Kötü

  Seytan: Hür ve Sadik Bir Asik - Ergun Kocabiyik

 

Tekvin'de, ilk günah islenene kadar, ilk insan çiftinin iyinin ve kötünün ötesinde bir durumunda oldugu varsayilmistir. Ilksel kötülük, cezalandirilmayi beraberinde getirmisse de, bilgilendirici ve eristirici olmustur; çünkü asli günah, onlara iyinin ve kötünün Tanrisal bilgisini kazandirmistir.

Panteist dinlerde iyinin ve kötünün iki ayri kenlidilik olmadigi gözlenir. Bunlar, tipki insan ruhundaki iyiye ve kötüye yatkinlik gibi ayni Tanrinin karsit yönleri olarak bir araya gelirler. Tektanriciligin panteizmle rekabetiyle birlikte 'kötülük' kavraminin da degismeye basladigini söyleyebiliriz. Bu evrim, Kitabi Mukaddes'te çok açik bir sekilde görülür. Bu, ayni zamanda Tanrisal imgeden disil ve kötü olanin ayiklandigi bir evrimsel süreçtir de. Ilk tektanrici din Zerdüstilikte, Ahura Mazda kesinlikle eril bir tanridir ve esi yoktur. Seytan, ilk kez ahiret mutlulugu ve Selamet kavramlarindan, dolayisiyla cehennem azabindan söz eden Zerdüstilikte gelisip ortaya çikacagi ortami bulmustur. Seytanin kökenlerinin, ilk -eril- tektanrici dinin ortaya çiktigi yerde bulunmasi bir tesadüf olmasa gerek.

 

Tanrisallastiran Ilk Günah

Eski Ahit'in Tanrisi, insanlara büyük istiraplar verir veya onlarin üzerine ates yagmurlari yagdirmalari için yok edici meleklerini gönderir. Eski Ahit'teki Tanrinin öfkesinden kaynaklanan bu kötülük, Onunla yapilan ahde vefasizligin bir sonucudur. Insanin ilk itaatsizliginin cezalandirilmasina karsin, ayni itaatsizlik insanlarca yinelenip durur. Yasanan dünya giderek çekilmez bir yer olur. Bu, dünyanin kötülügünü açiklar: Insanlar günahkâr olduklari için Tanri da onlari cezalandirmaktadir. Ancak kötülügün kötülügü dogurdugu görülür. Daha sonralari Hiristiyanligin vurgulayacagi gibi, insanlarin Âdem ve Havva'nin Seytana uyarak isledikleri ilk günah yüzünden masum dogmadiklarina inanilmistir. Aslinda bunun Eski Ahit'e kadar uzandigini görürüz. Her ne kadar sonunda yalanci çikarilsalar da, Eyüp'ü yatistirmaya çalisan dostlari "Insan nedir ki temiz olsun? Ve kadinin dogurdugu nedir ki salih olsun?" (15:14) diyerek Havva'nin isledigi ilk günahi hatirlatirlar.

Tekvin kitabina göre ilk günah Pardes'te islenmistir. Olaylar söyle gelisir: Sonsuzlugun bir günü, Pison, Gihon, Dicle (Hiddekel) ve Firatin (Euphrates) sulariyla yeseren Aden Bahçesinin, görünüsü güzel ve yenilmesi iyi olan agaçlarinin birisinin altinda derin bir uyku gelir Âdem'e. O güne kadar iyiligin ve kötülügün bilgisinden uzakta, yalniz basinadir bahçede. Birisi hariç istedigi agacin meyvesinden yiyebilmektedir. Bahçenin tam ortasinda duran iyilik ve kötülügü bilme agacidir bu. Onun meyvesini yemesi yasaktir. Aksi halde kesinlikle ölecegi söylenmistir. Yasagi çigneyince "ebediyen yasamasin diye" bahçeden kovulacaktir. Yani bahçede bir görev ve sorumlulukla ve yasakla süren sonsuz bir hayat vardir. Bahçeye bakmak ve muhafaza etmek, kisacasi bahçivanlik Âdem'in görevi ve varolus sebebidir. Aslinda onun bu toprakla ugrasisi anlamlidir. Onun kökeniyle olan bagini ifade eder. Kitabi Mukaddes'in Tekvin kitabinda, yerin topragindan yaratildigi söylenirken bir sözcük oyunu yapilir: Âdem ismi, bir görüse göre, 'yeryüzü, toprak' anlamina gelen Ibranîce adamah'dan türetilmistir. Bir baska görüse göre ise 'kirmizi olmak' anlamina gelen adam kökünden kaynaklanmakta ve Âdem'in yapildigi kirmizi kile ve ona can veren kana gönderme yapmaktadir. Her iki görüste de Âdem, ismen de cismen de topraga, dolayisiyla yeryüzüne bagli kilinmistir. Bu, onun yazgisidir. Yeryüzüne bagimli yazgisi aslinda ondaki varolussal kötülüge isaret etmektedir.

Gözkapaklari agirlasarak derin bir uykuya dalan Âdem'in içinde sakli olan esi Havva, tipki yasak agacin meyvesi gibi koparilip alinir Âdem'in gövdesinden. Eger durum gerçekten böyleyse, aslinda ilk günahi isleyen, Havva'yi Âdemin dalindan koparan Tekvin'in Tanrisinin ta kendisi olmalidir. Çünkü böylelikle Âdem'in bahçedeki ebedi yasaminda bir kirilma baslayacaktir.

Bahçe, kadim geleneklerde mükemmel dünyanin, kozmik düzenin ve uyumun, kayip cennetin ve sonsuz yasamin bir simgesidir. Ibranilere göre Aden Bahçesi, dünyanin tam ortasinda bulunuyordu ve muazzam bir büyüklükteydi. Erdemli ruhlarin öldükten sonra Tanrinin Tora hakkindaki açiklamalarini dinlemeye gittikleri göksel bahçe, tinsel hazlarla doludur. Ruhlar bu hayattan ayrildiktan sonra Eski peygamberler tarafindan karsilandiklari Machpelah Magarasindan geçerek Aden Bahçesine ulasirlar. Büyük Iskender'in Afrika'nin sadece kadinlar tarafindan yönetilen ve ekvatora yakin bir bölgesinde Aden'e bir giris yeri buldugu ancak içeriye giremedigi söylenir. Bu baglam içinde Pardes, yüksek bilgi alanidir. Etrafinin duvarla çevrili olmasi ve içine dar bir kapidan geçerek girilmesi, simyada oldugu gibi tinsel gelisimin daha üst bir seviyesine ulasmadan önce asilmasi gereken güçlükleri ve engelleri simgeler. Ayrica etrafi çevrili bahçe disil, koruyucu ilkedir ve bakireligin de simgesidir.

