Rüya

  Otobiyografi - Ahmet Karcililar

 

Ahmet Karman sikintiyla uyandi. Sikintisinin biraz once gordugu ruyadan mi yoksa diyaframini, dolayisiyla gogus kafesini sikistiran midesindeki gazdan mi oldugunu bilemedi. Yataginin basucundaki okuma lambasini acacakken vazgecti, karisini uyandirmak istemiyordu. Gogsunu ovusturarak dikkatlice dogrulup bir sure yatagin kenarinda oturdu. Bir yigin salak iste boyle oluyor diye dusundu, yatmadan once abur cubur ne bulurlarsa yiyorlar, gaz uykuda yakaliyor onlari. Evin icinde dolasirsa gazi atip rahatlayabilirdi. Ses cikarmadan kapiyi acip koridora cikarken kendisine bu denli sikinti -en azindan bir kismini- veren ruyayi hic hatirlamadigini saskinlikla farketti. Cogu kez boyle olurdu, biraz sonra evin icinde karsilasacagi herhangi bir nesnenin ruyasini hatirlamasina neden olacagini biliyordu.

Evin uzun koridorunda bir ileri bir geri yuruyorken tanidigi bir doktorun soylediklerini dusunuyordu. Muayenede degil, bir sohbet sirasinda doktor arkadasi ona -her ne kadar goz doktoru olsa da-, kirk yasindan once kalp rahatsizliklarina pek rastlanilmadigini soylemisti. Daha otuzuc yasindaydi. Kimi zaman gosunun orta yerinde, gogus kafesinin birlestigi yerde bir kasilma olur, sanki kalp bir sure atamamis da icinde biriken kani birdenbire pompalamis gibi sol memesinin altindan gecen kanin bedenine yayilisini hissederdi. Bunu anlattiginda doktor arkadasi boyle bir olayin imkansizligindan sozederken epey gulmustu. Gaz olabilir demisti, evhamin sikintini artiriyor ve abartiyorsun. Bu teselliyi bahaneye donusturdugunden ya da belki de korkunc bir teshisle karsilasmaktan korktugundan bir kalp doktoruna da gitmiyordu.

Koridorda yururken birdenbire comelip bir sure bekliyor, sonra dogrulup yurumeye devam ediyordu. Icindeki gazi cogu zaman boyle kandirirdi. Birdenbire comelince gaz bedenin icinde sikisir, artik nereye daha yakinsa asagidan ya da yukaridan cikip giderdi. Ancak her dusman kendini gelistirir; coktandir bu taktik de pek ise yaramiyordu. Gogsunu sivazlayarak calisma odasina girdiginde ruyayi halen hatirlamamisti. Hazir masaya oturmusken hatirlasa iyi olurdu. Yattiktan sonra, henuz uyumamisken aklina iyi oykuler gelir ya da gecenin bir yarisi esin kaynagi olabilecek ruyalardan uyanir ama tembellikten kalkip not almazdi. Sabah bir kenara yazarim diye dusunur ama cogunlukla unuturdu; bir cok iyi oykusunun daha domadan bu sekilde heba olduguna inaniyordu. Not defterini basucuna koyup yattigi bir cok gece boyunca -bilincaltinin bir tavri olsa gerek- esin perisi ona uramamis, tek cozum yolu oldugunu dusundugu bu davranis ne yazik ki onda bir aliskanliga donusmemisti.

Koltuklarin, masanin, sehpalarin ustu, kitapligin raflari acik ya da kimi sayfalari isaretli kitaplarla, uzerine notlar, bitmemis hikayeler, ozetler yazilmis yuzlerce sayfalik teksir kagitlariyla, ansiklopedi ciltleriyle doluydu. On yildir, uzerinde surekli calistigi halde oykulerini bir turlu netlestiremedigi, kurgusu, karakterleri ve zamani surekli degisen bir romanla bogusuyordu. Romanin on yil once hazirlanmis bir kaynagi vardi. Uc karakterin farkli ama dogru cozdugu bir sifreydi bu; her karakter ayni zaman ve hemen hemen ayni mekan icinde kriptoyu farkli bir sekilde cozuyor ve baska bir oykuye dogru yol aliyordu. Onleyemedigi bir tutkuyla oykulerden birinin politik, digerinin polisiye, sonuncununsa bilimkurgu olmasina karar vermisti. Dogru uc cozumu olan ve her cozumu baska bir oykuye gonderme yapan bir sifreyi on yil once hazirlamayi basarmisti, bu kitabi en cok bu sifreyi paylasmak icin istiyordu.

