Kötü

  Kürtaj Kaça - Asli Kizikli

 

Öyle hizli indi ki gece, ne kadar kötü oldugunun farkina varamadim. Birakin yayimlamayi, birine okutmaya bile cesaret edemeyecegim yazilar masamin üzerinde diz boyunu asmis, gaz odasinda onlar için hazirdigim toplu cenazeyi isteksiz beklesiyorlar. O her seyi anlatabilecegimi sandigim ve her seyin kilitlendigi en bilindik uzun an. Dil kisir. Dil düsman. Tonlarca mürekkep döksem nafile... Otuzlu yaslarina merhabasi kisa bir süre öncesini asmayan genç bir kadin, uzun süren gecelerin hesabi yataklarini ziyaretten yorgun düsmüs, sarmallar çizerek ilerliyor hayalimde, sokaklarimda. 70'lerin Cool Britanyasinda Soho Kraliçesi anlatabilir ancak yüz ifadesini. Ancak o anlatabilir 'kötü'nün aslinda ne kadar 'kötü' oldugunu; Gayya kuyusuna çok yakinlarda tüm ihtisami ile müzmin bir yasam sürdügünü. Durusu duvarda tehlikeli görünüyor Kraliçenin, bir el ve çok uzaklardan gelen gölgesi hiç pesini birakmiyor. Her sey kopuk ve 'kötü'ye dair herhangi bir sey anlatmaya kalkismak bir anlamda baslayan her seyi kisa bir süre sonra yapayalniz birakmak demek. Dil hala kisir. Dil hâlâ düsman. Kitaplar basucumda yigili, atesim var ve basim bir gülle kadar agir. Tikinmam gereken ilaçlar sol kolumun hizasinda, tüketilmek üzere hazirlar. Aslinda ihtiyacim olan, iyi bir ölüm için nutmeg ya da öykümü dökmek için biraz, ama biraz scopolamin. Evet evet, ihtiyacim olan bunlar. Hastayim ve yalnizim. Yalnizlik odak noktasi belirlenemeyen bir agri gibi saplaniyor bedene, kitaplarda bos yere içimi isitacak bir söz arayisi, bir kahve iki aspirin daha. Yalnizligim hastaligimi koynuna almis, uykuya dalmasi için eskilerde beni Hüzünler Ülkesi'nin en hüzünlüsü yapan bir ninni ile 'pis pis'liyor. Ama hastalik, uyumak nedir, ninni de hüzün nedir bilmiyor. Yalnizlik gecede, gece kötünün elinde. Pencereden yola bakiyorum, yol denize uzaniyor, deniz adalara. Öyle agir bir sis basmis ki etrafi, kötü disarda pekistikçe pekisiyor. Sis kötüye, kötü sise olabilecek en gerçekçi askla bagli. Yapilacak tek sey var böyle bir gecede; bir kahve iki aspirin daha. Ve vaktidir kötüyü içeriye almanin. Pencereyi araliyorum. Siziyor kötü eve, kötü gözüküyor ama ürkütücü degil yüzü. Çalisma masamda tam karsima oturuyor. Bakislarimin manasizligindan midir nedir bir sey söylemeye çalisiyor oldugumu anliyor. Öylesine bürünmüs ki cilveli bir kadinin parmagindaki en zevksiz ve olasilikla en büyük degerli tasi göstermek için takindigi el hareketinin ifadesine, onu gören isinin sadece sik magazalarda ve güzellik salonlarinda oldugunu sanir. Ardindan suyu çikmis sevgi gösterilerin en berbat tonuyla 'Bir sey mi diyecektin canim' diyor. Demeye çalistigim su ki diyorum: Ben de tam senden ve kürtajdan söz edecektim. Bir kahve alir misin?