Yüksek bilgi âleminin simgesi olan bahçe ile kötülük (günah) ve disi arasindaki iliskiler dikkat çekicidir. Tekvin kitabina bakilacak olursa, kadinin ortaya çikisi, insanin Cennetten kovulusu yolundaki ilk evredir. Çünkü yasagin ihlali onun araciligiyla olacaktir. Tanrinin yarattigi hayvanlarin en hilekâri ve daha sonra adi birçok kez anilacak Seytanin bir taslagi olan yilan, kadina yaklasir ve yasak meyveyi yiyince ölmeyecegine, yani baska bir ifadeyle sonsuz hayatini kaybetmeyecegine onu inandirir. Yilanin dediklerine göre, yasak meyveyi yiyerek iyinin ve kötünün bilgisine ulasacaklar ve böylece Tanri gibi olacaklardir. Bu noktada sunu kabul etmemiz gerekmektedir: Yilan onlara bu söylevi çekerken, onlar iyinin ve kötünün bilgisinden muaftirlar ve dolayisiyla yilanin 'kötülügü'nün de farkinda degildirler. "Ondan yediginiz gün gözleriniz açilacak ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksiniz" (Tekvin, 3:5) diyen yilanin bu sözleri yalan da degildir; Seytandan beklenmeyecek kadar dogrudur. Ikna olmus Havva, (yoksa eristirilmis, irsat edilmis Havva mi demeliyiz) Âdem'i de inandirmakta gecikmez. Yasak meyveyi yemelerinin ardindan, Tanrinin sesi, Seytani dogrular biçimde yankilanacaktir: "Iste adam iyiyi ve kötüyü bilmekle bizden biri gibi oldu." (Sanki bu sözde Havva'nin aydinlatici araciligi kabul edilircesine sadece 'adam'a seslenilir.) Yenilen yasak meyve, onlarda maddi ve manevi temel bir degisimi baslatacaktir. Artik yasamlarinda bir gelecek vardir. Cennetin yinelenip duran 'mutluluk' zamani dairevi rayindan çikmistir. Tanrinin kendilerinden sakladigi cinselliklerinin ve dolayisiyla tinselliklerinin farkina varan çift, baska sirlarini kesfetme konusunda herhalde fazla beklememis olsa gerekler. Demek ki, sonsuzluklarini kaybetmisler ama geleceklerini ve iradelerini, inisiyatiflerini kazanmislardir. Istirapli da olsa bu kendi gelecekleridir. Yaradilislarinda olup da kendilerinden gizlenen bilgileri kesfedecekleri yeni bir dönem açilmistir önlerinde. Bu 'kesif' sürecini baslatan ise Havva olmustur. Bu ilk 'günah', bilgilendirici, eristirici bir günahtir. Ilk asamada Havva'nin ikna olmakla zihinsel olarak, ikinci asamada meyveyi yiyerek eylemsel olarak ve Âdem'e de önererek söylemsel olarak isledigi bir günahtir. Ve kesinlikle yasak meyvenin etkileri sonucu olarak ortaya çikan cinsel ve tinsel eriskinlige yol açmistir.

 

Disi, Ölüm, Bilgelik ve Kötü

Tekvin kitabi, ilk cinsel iliskinin eristirici yanina dikkat çekmesi açisindan son derece önemlidir; bu bize Sümer'in ünlü efsanesi Gilgamis'taki, bilgi erkinin kadinda oldugu eskil bir dönemin izlerini tasiyan bölümü hatirlatir. Hayvanlarin arasinda yetismis vahsi adam Enkidu'ya uygar bir insan gibi davranmasini ögreten de bir kadin degil midir? Istar tapinaginin rahibelerinin 'meslegidir' bu. Nasil mi, tabii ki alti gün yedi gece süren bir cinsel iliskiyle. Enkidu, bu kutsal balayi sonunda Tanriça Istar'in lütuflarina mahzar olur. Daha önce örtülü olan bir giz açiga çikmistir artik. Bu giz öylesine anahtar bir gizdir ki, çözümüyle diger gizler de açiga çikacak, farkina varilacaklardir. Bunlar ana sevgisi, sefkat, rahatlik, manevi aydinlanmadir. Bu tinsel ve cinsel birlesmeden sonra hiçbir sey eskisi gibi olmayacaktir. Aralarinda yasadigi vahsi hayvanlar Enkidu'yu yabanci biri gibi göreceklerdir. Enkidu hayvanlarin kendisine yönelik davranislarindaki bu degisim karsisinda sasirip kalir. Onlarin arasina katilmayi denediginde artik bir ceylan gibi hizli kosamadigini anlar. O eski vahsi adam degildir artik. Ancak kaybettigi hizli kosusa karsin daha fazla kavrayisli ve bilgedir. Istar'in kutsal fahisesi, Tevrat'in Tanrisi gibi söyle der ona: "Enkidu, simdi sana baktigimda gök Tanrilarindan biri gibi akillandigini görebiliyorum." Pelerinini onun omuzlarina atarak bir anne gibi Enkidu'nun elini tutan sefkatli rahibe, onu uygarliga yani Kral Gilgamis'in sehri Uruk'a götürür.

Gilgamis'ta Kadin henüz seytanilestirilmemisse de günleri sayilidir. Istar evlendigi bütün erkeklerin hayatlarina son vermistir. Yeni kurbani simdi Gilgamis'tir. Ama onu bir türlü agina düsüremez. Ancak çabalarini sonuçlandiramayan Istar'in öcü aci olur; Gilgamis'in en yakin arkadasi Enkidu'yu öldürür. Aslinda her ne kadar azarlanmis olsa da Tekvin'in Havvasi Istar'dan daha 'iyidir'; en azindan kimseyi öldürmemistir. Istar'in eristirici rahibelerinden de geri kalir bir yani yoktur. Onun sayesinde iyinin ve kötünün bilgisi kazanilmistir. Hiristiyanlik, Tekvin'den bir disi-Seytan çikarmissa da aslinda bu Havva'ya büyük haksizliktir. Havva yasaga ragmen özgür iradesini kullanarak bu döngüyü kirmamis midir? Kandirilmis midir? Yilanin sözlerinin ilk yarisi yani iyinin ve kötünü bilgisine sahip olacaklari, böylece Allah gibi olacaklari (tam olarak ne demek oldugunu anlamak zor) dogrudur. Ölmeyecekleri ise dogru mudur? Kismen evet, en azindan o an ölmemisler, sadece bahçenin disina çikarilmislardir. Burada hayatta kalmak için mücadele etmeleri gerekecektir. Ama Allah gibi olan insan nasil ölümlü olabilir? Ayrica Âdem ve Havva için sonucun onlari pek de olumsuz etkileyecegi söylenemezdi. Zira iyinin ve kötünün bilgisinden uzak olarak sonsuz hayattan ne denli bir haz aldiklari, eger bu bir haz degilse onlar için ne gibi bir anlam ifade ettigi de belirsizdir. Çok fazla bir sey ifade etmiyor olmalidir ki, onu kaybetme riskine girebilmislerdir. Zira sonsuzlukla ya da daha dogru bir ifadeyle ölümsüzlükle degil, ölümlü olmakla baslamistir insanoglunun dünyadaki macerasi. Bilgi, disi ve kötülük iliskisine simdi ölümü de ekleyebiliriz. Disi ölümü getirmistir, disi ölümdür; uyandiran bir uyku olarak ölümdür. Bu, bize disinin zengin simgeselligini açiklar.

