Parça/Bütün

  Acik Cek - Murat Gulsoy

 

Carsamba ogleden sonralari bosum. Aslinda sinemaya gitmek icin ayirdigim bir zamandir bu. Her carsamba bir film. Bu carsamba boyle olmadi. Seminer ogleden sonraya sarkti ve filmin saatini kaciriverdim. Yagmur da iyice siddetlenmis oldugu icin kutuphaneye gitmek disinda bir secenek kalmadi. Herkes persembe gunku seminerler icin gerekli okumalari yapmak uzere kutuphanenin cesitli masalarina dagilmisdi. Benim canim ise aylaklik yapmak istiyordu. Raflarin arasinda amacsizca gezindim uzun sure. Daha once hic gitmedigim bolumleri kesfe ciktim. Benim dogdugum yerlerde yerel bir bellek islevi goren kasaba kutuphaneleri yoktur. O yuzden hayatim boyunca gordugum tek ve en buyuk kutuphane beni her zaman heyecanlandirir. Yuzbinlerce kitap oylece duruyorlar. Aralarinda dolasmak, tesadufen ilginc bir seylere rastlamak hosuma gider. Hic bir sey bulamazsam resim bolumune gidip buyuk ressamlarin albumlerini alip saatlerce incelerim. Yine ayni seyi yapmak uzere resim bolumune gittigimde buyuk albumlerin referans bolumune kaldirilmis oldugunu gordum. Bazilarinin bu kitaplarin icindeki renkli buyuk resimleri jiletleyip calisma masalarinin uzerine yapistirdiklarini biliyordum. Bu kotu bir seydi. Ama onlari hic bir zaman uyarmadim. Herhalde alay ederlerdi. Insanlarin gizemli bir sekilde kayboldugu bu korkulu ve tedirgin ortamda boyle bir uyariyi kimse ciddiye almazdi herhalde. Herneyse referans bolumune indim. Burada daha cok sozlukler, basvuru kitaplari ve tezler durur. Simdi resim kitaplarini da buraya koymuslar. Hemen gidip defalarca bakmis olmama ragmen Magritte ve Bocsh'lari aldim. Bu kitaplarin agirligi hosuma gidiyordu. Genis masalarda tek tuk insanlar calisiyorlardi. Bir tanesine gecip oturdum. Kitaplari onume yaydim. Karalama defterimi actim. Bu sirada ayni masanin ucunda oturmus olan kiz dikkatimi cekti. onunde birtakim sozlukler vardi. Ve kagitlar. Basini kaldirmadan yazip duruyordu. Magritte ile baslamaya karar verdim. Bu adamin resimleri aklimi karistiriyordu. Ve bu karisiklik hosuma gidiyordu. Acik Cek isimli resmini incelemeye basladim. Daha once bu resimden etkilenmemistim. Fakat zamanin ilgilerimi ve duygularimi degistirmesine alisigim.

Acik Cek. Resimde ormanlik bir yerde atli bir kadin vardi. Ad ile resim arasindaki baglantiyi anlamak istiyordum. Resimde gorduklerimi altalta yazmaya hazirlaniyordum. Genellikle resim incelemesi dedigim sey bundan ibarettir. Sonra da birer cumle yazarim. Sirayla, her bir kelime ile. Orman, at, agac, sonbahar, kesik... Tam o sirada masanin ucundaki kiz kitaplarini ve kagitlarini masada birakarak salondan disari cikti. Iste o anda icimde bir merak uyandi. Yavasca ayaga kalkip onun oturmus oldugu yerin ardindaki raflara yoneldim. Zaten etrafta beni izleyecek kimse yoktu. Masum bir merakti beni harekete geciren. Ne yazdigini merak etmistim. Raflarin orada oyalanirken yazdigi son kagida goz atabildim. Sayfaya yeni baslamisti. Tek bir cumle yazmisti:

Belki de onlar olu dogan bebekler...

