Hayvan

  Dogum Sancisi - Yekta Kopan

 

Hersey o mektuplar gelmeye basladiktan sonra degisti.

Rahmetli babam "Yururken herkesten daha dikkatli olmalisin." derdi. "Dikkatli olmalisin ki hayatin bu bozuk yollarinda pacana camur sicramasin. Cunku oglum, sen, kucuk bir camur parcasini temizlemek icin bile egilmemelisin." Ne zaman basim darda olsa, yuregimin ustune mandalar oturmus gibi hissetsem hemen babamin sozlerini hatirlarim. O ne dediyse yapmaya calistim, inanin. Hep dikkat ettim, kimsenin bana camur sicratmamasina ozen gosterdim, egilmedim. O mektuplar gelmeye baslayana kadar da oldukca huzurlu bir hayatim vardi. Tamam, son zamanlarda isten sikilmaya baslamistim ama atlatacagimi dusunuyordum. Yillardir ayni seyi yapmanin insani nasil korelttigini bilirsiniz. Ertesi gun uyandiginda hic bir degisiklik olmayacagini bilmek, kendini, acma-kapama dugmesine baskasinin bastigi bir makinanin herhangi bir parcasi gibi gormek. Bunlari farkedince makinanin diger parcalarindan nefret etmeye basliyorsunuz, cunku onlar hic bir seyin farkinda degiller. Yeni bir hali, yeni bir araba almak ya da ne bileyim hafta sonunda yeni bir cay bahcesi kesfetmek hayatlarindaki en buyuk degisiklik. Nasil nefret etmezsiniz... Yoo, bunun saldirganlik oldugunu dusunmeyin. Aslinda onlardan degil, onlarda gordugum kendi hayatimdan nefret etmeye baslamistim. Ama dedim ya o mektuplar gelip, uykularim yok olana, hayatima k�buslar h�kim olmaya baslayana kadar bu sikintilari atlatabilecegimi, kendimi toparlayacagimi dusunuyordum. Olmadi.

Bosandigim gunlerde de ayni seyleri hissetmistim. Bosanmanin suclusu benim, bunu biliyorum. Bu yuzden de kendimden nefret ediyordum. Hayir, alkol, kumar ya da baska bir kadin yuzunden bosanmadik. Keske oyle olsaydi. Elle dokunulur bir sebebimiz olurdu, hatta belki ustune gider beraberce basarirdik. Seviyordum karimi, h�l� seviyorum. Ama yapamiyordum, sikiliyordum. Evlilikte de ayni sey oluyor, bir sure sonra kendinizi bir makinanin parcasi gibi gormeye basliyorsunuz. Her sabah tuvalette belli bir sure kalabilirsiniz, cunku kapida sizin cikmanizi bekleyen biri vardir. Bir aksam, hani olur ya, ruyanizda eski sevgililerinizden birini gorseniz de gece yarisi pencerenin onunde bir sigara tutturup onu dusunmeye calissaniz, yaniniza gelip ne oldugunu soran ve kendinizi suclu hissetmenize neden olan biri vardir. Neyse, bu konuda konusmak istemiyorum. Sadece sikilmistim, yapamiyordum.

Iste o gunlerde de ayni sikinti cokmustu ustume. Sonra o mektuplar gelmeye basladi. Isten eve geldigimde posta kutumda bir zarf gormek cok sasirtmisti beni. Artik posta kutulari faturalarla dolmaktan baska hic bir ise yaramiyor cunku. Tanimadigim bir el yazisindan adimi soyadimi, adresimi okumak beni nedense cok mutlu etmisti. "Bir yenilik!" diyordum. Belki de bu sevinc biraz uzun sursun diye eve girer girmez acmadim zarfi. Once kendime guzel bir yemek hazirladim, ozenli bir sofra kurdum, hatta bir sise sarap actim. Yenilik, ziyafeti hakediyordu. Sonra zarfi ozenli bir sekilde acip icindekileri cikardim. Iki tane siyah-beyaz fotograf cikmisti zarfin icinden. Ilk bir kac saniye ne olduklarini anlamadim. O saskinlik suresi gecince, birden mideme iki buklum olmama neden olan bir kramp girdi. Her iki fotografda da arabalarin altinda kalip can veren, butun organlari yollara yayilmis, taninmaz halde kedi oluleri vardi. Birinde simsiyah bir kan golunun ortasinda yatan tekir bir kedi ve digerinde de kedi oldugunu ancak aradan gorunen kucucuk kulaklarindan anlayabileceginiz paramparca olmus bir hayvan. Fotograflari elimden attigimi, mideme giren krampa aldirmadan, hizla masadan kalkip odanin icinde amacsizca dolastigimi hatirliyorum. Iradesiz bir insan olsam o anda bir sigara yakabilirdim. Bosandigim gun sigarayi birakacagima dair kendime bir soz verdim de... Bu kotu bir saka olmaliydi. Zarfin onunu, arkasini iyice kontrol ettim. Sehir icinden atilmisti, uzak bir semtten. Zarfin icinde herhangi bir not filan yoktu. El yazisini taniyabilmek amaciyla uzun uzun inceledim ama bosuna. Fotograflari yirttim hemen. Sonra da gidip yatagima saklandim. Bir turlu uyku tutmuyor, kedilerin kan golu icindeki goruntuleri gozumun onunden gitmiyordu. Kalkip ac karnina sarabin hepsini ictim. Sizmisim.

