Kader

  Degistikce Ayni - Murat Gulsoy


I.Rakamlarla bolumleyebilseydim hayatimi...

II.Iki. Iste yeni bir bolum diyebilseydim rakamlari gorunce. Sevinseydim. umitlenseydim. Nasilsa, 'bundan bir kac yil sonra ...' diye baslayan bolum oncekilerde yasananlari bulanik ve zararsiz hatiralara donusturecek gucu tasiyacaktir kelimelerinde. Her kelimeyi heyecanla okuyup, her bolumde bir kez daha dunyaya gelmis olmanin sevincini tasiyabilirdim o zaman. Oysa hic bir sey tasarlanmis gibi degil...

III. Bazen hayatin, kutsal bedenin ve onun icinde saklanan ilahi ruhun simarikliklarina hizmet eden bir film oldugunu zanneder insan. Ðnsan. Yani ben. Ben demekten korktugumda hemen insan diyen ben. (Bazen tek bir cumle ne cok sey barindiriyor. Belki apacik anlatmiyor ama gizliyor. Hep gizledigim gibi.)

Itiraf edilmemis bir suc gibi sevmisim onu. Kendime bile acik vermekten korkarak. Zihnimin derinliklerindeki, onun sayilmayacak kadar cok resimlerinin sergilendigi galerinin koridorlarinda dolasan yitik ruhum, golgesinden bile urken, kendi dehlizlerinin karanlik bilinmezliginde soguk terler doken zavalli ve cirkin ruhum her resminin karsisinda secdeyi alniyla optu yillar yili.

IV.Ne, ne zaman olmustu? simdi bir cok seyi birbirine karistirdigimi anliyorum ama engel olamiyorum. Adini ve otekinin adini ve kendi adimi anmaktan duydugum korku yine kelimeleri yardima cagiriyor. Sifatlar ve zamirler sarmal biciminde oruyorlar bellegimdeki resimleri.

V.Bir kir gezintisi. Bol isigin isitip aydinlattigi ve aldattigi bir manzaranin ortasinda yuruyoruz. Sirtimizda cantalar, cantalarin icinde kitaplar, defterlerimiz, genis bir ortu, yiyeceklerimiz, gozumuz gibi baktigimiz bir sise sarap, fotograf makinamiz; yuzumuz gunesten kizarmis, yuruyoruz. Aramizda bir kac metrelik mesafe kendini surekli hissettirerek bu goruntuye olagandisi bir boyut katiyor. Bizi hic yalniz birakmayan bu bir kac metrelik mesafe, o ve ben; inanilmasi guc bir dostluk ucgeni kuruyoruz.

Hayir, birbirine asik iki genc olarak hic yasamadik. Yasayamadik diyemiyorum cunku boyle bir seyi hic arzulamadik. cunku askin ne oldugunu da pek bilmiyorduk. Birbirimizi seviyorduk, bu dogruydu ama ask? Onu ucumuz de kavrayamiyorduk. Aklimiza zaman zaman basa cikilmasi guc bir tutku dustugunde, en cok ucuncumuz korkuyordu olasi gelecekten. O zaman alip basimi giderim diye icleniyordu bu bir kac metrelik mesafe. Baskalariyla yasarim diye kuruyordu, ama cok iyi bildigi bir sey vardi ki bizim kurdugumuz bu kutsal ucgeni asla bir daha kimselerle kuramayacakti. Boyle zamanlarda bu bir kac metrelik mesafe ve ben evde kendimizi manzum hikayelerle ve alkolle avuturduk. Yan dairede tek basina, masasinin uzerine egilmis dalgin dalgin ders calisan, arada sirada basini kitabindan hic kaldirmadan bir mandalina soyup kabuklarini yanibasindaki sobanin uzerine koyan, ve bir kac dakika sonra odaya yayilan meyva kokusunun keyiflendirmesi ile uzun suredir suskun duran teybin dugmesine basan, muzigin ic rahatlatan notalari ile mutfaga gidip cay demleyen dostumuzun neler yaptigina kulak kabartirdik. Kapisini calmamak icin zor tutardik kendimizi.

