Kader

  Kesik Basin Hikayesi - Balku



for whatever we lose (like a you or a me )
it's always ourselves we find in the sea
e.e.cummings

Koye yaklasirken genzime dolan koku, kizarmis et, hayvan gubresi ve uzerlik karisimi bir seydi. Bu migde bulandirici belirtiyi kotuye yormadiysam bu biraz b�tila karsi olan inancsizligima duydugum sarsilmaz inanctan, biraz da isin icinde bir ugursuzluk varsa bile, uzerlik kokusunun, onu bir-iki demeden defedebilecegini bilmemdendi. Hersey bir yana, sasirticiydi yilin bu vaktinde buralarda pismis et kokusuyla karsilasmak. Bu sarp ve unutulmus, kartallarda bile yalnizligi andirir bir basdonmesi duygusu uyandiran kucucuk koye nasil ve nicin tirmandigini hic mi hic anlayamadigim mezhebimiz, yilin bu ayinda cig keci sutu ve kokleri suyun icinde bulunmak kosuluyla buyuyen bazi bitkiler disinda herhangi bir sey yiyip icmeyi kesinlikle yasaklar cunku.

Koye girince saskinligim daha da artti. Topu topu yirmibes erkek, yirmi kadin ve onbes cocuktan ibaret cemaatini, her haftanin bugununde yaptigi gibi, buyuk incir agacinin altina toplayan Koca Dede'nin, bazen yukselip tok ve dunyadan bir sese; bazen de en yakindakilerin bile zor duyabildikleri ama duyamayanlarin da ne cehennemlik oldugunu acikca anladiklari yilan tislamasini sandirir bir sese donusen vaazini vermesi beklenirdi. Oysa simdi kulagima koca Dede'nin sesi, hatta baska sesler de caliniyordu. Ama sesler buyuk incir agacinin yakinlarindan degil, koyun diger ucundaki Koca Dede'nin evinden yukseliyordu. Giderek Koca Dede'nin basina ususmus, buyuk meblagli bir borc isteyecekmiscesine urkek ve gizemli duran erkekleri, her an daha dehsetli bir telasi hatta aciyi kabullenmeye hazirmis gibi kara bir yigin halinde kaynasan kadinlari gordum.

Kadinlarin fisildasmalari kimi zaman oylesine yukseliyordu ki, kalabaligin ustunde gurultucu ve sekilsiz bir bulut olusturan sivrisineklerin viziltisini bile bastiriyordu. Benim varisimla birlikte gurultu azalir gibi oldu. Erkekler kuskusunu yitirmemis bakislarla yaklastilar. Sessizlik genisledi. Sivrisinek ordusunun sesleri tek ve dev bir sivrisinegin viziltiymiscasina birlesti. Bana dogru donen yuzleri ve dev sivrisinegin sesini birlestirince, bir yigin vizildayan insan ustume yuruyor gibi irkildim. Tam insanlarin bir zamanlar sozcuklerle anlastigini unutacak hale gelmisken Koca Dede hic bir sey soylemeden elimden tutup beni kalabaligin disina surukleyerek korkumu korukledi.

Suruklendigim yer, Koca Dede'nin bahcesinin ekmek firinin bulundugu en kuytu kosesiydi. Havadaki koku giderek yogunlasirken, bu koku, firin ve bahcedeki insan yigini arasinda bir iliski olabilecegini dusunmeye henuz kalkismistim ki, bunlar arasindaki herhangi bir bagin kolayca felakete donusebileceginin ayrimina vararak duraksadim. Oysa hicbir kacinma gercegi uzaklastirmaya yetmedi. Koca Dede'nin ancak bir buyucude ya da din adaminda olabilecek ince ve beyaz eli, firindan yeni cikarilmis bakir bir tepsi icindeki insan kafasini gosteriyordu. cok sasirmadim. Sanki yol boyunca aldigim koku beni pismis, saclari yanmis bir insan kafasina hazirlamisti. Buysa sasirtici bir seydi.