Ertesi gun is yerimdeki arkadaslarimin hepsine supheyle baktigimi hatirliyorum. Belki de onlardan biri komik oldugunu dusunerek yapmisti bunu. Ama kalkip da "Bana parcalanmis kedi fotograflarini hanginiz yolladi?" diye soramazdim ya. Kendimi ise verip bir gece oncesini unutmaya calistim. Boyle bir seyin tekrarlanmayacagina emindim. Hayatta hic bir seyden emin olmamalisiniz.

Cocukken babam, agabeyimle beni ava gotururdu hafta sonlari. Ava erkenden cikabilmek icin bir gun once kamp yerine gider, cadirlari kurar ve gece bolgede konaklardik. Cadirda uyumaya yattigimizda uzun uzun hayal kurardim: Sabah erkenden ava cikiyoruz. Babam, arkadaslari, agabeyim ve ben ormanin icinde yavas yavas ilerliyoruz. Ben haric herkesin elinde silahlar var; buyuklerde tufek, agabeyimde kocaman bir avci bicagi. Ben en arkadayim. Hizli yuruyorlar, yetisemiyorum. Bir ara o kadar agir kaliyorum ki herkesi kaybediyorum. Tam onlari bulmak icin izleri takip ederken karsima kocaman bir ayi cikiyor. Silahsizim, cocugum. Ayi saldiriyor. Ben once yerden buldugum bir sopayla, ardindan ciplak ellerimle karsilik veriyorum bu vahsi saldiriya. (Hayalin o kismini hizli gecip, devam ediyordum.) Babam, arkadaslari ve avci bicakli agabeyim korku icinde yanima geldiklerinde beni ayinin baygin (yoksa oldurdugumu mu dusunuyordum?) bedeninin ustunde oturmus buluyorlar. Beni av partisinin kahramani ilan ediyorlar. Kah-ra-man. Sonra sabah olur, gercek ava baslanirdi. Cok korkardim. Geride kalmaktan, dusmekten, av olmaktan, avlanan bir hayvanin olumunu gormekten. Ben olumlerden cok korkarim. Ya siz?

Ilk mektubun gelmesinden sonra iki hafta kadar hic bir sey olmadi. Acikcasi bende unutmustum o kotu sakayi. Arada bir hatirladigimda "Herhalde," diyordum kendi kendime, "eski arkadaslarimdan birinin aptalca bir sakasiydi." Baska ne olabilirdi ki?.. Ama olaydan tam yirmi gun once ikinci mektup geldi. Sonra da her gun bir mektup. Her zarftan iki fotograf cikiyordu: Biri siyah-beyaz digeri renkli iki tane olu hayvan fotografi. Genelde kediler ve kopekler. Yalniz bir kere tumuyle ezilmis bir fare, bir kere de darmadagin olmus bir kirpi fotografi cikti. Otoyollarda arabalarin altinda kalmis, hatta belki oldukten sonra da ustunden bir kac defa araba gecmis, taninmayacak hale gelmis olu hayvan fotograflari. Her gun iki fotograf, biri siyah-beyaz digeri renkli. Barsaklari yola yayilmis bir sarman, kafasi vucudundan ayrilmis bir kopek, dili agzindan sarkmis ve acik gozlerini dikmis bakan bir kurk yigini...

