayan aklin ortaminda tekrar dirilebilecektir. Gelenegin imkani yazidir: Yazi olmadan gelenek olmaz, gelenek olmadan da bilim mumkun olmaz. Gelenek, yazi gibi bir mahzenmezardir ve orada hep tekrar diriltilecek seyler bulunur. Tarihin bize aktardigi yazidaki, sifrelerdeki labirentlerin icinde oluler yatarlar. Mumyalanmislardir, tekrar geri gelmek icin. cunku hakikatin umudu olumsuzlukse, bu kesintili bir olumsuzluktur, icinde pek cok uzun sureli olum olan bir olumsuzluk.

 

Kaynakca:

1. Jacques Derrida, La Dissemination, Editions du Seuil.

2. G.W. Hegel, Phenomenologies des Geistes, Felix Meiner Verlag, Hamburg.

3. Thomas Hobbes, Leviathan, Penguin Classics

4. R. Bernasconi, ÔLevinas Face to Face with Hegel', Philosophy and Phenomenological Research, 1982

 

Hosted by www.Geocities.ws

1