Koca Dede anlatti: Bu sabah uyandiklarinda once tarifsiz sekilde istahlandirici bir kokuyla sonra da bu insan basiyla karsilasmislardi. Kim oldugunu anlamaya calismislar, faydasiz oldugunu kisa zamanda anlayarak kesik basa ait olmasi gereken bedeni aramaya baslamislardi. (sozun burasinda birazdan cok sevdigim bir yakinimi kaybedecekmisim gibi agir bir huzne bulandim.) Ancak kesik basa ait bir beden bulunamadigi gibi ben haric, herkesin koyde ve sag oldugu da anlasilmisti. (sozun burasinda basim dondu kendimi kaybeder gibi oldum.) simdi ben de gelmistim, yani olen ben de degildim.

Bunu duymak basimin donmesini biraz hafifletti. Gizli bir sevinc duyar gibi oldum. Yine de cevremdekilerin sessiz, soran bakislarla beni ve birbirlerini suzduklerini fark etmemek mumkun degildi. Soru biraz sonra benim de bogazima yapisti. olen kimdi? Bu dag koyu bile sayilamayacak denli sapa ve issiz koye bir yabancinin geldigini degil, herhangi bir koylu, yuzyillardir burada yasiyormus gibi beyaz ve uzun sakalli, saglam ve yasli gorunen Koca Dede bile gormemisti.

Sessizlik dokunulmaz bir sey gibiydi. Sanirim herkes benim gibi sessizlige atilacak tasin, Koca Dede'den gelmesini bekliyordu. Beklenen oldugunda, herkes benim gibi sessizligin henuz bozulmadigini dusunuyordu eminim. Koca Dede, inanilmaz duygusuzlukta bir sesle, kesik basa yandan bakildiginda, altin parasinin ustundeki kafir hukumdar kabartmasina benzedigini soyledi. Altmis yildir cebinde tasidigi ve asla kullanmak zorunda kalmadigi bu altin paraya garip bir sadakatle bagliydi. Ðncir agacinin altindaki vaazlarinin sonunda cebinden bu parayi cikarir, ustundeki kabartma yuze nefretle tukurdukten sonra parayi cubbesine siler ve tekrar cebine koyardi. Kesik basla kafir hukumdarin kabartmasi arasinda gordugu benzerlik bana urpertici geldi. Kesik basin kime ait oldugunu henuz kimse bilmiyordu cunku. Herhangi birini kafir hukumdara benzetmek ise Koca Dede'nin sik yaptigi bir sey degildi.

Sessizligi gercekten bozan ses ise koyun delisine aitti. "Bu O!" diye haykirdi. "Bu O"... Kalabalik kaynasti. Ðki kisi delinin agzini kapatip surukleyerek goturdu. Herkes yine uzun uzun sustu, sessizlik urkunc hatirlatmalarla birlikte geri geldi. Kesik basi oylece Koca Dede'nin firininda birakip evlerimize donduk. Bir iki parca esyadan ibaret olan evim, uzerime coken sikinti ile daha da ciplak gorunuyordu. Yer yataginin altindan asik kemiklerini cikarip, aksamustu Koca Dede herkesi buyuk incir agacinin altinda toplanmaya cagirincaya dek fal baktim. Bu ateste kizartilmis on iki kemik parcasina gizli bir guvenim vardi. Ama onlari evin zeminine attigim yuzlerce kere icinde bir kerecik olsun yurek serinletici bir sekilde siralanmadilar. Icimdeki sikinti giderek sekerlenmis recel kivamina ulasti.

Incirin altina en son ben gittim. Ama Koca Dede'nin yuzundeki gergin ifade benden kaynaklanmiyordu sanirim. Herkesin yaklasmasini isteyen sinirli el hareketleri yapti. Uzayan bir mirilti ile, bugun ogleden sonra kesik basi ortaliktan kaldirmaya karar verdigini, ancak Mecnun'un, Koca Dede koyun delisini boyle cagirirdi, yeni bir delilik yapmasini onlemek icin kesik basi koyden uzaklastirmasi gerektigini dusunerek onu goturup bir sepet icerisinde artik uzamaya baslamis agac golgelerinin serinlettigi nehre biraktigini; en sevdigi ekmek sepetini bu ise harcadigi icin uzgun oldugunu ama aklina bu tuhaf kesik basi ortadan kaldirmak icin daha tuhaf bir yol gelmedigini soyledi. oylesine sinirli gorunuyordu ki, kesik basi niye koyden uzakta bir yere gommedigini ya da nicin dupeduz nehre atmadigini sormaya cesaret edemedik...