Ölüm Tanriçasi, ölümsüzlük bahçesindeki bilgi agacidir; o, agacin yasak meyvesi olarak gizli bilgidir. Ölümsüzlük agaci, iyi insanlarin karsisina hem güzel bir kadin, bir ejderha, ya da ejderha sirtindaki bir kadin, hem de yari kadin yari balik ya da yari kadin yari yilan seklinde çikabilen Uzakdogunun Ana Tanriçasiyla yakindan iliskilidir. Tanriça, ay ve hayat suyu kabi oldugu gibi, Tanriça-agaçtir. Agacin özsuyunun onun kani olmasi gibi meyveleri de bir ana olarak Tanriçanin sembolleridir. Bereket, hem fiziksel hem de bilgisel bir berekettir. Tanrisal bir Anne olarak Havva, sicakligin, siginmanin, askin ve beslenmenin dayanak noktasidir. Tanrisal Anne, içgüdünün en mükemmel sekilde yüceltilmesini ve askin en kutsal uyumunu simgeler. Yasam ve ölüm karsilikli olarak birbirine bagimlidir. Dogmak ananin rahminden çikmak, ölmek topraga geri dönmektir. Hermetik ögretide, anneye dönüs ölmekle bir tutulur. Misirlilara göre, akbaba bir anne simgesiydi, çünkü ölüleri yiyordu. Anne arketipinin olumsuz niteligi ise cadi, disi Seytan, yilan, abis veya mezarla simgelenir. Ayni zamanda bilgelik, iyimserlik, esirgeme, besleyip büyütme, bereket kavramlariyla da iliskilidir. Büyüsel dönüsümün ve yeniden dogumun meydana geldigi yerdir. Bu anlamda bir gizdir. Simgecilikte ay ve toprak siklikla anne imgesiyle iliskilendirilir. O zamanin ilk çocugu, bütün unsurlarin, ölülerin ve ölümsüzlerin kraliçesidir. Hayatin kökeni olarak, gerek göksel gerekse yeraltina ait tüm unsurlarin birlesmesini simgeler. Ay Tanriça olarak ebedi yenilenme, mevsimlerin getiricisi, hayat sularinin, bereketli topraklardan büyümesinin denetçisidir. Ay olarak zamanin ölçüsüdür. Yili, her biri 28 günlük aylara böler. Zaman gibi kaderin aglarini örer. Bu yüzden bütün Büyük Analar dokurlar, örerler. Havva'nin, asil ölümsüzlügün ölüm korkusunu yenmek oldugunu, ölümsüzlügün yalitilmis bahçede degil onun disinda gerçeklesebilecegini, aksi halde gizlerinin farkina varmadan anlamsiz bir yasam sürdürmek zorunda kalacaklarini fark ettigini düsünmemiz için bize engel olacak hiçbir sey yoktur. Evet, insan ölümlü Tanridir ve bunun farkina varan Havva'dir. Yilan bu aydinlatici fikrin simgesi olmalidir. Ayrica ince ve uzun, bükülen ve dikilen biçimiyle bir fallus, 'agzini' açtiginda sasirtici büyüklükteki 'avini' içine alisiyla bir vulva olan yilan, Havva'ya bu aydinlanmanin cinsel-tinsel etkinlikte oldugunu ifade eden bir hermafrodit Tanri gibidir. Yilan Havva'nin aklina girmistir. Bu örtük cinsel birlesme cinsel organlarin ortaya çikmasiyla sonuçlanir; böylece bekaret bozulur. Tekvin'de, Havva'ya verilen ceza ise bu baglamda anlamlidir: "agri ile evlat doguracaksin". Çocuk dogururken aci çekecek defalarca ölüp ölüp dirilecektir. Fallik-Seytanin Havva'nin 'içine' girisinin karsitini andirir bu eza. Zevk veren fallusun etkinligi ayni zamanda karsitina dönüstürülmüstür.

 

Cinsellik, Tinsellik ve Kötü

Cinselligin bir tür tinsel kesif olarak anlamlandirilisi mistiklerin belirleyici özelliklerindendir. Örnegin, Mevleviler arasinda, Mevlana'nin öldügü gece seb-i aruz yani gerdek gecesi olarak kabul edilir. Mevlana için ölüm, sevgiliye kavusma günüydü. Mevlevilerin etkilendikleri Hurûfîler de kutsal cinsellikten söz etmektedirler. Onlar, 'kaf' ile 'nun' harflerini yorumlayarak bunlarla Âdem'in ve Havva'nin kastedildigini savundular. Onlarin teviline göre, Mutlak Varlik, insanin sükûn haline, sehvetin uyanisi da Mutlak Varligin kendisini bilmesine karsilik geliyordu. Bu yüzden erkek kalemdi (kaf), kadin levha (nun). Kalem akli temsil ediyordu, Levha ruhu. Kalemin levha üzerine yazmasi, dölün rahim içindeki etkinligine benziyordu. Çünkü ayrintili bilginin mazharlari olan harfler, kalemin haznesindeki mürekkepte potansiyel olarak vardi ve orada durdugu sürece duyular âlemine çikamiyor, dolayisiyla bilinemiyordu. Fakat mürekkep, kalemle levhaya geçti mi harfler, tek tek zuhur ediyordu. Mürekkep zuhurun ilk ve henüz farklilasmamis imkânin (külli imkân); harfler ise zuhurun belirsiz farklilasmasinin yansimasidir. Külli imkân, ilahi isimlerin ya da sirlarin tümüydü. Bu durumda nurlu kalemden fiskiran harfler, varlik üstü varliga, yani Gayri Varliga bagliydilar.

Benzer sekilde Yahudi mistiklerinden Rabbi Joseph, kozmosu büyük bir cinsel kucaklasma halinde betimlemistir. Meditasyonlarda, evrenin krali ve kraliçesi birlesiyorlardi. Rabbi Joseph, kozmik agaçtaki her küreyi kozmik bedenin bir kaburga kemigi ve Tevrat'i da bütün anatomik yapinin anahtari olarak görmüstür. Böylece Tevrat'taki harflerin sekilleri, Tanri ile Sekina (Tanrinin yüzünün disil görünümü) arasinda bir kucaklasma olarak hayal edilmekteydi. Kralin fallusu 'yod'du; 'yod'un biraz uzamisi 'zayin', 'zayin'i almak üzere bacaklarini açmis olan ise 'chet'di. Kabalistin giristigi 'yeniden birlesme' çabalari, evrendeki bütünlügü yeniden saglamaktaydi.

Vedalar döneminde de kari-koca, gökyüzü ve yeryüzüne benzetiliyordu. Birlesmeleri elementlerin birlesmesine denk düsmekteydi; gökyüzü gelini kucaklamakta, topragi dölleyen yagmurunu yagdirmaktaydi. Bu kozmik mitos, bütünlügün restorasyonunu amaçlayan her türden eylemin ve ona eslik eden törenin örnek modelidir. Upanisadlar'da da kadin ve erkek birbirleri için kadin ve erkek aski yüzünden sevgili degildirler; onlar kendilerindeki Atman aski için sevgilidirler.