VI.Ayni okulda okuyorduk. Ayni sehirden gelmistik buraya. Evlerimizin yanyana olmasi da tesaduf degildi. Her isi buyuk bir beceriklilikle halleden annem, sanki daha once yuzlerce kez yaptigi bir ismiscesine buyuk bir ustalikla okula kaydimi yaptirdiktan sonra bu evi bulmus, icine ihtiyacim olacak kadar esyayi eski esyalar satan dukkanlardan pazarlikla alip yerlestirmis ve beni alnimdan opup gitmisti. "Allah zihin acikligi versin..." deyip gidisinin ardindan kendimi oldukca yalniz hissetmistim. Kocaman bir apartmanin kucuk bir dairesinde, geldigim yerlerde hic bir zaman rastlamadigim bir soguk ve urkutucu ruzgarin adeta beni ele gecirmeye calismasindan korkarak bicak sirti uykulara daldim. Ðlk korkunc yilin ardindan gelen, cektiklerimin ilahi bir odulu gibiydi. Annemin kimbilir nereden tanidigi birilerinin kizi da ayni okulu kazanmisti. Benim icin uyguladigi stratejiyi basarili bulan annemin kararli bir sekilde ayni apartmanda bir daire daha bulmasi, hem de bitisik daireye rastgelmesi, onu bana emanet edip gitmesi ve annem gittikten sonra onunla yalniz kaldigimiz ilk kutsal gun hayatimda bir donum noktasi olacagini anlamistim.

VII.Sessiz biriydi. Sessizliginin bir okyanus kokusu vardi. O butun sairlerin asik olduklari kadin imgesinin sanki kendisiydi. Nedensiz bir huznun rengiyle boyanmis olan gozlerinin siyahligindan kopan kara kanatli kelebeklerin gelip, genc ruhumun henuz dogru durust tanimadigim kivrimlarina birer birer konmasi beni siire ve aska asik mecnunlarin dunyasina yaklastiriyordu. Ne yazik ki bir sair degildim. Baskalarinin siirleri ile ruhumu aydinlatmaya calistim hep. Onlarin dunyalarinin bir yerlerinde kendime ve karanlik gozlerin sahibine bir yer arayip durdum.

VIII.Bir gun onu okulun tenha bir kosesinde bana benzeyen bir oglanla opusurlerken gordum. once inanamadim. O olup olmadigini anlamak icin uzun uzun seyrettim bu hararetle opusen cifti. Oglan tum yasitlarimiz gibi hafif utangac deviniyordu. Hareketleri tedirginligini ve heyecanini hemen belli ediyordu. O ise buyuk bir istahla ve sevgiyle opuyordu cocugu. Elleriyle sikica ensesini kavramis, bedeni dev bir penis haline gelmis olan oglana bir sarmasik gibi dolanmisti. Gozlerini sikica yummustu. Yanaklari ve boynu kizarmisti. O oldugundan iyice emin olduktan sonra yuzume ve bedenime yayilan atesin etkisinden kurtulmak icin hizli adimlarla oradan uzaklastim.

Midem bulaniyor, gozpinarlarim karincalaniyordu. Kendimi eve atar atmaz muthis bir panige kapildim. Herseyin sona erdigini, herseyin onun tarafindan kirletildigin;, bittigimi dusunuyordum. Butun gun ictigim ickileri aksamuzeri cikarip sizdim. Kapi calindiginda uyandim ve olup bitenleri unutmus olarak kapiyi actim. O her zaman ki saf haliyle karsimda duruyordu. O anda her seyi hatirladim ama cok eskiden gorulmus bir ruya gibi, onemsiz ve gereksiz ayrintilar olarak zihnimin uzak bir kosesine attim. Birlikte yemek yedik. Her zaman ki huzur dolu gecelerden biriydi. O masasina egilmis calisiyor, ben ise onu profilden gorebilecegim sekilde yer yastigina oturmus sirtimi sobanin sicakligiyla isinmis duvara dayamis, satirlarin arasinda geziniyordum. Bazan aramizdaki o bir kac metrelik mesafenin durtmesiyle kendime geliyor, onu hayranlikla seyretmekten kendimi alikoyuyordum.

Ona oyle bakmamaliydim. Onu oyle gormemeliydim. O benim sevgilim degildi. Hic bir zaman da olmamisti. O benim dostumdu. Dost muyduk gercekten? Ðnsan dostuna boylesine aci cektirir miydi? O muydu gercekten aci cektiren? Evet kaynagi oydu ama...