Cumleyi bellegime dogru bir bicimde kaydettigimden emin olduktan sonra yerime dondum. Elyazisi guzeldi. Kendisi o kadar guzel degildi. Elyazisindan kisilik tahlili yapmayi bilmek isterdim. Insanin harfleri nasil yazdigi gercekten onemli. Benim elyazim zaman icinde hep degismistir. Belki isinin ehli biri degismeyen ozu bulabilir tabii. Defterimde Acik Cek icin acmis oldugum sayfanin basina kizin yazmis oldugu cumleyi yazdim:

Belki de onlar olu dogan bebekler...

Acaba ne tur bir metnin bir parcasiydi. Bir oyku? Bir siir? Deneme veya bir tez calismasi? Bunu anlamam galiba mumkun degildi. Daha sonra cumlenin sahibi kiz gitmis oldugu yerden donup masadaki esyalarini toplayip donmemek uzere cikip gitti. Kisa bir sure sonra dogal davranmaya calisarak ardindan ciktim. Otoparka dogru ilerledi ve kirmizi eski bir arabaya bindi. Buyuk ve eskiden pahali oldugu belli olan bir arabaydi. Bir an onun yolunun uzerinde otostop yapmayi dusundumse de hemen vazgecip kantine gittim.

Bazen olur. Yani birinden etkilenirsiniz ve hic bir sey olmayacagini cok iyi bilmenize ragmen bir sure onu dusunur, bazi hayaller kurarsiniz. Aslinda kurdugunuz hayallerdeki kisi ile gercekteki kisi arasinda bir iliski yoktur. Yani dis gorunusu haricinde. Ama yine de dusunursunuz. Bazen olasi hayatlarimdan birinde o insanla yollarimizin kesistigini hissederim. Bu baska bir hayat icin ne kadar mumkunse icinde yasadigim hayat icin o kadar imkansizdir. Yine oyle hayaller kurup duruyordum. Ve kantinde ilk karsilasacagim kisiyle dalacagim sohbetten sonra bu hayallerin tamamiyle ucup gideceginden emindim. Gercekten de oyle oldu. Yani bir sure unuttum diyebilirim.

Sali gecesi calismaktan sikildigim bir anda radyoyu actim. Gozlerimi kapayip muzik dinlemek, biraz dinlenmek istiyordum. Radyoda Magritte ile ilgili bir program vardi. Hayatindan ve eserlerinden bahsediliyordu. Gecen carsamba aklima geldi. Sonra o kiz. Kitaplarin arasinda kaybolmus olan kiz. Kitap okuyan kizlar hosuma giderdi. Sonra karalama defterimi actim. Karsima kizin yazdiklarindan calmis oldugum cumle cikti:

Belki de onlar olu dogan bebekler...

Ilk kez boyle bir sey yapmistim. Yani oylesine, bir an icin ilgimi ceken birisi icin bir sey yapmistim; hareket etmis, gozetlemis, bir cumlesini calmistim. Iste bunun delili onumde duruyordu. Simdi karar vermeliydim. Ertesi gun carsambaydi. Yani sinema gunum. Gitmek istedigim filme daha pazar gununden karar vermistim. Fakat o kizi merak ediyordum. Sinema programini iptal edip yine kutuphaneye gidebilirdim. Onu gorebilirdim. Fakat geleceginden emin degildim. Hem gelse bile gecen hafta uzerimde biraktigi etkiyi silecek bir davranista bulunabilrdi. Boyle bir risk de vardi. Magritte'in resmini inceleyememistim. Kendime gitmek icin bahaneler buluyordum.