Henuz cevaplamadigi bir yigin soru vardi. Ornegin her oyku icin ayri bir kitap mi, yoksa oykulerin birbirine karistigi tek bir kitap mi olmali, daha karar vermemisti. Kuskusuz inandigi oykuler yazacakti, ama alegorinin siddetini ayarlamamisti; kimi kurumlar, mekanlar, karakterler bire bir olabilir ama ayrintidaki ogeler icin eslestirme yapabilirdi ya da oykuleri tumuyle sembolize edip, bilmedigimiz bir dunyanin bilmedigimiz bir uygarliginda, gelecegin krali prense ulkesine ait bilinmeyen calari anlatan bir ogretmenin agzindan da yazabilirdi. Sunu bilin ki prensim... diye baslayan, gercegi anlatan ama gercege ulasmaya calisan okura hazirlop oykuler sunmayan, okurun cabasini gerektiren bir roman dusluyordu. Sembolize ettigi her karakteri, her mekani sifre oldugu bile belli olmayan gizli sifrelerle, anagramlarla okura vermeli, okurun baska kitaplar pesinde kosmasini, arastirmasini salamaliydi. Butun bu karisiklik arasinda bir sey hep ayni kaliyordu; kitabin adi, Sehr-i Nuh Hikayeleri .

Zaman denilen duz bir cizgi sandigimiz o kusursuz egrinin bir yerinde basliyordu roman ve sonunda basina donmeliydi. Bunun icin dusundugu romani acimlayan ilk karakter olan yayincinin icine sikisip kaldigi bir zaman catallanmasi -sonradan butun karakterlerin ayni zaman catallanmasi icinde sonsuz bir dongude oldugunu anlayacaktik- kurgulamisti ama bundan emin degildi; zamani fasit daire cizen bir kurgunun baslangicindan hicbir zaman memnun kalmiyor, surekli daha geriye ya da aslinda ileriye gidiyordu. Simdilik yayinciya kadar gelmisti ama uzun suredir okur aklini kurcaliyordu; zamanin baslangici icin secilen o nokta okur mu olmaliydi? Daha da ilerisi bir sahaf, sahaftaki kitaplari karistiran bir ortacag yazari, hayir, dur, bunlar daha once yapilmis kurgulamalar. Ustelik okur icin dusundugun catallanmayi su anda birkac yayinevinde degerlendirilmeyi bekleyen onceki kitabinda yapmistin zaten.

Zaman probleminden vazgecebilirdi, bu yillardir surdurdugu zorlu urasini kolaylastirabilirdi, bitmeliydi artik bu kitap. Yayincinin, bir aksamustu yayinevindeki herkesi gonderip dort yil onceki gibi elinde koca bir dosyayla kapidan girmesini bekledigi matbaacinin -batan bir yayinevinin matbaaya gonderdigi yazari belirsiz bir dosyaydi bu- ehven bir fiyata dosyayi teklif etmesini anlattigi teksirleri toplayip kitapligin en ust rafina kaldirirken daha once oraya attigi baska bir dosya gordu. Mallarmé projesi. Hatirlayamadigi ruyasindan bir imge; evet, sayfalarinin yerlerini degisebildigimiz bir kitap. Dosyayi heyecanla masaya koydu, ilk sayfayi okudu. Bir mahkeme tutanagi. Nasil da unutmustu, Nuh'u -romanina kisaca Nuh diyordu- ilk planladigi siralarda Mallarmé'nin yapmak istedigi kitap dusunu gerceklestirmek istiyordu. Nuh, belgelerden, mektuplardan, hatira defterlerinden, gunluklerden, mahkeme tutanaklarindan, zabitlardan, emir kagitlarindan, olum, kaza ve hirsizlik raporlarindan, polis ve asker kayitlarindan, resmi belgelerden olusan, anlaticinin olmadigi, her evrakin birbiri ardinca hatta her kitapta karisik olarak klasorlendigi, okurun belgeler araciligiyla oykuleri bulmaya, cozmeye calistigi bir kitap olmaliydi. Sayfalarin yerini degistirdiginizde baska bir oykuyle karsilastiginiz, yeni bilmeceler ve cozum yollari urettiginiz bir kitap. Anlaticinin olmamasi O gun hava cok guzeldi. seklinde bir snob anlatimi da ortadan kaldiriyordu. Mallarmé projesine geri donmek, bunca yildir yazdiklarini da rafa kaldirmak demekti. Hepsini yeniden yazmasi gerekecekti. Bu dusunce odanin her yanina dagilmis yuzlerce sayfa teksir kagidina baktiginda onu korkuttu. Mallarmé dosyasini eline alinca biraz once bir imgesini hatirladigi ruyasini da yeniden kaybetmisti. Ucunu hatirladiginda pesine dusse yakalayabilirdi oysa.