IX.Karmasik dusuncelerle orada, o sobanin dizlerinin dibinde kac gece oturdum hatirlamiyorum.

X.Daha sonralari o sevimli delikanlinin aramiza katilmasiyla dort kisi olduk. O, sevgilisi, ben ve aramizdaki o birkac metrelik mesafe... O sevgilisi ile mutlu gorunuyordu. Delikanli onun evine yerlesmisti. Beni yine eski siklikta cagirmaya devam ediyordu ama ben ve asilmasi imkansiz mesafem bir karar vermek zorundaydik. Aklimizi basimiza toplayip biraz uzak kalmaya ve bu mutlu cifti rahatsiz etmemeye karar verdik. Benim yeni arkadaslar edinip baska renkli bir hayata adim atmam da boylece gerceklesmis oldu. Yillardir onun atmosferinde bir bitki gibi surdurmustum yasamimi. simdi ise yeni bir hayat vardi onumde. Daha dogrusu eski yasamima yeni bir yasam daha eklenmisti. Mesafeyi, aciyi ve umitsizligi evde birakip, kapiyi uzerlerinden kilitleyip kactigim yeni hayatim beklenenin aksine sefih bir mutsuzluk oyununa donusmedi. Herkes gibi biriydim iste. Herkesle beraber, herkes gibi...

XI.Her delikanli gibi ben de, ruhlarinin bir yerlerinin askla kanamasini bekleyen kizlara siirler okudum, cicekler verdim, urkek buselerini kabul ettim. Fakat ne vakit eve donsem, karanlikta elyordamiyla yonumu bulmaya calissam karsima onun kutsal hayaleti dikiliyordu. Kaybedilmis saflikti o benim icin. Ðlahi askti. Etkisinden asla kurtulamayacagim kaderimdi. Gerci ne zaman istersem o zaman gorebiliyordum onu ama... Ama onu gormek baska hayatlari yasadigimizin bir kez daha yuzume vurulmasindan baskaca bir duygu uyandirmiyordu. Ve icimde tasidigim sir, onunla her karsilasmamizda kafesinde rahatsiz edilen bir kaplan gibi icimi tirmaliyordu.

XII.Sirrimi kimseyle paylasmayi hic bir zaman dusunmemistim. Fakat paylasmadikca buyuyen bu sir, eski dostum bir kac metrelik mesafe ile kolkola girerek insanlarla aramda bir duvar olusturuyordu. Her ne kadar onlar gibi davransam da hep bir seyler eksik kaliyordu. Tum bunlarin hayatimdaki yansimalari ise yazmaya calistigim lirik hikayeleri okuttugum yasli dostum tarafindan gozleniyordu. otekilere benzemeyen bir adamdi. Bazen cok seyler yasamis oldugunu, bazense bir ergen kadar tecrubesiz ve saf oldugunu dusundugum bu dostuma bir gun, herseyi acikca yazdigim bir hikayemi goturdum. Belki iyi hikaye yazamiyordum ama bir kez hikayelestirildikten sonra herseyin buyusunu kaybedip, etkisinin azalacagini biliyordum. Hos bilmesem de hep ayni seyleri yaziyordum zaten. Fakat o hikaye yazdigim diger tum hikayelerden farkliydi. Orada ruhumdan buyuk ve acili bir parca vardi. Pecesi kaldirilmis bir ruh...

Yasli dostum hikayeyi buyuk bir sessizlik icinde okuyordu. Hatta her zaman yaptigi gibi dolmakalemi ile imla hatalarini bile duzeltmiyordu. Ben hep yaptigim gibi kitapliktan rastgele kitaplar cekip onlari karistiriyordum. Tam elime Gizli Ðlimler adli kalin ve eski kitabi almistim ki yasli dostum sessizligi bozdu: "Boyle biri gercekten var mi?". once herkese hazirlamis oldugum kacamak cevaplardan birkacini gevelemek istedim, ama sonra neden bilmiyorum suclu suclu sustum.

O gece sabaha kadar hikayenin gerisini anlattim. Mandalina buharina bulanmis kis gecelerinden, kir gezmelerimizden, cektigimiz fotograflardan, onun duruslarindan, harketlerinde gizli olan ilahi estetikten, kullandigi kelimelerden, bu kelimeleri onun hizmetine sunan gucun memnuniyetinden, okulun bahcesinden, oteki delikanlidan, kendi zavalliligimdan, cikissizligimdan, kaderin acikli labirentinden bahsedip durdum. Hep baska bir seyleri hatirlar gibi dinledi beni. Zaman zaman gercekten uzuldugunu, onun da icinde bir yerde buna benzer bir sir oldugunu, belki de herkesin boyle bir sirri oldugunu anladim.