Koyluler, ben, hepimiz urkuten bir sessizlik icinde evlerimize dagildik. Sanirim kimse gecenin sabaha, sonra yine geceye dondugu zamana dek birbiriyle tek kelime konusmadi; o zaman da sadece ruyalarini anlatmak icin konustu:

Demirci, ruyasinda ruya goruyorken nedendir bilinmez uyaniverdigini, pencereden disari baktiginda ucusan kumaslara sarili bassiz bir bedenin kesik boynundan kanlar fiskirarak sokakta dolostigini hatta sokagin iki yanindaki evleri tasladigini gordugunu soyluyordu. Ama evinin cami sangirtiyla asagi inip kendisi de yataktan firladiginda sokakta bir cocukla basini govdesinden ayirdigi bir serceden baska hicbirsey goremedigini de anlatiyordu.

Mecnun ruya gormedigini, ruya gormenin mumkun olmadigini, kisacasi, dun gece bassiz bir bedenle sevistigini soyledi fisiltiyla. Sabah olunca kendini yataginda yapayalniz bulsa bile boyleydi bu.

Ruya gormenin elbette mumkun oldugunu, ruya gormenin hep mumkun oldugunu soyleyerek ve kipkirmizi bir yuzle soze giren, ruyasinda kendini tecavuze ugramis bir kadin olarak gordugunu soyleyen kasaptan sonra Koca Dede'nin sozu almasi uzun surdu. Herkes onu beklediginden, ortalikta dolasip dun sapanla camini kirdigi icin hiddetlenen Demirci'nin hem kendisini dovdugunu hem de hep yaninda gezdirdigi sercesini iki parcaya ayirdigini ve simdi de demircinin oldurdugu kus yerine kendisine bir kus kafesi yapmasi gerektigini soyleyen, bir yandan da aglayan kucuk cocuga kimse aldiris etmedi.

Ellerini arkasinda kavusturan Dede, yere bakarak mirildanip duruyordu. En sonunda, hala ruyadaymis gibi dalgin ve sikintili, anlatti:

"Yalnizdim ama henuz caresizligi bilmiyordum. Belki de hep oyle birkac gunluk pembe bir bebek degildim; ince yuzlu ates bakisli adamin buyrugu beni bu hale getirdi. Ama sanki yuzyillardir bebektim ve dunya sutsu bir bulanikliktan baska hic bir sey degildi. Sutsu duvarin otesindeki adamin adam miydi? Omuzlarinin uzerinde kedi ya da kopek kafasini andirir bir golge? Sesi giderek daha nefret dolu, urkutucu ve boguk oluyordu. Hic urkmedim, asla titremedim: henuz caresizligi bilmiyordum. Bana dogusunun bir suc olmadigini, ama disimda ve benden daha cok bu dunyaya ait olan bir kehanetin beni suclu kildigini soyledi. Kehanet, dogacak ve hukmedecek birinden sozetmekteymis. Tapinaklar, tarlalar, Buyuk Nehir, insanlar ve ozellikle kadinlar uzerindeki tek hukmedicinin kendisi oldugunu ve oyle kalmasi gerektigini anlatti. Bebektim, hukmetmenin ne oldugunu bilmiyordum; sanirim bebek oldugum icin bilmiyordum. Canim sut istiyordu. Ama adam adam miydi? Herhangi bir kehaneti bozacak tek seyin kan oldugunu soyluyordu. Anliyor muydum? Anlamiyordum. Kendimi birdenbire sutsu bulanikligin darmadagin oldugu serin bir yerde; nehirde ve bir sepetin icinde buldugumda bile hic bir sey anlamadim. Ama artik caresizligi biliyordum. Uzayan agac golgelerinin serinlettigi nehir, nehrin iki kiyisindaki kamislar, batmak uzere olan gunes, hic biri bana benzemiyordu. Yalniz ve caresizdim....." Koca Dede sozun burasinda sustu. Yuzunde acili bir gerginlik vardi, hala ruyanin etkisi altindaymiscasina caresizce ve bir seyler bekliyor gibi bakmaktaydi. Neyi bekledigini ve bekledigi seyi daha fazla beklemeyecegini uc gun sonra kucaginda kesik basla cikagelince anladik. Kesik bas camura bulanmis, eski dehsetli gorunumunu aratir hale gelmisti. Koca Dede kimseye aciklamada bulunmadi, kimse de bu hareketin nedenini sormadi. Ben ve Mecnun, Koca Dede'ye buyuk incir agacinin altinda egreti bir mezar kazmasi ve kesik basi gommesi icin yardim ettik. Ben yine soru sormadim ama Mecnun tam uc kere mezari bu kadar derin kazmanin geregi olup olmadigini sordu, Koca Dede de onu azarlayip susturdu. Isimiz bittiginde havada taze toprak kokusu ve incir agacinin altinda kurek sirti ile sekillendirilmis bir tumsek vardi. Koyluler yaklasip miriltilar icinde dua ettiler ya da dedikodu yaptilar, bilemiyorum. Koca Dede onlara donup simdi daha iyi oldugunu, icindeki caresizlik duygusunun biraz azaldigini ama artik vaazlarini bu agacin altinda veremeyecegini, cunku tumsegin altinda yatan seyden bir din adamina yakismayacak denli cok korktugunu soyledi. Mecnun ise atilip "Onu bu kadar derine gommemeliydik!" diye bagirdi. Sonra azarlanmayi bile beklemeden kosup gitti.