Doktor uzun uzun bakiyor kadina. Saçlarina, gözlerine. Kadin kisa araliklarla süzüyor doktoru. Masasindaki ve duvarlari boydan boya kaplayan fotograflari, dekorasyon konusunda iddiasini ortaya koyan pahali zevksizligini, kadinlari narin olarak tanimlarken bu meslegi seçmesininin altinda yatan asil sebebi süzüyor uzun uzun. Içindeki kötüye bakiyor ama kötü saklanmis, göremiyor. 'Fotografa ve dekorasyona olan merakinizin gölgesi niye bu kadar göze sokar gibi' demek istiyor ama agzindan 'Dergilere ve yerinize bakilirsa dekorasyonla ilgilisiniz galiba' sözü çikiyor. Kisa bir evet cevabi yerine uzun bir geçmis ve gelecek portföyü dinliyor kadin. 'Siz ilgili misiniz fotografa' sorusuna karsilik, fotograflarina ileri geri laflar ederek elestiri de bulunma istegini 'Evet' sözcügüyle kestirip atiyor.

Ondan geriye dogru sayar misiniz?10-9-8-7-6-5-4-3-2-1... Tekrar yavas bir biçimde sayar misiniz? 10... 9... 8... 7... 6... 5... 4... 3... 2... 1... Daha yavas bir sekilde tekrar sayar misiniz? 10...... 9...... 8...... 7...... 6...... Kadin basini saga yatirmasiyla hiç bilmedigi bir yerde, iyi uykular sözleriyle rüyalar izlemeye yolcu ediliyor. Sorulara cevap verme zorunlulugundan daha iyidir diye düsünerek gözlerini yummaya karar veriyor. 'Kaç yasindasiniz?', 'Evli misiniz?', 'Geçirdiginiz önemli bir hastalik var mi?', 'Herhangi bir ilaca karsi alerjiniz var mi?', 'Ilk kürtajiniz mi?', 'Nerede çalisiyorsunuz?', 'Ev adresiniz?', 'Size ulasabilecegimiz telefon numarasini söyler misiniz?' gibi, bir an doktorun sizi nüfusuna geçirecegi hissini veren sorular. Oysa bir doktor olsaydi kadin, eminim söyle sorardi: 'Hiç kürtaj masasinda ölümü düsündünüz mü?', 'Kendinizi kötü hissediyor musunuz?', 'Genelde kötü müsünüzdür?', 'Içinizdeki kötüyü de alacagimi mi saniyorsunuz?'

Uykuya geçerken sabah sakaci bir tartismayla sik sik basvurdugu numaralar gözünün önüne geliyor. 'Ne olur bir kahve. Kürtaja bir zarari yok ki içeceklerin' Hayir anlamina gelen kafa sallamalarina ragmen tekrar deniyor. 'Tamam yarim bardak olsun.' Son olarak söyledigi de ise yaramiyor. 'Hayiirr. Hayiirr' Duydugu, duyacagi hep ayni mi olacak bu kadinin. 'Bence bu doktorun bir seyden haberi yok, kitaplarda kürtaj olan tüm kadinlar içiyordu birseyler, bize böyle ögretildi' diyor ama nafile bir kahve içemiyor kadin. Uzun gibi görünen uykusunda ilk, koca bir fincan kahveye rastladi. Hiç sevmedigi çizgi film kahramani Twetty'nin içinde dumani tüten kahve. Yavasça dokundu, Tweety'li bardak kaçti, yavas adimlarla pesinden kostu, Tweety'li bardak uzun adimlarla kosmaya basladi. Uzun süren kosusturmacanin sonunda o galipti. Kahve sogumustu, olsundu. Sonra kahve yokoldu, yerini gerçek bir kus aldi. Istahi öylesine kabarmisti ki, hiç kahve tadi alamamasina ragmen onu kisa nefes alma duraklari ile içt(yed)i. Iyi de yolculuk nereyeydi kötü?

Gümüsi isiltilarla bezenmis bir evin uzun koridorunun sonunda dev bir aynada kendini görüyor kadin. Sari isiltilar uzun saçlarinda, elleri gümüs aynanin oymasinda konusmaya basliyor aksiyle. 'Iyi gördüm seni' diyor gümüsi isiltilarin ortasinda duran sarisin kadin. 'Iyi degilim' diyor öteki. 'Iyi, iyi gördüm seni' diye üsteliyor digeri. 'Kötüyüm, lanet olasi' diye bagiriyor kadin. 'Benden daha kirilgansin, hadi canim, camdan olan benim, iyiles' oluyor son söz kabus gibi geçen konusmada. Isiklari söndürüyor kadin ama görüntü hâlâ isildiyor karsisinda. Gözlerini yumuyor görüntü hâlâ siyah bir boslukta, isildiyor inadina. Aynada soluk beniz, iyi ve kötü oldugunu iddia eden iki ayri insan, iki ayni insan, iyi de nereye varacak sonu? Nereye varacak kötü?