Insan, Tekvin'de söylendigi gibi Tanrinin suretinde yaratilmissa onun cinselligi de sadece üreme amaçli bir cinsellik olamaz. Cinsel iliskinin dogurdugu haz ve kendinden geçme, insani olanin içine ilahi olanin bir akinini belirtir; bu haz ilahi tabiattan beslenmektedir. Cinsel hazla kendinden geçme duygusu gerçekte 'zahir-Tanridan gelir ve Ona aittir. Baska bir ifadeyle, cinsel birlesme, erkek ve disinin kutupsal zitligi asmasinin bir vasitasi olarak yorumlanmistir.

Yaban ve geleneksel toplumlarda da cennetten kovulan Âdem ve Havva'nin yasadiklari erotik deneyimin, dinin de ilk ve degismez dayanaklarindan birini olusturmasina benzer sekilde erotik ve dinsel dünyalar arasinda bir ayrim yapilmadigi görülür. Hawaii yerlilerinin sarkili danslari olan hula'lar, Amerikali misyonerler tarafindan tasidiklari kösnüllük yüzünden zindikça bulunmuslardi; oysa ayni sebeple Hawaiililerce kutsal bir dansti. Geleneksel Hawaii toplumu için evren bir soykütügüdür; çünkü doga, dogaüstü ve insanlar arasinda bir akrabalik vardir. Hawaii'deki her birlesme eril gök ile disil yerin ilk bir araya gelisini yineler. Bir Hawaii atasözü bu ilk cinsel iliskiyi imler: "Gökler aglar, toprak yasar" ["Uwe kalani, ola ka honua"]

Baslangiçta cinsellik ve dinsellik birbirinden ayrilmamistir, çünkü ikisi de tinsel boyutlariyla algilaniyordu. Erotik yasam, hem vecd hem de cosku içerir. Benligi, sinirlarinin ötesine tasiyarak bir tür tin-güçle doldurur. Burada beden hem algilayan hem de algilanandir; yani hem maddî bir organizmadir hem de bir tinsellikle yüklüdür. Bu tür toplumlarda üretken yasamla varolusun diger alanlari arasinda bir çeliski yoktur. Cinsellik kutsaldir çünkü o bedende yuvalanmis Varlikla bir bulusma firsatidir. Orgazm, egonun erimeye basladigi ve tinsel boyuta açildigi uç bir varlik durumudur.

 

Tanrinin Hizmetkari olarak Seytan

Eski Ahid'in Seytani bir karsi Tanri degildir henüz. Tanrinin bir hizmetkâri olarak görürüz onu. Eyüp'te, Tanrinin sevgili kulu Eyüp'ün inancinin zayifligini kanitlamak ister. Çocuklarinin günah islemis olabilecekleri endisesiyle onlar adina Tanriya adaklar sunan titiz bir mümin olan Eyüp'ün Allah'tan korkmasinin asil sebebinin sahip oldugu büyük serveti kaybetmemek oldugunu, eger bunlari kaybederse Tanriya lanet edecegini savunur. Tanriyi Eyüp'ün imanindan kuskulandirir ve bu konuda Eyüp'ü bir sinavdan geçirmeye ikna eder. Tanri da sonucun böyle olup olmayacagini görmek üzere Seytana bu konuda tam yetki verir "Ve Rab Seytana dedi: Iste, bütün nesi varsa senin elinde...." (Eyüp, 1:12). Ve günlerden bir gün bir felaketler silsilesiyle Eyüp bütün malini mülkünü ve ailesini kaybeder. Ama Tanriya isyan etmez. "Ve dedi: Anam bagrindan çiplak çiktim ve oraya çiplak dönecegim; Rab verdi ve Rab aldi; Rabbin ismi mübarek olsun" (Eyüp, 1:21). Seytan yine Tanrinin huzuruna çikar. Tanri, Eyüp hakkinda yanildigini Seytana hatirlatir. Seytan, Eyüp'ün sagligi bozulursa Tanriya olan inancini kaybedecegini savunur bu kez de; ve söyle der "insan cani için nesi varsa verir" (Eyüp, 2:4). Tanri Eyüp'ü öldürmemek kaydiyla ona bu yetkiyi verir. Seytan Eyüp'ün bütün vücudunu çibanlarla doldurup gövdesini "güve yemis giysi"ye döndürdügünde karisi adeta Seytani seslendirmektedir: "Sen hâlâ mi kemâlini siki tutmaktasin? Allah'a lanet et de öl." Eyüp önce: "Allah'tan iyilik kabul edelim de kötülük kabul etmeyelim mi?" (2:10) diye ona karsi koysa da daha sonra Âdem'in Havva karsisindaki zayifligini gösterir; dogdugu güne lanet eder. Yasamaktan tiksinir, ölmek ister. Tanrisi tarafindan haksizliga ugratildigina inanmaktadir. "Suç ettimse , sana ne ettim, ey insan gözcüsü? Niçin beni kendine hedef ettin? Ve ben kendime bir yük oldum. Ve niçin günahimi bagislamaz, fesadimi da gidermezsin: Çünkü simdi toprakta yatacagim; ve beni çok arayacaksin, fakat ben olmayacagim." (7:20-21). Sonunda Tanri ona görünür. Hatalarini ona bildirir. Seytan Tanrinin bir aracisi olarak yine bir egitici-ögretici olarak sahnededir. Bu islevinin üzeri her ne kadar 'hasislik'le kamufle edilmisse de Eyüp'e hakikati göstermekten baska bir görevi yerine getirmemistir. Eyüp de tövbe eder. Iyilesir ve eskisinden de zengin olarak mutlu bir hayat sürer ve yaslanmis, hayata doymus olarak ölür.

Aden'den kovulmus insanin dünyada mutlu yasamasinin tek kosulu Tanriya mutlak itaattir; ama zordur bu. Cennette tutulamayan sözü dünyada yerine getirmek çok daha zordur. Dünyevi tuzaklar sürekli insani itaatsizlige sürükleyecektir. Sürekli sinanmaktadir insan. Ve Seytan Tanrinin sinayici bir melegidir Eyüp'te ve dünyanin kötülügü, itaate dayaniklilik sinavidir. Bu baglamda Seytani Tanrinin kuskusu olarak da tanimlayabiliriz. Zaten onun hizmeti de bu degil midir? Eski Ahid'in Tanrisinin sürekli kullarini sinamak istemesinin bir anlami olmalidir. Evet o kusku duyan bir Tanridir. Öyle ki, Yeni Ahit'te Isa'yi dahi Seytanla sinayacaktir: "O zaman Isa, Iblis tarafindan denenmek üzere, Ruh tarafindan çöle sevk edildi." (Matta, 4:1) Isa bu sinavi basariyla geçecek, ve Seytani alt edecektir.