Bununla ne demek istedigini hepimiz biliyorduk. Ama ertesi gece onu elleriyle esip cikardigi kesik basa sarilmis, bes opup bir aglarken bulacagimizi hic mi hic tahmin etmiyorduk. Incir agacini cevreleyen insanlarin onyil onceki sapkin iliskiyi; bir gun ortadan kayboluveren genc delikanliyi ve onun icin karisini terkeden, yetmiyormus gibi butun koye kafa tutan, bu ugurda da aklini kaciran bu adami dusundukleri yuzlerindeki utanc dolu ifadeden belli oluyordu. Ama herkes olumcul bir suskunluga gomulmus gibiydi. Sadece Mecnun'un burnunu cekerek aglamasi ve incir agacinin alisik oldugumuz hisirtisi duyuluyordu.

Kesik basi mezarindan cikarmanin bir aliskanlik halini alacagini kestiremezdim. Kestirebilseydim bile bu ilk olaydan korkmami engelleyemezdi. Kesik bir basi islak ve sehvetli opucuklere bogan Mecnun, onu oradan uzaklastirmaya niyetlenen bir kac kisi, bayilan bir kadin, gece, kara golgeler ve surekli bir mirilti... Koca Dede'nin yuzunde suclu bir ifade vardi. Belki o da benim gibi bir soylencenin yanlis yorumunu yasamaya basladigimizi anlamisti ya da bir soylencenin dogru yorumunun zaten olamayacagini dusunmekteydi ya da boylesi karisik bir anda herhangi bir insanin yapacagini yapiyor, hic bir sey dusunemiyordu.

Birkac gun sonra bir gece Koca Dede'yi o cok deger verdigi altin parayi kesik basin alnina cakmaya calisirken yakaladigimizda ben hala az da olsa dusunebiliyordum. Ama ne mantigin ne de sezgin iki gece sonra benim de yakalanmama engel olamadi. Elimdeki bicagi kesik basin goz bosluguna saplamis var gucumle aglarken buldular beni. Nicin diye sormadiysalarda sorar gibi baktilar, ben de yanitladim:

Kendimi oldurmek istemistim! Bir sonraki gece herkes benim gibi kesik basa yeni bir saldiri olup olmayacagini merak ediyordu. Saldiri kesik basa degil bana oldu. Mecnun, "oldurdun onu " diye bagirarak bicagini bogrume sapladi, sonra da yanibasima oturup onu anlayip anlamadigimi sordu. Anladigimi soyledim. Biriken kalabalik, incir agaci, acik mezar, hersey sut rengi bir bulaniklikta yiterken ve gozumun onune asik kemiklerinin son dizilisi gelirken anlamanin ya anlamamanin farki yoktu oysa. Tipki bir dusun icinde olmekle, olumun sonsuz bir dus olmasi arasinda bir fark olmadigi gibi.

 

Hosted by www.Geocities.ws

1