Sonra biraz laf olsun diye, biraz da isyan ederek sordum: "Kaderi degistirmenin bir yolu var mi!"
Sorumu cevaplamak yerine o da bana kendi sirrini acti. Yillar once, henuz cevresine parlak isiklar sacan bir gencken, gece vakti sabahlara kadar telefonda konustugu ancak yuzunu tek bir kez gordugu bir kadindan bahsetmeye basladi. Karanliklarin icinden acili bir muzik gibi gelen bu sesin sahibi ile yasadiklari umutsuz aciyi anlatti. Aralarindaki asilmasi guc ve asildiginda bir cok seyin yiteceginin habercisi olan mesafeyi anlatti.

Anlatirken sanki yanimda degildi. Sanki icinde bulundugumuz gece, onun yasadigi tum gecelerin toplamiydi. Masa lambasindan yayilan sari, olgun isigin belirsizlestirdigi nesnelerin icinde sadece onun derinden gelen sesini dinliyordum:

"Bazen karanlikta konusulur. O zaman duyulan sesin her tinisi ayri bir onem tasir. Her kivrimi farkli ve coklu man� alemlerine gecit verir. Harfler ne kadar saflari siklastirmaya calissalar da yine de tek basina, ciplak kaliverirler sozcuklerin icinde. Harfler harf olduklarindan urkerler. cunku sozcukler dunyaya karisir, cisimler dunyasinda kendilerine bir yer edinirler. Kisa bir zaman sonra varliklar alemini de kendilerine benzetir, onlari ait olduklari camurdan koparir, hayallerin buyulu dunyasini vaadederek kanidirir ve belirsizligin ortasinda birdenbire birakiverirler. Her telefonu kapattigimizda kendimi o noktada bulurdum. Artik o noktadan ne geri donebilir insan, ne de o muazzam ulkuye varabilir... Elde tek bir sey kalir: umidetmek ve aci cekmek. Kaderi degistirmek bosuna bir cabadir. cunku degistikce kendisi olan tek seydir kader. Ama yine de bir yerlerde yazilmis olan bir seye inaniyorsan bir yolu var."

Sonra bana Levh-i Mahfuz'dan bahsetti. Allah'in Kalem'e "Yaz!" diyerek olacak olan herseyi uzerine yazdirip sakladigi levhayi, bu levhada yazili olanin disinda hic bir seyin olamayacagini, sadece oradaki yaziyi degistirmek icin bazi yontemler oldugunu, ve bu yontemlerin alisageldigimiz buyuden farkli ve cok daha korkunc oldugunu anlatti. Bu yontemin kokeninin bilinmedigini ama bilinen tum uygarliklarda su veya bu sekilde varligini surdurdugunu ve en mukemmel noktasina geldiginde yaziya dokuldugunu, Kenz ul Havas adli kitapta toplandigini, tum iyi buyuculerin bu kitabi anlamaya hayatlarini adadiklarini, ve uygulamayi basardiklarinda korkunc sonuclar aldiklarini soyledi. Bir kac saat once kurcalamaya yeltendigim kitabin, Kenz ul Havas'in eksik ve yanlislarla dolu bir tercumesi oldugunu soyledi.

XIII.Ondan sonraki geceler boyunca hic bir yere gitmeyip bu kitabi inceledim. Saatlerce okuyor, anlatilanlarin anlamlarini kavramaya calisiyordum. Hic bir zaman inanmadigim ve inanmayacagim bu sapkin inanca bir oyunmus gibi yaklasiyordum. Ðcimde ise gercekci dusuncelerimle taban tabana zit bir umit, nabiz gibi atiyordu. Haydi diyordu icimdeki umit, haydi kaderini degistirmek firsatini yakaladin, kullan onu ve henuz cok gec degilken onu geri dondur. O delikanlidan kurtulalim ve eski guzel gunlere geri donelim diye sevinc cigliklari atiyordu o bir zamanlar aramizda soylu bir eda ile gerinen bir kac metrelik mesafe.