Karmasik dusunceler uykumu kacirir. Bir karar vermeden uyumak istemedim. Radyoda bir geceyarisi programi baslamisti. Bilirsiniz etkileyici, siirsel ve felsefi laflar eden bir kadin veya kalin sesli bir adam arsivlerin tozlu raflarindan bulup cikardiklari, insanin yerini saptamakta gucluk cektigi derin bir yerlerine dogrudan erisen muzik parcalari dinletirler. Insani alkole ve uyusturucuya ve aska dogru iter bu gibi programlar. Gencler gozyaslari ile lekeledikleri siir defterlerini cikarirlar gizli cekmecelerden. Acemi dizelere karisan hayaller belirsiz asklari besler. Ben de dinlerim bu programlari. Herneyse o programlardan biri baslamisti. Benimse hemen bir karar vermem ve huzura kavusmam gerekiyordu. O sirada dikkatim adamin soylediklerine kaydi:

"Su temizler... Akar gider. Asla durmaz. Durgun gollerin altinda bile hayaller akar. Imgelem baliklari karanlik diplerde dolasir. Dunyanin gizli ruhlaridir onlar. Varolusun sessiz taniklari. Suda sessizligin imparatorlugu hukum surer. Tanrisal ozun gorulebilir parcalari olan isik bile bir yere kadar girebilir. otesi karanliktir. otesi gizlidir. otesi baskadir. Oraya ancak duslerde ulasilir.

Su yolculuktur. Degisimdir. Suda akip gitmek degismektir. Dunyanin ruhu ile devinmektir. Denizciler o yuzden tuhaftir. Biraz deli ve cokca asik olmalari bundandir. Alacakaranlikta duyulan, su masallaridir denizkizlarinin sesinden. Firtinada duyulan, korkunc hikayeleridir ejderlerin ve derin dunya canavarlarinin...

Su hafizasidir dunyanin. Hic bir sey unutulmaz... Tekrar tekrar dogulur sudan. Guzel ve canavarin rahmidir su..."

Daha sonra 'Boat on the River' duyulmaya basladi derinden. Kalkip yuzumu yikadim ve su ictim. Karar verme gerekliligi hâlâ canimi sikiyordu. Yarin onu gormek icin kutuphaneye gidersem olabilecekleri dusunmeye basladim. Ilk secenek gelmemesiydi. Bu merakimi artirmak disinda kotu bir etkiye neden olmazdi. Ikinci secenek gelebilir ve ben yine orada oturur, ve hic bir sey yapmayarak uzerimde yarattigi etkinin yokolmasini bekleyebilirdim. Bu sikici ve olmasi en muhtemel secenekti. ucuncu secenek, gelip gercekten de kafamda yarattigim hayali bozmasiydi. Bunun da olmasi mumkun gozukuyordu. Giymis oldugu bir sey veya takmis oldugu bir toka veya soyleyecegi aptalca bir soz herseyi mahvedebilirdi. Bir baska secenek de uzerimde yarattigi etkiyi guclendirecek bir durumun olusmasiydi. Bu da umit etmek demekti. Ve ortada bir cumle disinda hic bir sey yokken umide kapilmak ancak talihsiz asiklarin dusecekleri bir yanilgiydi.

O sirada sarki bitmis adam konusmaya baslamisti:

"Hava temizler. Surukleyip goturur. Parcalara ayirir. Dev kayalari ve daglari ince kum tanelerine ayirir. Yok eder ve tekrar doller. Varolusun dev solugudur. Hayati tasir. Ormanlara ruh, ekinlere sefkat, sazliklara ve batakliklara korkuyu goturur. Evlerin icine hayaller tasir kimsenin bilemedigi yerlerden. Hatiralari ve duygulari tasir. Sinirlari asar. Bir mahkumun solugu karisir bir zorbaninkine. Bir cocugunki bir hayvaninkine. Bir agacin nefesi karisir bir sehre. Bir batakhanenin ruhu giriverir penceresinden bir konaga ve yalayip gecer butun dantelleri ve satenleri ve beyazliklari. Bir olunun son nefesi girer bir kapinin altindan... Bir yosmanin kokusu sizar bir tapinagin gizli dehlizlerine. O herkese karsi adil ve hakimdir. Buyuk bir nefestir, varolan seylerin ilahi solugudur..."