Durmadan iciyordum ama yine de uyuyamiyordum. Is yerindeki arkadaslarima cesitli bahanelerle bir seyler yazdiriyor sonra eve gelip zarfin ustundeki yaziyla kasilastiriyordum. Benden nefret ettigini dusundugum kisilerin adreslerinin bir listesini yapmistim ve mektuplarin atildigi semte yakin olanlari isaretlemistim. Ama mektuplar her gun farkli bir semtten atiliyordu. Boyle fotograflarin bir fotografcida bastirilamayacagini, dolayisiyla bu isi yapanin kendisinin bastigini dusundugumden, cevremde fotografcilikla ilgilenenler icin ayri bir liste olusturmustum. Ama bu da beni bir sonuca ulastirmamisti. Evet, bir ara polise gitmeyi de dusundum ama ne diyecektim ki onlara: "Sapigin biri evime olu hayvan resimleri yolluyor, lutfen yakalayin onu!" Ilgi gosterirler miydi saniyorsunuz? Hayir, eski esimin bu ise karismis olabilecegini hic dusunmedim. Onu h�l� seviyorum. Onun da beni sevdigini dusunuyorum. Soyledim ya, benim hatalarim olmasaydi evliligimiz bitmezdi. Neyse, bu konuda konusmak istemiyorum.

Birinci haftanin sonunda isyerimden on gunluk bir izin aldim. Once kendime ceki duzen vermeyi sonra da sehir disinda yasayan agabeyimin yanina tatile gitmeyi dusunuyordum. Ama ya bunlari yapan agabeyimse?.. Benden pek hoslandigini soyleyemem. Onunla konustuysaniz benim hakkimdaki fikirlerini biliyorsunuzdur. O hep kazanan olmustu, hep calismisti. Oysa ben hep bir "asalak" gibi yasamistim. Su balinalarin solungaclarinin cevresinde yasayan hayvanlarin adi neydi? Neyse... Agabeyim beni sevmez. Onun yanina gidemezdim. Ama en azindan bu izin suresince kendime zaman ayirabilecegimi dusunmustum. Hatta ilk bir kac gun gelen zarflari acmadan yirtmaya, korkumdan kacmaya basladim. Ama bu beni uykusuz gecelerden, k�buslardan kurtarmiyordu.

Bombos bir otoyolda ustu acik bir arabada cevremdeki nesneleri algilayamayacagim kadar suratli gidiyorum. Ileride yolun ortasinda bir kopek duruyor, farkediyorum. Frene basmam gerektigini biliyorum, basmiyorum. Kopek bana bakiyor, kacmiyor. Sonra kemik sesleri, yuzume sicrayan kanlar, arabanin kaputuna yapisan ic organlar ve ter icinde uyanirken attigim cigliga karisan bir uluma...

Oysa olu kopekler uluyamaz.

Her sabah bunun gunlerdir suren, gercekci bir k�bus oldugunu ogrenerek uyanmak istedim. Aslinda hepimiz bir k�busun esiginde yasiyoruz, biliyor musunuz? O k�busla bizi birbirimizden ayiran saydam bir duvar var. Duvarin arkasina bakmayi istemiyoruz. Cunku bizim, istemedigimiz seyleri yapmama yetenegimiz var. Gerektiginde konusarak, gerektiginde konusmayarak, gerektiginde duygularin gucune siginarak yani dusunerek kacabiliriz o saydam duvardan. Ardindaki k�busun hayatimizin gercegi oldugunu hissetsek bile kacariz. Hissetmek hayvanlara ozgudur, biz dusunuruz. Ama ben artik dusunemiyordum. Kacamiyordum. Sadece o k�busun artik benim gercegim oldugunu hissediyordum.

Olayin bir hafta oncesinde artik tamamen eve kapanmistim. Sadece dusunuyordum. Uzun bir sure bu mektuplari gonderen kisinin nasil biri oldugunu bulmaya calistim. Kim degil, nasil biri? Bir insan neden boyle bir sey yapar? Ornegin siz, dusman oldugunuz bir insandan intikam almak isteseniz boyle bir yol secer miydiniz? Sizi de etkileyecegini bildiginiz bir intikam metodunu secer miydiniz? Yasadigim k�bus surecinde yalniz olmadigimi, mektuplari gonderenle beraber oldugumu biliyordum. Bu olu hayvan fotograflarinin benim kadar onu da cildirttigini biliyordum. Hangimizin sinirleri daha saglamsa o ayakta kalacakti. Hep "kaybeden" oldugumu soylemis miydim?