Bense saskin saskin vefkleri, esmalari, dualari, fal cesitlerini okuyordum. Hemen hemen her sey icin bir buyu yapma yolu vardi. Kaybolan bir malin bulunmasi icin olanindan; dis agrisi, sara, kalp hastaligi icin olanina, kazadan ve nazardan koruyanindan zengin mevki sahibi bir insan olmak icin yapilanina kadar akla gelebilecek her sey icin bir buyu vardi. Tabii ki kari koca arasini bozmak ve terkeden sevgiliyi geri getirmek icin de onlarca cesit vardi. Kader kurbanlarina kor bir umut isigi olan bu kitabin degersizligini kavramam uzun zamanimi almadi ama yine de hangi kurala gore yanyana geldikleri anlasilamayan ve olusturuldugunda kader cizgisinde degisiklikler yapma kudretine sahip oldugu iddia edilen sayi matrislerine karsi duydugum merak bitmedi.

Aklima takilan sorulari bu konuda benden once derinlemesine dusunmus olan yasli dostuma danisiyor, aslinda onun da cevaplarini bilmedigi sorular uzerine fikir yurutuyor buyu sistemini cozmeye calisiyorduk.

Ðlk takildigimiz nokta tabii ki Levh-i Mahfuz'du. Eger bu levhanin uzerinde olmus olan ve olacak olan her sey bir kez yazilmissa, bu yazilanlarin degistirilmesi mumkun muydu? Ayrica eger her sey basindan belirlenmisse bizim irademizin hareketlerimiz uzerinde bir etkisi yok muydu? Eger yoksa, nasil bir odul ve ceza sistemi var olabiliyordu? Hic bir dini ogretinin dogru duzgun yanitlayamadiklari bu sorunun cevabini elbette ki bulamiyorduk ama fikir uretmemize bir engel yoktu.

Sonunda kendimize gore bir sistem tanimladik ve buyu, kader, irade arasindaki iliskileri bu sisteme gore acikladik. Ve her kuramin yaptigi gibi aciklayamadiklarimizi yok saydik. Sistemimiz kabaca soyleydi:

Birincisi gercekten de her sey o levhaya yazilmis ve o levha saklanmisti. Fakat kader denilen bu yazilmis olanlar zamandan bagimsiz bir varlik olan Tanri tarafindan yazdirildigi icin zaman disinda yazilmisti. Zaman disinda yazildigina gore oncelik sonralik gibi kavramlardan bahsetmek ancak bizi yaniltirdi. Yani o levhaya her sey yazilmisti, halen yaziliyordu ve gelecekte de yazilmaya devam edecekti. Hersey, tum zamanlar koskoca bir anin icinde tanimlanirsa bu sorundan kurtulabiliyorduk. Boylece hem ozgur bir iradenin sonuclarini yasiyor hem de kader cizgisinin uzerinde yuruyorduk.
Peki kaderi, yani yaziyi degistirmek mumkun muydu? Eger mumkun oldugunu kabul edersek, nasil mumkun oldugunu aciklamamiz gerekecekti. Ve eger aciklayabilirsek o zaman buyunun mumkun oldugunu kanitlamamiza gerek kalmayacakti. Buyu ile kader arasindaki iliski yazidan geciyordu. Ya da yazinin kendisiydi demek daha dogru olacak. Herseyin kelimelerden dolayisiyla harflerden dolayisiyla sayilardan olustugunu dusunursek, ayni bir atomun proton sayisini degistirdigimiz zaman baska bir elementin atomunu elde ettigimiz gibi, belli harfleri veya kelimeleri -ki bu anlamda dua da islevsel anlamina kavusmus oluyor- bir araya belli bir sira ile getirirsek yazilmakta olani degistirmek mumkun olabilirdi. Yani sozlerin, dualarin, kelimelerin, harflerin buyusu zaten herseyin onlardan ibaret olmasinda yatiyordu.

Bu ve buna benzer kuramlar uydurarak gecirdigimiz her gecenin sonunda eve donup de yalnizligimin yanina uzandigimda ve onu ozledigimde, bu uydurdugumuz sacma sapan dusuncelerin dunyasina daha cok yaklasiyor, korkuyordum.