Bir sigara yakip notlarini karistirmaya basladi. Hûd suresinin bir ayeti, (Yere suyunu yut, goe de suyunu tut denildi. Su cekildi, is de bitti, gemi Cûdi dagina oturdu.), Eski Ahit ten, Tekvinin 5 ve 9 arasindaki bolumleri, Gilgamis destaninin Utanapistim babi, Popol Vuh'tan alintilar, Orta Asya'da petrol havzalarini gosteren -bir subay arkadasinin, cok gizli oldugunu soyleyerek asil belgeden eliyle kopyaladigi- bir harita, Aramco hakkinda ansiklopedik bilgiler, Suriye petrol havzalarina gore muhtemel Nusaybin Ovasi, Mardin bolgesi petrol havzalari, bilgisayarda olasi yeni isletim sistemleri, transistor yerine transformator kullanildiginda ve elektrigin degisik voltajlarlarina farkli sayisal kodlar yukleyerek ikili sistemden sekizli, onaltili hatta otuzikili sistemlere gecis yapildiginda ulasilabilecek veri hizi hesaplamalari, veri saklamada kullanilabilecek yeni teknikler ve yeni manyetik alanlar, kaza ya da bolucu ceteye mal edilmis askeri cinayet kurgulari, 0ran rejiminde Musaddik donemi uzerine notlar, Humeyni rejimiyle birlikte cokuluslu petrol sirketlerinin 0ran daki kayiplari, 0ran Irak savasinin gorunen ve gizli kalmis nedenleri, Korfez krizi sonrasi Irak in uce bolunmesinin petrol havzalarina gore konumu, Cûdi Dagi ustundeki Nuh Peygamber Ziyareti ne ait fotoraflar, Urfa Kalesi, Halilul Rahman, Ayn Zeliha, 0brahim, Nemrut, Durziler, 0smaililer hakkinda notlar, yazarinin az taninmamasina ozen gosterilmis ama entelektuel tavri ust duzey kitaplardan secilmis yuzlerce epigraf, neredeyse belirgin ama birbiriyle iliskilendirilmemis oykuler ve en degerli calismasi; farkli ama dogru uc cozumu olan bir sifre. Romanin felsefi tavri icin kabaladan, tasavvuftan ve Hinduizmden dipnotlar, bicimleri ya da sozcukleri degistirilerek benimsenmis calintilar, teknik bir zenginlik olarak boustrephedonik yazilmis ama bilgisayara girilmesi basarilamamis kimi sayfalar, flu betimlemeler ve cokanlamlilik tekniginin kullanilmaya calisildigi denemeler, alegori icin yeniden bicimlendirilmis yeni bir dunyanin corafi ve fiziksel haritalari, bilinmeyen uygarliklarin ve o uygarliklara ait diplomatik iliskilerin tanimlamalari, yeni haberlesme, ureme, ulasim bicimleri ve yasam alanlari, bize garip gelebilecek ama kendi icinde tutarli farkli teknolojiler ve basi birdenbire asiri derecede kasinmaya baslamasaydi gozatmaya devam edecegi yuzlerce sayfa...

Ahmet Karman basini kasidi ama elini basinda hissetmedi. Bir gariplik oldugunu hissederek zevkle okudugu sayfalari masaya birakti, kullukte kendi halinde tuten galiba- dorduncu sigarasini sondurdu. Kollari ve sol bacagi karincalanmaya basladiginda ayaga kalkip yurumeyi denedi. Gogsunun orta yerine yedigi gorunmez bir tekmeyle masanin yanina dustu. Olurken ruyasinda Mallermé oldugunu ve bitmeyecek bir kitapla urastigini animsadi.

Belki de ayni saatlerde, dunyanin baska bir yerinde Adam Kadmon sikintiyla uyandi.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1