Eski Ahitte Tanri hem iyiligin hem de kötülügün Tanrisidir. Seytan ise onun bir hizmetkâridir. Etkinlikleri aslinda Tanrinin dolayli etkinlikleridir. Seytan Tanri iradesinin bir sonucu olan istiraptir. Ancak Yeni Ahit'ten baslayarak Hiristiyan teolojisinde o da yenilenmis olarak karsimiza çikar. Hizmetkâr olarak barindirdigi nitelikleri bu kez Tanri için degil Tanriya ragmen tasimaktadir. Tanriyla baglarini koparmis, onun hizmetinden çikmistir. Göklerin Kralinin karsisinda Dünyanin Prensi olarak yer alir.

4.yy'dan itibaren Hiristiyanlik saf ask ve iyiligin mutlak özü olan bir ve dogru Tanri fikrini öne çikarir. Onun kutsal yüzünden adi veya bencil bir titresimin yayilabilecegini öne sürmek gerçek Hiristiyanlara bir eziyet sayildi; ama daha sonralari erken dönem Hiristiyan teologlari su yikici soruyla karsilastilar: Tanri ask ise kötülügün sorumlusu kimdir peki?

Hiristiyanlikta zamansal olarak ikinci Âdem (Isa), kelimenin mistik anlaminda ilktir; ilk Âdem'den daha ilktir. Tarihsel olarak primo prior'dur. O ete kemige bürünmüs Söz'dür; baska bir ifadeyle, insandan yapilmis Tanri Sözü, Tanridan yapilmis insandi. Bir imge degil gerçekti. Ikinci Âdem'in, ilk günahin sahibi ilk Âdem'in davranisiyla günahkâr olan insanligi yeniden selamete kavusturduguna inanilir. Isa cehenneme indigi zaman Limbo'dan Âdem'i kurtarir. Bu yüzden ikinci Âdem, ilk Âdem'deki tüm olumlu yanlari simgeler. Negatif olan her seyin antitezidir. Ilk Âdem yasayan ruhtan yapilmisken, ikinci Âdem yasatan ruhtan yapilmistir. Birinci Âdem dünyanin, ikincisi göklerin efendisidir.

Yeni Ahit'te Iblis, Isa'ya yaklasir ve kendisine tapinmasi halinde onun dünyevi zenginliklerin sahibi olacagini söyler. Dünyanin karsiliginda ondan uhrevi olani terk etmesini istemektedir. Yanit açiktir: "Çekil, Seytan, çünkü 'Rab Allah'a tapinacak ve yalniz ona kulluk edeceksin' diye yazilmistir" Bu, yeni ahitin yeni iblisidir. Eyüp'le kiyaslayacak olursak, Eyüp dünyevi zenginliklerin sahibiydi. Seytan da onun inancina olan kuskusunu onun dünyevi zenginligi üzerine temellendirmisti. Sonunda Eyüp, hem bu dünyanin hem de öte dünyanin zengini olarak yasamini sürdürmüstü. Ondaki Tanri saygisinin bu zenginligi yitirme korkusundan kaynaklandigini savunmustu. Simdi Iblis, dünyanin kirali olarak öte dünyanin kralina karsidir. Degismis bir sekilde karsimizda durmaktadir. Artik Tanrinin dogrudan bir hizmetkari degildir o. Sinayiciligi kendi konumunun dogal bir sonucudur. Tanrinin ve ona ulasmaya çalisan insanligin düsmani olmustur. Dünyevi ve uhrevi âlemler kesin sinirlarla birbirinden ayrilmistir. Dünya Seytanindir, gök ise Tanrinin. Dünya Seytanilesmis, Seytan da bir melek olarak Göksel Konseydeki konumu yitirmis ve dünyevilesmistir. Eski Ahitte her ikisine de sahip olan Tanri simdi dünyayi Seytana birakmis gibidir.

Kötülügün Tanriyla olan bagi tamamen koparilmistir. Jung, Teslisi kastederek, Ortodoks Hiristiyan formülündeki eksiklige dikkat çeker. Kötülük ilkesinin dogmatik yönünün Tesliste mevcut olmadigini söyler. Bu yüzden de kötülük ilkesi Seytan olarak, teslis disinda kendi basina kaba bir varolusa yol açar. Oysa Jung, dörtlüye dikkat çekerek, dörtlünün tarih öncesi bir sembol olarak dünyayi yaratan ilah fikriyle iliskilendirildigini ifade eder. Bu yüzden rüyalarda beliren dörtlü simgeciligi içkin Tanri anlamina gelmektedir. Hatta sadece içkin Tanri degil, Tanri ile insan özdesligini de yansitir. Dördüncünün Seytan oldugunu kabul eder Jung. Tesliste üç kisinin bir ve ayni Tanri oldugu, Dörtlüde de birlik ifade ediliyordu. Antikitenin Tabiat filozoflari, Teslisi, imaginata natura (hayal edilen tabiat) olarak, üç asomea (bedensizlik) ya da spirutus (tin) olarak adlandirdiklari su, ates ve hava ile temsil ediyorlardi. Dördüncü bilesen ise toprak veya bedendi. Beden, Bakire Meryem tarafindan temsil ediliyordu. Böylece fiziksel teslise dörtlüyü ekleyerek hermafrodit Rebis (ikiden olusan anlaminda, filozof tasidir ve içinde erkek ve kadin karakter birlesmistir) filius sapientia'nin (Bilge ogul) simgesi olan dairesel dörtgeni üreterek ona kadinsi bir karakter katiyorlardi. Ortaçag tabiat filozoflarina göre de, dördüncü elementle kastedilen sey, kesinlikle kadin ve toprakti. Günah ilkesi açikça belirtilmiyordu ama o prima materia'nin öldürücü niteliginde ve diger imalarda belirtilmektir. Dörtlü, bilinç disinda anima ile kisilestirilen kadindan kaynaklanir. Bu, dörtlünün döl yatagi, bir teotkos (Tanriyi doguran) veya mater Dei (Tanrinin anasi) dir. Tipki topragin Tanrinin anasi olmasi gibi. Ancak kadin, kötülük gibi, Teslis dogmasinda Tanridan çikarilmistir. Jung'a göre Iblis toprak ve disil ilkedir.

 

Islamin Seytani

Âdem, Havva ve Seytan hakkindan Kur'an bize Tevrat'takinden daha farkli bir anlatim sunar. Allah meleklerine söyle seslenmistir,

- Ben yeryüzüne bir halife atayacagim.

Melekler de söyle demislerdir,

- Oraya bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi atayacaksin? Oysa ki bizler, seni hamd ile tesbih ediyoruz; seni kutsayip yüceltiyoruz.

Melekler, insanin kötülükle yogrulacagini bilmisler, ama bundaki hikmeti anlayamamislardir:

- Su bir gerçek ki, sizin bilmediklerinizi biliyorum, diye yanitlar Tanri onlari.

Allah Âdem'e isimlerin tümünü ögrettikten sonra meleklere sorar,

- Haydi, dogru sözlüler iseniz onlarin isimlerini bana söyleyin.

- Sen Yücesin. Bizim, senin bize ögrettiginden baska bir bilgimiz yoktur. Süphesiz sen, bilensin, hakimsin.