XIV.Bir gece onu oteki delikanlidan uzaklastiracak buyuyu yapmak amaciyla kitabi actigimda karsima su bolum cikti:

"Esmalarin ve ayetlerin serhleri sirasinda yazmak zorunlulugunda kaldigimiz gerek celbiye ve gerekse kahriye gibi bazi hassalari kotuye kullananlar bir gun ducar olacaklari her hangi bir reaksiyondan dolayi beni degil kendilerini levim edip hayiflansinlar."

Bu satirlarin aniden karsima cikmasi bir an tereddute dusmeme neden olduysa da amacimin kutsalligina ve askimin buyuklugune siginarak malum buyuyu yapmaya koyuldum. Ondokuz gece suren buyu suresince onunla karsilasmamaya ozen gosterdim. Onlarin her zamanki gibi bir yasanti surdurduklerinden emindim. Hatta yaptigim buyunun hic bir etkisi olmayacagina duydugum guven de tamdi. Gercekten de hic bir sey olmadi.

XV.Buyuyu yapmam gereken zaman bittikten sonra onlari tekrar gormeye basladim. Hayatlarinda fazla bir degisiklik yoktu. Ikisi de on gun sonra diplomalarini alacaklardi. Bir takim planlardan bahsedip duruyorlardi. Galiba yakin bir gelecekte nisanlanacaklardi. Birden gozumun onune onlarin on yil sonrasi canlandi. Oradan oraya kosusturan cocuklari seven sapkin ve karanlik ruhlu bir amca olarak kendi varligimi da tahayyul ettim.

Gozlerimin onunde canlanan gelecegin boguntusu gecelerimi karartmaya devam ediyordu. Hic bir seyden umidim kalmamisti. cunku yapabilecegim seylerin en ucuna, komik duruma dusmeyi goze alarak gitmis, sacmaliklar dunyasinin prensinden el istemistim. Belki de tum hissettiklerime golge dusurmustu yaptiklarim. Onlarin ayrilmalarinin herseyi eski haline getirecegini kim garanti edebilirdi ki? Ama, ama diyordu icimdeki ciliz ses, bu sefer kendimizden, askimizdan, tutkumuzdan eminiz; engel aradan kalktiginda gidip ona sunabilecegimiz muazzam bir yuregimiz ve isil isil bir ruhumuz var...

XVI.Bir gun engel ortadan kalkti. Daha dogrusu, bir gun o, gozlerinin karasindan karanlik kelebeklerin kalkip ruhuma kondugu, ugrunda yillardir aci cektigim o kadin elinde bavulu ile apartmanin dev kapisindan cikip gitti. Ben gormedim. oteki delikanli anlatti. Butun gece burnunu ceke ceke anlatti. Kavga etmislerdi. Yurtdisinda bir burs bulmus olan sevgilisi gitmek istemis, delikanli ise gitmekten urkmus, istememis en sonunda da 'Ben kaliyorum' deme zayifligini gostermisti. Ve sonuc olarak o gitmisti.

Yasadigim saskinligin dehset verici boyutlarini asla anlamasi mumkun degildi. Gozleri aglamaktan kizarmis, dili agzinin icinde dolanan, ne yaptiginin ayirdina her sey bittikten sonra varmis bir insanin caresizligi ile evime -kaybedilen sevgilinin dostuna- siginmis bu cocuga uzuluyordum.
uzulmek ne kelime adeta kahrolmustum. Tum bunlara sebep oldugumu dusundukce icimde bir seyler kopuyor, safliktan, iyilikten ne kadar uzaklasmis oldugumu, ettigim buyulu dualarin seytanin salyali agzini opmekten baska bir sey olmadigini anliyordum.

Butun gece konustuk. Ona yardimci olmaya calistim. Ictenlikle, samimiyetle ruhumu onun ruhuna yoldas ettim. Gerci ne yapsam azdi icimdeki vicdan azabini gidermek icin. Bir yandan da bir geri dondurme buyusu yapmayi planliyordum. Ve bu sefer gercekten de oteki delikanli icin yapacaktim buyuyu.

Fakat sabaha karsi, hayalkirikligini ve yarali ruhunu alip gidince delikanli, onun artik eskisinden de uzak olan hatirasi ile kalakaldim. Artik onu goremeyecektim bile. Ðcimden yasli dostumu aramak gecti. Saat cok gec oldugu icin buna cesaret edemedim. Ona olup bitenleri nasil anlatacagimi kurdum saatlerce. Sonra da onun bana verecegi cevaplari. Herseyi gerceklerin diline tercume ettiginde ortada son derece tablo olacakti. Olup bitenlerin buyuyle, duayla falan ilgisi olmadigina ikna edecekti beni. Fakat yine de bozuk niyetlerimden duydugum utanc ve onu ebediyen kaybetmenin acisi hep icimde kalacakti.