Ve baska bir muzik: "Blowing in the Wind". Uykum iyice acilmisti. Su ve Hava'yi dusunuyordum. Sirada Ates ve Toprak olmaliydi. Yoksa Toprak ve Ates mi? Hangisine oncelik vereceklerdi acaba? Cevabi ruzgarda mi? Cevaplar ruzgardaysa sorular nerede? Bende mi? Pencereyi actim. Odayi biraz havalandirmak iyi bir fikir diye dusunuyordum. Pencereden disariya dogru uzanip soguk havayi koklamaya basladim. Gercekten, bu ruzgar nereden geliyordu? Onun oldugu yerden mi? Ona dokunan bu hava miydi? Soludugum havada onun nefesinden bir parca var miydi? Belki de penceresi kapaliydi. Ruzgara ve havaya ve hayallere ve herkese. Ben acabilir miydim? Acmak istiyor muydum? Peki izin verir miydi boyle bir seye? Nasil bir seye? Ruzgardan medet umarak sarkinin bitmesini ve dort ana unsurdan ucuncusunun baslamasini bekliyordum sabirsizlikla.

Bazen boyle olur. Birbiriyle ilgisiz olaylar yanyana gelerek insana baska seyler dusundurur. Bazen bir sorun hallolur bazen yok yere bir sorun cikar. Bir karar vermek uzere dusuncelere dalmistim. Sinemaya gitmek, yani tekduze yasantima hic bir sey olmamis gibi, o kizi hic gormemisim gibi, o cumleyi ondan hic calmamisim gibi, durduk yere onu kafama hic takmamisim gibi devam etmek ya da kutuphaneye gitmek, yani onun pesinden gitmek. Neydi bu simdi? Radyodaki adamin soyledikleri ile olmayan, olmamis seyleri kafamda buyuterek issiz hayatima bir renk mi katmaya ugrasiyordum? Evet tabii ki oyle yapiyordum. Kahrolasi cekingenligim yuzundendi hersey. Tanidigim herkes gibi yapamadigim icin, her carsamba yalnizbasima sinemaya gittigim icin, kimseyle dost olamadigim, genclikte yasanan turden yanilgilarla orulu ask hikayelerine baliklama dalamadigim icin simdi burada radyonun basinda elimde sacma sapan bir cumleyle olmayan bir seyleri varetmek icin caba harciyordum. Bir kez olsun kendimi birakabilsem olaylarin akisina... Su gibi aksa hersey. Sel olup birbirinin icine gecse olaylar. Bu elimdeki cumle herseyi degistirecek o hayatimin olayinin anahtari olsa... Olsa gerek. Baska turlusunu dusunmesem. Secenekleri cogaltmasam. Fakat yarin kutuphaneye gidecektim ve... Ve? Aslinda dusunup durdugum buydu. Gittikten sonra ne yapacaktim? Radyo dusuncelerimi boldu:

"Ates temizler. Yakar ve yokeder. Hayati alir. Dunyanin kalbinde varolan tutkudur. Cunku maddenin coskusudur. Kendinden gecisidir. Degismesidir. Baskalasmasidir. Buyudur ates. Kaynastirir ve uretir. Varolusun cinselligidir. Hislerin ve arzularin ve tutkularin dunyayi cogaltmasidir. Dunyayi donusturmektir. Hayati siddetle terbiye etmektir. Aklin disindakidir. Kavranamaz olandir. Cilginliktir. Dunyanin cildirmasidir ates. Seylerin azabidir. Kendini yok eden tutkudur. Kutsal intihardir. Maddeden hayale gecistir..."