Âdem Tanrinin ögrettikleriyle meleklerden daha bilgili kilinmistir; ama yeryüzünde günahlar isleyecektir. Kötülük, Âdem'in bilgisinin sirri gibi görünmektedir adeta.

Allah meleklerine söyle seslenir,

­Daha önce kavurucu atesten Cini yaratmistim. Simdi ise kupkuru bir çamurdan (pismemis çamurdan)1, degisken, civik balçiktan2 bir insan yaratacagim... Onu amaçlanan düzgünlüge ulastirip öz ruhumdan içine üfledigim zaman önünde hemen secdeye kapanin.

Iblis disinda tüm melekler, kendilerinden isteneni yaparlar. Allah kendisine itaat etmeyen Iblis'e su soruyu sorar ve beklemeden yanitini alir:

- Ey Iblis! Iki elimle yarattigima secde etmekten ali koyan nedir seni? Büyüklük mü tasliyorsun, yoksa yücelerden mi oldun? Niye secde edenlere katilmiyorsun?

- Çamurdan yarattigin bir insana secde etmek için var olmadim ben! Daha hayirliyim ben ondan. Beni kavurucu atesten yarattin onu ise çamurdan. [7:12]

-Çik öyleyse oradan, kovuldun!

- Senin kullarindan belirli bir pay elbette alacagim... Yemin ederim ki onlari saptiracagim, bos kuruntulara itecegim, senin yarattigini çirkinlestirecegim.[4:118-119]

- Defol git! Senin haddine mi oradan büyüklük taslamak. Hadi çik! Sen alçaklardansin. Din (Ceza) Günü'ne kadar lanet olsun üzerinde. [7:14]

Kovulan Seytanin Tanrisindan son bir dilegi vardir:

- Rabbim, onlarin dirilecegi güne kadar bana süre ver.

- Hadi, süre verilenlerdensin. Bilinen vaktin gününe kadar

Din Gününden sonra ölüm olmayacagina göre Iblis'e ölümsüzlük verilmis oluyordu böylece. Çünkü o günden sonra ölüm de sonsuza kadar ölecekti. Kendisine sonsuzluk bagislanan Iblis kendisine verilen görevin bilincinde söyle seslenir Tanrisina. Özellikle ilk kelimeye dikkat edin, bu hitap büyüklük taslayan bir melege ait olamaz:

- Rabbim! Beni azdirmandan dolayi yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka (günahlari) süsleyecegim ve onlarin tümünü kesinlikle azdiracagim. Yemin ederim, onlari saptirmak, aldatmak, akillarini çelmek için senin dosdogru yolun üzerine kurulacagim. Onlara önlerinden arkalarindan, saglarindan ve sollarindan musallat olacagim. Çogu sükretmeyecek artik sana. [7:16-17]

- Çik oradan. Yenilmis ve kovulmus olarak.3 [7:18].... Gücünün yettigini aldat. Atlilarin ve yayalarinla çullan üzerlerine. Ama benim kullarim aleyhine senin elinde hiçbir güç, hiçbir kanit olmayacak. Sana uyan azginlar hariç. Cehennemi sana uyanlarla dolduracagim. Ne mükemmel bir ceza... Orasi senin yolundan gidenlerin bulusma yeridir.

Kuran'dan anlasildigi gibi, Iblis'in ana günahi kibir gibi gözükür. Eger böyleyse, Tanriya karsi islenebilecek bu en büyük günahi islemesine karsin Tanri onu yok etmez. Görünürde bir itaatsizlik vardir, ama bu kesinlikle Tanrinin izin verdigi bir itaatsizliktir. Üstelik Tanrinin karsisinda hiç de zayif degildir Seytan. Tanrinin en sevgili melegi iken, bir anda kendini Allah'in karsiti olarak bulan Iblis, bu kovulmus asi, çalismalariyla pek çok insanin oyunu kazanir, onlarin akillarini çeler; demek ki tüm hakikati tersiymis gibi anlatabilme, ikna edebilme zekâsina sahiptir. Kendini Tanri, Tanriyi da bir Seytan olarak göstermeyi basarir. Böylece o bir negatif Allah'tir. Tam da bu yüzden içrekçilerin Seytan yorumu Seytani bulunacaktir. Çünkü Seytani savunmaya yönelik her yorum girisimi de Seytanin avukatligi sayilacaktir. Ancak kötülük insanin hamurundadir. Bunu melekler ifade etmisler, Tanri da bunu yalanlamamistir. Taberi'nin rivayeti de insanin dogasindaki, Tanrisal nefesle gövdesine yerlesen bu varolussal 'kötülük'ü ifade eder gibidir.

Taberi'ye kulak verecek olursak, Tanrinin nefesinden önce, insanin cansiz gövdesinde Seytan dolasmistir. Taberi'nin rivayetine göre, bizzat Tanrinin kendi eliyle çamurdan yarattigi Âdem'in vücudu, içine ruh üflenmeden önce kirk gün yere atilmis bir halde kalmis. Iblis bu kirk gün içinde Âdem'in suretinin yanina gelir ve ayagiyla ona teptigi zaman bedenden ses gelirmis. Iblis ayagiyla teptikten sonra agzindan girip anüsünden, anüsünden girip agzindan çikarmis ve bu sirada da "Sen böyle testi gibi ses çikarmak için degil, bir amaç için yaratilmissindir, sana verilecek kuvvet bana verilirse elbette seni mahvedecegim, sen bana musallat olursan elbette sana isyan edecegim" dermis.

Çamurdan yogrulmus içi bos bir Âdem heykeli anlamlidir. Bilindigi gibi testi gibi çamurdan yapilan biçimler daha dayanikli olmalari için ateste pisirilirler. Iblis de dumansiz atesten yaratilmis bir varlik olarak Âdem'in cansiz gövdesindeki deliklerden girip çikarak adeta onu 'pisirir'. Kötülük ve bilgi Tanrisal nefesle naksedilmistir Âdem'e. Bu ne demektir? Bunun yanitini bize sufiler verirler.

 

Islam Içrekçiliginde Iblis

Islam içrekçiliginde, Iblis'in Âdem'in önünde secde etmemesinin sebebi olarak Iblis'in kibri gösterilmez. Tam tersine o, Tanrisini, baska bir varliga, onun tarafindan yaratilmis bir varliga secde etme saygisizligini gösteremeyecek kadar çok sevmektedir. Yani bazi ravilerin söyledigi gibi Iblis, Tanrilik taslamamis tam tersine Tanrinin tekligi ilkesine her ne pahasina olursa olsun sadik kalmistir. Emre karsi gelmistir ama Tevrat'in sinayici meleginin tam tersine, sinandigini düsünen bir melektir; itaatsizlik ederek sadece inancina olan bagliligini ispatlamistir. Böylece Iblis, bir degismezlik simgesi olarak belirir, bu anlamda insanin karsisinda yer alir. Çünkü insan degisip bozulur. O sinavi geçmistir ve iste Allah'in Iblis'in Kiyamete kadar yasamasina izin vermesindeki anlam budur. Ve Tanrinin bir hizmetkâri olarak görevine devam etmektedir. O sadakatini göstermek için itaatsizlik etmistir. Ne trajiktir ki, imanini imansizlikla göstermek zorunda kalmistir.