Bir anda kalabaligin hiç tükenmedigi, kosusturmacanin hiç bitmedigi isyerinde buluyor kadin kendini. Gecenin gündüzün, sicagin sogugun hiç ayirdina varamadigi isyeri. Mevsimleri, zamani unutmaktan korkuyor kadin. Sabaha çok yakin bir saatte unutmamak için havayi bir arkadasiyla yürüdügü geliyor gözlerinin önüne. Açilmamis sikir sikir magazalar, henüz uyanmamis umutlar. Bak diyor is arkadasina: Eger bir gün kafami kaldirip havaya bu da ne dersem, hiç düsünmeden beni vur. Soruyu cevaplayamiyorsan kendini de vur. Arkadasi 'Ben de aski unutmussam aynisini yap' diyor. Saatlerce gülünebilir aslinda buna ama elden sadece üzülmek geliyor. Arkadasina hiç de uzak görünmeyen garip gerçek onu öylesine korkutmus olacak ki, 24 saatin 18 saati de geçse orada, biraz da olsa kaçmak için disari sik sik gelir oldu arkadasi kadinin masasina. Sik sik geç kaldiklari için günün ilk isiklarini beklediler bir seyler tikinmak için. Ve kadin hep ayni sarkiyi mirildandi her sabah: Tonight are you trying to fall in love again*. Yine uzun bir gecenin uzandigi sabahta, gelir düzeyinin haksiz dagiliminin en büyük dilimini kapan semtin sokaklarinda yürüyordu kadin. Bir semsiyenin altina siginmis iki çocugun neseli yüzleri öylesine agir geldi ki ona, tökezleyip düstü ve bir daha hiç uyanamayacagini sandi. Iyi de kimdi kötü?

Hirsizlarla katillerin kahramanlastigi zamanlardan çok uzak bir oda. Soguk kis aksamlarinin, sinavlara hazirlanilan uzun saatlerin ugrak yeri. Duvarlar, tiyatro biletleri ve brosürleri, unutulmaz jazz ve rock efsanelerinin kanitlari ile dolu. Oda kitaplarla nefes aliyor, kitaplar da odayla yasam buluyor. Hiç bitmeyecekmis gibi görünen lise yillarinin en büyük sahidinin ortasinda kadin sasakaliyor. Odanin sahibi, üniversite yillarini sadece kitap çalmak ve okumakla harcamis nadide bir babanin kizi. Kadin animsiyor evdeki kitaplarin bir listesini çikartmak için arkadasiyla giristikleri umutsuz savasi. En son kaçinci sayida pes etmislerdi? En son hangi derse hangi oyun için girmemislerdi? Kadin neler okumus olduguna inanamayarak bakti duvara dayali duran yerdeki kitaplara. Caldwell, Salinger, Borges, Benjamin, Brecht, Dostoveyski, Kosinski. Caldwell'in bir kitabini defalarca derslerde bile okudugunu animsadi gülümseyerek yeniden. Bazilarini neden okudugunu anlamlandiramadi. Eski kitaplari açip kokladigi, kapaklarina hayranlikla baktigi özel bölümün önünde durakladi, bir an tek tek sevmek istedi her birini, hepsini ayri ayri yogun bir biçimde sevmek istedi. Uzun ahsap kapi kanatlarinin sonuna dek açik oldugu bir yerde, öldüresiye karin yagdigi ve her yani beyaza gömdügü uzun bir gecede sevmek istedi onlari. Bir bilinmeyene, yeniden ve delicesine tutulmak ve yeniden sadece kitaplarla yasamak istedi o an. Krallar ve dilencilerse, tutuldugunun dilenci olmasini diledi; yosmalar ve azizelerse, iyi bir yosma olmayi istedi. Yarattigi dünyada azizelerle yosmalari, krallarla dilencileri ayri bir katmana koymak, doldurup yollamalari üzere onlari kalin bir defterin sahibi kilmak istedi. Ask ve kinse, kinle dolup kusmayi diledi. Yenilen ve yenen ise yasam, hep yenilgilerle dolmali idi. 'Kimsin, nerdesin' sorusunun cevabi hep, 'Benim, burdayim' olmaliydi. Raflarin aya kadar uzamasini diledi. Raflara yeniden bakti ve 'Günes bize haram* 'dedi. Iyi de haram miydi kötü?