Ve o sirada elektrik kesildi. Radyo susmus, hersey yarida kalmisti. Siradaki sarkiyi merak ediyordum oysa ki. Birdenbire karanliga gomulunce once umitsizlige kapildim. Karanlikta yapacak bir sey yoktu. Yatip uyumak disinda. Gozlerim ve zihnim yavas yavas karanliga alisinca masadaki mumlardan birini yaktim. Ates! Ates isiktir, bilgidir diye tekrarladim adamin radyofonik sesiyle. Bunu soylememisti. Belki soyleyecekti. Belki de su anda bundan bahsediyordu. Su anda o ne yapiyor acaba? Muhtemelen uyuyordur. Uyumuyorsa ve elektrigi kesilmediyse bir seyler okuyordur veya o yazdigi seye devam ediyordur. Acaba ne yaziyordu? Bir an farkettim ki yazdigi her ne ise ona karsi olan ilgimin surekliliginde anahtar bir rol oynuyordu. Belki de yazdigi seyi bilmedigim icin bana oyle geliyordu. Belki de hersey bana oyle geliyordu. Benim gizli cekmecelerim, iclerinde siir defterlerim yoktu belki ama iste ayni yanilgilarin kucagina yuvarlanmistim iste. Su, hava, ates ve toprak hakkinda kimin neden soyledigi belirsiz sozleri dinliyor, hic tanimadigim bir kiza kendimi zorla asik etmeye calisiyor, hayalperdemi onun resimleriyle dolduruyor, gittigim filmlerin acikli kahramanlarindan odunc aldigim gizemli yollarla elimdeki cumleye esrarengiz anlamlar yuklemeye calisiyordum. Titreyen mum alevinde parcalari henuz birlestiremesem de olusan bu garip ruh halimden memnun zamanin eriyisini izliyordum.

Mum alevinin hipnotik bir etkisi var. Gozlerimi alamiyorum. Buyuleyici bir sey. Binlerce yil boyunca zavalli atalarimiz gecelerini herhalde bu buyulu nesneye bakarak gecirmislerdi. Hala etkisini kaybetmemis olmasi sasirtici degil. Ates surekliliktir! Adamin cumle kurma seklini benimsemistim. Adamin nasil biri oldugunu dusunmeye basladigim sirada elektrikler geldi. Radyodan yukselen muzik yabancisi olmadigim bir parcaydi: "Who by Fire". Sirada Toprak vardi. Adamin neler soyleyecegini tahmin etmeye calisirken konusma basladi:

"Toprak temizler. Suzer. Kotuyu alir ve ilahi cevherin gecisine izin verir. Dunyanin vucududur. Etidir. Varolusun kendisidir. Ruhun zindanidir. Tutkunun kabugudur. Askin zirhidir. Koruyucudur. Bir arada tutandir. Herseyin anasidir. Kendini surekli dogurandir. olup yendiden dogandir. Hayatin tek kaynagidir. Varolusun rahmidir. Hep ona donulur. En son kucaklasmadir. Hep ona donulur. En son yataktir. Hep ona donulur. En son evdir. Son dost, son sevgilidir. Hep ona donulur. Tum sevgililerin derin uykusudur. Buyuk bir dustur. Orada uyaniklik yoktur. Son ve baslangic olandir."

Ve sonra gelen sarki mukemmel bir eserdi: "Funeral Music"

Program bittigine gore benim de karar verme surecim bitmeliydi. Dort ana unsur ve bir tavsan uykusu kadar hafif bir ask hikayesi. Sondurmedigim mum hâlâ titrek aleviyle duvarlara belli belirsiz renkler bulastirmaya calisiyordu. Defter onumde hâlâ acikti. Elimde ondan calmis oldugum cumle disinda hic bir sey yoktu. Ondan bende kalan bir parca... O parca olmasa belki de su anda huzur icinde uyuyor olurdum. Ama bir parcasi bende kalmisti iste. Belki de akil yurutmeyi birakip bir buyucu, bir saman, bir cilgin gibi davranmaliydim.

Defterdeki cumleye bakmaya basladim. Dunya dort unsurdan meydana geldiyse ve hersey bu unsurlarina yine ayrilabilirse eger... Eger parcalara ayirmak anlamanin bir yolu ise... Eger bu cumle o kizin bir parcasi ise... Eger parca ait oldugu butunun bilgisini tasiyorsa icinde... O halde bu cumle ile ugrasmali, bu anahtara uyacak kilidi kendim yaratmaliydim:

Belki de onlar olu dogan bebekler...

