Kader

  Ben Sefalet Tahtinda Sanli Bir Hukumdarim - Nazli Okten



A jail cell is freedom from the pain in my home
Hatred passed on, passed on, passed on
A world of violent rage but it's one that I can recognize
Yes I dwell in hell but it's a hell that I can grip
I tried to grip to my family but I slipped[...]
Read my writing on the wall
No one's here to catch me when I fall
But death is on my side
Suicide
Settle for Nothing/Rage Against the Machine*


Her daim esrikligi ve bir o kadar cirkinligi orta sinif ve ustu icin katlanilmaz. Sirim gibi bir Anadolu delikanlisi olabilirdi ama omuzlarini gururla yukselten Ibrahim Tatlises'in Amerikan ruyasi karsiligi en asagidan gelip en tepeye tirmanmanin mumkun oldugu Turkiye hayaline inat icine kapanip dusurdugu omuzlariyla ve ezik durusuyla toplumsal sinifin bir kader gibi insani gittigi her yerde izleyecegini soyluyor bize. Kendisine anlatilan hikayeye inanmiyor durusu. Umurunda da degil zaten. Bir sey istemeden isyanini haykiriyor, isyan olmaktan cikip salt aciya donusmus beklentisizligi. Iste bu yuzden arabesk onunla geri gelecek. Haber bultenlerinde jiletledikleri vucutlariyla dehset uyandiran, sevgileriyle neredeyse ona saldiracak denli ileri giden hayranlari artik hicbir seyin eskisi gibi olmadigini anlatiyorlar bize. Orhan Gencebay'in filmlerinde buldozerlerin onune oturup yikimini engelledigi yoksul ama durust insanlarin oturdugu gecekondu mahalleleri -yeni deyisle varoslar- ihale kavgalarinda oldurulmus cesetlerin atildigi otoyol kenarlarinda rahatsizca kimildanan canlilar simdi. Mucadele edecek ya da tek baslarina yirtacak gucu bulamayinca kendilerine yonelen siddetleri, kopekbaliklari gibi kanin kokusuna yonelen televizyonlarin izleyicilerine "manyak canim bunlar" dedirtiyor. Oysa toplumsal damarlarimizda biriken iltihabi atmaya onlarin cikardigi kan yetmeyecek.

Konserlerin en on siralarinda Muslum baba diye bagiran ve kendilerini jiletleyenlerin cogu neredeyse ergenlik cagindan yeni cikan cocuklar. Bir eristirme toreninde, bir gecis ayinindeymiscesine cocukluklarindan siyrildiklarini, onu oldurup yeni bir yola girdiklerini soyluyorlar, vucutlarinda kan kirmizi izler birakarak. Mircae Eliade dinin icinde varolan insanin bulundugu dogal durumla yetinmeyip bir ust yasam asamasina gecmek istedigini soyler. Yeniden dogmak icin olmek gerekir. Bu sik bir benzetmeden ote bir seydir. sehrin karanlik yuzunde her turden korkuyla karsilasan bu insanlar eristirme ayini icin koyunden ve ailesinden koparilip, vahsi ormanin icine, kozmik gecenin tam ortasina atilan genc kabile uyeleri gibi hissedemezler mi?Kirik dokuk ama isteyince gurlesen bu ses, yarali ama yuruyen bu beden, umutsuz ama yasamaya devam eden bu adam neden bir baba? cunku tipki kendi babalari gibi onlara birakacak bir mirasi yok ama nasil bir hayatin bekledigini anlatiyor, yalan soylemeden.

"Topraktan bedene can veren Allah
Bana da yasamak hevesini ver"