Evet artik olay gununu anlatmam gerektigini biliyorum ama o gunu anlayabilmeniz icin butun bunlari -sikici da olsa- anlatmak zorundayim. Neden boylesine buyuk bir cokuntu yasadigimi anlamiyor gibisiniz. Peki gelen fotograflar, olu insan fotograflari olsa bana hak verir miydiniz?

Olaydan uc gun once mektuplari tumuyle unutmaya karar verdim. Posta kutuma hic bakmayacaktim. Mektuplari yirtmak icin bile elime almayacaktim. Kendime ceki duzen vermeliydim. Ise baslamam gerekiyordu, iznim bitmisti. Toparlanmam gerekiyordu, cunku bitiyordum. Bu kararlarimi uygulamada cok basarili oldugumu soyleyemem ama yine de kendimi onceki gunlerden daha iyi hissediyordum. Sabah erken kalkiyordum; iyi bir kahvalti, dus ,tras, sabah gazeteleri. Ise kadar yuruyerek gidip buyuk bir sevkle calismaya basliyordum. Bendeki bu degisiklik arkadaslarimin bile dikkatini cekmisti. Aksam is cikisi bir iki tek atma ya da bir yerlere takilma teklifi gelirse itirazsiz kabul ediyor, gecenin bir vakti geldigim evime girerken posta kutusunun onunden hizla geciyordum. Iyiyidim. Kendimi kandiriyordum. Asla ic seslerimden kacamayacagimi bilmem gerekirdi. Kendimle ilgili gercek, benim disimda bir yerdeydi. Kendime disaridan bakabiliyordum. Beni, bir baskasi yonetiyordu. O baskasindan ancak "kendimi dogurarak" kurtulabilirdim. Peki, butun bu sancilarin sonunda dogacak olan sey neydi: Bir insan mi, olu bir hayvan mi? O gece de eve donerken bunlari dusunuyordum. Belki de eve biraz daha gec ulasmak, posta kutusunun o agzi acik bekleyen vahsi aslan (yoksa olu bir aslan mi demeliyim?) gibi goruntusunden bir sure daha kacabilmek ya da biraz daha dusunebilmek icin yolumu uzatmistim. Iste onlari da orada, bana ait olmayan o yolda gordum. Kavga ediyorlardi. Oglan kiza agza alinmayacak hakaretler savuruyordu. Kiz agliyordu. Yolumu degistirip uzaklasmayi dusundum ama tam o anda oglanin elinin gecenin karanligini yirtarak havaya kalktigini ve kizin yuzunde bir tokat olarak patladigini gordum. Sonrasini anlatmami istiyor musunuz?

Siz hic olu bir kedi yavrusu gordunuz mu? Hayir oyle arabayla yanindan gecerken gordugunuz goruntuden bahsetmiyorum. Elinize fotografini alip uzun uzun incelemis olmaniz gerekiyor. Tuylerinin nasil yapis yapis ve solgun gorundugunu, kafasinin cansiz bedeniyle nasil uyumsuz bir aciyla yola uzandigini, aci icindeki agzindan firlayan dilinin kirik disleri tarafindan nasil parcalandigini gormeniz gerekiyor. Ve tabii ki gozlerini ya da artik bos olan goz yuvalarini... Afedersiniz, mideniz mi bulandi? O zaman artik benden o geceyi anlatmami istemeyin. Biraz once yedigi tokatla sendeleyen kizin cigliklari arasinda kendime geldigimde duydugum kan kokusunu, oglanin kaldirimin kenarina vurula vurula parcalanmis beyninden yola akan sivinin goruntusunu, olumun ruzg�ra karisan fisiltisini anlatmami istemeyin. Zaten anlatamam...

Neden mi yaptim? Basta da bunu sormustunuz degil mi? Anlattiklarim size yeterli gelmiyor, degil mi? Olu hayvan fotograflarinin yalan oldugunu dusunuyorsunuz, degil mi? Kimbilir, belki de siz haklisinizdir, belki de herseyi icimdeki hayvan uydurmustur. Belki de sadece icimdeki avcinin tuzagina yakalandim. Avlandim. Ama artik rahatim. Size vahsice gelebilir ama yapmam gerekeni yaptim ve rahatladim. Dogurmam gerekiyordu ve dogurdum. En azindan icimde saklananin ne oldugunu hepimiz gormus olduk. En azindan birimiz, doguracak kadar cesur olmaliydik.

Simdi bir sigara yakabilir miyim?

 

 

Hosted by www.Geocities.ws

1