Kadin bir kiz çocugu ile karsilasiyor, ne hesap verecegini bilemeden. 'Bakma bana öyle çocuk' diyor. 'Ben senin çocugun degilim, senin ta kendinim' diyor çocuk. Dogum, büyük bir günah çikartma töreni midir? Yoksa yediklerimizle, yaptiklarimiz ve yasadiklarimizla gereginden fazla kötü olmayi basarip, kuluçlama dönemini atlattiktan sonra bir devir töreni ile onu minnacik bir vücuda aktarma midir? Kadin bagiriyor. 'Etrafta bu kadar velet varken beni dogurmamakla suçlayamazsin. Hem, hem ben nasil bakarim ona? Kendime olan sorumlulugum bile pembenin açik tonlarinda seyrüseferdeyken!' Iyi de kimdeydi kötü?

Kötülük kaç kademeli olmali sorusuyla irkildi. Simdi de bir embriyo ile karsi karsiyaydi. 'Burasi neresi?' sorusuna 'Burada uzun süre kaldin. Nasil hatirlamazsin' yanitini aldi. Kadin annesinin karninda oldugunu farkettiginde irkilmek için oldukça geçti. 'Kötü var yalnizca' dedi kadin. 'Ne kademesi, ne de istenilir yani var' diye devam etti sözüne. 'Bunun disinda bir çikis yok' dedi embriyo uzun kanaldan disariyi görmenin imkansiz oldugunu bilmenin verdigi rahatlikla bakarak. 'Uzun ve karanlik ha, korkuyor musun?' Kadin sikiliyor hayatindaki sorulardan, bu bir hayalse hiç sirasi degil diye düsünüyor, boguluyor çünkü artik kurguladiklariguladiklarindan. 'Iyi bir kürtaja ihtiyaç var' diyor derin alinan bir nefesin hemen ardindan. Herkes için gerekli miydi iyi bir kürtaj? Biraz olsun "iyi" olabilmek için miydi? O zaman sorulacak tek soru kaliyordu, herseyin inciginin cinciginin çiktigi bu zamanda: Usta, kürtaj kaça.... Yeni seslenis ve yeni zamanin kötüsü için bir savas. Iyi de kötü orda miydi ki?

'Annen kötünün içinde oldugunu bilse üzülürdü, bilirsin pek kötü olamaz o. Sen sansli olansin unutma, ölen ikizine bak, disari çikmadan götürdü ölüm onu. ve madem böylesini istiyorsun, kötü seninle kalsin' diyor simdi de denizde yol alan bir denizanasi. Embriyo gülüyor mu yoksa kadina mi öyle geliyor bilemiyor kadin, gülümsemesini tanimlamak için biraz erken. Kadinin gözlerine hapsedip kötüyü, gözlerini yumusak dokunuslariyla kapatiyor embriyo. Kötü hep kadinin gözlerinde kaliyor ve hüzün hiç pesini birakiyor. Iyi de nereye vardi kötü?

Kadin kendisini yavasça sarsan adami gördü, gözlerini açtiginda. Yari bulanikti etraf ve müthis bir agri kasiklarindan tüm vücuduna yayiliyordu.

'Güzelim, geçti. Bir kahve?' dedi bir ses. Kadinin cani yaniyordu ve artik hayirdi cevap. 'Hayiirr'

Kötüyü yollamanin zamani. Ne kahve kaldi içmek için gecede, ne hal kaldi anlatmak için bende, ne de ilgi vardi anlattiklarima ragmen kötüde?

-Pencere açik. Istediginde çik kötü.

-Hayiirr.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1