derken o bitmek tukenmek bilmeyen kader tartismasini ima eder sarkisi. Madem bunca guclusun ve her seye kadirsin benim sucum ne o zaman ve ben neden sorumluyum? Agzinda eze eze Mevlit kivaminda, "Allahim bastan yaz benim yazimi, her gun isyanim var benim kadere" der, "Allah yazdiysa bozsun" der, "Cehennem dertleri var cennetinde, ben yasarken ruhum oldu icimde" der sarkilari. Tipki cirkinlik gibi, toplumsal sinifin da bir kader oldugunu gostererek. Beni neden boyle dogurdun, neden boyle firlatip attin diye sormaz mi? Bu sadece koyunun geleneksel ortamindan kentin vahsi ortamina firlatilmis olanini sorusu degildir. (Ve bu sorulara sik bir fular, iyi bir pipo tutunu kokusu, iyi bir egitim ve isiltili bir zeka eklediginizde varoluscular cikmaz mi karsiniza?)
uc Arkadas'in ozenle uzerine titreyip kaderini degistirmek icin kendilerini feda ettikleri, gozleri gormeyen guzeller guzeli Muhterem Nur'la evlenmesi bir tesaduf mudur? Kimisi icin bu, sohretini kaybedip ikinci sinif gazinolarda dansozluk yaparak yasamini surdurmeye calisan Muhterem Nur'u elinden tutup kurtarmak gibi baba bir jesttir; oysa kuskusuz zaman ve aciyla yogrulmus bir guzellige asiktir o, aska asiktir. Filmlerinde bar kadinlariyla onlari kurtarmak icin degil, asik oldugu, cile cekmis olmanin verdigi ortaklik duygusuyla baglandigi icin evlenmek ister. Ðstanbul Sokaklari'nda "onu benden siz aldiniz, soyleyin sevgilim nerde Ðstanbul sokaklari" der; Ðstanbul sokaklari cisimlesmis kaderdir boyle bir sevgili belki de hic olmamistir, belki de sarki Ðstanbul sokaklarinda herkes sevgilisinin omzuna kolunu atmis yururken ben niye yalnizim, neden kadinlara genelevlerde yaklasabiliyorum yalnizca diyenlerin sorusudur. Kadin da sahip olunamamis seylerden biridir aslinda, bu erkekce bir arayistir. Arabeskin soylemi erkek tarafindadir dogal olarak (bu duruma iki istisna sanirim Esengul ve Bergen'dir ve ikisinin de kaderi gercekten trajik olmustur)1 . Kaset kapaklarinda, sosyete fotografcilarina cektirdigi fotograflarda ipek gomlekleri , piril piril boyali ayakkabilari, kravati, tek bir beyaz tasimayan kuzguni saclari, pudrali yuzu ve kimbilir hangi aklievvel makyozun fikriyle caktirmadan alinmis kaslariyla boy gosterebilir. Cunku kendilerini temsil etmek uzere sohret arenasina, "muzik alemlerine" cikmis bu adamin parlak ve temiz gorunmesini ister ona baba diyenler. Ayni nedenle Orhan Gencebay'in mercedesi gocundurmazdi tikis tikis minibuslerde onun muzigini dinleyenleri. Onlari temsilen oradadir o.

"Yillardir soruyorum bu soruyu kendime bilmem ki bu dunyaya ben niye geldim?" diyen o sarkinin icinde sozleri herhalde kendine ait bir uzun hava patlatir:

"Ben sefalet tahtinda sanli bir hukumdarim
Binlerce dert kolem benim bilsen ne bahtiyarim"

Dertleri zevk edinmek bireyci ve akilci zihniyetin -ister muhalif ister konformist tezahurunde olsun- kavrayamayacagi bir durumdur. Kuskusuz "akildisi"dir ama aklin goturdugu sanilan yollarin cikmazlarla birbirine baglandigi bir toplumsal yapida ve bir dunyada bu sasirtici midir? Amerikali, unlu bir mazosist, Bob Flanagan yillardan beri cesitli sergileme bicimlerinden yararlanarak acisini sahneye koyuyor2 . Yaptiklari normal insanlar icin tahammul edilmez ve korkunc ama o kucuk yasindan beri birlikte yasamak zorunda oldugu hastaligi yuzunden bu iki kelimenin anlamini cogumuzdan daha iyi taniyor. Gerek dogrudan hastaligin neden oldugu, gerek tedavi surecindeki tibbi pratiklerin ve mudahalelerin yol actigi fiziksel ve ruhsal acilar onda insanlari bu aciyla yuzyuze getirme istegi uyandirmis. Hastanelere, timarhanelere hapsedilen, agri kesicilerle, uyusturucularla gunluk hayattan kovulan aciyi beylik deyisle bir tokat gibi carpmak istemis insanlarin yuzune. Elbette ki kulturel icerik farkli ve Muslum baba hayranlari Flanagan'i gorseler "herif ucmus" derler ama yine de sozun olmadigi yerde kendini aciyla ifade etmekle aciya soz kazandirmak arasindaki fark, bazi seylerin parasal karsiliklarinin olmadigi bir toplumla, en ufak bir duygunun ve bilgi kirintisinin bile alinir satilir haline geldigi olcude metalasmis bir toplum arasindaki fark degil midir? (Turkiye'de muzisyenler bir sektor olustugu icin seviniyorlar ve Amerika'da sevgilileri tarafindan terkedilenler Suc islemeden oc almanin yollari konulu bir seminere kaydolmak icin para odeyebiliyorlar. Bu, metalasma duzeyleri arasindaki fark hakkinda bir fikir veriyordur herhalde).

Gectigimiz yil bir televizyon programinda cam yiyen bir gencle yapilan roportajda gencin sunlari soyledigini hatirliyorum: "En cok neyi yemek istiyorum biliyor musun abi? Hani su araba kullanirken falan gunes gozluklerini saclarinin arasina yerlestirmiyorlar mi? Kafalarindan alip yemeye baslasam amma sasirirlardi degil mi?" Sozun bittigi ya da kendine ait bir sozun dillendirilemedigi durumlarda ben varim, ben buradayim ey dunya diyecek bir seyler yapmak ne guc oyle degil mi? Gunes gozlugunun bir ihtiyac degil bir luks olarak, bir statu sembolu olarak isgordugu yerde gunes gozluguyle hava atarak varligini gosterene karsi ben de varim demek degilse bu tuhaf istek, peki nedir?