Bu tür bir yoruma temel olusturan ilk fikir, ehlibeyt imamlarindan Caferi Sadik'a (öl. 148/765) atfedilir. Bu fikir, Allah'in kullarini sinayici davranislarinin varligina dayandirilir. Bu yüzden de Allah bazen dilemedigi halde emretmis, bazen de emrettigi halde dilememistir. Iblis'e, Âdem'e secde etmesini emrettigi halde aslinda secdenin yapilmasini irade etmemistir. Eger Iblis'in secde etmesini gerçekten isteseydi, Iblis'i secde ettirmeye gücü yeterdi. Ayni sekilde, Âdem'in, malûm agaçtan yemesini yasaklamisti; ama iradesi agaçtan yenmesi yönünde idi. Eger agaçtan yenilmesini istemeseydi Âdem yemeyecekti.

Caferi Sadik'a atfedilen bu sözleri daha da gelistirilmis bir sekilde Hallac'in düsüncelerinde buluyoruz. O bu noktadan hareketle Iblis figürünü ters çevirmis, ona itibarini iade etmistir. Böylece Tanri hizmetkâri Seytan imgesi geri dönmüstür. Allah bir sinayici olarak, bazen tuzak da kurmakta ve gerçek inananlarin bu tuzaklara yakalanmamasini arzulamaktadir. Bu yüzden bir irade ve emir ayrimi ortaya çikmaktadir. Hallac, Iblis konusundaki Islam içrekçiliginin farkli görüsünü, iste bu temel prensibe dayandirmistir. Ona göre, Allah'in emri ile gerçek gayesi her zaman örtüsmeyebilir. Yani bazen emri baska, iradesi baskadir. Bir seyi istemedigi halde onu emredebilir. Içrekçilere göre, bu inceligi anlamak evrene derin bakmayi gerektirir. Hallac'tan etkilenen Abdülkerim el-Cili (ö. 1428) bu kavrayis inceligini yine ince bir yorumla ifade eder. Ona göre Iblis'in bu kavrayis duyarligini gösteren incelik su noktada dügümlenmektedir: Allah ona, niçin secde etmedigini sormamistir; ona, engel olan seyin mahiyetini sormustur. Iblis de emrin sirrina uygun bir cevapla: "Ben ondan hayirliyim" demistir. Yani Allah ve Iblis diyalogu son derece derinden isleyen bir diyalogtur aslinda. Konusmanin yüzeyinde ne olup bitiyorsa derinliginde tam tersi olmaktadir.

Hallac, Iblis'e verilen Azâzil ismini de söyle yorumluyor: "Azazil kelimesindeki 'ayn' [ayn, Arapça 'ulvi' ve 'ali' kelimesinin ilk harfi] 'Iblis'in gayesinin ululuguna, 'za' ['ziyade' kelimesinin ilk harfi] himmetindeki degerin fazlaligina, 'elif' ['ülfet' kelimesinin ilk harfi] ülfetinin büyüklügüne, ikinci 'za' [zühd] makami için gösterdigi zühde, 'ya' [ben, beni, bana ] kendi ululuk ve yüksekligine siginmasina, 'lam' ['mücadele' ve 'bela'] istirap ve imtihanindaki mücadelesine isarettir.

Iblis'e yönelik bu düsünceler, tasavvuftaki su düsünceyi çagristiriyor. Bedreddin Simavni, Varidat'inda söyle dile getirmisti bunu: "Bir salik, küfür katina ulasip da o kati asmadikça tam Müslüman olamaz. Bu kat iki çesit Islam (Müslümanlik) arasinda bir geçit oldugundan, orada duran salik zindik olur. Bu durustan Tanriya siginiriz. Ben de o kata ulastim ve orada birçok zamanlar kaldimsa da çok sükür inayet-i ezeliyenin yardimiyla orayi geçerek selamet kiyisina çiktim"

Tasavvufa göre, kötülük, iyiligi tamamlayan bir seydir. Imtihan ancak onunla mümkündür. Muhasibi ve Hallac derler ki, 'yaradilis (hilkat) inayetin eseridir. Eger Allah insana tecrübe hürriyetini vermeseydi aksiyonun ne degeri kalirdi. Allah kendine hizmet edeni (Hadim) sevdigi zaman onu tecrübe eder.'

Tasavvuf doktrininde istirap, felaket, dogal itaat kanunundan daha geneldir. Istirap bizzat varliktir; saadet ondan dogar. Çünkü varlik fiildir ve fiil mihnettir. Ancak tahakkuk ettigi zaman saadet olur. Iste bu tahakkuka mistikler ayn-ül-cem diyorlar. Allah, sevdigine istirap çektirir hükmü mutasavviflari paradokslara sevk etmistir. Allah'tan en uzak olan, ona ulasma sevkini en çok duyandir. Su halde Allah'in sevgilisi Iblis'tir.

Hallacin görüslerini daha baskalari da izledi ve ondan etkilendiler. Ferideddin Attar, Ilahiname isimli eserinde, Iblis'i vefakâr bir muhib, sadik bir asik ve fedakâr bir yigit olarak tasvir eder. Onu, Hak'tan baskasina boyun egmeme ve secde etmeme ugrunda ebedi azabi göze alan bir ask kahramani olarak tanitir. Ihya'nin yazari Imam Gazali'nin oglu Ahmed Gazali, Hallac'in ask ve Iblis yorumlarindan etkilenerek ayni düsünceyi sürdürdü. Iblis'i sadik ve kararli bir asik olarak tasvir etti. Iblis, lanetlenmeyi göze alarak, Allah'a secdeyi ikinci bir varlikla paylasmamis, Allah'a askini bir baska varlikla bölüsmeyi kabullenmemistir. Ona göre, "Tevhidi, Iblis'ten ögrenmeyen kâfirdir." Dolayisiyla Iblis velilerin en büyüklerindendir. Baska bir ifadeyle Iblis kovulmadan önce nasil Allah'in dostuysa, itaatsizligi yüzünden kovulduktan sonra da yine öyle kalmistir. Çünkü o Allah'in emrini dogru anlamis, emri, yerine getirmeyerek yerine getirmistir. Bir günahkâr haline gelerek günahsizligini göstermistir. Kisacasi, Gazali'ye göre, Iblis'in suçu askinin bir eseridir. Bunun içindir ki Iblis'i: "Ayriliga düsmüslerin, asiklarin yüz aki" diye anmistir. Ahmed Gazali'nin ögrencisi Aynulkudat, Muhammed'in nurunu günese benzetiyor, Iblis'in isigini ise günesten sürekli isik alan ayin aydinligina benzetiyor. Bir kez daha disil bir imge olarak çikiyor Seytan karsimiza. Günesle simgelenen eril Tanrisalligin karsisinda ayla simgelenmektedir. Söylemeye bile gerek yok, bu iblis yorumlari bir iblislik olarak yorumlanmis ve bu, düsünürlerin çogunun katline neden olmustur.