Onu parcalara ayirmali, ait oldugu butunun sakli olan bilgisini bir simyaci gibi kelimelerin icinden damitarak ortaya cikarmaliydim. Incelemeye basladim.

Belki de: Olasilik. umit. Beklenti. Gelecek. 'Belki hersey degisir.' Bilinmeyen. Belirsizlik. Karmasa. Zayiflik. Zaaf.

onlar: Korku kaynaklari. Tehditler. Cazip, hakim, cellat, kole, hayran ve akilsiz olanlar. oteki. Vazgecilmezler.

olu: Yatay. Son. Hareketsiz. Curume. Uyku. Ruya. En buyuk ruya.

dogan: Yirtici. Avci. Guclu. Baslangic. Ilk. Yeniden.

Bebekler: Gelecek. Baslangic. Dilsiz, zayif, akilsiz olanlar. Aci cekenler. Aglayanlar. Sevilenler. Anormal olanlar.

...: Yarim. Devami gelecek olan. Beklenti. umit. Korku. Endise. Belirsizlik.

Kelimelerin karsilarina cagristirdiklarini yazdiktan sonra radyodaki adamin sesiyle okumaya koyuldum. Yazdiklarimi okurken icimde muthis bir acima ve sevgi olusuyordu. Onu, bu kelimelerin sahibini korumak, acilar denizinden kurtarip kendi issizligimda mutlu etmek istegi ile doluyordum. Garip, kendi kendine dogan bir ask. Kelimelerden dogan. Ama yine de yirtici, yine de guclu. Ciftanlamlar ve kaydirmalarla ortaya cikmis olan kurgusal bir ask. Ne yapacagima karar vermistim.

Kelimelerden dogmus olan, bir cumle ile baslamis olan ask yine ayni yolu izleyecekti. Bu cumle aramizda bir kopru olacakti. Ertesi gun kutuphaneye gidecektim. Onu ayni yerde bulacaktim. Birazdan onun cumlesinin altina yazacagim paragrafi gorebilecegi bir sekilde masada birakip referans bolumunden disari cikacaktim. Gizlice ne yapacagini izleyecektim. Merakini yenemeyip gozunun ucuyla defterime bakacagi ani bekleyecektim. Yazdiklarindan yorulup durdugu bir anda basini kagitlarindan kaldiracak ve orada bulunmayan uzaklara bakarken kaligrafik kalemimle yazmis oldugum kendi cumlesini gorecekti. Kisa bir an sonra bu cumlenin kendisine ait oldugunu anlayacakti. Ben bu surenin sonunda geri donecektim. Defterimi alip oradan uzaklasmaya yeltenecektim. Agir agir kutuphanenin cikisina yonelecektim. Ardimdan geldigini gozumun ucuyla kontrol edecek, kapinin esiginde yagan yagmur nedeniyle teredute dusmus gibi duraklayip dusunur gibi yapacaktim. Yuzumde mahzun ve siirsel bir ifade, kaygilar icersinde yagan yagmura dalip gidecektim. Ardimda durdugunu unutacak kadar yagmura verecektim kendimi. Daha sonra onun dalginligi girecekti gorus alanima. Kapinin camanda yansiyacakti yuzu. Aniden ona donecek ve bir itirafta bulunacaktim. "Afedersin, dun senden bir sey caldim." diyecektim. Bunu soylerken bir yandan da defterimdeki o sayfayi yirtip ona uzatacaktim. Sasiracakti, saskinligini gizleyerek. Sadece "Biliyorum." diyecekti. Sayfayi okuduktan sonra bana uzatacak ve "Bu senin, alamam." diyecekti.