Koyden kente goc, gecekondu, kulturel uyum sorunu falan evet sosyolojik olarak arabeski3 tanimlamak icin cok gerekli tahlil unsurlari ama aci cekerek belli bir ruhsal mertebeye erisme dusuncesinin kokenleri cok daha eskilere uzaniyor. Yukaridaki kavramlar anomiyi, siddeti acikliyor ama bu siddetin nasil ve nicin ayni zamanda kendine donuk bir siddet haline geldigini soylemiyor. Hint fakirlerinin civili yataklari, ortacag kesislerinin kirbaclari, cilecilerin ezalariyla surup giden cizgiler kuskusuz baska bir yol uzerinden devam eder ama bir yandan da bize, insana dair daha karmasik mekanizmalarla ugrastigimizi hatirlatir. Hristiyanlikta aci ilk gunahin bedelidir, insan dunyaya suclu gelmistir. cocuklugumda Hz.Eyup icin anlatildigini duydugum hikaye zihnimde hala yankilanir: Allah Hz Eyup'u sinamak icin caresiz bir hastalik verir basina, bir turlu iyilesmeyen yaralari kurtlanir. Kurtlar curuyen ete doyup yere dustuklerinde Eyup eliyle onlari alir ve yaralarinin uzerine geri koyar. Tuhaf davranisinin sebebini soranlara soyle cevap verir: "Allah da benim yaralarimi onlara rizketmistir, riziklarina mani olamam". Aci ve cile yuksek bir ruhsal mertebeye erismek isteyenlerin aracidir. Roland Barthes cagimizin guzellik tanricalari sayilan mankenlerin insanustu bedensel varliklarini neredeyse cileci (asketik) yasam tarzlarina baglar. Surekli ac gezen ve spor yapan bu varliklar cagimizin kesisleridir. Ne diyelim, boyle caga boyle kesis! Dunya hasta, cag hasta, biz hastayiz. Ama bu hep boyle degil miydi zaten? Bilinen en eski Sumer tabletlerinde yaslilarin dunyanin ne kadar bozuldugundan sozettigi soyleniyor ve her kusak bir sonrasi icin kiyamet gunu yaklasti diyor. Oysa kiyamet gunu her gun dogumunda yeniden yasaniyor. Her cografyada baska baska tezahurlerle ortaya cikiyorsa da kiyamet hemen, simdi ve burada. Arabesk bize bunu soyluyor.

"Cehennem dertleri var cennetinde..."

1. Guneri Civaoglu beyaz ve sik bir erkektir ama bundan birkac yil once kosesinde bir ornek verir Turk iscisiyle Fransiz iscisini kansilastirmak icin. Fransa'nin bir yerinde, bulundugu binanin penceresinden disaridaki bir kafeye bakmaktadir bir ogle vakti. Bir Fransiz isci, kendi gibi mavi tulumlu bir isci olan kiz arkadasiyla ogle yemegi yemektedir. Daha sonra hesabi beklerken duvar kenarinda cilvelesirler. Kiz uzun kizil sacli hos biridir. Civaoglu soyle bir cikarimda bulunur: Fransiz iscisi ogle yemegini bu kafeteryada yiyecek ve boyle guzel bir kizla arkadaslik edecek kadar iyi durumdadir. Kadin, araba, ev ve para gibi belli bir duzeyde iyisi alinacak bir maldir(bu mal soylemi bayat gelebilir ama maalesef gercek te bu kadar bayat). O kiz yasam duzeyi hesaplanacak iscilerden biri degildir,yasam duzeyini hesaplamada kullanilacak maddi kriterlerden biridir. cunku ozne erkektir nesne kadin.2. Los Angelesli yazar, muzisyen ve performans sanatcisi. 1978'de Fakir Musafar'in onculuk ettigi, medyayla dolup tasmis bir toplumda tek gercek deneyimin beden araciligiyla yasanabilegini one suren ve pratikleri, vucudun cesitli yerlerinin delinmesi (piercing), boyanmasi [dovme] ve yaralanmasi [scarification] olan Modern Primitive hareketine dahildir. Hastalik, cinsellik ve aci ucgeninde gezinen sadomazosist performanslarinda tirnagiyla penisini cizecek kadar ileri gittigi oluyor. Nine Inch Nails adli grubun Happiness is Slavery (Mutluluk koleliktir) videoklibinde iskence goren birini oynamis ve klip MTV'de yasaklanmisti.3. Bir Amerikan psikoloji dergisinde Country muzigin intihara yoneltici etkisi uzerine eyalet radyolari arasinda karsilastirmali bir calisma gorunce once sasirmis sonra kasiklarimi tuta tuta gulmustum. Country muzik te bir beyaz alt toplumsal tabaka muzigi olarak tanimlaniyor ve kaderci temalarin agirligi vurgulaniyordu. Bir kolu yanik soyleyis bicimleri ve birbirinin benzeri muzikal yapilariyla surerken obur kolu Woodie Guthrie'den Bob Dylan'a uzanan bir gelenegi olusturdu.

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1