Muhammed Ikbal de yine Hallac'tan hareketle Cavidname'de sunlari söylüyor iblis hakkinda: "Biz cahiliz ama o, vari ve yogu bilir; bize o sirri, onun küfrü açti.... Âsik olmak onun atesi sayesinde yanmak demektir; onun atesi olmadan yanmak, yanmamak demektir. O, ask ve hizmette daha eski oldugundan dem onun sirlarina mahrem olamamistir. Kendisinden tevhidi ögrenmek için taklit gömlegini yirt!"

Ayrilik ehlinin üstadidir Iblis. O, aski daha heyecanli, akli daha kavrayisli kilmistir. Bastan basa yanlistir o ve yalnizdir. Ama neyse de odur. Bu anlamda hem rint ve molla, hem hakim ve dervistir; amellerinde çok gayretli zahidler gibi davranir. Onun yaratilisi vuslat zevkini bilmez; onun zühdü, sonsuz cemali terk etmektir. Yanlislikta dosdogrudur. Karanligiyla isitan Iblis, Hakk'in varligini inkâr etmemistir; gözü disa degil içe açmis, sözü disa degil içe etmistir.

O Âdem'in yoldasidir; yol disinda yürüyen bir yoldas,.dikenli bir yolda yalin ayak bir yolcudur. Allah'a yaklasmak için Seytandan uzaklasmak gerekir ama yine de Tanri kadar yakindir bize. Telkinleri ile asil niyeti bir miknatisin iki ayri kutbu gibidir. Telkini kendisine çeker sizi, niyeti Tanriya dogru iter. Kendini terk edecek dostlar aramaktadir o. Yalnizligi da buradadir. O öyle bir avcidir ki, avini ölümsüzlestirmek için tuzagina yem olarak kendini koyar. Av yöntemi, her av için kendinden bir parçayi yem yapmayi gerektirir.

Islam içrekçiliginin Iblis'i kendini Tanriya kurban etmis bir melek, trajik bir kahraman, yalniz bir bilge, sadik bir âsiktir. Tanri-Seytan kutupsalligi varolus için gerekli görülmektedir. Bu anlamda Iblis, karsit kutup olarak, özlem, özgürlük, ayrilik, isyan gibi niteliklerle belirmektedir.

Muhammed Ikbal, Cavidname'sinde, Iblis, Tanrinin birligine inanmakla kalmaz, ayni zamanda insanlara seçme özgürlügünü ögretir. Onun itaatsizlik etmesi ve Âdem'i bastan çikarip cennetten kovdurmasi, insana iyi ile kötü arasindaki farki görme ve bunlarin arasindan seçim yapabilme yetenegi kazandirmistir. Ikbal'in eserinde Iblis hiçbir zaman Allah'in düsmani degil, insanin düsmanidir. Ama bu insan kötücül bir insandir. Âdem'in ilk günahi insanin seçme özgürlügü için gerekliydi ve bu yüzden de Kuran'da bu ilk günah affedilmistir. Ama insan günah islemeye devam ediyor; dünyada yasadigi sürece de edecek.

Fakat Ikbal bir çeliskiye düser sonunda, Iblis'in onu Müslüman etmekle öldürülecegini söyleyerek yapar bunu. Ama o Müslümanligini gayrimüslimligine borçlu tek Müslüman degil midir. O degil midir küfürle övgüler yagdiran. Onu Kur'an'in kiliciyla öldürelim diyor Ikbal. Bir Müslümani katletmek olmaz mi bu? Sonra hiç adil degil. Çünkü o hiçbir zaman dogrudan katletmedi. Içimizdeki katilin ihbarcisi o; o katilin katli yine bizim elimizde. Bizi bize ispiyonlamiyor mu iblis. Iblis'i öldürmenin yolu Idris'i öldürmekten geçmiyor mu? Bu da onun varligini kaçinilmaz kilmiyor mu? Seytani öldürmek demek baslangiçtaki, bilgisiz, özgür iradesiz insanlik durumuna dönmek demek degil mi? Seytani telkin, içinden geçecegi kulak bulamadigi gün iblis de ölmüs olacak. Seytani taslarken aglamiyorsa bir insan, müslim degildir. Iste budur Müslümanin trajedisi.

 

Notlar:

1 Orijinal kelime 'salsâl', yani vurulunca ses veren, çinlayan, pismeden kurumus çamurdur. Pisirilince 'fahhâr' ismini alir. Bir baska görüse göre ise 'salsâl' bozulmus, kokusmus çamurdur.

2 Hame-i mesnûn: 'Hame', kokusmus kara çamur, 'mesnûn', vasfi degismis ikisi birlikte bekleye bekleye kokusmus, niteligi degismis kara çamur.

3 Tanrinin Seytani kovdugu yer Cennet degil de yüce melekut âlemidir.

 

Yararlanilan Kaynaklar:

Ates, Süleyman; Kur'an-i Kerim Tefsiri, Yeni Ufuklar ve Milliyet, 1995.

Bataille, Georges; Erotizm, çev. Mukadder Yakupoglu, Onur, 1993.

Chevalier, Jean ve Gheerbrant, Alain; The Penguen Dictionary of Symbols, Fransizcadan Ingilizceye çev. John Buchanan-Brown, Penguen Books, 1996.

Eliade, Mircea ve Couliano, Ioan P.; Dinler Tarihi Sözlügü, çev: Ali Erbas, Insan, 1997.

Epstein, Perle; Kabala, Yahudi Mistiklerinin Yolu, çev. Nusret Karayazgan-Siyma Barkin, Dharma, 1993.

Eyuboglu, Ismet Zeki; Seyh Bedreddin Varidat, çev., Der, 1995.

Guénon, René; Islam Maneviyati ve Taoculuga Toplu Bakis, çev.Mahmut Kanik, Insan, 1989.

Hançerlioglu, Orhan; Dünya Inançlari Sözlügü, Remzi, 1993.

Ikbal, Muhammed; Islam Felsefesine Katki, çev. Cevdet Nazli, Insan, 1995.

Jung, Carl Gustav; Analitik Psikoloji, çev. Ender Gürol, Payel, 1997.

Kitabi Mukaddes, Kitabi Mukaddes Sirketi, 1991.

Kovel, Joel; Tarih ve Tin, çev. Hakan Pekinel, Ayrinti, 1994.

Kur'an-i Kerim, çev. Yasar Nuri Öztürk, Yeni Boyut, 1993.

Messadié, Gerald; Seytanin Genel Tarihi, çev. Isik Ergüden, Kabalci, 1998.

Morgan, Genevieve ve Tom; The Devil, Chronicle Books, 1996.

Öztürk, Yasar Nuri, Hallaci Mansur ve Eseri Kitabut Tavasin, Yeni Boyut, 1996.

Rosenberg, Donna; Dünya Mitolojisi, ed. Kudret Emiroglu, Imge, 1998.

Sahlins, Marshall; Tarih Adalari, çev. C. Hakan Arslan, Dost, 1998.

Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev. Zâkir Kadirî Ugan ve Ahmet Temir, MEB, 1992.

Ülken, Hilmi Ziya; Islam Düsüncesi, Ülken, 1995.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1