Sonra birlikte kantine dogru yuruyecektik. Yavaslamis olan yagmur bizi temizleyecekti. Icimden ona yagmuru, akip giden suyu, durgun gollerin dibini, dunyanin sessiz ruhlari olan baliklari, uzak denizleri anlatacaktim. O her seyi anlayacakti. Beraberce kasa kuyruguna girecek ayri ayri kahve alacak ve bos olan tek masaya zorunlu olarak oturacaktik. Konusmadan uzun sure oturacaktik. Sonra onun bir arkadasi yanimiza gelecek ona selam verecek ve masaya oturmaya kalkisacakti. Beni tanistirmak zorunda kalacagi icin tanisacaktik. Daha sonra arkadasinin masaya oturmasini engelleyerek ozel konustugumuzu soyleyecekti. Benim midem aniden agrimaya baslayacak, oradan kacip gitme istegi yukselecekti icimden. Fakat o konusmaya baslayacakti. Ne yazdigini gorup gormedigimi soracak, o cumleye neden takildigimi soracak, sonra da sandigimiz ile gercegin birbiriyle uyusmayacagini soyleyecek ve bana bambaska seyler anlatacakti. Daha once dusunmedigim ya da dusunmek istemedigim seylerden soz acacak, dunyadan, ulkeden, donusturmekten, onlardan, korkudan, tehditlerden, savastan, mucadeleden, sorumluluklardan, zorunluluklardan, gelecekten, umitlerden bahsedecekti. Ve aksam beni bir arkadas toplantisina davet ederek oradan uzaklasacakti.

Ben aksama kadar sarhos gibi dolasacak, soylenen yere tam soylenen saatte onu bir kez daha gormek icin, sadece bunun icin gidecektim. Kalabalik ve sigara dumaniyla sisler altina gomulmus yere adimimi attigimda o beni hemen bulacak bir suru insanla tanistiracak, sonra tartismalari dinlemem icin beni bir koseye oturtacak sonra da gece boyunca bir daha ilgilenmeyecekti. Ben anlatilanlari dinleyecek, adi gecen kitaplari zihnime not edecek sonraki gunlerde bunlari caliskan bir ogrenci gibi okuyacak onunla tartisacak onu gururlandiracaktim. Bazen beni dinlemedigini fark edecek oyle zamanlarda ona dokunacaktim. issiz sahillerde yururken saclarini koklayacak ona asik olacaktim. Ruzgarda sigaralarimizi hizla icecek, herseyi hizla yasayacaktik. Ben ona ruzgardan, onsuz gecelerimde onunde durup bana kokusunu tasimasini bekledigim havadan, o sinir tanimayan dunyanin dev solugundan bahsedecektim. O herseyi anlayacakti. Gizli toplantilar ve sevismelerle akip giden gunler onun bir gun ortadan kaybolmasiyla sona erecek ve bir gece kapimi karanlik yuzlu adamlar calacak, onu soracaklardi. Bilmedigimi soylememe ragmen beni gozlerim bagli sehrin icinde dolastiracaklar, tehdit edeceklerdi. Masum oldugum anlasilinca issiz bir yerde birakacaklardi.

Yalniz kalinca yalpalayacak, korkacak ve kacacaktim. Atesi sondurmeye uzerini toprakla ortmeye calisacaktim. Buyuk bir atesin bir anda nasil sonuverdigini anlayip sasiracaktim, geride komurlesmis ise yaramaz duygular disinda hic bir sey birakmadigini gorecektim. Ona karanlik gecelerimizin gogsune uzandigimizda anlattigim atese ne oldugunu anlamaya calisacaktim. O yokolduktan sonra uzerinde durdugum topragin olu kiracligina bakip nasil boylesine aldanmis olabilecegimi dusunecektim.

Herseyi unutmaya calisacak, eski bosvermis hayatima geri donecektim. Geceleri radyo dinleyecek, gunduzleri herkes gibi bir hayat surecek, carsamba ogleden sonralari sinemaya gidecek, uzaktan gordugum kizlara asik olacak bir kac saat sonra unutmaya devam edecektim. O doneme ait kitaplari sahafta resim kitaplari ile degistirecek, o toplantilarda tanistigim insanlari tanimazliktan gelecektim. Kimseye onu sormayacak, kimseye ondan bahsetmeyecektim.