XVII.Hatiralar da yaslanir, degisir ve eski berrak cizgilerini kaybederler. Onlar bile zamanin gucune karsi direnemezler. cunku zamanin eline oyle tilsimli ve ilahi bir guc verilmistir ki, bir bolum sonra bir bolum once yasadiklarimiza baktigimizda sadece buruk bir tebessumle sasariz, yaralarimizin nasil boyle ustalikla sarildigina... Zaman, usta bir saat tamircisinin sabri ve dikkati ile uzerine duseni yapar sadece.

O hic donmedi. Sadece arada sirada bir kartin arkasina yazdigi iki uc satir selam ve ne anlama geldigini kavrayamadigim iyi dilekler...

oteki delikanli da her seyi unuttu sayilir. Sevgilisinden kalan evi birakmadi, h�l� komsuyuz yani. Onun hatirasina sadik kalmak icin bu evden ayrilmadigi sanilmasin. O benim rolum. Onunkisi sadece bir aliskanlik., Onu ne kadar ve nasil hatirladigini bilemem. Ðnsan yalnizca kendi acilarini hissedebilir. Ðnsan, yani ben... Ve her yalniz kalisimda, beni gozlerinde derin bir aciyla izleyen eski dostum bir kac metrelik mesafenin de yardimiyla onu dusunurdum. Gozlerini, karanlik kanatli kelebekleri, ucumuzun de mutlu oldugu o kayip cenneti... Sonra neden pesinden gitmedigimi sorardi eski dostum. Askin pesinden gitmemeyi ab-i hayati bulup da icmemeye benzetirdi; kiskirtmaya calisirdi beni aklinca. Ben de ona neden ardindan gitmedigimi, neden durdugumu, hayatimi degistirmekten nasil tedirgin oldugumu anlatirdim uzun uzun:

"Korku. Tum yasantimi ele gecirip, damgasini vuran bu kelimeden kurtulmak icin bir seyler yapmak yerine, yaklasmakta olani durdurmak amaciyla hep geri cekiliyorum. Geri cekilirken saglamligina guvenmek istedigim duvarlar oruyorum, setler cekiyorum, siperler kaziyorum. Fakat tum bunlarin bos cabalar oldugunu da biliyorum. cunku geri cekildikce arkamda duran icdunya denilen o ucurumun ugultusunu ensemde hissediyorum. Buna ragmen gozlerimi ufuktan ayiramiyorum. Hic bir seyin degismedigi, gercekte hic bir tehditin apacik ortaya cikip gorunmedigi uzak ufuklarin h�l� korkunc bir seyleri barindirdigini hissediyorum. Onun gidisinden once de bu boyleydi, sanirim hep oyle kalacak. En fecisi de, yaklasmakta oldugunu zannettigim seyi durdurmak icin ordugum duvarlarin bir gun onume birer engel olarak cikmasi... Iste o zaman kimildayamiyorum. Onun ardindan gidemeyisim gibi. Onunla birlikte gidemeyisim gibi. Ona hic bir sey veremeyisim gibi. cunku benim korkularimdan ve yalnizligimdan baska verebilecek bir seyim yok..."

XVIII.Sonunda elimde ne kaliyor murekkep lekelerinden baska? Yorgun bir bedenin, kuru bir bedenin, bir kabugun icinde, asla sindirilmeden, en ufak bir etkilesime girmeden duran renkli bir meyva gibi... oylece duruyor uzak gecmisin cocuksu ruyasi icimde bir yerde. O hatiranin disinda kocaman bir bosluk var. Ðci dolu bir bosluk. Toplandiklarinda birbirlerini sadelestirip geride onemsiz bir sifir birakan seylerle dolu bir bosluk.

Guzel bir ruyadan uyanmis olmanin verdigi sikinti gibi ondan sonraki yasantim. Herkes gibi, herkesle beraber.

XIX.Kisacasi sonu kotu bitiyor bu hikayenin. Benim hikayemin.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1