Aradan uzun zaman gectikten sonra bir gun ilk karsilastigimiz yerde bir el omuzuma dokunacak, beni sasirtacakti. O saclari kesilmis ve yaslanmis bir sekilde geri donecek kaldigimiz yerden devam etmek isteyecekti. Bense ne yapacagimi bilmez bir sekilde ona sarilacak herseyin degistigini ona nasil soyleyecegimi hesapliyor olacaktim. Ben hic bir sey soylemeden o her seyi anlayacak, kirik ve yorgun geldigi gibi gidecekti. Son bir kez hasretle ve sevgiyle operek uzaklasacakti.

Vicdan azabi ile orulecekti ondan sonra gunlerim. Geri donulmesi mumkun olmayan o zaman dilimine sikisip kalacaktim geceleri. Geceleri ona mektuplar yazacaktim. Korkularimi yazacaktim. Kendimi hakli cikarmak icin tum sucu ustlenecektim. Yorgun ve suclu uykulara dalacaktim. Duslerimde onunla karsilasacaktim durmaksizin.

Sonra aradan yine uzun bir zaman gececek ve bir gun, sinemadan cikip laf olsun diye girdigim bir kitapcida onun yeni cikmis kitabiyla karsilasacaktim. Bana adanmis oldugunu gorup icimde bir seyler tutusacak sonra utancla kitabi satin alacak ve evde hic durmaksizin oukuyup bitirecek ve her sey icin pisman olacaktim. Kitabin ilk cumlesi tabii ki "Belki de onlar olu dogan bebekler..." olacakti.

Bir kadinin bilincinde akip giden olasiliklar, umitler, beklentiler, belirsizlikler, karmasalar, zayifliklar, zaaflar, gelecege iliskin hayaller olacakti kitapta. Sonra 'onlar'dan bahsedecekti uzun uzun: korku kaynaklarindan, tehditlerden, cazip, hakim, cellat, kole, hayran ve akilsiz olanlardan, otekinden, vazgecilmez olandan. Her cumlede kendimi buldugumu sanacak, sarsilacaktim. Sonra olumu anlatacakti kitapta. Kacinilmaz sonun o sessiz noktasini, o yatay, hareketsiz yeri anlatacakti. Curumeyi ve uykuyu. Ruyayi anlatacakti. Insan olmanin getirdigi o muhtesem hayalgucunu sergileyecekti. Yirtici satirlarda avlayacakti beni. Guclu bir baslangicla ilk basa donulebilecegini, yeniden baslanabilecegini ima edecekti. Gelecekten, yeni baslangiclardan bahsedecekti. Dilsiz, akilsiz ve zayif bir bedenin cektigi acilari, aglamalari, sevismeleri anlatacekti. Ama yine de normal olmayan bir tarafi oldugunu gizlemeyecekti. Beklenti ve umit korku ve endise ile sarmalanacakti son bolumde. Belirsizlik, yarim kalmislik duygusu bir seylerin yeniden devam edecegini hissettirse de ben kitabi okumayi bitirdigimde bitmis olacaktim. Yenilgimle yuzlesemeyecek, kitabi kohne bir cekmeceye kilitleyip uyuyacaktim.

Evet boyle bir insanim. Kendimi iyi tanirim. Olup bitecek olan olaylari ve bu olaylarda oynayacagim rolleri kestirmekte zorlanmam. Defterimde yazan cumleye bakarak kurdugum gelecegin gercekte olup bitecek olanlardan fazla uzak olmayacagina inandigim icin kararimi kolayca verdim. Yaptigim buyu gibi bir seydi. Ondan aldigim bir parcayi kullanarak onu, onunla yasayacaklarimizi, tum gelecegimizi butunuyle tasarlamistim. Tum bunlarin o cumlede, o cumlenin kelimelerinde sakli oldugunu biliyordum.

***

Ertesi gun sinemada, bilet kuyruguna girdigimde uzakta onu gordum. Sevgilisi oldugu acikca anlasilan bir adamla gulerek yuruyordu.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1